confessions

olacak o kadar

1. nesil Yazar - becerikli

  1. toplam entry 644
  2. takipçi 19
  3. puan 12772

barcelona forması giyene 15 yıl hapis

olacak o kadar
malumunuz 5 haziran 217 katar krizi sonrası birçok arap ve körfez ülkesi katar'a yaptırımda bulunma kararı almıştı.

bu yaptırım uygulayan ülkelerden bir tanesi de birleşik arap emirlikleri'ydi. bu ülkede, Katar Havayolları'nın ana sponsoru olduğu Barcelona kulübünün formasının giyilmesini, taşınmasını ve bununla fotoğraf çekilip paylaşılmasını yasakladı.

bunları yapanlar 15 yıla kadar hapis veya 135 bin Euro'ya (yaklaşık 536 bin Türk Lirası) denk gelen para cezasıyla karşı karşıya kalacak.

jelena ostapenko

olacak o kadar
bu aralar pek bir moda tabir olan ''peri masalı''olayının öznesi olmuş, letonyalı kadın tenisçi.

ostapenko, seri başı olmadığı Roland Garros'da 3 numaralı seribaşı Rumen Simona Halep'i geriden gelip yenerek tarihe geçmiştir. zira, seri başı olmadan kazanılan son roland garros 8 haziran 1997 senesinde kazanılmış ve ne güzel bir tesadüf ki, bu da jelena ostapenko'nun doğduğu tarihe denk gelir. bu zafer ayrıca ostapenko'nun ilk turnuva şampiyonluğu yani bi' nevi ilkokula başlamadan üniversite sınavını kazanmak gibi.

heidi ve küçük emrah

olacak o kadar
biri isvicre'nin karlı dağlarında, diğeri ise anadolu topraklarında feleğin çemberinden geçmiş, beyaz perde tarihinin en derbeder karakteri.

heidi, annesini ve babasını küçük yaşta kaybeder. teyzesi heidi'ye sekiz yaşına kadar bakar. bundan sonra bu yavrucağıza büyük babası bakacaktır. büyük baba ise ayyas ve lanet adamın tekidir. öyle ki, bu zavallı kızı bir müddet ahırda yatırır. psikolojisi iyice bozulan heidi ise mutluluğu peter denen serserinin yanında arar. sonrası ise pek bir karanlık.
küçük emrah ise fukaraliığın dibine vurmuş, baba yok, ana desen kömür ve makarnaya karşı yanlış işlere bulaşabilen birisi, kız kardeşinin gözü ise yukarılarda. hepiniz biliyorsunuz işte.

umarım ünlü bir yeni dünya yönetmeni bu iki karakteri bir sinema filmi projesinde buluşturabilir.

robot yargıç

olacak o kadar
avrupa insan hakları mahkemesi'nde görülen davalardan yüzde 79'unun hükmünü doğru tahmin ettiği söylenen yapay zekanın ürünü yargıç.

en sade açıklamasıyla,yargıç robota mevcut yasa ve kanunların hepsi bir yazılım şeklinde yükleniyor. daha sonra görülen herhangi bir dava sonucunda kendisine yüklenmiş olan veriler doğrultusunda bu yapay zeka,dava sonucu ile ilgili hükümlere varıyor.

''araştırmayı yöneten ucl'den dr nikolaos aletras, "yapay zeka üzerinde büyük bir ilgi var ancak (yapay zekanın) yakın bir gelecekte yargıçların veya avukatların yerine geçebileceğini düşünmüyoruz. yine de yapay zeka davaların yapısını daha hızlı algılayacağı için kullanışlı olabilir. ayrıca avrupa insan hakları mahkemesi'ne göre hak ihlalinin yaşandığı davaları bulmakta kolaylık sağlayabilir" dedi.

tabi bu cihaz türkiye'de kullanıma geçse ya adliye koridorlarında paramparça edilir yahut yandaşlıkla suçlanıp hurdaya gönderilir. o da ayrı bir konu başlığı tabi.

kilise duvarına işemeyin

olacak o kadar
almanya'nın ulm belediyesinin alman halkına çağrısı.
bizde ki cami duvarına isemek sözünün vücut bulmuş hali olan durum.bir türk olarak yalan yok tek derdiniz bu olsun olm demeden edemedim.

''dünyanın en uzun kulesine sahip kilisenin taş temeli , idrardaki tuz ve asitler nedeniyle bozulmaya başladı.
ulm belediyesi, kilise duvarına işerken yakalananlara verilen cezayı iki katına çıkartıp 100 euroya yükseltti ancak cezanın arttırılması da, sorunu çözmedi.
kilisenin korunmasından sorumlu yetkili michael hilbert, "bir buçuk yıldır binaya bakıyorum ve bir kez daha idrar ve kusmukla kaplı" dedi.
çiş polisi olmadığını söyleyen hilbert bunun bir "asayiş sorunu" olduğunu vurguladı.
kulesi 161,3 metre uzunluğunda olan kilise, büyüklüğünden dolayı sıklıkla "katedral" olarak adlandırılıyor.
kilisenin yanındaki arazi, sık sık konserler için kullanılıyor.
michael hilbert, bu nedenle organizatörlerin bedava tuvalet hizmeti vermesi gerektiğini söyledi.
ulm belediyesi sözcüsü ise bölgedeki polis devriyelerinin arttırıldığını ve son dönemde kimsenin kilisenin duvarına işerken yakalanmadığını belirtti.''

halam geldi

olacak o kadar
ülkemiz kırsallarında kadınların yaşadığı sıkıntıları gözler önüne seren, modern! toplum bireylerinin kürekle ağzına vuran, insan psikolojisini ufaktan sarsan, ana tema olarak çocuk gelinleri ve bu eksende gelişen trajedileri anlatan bir erhan kozan filmi.

filmin en çarpıcı ve akılda kalan sahnesi için;

ömer seyfettin

olacak o kadar
"1920 şubatında şeker hastalığından dolayı yatağa düşmüş ve 4 martta haydarpaşa numune hastanesi'nde tedavi görmeye başlamıştır. 6 mart 1920 de hayata gözlerini yumduğunda cenazesine kimse sahip çıkmamıştır.

ardından sivaslı bir hademe otopsi için ömer seyfettin'in naaşının karın kısmını yarmış ardından çekilen bu fotoğraf basına yansıyınca cenazesini tanıyanlar hastane bahçesine akın etmiş ve bu olayın ardından cenazesine sahip çıkılmıştır.
ilk etapta naaşı kadıköy kuşdili mezarlığına defnedilir. ancak yol yapılacağı gerekçesiyle ömer seyfettin'in cenazesi 1939 yılında asya kıtasından avrupa kıtasına taşınır ve zincirlikuyu mezarlığı defnedilmiştir. "

nuri killigil

olacak o kadar
pek bilinmese de tarihin önemli şahsiyetlerinden enver paşa'nın kardeşidir. enver paşa gibi turancıdır.

birinci dünya savaşı'nda azerbaycan ve kafkaslarda bulunmuş, burada rusların desteklediği ermeni taşnak çetelerinin mart olayları adı verilen olaylar neticesinde müslüman katliamı yapması üzerine bölge halkını örgütleyerek bakü'nün kurtulmasını sağlamıştır.
savaşın ardından nuri killigil, almanya'ya yerleşmiş ve 1938 e kadar orada kalmıştır. 1938 de türkiye'ye dönmüş ve bir silah fabrikası açmıştır. bu silah fabrikasında savaş malzemeleri ve silahlar üretmiş, bu silahları özellikle yahudilere karşı direnişte bulunan filistinlilere ve diğer arap coğrafyasındaki ülkelere göndermiştir. almanya'da yaşadığı dönemde nazi ideolojisini benimsemiştir.

"1949 da gelindiğinde ise sütlüce de bulunan killigil silah fabrikasında üç büyük patlama gerçekleşmiş ve bu patlama sonucunda nuri killigil ve fabrikada çalışan 28 kişi feci şekilde can vermiştir.
bu fabrika patlaması sabotaj olduğu yönünde oldukça büyük iddialar bulunmaktadır. patlamadan 10 gün sonra nuri killigil'in cenazesi parçalanmış şekilde haliç'te bulunmuş, dönemin istanbul müftüsü ömer nasuhi bilmen'in ceset parçalanmış ve bütünlüğü bozulmuş ise cenaze namazı kılınmaz şeklinde bir fetva verince nuri killigil'in cenazesi namaz kılınmadan toprağa verilmiştir.
azerbaycan'ın desteği ile birlikte geçtiğimiz günlerde cenaze namazı 67 yıl sonra kılınmıştır."

terry wallis

olacak o kadar
1984 yılında 19 yaşında bir arkadaşı ile kaza geçiren ilginç zat. arkadaşı ölürken terry wallis komaya girdi. tam 19 yıl boyunca komada kalan terry, 11 haziran 2003'de uyandı. uyandığında ilk annesini gören terry'nin ilk kelimesi 'anne' oldu. daha sonrasında ise 'pepsi' ve 'süt' dedi. hangi yılda olduğunu bilmeyen terry wallis, pek çok olayı da kaçırmıştı. felç olsa bile iletişim kurabilen terry, doktorlar arasında büyük bir araştırma konusu olmuş. doktorlar 19 yıl boyunca beynin kendini yeniden yapılandırdığını ve yeterli sayıda bağlantı oluştuğunda beynin uyandığını düşünüyor.

armageddon

olacak o kadar
islam kaynakları 70.000 yahudinin deccal'e tabi olacağını yazar. deccal'in çıkışı ve isa'nın ikinci defa avdet etmesinden önce mehdi'nin çıkışı olacaktır. bu çıkışın hemen öncesinde çok büyük ve çok kanlı bir savaş olacaktır. bu savaşın gerçekleşeceği yer atların diz kapaklarına kadar kana gömüleceği haber verilen amik ovası'dır.burada 80 tümen islam ordusu ile 80 tümen küfür ordusunun yani bir milyona bir milyonluk iki ordunun birbirine gireceğine inanılmaktadır.80 tümenlik islam ordusunun 17 tümeninin tamamen türklerden oluşacağı belirtilmiştir.80 tümenlik islam ordusunun komutanlığını mehdi yapacak ancak kendisinden çok az kişi haberdar olacak; herkesçe bilinmeyecektir.
türk kurtuluş savaşı'ndaki sakarya meydan muharebeside mustafa kemal paşa tarafından bu isimle anılmıştır.

sadri alışık

olacak o kadar
jön kavramını hakkıyla taşıyan,
yesilcam'in büyük aktörü. kendine has tarzıyla, duruşuyla ve efsane tiradlariyla tartışmasız bir istanbul beyefendisi.

başkası söylese bu lâfları çok yavan gelecekte, kendisi söyleyince çok fena dokunuyor.
o palto ve sigara ve istanbul ve de hep kaybeden olmasından böyle olsa gerek.

”düşündüm de insan ömrü dediğin sayfalık hikaye, onu da olur olmaz şeylerle karalamak yanlış. her şeye gülüp geçmek lazım. onun için sen de gül ama yalancıktan değil. geçmişi, eskiden olanları, kalbinin sızısını, sevdiğin insanı falan her şeyi boş vererek gülmelisin. gül hadi, güzel yüzüne gülmek yaraşır hemen şimdi. bak, bak ben nasıl gülüyorum dünya umurumda değil.”

zenginsozluk.com/foto


ramazan davulcusuna esrar içirmek

olacak o kadar
Aydın Yenipazar'da gerçekleşen olay. şaka desen şaka değil komiklik desen o hiç değil.
''Aydın'ın yerel haber sitesi Aydın Denge'de yer alan habere göre; Kır Kahveler Mevkisi'nde sahur için davul çaldığı sırada tanımadığı ve üniversite öğrencisi oldukları tahmin ettiği gençler tarafından ikram edilen sigarayı içen Ural, bir süre sonra kendinden geçti. Bilincini kaybeden davulcu, sabah saatlerinde vatandaşlar tarafından kanal yolunda bulundu. Ural'a sigara diye esrar ikram edildiği ortaya çıktı.''
İlk kez böyle bir olay yaşadığını söyleyen Ural, "28 yıldır Ramazan ayında davul çalarım ilk kez başıma böyle bir şey geldi. Sahur vaktinde davul çaldığım sırada tanımadığım gençler tarafından sigara diye ikram ettiklerini içtim. Daha sonra kendimden geçmişim ve şehir dışına çıkarak bahçe aralarında ve Donduran Mahallesi yakınlarında bulunan kanal yollarında sabaha kadar davul çalmışım. Sabah hayvan bakmaya giden vatandaşlar tarafından bulunarak eve götürüldüm. Böyle şaka olmaz, burada alay konusu oldum" dedi.

english man in new york

olacak o kadar
cover görmemiş yani el değmemiş hali en güzel hali olan sting şarkısı.

günümüz insanının yalnızlık ve buhranını ufak ufak akıllara kazır. arada hayat ne güzel bi' şey hissi gelir ya işte bu şarkının introsu ve nakarat kısmı bu hissi, insanlara pek bir güzel verir.
şuraya bi' kenarıya koyalım;

sözlük yazarlarının yaptıkları mallıklar

olacak o kadar
sene bilmem ne zaman... üniversite zamanları. şuursuzca bir gece geçirilmiş, sıvılar tüketilmiş, tüm ahali en yakın yuvalarına dağılmış. bendeniz olacak o kadar da arkadaşıyla bir arkadaşının evine gider. evde biraz daha goygoy yapıldıktan sonra uyku moduna geçilir. neyse efendim, ev sahibesi olan şahıs erkenden evden çıkar ve anahtarı bize bırakır. biz uyandık. kahvaltı ıvır zıvır derken arkadaşım da evden çıktı. ben ise ağır işsizlikten ötürü sıvı tüketmeye devam ettim. bir müddet sonra evden çıktım. lakin anahtar evde kaldı. ben bunu fark ettikten sonra yusuf yusuf bir düşünce ile çilingiri aldım, eve geldim. ancakkkk bazen göze, beyine perde iner ya hah işte o perde bir indi, inmez olaydı. çilingire saldır emri verilir. fakat sıvının vermis oldugu mallıga dayanılarak hedef no 3 yerine no 4 olarak işaret edilmistir. kapı açılır ve o sahne kaplumbağa terbiyecisi tablosunun altında, 40'lı yaşlardaki iki yetişkin birbirleriyle deney yapıyorlardı. elim, ayağım, beynim yandı.
gerisi kısaca, hem çilingirin durumdan istifade 90 tl lik pavyon hesabı çıkarması ve amca ve teyzeyle olunulan adli olay...
(bkz: god damn it) sözcüğünü abraham lincoln benden daha iyi telaffuz edemezdi o an. siz canlandırın kafanızda.
neyse ben bi' yüzümü yıkayayım...

esrarengiz kıyamet taşları

olacak o kadar
henüz 36 yıl önce yapılmış fakat yapan kişinin kim olduğu bilinmeyen, mahşer gününden sonra hayatta kalabilecek insanlara yeniden bir medeniyet kurmaları için bir rehber niteliğinde olması için yaptırıldığı bilinen devasa yapılar.
üzerinde svahili dili dahil 8 dilde sayısız ilginç yazılar mevcut. tarihten genetiğe sosyal bilimlerden fiziğe kadar pek çok bilgi var. her biri 20 ton ağırlığında 5 metre yüksekliğinde beş ayağı bir de 12 tonluk bir tepe taşı olan devasa anıtın her türlü doğal felakete meydan okuyacak nitelikte yapılmış.

hikayesi ise hiçte normal bir hikaye değil;
''kendisini robert c. christian olarak tanıtan şık giyimli orta yaşlı gri saçlı ince ve uzun boylu bir kişi elberton granite finishing adlı şirkete giderek “ben küçük bir grup amerikalı'nın adına burada hem saat hem takvim hem rehber olacak bir granit anıt siparişi vermek istiyorum” dedi. elberton granite finishing'in dönemin başkanı joe fendley o günü şöyle anlatıyor: “etkileyici görünen o adamın anlattıklarıyla önce pek ilgilenmedim ama ne istediğini tarif ettikçe şaşırdım. sadece dev granit taşları işlememizi değil onları devasa bir astorlojik enstrüman şeklini andıracak bir şekilde yerleştirmemizi istiyordu. bu çok zor bir işti ve kurtulmak için üç kat fazla bir fiyat söyledim. ama o rakamı hiç itiraz etmeden kabul etti. şemalarıyla geldi ve o şemalara göre çalıştık. taşları yaparken bizleri adeta ustabaşımızmış gibi yönlendirdi. her şey bittiğinde ortaya çıkan bu dev anıta şaşırdık. ama siparişini veren robert c. christian o gün bugün ortada yok. ayrıca buradan ayrılırken bana açıkca r.c. christian'ın takma bir isim olduğunu söyledi” dedi.

rehber taşının ayakları güneşi yıl boyunca doğu-batı yönünde işaret edecek şekilde yerleştirilmiş.tepe taşına açılan bir delikten gelen güneş ışığı bir ayağın üzerindeki takvimde günü göstermektedir. ortadaki kayide robert christian'nın elinde karton bir taş maketi ile açtırdığı şu anda boş ve işlevsiz görünen başka bir delik bulunmaktadır. robet christiana bu deliği neden açıyoruz diye soran işçilere cevabı ise vakti gelince her şeyin anahtarı olan taş buraya yerleştirilecektir demiştir.


2012 yılında ohio üniversitesinden bir grup son sınıf öğrencisi taşlar üzerinde inceleme yapmaya başlamış ve yazılar arasında algoritma ile bazı tarihler ve koordinatlar gizlendiğini keşfetmiştir. ancak 9 ay süren bu çalışmanın sonucunda yazıların tam olarak deşifre edilmesi mümkün olmamışsada kesin olarak deşifre edilebilen 3 koordinattan 1 tanesi mısır pramitlerini bir diğeri atlas okyanusu ortasında üzerinde yerleşim bulunmayan bir adaya bir başkası ise kutuplarda bulunan ve oyuk dünyanın girişi olduğuna inanılan devasa bir deliği işaret etmektedir.
anıtın elbert kentinin bir tepesine dikilmesine izin veren belediyede de r. c. christian adına izin belgesi mevcut. ama hiç kimse onu tanımıyor. ve hükümet arşivlerinde kendisine veya ailesine dair her hangi bir kayıt bulunmuyor ne var ki belediyeye çok yüklü bir bağış da yaptığı kayıtlarda görünüyor.

casper'ın ölüm sebebi

olacak o kadar
yıllardır cevap bekleyen soru.

bir nesli yıllardır casper masallariyla uyuttular ancak kimse bu sinsi yaratığın ölüm sebebini aciklayamadi.

ayrıca amcalarinin ona olan ofkesinin altındaki sır perdeside hala aydinlamis değil. koca koca adamların var bir bildikleri herhalde. casper'in sürekli iyi çocuğu oynamaya çalışması da sadece yaptığı hatalardan dolayı çektiği vicdan azabı olabilir.

rockefeller'ın eisenhower'a mektubu

olacak o kadar
bizler için uzun, insanlık için kısa bir mektuptur. nasılda ince ince işlenmiş!

1956 yılında küresel patronlarindan rockefeller ailesinden nelson a.rockfeller'in dönemin abd başkanı eisenhower'a "gizli"ibareli olarak gönderdiği ve aslinda kuresel çapta islerin nasıl döndüğünü bir nebze de olsun ortaya döken mektuptur.

"sevgili başkanım,
dış politikamızın genel çizgisi hakkında, hükümetle temelde hiçbir fikir ayrılığım yoktur ve hiçbir zaman da olmadı. en azından herhangi bir insan kadar askeri paktların önemini ben de kabul ediyorum. fakat bunların, şimdiye kadar dışişleri bakanlığı'nın yapageldiğinden daha başka bir biçimde ele alınması gerektiği kanısımdayım. tam da şu sırada ruslar'ın izlediği aktif dış politika sonucu, askeri paktların, gittikçe halkların gözünden düşmekte olduğu gerçeğini de görmek zorundayız. seato paktı bunun en belirgin örneğidir. en önemli asya ülkeleri bu pakta girmeyi reddettiler.

en son askeri projelerimizin kaderi, evvelkilerden daha da kötü olsu. örneğin bağdat paktı. oysa bu paktı, dujlas, amerikan diplomasisinin önemli bir başarısı, ingilizler de kendi başarıları olarak ilan ettiler. bağdat paktı'nın, kağıt ve harita üzerinde iyi bir görünüş arzettiği doğrudur. zira bu pakt, ortadoğu'nun dört ülkesini, bizim çıkarlarımıza uygun düşen tek bir pakt içinde toplamaktadır. bu ülkeler, komünist dünyanın güney sınır çizgisi üzerinde bulunmaktadırlar. ayrıca, kıymetli stratejik hammadde rezervlerine ve kalabalık insan gücüne sahiptirler. bağdat paktı üyesi olan türkiye, aynı zamanda nato yoluyla bizim savunma sistemimize bağlanmıştır. pakistan ise, aynı zamanda seato üyesidir. ortadoğu'daki birçok arap ülkesi, bağdat paktı'nın kendi ulusal çıkarlarına karşı olduğunu ileri sürerek bu pakta girmemişlerdir. gerçekten de yarattığımız bu askeri paktlar, ne güneydoğu asya'da, ne de ortadoğu'da arzuladığımız hedeflere ulaşmamıştır. çünkü, bu paktlar başarıya ulaşmaları için hayati önem taşıyan bazı ülkeleri içlerine almaya muvaffak olamamışlardır. bütün bunlarla, bu askeri organizasyonların bizim için bir değeri olmadığını, kurulmamaları gerektiğini söylemek istemiyorum. ben bu paktları değil, onların kurulmasında kullanılan yol ve metodları eleştiriyorum. şu meşhur standart oil tröstü için iyi olan abd için de iyidir tekerlemesini burada tekrarlamak istemiyorum. fakat yine de gerek bağdat paktı'nın, gerekse seato ülkelerinin çok değerli kaynaklarından bizim yeterince yararlanamadığımız gerçeğini gözden uzak tutmam. ayrıca, bu paktlar, bizim için hayati önem taşıyan köprübaşlarının güvenliğini dahi garanti altına alamamışlardır.

ikinci dünya savaşı'ndan sonraki asya politikamızın başarısızlığı; rus yöneticilerinin, hindistan, burma ve afganistan'a yaptıkları ziyaretlerin ve sovyetler'in bu bölgede üyük yatırımları kapsayan ekonomik işbirliğine gösterdikleri büyük arzu ve teşebbüslerin ışığı altında incelenecek olursa, çok daha açıklık kazanır. bu güne dek maalesef etkili bir şekilde karşı koymayı başaramadığımız bu rus adımları, bütün asya ülkelerinin geleceği bakımından geniş ölçüde ekonomik ve politik sonuçlar doğurabilir. bu yüzden biz mevcut askeri pakt ve anlaşmaları sağlamlaştırmak yanında, yenilerini de kurmak istersek -bu cins paktların çeşitli ülkelerle olan ilişkilerimizde zorunlu ve uygun biçim olduğunu kabul etmek şartıyla- karşımıza çıkan yeni duruma uygun davranış göstermekle işe başlamalıyız.

bizim politikamız hem global, yani dünyanın bütün kara parçalarını kapsayan, hem de total olmalıdır. yani politik, askeri, ekonomik, psikolojik tedbirleri ve özel metodları bir bütün içinde bir araya getirmelidir. başka bir deyişle, yapılacak şey, atlarımızın hepsini bir tek arabaya koşmaktır.

görüşümü daha iyi ortaya koyabilmek için -yüzeysel de olsa dış politikamıza ait birkaç ilkenin, avrupa ve asya'da nasıl uygulandığını tahlil etmeye çalışacağım.
bilindiği gibi, avrupa'da ekonomik yardımla işe başladık. marshall planı olmasaydı, nato'nun kurlması mümkün olamazdı. marshall planıyla gerçekleştirilen şey, baskının her çeşidinin kullanıldığı, koordine bir dış politika sağlamak oldu. bu politika ise, umduğumuz ve planladığımız gibi sağlam bir askeri paktın kurulmasına götürdü.
asya'daki çabalarımız daha az başarılı sonuçlar verdi. kanaatimce, bunun esas nedeni, tek şeyle açıklanabilir. kurulmasını arzu ettiğimiz ittifaklar için gerekli ekonomik hazırlıkların önemini küçümsediğimiz bir dönemde, şiddet ve baskı anlayışı fazlasıyla göze batacak şekilde ortaya kondu. ittifakların askeri yönü çok sivriltildi.

hayati önem taşıyan ekonomik görüşün, dışişleri bakanlığı'nca küçümsenmesi, seato ve bağdat paktı'nın kum üstüne inşaa edilmesine yol açtı. bence bu kum, çimento ile pekiştirilmelidir. bayrağın ticareti takibetmesi bir amerikan geleneğidir.

bu akıllı geleneğe rağmen, biz bütün enerjimizi seato'nun askeri yönüne harcadık. abd'nin çan-kay-şek ile birlikte komünist çin'e karşı açacağı bir savaşa, seato üyelerinin katılacağını tasavvur etmek, hemen hemen imkansızdır. bunula birlikte, dışişleri bakanlığımız böyle bir tasavvurun hesabı içindeydi.

sayın başkanım, biliyoruz ki; dünyanın geniş bölgelerini kapsayan az gelişmiş ülkelerde, sermaye, techizat, idari personel ve teknik uzman eksikliği en önemli meseledir. bütün planlamalarımızda, bu gerçeği daima hesaba katmak zorundayız. askeri pakt ve tedbirlerin gerekliliğine inanıyorsak, bunların faturasını da ödemeye hazır olmak gerekir.

düşüncelerimin pratikteki en somut örneği, hatırlayacağınız gibi, bizzat meşgul olduğum iran tecrübesidi. ekonomik yardımı harekete geçirerek iran petrolüne el koymayı başardık ve bu ülkenin ekonomisine yerleştik. iran'da ekonomik pozisyonumuzun kuvvetlenmesi, bu ilkenin dış politikasının kontrolümüz altına girmesi ve özellikle bağdat paktı'na üye olmasını sağladı. halihazırda, iran şahı, elçimize danışmadan hükümetinde herhangi bir değişiklik yapmaya bile cesaret edememektedir.

kısaca söylemek gerekirse: burada ileri sürülen düşünceler beni ve arkadaşlarımı, politik programımızın aşağıdaki temel ilkelere oturtulması zorunluluğuna götürdü:
1- biz, askeri paktlarımızı kurmaya ve sağlamlaştırmayı hedef alan tedbirlere devam etmekteyiz. çünkü, bu paktlar, herhangi bir komünist saldırısını ve ulusal hareketleri önlemekte faydalı olacaktır. bundan başka asya'da ve ortadoğu'daki pozisyonlarımızı her yönden sağlamlaştıracaktır.
şu önemli geçeği gözden uzak tutamayız: magnezyum, krom, kalay, çinko ve tabii kauçuğumuzun tamamı, bakır ve petrolümüzün önemli bir kısmı, kurşun ve alüminyumun üçte biri, denizaşırı ülkelerden gelmektedir. en önemlisi, abd tarafından kurulmuş askeri paktlardan, herhangi birinin etki alanında bulunan asya ve afrika'nın az gelişmiş bölgelerinden gelmektedir. süper stratejik maddelerin, bu arada uranyumun durumu da yukarıdakiler gibidir.

2- bu askeri paktları sağlamlaştırmak ve genişletmek için marshall planı'nın avrupa'da bize sağladığı kadar, ya da ondan daha büyük ölçüde, politik ve askeri nüfuz garantileyecek genişlikte bir ekonomik yayılma planını asya, afrika ve diğer azgelişmiş bölgelerde uygulamak zorundayız. bunun için, az gelişmiş ülkelere yaptığımız ekonomik yardımların büyük kısmı, askeri paktlarımıza hizmet etmek üzere kurulmuş olan kanallardan akmalıdır. bu ise bizi, askeri paktların biçimlerinde belirli değişiklikler düşünülmelidir. başka bir deyişle, askeri paktların ekonomik yanını mümkün olduğu kadar belirgin hale getirmeliyiz. bizim askeri paktlarımıza çekmek istediğimiz ülkelere geniş ölçüde ve akıllıca ekonomik yardımlar yapmalıyız. fakat bunu şimdiye kadar yaptığımızdan daha dikkatli ve elastiki bir biçimde yapmak gerekmektedir.
çok özel durumlarda herhangi bir şart ile koşmamalıyız. ikinci dönemde, hem politik hem de askeri şart ve taleplerimizi kabul ettirme yolu açılmış olacaktır.

3- bu ilkelerden hareketle, amerikan iktisadi yardımının yapılacağı ilkeleri üç grupla toplamayı teklif ediyorum. ekonomik işbirliğinin çeşitli biçim ve metodları, bu her üç grupta da kullanılmalıdır.

birinci gruba bizimle dost olan ve bize uzun süreli, sağlam askeri paktlarla bağlanmış olan antikomünist hükümetlerin iktidarda olduğu ülkeler girer. bu ülkelerde yapılacak yardımlar ve açılacak krediler öncelikle askeri nitelikte olmalıdır. oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur. bu noktada dışişleri bakanlığı ile aynı fikirdeyim, genişletilmiş iktisadi yardım, örneğin türkiye'ye, bazı hallaerde düşünülenin tersi sonuçlar verebilir. yani, bağımsızlık eğilimini artırıp, mevcut askeri paktları zayıflatabilir. bu tip ülkelere -türkiye gibi- doğrudan doğruya iktisadi yardım da yapılabilir, ama bu ancak bize uygun ve bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve bize düşman muhalifleri zararsız bırakacak biçim ve miktarda olmalıdır.

bunlarla bağlantılı olarak özel sermaye yatırımlarını da ayarlamak gereklidir. hükümet, özel sermaye yatırımlarını cesaretlendirmeli ve onlardan akıllıca yararlanmasını bilmelidir. bu yatırımlar yardımıyla birçok politik amaca ulaşılabilir. bu tip özel sermaye yatırımları, zamanla bütün gayrimeşru muhalefeti ve politikalarımıza karşı mukavemeti ortadan kaldırabilmeli veya nötralize edebilmelidir. ayrıca bizi desteklemekte kararsız ve sallantılı olan bütün şahsi teşebbüs ve menfaat çevrelerini etkilemelidir. aynı zamanda abd ile işbirliğine hazır yerli işadamlarına yardım artırılmalı ve böylece bu işadamalrının, ilgili ülkenin ekonomisinde kilit noktalarını ele geçirmeleri, buna dayanak politik etkilerinin artması sağlanmalıdır.

ikinci grup, tarafsız bir politika güden veya o eğilimi gösteren ülkeleri kapsamaktadır. bu durumda, devlet yardımları ve kredilerin ağırlığı bu ülkeleri kapsamaktadır. bu durumda, devlet yardımları ve kredilerin ağırlığı bu ilkelerde bizim için gerekli ekonomik koşulların yaratılmasına kaydırılmalıdır. bu koşullar, zamanla bizim için çalışmalı ve bu ülkelerin, bize bağlı askeri pakt ve birliklere kendiliklerinden girmeleri sağlanmalıdır. bu politikanın temel hedefi, bu ülkelerde ekonomik ilişkilerimizin arttırılması sonucunda yerli ekonominin kilit noktalarını ele geçirmektir.

bu ülkelerdeki, özel yabancı sermaye yatırımlarını teşvik etmeyen hükümetlere karşı olan grup ve kişiler desteklenmelidir. böylece bu ülkelerdeki yeni politikamızın temelini sağlam bir şekilde atabiliriz. bu gruba giren ülkelerin en önemlisi hindistan'dır.

üçüncü grup, daha sömürge halinde olan ülkeleri kapsamaktadır. bu ülkelere yapılan özel sermaye yatırımlarının artırılması için gerekli işlemler süratle tamamlanmalı, özel bir program dahilinde bu ülkelere daha fazla iktisadi yardım verilmelidir. ayrıca bu ülkelerdeki sömürge idaresine karşı savaşan yerli işadamları desteklenmelidir. bu gruptaki ülkeler için uygulayacağımız politikanın birinci aşamasında iktisadi yardım, yerli ortaklarla karma tesisler kurmak şeklinde olabilir.

bu tip ülkeleri desteklememiz halinde, onları yumuşatıcı etkimizin tümünü kaybedebileceğimizi bilmeliyiz. eğer bunlar yapılmazsa bu ülkelerde bağımsızlık isteğinden öyle kuvvetli bir milliyetçilik doğabilir ki, bu sömürge ülke yalnız eski sömürücü ülkenin kontrolünden çıkmakla kalmaz, bizim de kontrolümüzden çıkabilir.
bu grubun en önemli ülkesi belçika kongosu'dur.

her üç ülke grubuna da yapılacak geniş iktisadi yardımlarda abd'nin karşılık beklemeden yardım ettiği ve işbirliği yapmak isteğinde samimi olduğu intibaı yaratılmalıdır. elimizdeki bütün propaganda olanaklarıyla durmaksızın, az gelişmiş ülkelere yapılan amerikan yardımının karşılıksız olduğunu, ard niyet taşımadığını bütün kafalara sokmalı, bu konuda hiçbir masraftan çekinmemeliyiz. bu ülkelere yatırım yapan kapitalistlerimiz, teknik eksperlerimiz ve diğer uzmanlarımız az gelişmiş ülkelerin milli ekonomilerinin bütün dallarına girmeli, onları bizim çıkarlarımıza göre geliştirmelidir.
bu ülkelerdeki politik bakımdan güvenilir yerli işadamlarının ulusal çabaları da teşvik edilmelidir.

bütün bu tavsiyelerin hepsi uygulandığı takdirde; abd'nin uluslar arası prestijinin bütünüyle artacağına, ayrıca gelecekte karşılaşacağımız her türlü askeri görevlerin yerine getirilmesinin kolaylaşacağına şüphe yoktur. çünkü böylece mevcut askeri paktlar sağlamlaştırılmış ve yeni bir ruhla doldurulmuş olacaktır.

aramızdaki yakın dostluk ve sempatiden emin olmasaydım ve bu fikirlerin, genel politikamızı sağlam ve doğru bir temele oturtacağı ümidini taşımasaydım, size bu tafsilatlı mektubu yazmazdım.
dış politikamızın ağırlık noktasının, bir başka düzeye aktarılmasıyla ilgili düşüncelerimin hepsini, kabul etmek lazım ki, bu mektup çerçevesinde anlatma imkanı bulamadım. yeni politikanın yürütülmesinden sorumlu olan sizin ve çalışma arkadaşlarınızın, asya!da ve özellikle ortadoğu'daki pozisyonlarımızı kuvvetlendirici tedbirlerin alınması zorunluluğuna inanmış olmanız ve üzerinde durduğum ana meselelerin, öncelik tanınması gereken çeşitli yönlerini tekrar ele almaya karar vermeniz, en büyük arzumdur. geleceğin tarihçilerinin, abd'nin ikinci dünya savaşı'ndan sonraki ikinci on yıl içinde izlediği pasif dış politika yüzünden, hür dünyanın karanlığa boğulduğunu yazmalarına imkan vememliyiz.

derin saygılarımla.
nelson a. rockefeller

o ses kur'an

olacak o kadar
Kuran-ı Kerim'i Güzel Okuma adı altında trt ekranlarında yayınlanan, kuran'ı 'en güzel kim okuyor yarışması.

sadece bana mı çok saçma geldi bilmiyorum lakin tamamen şov amaçlı ve garabet kokan bir yarışma gibime geliyor. kur'an'ın sadece melodik bir yarışma üzerinden, haşa pazarlanması çok büyük bir çöküntü durumu. istismarcı, göstermelik ve tamamen reyting ugruna yapılmasının aksini düşünmekte biraz saflık olsa gerek. üstüne bir de birinci olana 50 altın ödül var yani tamamen rekabetçi bir ortam söz konusu. bi'nevi kapitalizm rüzgarları esiyor. keşke şu işi şov yapmak yerine, kimin sesi daha güzelmiş bakmak yerine birazda insanların kafasını mealen ne diyor diye donatsalar çok daha isabetli olurmuş.
23 /