Yolda yürürken bir kızın şirin mi şirin bir yavru kediyle oynadığını görünce çekmiştim bu fotoğrafları.
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
Geceyarısı Bostancı'dan 19d numaralı iett otobüsüyle Ataşehir Dudullu terminaline gitmem gerekiyordu. Ankara'ya gitmemin en ucuz yolu, otobüs kullanmaktı. Tren ve uçak çok daha pahalı olduğu için, en ucuz otobüs biletini 35 liraya almıştım. Ama ucuz otobüs firmalarının, ataşehir terminaline gidiş için servisi yoktur. Bu yüzden mecburen kendim toplu taşıma ile gidecektim. Bostancı'dan kalkan otobüse bindim, en öne sola oturdum. Bir süre sonra otobüse bir kız bindi ve en öne, sağa oturdu. Yirmili yaşlarındaki şoförle sürekli bakışıp gülüşüyorlardı. Kız her nedense, istanbulkart basmamıştı. Ücret ödemeden gidiyordu. Belli ki tanışıyorlardı ve yavaşça konuşmaya başladılar. Daha sonra ben şoföre "terminal için hangi durakta inmem gerekiyor? İnternetten bakıyorum ama emin değilim, yardımcı olabilir misiniz?" dedim. Gece çok fazla yolcu da yoktu otobüsün içerisinde. Bu yüzden yolcular da bana "şu durakta in" demediler. Şoför bana şımarık bir şekilde "Kemalpaşa'da ineceksin, sonra karşıya geçip yürüyeceksin" dedi. Bense "Fakat şoför bey, uygulamaya baktım, bir sonraki durak olan imes e kapısı daha yakın görünüyor" dedim. Şoför bana kızdı. Beni embesil yerine koydu. Onun dediği durak yaklaştı, "Burada ineceksiniz" dedi. Ben ısrarla "ama burası olduğuna emin misiniz?" dedim. Evet dedi. Ben de içimden "İETT şoförüdür, yolları tabii ki benden daha iyi biliyordur" dedim ve indim. İnmez olsaydım!! Meğer orası bir otobanmış, orada karmakarışık bir dörtyol ağzı ve bir de karanlık, tenha bir tünel varmış. Asla bir yayanın yürüyebileceği bir yol değildi. Karşıdan karşıya geçip, otogara yürümek imkansızdı. Sonradan öğrendim ki, geceyarısı o otobanda, kendisine arabalı bir müşteri bekleyen hayatkadınları bulunuyormuş... Yürüyor, yürüyordum ama bir yere varamıyordum. Karanlıktı, korkmaya başladım. Etrafta benden başka hiçbir yaya yoktu. Arabalar ise çok az sayıdaydı. Emniyet binasının önünde polis arabası gördüm, gidip yardım isteyecektim, ama içinde kimse olmadığını gördüm. Çaresizce o karanlıkta yürümeye devam ettim. Şubat ayıydı, yağmur vardı ve üşüyordum. Otobanda dönemeçli bir yola girdim. Sadece arabalar geçiyordu oradan. Hiçbir yaya yoktu. Baktım ki o yoldan çıkış yolu bulamıyorum, geri döndüm. Yaklaşık elli metrelik bir tünel gördüm. Orayı geçsem, belki de otogara ulaşabilecektim. Etrafta tek bir insan ya da araba yoktu. Tünele yaklaştım, yolun sağında kenarda ilerliyordum. tam o karanlığın içinde yol alırken, koyu renk olduğunu hatırladığım bir araba solumda, beş metre önümde durdu. Beni hayatkadını sanmıştı! Birdenbire elim ayağım buz kesildi, çığlık atsam kimse yardımıma koşamazdı. İçeriden bir adam çıkıp beni zorla arabaya bindirseydi, bana tecavüz bile edebilirdi, öldürebilirdi. Sonra da yol kenarına cesedimi fırlatabilirdi. Elimdeki şemsiyeyi ani bir hareketle indirdim, sağ elimle siyah kapaklı cep telefonumu aldım. O kadar çevik bir şekilde telefonu yukarı kaldırdım ki, sanıyorum arabadaki adam, o siyah cismin silah olduğunu zannetti ve derhal gitti. İnsan beyni, zor zamanlarda hızlı çözümler bulmaya kurgulanmıştır. Bu olay beni çok üzdü. Hem ibb beyaz masa'yı arayarak şoförü şikayet ettim (tabii ki hiçbir şey yapmadılar) hem de polisi arayarak o caddelerde kamu düzeni ve güvenliği olmadığını söyledim. Onlar gerekeni yapacaklarına söz verdiler. Yaparlar mı, emin değilim. Çünkü ataşehir civarında çok fazla fuhuş olayı var. Ben başka bir zaman Ankara'ya giderken yine o otogara gittim. Ve yine sokakların tehlikeli olduğunu fark ettim. Gözümün önünde, otogara giden ara caddelerden birinde, erkeğe benzeyen bir hayatkadınının arabaya binişini gördüm. Yine 155'i aradım. Yine konuyla "ilgileneceklerini" söylediler... Üzülmesinler diye aileme bu olayı anlatmadım. Ne diyeyim. Gece sokakta güven içinde yürüyemiyorsak, bu ülkede güvenlik olduğunu söyleyemeyiz diye düşünüyorum. Polis elinden geleni yapıyor olabilir, ama İstanbul ve Ankara'daki fuhuş mafyasının vatandaşı korku ve panik içinde yaşatmasına izin verilmemeli. Bir devlet yalnızca vatandaşının huzuru, güvenliği, mutluluğunu sağlarsa güçlüdür.
Edit: Artık 19d'nin durak isimleri arasında Dudullu otogar da geçiyor. Ama ne yazık ki, Ataşehir'in ara sokaklarında (ve Ankara'nın Ulus, Cebeci, Sıhhiye gibi yerlerde) mafya çeteleri halen aktif. Adalet dağıtmakla yükümlü olan Ankara Adliyesi'nin hemen karşısındaki köprüde bile, çirkin fuhuş kartvizitleri yerlerde sürünüyor. (Bu sene mart ayında görmüştüm) Her insan istediği gibi yaşamakta özgürdür, ama başkalarına zarar vermediği müddetçe...
Edit: Artık 19d'nin durak isimleri arasında Dudullu otogar da geçiyor. Ama ne yazık ki, Ataşehir'in ara sokaklarında (ve Ankara'nın Ulus, Cebeci, Sıhhiye gibi yerlerde) mafya çeteleri halen aktif. Adalet dağıtmakla yükümlü olan Ankara Adliyesi'nin hemen karşısındaki köprüde bile, çirkin fuhuş kartvizitleri yerlerde sürünüyor. (Bu sene mart ayında görmüştüm) Her insan istediği gibi yaşamakta özgürdür, ama başkalarına zarar vermediği müddetçe...
Bazen bu kişi, sizi hayatınız boyunca umursamamış ve bu yüzden sizin de umursamadığınız bir akrabanız da olabilir. Çok da hüzün vermez. Ses tonunu değil, yüzünü de unutsanız hiçbir şey kaybetmezsiniz nitekim.
Bütün eserlerine ulaşmak istiyorsanız, buraya buyrun efendim: http://shakespeare.mit.edu
Harikulade bir şarkı.
Neden cia, Mossad, DGSE, mi6 gibi olamadığına dair naçizane bir yorumum var.
1)İyi bir istihbarat örgütünüz varsa, iyi operasyonlar yaparsınız. İyi analizler yaparsınız, teknolojiyi önemsersiniz, ülke için ne gerekirse ona yönelik tespitlerde bulunursunuz.
2) Milli İstihbarat Teşkilatı'ndaki gibi; bazı torpilli, liyakatsiz, kibirli şahıslara maaş, araba ve benzin parası ödemezsiniz. Lojmanlarınızda MiT Müsteşarından nefret eden, kendisi müsteşar (veya başka bir makam sahibi) olamadı diye ondan intikam almaya çalışan, müsteşarından habersiz bir biçimde kadrolaşan, insan kaynaklarını kontrol eden esmer ve kumral adamlar (ve onların şımarttığı kadınlar) olmaz. Kendi çocuğu Ankara'da yabancı dil ve diğer sınavlara hazırlansın diye özel öğretmenler tutan, ama "Ay sen dersaneye gitmişsin" diye aşağılayan istihbaratçılar olmaz. MİT'e torpille girdiği halde kendini çok üstün zekalı zanneden, bej rengi pahalı bir trenckot giyinip, kırmızı rujuyla ve topuklu ayakkabısıyla hava atan istihbaratçı kadınlar olmaz. Garibanı aşağılayan, ah alan, gözyaşları döktüren istihbaratçılar olmaz. Bir istihbaratçının işi, dedikodu yapmak değildir. Bir istihbaratçı; "leb" demeden "leblebi"yi anlamak ve çok zeki olmak zorundadır. Bir olay daha hiç olmadan, olacağını hissedebilmelidir. Önceden uyarabilmelidir.
3) İyi bir istihbarat örgütü telekomünikasyon ve siber dünyada istihbarat toplar. İstihbarata ayrılan bütçeyi Brüksel'deki lüks midye lokantalarında yemez. Ankamall'deki Starbucks'ı zengin etmez. Ankara'nın taksicilerini de zengin etmez. Çünkü bunda hiçbir milli menfaat yoktur. Boş işlerle uğraşmaz iyi bir istihbarat örgütü. Terörle mücadele eder. Ülkesinin milli güvenliği için çalışır.
4) İyi bir istihbaratçı asla şöyle düşünmez: "Oh ne güzel, nasıl olsa ben artık mitçiyim, arkam da sağlam. Artık ömürboyu burada çalışacağım"
5) Ve son olarak... İyi bir istihbarat örgütü, kendi içindeki kripto fetöcüleri tespit eder. Vatan hainlerini daha en başından işe almaz. Hem kendi ülkesinde hem de dünya çapında başarılarla anılır. Esrarengizdir. Prestijlidir. Ketumdur. Gizlidir, ama aynı anda hem görünür hem de görünmezdir...
1)İyi bir istihbarat örgütünüz varsa, iyi operasyonlar yaparsınız. İyi analizler yaparsınız, teknolojiyi önemsersiniz, ülke için ne gerekirse ona yönelik tespitlerde bulunursunuz.
2) Milli İstihbarat Teşkilatı'ndaki gibi; bazı torpilli, liyakatsiz, kibirli şahıslara maaş, araba ve benzin parası ödemezsiniz. Lojmanlarınızda MiT Müsteşarından nefret eden, kendisi müsteşar (veya başka bir makam sahibi) olamadı diye ondan intikam almaya çalışan, müsteşarından habersiz bir biçimde kadrolaşan, insan kaynaklarını kontrol eden esmer ve kumral adamlar (ve onların şımarttığı kadınlar) olmaz. Kendi çocuğu Ankara'da yabancı dil ve diğer sınavlara hazırlansın diye özel öğretmenler tutan, ama "Ay sen dersaneye gitmişsin" diye aşağılayan istihbaratçılar olmaz. MİT'e torpille girdiği halde kendini çok üstün zekalı zanneden, bej rengi pahalı bir trenckot giyinip, kırmızı rujuyla ve topuklu ayakkabısıyla hava atan istihbaratçı kadınlar olmaz. Garibanı aşağılayan, ah alan, gözyaşları döktüren istihbaratçılar olmaz. Bir istihbaratçının işi, dedikodu yapmak değildir. Bir istihbaratçı; "leb" demeden "leblebi"yi anlamak ve çok zeki olmak zorundadır. Bir olay daha hiç olmadan, olacağını hissedebilmelidir. Önceden uyarabilmelidir.
3) İyi bir istihbarat örgütü telekomünikasyon ve siber dünyada istihbarat toplar. İstihbarata ayrılan bütçeyi Brüksel'deki lüks midye lokantalarında yemez. Ankamall'deki Starbucks'ı zengin etmez. Ankara'nın taksicilerini de zengin etmez. Çünkü bunda hiçbir milli menfaat yoktur. Boş işlerle uğraşmaz iyi bir istihbarat örgütü. Terörle mücadele eder. Ülkesinin milli güvenliği için çalışır.
4) İyi bir istihbaratçı asla şöyle düşünmez: "Oh ne güzel, nasıl olsa ben artık mitçiyim, arkam da sağlam. Artık ömürboyu burada çalışacağım"
5) Ve son olarak... İyi bir istihbarat örgütü, kendi içindeki kripto fetöcüleri tespit eder. Vatan hainlerini daha en başından işe almaz. Hem kendi ülkesinde hem de dünya çapında başarılarla anılır. Esrarengizdir. Prestijlidir. Ketumdur. Gizlidir, ama aynı anda hem görünür hem de görünmezdir...
Mitolojiye göre, Atina şehrinin hakimiyeti için denizler tanrısı Poseidon ile bilgelik tanrıçası athena arasında mücadele olmuştur. Aralarında yarışma yapılmasına, kazananın atina'yı elde etmesine karar verilmiştir. Poseidon, mızrağını kayalıklara fırlatarak tuzlu su fışkırtmıştır. athena ise kayalıkları zeytin ağacına dönüştürmüştür. Bereketli ve barışın simgesi olan Zeytin ağacı daha faydalı bulunmuş, yarışmanın kazananı da athena olmuştur.
Zezé'nin hayatını konu alan üçlemenin ilk kitabı.
Diğer ikisi: (bkz:güneşi uyandıralım)
(bkz:delifişek)
Diğer ikisi: (bkz:güneşi uyandıralım)
(bkz:delifişek)
French press hem kahve makinesinden çok daha ekonomik olması hem de sadece birkaç dakikanızı alması sebebiyle kullanışlıdır. Üç tatlı kaşığı kalın çekilmiş filtre kahveyi french press'in içine boşaltıp, birkaç dakika beklersiniz. Ve hazır.
Doğru çıkmasını umut ettiğim bir söz.
"Üzenlerin üzüldüğü vakit de gelir." (Yunus Emre)
"Üzenlerin üzüldüğü vakit de gelir." (Yunus Emre)
Orduya geri dönüp de Şırnak'ta görevlendirilince "Bunun intikamını alırlar, gitme kızım" demiş Şule Erol kendisine. Emekli olmasını tavsiye etmiş. "Bunlar hala yuvalanmış duruyorlar, senden bunun intikamını alırlar" diye uyarmış. Ama o, devletin içerisinde kalarak mücadeleye devam etmek, ülkesi için çalışmak istemiş... Kendisinin ve diğer kahraman askerlerimizin şehit olmaları engellenebilir miydi, bilemiyorum. Bildiğim tek bir şey var, o da bu vatanın Songül Yakut'lar sayesinde ayakta kaldığı. Ve biri ölse bile, her gün yenilerinin doğacağı...
Böyle anlarda "neden ben?" diye düşünüp vakit harcamak yerine, "Bu durumu nasıl aşabilirim? Şimdi ne yapacağım?" diye düşünmek lazımdır. Hayat iniş çıkışlarla doludur. Her zaman çaresiz kalmayız. İlla ki bir çıkış yolu bulunur.
Üniversitedeyken birkaç haftalığına gidebildiğim latin dansı kursunda en sevdiğim dans türüydü. Uzun yıllardır dans edemediğim için unutmuşumdur muhtemelen. Ama hala youtube'ta bachata müzikleri dinler dururum. (bkz:Aventura) ve (bkz:Romeo Santos)'un şarkıları bu dans için çok uygundur.
21 Temmuz 1981 Bronx, New York doğumludur. İngilizce ve İspanyolca bachata şarkıları söyler. Annesi Puerto Rico, babası dominik cumhuriyetindendir.
10 Ağustos 1951 doğumlu, Kolombiya'nın FARC ile yürüttüğü barış müzakerelerini sabırla ve inatla sürdürmüş olan Kolombiya Cumhurbaşkanı. 2016 Nobel Barış Ödülü sahibi.
Güzeller güzeli, eğlenceli bir kanal d dizisi. Bodrum'a gitme isteği uyandırır
5 Haziran 2017 Saat 14:30'da cesur gazeteci (bkz:Nedim Şener)'in attığı tweet. Şerefsiz cemaatçiler, en cemaat düşmanı kişileri bile cemaatçi gibi göstermeye çalışıyordu zaten uzun zamandır. Fakat bu kadar kalpsiz, bu kadar vicdansız olmaları, kahraman şehidimiz Ömer Halisdemir'i bile cemaatçi göstermeleri çok alçakçaydı. Bu gibi iftira dolu haberleri okuyunca sinirlerim bozuluyordu. Sıradan bir vatandaş olarak elim kolum da bağlı olduğu için susuyordum mecburen. Nedim Şener'in bu tweeti yüreğime su serpti...
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
Uluslararası güvenlik çalışmaları ülkemizde çok yenidir. Ama bazı ülkeler bu konuda çok ileri gitmiş, hatta "uluslararası güvenlik" ile "dünya güvenliği" ayrımı yapma gereği dahi duymuşlardır. Galler Üniversitesi Aberystwyt'te E.H.Carr profesörü olan Ken Booth'un "theory of world security" isimli bir kitabı vardır. Bu kitabında Booth, dünya güvenliğini artırmak için okurlarını değişik bir şeyler yapmaya söz vermeye (en azından kendilerine) davet eder.
(bkz:eleştirel güvenlik çalışmaları)
(bkz:eleştirel güvenlik çalışmaları)
Ekşi sözlük'teki
-fetöcülerden,
-dhkp-c ve pkk sempatizanlarından,
-atatürk düşmanlarından,
-anadolu ajansında ve emniyette sırf cemaatçi ya da tarikatçi abileri sayesinde torpille çalıştırıldığı halde durmadan kendisini öven, cuma namazına gittiğini yazan, ama grup seks de yaptığını ballandıra ballandıra anlatan, sahte dincilerden bıktığım için.
-özgürlükçü geçinen ama farklı fikirlere tahammülü olmayan muhaliflerden de bıktığım için
O sözlüğü kendi isteğimle bırakma zaruretini hissettim...
-fetöcülerden,
-dhkp-c ve pkk sempatizanlarından,
-atatürk düşmanlarından,
-anadolu ajansında ve emniyette sırf cemaatçi ya da tarikatçi abileri sayesinde torpille çalıştırıldığı halde durmadan kendisini öven, cuma namazına gittiğini yazan, ama grup seks de yaptığını ballandıra ballandıra anlatan, sahte dincilerden bıktığım için.
-özgürlükçü geçinen ama farklı fikirlere tahammülü olmayan muhaliflerden de bıktığım için
O sözlüğü kendi isteğimle bırakma zaruretini hissettim...
2011'de yayımlanmış olan bir trt dizisi. Müjgan (Sedef Avcı) ile Ferit'in (Özgür Çevik) aşkını anlatır. Çok zor bir aşk hikayesini konu alan dizi, 26 bölümdür. Tüm bölümleri için: http://www.trt.tv/mazi-kalbimde-yaradir/bolumler/20190
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
İnternet sitesi mit.gov.tr'dir. Fransızca sayfalarında hala "Nasıl yardımcı olabilirsiniz?" (Comment pouvez vous aider?) kısmı, "Nasıl yardımcı olabilirsin?" (Comment peut-tu aider?" şeklinde yanlış çevrilmiş vaziyettedir. Fransızca bilenler okuyup, "İnternet sitesine bilgi vermek isteyen insanlara saygı göstermeyip, sen diye hitap eden bir istihbarat örgütü olur mu?" diye şaşırıyor olmalı. Bu yanlış çeviri, bu şekliyle yıllardan beri durmaktadır. Bir tanesi çıkıp fark edip de düzeltemiyor nedense...
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
İsveçli bir müzik grubu. Henüz youtube'a video yüklememişler, ama Spotify'dan dinlenebilir. İlginç şarkıları vardır
-body language
-lynx lynx
-dancing
-body language
-lynx lynx
-dancing
Ben çocukken başlamadım içmeye. 18 yaşındaydım. Bir limanda, denize karşı efes biranın yarısını içtiğimi ve "Hmm tadı çok güzel değilmiş" dediğimi hatırlıyorum. Sonraki yıllarda farklı markaları deneyince sevmeye başladım. Hala da seviyorum
(bkz:ken booth)
Theresa May bu vahim saldırı sonrasında "terörün terörü doğurduğunu" ve aşırılıkçı ideolojiye karşı şimdiye dek çok tavizkar davranıldığını söylemiştir. Bir şeylerin değişmesi gerektiğinden kastı muhtemelen terör şüphelilerinin tutukluluk sürelerinin uzatılması, yurtdışında (Suriye, Libya vs) İngiliz gizli servisinin daha fazla bilgi toplamasının hukuki açıdan önünün açılması, İngiltere'de radikalleşme karşıtı olan Müslümanların çalıştığı sivil toplum örgütlerinin finansal açıdan güçlendirilmesi gibi önlemlerdir. Ayrıca, ABD ile bilgi paylaşımı yapılmaması kararı alınmıştı bir önceki saldırıda. Sebebi, Trump'ın Rusya'ya bilgi verdiğinin düşünülmesiydi. Fakat bu defa, Scotland Yard polis şefi Cressida Dick tarafından, ABD ile bilgi paylaşımı yapılacağı yönünde karar alındı. Bu da önemli bir gelişme.
2011'de Bahçeşehir Üniversitesi'ndeki dış politika ile ilgili bir forumda kendisiyle tanışıp -bir iki dakikalığına da olsa- sohbet etme imkanım olmuştu. Şöyle ki, konuşması sona erdikten sonra kendisinin etrafını saran gençlerden biri olarak, Kuzey Kafkasya coğrafyası hakkında kafamı kurcalayan ile bir soru sormuştum. Bu bölgeyi araştırmak istediğimi söyledim. Sorumu nazikçe cevaplamıştı. Bana Rusça siteleri incelememi önerdi. İngilizce sitelerin fazla tarafgir olduğunu ima etti. Kendisine sorduğum soru şuydu: "Bu bölgede geleneksel olarak selefilik yoktur. Türkiye'deki gibi bir İslam anlayışı vardır. Sizce, Kuzey Kafkasya'daki radikal selefi teröristler nereden geliyor? Onları kim destekliyor?"
Kendisinin cevabı ise şuydu: "You know who."
Sanırım ABD'yi kast ederek böyle söylemişti... Doğru mu söylüyordu, bilemiyorum. Ama şunu biliyorum; Türkçe bilmediği için Rusya'da bazı kişiler onun Ankara büyükelçi olmasına karşı çıkmış. Alexey Erkhov bey her ne kadar Türkçe bilmiyor olsa da, Türkiye'de büyükelçi olmayı sonuna kadar hak eden birisidir bence. Her ne kadar Türkiye ile Rusya arasında çok çekişmeli konular olsa da, böyle açıksözlü ve dürüst diplomatların ülkemizde görev yapıyor oluşu bizim için çok daha iyidir.
Kendisinin cevabı ise şuydu: "You know who."
Sanırım ABD'yi kast ederek böyle söylemişti... Doğru mu söylüyordu, bilemiyorum. Ama şunu biliyorum; Türkçe bilmediği için Rusya'da bazı kişiler onun Ankara büyükelçi olmasına karşı çıkmış. Alexey Erkhov bey her ne kadar Türkçe bilmiyor olsa da, Türkiye'de büyükelçi olmayı sonuna kadar hak eden birisidir bence. Her ne kadar Türkiye ile Rusya arasında çok çekişmeli konular olsa da, böyle açıksözlü ve dürüst diplomatların ülkemizde görev yapıyor oluşu bizim için çok daha iyidir.
Ermeni bir arkadaşımın babası vefat edince seneler evvel, Kadıköy'deki ermeni kilisesine gidip, hristiyanlara karşı duyduğum sonsuz saygı gereği simsiyah giyinmiştim. Fakat bizzat bazı Ermenilerin benim kadar siyah giyinmediğini görünce çok şaşırmıştım...
Fransa'dan birebir kopya edilen özellikleri vardır ne yazık ki. Trenlerin görüntüsünden, ismine (YHT: "yüksek hızlı tren", TGV: "train à grande vitesse") dek birçok benzerlik bulunmaktadır. Bu çok üzücü. Keşke kimseden kopya etmeden, kendimiz bir şeyler üretseydik. Sanatta, ulaşımda, bilim ve teknolojide biz bir şeylere öncülük etseydik.
Philippa Gregory'nin romanından uyarlanmış bir mini dizi.
(bkz:The White Queen)'in kızı olan (bkz:Yorklu Elizabeth) ile (bkz:VII. Henry) döneminde geçiyor.
(bkz:The White Queen)'in kızı olan (bkz:Yorklu Elizabeth) ile (bkz:VII. Henry) döneminde geçiyor.