sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

kombiwankenobi
Bu sabah yine birileri birilerine sövüyor yine birilerinin hakkı yenilmiş, birileri birilerine bağırıyor. Hava ruhsuz, koyu gri, orada burada paylaşılan yine üç beş samimiyetsiz fotoğraf, yaya geçidinden tam gaz geçen bir tır, battaniye içinde nefessiz kalmak isteyen bir ben, çok mutlu görünüp aslında içi parçalanan ama bunu asla açıklamayan bir insan, okunan kitap hüznü.
Pozitif olmak güzel şey ama tüm bu şartlar ile pozitif olan da ne bileyim sanki biraz yalan. Her neyse.



hamlet
Öncelikle, ülkede satranç oynayacak insan bulmak çok zor.

bir insanın görece olarak pembeye çalan dünyasını griye boyamak kötü bir davranış mıdır? Aslında yaptığınız tek şey ona boyanın altındaki rengi göstermek olsa bile?

Yani, Cypher bifteğin gerçek olmadığını hiçbir zaman öğrenmemiş olsaydı kesinlikle daha mutlu olurdu evet. tüm griliğine rağmen gerçeği tercih eden insanlar ile sahte pembeleri tercih edenler arasında temelde nasıl bir fark var? Bu insanları ilk görüşte ayırt edebilmek mümkün müdür?

Kendisine sorsanız gerçeği duyarak mutsuz olmayı tercih edecek insanlar; o mutsuzluk yaşam tarzları olmaya başladığında, duyarsızlaşma süresi içerisinde yaşayacakları tüm olumsuzluklar karşısında her zaman dirençli olamıyorlar. Ve bu; kendi söylemleri olan, salt gerçeği sahte mutluluklara tercih etme eğiliminin aslında bir hata olduğu ve "gerçeği keşke hiç öğrenmeseydim" itirafını olmasa bile hissiyatını yaşayabiliyorlar.

Misal talep etmeyen birine iyilik yapacağım düşüncesiyle hayattaki bir takım gerçekleri anlatarak onu gelecekteki tehlikelerden korumaya çalıştığınızda, hem onun mutluluğunu bir süreliğine elinden alıyor, hem de evrimsel süreçte kendi başına hayatta kalma çabasını sekteye uğratıyorsunuz. Bu iyilik midir?

Bir sokak kedisini sokaktaki sefil hayatından kurtarıp, onu evinize aldığınızda ona iyilik yaptığınızı düşünmekte haklı olduğunuz gibi niyetiniz kesinlikle iyilik olsa bile aslında kedi türünün insana bağımlı asalak bir canlıya evrilmesinde oynadığınız rolü hesaba katmıyor oluşunuz tabi ki bir suç değil ancak bireysel bir kediye yaptığınız kocaman bir iyilik koskaca bir türe yaptığınız minnacık bir kötülüğün önüne geçiyor. Hem de bundan çıkar da sağlıyorsunuz. Yaklaşım tarzı olarak çok doğal ve normale çok yakın olsa da temelde, koskoca bir türün kendi başına varlığını sürdüremeyecek hale gelmesi için örülen duvara bir tuğla da siz koymuş oluyorsunuz. Bu ikilemler hiç hoşuma gitmiyor.
sos
kuruşun dahi hesabını yapan insanlardan nefret ederim. gördüğüm yerde uzaklaşmaya çalışırım mümkünse. hatta onlara karşı fobim var diyebilirim.

karşılaştım bu tür insanlarla. insan kuruşun hesabını yapar mı ya? kuruş, kuruş... büyük şirketler küçük hesaplardan batar dicem de şirket de değilsin yani letede şetein bile yok kardeş...

tabii ki de maddi durumu çok kötü insanlardan bahsetmiyorum. hali vakti yerinde insanların kuruş derdine düşmesi beni delirtiyor.
monster degree
Her biri birbirinden sıkıcı ve birbirlerinin aynısı olan günleri renklendiren her türlü aktivite ve hoşluk beni benden alır. Bugün de yılbaşı öncesi son mesai gününde küçük bir kutlama yapıyoruz şirketçenek. Tüm gün yüz yüze baktığımız, mesai bitince kafalarımızdan direkt attığımız insanlarla eğlenecek olmak normalde pek cazip olmasa da bir hoşluk olarak aşırı heyecan verici.

An itibarıyla ben kaçar. Gideyim de tüm hafta attığım mail'lara ve her gün üşenmeden yolladığım reminder'lara rağmen ölü taklidi yapan farklı departman çalışanlarıyla hiçbir şey olmamışçasına kadeh tokuşturayım. Çünkü biz buna değeriz.
moviebird
Yeni yıla giriş tantanasını pek sevmiyorum. İnsanlarda büyük bir telaş ve panik var. Yeni bir yılı kucaklamak elbette güzel ama bazen fazla büyütülüyor. Yeni yıl benim için huzur sağlık ve başarı demek. Her zaman yeni bir yıla umutla bakıyorum ve herkes adına daha iyisini istiyorum.
sos
bu hayatta kendi çabalarımla yaptığım en önemli çıkarımı söylüyorum: "nerdeyse her şeyin her konunun tek ve kesin bir doğrusu yok. bu büyük çıkmaz içinde yaşayıp gidiyoruz..."
john overmars
çok şey söylerim de mecalim yok artık.yorulmuşum.bıkmışım umudu kaybetmişim.bir şekil yaşıyorum sadece.beklentisiz öylesine.ailem ve akrabalarımın gözbebeği oldum hep.büyük adam olacaktım sözde.üniversiteye kayıt yaptırırken dahi imzamı gören danışmanım ooo bürokrat imzası gibi ilk defa görüyorum böyle özgün bir imza bir öğrencide demişti.sonuç mu şu an hiç kimseyim ve hiç bir şeyim.iş arıyorum.ve umudum yok bu konuda.lisedeki popüler çalışkan adam da değilm.şu an hayatta bir yerim yok.öyle yaşıyorum işte.beklentisiz ve umutsuz.bu insanı hafifletiyo da bir yandan yıkıyor parçalayor bitiriyor aynı zamanda.aslında çok potansiyeli varken kendinin hakkını veremeyen yitip gitmiş 2inci lige veya çin ligine düşmüş futbolcu gibi hissediyorum kendimi diyim.hayat işte.
amerikan suyu
Bugün sabah hastaneye gidip kan verdim. Çıktıktan sonra bir pastaneye gidip çayla bir şeyler atıştırmayı düşünüyordum. Daha önce gittiğim bir mekana girdim
Tezgahta daha önce hiç görmediğim bi kız duruyordu. Kızı görünce ne diyeceğimi şaşırıp , yaş pastalar sadece buradakiler mi ? Diye sordum. Çok saçma bir şekilde görevli kızla beraber bir pasta seçtik. Pastanın hazırlanmasını öğleden sonra gelip alacağımı söyledim. Şu an napıyorum diye düşünüp bildiğim lavabonun yerini Görevli kıza yeniden sordum. Lavaboya gidip yüzümü yıkadım ve kasaya gittim. Öğleden sonra tekrar hastaneye gideceğim için pastanın ücretini ödeyip çıktım.
Şu an bi binanın önünde neden böyle bir şey yaptığımı düşünerek bu giriyi giriyorum.
(bkz:sebebi neydi ki )
odile
Bu gün o kadar çok kuru dolma yedim ki ancak bu kadar çok kuru dolma yenebilirdi. Normal şartlarda böylesine çok, ama yarın yokmuşçasına çok, aşırı çok kuru dolma yemenin akla yatkın bir hali yoktu gerçi. fakat kuru dolma söz konusu olduğunda rasyonel davranamıyorum sanırım.
Kuru dolma :(
olric
başıma gelen çoğu şeyle dalga geçebilen bir yapıya sahibim. Misal beyinsel bir hastalığım var. Efendi erkek gibi terk edemiyor da beynim, piç erkek gibi aldatıyor. kızların efendi erkek vs piç erkek tercihi gibi bir şey oldu, başka seçenekte yok, terk etse en azından salak olurum. Efendi beyin istiyoruz. tüm efendi beyinleri kapmışlar.
Neyse ki çok mutluyum çünkü;

zenginsozluk.com/foto
zorya polunochnaya
ormanla iç içe yaşamak beni gittikçe insanlardan soyutlamaya başladı. orman derinliklerine yerleşip adı anılmaması gereken kadim varlıklara tapınan paganlar gibi hissetmeye başladım, zaten kadim pagan adetleri ve ormanların ilahi yaşamla olan bağlantıları beni her zaman etkilemiştir.
monster degree
Ne kadar ateş basmış olursa olsun kış günü sokakları montsuz arşınlamayın. Sonra en verimli geçmesi gereken cumartesi akşamınızı ve tüm pazarınızı uyuyarak, gün ışığını bile göremeden geçirmek zorunda kalıyorsunuz. Ağzınızdan çıkmak üzere olan bademcikleriniz ve 39 santigrat dereceye dayanmış vücut sıcaklığınızla birlikte.

Abla sözü dinleyin.
monster degree
Hayatıma hızla sızan insanın hayatımın dışında tek bir zerresi bile kalmadı artık...

Uzun zamandır geçirdiğim en güzel gündü. Emeği geçene teşekkürler, sonsuz öpücükler.
monster degree
Bugün benim minnoş anneciğimin doğum günü ve tüm günümü onun mutlu olacağı şeyleri onunla birlikte yaparak geçirdim. Kendi doğum günlerimde etrafımdakiler tarafından şımartılmaya ve o günü tamamen naz yaparak geçirmeye bayılıyorum ancak annemin etrafında pervane olmanın tadı değme şımartılmalarda yok.

İyi ki varsın canımın asıl sahibi, karşısında gardımın düştüğü tek insan, sana tapıyorum!
ihtiras limani
ne kadar insanla doluyuz. içimiz, dışımız, düşüncemiz, arzumuz hep insan. bütün hayallerimiz insan bütün nefretlerimiz insan. bütün pencerelerimizin baktığı yer insan. teknoloji ile bireyleşen, asosyalleşen, yalnızlaşan biz aynı ateşin etrafında toplanan ilkel kabilelerden daha mutsuzuz ve onlardan çok daha fazla doluyuz insanla.

kıyas çarklarının içinde eziliyor ruhumuz. eksikliklerimiz, kusurlarımız, elde edemediklerimiz.. her şey gibi insan da metalaştı ve tüketilebildiğimiz ölçüde arttı değerimiz. kandırırsak ambalajla kandırıyoruz, o da olmazsa en iyisi bu kapağın altında der gibi hırsla mükemmelleşmeye çalışıyoruz. ne kadar muhtacız bir insanın gülümsemesine, kokusuna, sıcaklığına. ne kadar zavallıca insandan başka derdi olmamak. inandığımız yaratıcıyı bile insanın başka bir formu gibi algılıyoruz aslında, kendimize öyle olmadığını onu ne kadar yüce ve mükemmel gördüğümüzü söylesek bile, içten içe, gücün dışında kendimizi ona denk görüyoruz. tanrıyı bile insanlaştırıyoruz.
2 /