confessions

quares

1. nesil Yazar - Eski sevgili hüznü

  1. toplam entry 805
  2. takipçi 25
  3. puan 16486

neşet ertaş

quares
not: başlığını açtığım için onur duyduğum insan .

Kırşehir'de 1938'de doğan Neşet Ertaş, Çiçekdağı'ndan Türkiye'ye açılan bir halk ozanıdır. Babası kendisi gibi bir saz üstadı olan Muharrem Ertaş, annesi Döne Ertaş'tır.

Çocukluğu köyde geçen Neşet Ertaş, ilkokulda keman ve bağlama çalmaya başlamıştır. Babasının ondaki yeteneği görmesi sonucu düğünlerde saz çalarak müzik hayatına 1950'lerin başında başlamıştır.

İlk plak çalışmasını İstanbul'a geldikten sonra 1957'de Şen Çalar Plak'tan çıkartan Neşet Ertaş, bir anda şöhret olmuş ve tüm Anadolu'da dinlenen bir halk ozanı olarak geniş kitlelere ulaşmıştır. Takip eden yıllarda kariyerini Ankara'da sürdüren Neşet Ertaş, burada eşi olacak olan Leyla Hanım'la tanışıp evlenmiş ve üç çocuk sahibi olmuştur.

1978'de ellerinde oluşan bir rahatsızlık sonucu, enstrüman çalamaz hale gelen Neşet Ertaş, müzisyenlik dışında başka bir meslek sahibi olmadığı için işsiz kalmıştır. Neşet Ertaş bu dönemde tedavi için Almanya'ya ailesiyle birlikte taşınmıştır. Almanya'da tedavi olduktan sonra Türklerin uğrak yeri haline gelen mekanlarda çalarak yeniden müziğe dönen Ertaş, yıllar sonra Türkiye'de yeniden Türk Halk Müziği'nin popülerleşmesiyle yurda dönüş yapmıştır.

Süleyman Demirel tarafından kendisine teklif edilen Devlet Sanatçılığı'nı , halkın sanatçısı olmayı daha çok önemsediği için reddeden Neşet Ertaş, abdallık kültürünün son büyük efsanesi olarak bilinir. Unesco, hayatta olduğu dönemde Neşet Ertaş'ı "Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi" ne bağlı olarak, Türkiye envanterinde "Ulusal yaşayan insan hazinesi" olarak kabul etmiştir. 2011 yılında İTÜ Devlet Konservatuarı, Ertaş'a Fahri Doktora ödülünü takdim etmiştir. Eserleri ders olarak okutulmuştur.

Neşet Ertaş, 2012'de İzmir'de tedavi görmekte olduğu hastanede prostat kanseri sebebiyle hayata gözlerini yummuştur.

Neşet Ertaş albümleri:

1957 - Neden garip garip ötersin bülbül
1960 – Gitme Leylam
1979 – Türküler Yolcu
1985 - Sazlı Oyun Havaları
1987 - Türkülerle Yaşayan Efsane Deyişler Bozlaklar Türküler
1988 – Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde
1988 – Kendim Ettim Kendim Buldum
1988 – Kibar Kız
1989 – Hapishanelere Güneş Doğmuyor
1989 – Sazlı Sözlü Oyun Havaları
1990 – Gel Gayri Gel
1992 - Şirin Kırşehir
1993 – Kova Kova İndirdiler Yazıya
1995 – Seçmeler 2
1995 – Seçmeler 3
1995 – Seher Vakti
1995 – Altın Ezgiler 3
1995 – Benim Yurdum
1997 - Nostalji 1
1998 - Ölmeyen Türküler 2
1999 - Ölmeyen Türküler 3
1998 – Gönül Yarası

cemal süreya

quares
asıl adı cemalettin seber'dir.1931'de erzincan'da doğmuş,1954'te a.ü.sbf. maliye bölümünü bitirmiştir.maliye bakanlığında müfettişlik yapmış,1982'ye kadar(6 yıl kadar ara verse de) bu görevi sürdürmüştür.1960 yılında yalnız 4 sayı olarak çıkardığı papirüs dergisini,haziran 66-mayıs 70 arasında 47 sayı,80-81 yıllarında da 2 sayı olmak üzere yayımlamıştır.

"ikinci yeni hareketi"nin önde gelen şair ve kuramcılarından olan süreya'nın ilk şiiri "şarkısı-beyaz" ,"mülkiye dergisi"nde yayınlanmıştır.9 ocak 1990'da vefat eden şairin;

üvercinka(yeditepe şiir armağanı,1958),göçebe(1965-1966 tdk şiir ödülü),beni öp sonra doğur beni(1973),sevda sözleri(1984),sıcak nal ve güz bitiği(behçet necatigil şiir ödülü 1988)...adlı şiir eserleri bulunmaktadır.
ayrıca;şapkam dolu çiçekle,günübirlik,onüç günün mektupları,99 yüz,999.gün/üstü kalsın,folklor şiire düşman,aydınlık yazıları/paçal...gibi düzyazıları da bulunur

geceye bir şiir bırak

quares
FAHRİYE ABLA

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!


Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla.
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!

Ahmet Muhip DRANAS

pir sultan abdal

quares
pir sultan abdal'ın yaşamı üzerine, yazılı kaynaklarda pek bilgi yoktur. doğum ölüm yılları bile bilinmiyor. yaşamı üzerine bilgiler, genellikle, kendi şiirlerinden, halk söylentilerinden, kuşaktan kuşağa anlatıla gelen menkıbelerden, bir de yakınlarının ya da başka ozanların onu anlatan şiirlerinden çıkarılır.
1510/14 -1589/90 yillar arasinda yasadigi tahmin ediliyor.

Yürü bre Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin padişahın
O da bir gün devrilir
Nemrut gibi Anka n'oldu
Bir sinek havale oldu
Davamız mahşere kaldı
Yarın bu senden sorulur
Şah'ı sevmek suç mu bana
Kem bildirdin beni Han'a
Can için yalvarmam sana
Şehinşah bana darılır
Hafid-i Pelgamber'im has
Gel Yezid Hüseyn'imi kes
Mansur'um beni dara as
Ben ölünce il durulur
Ben Musa'yım sen Firavun
İkrarsız Şeytan-ı lain
Üçüncü ölmem bu hain
Pir Sultan ölür, dirilir

pir sultan abdal

nazım hikmet ran

quares
Tam adıyla Nazım Hikmet Ran, 1902 yılında selanik'te doğmuş bir şairdir. Ayrıca oyun yazarıdır. Lakabı ise mavi gözlü devdir. 1963 yılında Moskova'da ölmüştür. Mezarı Moskova'dadır. Eserleri birçok ödül almıştır. Türkiye'deki yaşamının çoğunu hapiste geçirmiş daha sonra Moskova'ya gitmiş ve Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır. İşte Nazım Hikmet Ran'ın hayatından kısa kesitler:
Nazım Hikmet,1938'de cezaevine girmiş ve şiirleri yasaklanmıştır. Türkiye'de ancak ölümünden iki yıl sonra 1965'te şiirleriyle yeniden önem kazanmıştır.
Nâzım Hikmet Ran'ın doğum tarihi 17 Ocak 1902'dir. Ölümü ise 3 Haziran 1963'tür. daha çok Nâzım Hikmet olarak bilinirdi. Şairliğin yanı sıra; oyun yazarı, romancı, anı yazarı olarak da bilinirdi. "Romantik komünist" ve "romantik devrimci" olarak da bilinmektedir.

zengin itiraf

quares
Kendime cici bebe yaptım sonra cici bebeyi yerken acaba zengin sözlükte neler oluyor diye bakarken telefonu kasenin içine düşürdüm. Sonra telefon açılmadı, kitlendi. Fön makinesinde kurutup açtım ve şuan gayet iyi çalışıyor fakat ses gitmiyor. Yarın telefoncuya götürecegim ama telefonu cici bebeye düşürdüm demeye utanıyorum sjshjshs

19 temmuz 2017 hükümet kabine değişikliği

quares
kabine değişikliği açıklandı.
tuğrul türkeş başbakan yardımcılığından alındı.

Başbakan Binali Yıldırım'ın açıkladığı yeni kabine listesi aşağıdaki gibi;

Başbakan Yardımcısı: Bekir Bozdağ
Başbakan Yardımcısı: Mehmet Şimşek
Başbakan Yardımcısı: Fikri Işık
Başbakan Yardımcısı: Recep Akdağ
Başbakan Yardımcısı: Hakan Çavuşoğlu

Adalet Bakanı: Abdülhamit Gül
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı: Fatma Betül Sayan Kaya
Avrupa Birliği Bakanı: Ömer Çelik
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı: Faruk Özlü
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı: Jülide Sarıeroğlu
Çevre ve Şehircilik Bakanı: Mehmet Özhaseki
Dışişleri Bakanı: Mevlüt Çavuşoğlu
Ekonomi Bakanı: Nihat Zeybekçi
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı: Berat Albayrak
Gençlik ve Spor Bakanı: Osman Aşkın Bak
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı: Ahmet Eşref Fakıbaba
Gümrük ve Ticaret Bakanı: Bülent Tüfengçi
İçişleri Bakanı: Süleyman Soylu
Kalkınma Bakanı: Lütfi Elvan
Kültür ve Turizm Bakanı: Numan Kurtulmuş
Maliye Bakanı: Nacfi Ağbal
Milli Eğitim Bakanı: İsmet Yılmaz
Milli Savunma Bakanı: Nurettin Canikli
Orman ve Su İşleri Bakanı: Veysel Eroğlu
Sağlık Bakanı: Ahmet Demircan
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı: Ahmet Arslan

YENİ GELENLER:

-Jülide Sarı Eroğlu Çalışma Ve Şehircilik Bakanı
-Osman Aşkın Bak Gençlik Ve Spor Bakanı
-Ahmet Eşref Fakıbaba ( Gıda ve Hayvancılık Bakanı)
-Ahmet Demircan (Sağlık Bakanı)

GİDENLER:

– Tuğrul Türkeş (Başbakan Yardımcısı'ydı)
– Akif Çağatay Kılıç (Gençlik ve Spor Bakanıydı)
– Mehmet Müezzinoğlu ( Çalışma ve Sosyal Güvfenlik Bakanı'ydı)
– Faruk Çelik (Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı'ydı)
– Recep Akdağ (Sağlık Bakanı'ydı)

GÖREVİ DEĞİŞENLER:

– Bekir Bozdağ Adalet Bakanı'ydı Başbakan Yardımcısı oldu
-Numan Kurtulmuş Başbakan Yardımcısıydı Kültür ve Turizm Bakanı oldu

turgut uyar

quares
yazar tomris uyar'ın eşi. ikinci yeni'nin kendine özgü bir dil-üslup yaratan şairlerindendir. cemal süreya bir şiirinde, 'öldüğü gün hepimizi işten attılar' demiştir uyar için. dünyanın en güzel arabistanı, divan, kayayı delen incir gibi yapıtları vardır.

sabahattin ali

quares
“Namuslu olmak, ne zor şeymiş meğer? Bir gün Almanların pabucunu yalayan, ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika`ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da kendi cefakeş milletimizdir.

Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik.

Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: “Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor…”

Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?”

Sabahattin Ali

nilgün marmara

quares
1958 yılında İstanbul'da doğdu. Ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji'nde okudu. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde lisans öğrenimi tamamladı ve Sylvia Plath üzerine incelemeler yaptı. Plath'ın yaşamı, düşünceleri, özellikle bireyin yalnızlığına ve varoluş sorununa bakışından etkiledi. Sylvia Plath sevgisi, Marmara'yı ölümde de sevdiği şairin yazgısıyla birleştirdi. 13 Ekim 1987 tarihinde, 29 yaşındayken 'bekleme salonu' olarak gördüğü yeryüzünü terk etmeye karar verdi ve evinin balkonundan atlayarak kendi isteği ile yaşamını sonlandırdı.

Düşle gerçek arasında gidip gelen, kırılgan bir izlekle yazdığı şiirleri çeşitli dergilerde yayımlandı. Şiirleriyle sadece kendi kuşağının şairlerini değil, Ece Ayhan gibi eski ve güçlü şairleri de etkiledi. 77-87 Yılları arasında yazdığı şiirler 'Daktiloya Çekilmiş Şiirler' adıyla yayımlandı; Günlükleri ve sağa sola yazdığı notlar Gülseli İnal tarafından bir araya getirilerek 'Kırmızı Kahverengi Defter' adıyla bir kitapta toplandı. Mezuniyet tezi Dost Körpe tarafından dilimize çevrildi ve 'Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi' adıyla Everest Yayınları tarafından kitaplaştırıldı.



Çeşitli dergilerde şiirleri yayımlandı. Küçük İskender, Lale Müldür, Orhan Alkaya, Cezmi Ersöz, Ece Ayhan, Gülseli İnal, Onur Göknil ve Serdar Aydın gibi şairleri derinden etkiledi.

Sylvia Plath sevgisi, Marmara'yı ölümde de sevdiği şairin yazgısıyla birleştirdi. 13 Ekim 1987'de henüz 29 yaşındayken “yaşama karşı ölüm” dedi ve intihar etti. Kırmızı Kahverengi Defter adıyla yayınlanan günlüğünde “hayatın neresinden dönülse kârdır” ifadesi yer almaktadır.

Eserleri

Şiir : Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1988) / Metinler(1990)

Günlük : Kırmızı Kahverengi Defter (Gülseli İnal tarafından hazırlandı, 1993)

İnceleme : Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi (1985, Dost Körpe tarafından 20 yıl sonra Türkçe'ye çevrildi)

franz kafka

quares
20. yüzyılın ve modern Alman edebiyatının önde gelen yazarlarındandır. Yaşamı boyunca pek tanınmayan Kafka, yakın arkadaşı Max Brod'a verdiği vasiyetinde tüm yazdıklarının imha edilmesini rica etmişti. Fakat Max Brod, Kafka'nın Viyana'da ölümünün ardından aksi yönde hareket ederek elindeki eserleri yayımlamaya başladı. Kafka, ölümünden sonra da olsa, dünyaca ünlü bir yazar haline geldi.
Eserlerinden özellikle dilimize Değişim ya da Dönüşüm adıyla çevrilen romanında işlediği konuyla 20. yüzyılın sanayi sonrası Batı toplumunun açmazını ve içine düştüğü yalnızlık ve yabancılaşma sürecini çok iyi gözlemlemiş ve işlemiştir.
Franz Kafka 3 Temmuz 1883'te orta sınıf bir Yahudi ailesinin ilk çocuğu olarak Prag'da dünyaya geldi. O zamanki milletler mozaiği olan Avusturya İmparatorluğuna bağlı Bohemya Krallığında yaşadı. Anadil olarak ilk etapta Almanca konuşan Kafka ailesi, Çekçeyi de konuşabiliyordu. Ailenin en büyük çocuğu olan Kafka'nın iki erkek kardeşi (Georg ve Heinrich) küçük yaşta hayatlarını kaybettiler. Kızkardeşleri Elli, Valli ve Ottla ise Nazi Almanyasının organize ettiği Yahudi soykırımında hayatlarını kaybettiler.
Kafka 1889'da Fleischmark'ta Deutsche Knabenschule'ye gitti. Çocukluğunda rol oynamış başlıca kişiler Fransız mürebbiye Bailly, kâhya kadın Marie Werner'dir. O sıralarda Prag'da genel olarak konuşulan dil Çekçe'ydi. Ufak yaşlarda da Bauer ile tanıştı. 1920'lerin başında tanıştığı Milena Jesenska, 20 yıl sonra 1944'de Alman toplama kampında hayatını kaybedecekti, onun üzerinde güçlü bir etki yarattı. 1923'te ailesinin etkisinden kaçmak ve yazmaya konsantre olmak için Berlin'e taşındı, orada da Dora Dymant adında bir sevgilisi oldu. Dora, Milena'dan şanslıydı Nazi Almanyasına direndi ve 1952'de Londra'da öldü.
1917'de Kafka verem olduğunu öğrendi. 1919 yılında geçirdiği ağır gripten dolayı hastaneye kaldırıldı. 1922'de emekli oldu, maddi durumu kötüydü ve sağlığı gittikçe bozuluyordu. Ömrünün son 6 haftasını sanatoryumda geçirdi. 3 Haziran 1924'te 41 yaşında yaşama veda etti.
Franz Kafka, hayatı baştan kaybedilmiş bir savaş olarak görse de bıraktığı eserler, onu hayatı yenilgiye uğratan ender insanlardan birisi yapmıştır.
Kafka eserlerinde insanın gizli kalmış korkularını, burjuva yaşamının sahte aile ilişkilerini, bürokrasinin çıldırtan işleyişini gözler önüne serer. Karamsar mizacı eserlerindeki karakterleri çaresizlikle donatmıştır. Nitekim Dava'nın kahramanı Josef K. neyle suçlandığını bir türlü öğrenemeyerek yavaş yavaş karanlığa gömülür. Aynı durum Şato'da kadastro memuru Bay K'da da görülür.
Kayıp'sa diğer eserlerinden ayrılarak iyimser bir tutumla kaleme alınmıştır.
Yine de Kafka, eserlerinde çaresizliği de işlese nikbinliği de, Albert Camus'un deyişiyle Korku Çağı yok olana dek güncelliğini koruyacaktır.
Franz Kafka'nın Eserleri
Roman
Dava, (1925)
Şato, (1926)
Kayıp, (Amerika) (1927)
Hikâye
Değişim, (1915)
Bir Savaşın Tasviri
Taşrada Düğün Hazırlıkları
Şarkıcı Josefine ya da Fare Ulusu
Ceza Sömürgesi (1919)
Çin Seddi
Bir Akademiye Rapor
Mektuplar
Milena'ya Mektuplar
Babaya Mektup
Günlükler
Günlük 1-2
Aforizmalar
Tüm Eserleri
Kafka'nın yaşadığı dönemde yayımlanan eserleri:
1909 - Ein Damenbrevier
1909 - Gespräch mit dem Beter (Dua Eden Adamla Sohbet)
1909 - Gespräch mit dem Betrunkenen (Sarhoşlarla Sohbet)
1909 - Die Aeroplane in Brescia (Brescia'daki Uçaklar)
1912 - Großer Lärm (Büyük Gürültü)
1913 - Betrachtung (Gözlem)
1913 - Das Urteil (Yargı)
1913 - Der Heizer (Ateşçi) Amerika olarak bilinen romanın ilk bölümü
1915 - Die Verwandlung (Dönüşüm)
1915 - Vor dem Gesetz (Yasanın Önünde) Dava adlı romanın bir bölümü
1918 - Der Mord (Cinayet); Kardeş Katili öyküsünün ilk hali (1919)
1918 - Ein Landarzt (Bir Köy Hekimi) 13 öyküden oluşan bir kitap; aralarında On Bir Oğul ve Bir Akademiye Rapor öyküleri de bulunmaktadır
1919 - In der Strafkolonie (Ceza Sömürgesi)
1921 - Der Kübelreiter
1924 - Ein Hungerkünstler (Açlık Sanatçısı)
Kafka'nın ölümünden sonra yayımlanan eserleri:
1904-1905 - Beschreibung eines Kampfes (Bir Savaşın Tasfiri)
1907-1908 - Hochzeitsvorbereitungen auf dem Lande (Taşrada Düğün Hazırlıkları)
1914 - Erinnerungen an die Kaldabahn (Kaldabahn Hatıraları)
1914-1915 - Der Dorfschullehrer (Köy Öğretmeni)
1915 - Blumfeld, ein älterer Junggeselle
1916-1917 - Der Gruftwächter
1916-1917 - Die Brücke (Köprü) Brod'un Başlığı
1917 - Eine Kreuzung
1917 - Der Schlag ans Hoftor (Çiftlik Kapısına Vuruş) Brod'un Başlığı
1917 - Der Jäger Gracchus (Avcı Gracchus) Brod'un Başlığı
1917 - Beim Bau der Chinesischen Mauer (Çin Seddi'nin İnşaasında)
1917 - Eine alltägliche Verwirrung Brod'un Başlığı
1917 - Der Nachbar (Komşu) Brod'un Başlığı
1919 - Brief an den Vater (Babaya Mektup)
1920 - Heimkehr Brod'un Başlığı
1920 - Die Abweisung (Geri Çevrilme)
1920 - Zur Frage der Gesetze (Yasalar Sorunu Üzerine)
1920 - Das Stadtwappen (Kent Arması) Brod'un Başlığı
1920 - Kleine Fabel (Küçük Fabl) Brod'un Başlığı
1920 - Die Truppenaushebung
1922 - Forschungen eines Hundes (Bir Köpeğin Araştırmaları) Brod'un Başlığı
1922 - Das Ehepaar
1922 - Der Aufbruch (Gezinti)
1922 - Gibs auf Brod'un Başlığı
1923-1924 - Der Bau Brod'un Başlığı
1925 - Der Prozess (Dava)
1926 - Das Schloss (Şato)
1927 - Der Verschollene (Amerika) İlk olarak 1912 yılında Kayıp olarak tasarlandı, fakat Brod tarafından Amerika olarak yayımlandı.

bir gece ansızın gelebilirim

quares
kıbrıs barış harekatından önce adada gerginlik hakimken; rum radyosunun kışkırtma amaçlı çaldığı "bekledim de gelmedin, hiç mi beni sevmedin...." şeklinde sözleri olan şarkıya karşı; bayrak radyosunun çaldığı cevap niteliğindeki şarkı.
şarkı: "bu kadar yürekten çağırma beni, bir gece ansizin gelebilirim"
şeklinde sözlere sahiptir. gitmişlerdir bir gece ansızın...

yunus emre

quares
13. yüzyılın ortalarında, anadolu sakarya ırmagı cevresinde bir köyde doğduğu ve 14. yüzyılın ilk yarılarında yine o civarda öldügü bilinen, türk milletinin islama ve hayata bakışını şiirlerinde çok güzel anlatmış olan halk ozanı,şair. yaklaşık 700 yıldır türk milleti tarafından dilden dile aktarılmış, türkü ve ilahilere söz olmuş, yer yer atasözü misali dilden dile dolaşmış mısralarıyla yunus emre, türk kültür ve medeniyetinin oluşumuna büyük katkılar sağlamış bir gönül adamıdır.tasavvuf ilminin anadoluya yayılmaya başladığı zamanlarda yaşamış olan yunus emre, dervişliği olgunlukla yoğurmuştur. tasavvufun amacı olan kamil insan olma yolunda allah sevgisini rehber edinmiştir. kavgaya, hırsa, şekilciliğe, dini istismar edenlere karşı çıkmış ve halkı şiirleri ile uyarmıştır. yunus'un şiirleri öyle sevilmiştir ki günümüzde atasözleri kadar bilinir ve kullanılır olmuştur. hümanistliği ve insan sevgisi şiirlerinde o kadar yoğundur ki, "yaradılanı hoş gör yaradan'dan ötürü " mısrası bu özelliğinin allah sevgisi ile nasıl bağdaştığını çok iyi anlatmaktadır. şiirlerinde büyük ölçüde türkçe ve hece vezni kullanması, şiirlerinin rahatça benimsenmesini ve günümüze kadar bozulmadan gelmesini sağlamıştır.

divanından bir kaç örnek:

ben yürürm yana yana
aşk boyadı beni kana
ne akîlem ne divâne
gel gör beni aşk neyledi

yunus sen bu dünyaya niye geldin
gece gündüz hakkı zikretsin dilin
enbiyaya uğramaz ise yolun
göçtü kervan kaldık dağlar başında

ilim ilim bilmektir
ilim kendin bilmektir
sen kendini bilmezsin
ya nice okumaktır.

cahit zarifoğlu

quares
kendi dilinden yaşam öyküsü

"1940'ta ankara'da doğdum.rahmetli babam hakimdi.bu vesile ile çocukluğum güneydoğu'da geçti.
ilkokula siverek'te başladım.maraş ve ankara'da bitirdim.
ortaokula ise kızılcahamam'da başladım,liseyi maraş'ta tamamladım.
aslen maraşlıyım.ceddimiz 300 yıl kadar önce kafkasya'dan maraş'a gelip yerleşmişler.
bunlar üç kardeşmiş ve içlerinden birinin adı zarif'miş.işte bizim aile bu kafkasyalı zarif'ten geliyor.
daha çok bu sebeple olacak kafkasya'yı çok seviyorum.
edebiyata lise yıllarında şiir ve kompozisyonlar yazarak başladım.
usta hikayeci rasim özdenören,şair erdem beyazıt,şair alaaddin özdenören ile aynı sıralarda okuduk.
liseden sonra istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi alman dili ve edebiyatını bitirdim.
öğrenciliğim sırasında çalışmak zorundaydım.muhtelif gazetelerde sayfa sekreteri olarak çalıştım.
bu yüzden tahsilim biraz ağır aksak ilerledi.
bütün bunlar zarfında vazgeçmediğim,değişmeyen,istikrarlı bir yönüm vardı,o da şairliğim ve yazarlığımdı.
bir yerde çok titiz bir insanım,bir bakıma da hiç titiz değilim.
görünüşte bir düzensizlik içindiyim,ama her şey zihnimde benim de şaştığm bir disiplin ve düzen içindedir.
şu masanın halini görüyorsun.çekmecelerde öyle.ama söyleyin bir şey onu gözüm kapalı çıkarayım.
hayatımda öyle.bir telaş içinde parçalanmış gibiyim.ama saati saatine proğramlanmışımdır.
şiiri de ne zaman yazacağımı bilmiyorum.memur gibi.durum öyle gerektiriyor.
sezai karakoç ağabeyin yayınladığı diriliş dergisinde şiirlerim yayınlandı.
ağabeyin sohbetlerinden ve yazdıklarından çok şeyler öğrendik.her anlamda bizim hocamızdı.
yetişmemizde çok büyük faydası oldu.sonra nuri pakdil ve arkadaşlarının yayınladığı
edebiyat dergisinde yazdım.
1976'dan itibaren ise ben,erdem beyazıt,rasim özdenören,akif inan
ve nazif gürdoğan'nın kurucuları olduğu mavera dergisinde şiirlerim,bir-iki hikayem,
senaryo çalışmalarım,günlüklerim ve "okuyucularla" ismini verdiğimiz sohbetlerim yayınlandı.bir kaç yıldan beri ise roman çalışıyorum.bunlardan ilki savaş ritimleri 1985'te yayınlandı.ayrıca çocuk edebiyatı dalında kitaplar yazdım."*

değişik dönemlerde ilkokul öğretmen vekilliği ve almanca öğretmenliği yapan cahit zarifoğlu,1976'dan itibaren trt genel müdürlüğü'nde mütercim sekreter olarak görev aldı.farklı gazete ve dergilerde yazıları yayımlandı.mavera dergisi'ni arkadaşlarıyla birlikte yayımladı.zaman gazetesi ve mavera dergisi'nde 'okuyucularla' başlığıyla hayli ilgi toplayan ve bir 'mektep' özelliği taşıyan sohbet köşelerini düzenledi.1983'te trt istanbul radyosu'nda görev aldı.radyo oyunları yazdı.1984'te türkiye yazarlar birliği çocuk edebiyatı ödülü'nü alan zarifoğlu,07 haziran 1987'de yâr'ine kavuştu.'yâr ile bayram iderler şimdi."

eserleri:
şiir:işaret çocukları
yedi güzel adam
menziller
korku ve yakarış
hikaye:ins
çocuk hikayeleri:serçekuş
katıraslan
ağaçkakanlar
yürekdede ile padişah
küçük şehzade
motorlu kuş
kuşların dili
çocuk şiirleri:gülücük
ağaçokul (çocuklara afganistan şiirleri)
roman:savaş ritimleri,ana
günlük:yaşamak
deneme:bir değirmendir bu dünya
zengin hayaller peşinde
tiyatro:sütçü imam

ali kuşçu

quares
Onbeşinci yüzyılda yaşamış olan önemli bir astronomi ve matematik bilginidir. Babası Timur'un (1369-1405) torunu olan Uluğ Bey'in doğancıbaşısı idi. "Kuşçu" lâkabı buradan gelmektedir.

Ali Kuşçu, Semerkand'da doğmuş ve burada yetişmiştir. Burada bulunduğu sıralarda, Uluğ Bey de dahil olmak üzere, Kadızâde-i Rûmî (1337-1420) ve Gıyâsüddin Cemşid el-Kâşî (?-1429) gibi dönemin önemli bilim adamlarından matematik ve astronomi dersleri almıştır. Ali Kuşçu bir aralık, öğrenimini tamamlamak amacı ile, Uluğ Bey'den habersiz Kirman'a gitmiş ve orada yazdığı Hall el-Eşkâl el-Kamer adlı risalesi ile geri dönmüştür. Dönüşünde risaleyi Uluğ Bey'e armağan etmiş ve Ali Kuşçu'nun kendisinden izin almadan Kirman'a gitmesine kızan Uluğ Bey, risaleyi okuduktan sonra onu takdir etmiştir.

Ali Kuşçu, Semerkand'a dönüşünden sonra, Semerkand Gözlemevi'nin müdürü olan Kadızâde-i Rûmî'nin ölümü üzerine gözlemevinin başına geçmiş ve Uluğ Bey Zîci'nin tamamlanmasına yardımcı olmuştur. Ancak, Uluğ Bey'in ölümü üzerine Ali Kuşçu Semerkand'dan ayrılmış ve Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanına gitmiştir. Daha sonra Uzun Hasan tarafından, Osmanlılar ile Akkoyunlular arasında barışı sağlamak amacı ile Fatih'e elçi olarak gönderilmiştir.

Bir kültür merkezi oluşturmanın şartlarından birinin de bilim adamlarını biraraya toplamak olduğunu bilen Fatih, Ali Kuşçu'ya İstanbul'da kalmasını ve medresede ders vermesini teklif eder. Ali Kuşçu, bunun üzerine, Tebriz'e dönerek elçilik görevini tamamlar ve tekrar İstanbul'a geri döner. İstanbul'a dönüşünde Ali Kuşçu, Fatih tarafından görevlendirilen bir heyet tarafından sınırda karşılanır. Kendisi için ayrıca karşılama töreni yapılır. Ali Kuşçu'yu karşılayanlar arasında, zamanın ulemâsı İstanbul kadısı Hocazâde Müslihü'd-Din Mustafa ve diğer bilim adamları da vardır. İstanbul'a gelen Ali Kuşçu'ya 200 altın maaş bağlanır ve Ayasofya'ya müderris olarak atanır. Ali Kuşçu, burada Fatih Külliyesi'nin programlarını hazırlamış, astronomi ve matematik dersleri vermiştir. Ayrıca İstanbul'un enlem ve boylamını ölçmüş ve çeşitli Güneş saatleri de yapmıştır. Ali Kuşçu'nun medreselerde matematik derslerinin okutulmasında önemli rolü olmuştur. Verdiği dersler olağanüstü rağbet görmüş ve önemli bilim adamları tarafında da izlenmiştir. Ayrıca dönemin matematikçilerinden Sinan Paşa da öğrencilerinden Molla Lütfi aracılığı ile Ali Kuşçu'nun derslerini takip etmiştir. Nitekim etkisi onaltıncı yüzyılda ürünlerini verecektir.

Ali Kuşçu'nun astronomi ve matematik alanında yazmış olduğu iki önemli eseri vardır. Bunlardan birisi, Otlukbeli Savaşı sırasında bitirilip zaferden sonra Fatih'e sunulduğu için Fethiye adı verilen astronomi kitabıdır. Eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde gezegenlerin küreleri ele alınmakta ve gezegenlerin hareketlerinden bahsedilmektedir. İkinci bölüm Yer'in şekli ve yedi iklim üzerinedir. Son bölümde ise Ali Kuşçu, Yer'e ilişkin ölçüleri ve gezegenlerin uzaklıklarını vermektedir. Döneminde hayli etkin olmuş olan bu astronomi eseri küçük bir elkitabı niteliğindedir ve yeni bulgular ortaya koymaktan çok, medreselerde astronomi öğretimi için yazılmıştır. Ali Kuşçu'nun diğer önemli eseri ise, Fatih'in adına atfen Muhammediye adını verdiği matematik kitabıdır.

zengin sözlük yazarlarının karalama defteri

quares
2015 yılının bir haziran akşamıydı , arkadaşım selahattinle birlikte sağ-sol muhabettleri yaptığımız , arada bi haldununda vallaha bizim aile koyu erbakancıydı diye lafa atladığı güzide keyif aldığım akşamlardan biriydi . lakin tek sorun paramızın olmayışıydı , zaten o güne kadar da hiç yüklü miktarda bi paramızda olmamıştı , bi ara 100 liramız olmuştu , selahattin idda dan tutturmuştu , sonra 100 lirayı ikiye katlarız diye idda da barcelonaya vermiş , heycanla biz maçı izlerken barcelonanın 70. dakikada yediği üçüncü golden sonra dumur olmuştuk , sahi neydi bizim paramızın olmayışının temel sebebi , haldun atladı hemen yine , olum siz imansızsınız , fatihayla subanekeyi katıştıran adamsınız , allah size niye para versin . lan ne imansızlığımızı gördün diye bağırdım , olum en son hangi cumaya geldin lan dedi , duraksadım , hadi onuda geç , geçtiğimiz yıl ramazan ayında caminin çay ocağında su içiyordun lan milletin gözünün içine baka baka , lan orada sana beddua eden amcaların ahı tuttu olum senin işin rast gitmez dedi . haklıydı haldun sustum , lakin cidden ben ramazan ayında olduğumuzu unutmuştum , neyse paramızın olmaması sebebini imansızlığa bağlamıştı haldun , ama başka bir sebebi de olmalıydı . biz bunları düşünürken karnımız acıktı ve cebimizde ki son paraları birleştirip 2 tane yarım ekmek döner alıp 3 kişi paylaşma planları yaparak en ucuz dönercinin yolunu tuttuk . lan haldun , ya bu dönerler sakat attan falan yapılıyorsa ? dinen bir sakıncası yok mu , hadi biz imansızızda sen de kendini tehlikeye atma , sen ver paranı biz senin yerine de yeriz dedim . olum eğer at eti varsa bu işletmenin günahı , ben tavuk eti var düşüncesiyle yiyorum diyerek gayet mantıklı bir açıklamayla beni geri püskürttü . tam dönercinin sokağına girmiştik , bi baktık yan taraftaki düğün salonunda bi düğün var , ulan girsek belki içerde yemek dağıtıyorlardır hem de paramız cebimizde kalır düşüncesiyle içeri girdik , üstümüz başımız perişan , selahattin şap şap terlikleriyle ses çıkarta çıkarta yürüyor , tam bir rezillik , ama ücretsiz bir yemek tüm bu rezilliği ortadan kaldırır amacıma ulaşırım düşüncesiyle hareket ediyorum . içeri girip arkalarda bir masaya geçiyoruz , masada bulunan tuzluk ve paketlenmiş kürdanlar burada bir yemek organizasyonu olacağının adeta habercisi , ama o da ne yanımıza doğru asude geliyor , lan bunun burda ne işi var diyorum kendi kendime , bu arada asude kız arkadaşımdır , oo quares beylerde buradaymış , o telefon niye açılmıyor bakiyim diyerek gelip yanıma oturuyor , biraz anaç bi tavrı vardır asudenin neyse , telefonumu yanıma almamışım dediğim an telefonumun çalmasıyla dumur oluyorum , yalan söyleyemiyorsun söyleme diyor sert bir tavırla , tamam diyorum da senin burada ne işin var , evlenen kuzenim umarım bi gün bizde evleniriz deyip duruyor , tabi ben o sıra izzet altınmeşenin beni nin hipotenüsünü düşünüyorum , biri boş bi şey anlatınca hep bunu düşünürüm ve kendime hep şunu derim ulan izzet altınmeşenin beninin hipotenüsünü heseplamaktan daha da boş şeyler varmış allahım koru bizi yarebbim . yalnız ortada bir sorun var o evlenen kişi haldunun da kuzeni , haldunle asude de uzaktan akrabadır , haldunun akrabalık ilişkileri fazla iyi olmadığından böyle düğün falan bilmez , olum kalkın gidelim diyorda , asude den yemek dağıtacaklarını düğünün yemekli olduğunu öğreniyoruz , asudenin annesi yanımıza geliyor , ooo quares bey hoş gelmişssin falan bi boş muhabett de bu kadın açıcak , izzet altınmeşeyi yine devreye sokuyorum , neyse babası geliyor , tabi iri yarı bi adam , izzet altınmeşe falan hiç gerek yok , ciddi ciddi konuşuyoruz , istanbullara gittin liseye orda yeni kızlarda görmüşsündür falan diyerek bir şeyler ima ediyor , efendim ben askeri lisede okuyorum ve okulumuzda malesef kız yok diyorum , niye malesef diyor , ne malesef beyefendi diyorum , okulumuzda malesef kız yok dedinya niye orda malesef kelimesini kullandın diyor , yok efendim ne malesefi 600 tane erkek gayet mutluyduk aslında diyorum ve konu acayip bir hal alıyor . tamam sonra görüşelim diyip gidiyor yanımdan , görüşürüz efendim diyorum , görüşücez görüşücez hiç merak etme diyor manidar bir şekilde , manyak herif ayrıntılarla yemiş kafayı , asude de kalkıyor , ben kalkayımda siz 3 erkek mutlu mutlu oturun diyor ve gidiyor , ulan bu nasıl ilişki böyle ailede herkes laflarıyla dövdü resmen beni , neyse gelen güzel bir yemek her şeyi telafi eder . hem daha kötü ne olabilirki dediğim an altın merasiminin mikrafon ve kamera eşliğinde masaları gezerek yapıldığını görüyorum , ulan bu ne görgüsüzlük bu ne görmemişlik allah belasını vermesin rezil olucaz lan diyorum , yavaş yavaş kamera bize doğru gelmekte , resmen tüm akçaya rezil olucaz kurbanlık koyun gibi bekliyoruz , spikerde bağırıyor , damadın teyzesinden beşi biyerde yok 200 tl falan , aslına bende hayatımda ilk defa 200 tl görmenin verdiği garip bir mutluluk var , o sıra asudeyle göz göze geliyoruz , gel diyorum , yavaş yavaş geliyor , bize bi yerden altın bul hızlıca diyorum , altın yokta alın şu 50 tl yi verirsiniz diyor , 50 tl yi alıp hızlıca geliyorum , sıra bize geldiğinde 50 tl yi atıyoruz , yüzsüz spiker 3 kişiden 50 tl diye bağırıyor , tüm salon da bu laf yankılanıyor , tamam aldın abicim işte uzatma al geç de diyemiyorsun ki , asude atlıyor bi anda , onlar sahte para verdi diye , ulan kız nasıl bağırıyor ama sahte para verdiler diye , lan bu parayı sen verdinya bana da demek olmaz şimdi diye düşünüyorum , asude çenen kopsun asude o an geldi aklıma , neyse spiker kontrol ediyor ve bağırıyor evett 3 utanmazdan 20 kuruş değerinde sahte 50 lira , ulan annem de orda , adam bas bas bağırıyor bunlar aile terbiyesi almamış diye annemle göz göze geliyoruz , etrafta ki kadınlara aile terbiyesi ben verdim bu çocuk kendini sonradan bozdu falan diyor , abi bunlar özel diyorum , ne özeli genel genel deyip siyasi gönderme yapmaktan geride kalmıyor puşt , hayır adama vursam lime lime ederler bizi hepsi iri yarı , o sıra asudeyle de göz göze geliyoruz , ankaraya gelin götürsem ulaaaan melih gökçek ankaraya deniz getiremedi sen getirmişssin ya la denecek kadar mavi gözlerine bakıyorum , ulan niye yaptın bunu der gibi bakıyorum ve o sıra birinin kolumu çekiştirip yere düştüğünü fark ediyorum , selahattin lan napıyosun olum lan demeye kalmadan yerde çırpınıyor selahattin , haldun da nasıl bas bas bağırıyor kardeşim ölüyor diye , hayır bi göktaşı çarpmadı bulunduğumuz kara parçasına , daha neler olacak diye düşünüyorum , spiker hala bize laf atıyor , ortamdan allah belanızı versin yuh , bu kadar da yüzsüzlük olmaz falan diye bağırışmalar geliyor , selahattin yerde anlam veremediğim bi kriz geçiriyor , heycanlanınca kekeme olan haldun resmen konuşma özürlü bir hal almış , yani tek başıma kalakalıyorum , en son, babamla arifin manchestere attığı golü izlerken bir anda çıkan songül karlı sütyensiz videosuna denk gelince böyle kalakalmıştım , neyse haldun ellerinden tutuyor , ben ayaklarından allahın belası şap şap terliklerini de orada bırakıyorum , hızlıca düğün salonundan çıkıp uzaklaşıyoruz ve biraz uzaklaştıktan sonra selahatiin kendine geliyor , meğersem bunlar düğün salonundan çıkmak için böyle bir numara yapmışlar , lan helal olsun şeytanın aklına gelmez , akçayın yarısı zaten içerde , hısım akraba hepsi gördü rezilliği , ulan iki tane pide yiyecektik , ağzımıdan geldi diyorum . selahattinde tuturmuşta şap şap terliklerimde şap şap terliklerim niye bıraktınız falan diyor , sinirim bozuk zaten asudeyi arıyorum , selahattinin şap şap terliklerini getirsene çaktırmadan diyorum , biz onu yaktık imha ettik , siz her kaçtığınız yerde arkanızda böyle silahlar mı bırakıyorsunuz he bide bu rezillikten sonra beni arama ve uzun bi süre görüşmeyelim diyor , tamam o babanada söyle ben istanbulun yarısını elden geçirdim diyorum , efendim diyor , babana söyle o anlar diyorum ve telefonu kapatıyorum , o geceden sonra , selahattin , haldun ve ben bir daha görüşmemek ve bir deha balıkesire gelmemek üzere ayrılıyoruz , tabi ayrılmadan önce paraları birleştirip 2 döner alıp 3 kişi paylaşmayı da ihmal etmiyoruz .

zengin itiraf

quares
Küçükken , evde tek başına filminden çok etkilenmiştim . yatmadan önce odamın kapısının önüne misketler döküp yatmıştım . hırsız falan gelirse takılıp düşecek ve ses çıkacaktı . neyse gece bi anda ses geldi , misketlere takılıp düşen hırsız babamın ta kendisiydi .

not: ulan milletin çocugu 7 yaşında nasa'ya mektup yolluyor benim 7 yaşında uğraştığım işlere bak hahaha

9 temmuz 2017 istanbul maltepe adalet mitingi

quares
allah adaleti emreder. (nahl 90.ayet)

gezi'de, gazi'de, soma'da, ermenek'te, sivas'ta, fatsa'da, maraş'ta, reyhanlı'da, roboski'de ve daha birçok yerde katledilen insanlarımız için orada olup adaleti savunacağız!

oğulları 1980 cuntası tarafından götürülen ve bir daha oğullarından haber alamayan cumartesi anneleri için orada olup adaleti savunacağız!

dünya da işçi ölümlerinde 1.sıradayız ve bunu fıtratla kaderle geçiştirmek isteyen insanlara inat orada olup işci kardeşlerimizin haklarını savunacağız!

ösym'nin sınavlarını silgi kullanmadan yapan cemmatlere karşı orada olup adaleti savunacağız!

musa kart başta olmak üzere, fetö ve başka hiçbir örgütle ilgisi olmayan insanlar sırf muhalif diye hapishanelere atıldı, o insanların özgürlüklerine kavuşmaları için orada olup adaleti savunacağız!

sanata ve sanatçıya saldırıp heykellere ucube diyenlere inat, sanatı yakarak yok edeceğini sanan zavallılara inat orada olup adaleti savunacağız!

adana'da cemmat yurtlarında yanan çocukların hesabını sormak için adaleti savunacağız!

ülke kurucularına hakeret eden sözde din adamı deyyuslara karşı orada olup adaleti savunacağız!


yarın saat 18.00'da maltepe miting alanındayız, sizi de bekleriz.