confessions

prens andrei

1. nesil Yazar - Tatlı

  1. toplam entry 36
  2. takipçi 3
  3. puan 3014

zengin sözlük'te bulunma nedeni

prens andrei
Ekşi sözlük'teki
-fetöcülerden,
-dhkp-c ve pkk sempatizanlarından,
-atatürk düşmanlarından,
-anadolu ajansında ve emniyette sırf cemaatçi ya da tarikatçi abileri sayesinde torpille çalıştırıldığı halde durmadan kendisini öven, cuma namazına gittiğini yazan, ama grup seks de yaptığını ballandıra ballandıra anlatan, sahte dincilerden bıktığım için.
-özgürlükçü geçinen ama farklı fikirlere tahammülü olmayan muhaliflerden de bıktığım için
O sözlüğü kendi isteğimle bırakma zaruretini hissettim...

poseidon

prens andrei
Mitolojiye göre, Atina şehrinin hakimiyeti için denizler tanrısı Poseidon ile bilgelik tanrıçası athena arasında mücadele olmuştur. Aralarında yarışma yapılmasına, kazananın atina'yı elde etmesine karar verilmiştir. Poseidon, mızrağını kayalıklara fırlatarak tuzlu su fışkırtmıştır. athena ise kayalıkları zeytin ağacına dönüştürmüştür. Bereketli ve barışın simgesi olan Zeytin ağacı daha faydalı bulunmuş, yarışmanın kazananı da athena olmuştur.

ilk alkol deneyimi

prens andrei
Ben çocukken başlamadım içmeye. 18 yaşındaydım. Bir limanda, denize karşı efes biranın yarısını içtiğimi ve "Hmm tadı çok güzel değilmiş" dediğimi hatırlıyorum. Sonraki yıllarda farklı markaları deneyince sevmeye başladım. Hala da seviyorum

milli istihbarat teşkilatı

prens andrei
Neden cia, Mossad, DGSE, mi6 gibi olamadığına dair naçizane bir yorumum var.
1)İyi bir istihbarat örgütünüz varsa, iyi operasyonlar yaparsınız. İyi analizler yaparsınız, teknolojiyi önemsersiniz, ülke için ne gerekirse ona yönelik tespitlerde bulunursunuz.
2) Milli İstihbarat Teşkilatı'ndaki gibi; bazı torpilli, liyakatsiz, kibirli şahıslara maaş, araba ve benzin parası ödemezsiniz. Lojmanlarınızda MiT Müsteşarından nefret eden, kendisi müsteşar (veya başka bir makam sahibi) olamadı diye ondan intikam almaya çalışan, müsteşarından habersiz bir biçimde kadrolaşan, insan kaynaklarını kontrol eden esmer ve kumral adamlar (ve onların şımarttığı kadınlar) olmaz. Kendi çocuğu Ankara'da yabancı dil ve diğer sınavlara hazırlansın diye özel öğretmenler tutan, ama "Ay sen dersaneye gitmişsin" diye aşağılayan istihbaratçılar olmaz. MİT'e torpille girdiği halde kendini çok üstün zekalı zanneden, bej rengi pahalı bir trenckot giyinip, kırmızı rujuyla ve topuklu ayakkabısıyla hava atan istihbaratçı kadınlar olmaz. Garibanı aşağılayan, ah alan, gözyaşları döktüren istihbaratçılar olmaz. Bir istihbaratçının işi, dedikodu yapmak değildir. Bir istihbaratçı; "leb" demeden "leblebi"yi anlamak ve çok zeki olmak zorundadır. Bir olay daha hiç olmadan, olacağını hissedebilmelidir. Önceden uyarabilmelidir.
3) İyi bir istihbarat örgütü telekomünikasyon ve siber dünyada istihbarat toplar. İstihbarata ayrılan bütçeyi Brüksel'deki lüks midye lokantalarında yemez. Ankamall'deki Starbucks'ı zengin etmez. Ankara'nın taksicilerini de zengin etmez. Çünkü bunda hiçbir milli menfaat yoktur. Boş işlerle uğraşmaz iyi bir istihbarat örgütü. Terörle mücadele eder. Ülkesinin milli güvenliği için çalışır.
4) İyi bir istihbaratçı asla şöyle düşünmez: "Oh ne güzel, nasıl olsa ben artık mitçiyim, arkam da sağlam. Artık ömürboyu burada çalışacağım"
5) Ve son olarak... İyi bir istihbarat örgütü, kendi içindeki kripto fetöcüleri tespit eder. Vatan hainlerini daha en başından işe almaz. Hem kendi ülkesinde hem de dünya çapında başarılarla anılır. Esrarengizdir. Prestijlidir. Ketumdur. Gizlidir, ama aynı anda hem görünür hem de görünmezdir...

milli istihbarat teşkilatı

prens andrei
İnternet sitesi mit.gov.tr'dir. Fransızca sayfalarında hala "Nasıl yardımcı olabilirsiniz?" (Comment pouvez vous aider?) kısmı, "Nasıl yardımcı olabilirsin?" (Comment peut-tu aider?" şeklinde yanlış çevrilmiş vaziyettedir. Fransızca bilenler okuyup, "İnternet sitesine bilgi vermek isteyen insanlara saygı göstermeyip, sen diye hitap eden bir istihbarat örgütü olur mu?" diye şaşırıyor olmalı. Bu yanlış çeviri, bu şekliyle yıllardan beri durmaktadır. Bir tanesi çıkıp fark edip de düzeltemiyor nedense...

zenginsozluk.com/foto

yüksek hızlı tren

prens andrei
Fransa'dan birebir kopya edilen özellikleri vardır ne yazık ki. Trenlerin görüntüsünden, ismine (YHT: "yüksek hızlı tren", TGV: "train à grande vitesse") dek birçok benzerlik bulunmaktadır. Bu çok üzücü. Keşke kimseden kopya etmeden, kendimiz bir şeyler üretseydik. Sanatta, ulaşımda, bilim ve teknolojide biz bir şeylere öncülük etseydik.

cenazede siyah giymek

prens andrei
Ermeni bir arkadaşımın babası vefat edince seneler evvel, Kadıköy'deki ermeni kilisesine gidip, hristiyanlara karşı duyduğum sonsuz saygı gereği simsiyah giyinmiştim. Fakat bizzat bazı Ermenilerin benim kadar siyah giyinmediğini görünce çok şaşırmıştım...

ahmet zeki üçok

prens andrei
Az önce habertürk'te örgütün pilot olmasını istemediği kişilerin pilot olamadığını anlatmış olan emekli askeri hakim. Bundan sonra halen bir şeyler yapabileceklerine dair şüpheleri var. Haklı olarak.

Ayrıca, fetöcü darbecilerin "Ben Genelkurmay başkanından emir aldım, fetöcü değilim, darbeciyim" gibi türlü türlü yalanlara başvurduklarını da beyan etti.


zenginsozluk.com/foto

zengin sözlük yazarlarını gülümseten şeyler

prens andrei
5 Haziran 2017 Saat 14:30'da cesur gazeteci (bkz:Nedim Şener)'in attığı tweet. Şerefsiz cemaatçiler, en cemaat düşmanı kişileri bile cemaatçi gibi göstermeye çalışıyordu zaten uzun zamandır. Fakat bu kadar kalpsiz, bu kadar vicdansız olmaları, kahraman şehidimiz Ömer Halisdemir'i bile cemaatçi göstermeleri çok alçakçaydı. Bu gibi iftira dolu haberleri okuyunca sinirlerim bozuluyordu. Sıradan bir vatandaş olarak elim kolum da bağlı olduğu için susuyordum mecburen. Nedim Şener'in bu tweeti yüreğime su serpti...

zenginsozluk.com/foto

çaresizlik

prens andrei
Böyle anlarda "neden ben?" diye düşünüp vakit harcamak yerine, "Bu durumu nasıl aşabilirim? Şimdi ne yapacağım?" diye düşünmek lazımdır. Hayat iniş çıkışlarla doludur. Her zaman çaresiz kalmayız. İlla ki bir çıkış yolu bulunur.

sözlük yazarlarının başlarına gelen ilginç olaylar

prens andrei
Geceyarısı Bostancı'dan 19d numaralı iett otobüsüyle Ataşehir Dudullu terminaline gitmem gerekiyordu. Ankara'ya gitmemin en ucuz yolu, otobüs kullanmaktı. Tren ve uçak çok daha pahalı olduğu için, en ucuz otobüs biletini 35 liraya almıştım. Ama ucuz otobüs firmalarının, ataşehir terminaline gidiş için servisi yoktur. Bu yüzden mecburen kendim toplu taşıma ile gidecektim. Bostancı'dan kalkan otobüse bindim, en öne sola oturdum. Bir süre sonra otobüse bir kız bindi ve en öne, sağa oturdu. Yirmili yaşlarındaki şoförle sürekli bakışıp gülüşüyorlardı. Kız her nedense, istanbulkart basmamıştı. Ücret ödemeden gidiyordu. Belli ki tanışıyorlardı ve yavaşça konuşmaya başladılar. Daha sonra ben şoföre "terminal için hangi durakta inmem gerekiyor? İnternetten bakıyorum ama emin değilim, yardımcı olabilir misiniz?" dedim. Gece çok fazla yolcu da yoktu otobüsün içerisinde. Bu yüzden yolcular da bana "şu durakta in" demediler. Şoför bana şımarık bir şekilde "Kemalpaşa'da ineceksin, sonra karşıya geçip yürüyeceksin" dedi. Bense "Fakat şoför bey, uygulamaya baktım, bir sonraki durak olan imes e kapısı daha yakın görünüyor" dedim. Şoför bana kızdı. Beni embesil yerine koydu. Onun dediği durak yaklaştı, "Burada ineceksiniz" dedi. Ben ısrarla "ama burası olduğuna emin misiniz?" dedim. Evet dedi. Ben de içimden "İETT şoförüdür, yolları tabii ki benden daha iyi biliyordur" dedim ve indim. İnmez olsaydım!! Meğer orası bir otobanmış, orada karmakarışık bir dörtyol ağzı ve bir de karanlık, tenha bir tünel varmış. Asla bir yayanın yürüyebileceği bir yol değildi. Karşıdan karşıya geçip, otogara yürümek imkansızdı. Sonradan öğrendim ki, geceyarısı o otobanda, kendisine arabalı bir müşteri bekleyen hayatkadınları bulunuyormuş... Yürüyor, yürüyordum ama bir yere varamıyordum. Karanlıktı, korkmaya başladım. Etrafta benden başka hiçbir yaya yoktu. Arabalar ise çok az sayıdaydı. Emniyet binasının önünde polis arabası gördüm, gidip yardım isteyecektim, ama içinde kimse olmadığını gördüm. Çaresizce o karanlıkta yürümeye devam ettim. Şubat ayıydı, yağmur vardı ve üşüyordum. Otobanda dönemeçli bir yola girdim. Sadece arabalar geçiyordu oradan. Hiçbir yaya yoktu. Baktım ki o yoldan çıkış yolu bulamıyorum, geri döndüm. Yaklaşık elli metrelik bir tünel gördüm. Orayı geçsem, belki de otogara ulaşabilecektim. Etrafta tek bir insan ya da araba yoktu. Tünele yaklaştım, yolun sağında kenarda ilerliyordum. tam o karanlığın içinde yol alırken, koyu renk olduğunu hatırladığım bir araba solumda, beş metre önümde durdu. Beni hayatkadını sanmıştı! Birdenbire elim ayağım buz kesildi, çığlık atsam kimse yardımıma koşamazdı. İçeriden bir adam çıkıp beni zorla arabaya bindirseydi, bana tecavüz bile edebilirdi, öldürebilirdi. Sonra da yol kenarına cesedimi fırlatabilirdi. Elimdeki şemsiyeyi ani bir hareketle indirdim, sağ elimle siyah kapaklı cep telefonumu aldım. O kadar çevik bir şekilde telefonu yukarı kaldırdım ki, sanıyorum arabadaki adam, o siyah cismin silah olduğunu zannetti ve derhal gitti. İnsan beyni, zor zamanlarda hızlı çözümler bulmaya kurgulanmıştır. Bu olay beni çok üzdü. Hem ibb beyaz masa'yı arayarak şoförü şikayet ettim (tabii ki hiçbir şey yapmadılar) hem de polisi arayarak o caddelerde kamu düzeni ve güvenliği olmadığını söyledim. Onlar gerekeni yapacaklarına söz verdiler. Yaparlar mı, emin değilim. Çünkü ataşehir civarında çok fazla fuhuş olayı var. Ben başka bir zaman Ankara'ya giderken yine o otogara gittim. Ve yine sokakların tehlikeli olduğunu fark ettim. Gözümün önünde, otogara giden ara caddelerden birinde, erkeğe benzeyen bir hayatkadınının arabaya binişini gördüm. Yine 155'i aradım. Yine konuyla "ilgileneceklerini" söylediler... Üzülmesinler diye aileme bu olayı anlatmadım. Ne diyeyim. Gece sokakta güven içinde yürüyemiyorsak, bu ülkede güvenlik olduğunu söyleyemeyiz diye düşünüyorum. Polis elinden geleni yapıyor olabilir, ama İstanbul ve Ankara'daki fuhuş mafyasının vatandaşı korku ve panik içinde yaşatmasına izin verilmemeli. Bir devlet yalnızca vatandaşının huzuru, güvenliği, mutluluğunu sağlarsa güçlüdür.

Edit: Artık 19d'nin durak isimleri arasında Dudullu otogar da geçiyor. Ama ne yazık ki, Ataşehir'in ara sokaklarında (ve Ankara'nın Ulus, Cebeci, Sıhhiye gibi yerlerde) mafya çeteleri halen aktif. Adalet dağıtmakla yükümlü olan Ankara Adliyesi'nin hemen karşısındaki köprüde bile, çirkin fuhuş kartvizitleri yerlerde sürünüyor. (Bu sene mart ayında görmüştüm) Her insan istediği gibi yaşamakta özgürdür, ama başkalarına zarar vermediği müddetçe...

bachata

prens andrei
Üniversitedeyken birkaç haftalığına gidebildiğim latin dansı kursunda en sevdiğim dans türüydü. Uzun yıllardır dans edemediğim için unutmuşumdur muhtemelen. Ama hala youtube'ta bachata müzikleri dinler dururum. (bkz:Aventura) ve (bkz:Romeo Santos)'un şarkıları bu dans için çok uygundur.
0 /