son nefesimden gelip geçersin, yağamaz gözüm ellerine...
eğer başıma iş gelmeyecekse söylemeliyim ki, bir şirketim olsa, çavuşoğlu'nu oraya temizlik şefi dahi yapmazdım. geçen yüzyıl'ın ve bu yüzyıl'ın en başarısız dışişleri bakanıdır.
fransız parlementere verdiği yanıt konusunda da, her hangi bir diplomatik dile uygundur diyebilecek kimse varsa buyursun gelsin. işin türkiye haklı, fransız parlementer haklı tarafında değilim. lakin olaya çok yabancı bir insan bu yanıtı görse, türkiye'nin tezleri çöker. bu mudur vatanı savunmak? biz miyiz vatan haini, yoksa ülkemizi kıraathane diplomasisiyle yönetenler mi?
fransız parlementere verdiği yanıt konusunda da, her hangi bir diplomatik dile uygundur diyebilecek kimse varsa buyursun gelsin. işin türkiye haklı, fransız parlementer haklı tarafında değilim. lakin olaya çok yabancı bir insan bu yanıtı görse, türkiye'nin tezleri çöker. bu mudur vatanı savunmak? biz miyiz vatan haini, yoksa ülkemizi kıraathane diplomasisiyle yönetenler mi?
akp'li vatandaşların bile midesinin kaldırmayacağı nitelikte bir istemdir. ahmet türk bütün güneydoğu'da 7'den 70'e her partiden insanın saygısını ve sevgisini kazanmış ülkemizin en bilge siyasetçilerinden biridir. akp'nin bu itiraz talebinin hukuksal yanını tartışıp hukuku kirletecek değilim. böyle bir saygısızlık hiç bir insana yapılmamalı. hele ki ahmet türk gibi bir insana asla yapılmamalı.
eminim bugün baya bir akp'li bile artık olanlar noktasında kusma derecesine gelmişlerdir.
eminim bugün baya bir akp'li bile artık olanlar noktasında kusma derecesine gelmişlerdir.
kadri kıymeti pek anlaşılamayan, hatta pek bilinmeyen de muhteşem bir metin kemal kahraman eseridir;
gök soyundu mevsimlerden deniz oldu
poyrazla ıslak ıslak yosun koktu
ey uzak ihtimallerle dokunduğum
giyinirken bütün cevapsız yüzleri
neden yoktun
neden yoktun...
gök soyundu mevsimlerden deniz oldu
poyrazla ıslak ıslak yosun koktu
ey uzak ihtimallerle dokunduğum
giyinirken bütün cevapsız yüzleri
neden yoktun
neden yoktun...
güzel bir ahmet oktay şiiridir;
sığınak
kaçıp sana saklanıyorum akşam oldu mu
sana dokununca mı denizleniyor masa
senin avcıların mı çok hayvanları kovalayan
sıkıntımın ormanında?
üç beş günümüz var şuracığında
nice oyuncağımızı kırdılar
biz de güzel çocuklardık bahçelerde
sularda alabalık
azla avunmaya alıştık
ne yapalım paramız yoksa
şarabımız bitince yağmura çıkarız
kim güzelleşmiyor öpüşünce.
ahmet oktay
sığınak
kaçıp sana saklanıyorum akşam oldu mu
sana dokununca mı denizleniyor masa
senin avcıların mı çok hayvanları kovalayan
sıkıntımın ormanında?
üç beş günümüz var şuracığında
nice oyuncağımızı kırdılar
biz de güzel çocuklardık bahçelerde
sularda alabalık
azla avunmaya alıştık
ne yapalım paramız yoksa
şarabımız bitince yağmura çıkarız
kim güzelleşmiyor öpüşünce.
ahmet oktay
muhteşem bir ahmet oktay şiiridir;
uzat saçlarını gecenin balkonundan
isteğimin çok tüylü suyuna.
bir orman gecesinde
bir kar gündüzünde,
gördüm nasıl süzüldüğünü
yırtıcı ölüm kuşlarının.
hadi uçsun memelerindeki güvercinler
hadi cennet ülkeni sun.
kardeşliğin şarabını istemiyorlar
söyle kaç sofra kaldı kurulu?
baktıkça içleniyorum fotoğraflarına
yüzlerini öpmüş anneleri ayrılığa benzer
çilekeş kadınlar rüzgârlarına vurgun,
onlar silâhları ve şarkılarıyla
hani şuracığından geçerlerdi
korkularınla kaldığın zaman.
ölümü en güzel kullandı onlar
bir karanfil dişleri arasından
aşk içinde ulaştırdıkları sana,
cepheden, sürgünden, mapustan.
sıra bizim, hadi günler bitiyor.
hadi uzat mavi saçlarını
yenik gövdemin üstünden.
uzat saçlarını gecenin balkonundan
isteğimin çok tüylü suyuna.
bir orman gecesinde
bir kar gündüzünde,
gördüm nasıl süzüldüğünü
yırtıcı ölüm kuşlarının.
hadi uçsun memelerindeki güvercinler
hadi cennet ülkeni sun.
kardeşliğin şarabını istemiyorlar
söyle kaç sofra kaldı kurulu?
baktıkça içleniyorum fotoğraflarına
yüzlerini öpmüş anneleri ayrılığa benzer
çilekeş kadınlar rüzgârlarına vurgun,
onlar silâhları ve şarkılarıyla
hani şuracığından geçerlerdi
korkularınla kaldığın zaman.
ölümü en güzel kullandı onlar
bir karanfil dişleri arasından
aşk içinde ulaştırdıkları sana,
cepheden, sürgünden, mapustan.
sıra bizim, hadi günler bitiyor.
hadi uzat mavi saçlarını
yenik gövdemin üstünden.
muhteşem bir ahmet oktay şiiri;
dolaşıyorum ne zamandır
kalbimde bir gül kesiği;
ıslak bir tülbent koy göğsüme
emsin büyüyen o siyah lekeyi;
çoktan döndüm gittiğim gurbetlerden
yine de
içimde kanayan bir sılanın sesi.
dolaşıyorum ne zamandır
kalbimde bir gül kesiği;
ıslak bir tülbent koy göğsüme
emsin büyüyen o siyah lekeyi;
çoktan döndüm gittiğim gurbetlerden
yine de
içimde kanayan bir sılanın sesi.
baba bana bağırma
yol ıslanmasın diye
şemsiye açanlara...
baba bana bağırma
bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan
kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun
kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler
tenorlar kaçtı ses tellerinden
çevreye saçıldı yavru diktatörler
seni ne sopranolar istedi de vermedik baba
baba bana bağırma
bayrak direklerine konan kartalları anlat
uzun uzadıya
nasıl da göremediler avcıları
o keskin gözleriyle vah hah ha
şans yıldızlara özgü bir yalan baba
yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna
yalanları yazdım defterime hiç unutmadım
radyasyonu radyo istasyonu sanan bakanları
çiğleri, meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların
hiç unutmadım
sakallarını yüzlerinde
yüzlerini sakallarında unutan adamları
ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
uğur mumcu'yu biz yapan bombanın
hiç unutmadım
uzak yakın tüm tuzakları baba
yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
bir gam ağacısın
kar yüküne dayanamayıp kırılan
ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin
geri getirmediler
güneşin başına gelenleri
biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba
baba bana bağırma
bir kulağımdan giriyor sözlerin
öbür kulağımı tıkıyor
buenos aires'te olsaydım diyorum içimden
eva'nın peronunda
karanlıktan kuşlar çalan bir tren
bir bıçak kaçağı
tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
burada
bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
burada, tam karşında
hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman
hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
yol alırdı saatler
karılarının namuslarını dillerinde saklayan
adamlar vardı bir taraflarda
televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
ve depolara indirilen lenin heykelleri vardı
sovyet rusya'da
kafandaki duvarları
niye cebine koymuyorsun sen baba
baba bana bağırma
farkında değilsin
arkasını ezilenlerin yaladığı
bir posta puludur dünya
bir karadelik yutana kadar uzayda bizi
asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen
söylemenin tam sırası
ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
partiler getirdi baba
ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
bir yaşamlık kaygı duruşundayım
yakın tarihimiz için
baba bana bağırma
bacağından vurulursa bir şiir
nereye kadar gidebilir
bana bağırma baba
kendine bağır
yoksa her şey bitebilir
akgün akova
yol ıslanmasın diye
şemsiye açanlara...
baba bana bağırma
bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan
kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun
kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler
tenorlar kaçtı ses tellerinden
çevreye saçıldı yavru diktatörler
seni ne sopranolar istedi de vermedik baba
baba bana bağırma
bayrak direklerine konan kartalları anlat
uzun uzadıya
nasıl da göremediler avcıları
o keskin gözleriyle vah hah ha
şans yıldızlara özgü bir yalan baba
yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna
yalanları yazdım defterime hiç unutmadım
radyasyonu radyo istasyonu sanan bakanları
çiğleri, meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların
hiç unutmadım
sakallarını yüzlerinde
yüzlerini sakallarında unutan adamları
ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
uğur mumcu'yu biz yapan bombanın
hiç unutmadım
uzak yakın tüm tuzakları baba
yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
bir gam ağacısın
kar yüküne dayanamayıp kırılan
ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin
geri getirmediler
güneşin başına gelenleri
biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba
baba bana bağırma
bir kulağımdan giriyor sözlerin
öbür kulağımı tıkıyor
buenos aires'te olsaydım diyorum içimden
eva'nın peronunda
karanlıktan kuşlar çalan bir tren
bir bıçak kaçağı
tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
burada
bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
burada, tam karşında
hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman
hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
yol alırdı saatler
karılarının namuslarını dillerinde saklayan
adamlar vardı bir taraflarda
televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
ve depolara indirilen lenin heykelleri vardı
sovyet rusya'da
kafandaki duvarları
niye cebine koymuyorsun sen baba
baba bana bağırma
farkında değilsin
arkasını ezilenlerin yaladığı
bir posta puludur dünya
bir karadelik yutana kadar uzayda bizi
asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen
söylemenin tam sırası
ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
partiler getirdi baba
ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
bir yaşamlık kaygı duruşundayım
yakın tarihimiz için
baba bana bağırma
bacağından vurulursa bir şiir
nereye kadar gidebilir
bana bağırma baba
kendine bağır
yoksa her şey bitebilir
akgün akova
ünlü internet komikliği olmuş gencin de dediği gibi ''sıfır, sıfır, sıfır, sıfırdır...'' ysk ve hukuka akp'ler güvenmiyor, hatta uzun boylu sevgi insanımız bile yeri geldikçe güvenmediğini söylüyor, ben neden güvenecekmişim ysk ve hukuka ki?
allahına kadar muhalif bir kardeşiniz olarak söylüyorum ki tavsiyem özel hastanede gönüllü soyulmak yerine bir kamu hastanesi tercih edin. kamu hastanelerinde de gerektiğinde çıplak yatırılıyorsunuz fakat biz cebinizdeki parayı almıyoruz. en az özel hastanelerdeki personel kalitesi ve güler yüzü kamu hastanelerinde de mevcuttur. özel hastanelerle yarışır hatta bir çok yerde geçecek düzeyde hekimlerimiz vardır. ve hepsinden önemlisi, iddia ediyorum ki hiyjen ve steril konusunda kamu hastaneleri günümüzde çok daha başarılıdır.
her hangi bir poliklinik tetkikden, olacağınız ameliyata kadar hastanede geçireceğiniz vakitte, hekimlerden, temizlik personeline kadar güveniniz çok önemlidir. hastanede geçireceğiniz vakitte ne kadar kaygılı ve endişeli olursanız bunun sonraki semptonları size kötü sonuçlar olarak yansıyacaktır. zor olacaktır biliyorum fakat kendinizi rahatlatmanın bir yolunu bulmak zorundasınız bu süre zarfında. mümkün olduğunca az yakınınıza haber vermenizi öneririm. eşin dostun samimi yahut riyakar ahh vahh ları, oyy havarları başınıza gelecek en kötü şeydir. hiç bir kötü etkisi olmasa da, o durumda en son ihtiyacınız olan şey kendinize acıma semptomu oluşturur.
hastaneye yolu düşmüş veya düşecek bütün yazarlara şimdiden geçmiş olsun dilerim. aslanlar gibi girecek ve çıkacaksınız. bu psikolojiyle yüzünüzden gülümseninizi hiç bir zaman eksik etmeyin.
her hangi bir poliklinik tetkikden, olacağınız ameliyata kadar hastanede geçireceğiniz vakitte, hekimlerden, temizlik personeline kadar güveniniz çok önemlidir. hastanede geçireceğiniz vakitte ne kadar kaygılı ve endişeli olursanız bunun sonraki semptonları size kötü sonuçlar olarak yansıyacaktır. zor olacaktır biliyorum fakat kendinizi rahatlatmanın bir yolunu bulmak zorundasınız bu süre zarfında. mümkün olduğunca az yakınınıza haber vermenizi öneririm. eşin dostun samimi yahut riyakar ahh vahh ları, oyy havarları başınıza gelecek en kötü şeydir. hiç bir kötü etkisi olmasa da, o durumda en son ihtiyacınız olan şey kendinize acıma semptomu oluşturur.
hastaneye yolu düşmüş veya düşecek bütün yazarlara şimdiden geçmiş olsun dilerim. aslanlar gibi girecek ve çıkacaksınız. bu psikolojiyle yüzünüzden gülümseninizi hiç bir zaman eksik etmeyin.
öncelikle ilişkilerimizi ilk günlerin masalsı yanılsaması bittikten sonra, birbirimizi ve aradada bağcıyı dövmek üzerine saçma sapan taktiklerle dolu futbol maçına çevirmesek olabilecek durumdur. emek ekseninde örülmüş mükemmel ilişkiler de bitebilir. bitiyor yazık ki. fakat genelimiz bu türden bir ilişki yaşamayı da beceremiyoruz, hele ki sonrasında ayrılığı nasıl yöneteceğimizi hiç bilmiyoruz.
ysk'nın seçimlere girmesinde beis görmemesine rağmen, seçilince mazbata vermeyen ve hiç bir hukukta yeri olmayan kararıdır. bu bir irdade gaspı mıdır değil midir sizin takdirinize bırakıyorum. lakin, 1970'lerden bu yana, ilk defa hdp'li seçmenler sayesinde yüzde 30 oy alan chp'li başkanların buna bir çift sözü olmayacak mı?
şayet böyleyse, onların da aynı akibete uğramasını dilerim. şayet chp bu konuda gereğince bir dayanışma göstermezse, onlara da yapılacak irade gasplarında, akp-mhp yanında yer alacağımı şimdiden beyan ediyorum. bu kesinlikle hdp politikası değil, benim kendi kişisel tercihimdir.
şayet böyleyse, onların da aynı akibete uğramasını dilerim. şayet chp bu konuda gereğince bir dayanışma göstermezse, onlara da yapılacak irade gasplarında, akp-mhp yanında yer alacağımı şimdiden beyan ediyorum. bu kesinlikle hdp politikası değil, benim kendi kişisel tercihimdir.
eski harran üniversitesi rektörü'nün beyanıdır.
aklıma hayyam'ın şu dizelerini getirmiştir;
''o yakut dudakları kızıl kızıl yanan nerde?
o güzelim kokusu cana can katan nerde?
müslümanlara şarap haram edilmiştir derler
içmene bak, haram işlemeyen müslüman nerde? ''
ben de müslüman arkadaşlarıma diyorum ki, şayet bu fetva doğruysa bile boş ver onu sen her fetvaya, her allah emrine uydun da bir tek eksik bu mu kaldı?
aklıma hayyam'ın şu dizelerini getirmiştir;
''o yakut dudakları kızıl kızıl yanan nerde?
o güzelim kokusu cana can katan nerde?
müslümanlara şarap haram edilmiştir derler
içmene bak, haram işlemeyen müslüman nerde? ''
ben de müslüman arkadaşlarıma diyorum ki, şayet bu fetva doğruysa bile boş ver onu sen her fetvaya, her allah emrine uydun da bir tek eksik bu mu kaldı?
anısı biz olalım bu sokakların
anısı biz olalım bu sokakların
öpüşmediğimiz tek saçak altı
hiçbir otobüs durağı kalmasın
biz yürüyelim kent güzelleşsin
gürültüsüz sözcükler bulalım
yeni sevinçlere benzeyen
biz gelince bir yağmur başlar
yüzün çizilir buğulanan camlara
bir uzun karartma biter
akasyalar köpürür birdenbire
ve her avluda adınla anılan
çiçekler sulanır akşamüstleri
bir arkadaş evine uğrarız yolüstü
bir fincan kahve içeriz, ısıtır bizi
başını sessizce omzuma koyarsın
gülüreyhan olur soluğun
biz kalırız kuşlar dönüp gelir
her balkonda bir menekşe sesi
belki yeniden güzelleştiririz
adları değiştirilen parkları
perdeleri hiç açılmayan evlerde
ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur
tanıdık sevinçlerle dolar yeniden
kendi sesini kemiren alanlar
anısı biz olalım bu sokakların
ve hiç durmadan yağmur yağsın
biz gürültüsüz sözcükler bulalım
sarmaşıklar fısıldaşsın yine
gidersek birlikte gideriz
yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen
ahmet telli
anısı biz olalım bu sokakların
öpüşmediğimiz tek saçak altı
hiçbir otobüs durağı kalmasın
biz yürüyelim kent güzelleşsin
gürültüsüz sözcükler bulalım
yeni sevinçlere benzeyen
biz gelince bir yağmur başlar
yüzün çizilir buğulanan camlara
bir uzun karartma biter
akasyalar köpürür birdenbire
ve her avluda adınla anılan
çiçekler sulanır akşamüstleri
bir arkadaş evine uğrarız yolüstü
bir fincan kahve içeriz, ısıtır bizi
başını sessizce omzuma koyarsın
gülüreyhan olur soluğun
biz kalırız kuşlar dönüp gelir
her balkonda bir menekşe sesi
belki yeniden güzelleştiririz
adları değiştirilen parkları
perdeleri hiç açılmayan evlerde
ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur
tanıdık sevinçlerle dolar yeniden
kendi sesini kemiren alanlar
anısı biz olalım bu sokakların
ve hiç durmadan yağmur yağsın
biz gürültüsüz sözcükler bulalım
sarmaşıklar fısıldaşsın yine
gidersek birlikte gideriz
yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen
ahmet telli
hüzünlü bir ahmet telli şiiridir;
burada yağmur yağıyor
aralıksız yağıyor günlerdir
ama sen yine de şemsiyeni
almadan gel ilk otobüsle
buğulanan camlara usulca
yüzünü çiziyorum ki yüzün
bir yağmur damlası olup
düşüyor yapraklarına gülün
güller de bozamıyor bu uzun
karanlık sessizliğini kentin
anılarını yitiriyor sokaklar
bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları
tarih de kekemeleşiyor bazan
ki o zaman aşktır tek bilici
aşksa yürümek gibi bir şey
duyabilmek kuşların gelişini
anısı bizsek eğer bu kentin
unuttuğu türküler bizsek
acıyı rehin bırakıp bir güle
anımsatmalıyız bunları bir bir
sonra yürümeliyiz seninle
sokaklara caddelere çıkmalıyız
belki bir aşktır bu kentin
belleğini geri getirecek olan
burada yağmur yağıyor ama sen
şemsiyeni almadan gel yine de
özletiyor bu çılgın sağanak seni
sırılsıklam özletiyor biliyor musun
burada yağmur yağıyor
aralıksız yağıyor günlerdir
ama sen yine de şemsiyeni
almadan gel ilk otobüsle
buğulanan camlara usulca
yüzünü çiziyorum ki yüzün
bir yağmur damlası olup
düşüyor yapraklarına gülün
güller de bozamıyor bu uzun
karanlık sessizliğini kentin
anılarını yitiriyor sokaklar
bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları
tarih de kekemeleşiyor bazan
ki o zaman aşktır tek bilici
aşksa yürümek gibi bir şey
duyabilmek kuşların gelişini
anısı bizsek eğer bu kentin
unuttuğu türküler bizsek
acıyı rehin bırakıp bir güle
anımsatmalıyız bunları bir bir
sonra yürümeliyiz seninle
sokaklara caddelere çıkmalıyız
belki bir aşktır bu kentin
belleğini geri getirecek olan
burada yağmur yağıyor ama sen
şemsiyeni almadan gel yine de
özletiyor bu çılgın sağanak seni
sırılsıklam özletiyor biliyor musun
hüzünlü bir ahmet telli şiiridir;
saçlarını gittikçe kısalttığın günlerde
sen söylemiştin bu sözleri unutmadım
-her aşk bir ayrılık gizler, ayrılıklarsa
bir merhabanın sıcaklığını taşır kendisinde
kalıcı olan hiçbir şey yok diyordun
an'lar var yalnız ömrü karşılayan
şimdi sımsıcak bir kar yağıyor yine
yüreğimin üstüne yağıyor hiç durmadan
ellerin nasıl da üşüyor, bozacının
karlı sesi doluyorken odamıza
hava gittikçe kirleniyor bu kentte
ve aralıksız kar yağıyor kar yağıyor
kar ayrılık hüznüdür ve ne çok
ayrılıklar yaşandı şu son birkaç yılda
yurdundan ayrılanları düşünüyorum ve birisi
özledim diyor, ülkemin kar kokusunu da özledim
hiçbir an'ını tanımlamaya kalkmadan
kısacık ömürler biçiyoruz kendimize
sonra yolculuklara çıkıyoruz, bir kentten
ötekine giderken özlüyoruz bir başkasını
özlediğimiz birileri olmalı diyordun
yanındayken bile özlediğimiz birileri
öyleyse kalkıp ati'ye gitmelisin, istanbul'a
belki hâlâ saklıyordur bir gülü kimbilir
yaşandı mı o sıcak kış, yaşlandık mı
aynalara bakmaya vakit bulamadık
dönüp dönüp birbirimize bakmalardan
yaşandı mı o sımsıcak kış, ne dersin
saçlarını gittikçe kısalttığın günlerde
sen söylemiştin bu sözleri unutmadım
-her aşk bir ayrılık gizler, ayrılıklarsa
bir merhabanın sıcaklığını taşır kendisinde
kalıcı olan hiçbir şey yok diyordun
an'lar var yalnız ömrü karşılayan
şimdi sımsıcak bir kar yağıyor yine
yüreğimin üstüne yağıyor hiç durmadan
ellerin nasıl da üşüyor, bozacının
karlı sesi doluyorken odamıza
hava gittikçe kirleniyor bu kentte
ve aralıksız kar yağıyor kar yağıyor
kar ayrılık hüznüdür ve ne çok
ayrılıklar yaşandı şu son birkaç yılda
yurdundan ayrılanları düşünüyorum ve birisi
özledim diyor, ülkemin kar kokusunu da özledim
hiçbir an'ını tanımlamaya kalkmadan
kısacık ömürler biçiyoruz kendimize
sonra yolculuklara çıkıyoruz, bir kentten
ötekine giderken özlüyoruz bir başkasını
özlediğimiz birileri olmalı diyordun
yanındayken bile özlediğimiz birileri
öyleyse kalkıp ati'ye gitmelisin, istanbul'a
belki hâlâ saklıyordur bir gülü kimbilir
yaşandı mı o sıcak kış, yaşlandık mı
aynalara bakmaya vakit bulamadık
dönüp dönüp birbirimize bakmalardan
yaşandı mı o sımsıcak kış, ne dersin
güzel bir ahmet telli şiiri;
ne hüzünler kurtarır seni
ne çeyiz sandığının ceviz gölgesi
ve ne de acının ses duvarındaki
yorgun ve bıkkın bekleyişler
acılar karartmışsa bile günlerin duvağını
düşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalar
hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır
verecektir en olgun meyvelerini mutlaka
yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü
yak sevdanın çırasını türkülerle
barajını yıkan bir ırmak gibi katil hayata
hüznün isyana dönsün artık
bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu
evde kalmış bir cinsellik değildir çünkü dünya
ne hüzünler kurtarır seni
ne çeyiz sandığının ceviz gölgesi
ve ne de acının ses duvarındaki
yorgun ve bıkkın bekleyişler
acılar karartmışsa bile günlerin duvağını
düşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalar
hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır
verecektir en olgun meyvelerini mutlaka
yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü
yak sevdanın çırasını türkülerle
barajını yıkan bir ırmak gibi katil hayata
hüznün isyana dönsün artık
bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu
evde kalmış bir cinsellik değildir çünkü dünya
bana 1984 romanını hatırlatan cisimdir.
romanda sözcükler her yerde karşıtıyla söylenerek dilin içi boşaltılıyordu.
''savaş-barıştır'' ''özgürlük-kölekiktir'' vb.
zaten şimdi romandaki günlerden daha beter zamanlar yaşıyoruz. çünkü her yerden kalitenin bayağılık, bayalığın kalite olduğu dayatılmakta.
bu kütle cisim de her kesi cahil olarak aşağılamakta. yazık ki halkımızın da tarih ve sosyoloji bilgisi çok yüksek olmadığı için ciddiye almakta.
ortaylı yakın dönemde, popüler olabilmek için tarih konusunda yapamayacağı manipülasyonun olmayacağını tarih önünde ispat etmiştir. şimdi de aynısını sosyoloji ve politika konularında yapmakta.
halkımıza hacivatlık edip sığlık satan, ihsan doğramacı'nın sevgili profudur.
romanda sözcükler her yerde karşıtıyla söylenerek dilin içi boşaltılıyordu.
''savaş-barıştır'' ''özgürlük-kölekiktir'' vb.
zaten şimdi romandaki günlerden daha beter zamanlar yaşıyoruz. çünkü her yerden kalitenin bayağılık, bayalığın kalite olduğu dayatılmakta.
bu kütle cisim de her kesi cahil olarak aşağılamakta. yazık ki halkımızın da tarih ve sosyoloji bilgisi çok yüksek olmadığı için ciddiye almakta.
ortaylı yakın dönemde, popüler olabilmek için tarih konusunda yapamayacağı manipülasyonun olmayacağını tarih önünde ispat etmiştir. şimdi de aynısını sosyoloji ve politika konularında yapmakta.
halkımıza hacivatlık edip sığlık satan, ihsan doğramacı'nın sevgili profudur.
bir kere adını koyalım berat kardaş, açıkladığın reform paketi değil önlem paketidir. hatta yazık ki o bile olamamıştır. şayet petrolü bol bir ortadoğu yahut orta asya cumhuriyeti olsaydık, desptotizm içinde de ekonomiyi gayet iyi götürebilirdik. fakat bizim gibi 50 yıldır yüzünü ab'ye dönmüş, sıcak paraya muhtaç olduğu için makyaj da olsa bir demokrasiye sahip bir ülkeyseniz ekonomiden önce demokrasi ve yargıda reform yapmanız gerekir. böyle bir şeyin olacağından akp-mhp hükümet sisteminde umutsuz olduğumdan mütevellit, ekonominin de, öngörülür bir tarihte düzeleceğinden umutsuzum.
kafkaesk bir halden beter olan ülkemizden acı bir manzara. kafka romanlarında bir yaratıcılık vardır. ''bu kadarı da olmaz'' dedirtse de okuyucuya, hayal gücünün yaratıcılığına hayranlıkla okutur kendini. bugün yaşadığımız kafkaeskten beter ülkemizde böyle bir yaratıcılık da kalmamıştır. yakında cezaevlerinde yer kalmadığından, akp'ye oy vermemiş herkesi akıl hastanesine tıkmayı deneyebilirler. bu kadarı da olmaz mı? olamaz mı? olabilir.
''ekonomi politikası iki atlı bir arabaya benzer. arabanın doğru gitmesi için atların aynı yönde koşması gerekir. enflasyonla mücadele edilecekse vergiler indirilmez, büyüme desteklenecekse faiz artırılmaz. faizi artırıp vergiyi indirirseniz atlar farklı yöne koşuyor demektir.''
tespitinde ve hatta uyarısında çok haklı olan kişidir.
tespitinde ve hatta uyarısında çok haklı olan kişidir.
aşk
sen varken kötü diye bir şey bilmiyorduk
mutsuzluklar, bu karalar yaşamada yoktu
sensiz karanlığın çizgisine koymuşlar umudu
sensiz esenliğimizin üstünü çizmişler
nicedir bir pencereden deniz güzel değil
nicedir ışımayan insanlığımız sensizliğimizden.
sen gel bizi yeni vakitlere çıkar.
ilhan berk
sen varken kötü diye bir şey bilmiyorduk
mutsuzluklar, bu karalar yaşamada yoktu
sensiz karanlığın çizgisine koymuşlar umudu
sensiz esenliğimizin üstünü çizmişler
nicedir bir pencereden deniz güzel değil
nicedir ışımayan insanlığımız sensizliğimizden.
sen gel bizi yeni vakitlere çıkar.
ilhan berk
sevgili ''mızrabımda ızdırap'' isimli yazarımıza seveceğini düşündürüm, eskilerden muhteşem bir serab çalışması;
ay gömülür
ardından resmin asılır işlek yerlerine kentin
piyangocunun yanında tahta çitlere yakıştırırım
gözlüklüsün, üç yaş büyüksün, rize'de büyümüşsün
başka adını da bilirim, hepsi yalan, o gülmen de
eski, küçük bir limandır gülmen, takalar sığınır
ardından resmin asılır işlek yerlerine kentin
denizle kavgalıdır kayalar, otururum, elim tuzlanır
fırlatırım çakıl taşını, kaç kez sektirebilirim
gömülmesin suya, sen tut, durma sonra bana yürü
bulutların yerini doldurur yürümen, kuşlar kıskanır
ardından resmin asılır işlek yerlerine kentin
birden boşanan yağmurda mağaza diplerindeyken
otobüsten inerken, hiç aklımda yokken karşımdasın
giderayak bir şey derdin, onu söyle işte, sonra sus
ıssız istasyon kampanası susman, yapraklar döker
ardından resmin asılır işlek yerlerine kentin
çardağa çıkarım, ay gömülür çalı çırpılara
tutuşturur sarmaşıkları, seyredişinden alınırım
uzak, içli şarkılar anımsarım, derken dönüp bakman
turaçlar çağırır bakman, bahçemde turunçlar açtırır
resmini astılar işlek yerlerine kentin
çarşı içinde bir zaman daha konuşuldun
su, sarnıçlardan bakraçlara çekiliyordu
güze hazırlanıyordu kızlar, dağlar dalgındı
gençtim, olur olmaz huylanışını sevdim en çok
akif kurtuluş
ardından resmin asılır işlek yerlerine kentin
piyangocunun yanında tahta çitlere yakıştırırım
gözlüklüsün, üç yaş büyüksün, rize'de büyümüşsün
başka adını da bilirim, hepsi yalan, o gülmen de
eski, küçük bir limandır gülmen, takalar sığınır
ardından resmin asılır işlek yerlerine kentin
denizle kavgalıdır kayalar, otururum, elim tuzlanır
fırlatırım çakıl taşını, kaç kez sektirebilirim
gömülmesin suya, sen tut, durma sonra bana yürü
bulutların yerini doldurur yürümen, kuşlar kıskanır
ardından resmin asılır işlek yerlerine kentin
birden boşanan yağmurda mağaza diplerindeyken
otobüsten inerken, hiç aklımda yokken karşımdasın
giderayak bir şey derdin, onu söyle işte, sonra sus
ıssız istasyon kampanası susman, yapraklar döker
ardından resmin asılır işlek yerlerine kentin
çardağa çıkarım, ay gömülür çalı çırpılara
tutuşturur sarmaşıkları, seyredişinden alınırım
uzak, içli şarkılar anımsarım, derken dönüp bakman
turaçlar çağırır bakman, bahçemde turunçlar açtırır
resmini astılar işlek yerlerine kentin
çarşı içinde bir zaman daha konuşuldun
su, sarnıçlardan bakraçlara çekiliyordu
güze hazırlanıyordu kızlar, dağlar dalgındı
gençtim, olur olmaz huylanışını sevdim en çok
akif kurtuluş