Diyalog kurmak xd
Aman attan düşmesin de.
Gerçi bu devirde attan düşeceksin asıl. Xd
Gerçi bu devirde attan düşeceksin asıl. Xd
ben zorunluluktan trabzonsporlu oldum aslında. annem ben küçükken evde boncuk dizip kolye falan yapardı. bu işle tanışmasına vesile olup aracılık yapan bizim komşumuz semiha teyze vardı. sık sık istanbula gidip gelirdi. benim de maçlara merak sardığım zamanlardı ama hangi takımı tutacağımı bir türlü bulamıyor ve mahallede ki çocuklara özenip ailemden sık sık forma istiyordum lakin forma alıcak paramızın olmadığından fazla ısrarcı olmuyordum. birgün okul çıkışı geldim eve, ter içindeyim bi baktım yatağımın üstünde hangi takıma ait olduğunu anlamadığım bi forma var. annem semiha teyzeye söylemiş onunda eminönünden geçerken aklına gelmiş ve o zamanın en ucuz forması trabzonsporun forması olduğundan ondan almış bir tane. tabi ben galatasaray formasını daha çok severim deme lüksün yok ne alındıysa giyeceksin. bir daha forma alma şansımızda yok ve ben bunu net bir şekilde biliyorum. o yıllar da ilk başta biraz buruklukla giydiysem de o formayı sonraki yıllarda birdeha hiç çıkarmadım. ve anladım trabzonsporu tutmanın ne demek olduğunu: trabzonsporu tutmak her ne olursa olsun hayata karşı daima umutla bakıp dik durmaktır!
hem ne demiş kazım koyuncu:benim trabzonspor sevdam lokal bir olay değildir. eğer bir takımın peşinden koşulacak ise bu bana göre trabzonspor olmalıdır.
hem ne demiş kazım koyuncu:benim trabzonspor sevdam lokal bir olay değildir. eğer bir takımın peşinden koşulacak ise bu bana göre trabzonspor olmalıdır.
Taaa 1875 yılında ki dedeleri bulan e devlet, üniversite diplomalarını da yayınlasın, kim nereden mezun görelim xd
gece gece niye bu kadar kalabalığız? hayırdır bir kalkışma falan mı var sözlük yönetimine?
bu başlık aklımda birbirinden alakasız iki ismi çağrıştırdı niyeyse.
1. haydar baş
2. adnan oktar
neyse du bakalım hayırlısı diyelim.
1. haydar baş
2. adnan oktar
neyse du bakalım hayırlısı diyelim.
Bütün mahalle ayağa kalktı:
— Damda deli var! Sokak, bir baştan bir başa, deliyi seyre gelenlerle
dolmuştu
Önce karakoldan, sonra Müdüriyetten araba ile polisler geldi Arkadan itfaiye yetişti Delinin annesi,
— Yavrum, oğlum, in aşağı!… Hadi çocuğum!…diye yalvarıyordu.
Deli,
— Muhtar yapmazsanız, kendimi aşağı atarım! diyordu
itfaiye erleri, deli aşağı atlarsa tutabilmek için branda bezini açtılar Dokuz itfaiyeci, uçlarından tuttukları branda bezini apartman çevresinde dolaştırmaktan ter içinde kalmışlardı.
Komiser,
— Rica ederim, in kardeşim aşağı! diye yarı korkutmak istercesine, yarı da yumuşak bir sesle deliyi kandırmaya çalışıyordu.
— Muhtar yapın ineyim ! Yoksa kendimi aşağı atarım.
Yalvarmak, yakarmak, korkutmak hiçbiri para etmedi.
— Kardeşim, yahu. İn be aşağı!
— Şunlara bak! Beni aşağı indireceğinize siz yukarı çıksanıza…
Kalabalıktan biri,
— Muhtar yaptık diyelim, dedi Başka biri,
— Olmaz yahu, dedi, deliden muhtar olur mu hiç?
— Allah Allah. Sahiden muhtar yapacak değiliz ya…
Bastonuna dayanmış bir ihtiyar,
— Olmaz, dedi, sahiden de, şakadan da yapsanız olmaz.
— Belki iner.
— İnmez, ben bunları bilirim. Bir kere yukarı çıktılar mı, artık inmezler.
— Hele bir kere aşağı insin, kolay!
— İnmez! Aşağıdan birisi,
— Seni muhtar yaptık! diye bağırdı, haydi in aşağı! Deli, oynamaya başladı:
— İnmem! Şehir Meclisine üye yapmazsanız, kendimi aşağı atarım.
İhtiyar etrafındakilere,
— Nasıl, dedi, ben size demedim mi?
— istediğini yapalım
— Ne yapsanız inmez, insan bir kere dama çıkacak kadar delirdi mi, artık aşağı inmez.
Komiser,
— Yaptık, dedi, seni Şehir Meclisine üye yaptık Hadi kardeşim in aşağı da arkadaşlarını bekletme!
— İnmem! Belediye Başkanı yapın ineyim!
İhtiyar,
— Gördünüz mü, dedi, vaktiyle gerekti. Şimdi hiç inmez.
Ter içinde kalan itfaiye komutanı,
— Yani belediye başkanı yapsak ne olur, dedi, yapalım Sonra iki elini ağzına boru yapıp yukarı seslendi:
— İn kardeşim!… Seni belediye başkanı yaptık, in de vazifene başla!
Deli göbek atarak,
— İnmem, dedi, bir deliyi belediye başkanı yapanların arasında benim ne işim var? inmem!
— Peki, ne istiyorsun?
— Bakan yaparsanız inerim! Aşağıdakiler kısa bir tartışmadan sonra,
— Pekiyi, dediler, seni Bakan da yaptık! Haydi artık in aşağı!… İn… Bak herkes seni bekliyor
Deli, elini burnuna götürüp nanik yaptı:
— İnmem! Bir deliyi bakan yapanların arasına iner miyim ben!…
— Haydi kardeşim, seni bakan da yaptık, öbür bakanlar seni bekliyor Haydi in!…
— Yağma mı var, ineyim de beni tımarhaneye kapatın! İnmem!…
İhtiyar adam,
— Boşuna uğraşmayın, inmez! Dedi. Ben bu delileri gayet iyi bilirim Sizi de bakan yapsınlar, siz de inmek istemezsiniz
Deli, barbar bağırıyordu:
—- Başbakan yapmazsanız, karışmam, kendimi aşağı atarım.
— Yaptık!…diye bağırdılar, seni Başbakan yaptık.
İhtiyar adam,
— İnmez! dedi
Deli tekrar oynamağa başladı Sonra da,
— Kral yapın, ineyim! dedi, kral yapmazsanız kendimi aşağı atarım.
İhtiyarın dedikleri doğru çıkıyordu. Ona danıştılar.
— Ne dersiniz? Kral yapalım mı? İhtiyar;
— İş, işten geçti, dedi, artık ne derse yapmak zorundasınız Bir kere nasıl olsa başbakan oldu.
— Seni kral yaptık birader! diye bağırdılar, haydi bakalım, artık in!…
Damda göbek atan deli!
— İnmem! Dedi.
— Ne istiyorsun? Kral da yaptık işte!
— Yaaa… İnmem İmparator yapın ineyim, yoksa kendimi aşağı atarım.
İhtiyar,
— Atar, dedi
— Yaptık! diye bağırdılar Seni imparator yaptık. Haydi gel aşağı!…
Deli,
— Sizin gibi sersemlerin arasında benim gibi imparatorun ne işi var? Dedi.
— Peki, ne istiyorsun? Söyle de onu yapalım İn be kardeşim!…
Damdaki deli,
— Ben imparator muyum? diye sordu Aşağıdan bağırdılar:
— İmparatorsun!
— Mademki imparatorum, canım isterse inerim, istemezse inmem… İnmiyorum işte!
Komiser kızdı:
— Atlarsa atlasın be!… Bir deli eksik olur dünyadan diye düşündü. Düşündü ama, basma bir iş çıkabilirdi, itfaiye komutanı, ihtiyara,
— Şimdi ne yapacağız? diye sordu, bu deli hiç aşağı inmez mi?
— İner.
— Nasıl?…
— Bırakın da ben indireyim!…
Herkes ihtiyarın deliyi nasıl aşağı indireceğini merak ediyordu İhtiyar, damdaki deliye,
— İmparator hazretleri!…diye bağırdı, acaba altıncı kata çıkmak arzu buyrulur mu?
Deli gayet ciddi,
— Pekâlâ, dedi
Dama açılan delikten içeri girdi Merdivenleri indi Altıncı kat penceresinden kalabalığa bakıyordu, ihtiyar,
— Haşmetpenah!… Beşinci kata çıkmak istemezler mi? diye sordu.
Deli,
— Çıkarım! Dedi.
Herkes şaşkınlık içindeydi Dördüncü kat penceresinden kalabalığı seyreden deliye ihtiyar,
— Saygı değer imparatorum, acaba üçüncü kata çıkmak arzu buyururlar mı? Dedi.
Deli,
— Elbette!…diye cevap verdi.
Deli üçüncü kat penceresindeydi Artık damdaki gibi göbek atmıyor, oynamıyordu Üzerine sahici bir kral ciddiliği gelmişti
— Muhterem imparatorumuz, ikinci kata çıkmak istemezler mi?
— İsterim.
İkinci kata da inmişti
— Zati haşmetpenahîleri birinci kata çıkmak arzu ederler mi?
Deli sokağa gelmişti, kalabalığın arasındaydı Doğruca ihtiyarın yanma gitti Elini ihtiyarın omzuna koydu,
— Ulan, dedi, senin de deli olduğun nasıl belli… Deli, delinin halinden anlar.
Sonra komisere,
— Haydi bakalım, şimdi beni bağla da tımarhaneye gönder, dedi Deliye nasıl muamele edilir, öğrendin mi?
Deliyi götürürlerken, meraklı bir kalabalık ihtiyarın etrafını sardılar:
— Beybaba, nasıl yaptın bu işi yahu?… İhtiyar;
— Eeee… dedi, kolay değil, kırk sene politika içinde yoğrulduk.
Sonra bir göğüs geçirerek,
— Ah, ah!…dedi, şimdi bacaklarımda derman olsa ben de dama çıkardım, kimse de aşağı indiremezdi.
Aziz nesin
— Damda deli var! Sokak, bir baştan bir başa, deliyi seyre gelenlerle
dolmuştu
Önce karakoldan, sonra Müdüriyetten araba ile polisler geldi Arkadan itfaiye yetişti Delinin annesi,
— Yavrum, oğlum, in aşağı!… Hadi çocuğum!…diye yalvarıyordu.
Deli,
— Muhtar yapmazsanız, kendimi aşağı atarım! diyordu
itfaiye erleri, deli aşağı atlarsa tutabilmek için branda bezini açtılar Dokuz itfaiyeci, uçlarından tuttukları branda bezini apartman çevresinde dolaştırmaktan ter içinde kalmışlardı.
Komiser,
— Rica ederim, in kardeşim aşağı! diye yarı korkutmak istercesine, yarı da yumuşak bir sesle deliyi kandırmaya çalışıyordu.
— Muhtar yapın ineyim ! Yoksa kendimi aşağı atarım.
Yalvarmak, yakarmak, korkutmak hiçbiri para etmedi.
— Kardeşim, yahu. İn be aşağı!
— Şunlara bak! Beni aşağı indireceğinize siz yukarı çıksanıza…
Kalabalıktan biri,
— Muhtar yaptık diyelim, dedi Başka biri,
— Olmaz yahu, dedi, deliden muhtar olur mu hiç?
— Allah Allah. Sahiden muhtar yapacak değiliz ya…
Bastonuna dayanmış bir ihtiyar,
— Olmaz, dedi, sahiden de, şakadan da yapsanız olmaz.
— Belki iner.
— İnmez, ben bunları bilirim. Bir kere yukarı çıktılar mı, artık inmezler.
— Hele bir kere aşağı insin, kolay!
— İnmez! Aşağıdan birisi,
— Seni muhtar yaptık! diye bağırdı, haydi in aşağı! Deli, oynamaya başladı:
— İnmem! Şehir Meclisine üye yapmazsanız, kendimi aşağı atarım.
İhtiyar etrafındakilere,
— Nasıl, dedi, ben size demedim mi?
— istediğini yapalım
— Ne yapsanız inmez, insan bir kere dama çıkacak kadar delirdi mi, artık aşağı inmez.
Komiser,
— Yaptık, dedi, seni Şehir Meclisine üye yaptık Hadi kardeşim in aşağı da arkadaşlarını bekletme!
— İnmem! Belediye Başkanı yapın ineyim!
İhtiyar,
— Gördünüz mü, dedi, vaktiyle gerekti. Şimdi hiç inmez.
Ter içinde kalan itfaiye komutanı,
— Yani belediye başkanı yapsak ne olur, dedi, yapalım Sonra iki elini ağzına boru yapıp yukarı seslendi:
— İn kardeşim!… Seni belediye başkanı yaptık, in de vazifene başla!
Deli göbek atarak,
— İnmem, dedi, bir deliyi belediye başkanı yapanların arasında benim ne işim var? inmem!
— Peki, ne istiyorsun?
— Bakan yaparsanız inerim! Aşağıdakiler kısa bir tartışmadan sonra,
— Pekiyi, dediler, seni Bakan da yaptık! Haydi artık in aşağı!… İn… Bak herkes seni bekliyor
Deli, elini burnuna götürüp nanik yaptı:
— İnmem! Bir deliyi bakan yapanların arasına iner miyim ben!…
— Haydi kardeşim, seni bakan da yaptık, öbür bakanlar seni bekliyor Haydi in!…
— Yağma mı var, ineyim de beni tımarhaneye kapatın! İnmem!…
İhtiyar adam,
— Boşuna uğraşmayın, inmez! Dedi. Ben bu delileri gayet iyi bilirim Sizi de bakan yapsınlar, siz de inmek istemezsiniz
Deli, barbar bağırıyordu:
—- Başbakan yapmazsanız, karışmam, kendimi aşağı atarım.
— Yaptık!…diye bağırdılar, seni Başbakan yaptık.
İhtiyar adam,
— İnmez! dedi
Deli tekrar oynamağa başladı Sonra da,
— Kral yapın, ineyim! dedi, kral yapmazsanız kendimi aşağı atarım.
İhtiyarın dedikleri doğru çıkıyordu. Ona danıştılar.
— Ne dersiniz? Kral yapalım mı? İhtiyar;
— İş, işten geçti, dedi, artık ne derse yapmak zorundasınız Bir kere nasıl olsa başbakan oldu.
— Seni kral yaptık birader! diye bağırdılar, haydi bakalım, artık in!…
Damda göbek atan deli!
— İnmem! Dedi.
— Ne istiyorsun? Kral da yaptık işte!
— Yaaa… İnmem İmparator yapın ineyim, yoksa kendimi aşağı atarım.
İhtiyar,
— Atar, dedi
— Yaptık! diye bağırdılar Seni imparator yaptık. Haydi gel aşağı!…
Deli,
— Sizin gibi sersemlerin arasında benim gibi imparatorun ne işi var? Dedi.
— Peki, ne istiyorsun? Söyle de onu yapalım İn be kardeşim!…
Damdaki deli,
— Ben imparator muyum? diye sordu Aşağıdan bağırdılar:
— İmparatorsun!
— Mademki imparatorum, canım isterse inerim, istemezse inmem… İnmiyorum işte!
Komiser kızdı:
— Atlarsa atlasın be!… Bir deli eksik olur dünyadan diye düşündü. Düşündü ama, basma bir iş çıkabilirdi, itfaiye komutanı, ihtiyara,
— Şimdi ne yapacağız? diye sordu, bu deli hiç aşağı inmez mi?
— İner.
— Nasıl?…
— Bırakın da ben indireyim!…
Herkes ihtiyarın deliyi nasıl aşağı indireceğini merak ediyordu İhtiyar, damdaki deliye,
— İmparator hazretleri!…diye bağırdı, acaba altıncı kata çıkmak arzu buyrulur mu?
Deli gayet ciddi,
— Pekâlâ, dedi
Dama açılan delikten içeri girdi Merdivenleri indi Altıncı kat penceresinden kalabalığa bakıyordu, ihtiyar,
— Haşmetpenah!… Beşinci kata çıkmak istemezler mi? diye sordu.
Deli,
— Çıkarım! Dedi.
Herkes şaşkınlık içindeydi Dördüncü kat penceresinden kalabalığı seyreden deliye ihtiyar,
— Saygı değer imparatorum, acaba üçüncü kata çıkmak arzu buyururlar mı? Dedi.
Deli,
— Elbette!…diye cevap verdi.
Deli üçüncü kat penceresindeydi Artık damdaki gibi göbek atmıyor, oynamıyordu Üzerine sahici bir kral ciddiliği gelmişti
— Muhterem imparatorumuz, ikinci kata çıkmak istemezler mi?
— İsterim.
İkinci kata da inmişti
— Zati haşmetpenahîleri birinci kata çıkmak arzu ederler mi?
Deli sokağa gelmişti, kalabalığın arasındaydı Doğruca ihtiyarın yanma gitti Elini ihtiyarın omzuna koydu,
— Ulan, dedi, senin de deli olduğun nasıl belli… Deli, delinin halinden anlar.
Sonra komisere,
— Haydi bakalım, şimdi beni bağla da tımarhaneye gönder, dedi Deliye nasıl muamele edilir, öğrendin mi?
Deliyi götürürlerken, meraklı bir kalabalık ihtiyarın etrafını sardılar:
— Beybaba, nasıl yaptın bu işi yahu?… İhtiyar;
— Eeee… dedi, kolay değil, kırk sene politika içinde yoğrulduk.
Sonra bir göğüs geçirerek,
— Ah, ah!…dedi, şimdi bacaklarımda derman olsa ben de dama çıkardım, kimse de aşağı indiremezdi.
Aziz nesin
Yeni bir kanun hükmünde kararnameyle yasaklanması için elimden geleni yapacağım. Sözlük ahalisinin içi rahat olsun.
Yıllar önce arkadaşla pes oynayacağız lakin bilgisayar fanı çok yavaş çalışıyor bilgisayar kirli olduğundan, bu yüzden de oyun çok donuyor. Düşündük biraz, gittik avm'ye ucu çok ince bi tornavida aldık bilgisayarın kapağını açtık ve içine elektirikli süpürgeyi tuttuk. Yani bunlar örnek olsun sakın yapmayın böyle şeyler. Bilgisayar o günden beri bize çok darıldı bir daha açılmadı namussuz. Xd
790 oy kemal kılıçdaroğlu
447 oy muharrem ince
Halkın umudu %50'lik hayır bloğunun lideri kılıçdaroğlu...
zenginsozluk.com/foto
447 oy muharrem ince
Halkın umudu %50'lik hayır bloğunun lideri kılıçdaroğlu...
zenginsozluk.com/foto
"bana bak muzo, seni şimdi burda boğarım, geri kalan bütün cigaraları kendim içmek zorunda kalırım, her cigarayı çekişimde rahmetlinin cigarası diye efkarlanırım. beni böyle filtreden dertlere gark ettirme..."
-pardon
-pardon
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun
meyve çağında ağacın,
serip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.
Bursa da havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...
Nazım Hikmet RAN
akar suyun
meyve çağında ağacın,
serip gelişen hayatın düşmanı.
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler,
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet.
Bursa da havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...
Nazım Hikmet RAN
66. SONE
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
William SHAKESPEARE
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.
William SHAKESPEARE
gül kokuyorsun bir de
amansız, acımasız kokuyorsun
gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun
dayanılmaz birşey oluyorsun, biliyorsun
hırçın hırçın, pembe pembe
öfkeli öfkeli gül
gül kokuyorsun nefes nefese.
gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle
sen koktukca düşümde görüyorum onu
düşümde, yani her yerde
yüzü sararmış, titriyor dudakları
şakakları ter içinde
tam alnının altında masmavi iki ateş
iki su
iki deniz bazan
bazan iki damla yaz yağmuru
mermerini emerek dağlarının
şiirler söylüyor gene
ölümünden bu yana yazdığı şiirler
kızaraktan birtakım şiirlere
büyük sular büyük gemileri sever çünkü
ve odur ki büyüklük
şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse
o zaman ölünce de şiirler yazar insan
ölünce de yazdıklarını okutur elbet
ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi
yaşamanın herbir yerinde.
gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
bu koku dunyayı tutacak nerdeyse
gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütün
herkes, hep bir ağızdan: gül!
ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek
saçların, alınların,göğüslerin üstüne
yüreklerin üstüne
bembeyaz kemiklerin
mezarsız ölülerin üstüne
kurumuş gözyaşlarının
titreyen kirpiklerin üstüne
kenetlenmiş çenelerin
ağarmış dudakların
unutulmus çığlıkların üstüne
kederlerin, yasların, sevinçlerin
ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek.
bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül
yıllarca esecek belki
ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
göreceğiz ki
biz dunyamızı gerçekten görmemişiz daha
geceyi, gündüzü, yıldızları
görmemişiz hiç
tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla.
öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları
bu umutsuzluklari bırakın kardeşler
göreceksiniz nasıl
güller güller güller dolusu
nasıl gül kokacağız birlikte
amansız, acımasiz kokacağız
dayanılmaz kokacağız nefes nefese.
Edip cansever
amansız, acımasız kokuyorsun
gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun
dayanılmaz birşey oluyorsun, biliyorsun
hırçın hırçın, pembe pembe
öfkeli öfkeli gül
gül kokuyorsun nefes nefese.
gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle
sen koktukca düşümde görüyorum onu
düşümde, yani her yerde
yüzü sararmış, titriyor dudakları
şakakları ter içinde
tam alnının altında masmavi iki ateş
iki su
iki deniz bazan
bazan iki damla yaz yağmuru
mermerini emerek dağlarının
şiirler söylüyor gene
ölümünden bu yana yazdığı şiirler
kızaraktan birtakım şiirlere
büyük sular büyük gemileri sever çünkü
ve odur ki büyüklük
şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse
o zaman ölünce de şiirler yazar insan
ölünce de yazdıklarını okutur elbet
ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi
yaşamanın herbir yerinde.
gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
bu koku dunyayı tutacak nerdeyse
gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütün
herkes, hep bir ağızdan: gül!
ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek
saçların, alınların,göğüslerin üstüne
yüreklerin üstüne
bembeyaz kemiklerin
mezarsız ölülerin üstüne
kurumuş gözyaşlarının
titreyen kirpiklerin üstüne
kenetlenmiş çenelerin
ağarmış dudakların
unutulmus çığlıkların üstüne
kederlerin, yasların, sevinçlerin
ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek.
bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül
yıllarca esecek belki
ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
göreceğiz ki
biz dunyamızı gerçekten görmemişiz daha
geceyi, gündüzü, yıldızları
görmemişiz hiç
tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla.
öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları
bu umutsuzluklari bırakın kardeşler
göreceksiniz nasıl
güller güller güller dolusu
nasıl gül kokacağız birlikte
amansız, acımasiz kokacağız
dayanılmaz kokacağız nefes nefese.
Edip cansever
Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.
Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.
Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.
Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.
Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.
Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.
Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın.
Özdemir asaf
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.
Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.
Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.
Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.
Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.
Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.
Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın.
Özdemir asaf
Ben sana kürk alamam doğrusu
Güzel bileklerine bilezik alamam
Bir kap yemek, bir elbise
Öyle bir tad var ki fakirliğimizde
Başka hiçbir şeyde bulamam..
Sokağımız arnavut kaldırımı,
Evimiz ahşap iki oda.
Daha iyisi de olabiridi ya,
Şükür buna da.
– Ama Hamdi beylerin..
– Hamdi beylere bakma sen,
Tencere maltızda, fasulye tencerede
Çocuklar kapının önünde oynuyor mu?
Ona bak sen..
– Perdemiz kadife olmalıydı..
– Basma da güzel olur, sevince.
Biliyorsun ancak boğazımıza,
Olmuyor ha deyince.
– Kimbilir bir gün belki..
Adam sen de, aldırma,
Bunlar düşünmeye değmez
Hem hayat dediğin ne ki?..
Turgut Uyar
Güzel bileklerine bilezik alamam
Bir kap yemek, bir elbise
Öyle bir tad var ki fakirliğimizde
Başka hiçbir şeyde bulamam..
Sokağımız arnavut kaldırımı,
Evimiz ahşap iki oda.
Daha iyisi de olabiridi ya,
Şükür buna da.
– Ama Hamdi beylerin..
– Hamdi beylere bakma sen,
Tencere maltızda, fasulye tencerede
Çocuklar kapının önünde oynuyor mu?
Ona bak sen..
– Perdemiz kadife olmalıydı..
– Basma da güzel olur, sevince.
Biliyorsun ancak boğazımıza,
Olmuyor ha deyince.
– Kimbilir bir gün belki..
Adam sen de, aldırma,
Bunlar düşünmeye değmez
Hem hayat dediğin ne ki?..
Turgut Uyar
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...
Nazım hikmet 116 yaşında!
Bitmedi sürüyor sürecek bu kavga!
zenginsozluk.com/foto
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...
Nazım hikmet 116 yaşında!
Bitmedi sürüyor sürecek bu kavga!
zenginsozluk.com/foto
Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...
Ne güzel şey hatırlamak seni:
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti:
kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
sıcak koyu bir karanlık...
Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazamak sana dair,
hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...
Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...
Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...
Nazım hikmet
Evimiz, araba galerisinin yanında. Bize kesin uğracayaklardır. Kıps. Jgjgdhfhd
Kaçak elektirik kullanıpta cuma namazlarına aksatmayan insan gibiyim. insan.
Seni Düşünüyorum
T. K. P.'m benim,
seni düşünüyorum.
Sen dünümüz, bugünümüz, yarınımızsın,
en büyük ustalığımız,
en ince hünerimizsin.
Sen aklımız, yüreğimiz ve yumruğumuzsun.
Dünyada bir anılır şanlı soyun var:
sen küçük kardeşisin V.K.P.(B) 'nin.
Sen bana bugün
Mübarek alnındaki yara yerinle
ve işçi bileklerinde zincir izleriyle göründün.
yürüyorsun dimdik, pırıl pırıl.
Ömrümde yalnız seninle
ve senin safında olmakla övündüm.
Bacımınkiler gibi gök gözlü şehrim,
İstanbul`um
seni düşünüyorum.
Oturmuşum deniz kıyısına,
bakıyorsun limana giren Amerikan zırhlısına.
Hastasın, açsın, öfkelisin.
O da bakıyor sana,
hem de nasıl,
efendinmiş,
patronunmuş,
sahibinmiş gibi itoğlu it.
Bozkırdaki tarlalar sizi düşünüyorum.
Belki karasapanla sürülürdünüz,
kavruk olurdu ekininiz,
kavruktu mavruktu, buğday idi ya,
Amerikan şimdi beton dökmüş oraya,
ölüme uçak alanı yapmış sizi.
Uzun uzun şoseler sizi düşünüyorum.
Üstünüzden kervan geçmez, kuş uçmaz,
ölmeğe, öldürmeğe gidilir yalnız.
Seni düşünüyorum tornacı Rahmi.
Belki bu sabah basıldı evin,
belki şimdi Birinci Şubedesin,
kolların kelepçeli arkadan,
Kan içinde yüzün gözün.
Biliyorum söyletemezler:
“Barış Yolu” dergisini kimden alıp dağıttığını.
Seni düşünüyorum Hasan oğlu Hüseyin.
Mangalardan birinin bilmem kaçıncı eri. Selam vermedin diye,
çipil teğmen, basıyor tokadı sana. Sen sımsıkı duruyorsun,
yüzünde beş parmağın yeri. Biliyorum Hasan oğlu Hüseyin
kaçacaksın, katletmiye gitmeyeceksin Korede kardeşlerini
Seni düşünüyorum Hatçe kadın.
İnsandan çok arık toprağa benziyorsun,
hayır topraksızlığa.
Beş çocuk doğurdun, üçü öldü.
Fakir köy halkını peşine taktın.
gidiyorsun zaptetmeğe
süngülerin ardındaki bey toprağını.
Üniversiteli kız seni düşünüyorum.
İçerdesin bir yıldır,
en az üç yıl verecekler.
Bana bir şiirimi okumuştun,
sesin kulağımda hala.
Seni düşünüyorum sayacı İsmail Usta,
Marşal emretti, açıldı gümrük kapıları,
sen dükkanın kapısını kapattın,
zarf, kaat sattın
Galatasaray da, postanenin orda.
Dilendin sonra,
sonra öldün veremden
ev halkıyla beraber.
Seni düşünüyorum anne.
Büsbütün perde indi mi gözlerine?
Karanlıkta mısın?
Karıcığım, seni düşünüyorum.
Sütün kesildi mi büsbütün,
emziremiyor musun artık tosunumu
Memed'imi?
Ev kirasını bu ay verebildin mi?
Ben aklında mıyım?
Mavi bulutlar geçiyor altın kubbelerin üzerinden,
kırmızı bacaların,
beyaz kulelerin üzerinden mavi bulutlar geçiyor.
Bakıyorum Moskova'nın pencerelerinden birinden
seni düşünüyorum memleketim
memleketim, Türkiye'm seni düşünüyorum
zaten bir dakka çıktığın yok aklımdan,
hasretin dayanılır gibi değil
Moskova'da yaşamanın saadeti olmasa,
burda herkes sormasa seni benden,
Sovyet insanlarından her gün mektup gelmese,
sevmese seni onlar
benim onları sevdiğim kadar.
Nazım Hikmet
T. K. P.'m benim,
seni düşünüyorum.
Sen dünümüz, bugünümüz, yarınımızsın,
en büyük ustalığımız,
en ince hünerimizsin.
Sen aklımız, yüreğimiz ve yumruğumuzsun.
Dünyada bir anılır şanlı soyun var:
sen küçük kardeşisin V.K.P.(B) 'nin.
Sen bana bugün
Mübarek alnındaki yara yerinle
ve işçi bileklerinde zincir izleriyle göründün.
yürüyorsun dimdik, pırıl pırıl.
Ömrümde yalnız seninle
ve senin safında olmakla övündüm.
Bacımınkiler gibi gök gözlü şehrim,
İstanbul`um
seni düşünüyorum.
Oturmuşum deniz kıyısına,
bakıyorsun limana giren Amerikan zırhlısına.
Hastasın, açsın, öfkelisin.
O da bakıyor sana,
hem de nasıl,
efendinmiş,
patronunmuş,
sahibinmiş gibi itoğlu it.
Bozkırdaki tarlalar sizi düşünüyorum.
Belki karasapanla sürülürdünüz,
kavruk olurdu ekininiz,
kavruktu mavruktu, buğday idi ya,
Amerikan şimdi beton dökmüş oraya,
ölüme uçak alanı yapmış sizi.
Uzun uzun şoseler sizi düşünüyorum.
Üstünüzden kervan geçmez, kuş uçmaz,
ölmeğe, öldürmeğe gidilir yalnız.
Seni düşünüyorum tornacı Rahmi.
Belki bu sabah basıldı evin,
belki şimdi Birinci Şubedesin,
kolların kelepçeli arkadan,
Kan içinde yüzün gözün.
Biliyorum söyletemezler:
“Barış Yolu” dergisini kimden alıp dağıttığını.
Seni düşünüyorum Hasan oğlu Hüseyin.
Mangalardan birinin bilmem kaçıncı eri. Selam vermedin diye,
çipil teğmen, basıyor tokadı sana. Sen sımsıkı duruyorsun,
yüzünde beş parmağın yeri. Biliyorum Hasan oğlu Hüseyin
kaçacaksın, katletmiye gitmeyeceksin Korede kardeşlerini
Seni düşünüyorum Hatçe kadın.
İnsandan çok arık toprağa benziyorsun,
hayır topraksızlığa.
Beş çocuk doğurdun, üçü öldü.
Fakir köy halkını peşine taktın.
gidiyorsun zaptetmeğe
süngülerin ardındaki bey toprağını.
Üniversiteli kız seni düşünüyorum.
İçerdesin bir yıldır,
en az üç yıl verecekler.
Bana bir şiirimi okumuştun,
sesin kulağımda hala.
Seni düşünüyorum sayacı İsmail Usta,
Marşal emretti, açıldı gümrük kapıları,
sen dükkanın kapısını kapattın,
zarf, kaat sattın
Galatasaray da, postanenin orda.
Dilendin sonra,
sonra öldün veremden
ev halkıyla beraber.
Seni düşünüyorum anne.
Büsbütün perde indi mi gözlerine?
Karanlıkta mısın?
Karıcığım, seni düşünüyorum.
Sütün kesildi mi büsbütün,
emziremiyor musun artık tosunumu
Memed'imi?
Ev kirasını bu ay verebildin mi?
Ben aklında mıyım?
Mavi bulutlar geçiyor altın kubbelerin üzerinden,
kırmızı bacaların,
beyaz kulelerin üzerinden mavi bulutlar geçiyor.
Bakıyorum Moskova'nın pencerelerinden birinden
seni düşünüyorum memleketim
memleketim, Türkiye'm seni düşünüyorum
zaten bir dakka çıktığın yok aklımdan,
hasretin dayanılır gibi değil
Moskova'da yaşamanın saadeti olmasa,
burda herkes sormasa seni benden,
Sovyet insanlarından her gün mektup gelmese,
sevmese seni onlar
benim onları sevdiğim kadar.
Nazım Hikmet
Yorulmak bilmez!!
Yıllardır bakan olabilmek için mücadele eden birini hatırlatıyor bu bana ahsjshsjh
Yıllardır bakan olabilmek için mücadele eden birini hatırlatıyor bu bana ahsjshsjh