confessions

turarmy

1. nesil Yazar - Alıştı gibi sanki

  1. toplam entry 86
  2. takipçi 11
  3. puan 4668

erkekler ve kadınlar arasındaki farklar

rakunzhell
genel olarak erkeklerin daha düz yaşayan; düşüncelerinin, tavırlarının tahmin edilebilir olup, kadınlarınsa ne yapacakları hiçbir zaman kestirelemeyen varlıklar olduğu düşüncesi hakim. buna pek katıldığımı söyleyemem. cinsiyetçilik anlamında söylemiyorum ama en azından söylenenler kadar basit bir cinsiyet değiliz yahu. ne arkadaşlar tanıyorum flört ettiği kızdan cevap gelmezse aklından milyon tane senaryo üreten. ya da kız arkadaşından ayrıldıktan sonra götü başı dağıtan.. "göbeğini kaşıyan adam" geleneğinden geliyor sanırım bu düşünce. bir de ataerkil toplum yapısı eklenince iyice 'hanzo' moduna sokulmaktayız. bu kadar 'çağdışı' yaratıklar değiliz bence. görmüyor musunuz elin adamı ne senaryolar üretiyor evlilik teklifi yapmak için. bunlar hep yaratıcılık, hep naiflikten.

tanım: uçurum olmayan farklardır.

unutmak

mormont
Unutmak kelimesi undan çıkmış , bildiğimiz un yani, hamur işi, öyleymiş. unutmak için un ufak etmek gerekiyomuş. birini bütün olarak unutamazmışsın zaten, öyle pat diye unutamazmışsın. öyle yavaş yavaş gidermiş, yavaş yavaş unuturmuşsun. gözleri, kaşı, burnu ile kulağı, sesini yavaş yavaş. unuttuğun zaman da o kişi olmazmış. hatırlamazmış. sonra unuttuğunu unuturmuş. ben unutmak istiyom la. her gün ne zaman unutcam diye soruyom kendime, her sorduğum zaman da her şeyi yeniden hatırlıyorum ben, daha net. unutamıyom ben (bkz:behzat ç)

söğüş

monster degree
Kuzunun kelle ve beyin etinin didilmesiyle yapılan, soğuk ve ekseriyetle lavaşla dürüm yapılarak yenen bir dünya harikası.

İçine maydanoz, soğan, bol kimyon konmazsa olmaz yalnız. Alkol sonrası mide toparlayıcıdır. Şu sıcak yaz günlerinde lımp lımp diye buzzz gibi düşer mideye.

Savaşmayalım söğüşelim!

minimal öykü denemeleri

rakunzhell
uzaklaşıyordu şimdi rahatsız edici olmayan zil sesli bisiklet. arka tekerleğinden sıçrayan çamur, yıllarını geçirdiği hapishaneden çıkış günü gelmiş mahkumun yaşadığı iç hesaplaşmasındaki patlayan volkan gibi; bir oraya, bir buraya savruluyordu.
usta'nın "yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak. unutma; aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak." sözü geliverdi aklıma sebepsiz.

gerçek

ontolojik sancilarimin merhemi
Gerçeğin hızı, aniliği, hayalin o tatlı ahesteliğine öyle bir darbe vuruyor ki... Karşı karşıya geliyorsun, karşındaki insanı tamamen, bütün parçaları, tüm organlarıyla algılayamıyorsun bile. Beynin sana kompozit bir görüntü sunuyor, sen de sineye çekiyorsun. Oysa kafanda bütün detaylarını yiyip sindirmek var onun. ama eksiksin. Beynine muhtaçsın. O sana bütünleştirilmiş, tamamlanmış bir görüntü sunuyor. sana derken, bana, bize, herkese..

hiroşima

rakunzhell
"özgürlüğün savunucusu", "adalet timsali" ülke olan abd 140 bin kişiyi katletti burada. modern zamanların en kalleşçe saldırısıydı. savunmasız olan tüm canlılar yerle yeksan oldular.
atalarını kaybetmiş hiroşima'lı çocukların gözyaşlarında boğulasıcalar. o bombayı üretirken yaptığınız matematiksel hesaplar, bombanın etrafındaki gülüşmeleriniz adedince tekrar tekrar dirilerek azapların en şiddetlisi olsun sizler için.

yüzyıllar öncesinden seslenmiş köroğlu:

"düşman geldi tabur tabur dizildi
alnımıza kara yazı yazıldı
tüfek icad oldu, mertlik bozuldu
eğri kılıç kında paslanmalıdır"

geceye bir şiir bırak

monster degree
Zamanın birinde bir sözlük varmış.
Entryleri bol, yazarları harikaymış.
Ne zaman girilip bir göz atılsa,
Gözler gönüller açılırmış.
İçinde bulunan nadide bilgilerle,
Nefisler doyar, dimağlar canlanırmış.

Sadece tanım girenlerin yanında,
Özetlerini paylaşan da var okuduğu kitabın da.
Zaten hepsi formata uygun ama,
Lâfın gelişi hatırlatırız biz arada.
Üzmüşsek yazar arkadaşları affola,
Kemik kadroyuz biz burada, sakın unutma.


Kıps.

yalnız kalmak

ontolojik sancilarimin merhemi
İnsanların çoğu yalnız kalmayı bilmiyor. peki neden? bunun toplumsal değerlere kadar uzanan nedenleri de var. kendimize zaman ayırmayı sessiz bir ortamda yalnız kalıp düşünmeye biraz uzak bir toplumuz. herkes alt alta üst üste. ve de yalnız kalmak isteyen ve kendini keşfetmek, düşünmek isteyen birine de o kadar saygı gösteremiyoruz. bu da bizim sevgi anlayışımızı etkiliyor. iletişim ne kadar sıklaşırsa o kadar da kalitesizleşiyor tatmin vermiyor. bir insan 7/24 biriyle vakit geçiremez. her an birinin yanında olmak ne varsa paylaşmak onun hayatını tamamen doldurmaya çalışmak bana göre sevgi değil..

meb

monster degree
Hem milli hem birincil amacı kaliteli ve adil eğitimin sağlanması hem de bakanlık olması gerekirken son dönemde elimizde kılçık gibi sadece 'bakanlık' vasfının kaldığı oluşum. Sabah sabah haberlere göz atmak gerçekten iyi bir fikir değilmiş, içim şişti!

Şu aralar verdiği skandal talimatla çalkalanıyor.

Talimat şöyle: Özel eğitim alması gereken engelli öğrencilerin yemek paraları ödenekten değil hayırseverler tarafından karşılanmalıymış, hadi diyelim hiç karşılanamadıysa da bakanlığa bedeli çocuk başına kdv dahil 5,5 lirayı geçmemeliymiş. Bunun gerekçesi ise -büyük harf- kaynak israfının önlenmesi -büyük harf- ve uygulamada birlik ve beraberliğin sağlanması olarak gösterilmiş.

Hayatları zaten yeterince zor olan çocukların en temel ihtiyaçları olan beslenme ihtiyaçlarını karşılamayı 'israf' olarak gören 'milli' bir bakanlık mı dediniz? Evet, biz ona sahibiz!

eskilerin hep güzel olduğu gerçeği

monster degree
Çoğunlukça kabul ediliyor olmasına rağmen her şeyin en yenisini, en modernini, en son teknolojisini kullanmaktan kendimizi alamayarak çeliştiğimiz gerçek.

Bence insanlara eski saflıklarını kaybettiren ne akıllı telefonlar ne flat televizyonlar ne de son model blablalar. İnsanların canavara dönüşecekleri bir dönem vardı ve biz de şu an o dönemde yaşama şanssızlığına sahibiz, hepsi bu.

mantık evliliği

monster degree
Günün birinde taraflardan birinin bir başkasına kör kütük âşık olmasıyla sallanacaktır, o tarafın aşkının peşinden gitmesiyle ise yıkılacaktır. İkinci ihtimal olarak o tarafın aşkını değil ailesini seçmesiyle çekeceği aşk acısı ise kalbini satırla kıyacaktır. Her şekilde mahvoluş.

Kehanet falan değil bu. Çevremdeki mantık evliliklerinin istisnasız tamamının bitiş şekli. Bazen bir şey hakkında ön yargı geliştirmek için birkaç duruma şahit olmak yetiyor, tamamını tecrübe etmeye gerek kalmıyor.

frante

rakunzhell
kopyala/yapıştır yapmış olması değil de, e-kitap sitesi zannederek milyon sayfalık yazıyı buraya koyması ile sözlüğü sabote etmiş, bu yaptığına tepki gösteren diğer yazarların cezalandırılmasına yol açmıştır. yol açmayı seven biri galiba, çekilse de yolumuza baksak.

ayrıca radyo sevdalısı olduğu gözlerden kaçmadı. her gün yeni bir radyo keşfetmekte. radyo kuracak galiba. kendisine yayın akışını vermek lazım. böylece her gün siteyi yenilemek zorunda kalmaz.

ülkü ocakları eğitim ve kültür vakfı

ulduz
“Türk-İslam Ülküsü” doğrultusunda milliyetçi gençliğin teşkilatlandığı yuvadır. vakti zamanında Galip Erdem'de bu dönemde gençliğin yetişmesi için ocaklardaki özel eğitimlere katılarak gençlere Ülkücülüğü temellerini ve Türk gençliğinin gelecek hedeflerini anlatmıştır.
Şanlı Türk tarihinin kendine yüklediği misyonu her daim yaşatan Ülkü Ocakları 1980 öncesinde büyük bir mücadeleden geçmiş ve binlerce şehit vermiştir.

mutluluk

rakunzhell
sevdiğiniz bir müziği dinlerken hülyalara dalmaktır.
ilk defa bisiklet sahibi olmuş küçüğün, bisiklete dokunma anına şahit olmaktır.
fizik tedavi gören bir hastanın tekrar yürümeye başlarken ailesinin göz yaşlarını tutamamasını görmektir.
kaybettiğiniz bir yakınınızın rüyanızda sizi ziyaret etmesidir.
yardımcı olduğunuz ama hiç tanımadığınız bir insanın size, çocuğuna eder gibi dualar etmesini dinlemektir.
sevdiğiniz insanın yüzünü güldürecek hediyeyi almak için araştırma yapmaktır delicesine.
dibe vurduğunuz anda gelen sevgi dolu, sıcak bir mesajdır.
hiçbir çıkar amacı gütmeden yanınızda var olan kişilerin olduğunu bilmektir. hatalarınızla, kusurlarınızla sizi yalnızca siz olduğunuz için sevip, sizin destekçiniz olduğunu bilmektir.
çay içmektir.
yıllar sonra "en sevdiğim arkadaşımdı" dediğiniz kişiyle tesadüf eseri belediye otobüsünde karşılaşmaktır.
sevdiğiniz müzik grubunun konserine gitmektir.
yılları birlikte geçirdiğiniz arkadaşlarınızın düğününde oynamaktır karşılıklı.
profesyonel olmasanız da, ilgili olduğunuz bir sanat dalında çalışma yapmaktır.
verdiğiniz emeklerin karşılığını şu an almasanız da bir gün alacağına olan inancınızdır.
yeğeninizin bir anda odanıza girip sizi öpmesidir.
denizde sırt üstü yatıp düşüncelere dalmaktır.
okuduğunuz bir romanın sizi fazlasıyla tatmin etmesidir.
hak ettiği değeri görmeyen, sizin de çok sevdiğiniz müzik grubunu dinleyen kişilerin olduğunu bilmektir. müzik konuşmaktır onunla.
engelli bir çocukla sohbet etmektir. onun yüzünü güldürmektir. ona değer vermektir.
yeğeninizin burnuna parmağınızı sokmaktır.
aile bireylerinizle sarılmaktır.
imkanı olmayan ve hiç tanımadığınız bir kişinin karnını güzelce doyurmasına vesile olmaktır.
sözlerini bilmeseniz de mırıldanmaktır sevdiğiniz şarkıyı.
çok susamış bir kedi/köpeğin kana kana su içmesine aracı olmanızdan dolayı kendisini size sevdirmesidir.
hiçbir şey yapmamaktır bazen.

eksi oy

olacak o kadar
açıkçası bu tür sanal ortamlarda yalnızca eksi oy konusunda değil artı ve fav olaylarında da büyük şike ve kumpaslarin döndüğü kanısındayım ki, zengin sözlük tam olmasada yine de diğer sözlüklere göre nispeten daha hakkaniyetli geliyor. bu platformda da tabiki çok enteresan şeyler görmek mümkün.

yazar bazlı konuşmuyorum. herkese eşit davranma gayesindeyim. bu biraz fava favciliktan geliyor. misal x kişisi, kömür siyahtir diye bir giri giriyor ve akabinde atıyorum, 7 artı 5 fav alıyor. öte yandan y kişisi, siyahın aslında bir renk olmadığına dair daha yaratıcı ve zihin açıcı bir yazı yazarken oylamada 1 artı, 2 eksi görülebiliyor. sebebi, karşı tarafa duyulan antipatiklik yahut çok biliyon ya sen havasidir. halbuki bu tür sanal ortamlarda profiterol denilince aklıma yumurtalık geliyor ehe ehe demeniz çoğu kişi tarafidan daha makul bulunuyor. ee böyle oluncada hak ile batıl birbirine giriyor.

bundan ötürü, eksi olayı cidden iyi bir veridir aslında.

beşir fuad

rakunzhell
bileklerini keserek ölüm anını kaleme alan ilk türk materyalist asker, şair, yazar, çevirmen, fikir adamı.

ölürken, ölümü şu şekilde betimlemektedir:

"Ameliyatımı icra ettim. Hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor. Kanım akarken baldızım aşağıya indi. Yazı yazıyorum, kapıyı kapadım diyerek geri savdım. Bereket versin içeri girmedi. Bundan daha tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı.

Canib-i zabıtadan gelecek tahkik memuruna size anlatmağa mecbur olmadığım bazı esbabdan dolayı terk-i hayata mecburiyet gördüm. Kendi kendimi öldürdüm. Benim yazım ve imzam alem-i matbuatta bulunan muharrirlerce malumdur. Binaenaleyh beyhude işgüzarlık edeceğim diye zaten matem içinde bulunacak familyam azası hakkında bi-lüzum tahkikata girişip de onları iz'ac etmeyiniz. Şu itirafnamem intiharın vukusunu müsbittir. Sizin vazifeniz kağıdı alıp bir jurnal ile makama takdim etmekten ibarettir.

Vücudumu teşhir olunmak üzere Mekteb-i Tıbbiyye'ye teberrüan bahşettim. Cenaze oraya naklolunmalıdır. Beşir Fuad"
5 Şubat 1887

son cümlesinde de belirttiği gibi; cesedini kadavra olarak kullanılmak üzere, tıp fakültesine bağışlamıştır. ancak dini sebeplerden dolayı bu isteği yerine getirilmemiştir.

resimli biyografi için buyrunuz: https://onedio.com/haber/urkutucu-olumuyle-istanbul-da-intihar-salgini-baslatan-bir-osmanli-aydini-besir-fuad-720815

gece

rakunzhell
kendinle başbaşasındır. yıldızlara bi göz gezdirirsin. kocaman bi tanesi çarpar gözüne. "bugün niye hiç yıldız yok?" diye sorarken kendine, bi tane daha görürsün. daha dikkatli bakarsın gökyüzüne. bir tane daha, bir tane daha. saklandıkları köşelerinde yakalayıverirsin tüm yıldızları. ya da öyle zannedersin. daha görmediğin niceleri vardır kim bilir.
görmek istediğin kişiyi görebilirsin gökyüzünün karanlık derinliklerinde boğulurken. öyle sınırları filan zorlamaya gerek duymadan. beliriverir bir anda yıldızların içinde. rahmetli babandır o kişi, ya da rahmetli annen. ya da düşlerindeki melektir. çekip, çıkarıverir seni nefesin tükenmek üzereyken. gündüz olmaz bak bu.

japonlardan öğrenilecek on şey

rakunzhell
bir gün şehirler arası yoluculuk yapıyorum. hemen çaprazımda japon bir çift var. onların arkasında da türk bir kadın ve bebesi. bizim japon çiftten erkek olanı yolculuk boyunca pek konuşmadı. kafasını yasladı, gözlerini kapadı. arada uyanıp dışarı baktı, sonra tekrar uyudu. ama çekik gözlü hanım ablamız yolculuk boyunca arkasındaki bebekle ilgilendi. ama nasıl ilgi. hayatında ilk defa bebek görmüş gibi. sürekli olarak tatlı muziplikler yaparak bebeği güldürmeye çalışmalar, dayanamayıp bebeği kucağına almalar, öpmelere doyamyıp arka arkaya fotoğraf çekmeler... bizim bebe biberonu arka arkaya dört beş defa yere attı. uzak doğulu ablada en ufak bir kızgınlık belirtisi yok. kızgınlığı geçtim, usanmadan her seferinde biberonu yerden alıp, annesine teslim etti. yolculuk boyunca heyecanlı bakışlarını eksik etmedi.

genel olarak bir ırka karşı nefretim ya da aşırı sevgim yoktur ama orada japon'ların ne kadar sevgi dolu ve tahammül eşiği yüksek bir millet olduklarını anladım. gerçi çocukluğu tsubasa ve pokemon izleyerek geçen adamlar, japon'lara niye bir sempati duymasın ki?

sözlük yönetiminden istekler

leonidass
Şu "yazar engelleme" butonu çalışmıyor.
Diğer sözlüklerden kaçma nedenim burda da tekrarlanmaya başladı. rahatsız olduğum kişileri engelleyebilmeliyim.

Garantisi neyin geçmediyse bir servis çağırın.
Birde balkondan halı silkeleyenler var. Hep bizim balkona geliyor. Uyarırsanız sevinirim.

nuriye ve semih'in açlığına ses ver

rakunzhell
tam doksan iki gündür açlık grevindeler. ne için peki? cevaplarını bildikleri çalıntı sorularla değil; hak ederek geldikleri yere, onurlarıyla yaptıkları işlerine geri dönebilmek için. ne için tutuklular peki? halkı, sözümona kin ve nefrete özendirip ikinci bir gezi ihtimali yaşabilirmiş diye. ba ba ba. adaletin yalnızca kelime anlamı olarak var olmadığı, hukuk kavramının içi boşaltılarak gazla doldurulmadığı, yargının bir kişinin ağzından çıkan zehirli sözlere bakmadığı bir ülkede bunlar yaşabilir mi?
tanım: dünyanın son umudu, soyları tüketmeyen şahinlerin açlığına duyarsız kalmamaktır.

merak

rakunzhell
dünyada var olma sebebimizdir. mecazi anlamda değil, gerçek anlamda. adem merak edip o elmayı ısırmasaydı; cennetten kovulmayacak, belki de bizler hiç var olmayacaktık.

aşk: karşımızdaki kişinin benliğinde kaybolma merakı. en mutlu ve en hüzünlü duyguları yaşamamıza sebep olan şey; merak.

insanoğlunun kendisini değiştirecek, geliştirecek sebeplerden biridir aynı zamanda. okuma, yazma, çizme vb fiilerine bu duyguyla başlar.

alkol alma, uyarıcı madde kullanma, sosyal medyada stalklama, tanımadığı evlerin zillerine basıp kaçma, kitap okuyarak, film izleyerek ruh halinden ruh haline geçiş, ilk deneyimler, hayatı sorgulama. hep merak.

size de olmuyor mu?

athena

rakunzhell
kolay kolay bir kişiyi, bir grubu, bir olayı, olguyu "en iyisi" diye savunmam. ancak athena bambaşkadır benim için. her ruh haline göre, farklı tarzlarda şarkıları mevcuttur. en önemlisi de ülkemizin en 'farklı' parçalarında imzaları vardır. kitle biraz daha geniş olsa ska ve punk tarzlarından hiç ödün vermeyeceklerini düşünüyorum.

altüst albümü en hakettiği değeri görmeyen albümü olmakla birlikte, tüm şarkıları ayrı güzelliktedir.

in flames

rakunzhell
yeri apayrıdır benim için. mutsuz anımda dinleyerek yüzümde gülücükler açtırır. mutlu anımda mutluluğumu çarpı iki artırır. scream vokali iyi kotarır anders. jasper ayrıldıktan sonra björn eksikliğini hissettimemeye çalıştırır. davulcu da ayrı bi delidir.

2016 tarihli battles albümü önceki albümlerine nazaran kendini pek dinletmese de the end, before i fall ve in my room şarkıları fena değildir.

dinlemeyi hiç bırakmayı düşünmeyeceğim belki de tek melodic death metal grubudur. in flames we trust efenim.

camel

rakunzhell
ingilizcedeki en havalı kelimelerden biri olmakla beraber dilimizdeki karşılığı ancak deve olmuştur. böyle kaliteli bir sözcüğe yakışıyor mu hiç deve?

müzik grubu ve beyaz kapaklısı iyi olandır. severek dinletir, tatmin ederek kendisini içtirir.

müşterinin yanından ayrılmayan satış elemanı

rakunzhell
dikte edilen satış hedefini tutturarak biraz olsun fazla prim kazanabilmek adına bu eylemi gerçekleştiren kişidir. yanındaki insan silüetine bürünen akbaba iş arkadaşlarından müşterisini koruma güdüsü, onu bu davranışa sevk etmiştir. müşterinin kara kaşına, kara gözüne vurulmamıştır.
müşteri, "ihtiyacım olunca seslenirim" dedi de satışı yapan kişi mi peşini bırakmadı azizim? nedir satış yapan kişilere duyulan bu öfke?

sokak sanatçısı

rakunzhell
sanatını sokakta yapmayı tercih eden kişilerdir. tercih diyorum çünkü bunu bir tercih olarak değil de, sırf televizyonlarda kendisini gösterebilmek için bunu bir basamak kabul edip, popülerleşme aracı olarak kullanıyorsa bunun adı sokak sanatçılığı değil sokak çalgıcısı, sokak resimcisi ya da sokak xxx'cisidir.

geçenlerde eşine az rastlanır bir durumla karşılaştım. paylaşmak isterim.
kulaklğımı takmış aheste aheste, binmek üzere minibüs durağına giderken bir yığılma, oluşum, topluluk gördüm. ufak ufak yaklaştım. uzuuun örgülü ve düğme takılmış sakallı, yine uzuuun rastalı saçlı bi abimiz, kendinden geçmişvari; adını bilmediğim ninelerimizin şişine benzeyen bir zamazingoyla her vuruşundan farklı ses çıkaran enstrümanı çalarak sanatını icra ediyordu.
cebimden telefonu çıkararak, çalan müziği durdurdum. çalan müzik o kadar büyüleyiciydi ki; kendimden geçmiş, müziğin okyanusunda açıldıkça açılmış, derinlerde yüzüyordum.
bir taraftan etrafa bakıyorum. halkımız hipnotize edilmiş gibi sanatçıya dikkat kesilmişler, arada gelip geçenler gönlünden ne koparsa bırakıp gidiyorlar..
sonra orta yaşlarda bi dayı gördüm. dayı kelimesi insanımız için neyi ifade ediyorsa tam da o şekilde biri. dayı olarak gelmiş dünyaya yani. bir dayıdan beklentimiz ne ise tüm beklentileri tereddütsüz karşılayacak cinsten.
bizim bu dayı elini cebine attı. ben de pusuya yattım. sanatı ve sanatçıyı unuttum bizim dayıyı gözlemlemeye başladım. içimden "bravo sana, helalin var" diyerek takdir ediyorum.
dayım elini cebinden çıkardı. bir beşlik. usulca yaklaştı sanatçının yanına. beşliği sanatçının önüne koydu, enstrümanı çalan kişinin bu beş lirayı tam olarak hak etmediğini düşünmüş olsa gerek yerden birkaç bozuk parayı aldı ve cebine atarak yavaşça yerine döndü. belki de cebinde fazla yoktu dayının, yol parası ayırdı kendine. günahını almayalaım.
görenler gülümsedi, yanımda ecnebi bi çift vardı. onlar da görünce birbirlerine bakarak gülmeye başladılar. yaşa sen e mi dayım. neşe kattın günümüze.
sözün özü, sokak sanatçılarını ve sokak dayılarını yaşatalım. nesilleri tükenmesin.

16 haziran 2017 manisa asker zehirlenmesi

rakunzhell
tarihimizin en utanç duyulası olaylarından biridir.

yüzlerce mehmetçik zehirlenerek hastanelik oluyorlar, bu yetmezmiş gibi ortalıkta onlarcasının vefat ettiği söylendileri dolaşıyor.
Bizim saygı değer yetkililerimiz ise olayın üstüne gitmek orada kalsın; olayın üstünü örtmek için ellerinden gelen çabayı sarf ediyorlar.
Milletvekilinin biri olay olmadan önce şirketin yaptığı yolsuzlukların ve işçiye olan haksız muamelesinin araştırılması için soru önergesi veriyor, zatı alilerin umurlarında değil.
neden koruyorsunuz bu şirketi?

yoksa yedikleri her bokta siz de mi işin içindesiniz?

hani başkomutandın? yapsana bir şeyler?

sayın hulusi akar, neden sessizsin? paçavra olmayı bile hak etmeyen yeniakit gazetesi'ni savunmayı biliyorsun da, neden çıkıp en azından üzgün olduğunu söylemiyorsun. yahu tamam istifa etme onuruna hiç sahip değilsiniz, onu biliyoruz artık da "sorumlular cezalandırılacak" demek bu kadar mı zor?

şirketin genel müdürü tutuklanmış. e sahipleri? bütün sorumlu genel müdür mü? her yıl servetlerini katlayarak artıran sahipleri ne olacak? tutuklasanıza onları da. yoksa bürokratlarla bağlantıları mı var? alışık değiliz de bu duruma.

vatan hainlerisiniz. zehirlenen o her bir askerin ahı, bir gün sizi de vurur.

vladimir bartol

rakunzhell
1903-1967 yılları arasında yaşamış; slovenyalı, psikopat bir yazar.

slovenya'lı olup da orta doğu'yu ve orta doğu kültürünü bu kadar iyi bilen bir orta doğu'lu var mıdır merak içindeyim. git avrupa'nın skolastik düşünce döneminden bahset kardeşim, ne işin olur bizim kültürümüzle de insanların kafasını bulandırıyorsun böyle?

türkiye'de yargı batı'dakinden daha adil

rakunzhell
ülkemizde kuvvetler ayrılığının olduğunu zanneden vasat şahsın söylemi.

hayır, velev ki yasama-yürütme-yargı ayrılığı var. sen yürütmeyi temsil ediyorsun. sana ne yargıdan? niye her seferinde yargıyı övme gereksinimi duyuyorsun? bu bile kuvvetler ayrılığının olmadığının en aşikar göstergesi değil midir?

gelelim batı ile karşılaştırma meselesine. insan hakları konusunda bırak daha adil olmayı, yanından bile geçemeyiz. biz lale devri yaşarken, adamlar demokrasiyi içselleştirmişler. bizimki gibi şaibeli seçimler olduğunu duydunuz mu hiç batıda? tamam bazı avrupa ülkelerinde nefret söylemleri olmakta. bunun kabul edilebilir bir tarafı yok elbette ancak bu, topyekün tüm batının aynı olduğu anlamına gelmez ki.

empati

rakunzhell

bu duygu, şahıdır duyguların. bazen beyin olur; ne şekilde düşünmen, hareket etmen gerektiğine karar verir, bazen kalp olur duygularına yön verir. öyle her cengaverin bünyesinde dört dörtlük bulunmaz. bulunmadığı için de, günlük hayattaki ikili ilişkilerde görüldüğü üzere; kısa süreli birliktelikler, birbirlerini özümsemekten yoksun, sevgi, saygı ve sadakat hislerinden nasibini almamış organizmalar çıkar ortaya.

yalnızca duygusal birlikteliklerde değil, sosyal hayatımızda da yön belirleyicidir bu duygu. layıkıyla yaşayabildiğiniz kadar değerlisinizdir insanların gözünde. önemsendiğinin farkına vardırırsınız insana.

orta yaşlı sosyal mecra kullanıcısı akrabalarda nirvanaya ulaşmıştır bak bu duygu. özenip bezenmiş, tam profil resmi yapmalık fotoğrafı çekilip atmışsındır bilumum internet alemine. gelsin layklar, emojiler diye düşünürken sen, orta yaşının gereğini yerine getirmeye and içmiş akraba bitiverir oracıkta. "maşşallahhh teyzesnin bi tnesi, ablam npyo. söylede tlfna baksn"
kötü niyetli değildir bak bunu yapan, en samimi duygularını perçinlemiştir fotoğrafın altına. "telefonuna bakan anne mi olurmuş hiç, anne dediğin telefonu yanlışlıkla sessize alıp, atar kanepenin üstüne ya da çantasının en derinlerine" demek istersin ama "söylerim teyzeciğim" demekle yetinirsin.

toplum düzenini bozan davranışları sergileyenler, genellikle hayatlarında bu kelimeyi duymamışlardır. ders olarak okutmalı bu konuyu azizim. yaşken eğitmeli ağacı.

tanım: kişinin kendisini, karşıdaki kişinin yerine koyarak onun duygularını anlama hede hödö, cart curttur.

ıslak zemine çorapla basmak

rakunzhell
berbat bir histir.

dışarıdan eve girdim. nasıl sıkışmışım ama. bıraktım, bırakıcam. hızlıca attım kendimi wc'ye. dışarı çıkar çıkmaz ayağımda bi ıslaklık hissettim. hem de öyle kuruyunca geçecek cinsten değil. dedim acaba ne ola ki bu?! vardım aile fertlerinin yanına, anlattım durumu. "haa" dedi. yengem kendinden emin tavırla. "çamaşır suyu dökmüştüm biraz"
biraz mı? tuvaletin taşı erimiş yahu ne birazı. yeni aldığım çorapların yarısı bembeyaz olmuş, zebra görünümünü almıştı.

iktidarın çoğunluğu

rakunzhell
türlü türlü vergilerle vatandaşı iliklerine kadar sömüren, yandaşına milyon liraları peşkeş çeken, kendisinden olmayanı terörist ilan eden, sağa sola atarlanan, yapısal bir çözüm yerine elindeki tüm güçlü kurumları tv'lerde arkalarından sövdüğü kişilere satıp ekonomiyi ittirerek ilerleten, sansürün babasını uygulayan, güçlü muhalif sesleri anında tutuklayarak ülkenin muhalefet sorunu var yalanını ortaya atan, dinci teröristlerle aşk yaşayıp araları bozulunca 'kandırıldık ey halkım' diyerek yapılanların hiç yapılmamış olduğu sanrısına kapılan, genç işsizlik oranı yüzde yirmi beşlerde iken binlerce odalı saraylarda, altın kaplama tuvaletlerde hacet gören, bireysel silahlanmayı destekleyici yöneticiler yetiştiren, şiddet, taciz ve tecavüz suçlarının görece artmasına rağmen bunları önleyici çözümler üretmeyen, verilen her araştırma önergelerini küstahça reddeden, her yıl eğitim sistemini değiştirerek öğrencilerin ayarlarıyla oynayan, koskoca istihbarat teşkilatı dururken darbe haberini eniştesinden alan, silahlı kuvvetleri darmadağın eden, dini kurumlara ayırdığı bütçenin onda birini dahi bilimsel çalışmalar yapan kurumlara ayırmayan, yaptığı duble yolu her seferinde bir lütufmuş gibi vatandaşının yüzüne vuran, her şeyden kendisine mağduriyet devşiren kişilerin oluşturduğu çoğunluktur.

suriyeli göçmenlerin kabullenilmemesi

rakunzhell
suriye'liler ilk geldiklerinde "ağbi gelsinler ya, savaş var adamların topraklarında. ölsünler mi?" triplerindeydim. sonraları yavaş yavaş fikirlerim değişmeye başladı. tam olarak ne zaman değişmeye başladı hatırlamıyorum ama bir ara suriye'li popülasyonunun çoğunlukta olduğu mahallemizde, suriye'lilerin toplanıp bizim minübüs şoförünü linç ettikleri gün değişmeye başladı diyebilirim.
olay münferit belki. üç kişinin yaptığı kavgayı tüm suriye'lilere mal etmek belki doğru olmayabilir. ancak sonra biraz eskileri düşündüm. zamanında bizim ülkemiz bağımsızlığını kazanabilmek için zilyon tane savaş yapmış, hem de yedi düvele karşı.
hem de öyle düzenli orduyla falan değil. kıtlığın nirvana olduğu, savaş için gerekli askeri malzemenin olmadığı, ortada savaşacak genç kesmin sayıca çok yetersiz olduğu bir dönemde; kadınıyla, çocuğuyla kaçmamış, savaşmışız. yine olsa yine yapar mıyız bilemem. yok lan, yaparız. gururlu milletiz biz. öyle savaştan kaçtı dedirtmeyiz arkamızdan.
bu örnekle suriye'lilerin durumu farklı diyebilirsiniz. "onlar kime karşı savaşacak, kendi devletine karşı mı?" sorusu sorulabilir. ortada ülkenin parçalanmaya çalışılması diye bir gerçek var, "parçalamaya çalışan kimse o'na karşı savaşsın" derim ben de.

genel olarak vatandaşımızın bakış açısına gelirsek; mevcut hükümet yanlısı kişiler dahil, büyük bir çoğunluğun, suriye'lilerin burada olmalarına olumlu gözle bakmakdıklarını düşünüyorum. "iyi ki geldiler" diyene şahit olmadım şu ana kadar. tabii, asgari ücretin altında, sigortasız çalıştıran piyasa yamyamı işverenleri saymazsak.

böyle olumsuz görüşe sahip olmamızda ekonominin durumu fazlasıyla etkili elbette. ortada fenafillah derecesine ulaşmış bir işsizlik oranı var. dünyada az gelişmiş ülke ünvanıyla anılmaktayız. buna bile razı değilken orta doğu ülkesi olarak anılmaya başlamak her vatandaşda biraz ters tepki yapıyor doğal olarak.

the outlaws

rakunzhell
1972 yılında, florida'da kurulan southern rock grubudur.

dünyada kıymeti pek bilinmese de halen canlı konserler vermeye devam ederek gönüllerde taht kurmaktadırlar.
uzun sololarını dinlerken, kah vahşi batı kovboylarının ellerini silahlarına attığını izlerken kah farklı alemlere dalıp giderken bulursunuz kendinizi.

faydalanmak isteyenler için şöyle bırakayım bir demet: