kürtçede dayı anlamına gelen ve ''xalo'' diye yazılan etkidir. bir nevi bu zamanda dayın varsa işin görülür manasında yorumlanabilir.
ilgili videodaki yeteneksiz atarlarının sarayla danışıklı hamasetler olduğundan adım kadar emin olduğum şahıstır. eko başkan şimdiden yüzde ellinin ortak lideri olmuştur. bağzı karanlık dehlizleri daha çok korkutan ise, diğer yüzde elliden de gelişler hızlanmaktadır. sarayda hukuk günü kutlayan sayın fevzioğlu buna karşın bir truva atı gibi sahneye sürülmüştür. halkımız bunu yemeyecektir. dutmayacaktır.
canım o iş öyle basit bir şey değil. hz. ali, islam peygamberini yanındaki az sayıdaki iyi insanla cenazesini yıkamakla meşgul kişidir. bu basit ve sığ cümleyi kuranların ataları ise, peygamberin cenazesi ortadayken mescid'de, muhhamed'in ölümünden sonra iktidarın gücünü kim yönetecek diye yozlaşmış tartışmalar içindeki insanlardır.
hz ali ve on iki imamların yolu tarihsel bir gerçeklik olarak, o zamanki en yoksul insanların dayanışma ve ortak mücadelesinin adıdır. bunlardan hiç bir şey anlamadan ne ali'yi sevebilirsin, ne de alevi olabilirsin.
not: ben de alevi değilim. aleviliğe hiç bir mensubiyetim olmadan, ben de bu güzel inanç sistemi hakkında ahkam kesiyor gibi bir algı oluşturduysam özür dilerim.
hz ali ve on iki imamların yolu tarihsel bir gerçeklik olarak, o zamanki en yoksul insanların dayanışma ve ortak mücadelesinin adıdır. bunlardan hiç bir şey anlamadan ne ali'yi sevebilirsin, ne de alevi olabilirsin.
not: ben de alevi değilim. aleviliğe hiç bir mensubiyetim olmadan, ben de bu güzel inanç sistemi hakkında ahkam kesiyor gibi bir algı oluşturduysam özür dilerim.
çöl
son ufuk yitmiş de kervan bilmiyor;
çölde bin yol var da sarvan bilmiyor.
vahalardan gelmez artık ses ve su-
aşk ölüp gitmiş, şadırvan bilmiyor.
talât sait halman
son ufuk yitmiş de kervan bilmiyor;
çölde bin yol var da sarvan bilmiyor.
vahalardan gelmez artık ses ve su-
aşk ölüp gitmiş, şadırvan bilmiyor.
talât sait halman
kürtçede güneş anlamına gelen sözcüktür.
ülkemizin yetiştirdiği en büyük tiyatro insanlarından zeki alasya'nın bu video'da çok tatlı söylediği repliktir.
yüz yılımızın en delikanlı güzel abilerindendir. korkusuzca açıkladığı belgegelerle dünya'yı yerinden oynatmıştır.haddi zaatında halkların, devletlerinin işlediği günahları bildiği ''sırlar'' vardı belgelerde. bunların bilinmesiyle, halkların iktidarları yerle bir etmek umudunu elbette taşımıştır yakışıklı abimiz fakat çok fazla da hayal kırıklığı yaşadığını sanmıyorum sonrasında. nazarı itibarımda, halkların burnunun direğinin ne kadar sağlam ve soyulduklarından çok da umursamadıklarının utanmazlığının da delili olmuştur bu belgeler. özellikle abd halkının, devletlerinin umarsızca yüzler yüzler cinayet işlediğinin belgelerini görüp de kılını kıpırdatmaması bu yüz yıla çalınan kara bir leke olmuştur. bu pislik bizim yaşadığımız çağa özgü bir pisliktir. 60'lı, 70'li yıllarda bu kadar pislik ortaya saçılsa mutlaka devrim olmuştu. çağımız insanının kahir ekserisinin insanın onuru için dünyaya gelip yaşadığı hakkında kanaatleri yok. başkasının derdini dert edinmeden bi haberler.
assange'nin kaderi şimdi dünyanın en büyük ikinci mafya örgütünün elinde. keşke çok sevdiği halkların elinde diyebilseydik. lakin bruno'da yakılırken yalnızdı. halk onu belki de en çok da cesaretle hakikate işaret ettiği için hatta hiç de mecaz kullanmayarak söyleyebilirim ki, başlarına icat çıkardığı için lanetliyordu. fakat adı tarihe altın harflerle geçmiştir.
ölüm kararını bruno'ya bildiren yargıç, ondan şu cevabı almıştır:
"ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz"
"ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım."
julian assange, çağdaşı olmaktan gurur duyduğum insandır.
assange'nin kaderi şimdi dünyanın en büyük ikinci mafya örgütünün elinde. keşke çok sevdiği halkların elinde diyebilseydik. lakin bruno'da yakılırken yalnızdı. halk onu belki de en çok da cesaretle hakikate işaret ettiği için hatta hiç de mecaz kullanmayarak söyleyebilirim ki, başlarına icat çıkardığı için lanetliyordu. fakat adı tarihe altın harflerle geçmiştir.
ölüm kararını bruno'ya bildiren yargıç, ondan şu cevabı almıştır:
"ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz"
"ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım."
julian assange, çağdaşı olmaktan gurur duyduğum insandır.
son yıllarda halkımızda garip bir psikoz seziyorum. son 4 yılda hızla olan fakirleşmemiz herkesçe malum. fakat ister muhalif, ister yandaş bir çok kişi, tamamen iç siyasete yönelik dışsal babalanmaların nevruzsal haline bayılıyor. en kirli histerilerin orgazmlarını yaşıyor bu çirkin boşalmalar içinde. neden sahte kabadayılığın bizim ülkemizde bu kadar çok alıcısı var ki?
akp muhalifliği de çok ilginç bir hale gelmiş durumda. toplum içinden bir çok kişi muhalefette olsa da, fikirleri iktidarda habarları yok.
gördüğüm kadarıyla mansur beyin de çıkışı bu kapsamda değerlendirilmiş. lakin ben başgan'ın çıkışında hiç bir sahte kabadayılık ve hatta kabadayılık sezmedim. sakin, kararlı bir hukuksal ders niteliğindeydi konuşması. hele ki toplantıyı terkederken ''biz başkanvekiliyle oturuma devam ederiz'' şeklinde gelen bir sataşmaya ''toplantıyı açma kapama yetkisi bende, sen neyin toplantısına devam ediyorsan et'' alaycılığı takdire şayandı.
akp muhalifliği de çok ilginç bir hale gelmiş durumda. toplum içinden bir çok kişi muhalefette olsa da, fikirleri iktidarda habarları yok.
gördüğüm kadarıyla mansur beyin de çıkışı bu kapsamda değerlendirilmiş. lakin ben başgan'ın çıkışında hiç bir sahte kabadayılık ve hatta kabadayılık sezmedim. sakin, kararlı bir hukuksal ders niteliğindeydi konuşması. hele ki toplantıyı terkederken ''biz başkanvekiliyle oturuma devam ederiz'' şeklinde gelen bir sataşmaya ''toplantıyı açma kapama yetkisi bende, sen neyin toplantısına devam ediyorsan et'' alaycılığı takdire şayandı.
daha önceden de sezen aksu'nun psikopat bir katil olduğunu savunmuştum. ''seni kimler aldı'' şarkısında, muhteşem bir armoni geçerken ''delii gözlerin gelir aklıma, gülüşün, öpüşün, iç çekişin geliiir..'' diye sıkar insanın kafasına mermiyi. bu şarkıda da, ''git git git me dur ne olursun'' diye kuzu olup meee'lerken, en sağlam etinizden batırır bıçağı ve başlar tuzu sürmeye.
doğru değil ayrılığa daha hiç
hazır değilim
aramızda yaşanacak yarım kalan
bir şeyler var
gitme dur daha şimdiden
deliler gibi özledim....
heeyytt, bee. yıllar oldu be arkadaş. sanki dünkü gibi her acı gövdemde. sezen de tuzu biberi. lakin bu şarkıdaki çektiğim acının tuzu biberi hiç de temsili bir şey gibi değil.
doğru değil ayrılığa daha hiç
hazır değilim
aramızda yaşanacak yarım kalan
bir şeyler var
gitme dur daha şimdiden
deliler gibi özledim....
heeyytt, bee. yıllar oldu be arkadaş. sanki dünkü gibi her acı gövdemde. sezen de tuzu biberi. lakin bu şarkıdaki çektiğim acının tuzu biberi hiç de temsili bir şey gibi değil.
ben babamı bu kadar güzel bir hüzünle anlatacak kadar bile görme şansı elde edemedim. o, ben doğmadan ölmek zorunda kalmış. hayatım boyunca yokluğunu hissetmedim diye düşünmüştüm. dante gibi ömrün yarısında anlıyorum ki hayatımın bütün boşluğu buymuş oysa. belki bende bir gün çocuğum gelmeden gitmek zorunda kalırım korkusuyla ben de baba olmadım hiç.
ahh be baba, tek bir şey öğrenebilseydim keşke senden. bu yaşımda baba mefhumuyla ilgili yaptığım tespit şudur ki, onlar en güzel öğretmendir. rica ederim kıymetini bilin.
başlık yanıltmasın sizi, babam yaza benzerdi
ama her zaman için güzden yaprak alacaklı
babam yaza benzerdi, kendine susamam için
gözlerine bakardım, kurumuş kuyu ağzı
yaza benzerdi babam, balkonda çay içmeye
ya bana öyle gelirdi ya bardaklar kanardı
babam bana benzerdi, bir göl manzarasına
aniden fırtına çıkar kayık dediğin batardı
abdülkadir budak
ahh be baba, tek bir şey öğrenebilseydim keşke senden. bu yaşımda baba mefhumuyla ilgili yaptığım tespit şudur ki, onlar en güzel öğretmendir. rica ederim kıymetini bilin.
başlık yanıltmasın sizi, babam yaza benzerdi
ama her zaman için güzden yaprak alacaklı
babam yaza benzerdi, kendine susamam için
gözlerine bakardım, kurumuş kuyu ağzı
yaza benzerdi babam, balkonda çay içmeye
ya bana öyle gelirdi ya bardaklar kanardı
babam bana benzerdi, bir göl manzarasına
aniden fırtına çıkar kayık dediğin batardı
abdülkadir budak
güzel bir afşar timuçin şiiri;
bense eski bir anı gibi çaldım kapını
dinlen diye saçlarını taradım
ayakların sıcaktı saçların ılık
ben bir düş gibiydim uyanınca yitirilmiş
düşler de anılar gibi karmakarışık
nilüferler gibi birden sudaydın
tanıdım bakışını
sular gecelerden daha eski karanlık
her çiçek sarısını içirirken toprağa
yıkıntılar içinde sapsarı papatyaydın
bense eski bir anı gibi çaldım kapını
dinlen diye saçlarını taradım
ayakların sıcaktı saçların ılık
ben bir düş gibiydim uyanınca yitirilmiş
düşler de anılar gibi karmakarışık
nilüferler gibi birden sudaydın
tanıdım bakışını
sular gecelerden daha eski karanlık
her çiçek sarısını içirirken toprağa
yıkıntılar içinde sapsarı papatyaydın
umutlu bir afşar timuçin şiiridir;
çiz beyaz haritalara mor kalemle
hiç görülmedik yepyeni kentleri
hep oralara götür beni
seninle olunca sıkılmam giderim
çocuk yüreğinle sen kurarsın
köprüleri alanları kuleleri
panayırları ve çocuk bahçelerini
çiz haritaların en güzel yerine
en güzel günleri ve geceleri
seninle olunca çekinmem giderim
o kentlere yolcu diye çiz beni
biletim pardesüm şemsiyem şapkam
yüreğimde sevincim kafamda düşüncem
nasıl da çok karıştık birbirimize
bu el hangimizin eli
bu saçlar hangimizin
senin gittiğin her yere giderim
çiz beyaz haritalara mor kalemle
hiç görülmedik yepyeni kentleri
hep oralara götür beni
seninle olunca sıkılmam giderim
çocuk yüreğinle sen kurarsın
köprüleri alanları kuleleri
panayırları ve çocuk bahçelerini
çiz haritaların en güzel yerine
en güzel günleri ve geceleri
seninle olunca çekinmem giderim
o kentlere yolcu diye çiz beni
biletim pardesüm şemsiyem şapkam
yüreğimde sevincim kafamda düşüncem
nasıl da çok karıştık birbirimize
bu el hangimizin eli
bu saçlar hangimizin
senin gittiğin her yere giderim
beşikler vermişim nuh'a
salıncaklar, hamaklar,
havva ana'n dünkü çocuk sayılır,
anadoluyum ben,
tanıyor musun ?
utanırım,
utanırım fıkaralıktan,
ele, güne karşı çıplak...
üşür fidelerim,
harmanım kesat.
kardeşliğin, çalışmanın,
beraberliğin,
atom güllerinin katmer açtığı,
şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
kalmışım bir başıma,
bir başıma ve uzak.
biliyor musun ?
binlerce yıl sağılmışım,
korkunç atlılarıyla parçalamışlar
nazlı, seher-sabah uykularımı
hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
haraç salmışlar üstüme.
ne iskender takmışım,
ne şah ne sultan
göçüp gitmişler, gölgesiz!
selam etmişim dostuma
ve dayatmışım...
görüyor musun ?
nasıl severim bir bilsen.
köroğlu'yu,
karayılanı,
meçhul askeri...
sonra pir sultanı ve bedrettini.
sonra kalem yazmaz,
bir nice sevda...
bir bilsen,
onlar beni nasıl severdi.
bir bilsen, urfa'da kurşun atanı
minareden, barikattan,
selvi dalından,
ölüme nasıl gülerdi.
bilmeni mutlak isterim,
duyuyor musun ?
öyle yıkma kendini,
öyle mahzun, öyle garip...
nerede olursan ol,
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne - üstüne,
tükür yüzüne celladın,
fırsatçının, fesatçının, hayının...
dayan kitap ile
dayan iş ile.
tırnak ile, diş ile,
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni.
gör, nasıl yeniden yaratılırım,
namuslu, genç ellerinle.
kızlarım,
oğullarım var gelecekte,
herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
kaç bin yıllık hasretimin koncası,
gözlerinden,
gözlerinden öperim,
bir umudum sende,
anlıyor musun ?
ahmed arif
salıncaklar, hamaklar,
havva ana'n dünkü çocuk sayılır,
anadoluyum ben,
tanıyor musun ?
utanırım,
utanırım fıkaralıktan,
ele, güne karşı çıplak...
üşür fidelerim,
harmanım kesat.
kardeşliğin, çalışmanın,
beraberliğin,
atom güllerinin katmer açtığı,
şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
kalmışım bir başıma,
bir başıma ve uzak.
biliyor musun ?
binlerce yıl sağılmışım,
korkunç atlılarıyla parçalamışlar
nazlı, seher-sabah uykularımı
hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
haraç salmışlar üstüme.
ne iskender takmışım,
ne şah ne sultan
göçüp gitmişler, gölgesiz!
selam etmişim dostuma
ve dayatmışım...
görüyor musun ?
nasıl severim bir bilsen.
köroğlu'yu,
karayılanı,
meçhul askeri...
sonra pir sultanı ve bedrettini.
sonra kalem yazmaz,
bir nice sevda...
bir bilsen,
onlar beni nasıl severdi.
bir bilsen, urfa'da kurşun atanı
minareden, barikattan,
selvi dalından,
ölüme nasıl gülerdi.
bilmeni mutlak isterim,
duyuyor musun ?
öyle yıkma kendini,
öyle mahzun, öyle garip...
nerede olursan ol,
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne - üstüne,
tükür yüzüne celladın,
fırsatçının, fesatçının, hayının...
dayan kitap ile
dayan iş ile.
tırnak ile, diş ile,
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni.
gör, nasıl yeniden yaratılırım,
namuslu, genç ellerinle.
kızlarım,
oğullarım var gelecekte,
herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
kaç bin yıllık hasretimin koncası,
gözlerinden,
gözlerinden öperim,
bir umudum sende,
anlıyor musun ?
ahmed arif
muhteşem bir ahmed arif şiiridir;
yiğit harmanları, yığınaklar,
kurulmuş çetin dağlarında vatanların.
dize getirilmiş haydutlar,
hayınlar, amana gelmiş,
yetim hakkı sorulmuş,
hesap görülmüş.
demdir bu...
demdir,
derya dibinde yangınlar,
kan kesmiş ovalar üstünde mayıs...
uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,
çelik kadavrası korugan'ların.
ölünmüş, canım,ölünmüş
murad alınmış...
gelgelelim,
beter, bize kısmetmiş.
ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
susmak ve beklemek, müthiş
genciz, namlu gibi,
ve çatal yürek,
barışa, bayrama hasret
uykulara, derin, kaygısız, rahat,
otuziki dişimizle gülmeğe,
doyasıya sevişmeğe,yemeğe...
kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
asıl, bizim aramızda güzeldir hasret
ve asıl biz biliriz kederi.
içim, bir suskunsa tekin mi ola?
o malta bıçağı,kınsız,uyanık,
ve genç bir mısradır
filinta endam...
neden, neden alnındaki yıkkınlık,
bakışlarındaki öldüren buğu?
kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri...
nasıl da almış aklımı,
sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,
dost, düşman söz eder kendi kavlince,
kınanmak, yiğit başına.
bu, ne ayıp, ne de yasak,
öylece bir gerçek, kendi halinde,
belki, yaşamama sebep...
evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
ve zehir - zıkkım cıgaram.
gene bir cehennem var yastığımda,
gel artık...
yiğit harmanları, yığınaklar,
kurulmuş çetin dağlarında vatanların.
dize getirilmiş haydutlar,
hayınlar, amana gelmiş,
yetim hakkı sorulmuş,
hesap görülmüş.
demdir bu...
demdir,
derya dibinde yangınlar,
kan kesmiş ovalar üstünde mayıs...
uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,
çelik kadavrası korugan'ların.
ölünmüş, canım,ölünmüş
murad alınmış...
gelgelelim,
beter, bize kısmetmiş.
ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
susmak ve beklemek, müthiş
genciz, namlu gibi,
ve çatal yürek,
barışa, bayrama hasret
uykulara, derin, kaygısız, rahat,
otuziki dişimizle gülmeğe,
doyasıya sevişmeğe,yemeğe...
kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
asıl, bizim aramızda güzeldir hasret
ve asıl biz biliriz kederi.
içim, bir suskunsa tekin mi ola?
o malta bıçağı,kınsız,uyanık,
ve genç bir mısradır
filinta endam...
neden, neden alnındaki yıkkınlık,
bakışlarındaki öldüren buğu?
kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri...
nasıl da almış aklımı,
sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,
dost, düşman söz eder kendi kavlince,
kınanmak, yiğit başına.
bu, ne ayıp, ne de yasak,
öylece bir gerçek, kendi halinde,
belki, yaşamama sebep...
evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
ve zehir - zıkkım cıgaram.
gene bir cehennem var yastığımda,
gel artık...
dayatılan sanal bir sendromdur. 30'lu yaşlar en dingin gençliktir. otuz yaş öncesi çocukluktur. artık hayatta skilmemiş bir kulağının arkasının kaldığı tecrübede muhteşem bir gençliktir otuzlar. sendrom kısmı size daha çok makyaj malzemesi satacak kapitalizmin aptal saptal buhranlarıdır.
büyük şair necatigil'e bakmayın siz. necatigil zaten herkesin bildiği üzere ölüm mevzusunda bir çeşit ankisiyete durumu yaşıyordu. 35 yaş dante gibi ortasında olmak da değil ömrün. dante ve necatigil zamanlarında insanlar 60 yaşında öldüğünde yaşadı yaşayacağını denirdi. şimdiler de ise 60 yaşında bir insan öldüğünde ''daha dağ gibi adamdı, ne kadar da erken gitti'' deniyor. anlayacağınız insan ömrü o günden bu güne baya uzadı. tadını çıkartın. korkmayın.
büyük şair necatigil'e bakmayın siz. necatigil zaten herkesin bildiği üzere ölüm mevzusunda bir çeşit ankisiyete durumu yaşıyordu. 35 yaş dante gibi ortasında olmak da değil ömrün. dante ve necatigil zamanlarında insanlar 60 yaşında öldüğünde yaşadı yaşayacağını denirdi. şimdiler de ise 60 yaşında bir insan öldüğünde ''daha dağ gibi adamdı, ne kadar da erken gitti'' deniyor. anlayacağınız insan ömrü o günden bu güne baya uzadı. tadını çıkartın. korkmayın.
insanın kendisine yapabileceği en büyük iyiliktir. ve hatta çevresine de yapabileceği en büyük iyiliktir. insanın kendisiyle ilişkisi aynı zamanda başkalarıyla ilişkisidir. başkalarıyla ilişkisi de kendisiyle ilişkisidir. en önemli ve sağlam saygı çeşidi öz saygıdır. bu sayede kişi çevresine duyacağı bütün duyarlılık, erdemli yahut erdemsiz davranışlara karşı daha doğru bir empati geliştirebilir.
biz toplum olarak kendimizi sevme konusunda sağlıksız bir toplumuz. egoizm, nariszm ve kendini sevme mevzuları tarihsel olarak çok karıştırılan biçimlerdir bizde. mutlaka zaman ayırıp benliğimizde bunların tasnifini oluşturmamız gerekir.
toplumsal dayatmalardan biri de sevginin koşulsuz bir olgu olduğudur. kanaatimce bu da sağlıksız bir sevme çeşididir. hatta sonu histeri krizleri, ankisiyete kişilik bozukluğuna kadar gider. emek temelli olmayan sevgi çeşidi mutlaka yüzeysel, kisvelere dayalı bir sevgidir. hatta sevgiden çok güdü veya dürtü de diyebiliriz. kendimizle kuracağımız sevgi ilişkisi de mutlaka, kendimize, çevremize gösterdiğimiz özen ve emek temelli olmalıdır.
biz toplum olarak kendimizi sevme konusunda sağlıksız bir toplumuz. egoizm, nariszm ve kendini sevme mevzuları tarihsel olarak çok karıştırılan biçimlerdir bizde. mutlaka zaman ayırıp benliğimizde bunların tasnifini oluşturmamız gerekir.
toplumsal dayatmalardan biri de sevginin koşulsuz bir olgu olduğudur. kanaatimce bu da sağlıksız bir sevme çeşididir. hatta sonu histeri krizleri, ankisiyete kişilik bozukluğuna kadar gider. emek temelli olmayan sevgi çeşidi mutlaka yüzeysel, kisvelere dayalı bir sevgidir. hatta sevgiden çok güdü veya dürtü de diyebiliriz. kendimizle kuracağımız sevgi ilişkisi de mutlaka, kendimize, çevremize gösterdiğimiz özen ve emek temelli olmalıdır.
sanırım bugüne kadar yapılmış en güzel şarkı olabilir. bir insanın arkasından o kadar çok acı çekersiniz ki, yaşanmış yılların güzel hatıraları o kadar kat kat biner ki üstünüze matabolizmanız şaşar. o anda bu şarkıyı keşfedersiniz. o kadar gerçek ve güzel bir şarkıdır ki. gerizekalı bir tebessümle intiharı düşünürsünüz. evet dersiniz son arzum tam da böyle bir şey işte. muhteşem bir şarkıdır. mutlaka bir şans verip de dinlemenizi öneririm.
Gelse bile son günüm
Koluna alsa ölüm
Gözlerimin önünde
Seninle geçen günüm
Senden sonra kalbimi
Sevgilere kapadım
Ben seninle o günü
Bin yıl gibi yaşadım
Son arzun nedir diye
Gelip de bana sorsalar
Gözlerime bakıp da
Her şeyi anlasalar
Açık gitmez gözlerim
Ölsem bile sevgilim
Kulaklarımda çınlıyor
Beni anlatan sözlerin
Aşkıma hiç dokunma
Bırak öylece kalsın
Gerçek sevgi neymiş
Bilmeyenler anlasın
Gelse bile son günüm
Koluna alsa ölüm
Gözlerimin önünde
Seninle geçen günüm
Senden sonra kalbimi
Sevgilere kapadım
Ben seninle o günü
Bin yıl gibi yaşadım
Son arzun nedir diye
Gelip de bana sorsalar
Gözlerime bakıp da
Her şeyi anlasalar
Açık gitmez gözlerim
Ölsem bile sevgilim
Kulaklarımda çınlıyor
Beni anlatan sözlerin
Aşkıma hiç dokunma
Bırak öylece kalsın
Gerçek sevgi neymiş
Bilmeyenler anlasın
sözü ve müziği sakallı müzikalite evrenimiz, ahmet kaya'mıza ait olan muhteşem eserdir. klibin bir yerinde gece kondu duvarında ''seni ülkem gibi sevdim'' yazıyor. ilk izlediğim 14 yaşımdan beri ciğerlerime yazmıştım o sloganı. bir yerinde de ''seni annem kadar sevdim, arkadaşlarını da sevdim'' yazar. bir kadın sizi evladını sever gibi bir şefkatle severse şüphesiz bu başınıza gelen en iyi şey değildir. başınıza gelen en iyi şey bunun sonsuz bir cennet hayatıymışçasına kıymetini bilmenizdir. biz bilemedik zamanında.
offff, offf, offf, yıkılsın evim!!!
Bağıra bağıra yazdım seni içime
Bir kez olsun yüzünü güldüremedim...
offff, offf, offf, yıkılsın evim!!!
Bağıra bağıra yazdım seni içime
Bir kez olsun yüzünü güldüremedim...
güzel bir ahmet cemal şiiri;
istersen yarına ertele
beni sevmeyi
çünkü beni istimlâk ettiler.
yarın başlayacaklar
yıkmaya
enkazımı
daha ucuza alırsın!
istersen yarına ertele
beni sevmeyi
çünkü beni istimlâk ettiler.
yarın başlayacaklar
yıkmaya
enkazımı
daha ucuza alırsın!
bugün şok marketten aldığım tek bir tane orta büyüklükte patatese 1.65 lira para ödedim. benim emeğim mi bu kadar ucuz, patates mi bu kadar pahalı anlamıyorum. ve neden benim emeğim bizim emeğimiz bu kadar ucuz, ve de patates neden bu kadar pahalı. ben yalnız yaşıyorum, bakmakla yükümlü olduğum kimsem yok. bir adet orta boy büyüklükte patatese 1.65 lira verdiğim andan beri, çoluk çocuk geçindirip, haram nedir bilmeyen dostlarım geliyor aklıma. bir çok şey boğazımda düğümleniyor.
doların fırlamasından haz duyduğumuzu sanan akp'liler, muhattap alınmayacak kadar zavallasınız. ülkeyi de, insanımızı da bu zavallı hale siz getirdiniz. sanmıyorum ama söylediklerimden sonra belki azıcık utanırsınız.
hepimiz fakirleşiyoruz. ve nasıl bu kadar fakirleğe de, kendimize de, emeğimize de yabancılaşmışız anlamak zor. bu her türlü açlıktan daha büyük bir dramdır.
doların fırlamasından haz duyduğumuzu sanan akp'liler, muhattap alınmayacak kadar zavallasınız. ülkeyi de, insanımızı da bu zavallı hale siz getirdiniz. sanmıyorum ama söylediklerimden sonra belki azıcık utanırsınız.
hepimiz fakirleşiyoruz. ve nasıl bu kadar fakirleğe de, kendimize de, emeğimize de yabancılaşmışız anlamak zor. bu her türlü açlıktan daha büyük bir dramdır.
binali yıldırım üniversitesi öğretim görevilisinin akit gazetesine verdiği mülakattan bir cümledir.
ben de diyorum ki, vay anasını bu neden benim aklıma gelmemişti? en son akp'li sözlerinden biri olan ''ekrem imamoğlu bir projedir'' iknaa cümlesinden sonraki duyduğum en manaları sözlerden biri olmuştur.
bir de ''muhalefet seçimler yoluyla erdoğan'ı devirmek istiyor'' cümlesi var tabii ki.
ben de diyorum ki, vay anasını bu neden benim aklıma gelmemişti? en son akp'li sözlerinden biri olan ''ekrem imamoğlu bir projedir'' iknaa cümlesinden sonraki duyduğum en manaları sözlerden biri olmuştur.
bir de ''muhalefet seçimler yoluyla erdoğan'ı devirmek istiyor'' cümlesi var tabii ki.
güzel bir ahmet haşim şiiridir;
nasıl istersen öyle dinle, bakın:
dalların zirvesindeyiz ancak,
yarı yoldan ziyâde yerden uzak,
yarı yoldan ziyâde mâha yakın.
nasıl istersen öyle dinle, bakın:
dalların zirvesindeyiz ancak,
yarı yoldan ziyâde yerden uzak,
yarı yoldan ziyâde mâha yakın.
umut dolu ve güzel bir tampınar şiiridir;
serin rüzgârlara pencereni aç!
karşında fecirle değişen ağaç,
bak, seyret ağaran rengini ufkun
mahmur gözlerinde süzülsün uykun.
bırak saçlarınla oynasın rüzgâr.
gümüş çıplaklığı bir başka bahar
olan vücudunu ondan gizleme.
ne varsa hepsini boyun, saç, meme,
esîrden dudaklar okşasın sevsin
mademki geceden daha güzelsin!
serin rüzgârlara pencereni aç!
karşında fecirle değişen ağaç,
bak, seyret ağaran rengini ufkun
mahmur gözlerinde süzülsün uykun.
bırak saçlarınla oynasın rüzgâr.
gümüş çıplaklığı bir başka bahar
olan vücudunu ondan gizleme.
ne varsa hepsini boyun, saç, meme,
esîrden dudaklar okşasın sevsin
mademki geceden daha güzelsin!
hatırlama
sen akşamlar kadar büyülü, sıcak,
rüyalarım kadar sade, güzeldin,
başbaşa uzandık günlerce ıslak
çimenlerine yaz bahçelerinin.
ömrün gecesinde sükun, aydınlık
boşanan bir seldi avuçlarından,
bir masal meyvası gibi paylaştık
mehtabı kırılmış dal uçlarından.
ahmet hamdi tanpınar
sen akşamlar kadar büyülü, sıcak,
rüyalarım kadar sade, güzeldin,
başbaşa uzandık günlerce ıslak
çimenlerine yaz bahçelerinin.
ömrün gecesinde sükun, aydınlık
boşanan bir seldi avuçlarından,
bir masal meyvası gibi paylaştık
mehtabı kırılmış dal uçlarından.
ahmet hamdi tanpınar
ara sıra bakıyorum bu whatsapp durumlarındaki fotoğraflara. bir kere herkesin çok mutsuz olduğundan eminim. mutsuz olmak her zaman kötü bir şey değildir, hatta arada insan bünyesine lazım da olan bir durumdur. ama herkes mutsuzluğundan korkunç bir şekilde habersiz. işte bu bir dramdır, trajedidir. iyi bir psikayatrist bu durumu ihbar kabul edip hükümet düzeyinde tedavi çalışmaları başlatmalıdır.
kesin bir tespitim de şudur ki o durumlardan, herkes aslında aynı kişi. nasıl başarmışız bunu anlamıyorum. aşık veysel'e göre herkesin aynı kişi olması kıyamet alametidir. bu bir trajedidir hatta felakettir.
kesin bir tespitim de şudur ki o durumlardan, herkes aslında aynı kişi. nasıl başarmışız bunu anlamıyorum. aşık veysel'e göre herkesin aynı kişi olması kıyamet alametidir. bu bir trajedidir hatta felakettir.