#şiir

tek hece aşk

keskin nisanci
cemal safi'ye ait, aşkın ne olduğuna dair kelamlar içeren şiir.

Var mı beni içinizde tanıyan
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim
Kalmasa da şöhretimi duymayan
Kimliğimi tarif etmek zor benim

Bülbül benim lisanımla ötüştü
Bir gül için can evinden tutuştu
Yüreğine Toroslar'dan çığ düştü
Yangınımı söndürmedi kar benim

Niceler sultandı, kraldı, şahtı
Benimle değişti talihi, bahtı
Yerle bir eyledim taç ile tahtı
Akıl almaz hünerlerim var benim

Kamil iken cahil ettim alimi
Vahşi iken yahşi ettim zalimi
Yavuz iken zebun ettim Selimi
Her oyunu bozan gizli zor benim

Yeryüzünde ben ürettim veremi
Lokman Hekim bulamadı çaremi
Aslı için kül eyledim Keremi
İbrahim'in atıldığı kor benim

Sebep bazı Leyla bazı Şirindi
Hatırım için yüce dağlar delindi
Bilek gücüm Ferhat ile bilindi
Kuvvet benim, kudret benim, fer benim

İlahimle Mevlana'yı döndürdüm
Yunusumla öfkeleri dindirdim
Günahımla çok ocaklar söndürdüm
Mevladanım hayır benim, şer benim

Benim için yaratıldı Muhammed
Benim için yağdırıldı o rahmet
Evliyanın sözündeki muhabbet
Enbiyanın yüzündeki nur benim

Kimsesizim hısmım da yok hasmım da
Görünmezim cismim de yok resmim de
Dil üzmezim tek hece var ismimde
Barınağım gönül denen yer benim
Benim adım aşk!

yaşayabilme ihtimali

keskin nisanci
Ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim adıyla da bilinen yılmaz erdoğan şiiri. yılmaz erdoğan ile dünya görüşlerimiz pek uyuşmaz ve bu şiir de biraz politik söylem içeriyor ama yine de şiir bana az buçuk güzel geliyor.

Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama yeme ihtimalini sevdim.
İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman
özlemeye başladım herkesi...
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra..
Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı...
Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan kahverengi sıralarda,
solculuk oynamaya başladık..
Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu pütürlü duvarlara ve
Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle...
Ağbilerimizden öğrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi..
Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri.
Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben.
Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim..
Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak..
Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu..
Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri.
Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim
Ve hiç bir mahkeme tutanağında geçmedi adım
Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece
Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde
Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu
Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum.

Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

Yaz sıcağı toprağa çekiyor da tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini
Sonra otobüs oluyordum, kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü
Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum
Muş ovasının yalancı maviliğini
Otobüs oluyordum bir süre
Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum, yanağım otobüs camının garantisinde
Otobüs oluyordum
Bir ülkeden bir iç ülkeye
Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum.
Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin
Korkuyordum
Sonra iniyordum otobüsten
Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum.
Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda..
Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam
Ben seninle bir gün Van'daki bir kahvaltı salonunda
Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği
bir yol üstü lokantasında
Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan
Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak damında
Ben seninle herhangi bir insan elinin
terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim

Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!

türkan şoray'ın gözleri

keskin nisanci
ibrahim sadri'nin yeşilçam emekçilerine ithaf ettiği şiiri. arada bir açıp dinlemek iyi geliyor.

İsmini bir duvara yazmaya cesaretim olsaydı
Türkan Şoray yazardım
Bırakıp giderken beni, gücüm olsaydı
İzzet Günay olur, oturur ağlardım.
El değmemiş gecelerinde yazlık sinemaların
Neşe Karaböcek dinlemekti aslında seni sevmek.
Her şarkı yeni çıkardı
Bir film hikayesinden ipek kanatlarla
Emel sayın bakardı ara nağmesinden hayatın
Parayla alınıp satılamayan mahallede otururdu belgin Doruk
Nasıl sevileceğimizi gariban bir sabahın tenhasında
Yılmaz Köksal öğretti.
Ben seni özleyince her şey Ayhan Işık
Sen terkedip gidince her yerinle Fatma Girik
10 dakika ara verince geçerdi
Ömrümüzden Sadri Alışık.
Münir Özkul bakıyordu bütün fukara evlerine.
Akşamları gizlice yaşama sevincini koyup bir torbanın içinde
Ömerciklerin kapısına bırakıyordu sessizce
Sadece Filiz Akın ağlıyordu Bir kadının ayakları suya değince.
Yine de ismini bir duvara yazmaya cesaretim olsaydı
Türkan Şoray yazardım.
Hem kadere kem kedere inanıyordu Kadir İnanır
Bütün mazlumlarıyla birlikte İstanbul'un
Bir dodge kamyonun üstünde Kadir Savun
Tutuyordu Anadolu yollarının çetelesini
En güzel Ediz Hun aşık oluyordu içimizde
İnsan sevince Cüneyt Arkın gibi
Kavga yakışıyordu hepimize
Hülya Kopçyiğit'i ise Kınalı Yapıncaında sakılıyorduk aılarımızı
Mazi en Danyal Topatan tarafıyla kanatırken kalbimizi
Portakallı gazoz içmek için
Erol Taş'ın kahvesinde bekliyorduk Sema Özcan'ı.
Balatlı Arif, Yılmaz Güney, Serdar Gökhan
Ve arka mahallesiyle bütün geçmişimizin
Yine de ismini bir duvara yazmaya cesaretim olsaydı
Türkan Şoray yazardım.
Bırakıp giderken beni, gücüm olsaydı
İzzet Günay olur, oturur ağlardım.

iyi bayramlar

keskin nisanci
bir cahit zarifoğlu şiiri.

“Büyüklerin ellerinden
Küçüklerin gözlerinden
Suriye'nin toprağından
Bosna'nın bayrağından
Ebu Zer in yalnızlığından
Bilal-i Habeşi'nin ilk ezanından
Tarık bin Ziyad'ın kılıcından
Filistinli Cafer'in haykırışından
Gazze'nin gözyaşından öpüyoruz…
İyi bayramlar meleklerin şehri Gazze.
İyi bayramlar utancımız, açlığımız Afrika.
İyi bayramlar Ömer Muhtar'ın soylu çocukları.
İyi bayramlar acının, ölümün başkenti Hama.
İyi bayramlar Recep onbaşı, Salih uzman, er Mehmet.
İyi bayramlar kırılganlıklar, üzüntüler
İyi bayramlar ey Hüzün…”

antoloji

icgqhs
şiir ve benzeri yazıların güncel olarak yazıldığı en büyük platformlardan biri. 2005 tarihli üyeliğim söz konusu ve o yaşlarda üye olduğum nadir platformlardan biri, hala güncelliğini koruması hatta açık olması dahi mutluluk verici. süreklilik önemlidir.
meraklısına link. antoloji.com

bu aşk burada biter

keskin nisanci
ataol behramoğlu ustaya ait güzel bir şiir.

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burda biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir
Solarken albümlerde çocuklar ve askerler
Yüzün bir kır çiceği gibi usulca söner
Uyku ve unutanlık gittikce derinleşir

Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!
Bunu anlattılar hep, yeni yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün olu şairler

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

the ballad of reading gaol

tomakhontas
bir hapishanenin parmaklıkları ardında kurgulanan, mahkûm c. 3. 3.'ün devasa mektubu.

kitapta bilinen en ünlü şiir:

yet each man kills the thing he loves,
by each let this be heard,
some do it with a bitter look,
some with a flattering word,
the coward does it with a kiss.
the brave man with a sword!
some kill their love when they are young,
and some when they are old;
some strangle with the hands of lust,
some with the hands of gold:
the kindest use a kinfe, because
the dead so soon grow cold.
some love too little, some too long,
some sell, and others buy;
some do the deed with many tears.
and some without a sigh:for each man kills the thing he loves,
yet each man does not die.

şeklindedir.

kaynak: dedalus kitap, 2014. reading zindanı baladı.

waterloo'da bir dişi kedi

tomakhontas
ismet özel'in şiiri.

o silik aynalarda şaşırdığım pis yüzüm
daha çok insanlara benzeyen ve onlara
hırçın çalgılar yansıtan
yüzüm.
uykularım upuzun bir geçmişi yaktıkça
ve o külle yıkandıkça ben durmadan
utançla oğuşturduğum
yüzüm.
zengin dul dişi bir kedi seviyor ya kucağında
belki bu insanlara güvenimi doğuruyor durmadan
ellerim bağlı da ondan bu belki
yaşlı adamlar artıyor haykırışımdan
kanatlarını bembeyaz çırpıyor kuşlar
bir kadın vuruyor kuşlara kendini
vuruyor vuruyor kanatıyor belki
sonra da güneşin gövdesine yorgunluktan.

o silik, eski, yalnız aynalarda
kısaca insanlarda yani
kuşları eskiten kan
kurusun.
gürültülü bir intihar başlasın akşamla
dinsin sen soyundukça geceye karışan hüzün
dinsin dinsin benim çağdaş olmayan iğrenç yüzüm.

ayin parçalanışını bir dişi kedi gördü
waterloo'yu gördü bir asker, bir kahraman
ama bizim için ne waterloo, ne yağmur öncesi hüznü
bir aptalca büyü uğraştırıyor bizi durmadan
çünkü umulmadık bir şey oluyor artık insan
bir şey, bir kahkaha sabahın karşısında
ve yüzüm, o deşilmiş, o iğrenç yara
artık kendine yürüyor kalkıp onlardan.

giderken

keskin nisanci
güzel bir sunay akın şiiri.

bilerek mi yanına almadın giderken
başının yastıkta
bıraktiği çukuru

güveniyordum
oysa ben sevgimize
vapur iskelesi
ya da tren istasyonundaki
saatin doğruluğu kadar

beni senin gibi
bir de annem terk etmişti
ki göbeğimde durur
onun yokluğundan
bana kalan
çukuru.

soğuk bir intihar

keskin nisanci
şahane bir attila ilhan şiiri.

yıldızlar damlıyordu parmak uçlarından
kısa kirpiklerine ne kızlar asılı
elektrik çıtırtısı yok gibi saçlarından
yüzünde görünmez bir şiir yazılı

bir türlü anlaşılamadı nedeni nasılı
belki bir çağrışım işlenmemiş suçlarından
gülümsemesi bile ne kadar acılı
sanki gözyaşları dudaklarından

bu dünyaya ait her yanlışa meraklı
yanılgılar üretiyor uzlaşmazlığından
kendini çok dağıtmış herkesten alacaklı
uykuları kilitli koyu baş ağrısından

yalnızlığa saklanması kaçıp dünyalılardan
çünkü duygusallığı onlardan farklı
soluğu tıkanıyor o lazer tabancasından
soğuk bir intihar ki hani içinde saklı.

insan baba olunca anlıyormuş en çok babasını

keskin nisanci
bir erdem bayazıt şiiri, bazı yerlerde şiirin adı biraz yorgunum diye de geçiyor.

biraz yorgunum.
kavgaları birikiyor insanın.
her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla.
yaşımdan yorgunum, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde.
kaç yaşındayım sahi? saymadım, bilmiyorum.
belki kırklarımdayım, belki otuzlarımda, belki de doksan sene yuvarlandım,
bu dünyanın sırtında; hiç bilmiyorum.
hayat taviz vermediği hızı ve kavgasıyla akıp gidiyor.
baharın rayihasında akıp coşan çiçeklerle hatırlıyorum lise yıllarımızı;
kimimize kış kimimize bahar olup canıyla değen babalarımızı.
bu memlekette insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor.
en çok baba deyince aklımıza gelir çocukluğumuz.
mazinin araladığı perdeden sızıyor eski günler.
onlarla kavgalı onlarla sevdalı olduğumuz.
en çok baba yokluğunun hüsranıyla kızıyormuş zaman ayrılığın yarasını,
insan baba olunca anlıyormuş en çok babasını.

türk kızı

zeitgeist
nihal atsız şiiri.

pınar başına geldi
bir elinde güğümü;
çattı yay kaşlarını
görünce güldüğümü,
bağlamıştı gönlümü
saçlarını düğümü.
bilmiyordum bu örgü
acaba bir büyü mü?

sordum: nerdedir yerin?
nedir senin değerin?
yedi kral vurulmuş,
ne bu ceylan gözlerin?
hangisine varırsın
bu yedi ünlü erin?
şöyle dedi bakarak
göklere derin derin:

kralların taçları
beni bağlar büyü mü?
orduları açamaz
gönlümdeki düğümü.
saraylarda süremem
dağlarda sürdüğümü.
bin cihana değişmem
şu öksüz türklüğümü.

ben hayatta en çok babamı sevdim

keskin nisanci
günün anlam ve önemine binaen paylaşılan, can yücel usta'ya ait şiir.

Ben hayatta en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin

O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici - hep, hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a
Bi helallaşmak ister elbet , diğ'mi oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,

En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim.

kimi sevsem sensin

keskin nisanci
atilla ilhan'ın şiiri. şiir için atilla ilhan'ın en güzel şiiri olduğunu iddia edenler ve pek de haksız sayılmazlar.

kimi sevsem sensin
kimi sevsem sensin / hayret
sevgi hepsini nasıl değiştiriyor
gözleri maviyken yaprak yeşili
senin sesinle konuşuyor elbet
yarım bakışları o kadar tehlikeli
senin sigaranı senin gibi içiyor
kimi sevsem sensin / hayret
senden nedense vazgeçilemiyor

her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet
sarışın başladığım esmer bitiyor
anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
dudakları keskin kırmızı jilet
bir belaya çattık / nasıl bitirmeli
gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
kimi sevsem sensin / hayret
kapıların kapalı girilemiyor

kimi sevsem sensin / senden ibaret
hepsini senin adınla çağırıyorum
arkamdan şımarık gülüşüyorlar
getirdikleri yağmur / sende unuttuğum
hani o sımsıcak iri çekirdekli
senin gibi vahşi öpüşüyorlar
kimi sevsem sensin / hayret
in misin cin misin anlamıyorum.

matmazel bu akşam ölebilir miyim

zeitgeist
fadıl öztürk şiiri.

bir ağaç gölgesini istemeden,
kimse beni eşkıya saymadan,
dağlara büyümesin diye çocuklar,
kentler artık yağmurun gözleri olsun diye
matmazel, bu akşam uykunuza düşebilir miyim…

bir ağacı kuşlara verip,
yaslanıp duvara sigara sarar gibi
küfretmeden ve arkadaşlarım gibi haberlere düşmeden
güneşin yeryüzünden çekilip ateşler içinde gitmesi gibi
matmazel, bu akşam yüzünde dalga gibi kırılabilir miyim…

sürgündüm ve cebimde ıslık,
cebimde yaralı su sesleriyle gelmiştim
saatimi yolculuklara kurup elveda demeden
sizde de sürgün düşmemek için matmazel,
en son gurbet ölümse dünyanın öbür yüzüne gidebilir miyim…

yaprakları bile kımıldatmadan
orada, hemen orada elinize bir not tutuşturup
bir devrimci gibi beş dakikadan fazla beklemeden
ama üşümeyesiniz diye yazdan sonra, kıştan evvel,
matmazel herkes sevişirken, bu gece yoksunuz diye
ışık gibi sönebilir miyim…

sizi sevmek bir intihar saldırısıdır.
beyrut'u tel aviv'den özlemek gibi
oda dolusu kurumuş gül, gül ve rüzgar bırakarak
gözlerinizde mülteci olmamak için
yurduma gider gibi matmazel,
bu akşam sabra şatilla'da ölebilir miyim…

camdan süzülen yağmur tanesi gibi hafif
ama taş kadar ağır düşmeden hayatınıza
cama yüzünü yaslamış çocukların nasılsa hüznü
öyle rüzgarımı saklayarak geçiyorsam hayatınızdan
anneme sormadan, babamın ayakkabılarıyla sokağa çıkar gibi
matmazel, yağmur gülüşünüze düşmeden bu akşam ölebilir miyim…

zengin sözlük yazarlarından şiirler

pestenkerani
İ

Hengâme dolu zihnini taşı bilgeliğime
durular, miski âmber ederim bulanıklığını
içimdeki burç tahtın olur
kurulursun kalbimin otağına
uçurumlar bahşederim varlığına
esef döktüğün ne varsa silerim
dökersin zülüflerini göğsüme
ilmin olurum, kıraat edersin beni
kırk okunmuş tasla yıkarım
Azize kılar, saçlarını tararım
düğümlere sihirler üfleyenlerin şerrinden
dirilerin gazabından
ölülerin anılarından
şarabın ve isyanın siyahından
be'ri olursun, korunursun
tapınak olursun, koruyucun olurum
baykuş bilgeliğinden nefesler toplar
suskunluğuna nefesini sürersin

ii

Yedi iklim hasadının bereketini topladım
bereket tanrıçası olur musun?
mabet olur kalbim, içimin arşında
tesbih eder, yüceltir, mırıldanırım
tok seslerime üryan olursun
göğüs sesim seda olur
sesimin sevişmesinde özne
ismime ile diye ram olursun
Havva olursun faraza
hiçliği varlık kılarsın
Âdem olan beni adam edersin
alnımdaki terin mükafatı
ayalarımda olan nasırın nâsırı
güneş içmiş bir Melike
ay doğuran hülya olursun
yarım ben seninle tastamam olur
bir bûtimâr açık denizlere uçar
hür olurum, mesut olurum
dünyaya hürriyetle kanat çırpan
sana tutsak, sana tutuklu
seninle özgür olurum

iii

Buğulu yerlerde silüetin geziniyor
hayalin külliyat neşrediyor
meczup bir âlim oluyorum
Mecnun'a kârındâş, Leyla'ya dertdâş
Hayyam'a yoldâş, haşhaşilere ruhdâş
efkârlı oluyorum
senin fikrederek nefesim tutuşuyor
kanat çırpınışlarım hârlıyor ateşi
nâr oluyorum,
hâr bir nâr, binlere bölünmüş nar
kırmızı, demli, alev alev bir hâr
nâr ve nar gibi
bûtimâr oluyorum

iv

Bir sancı, kırıkça geceler dolusu
geceyi yaşayan, güneşte ölen bir yazgı
baykuş gibi abus suretliyim
cemâlinse irem cenneti.

zengin sözlük yazarlarından şiirler

frante
Bugün çok yoruldun
Gördüm
Hangi pantolon giyilecek Yarın
Düşünme
Bu ara çok çalışıyorsun
Sen yarın işe gelme istersen
Dinlen

Zaten bu işler halledilir
Her türlü
Rahat ol hiçbirini düşünme
Yarın yağmurlu diyorlar
Doğru mu
Sen yarın işe gelme istersen
Dinlen

Gelse ya söyle bi şiir.

zengin sözlük yazarlarından şiirler

ontolojik sancilarimin merhemi
gezgin rüyalar ne kadar telaşlı!
koşuşturuyorlar,
bilincin arkasındaki kara perdede..
bir an durmalarını beklemek var,
belki uzanılabilecek anlık karede..
tebessümle süslenmiş umudu;
çoktan gölgelemiştir, mor halkalar..
o tek nefes beklenen..
tutunmak için güç verecek,
kağıttan düşlerin geçidine..
güneşin ilk ışıklarıyla yanıncaya dek,
okunacaktır, o güzel sayfalar..

kürşad'ın sofrasında

zeitgeist
caner kara şiiri.

atsızlığı nam eden yiğitlerim atlansın;
kor taşıyan avuçlar, pas çözsün, pusatlansın!
yıkılsın ergenekon; yurtlarım azatlansın!

hainlere kargışlı, kahpe acun dar olsun!
vaktiyle bir atsız varmış; var olsun!

ayzıt yarenlik etsin, kurt doğursun almıla,
demir yığan, vade az, koşsun atam ırkıl'a,
kara ozan söyleye, gök çöke yer yıkıla,

bay kılınsın budunum, kalanı bizar olsun!
vaktiyle bir atsız varmış; var olsun!

sançar bas kahkahayı, çınlat tanrı dağı'ndan,
kara kağan gafleti, az bu gaflet çağından,
kurtkaya elini çöz, çık sürgün otağından,

kanlı sınır boyları yağıya mezar olsun
vaktiyle bir atsız varmış; var olsun!

deli kurt çakır alsın, gökçen'i terkisine,
açığma-kün kul olsun, burkay'ın kargısına,
i-çing katun delirsin, kürşad'ın korkusuna

hayat çelik kollarla atılan bir zar olsun,
vaktiyle bir atsız varmış, var olsun!

geçmesin geri gelen o mektubun yarası,
selim pusat sorgusu, bir mektebin sırası,
yurt olmaya yetmesin iki kutbun arası,

atam'a süngülerim, kılıçlarım yar olsun,
vaktiyle bir atsız varmış, var olsun!

bozkurtlar diriliyor, ey kutlu atam atsız,
yolların başıdır bu; onun için pusatsız,
bir işimiz hep yarım! yapılmıyor kürşat'sız!

ve katında ona da kırk ayrı selam olsun,
vaktiyle bir atsız varmış, var olsun!

anılmadan yaşarsın ve bilmeden acımı,
belirsiz mezarlarda bir “tabutluk” geçimi,
ki bugünün erleri, iyi görsün öcümü,

böyle düzen, böyle çağ, böyle devran kahrolsun,
vaktiyle bir atsız varmış, var olsun!

ordularla yenilmez bir gayız var kanında,
bizim gönlümüzdesin, kürşad'ın sofrasında,
dilek adlı sarayın, artık tanrı dağı'nda.

kutlu atam durağın, en kutlu diyar olsun,
vaktiyle bir Atsız varmış; var olsun.

sen ömründe bir kere, bir kere sevinirken,
tanrı yolu uzaktır! biz sıkı giyinirken,
ve demirdağ bir daha, bir daha delinirken,

yastığımız mezar taşı, yorganımız kar olsun,
vaktiyle bir atsız varmış, var olsun!


türk ırkı sağ olsun, türk yurdu var olsun,
hainleri kahretsin! hainleri kahretsin!
tanrı türk'ü korusun.

dudak payı

keskin nisanci
bir sunay akın şiiri.

çay bardağında
bırakılan dudak payı
kadar bile
uzak kalamam
gözlerine

yakın olsun isterim
ellerime ellerin
yanındaki beton binaya
yaslanması gibi
köhne bir evin

seni bir çivi
gibi çaktım
çünkü beynime
ve toplayıp
bütün kerpetenleri
attım denize.

halil cibran

keskin nisanci
dünyanın en önemli şairlerinden biridir.

''geldim, gitmelere bekle diyerek.
attım valize birkaç kırgınlık,
bir iki vefasızlık,
birkaç acı söz;
benim hatırladıklarım.
birkaç iyi söz,
senin unuttukların.
geride kalan ne varsa
boğazın sularına serdim.
geldim, korkma aç kapıyı,
sende kalmaya değil,
beni almaya geldim.''
2 /