Morton Rhue'nün 1981'de yayınladığı The Wave romanının genel hatlarına bağlı kalarak uyarlanan bir Alman-Netflix dram dizisi. Dizi daha iyi bir gelecek hayali kuran ıslahevinde kalan Tristan Broch'un bir liseye başlamasıyla başlıyor. Tristan, Arap olduğu için Alman gençlerinden ırkçılığa maruz kalan tarafından Rahim Hadad, kâğıt fabrikasının yol atığı kimyasal atıklar yüzünden ailesinin çiftçilik işi son bulan Hagen Lemmart, okulda kendini savunamadığı için zorbalığa uğrayan Zazie Elsner ve hayatının monotunluğundan sıkılmış zengin ve şımarık Lea Herst'le Dalga adında bir eylem grubu oluştururlar ve toplumda çeşitli alanlarda uç noktalara kadar gidecek girişimlerde, protestolarda bulunurlar.
Dizideki iniş çıkışlar çok dikkat çekmektedir. Lea, hayatındaki monotonluklara bir ışık olan Dalga'yı kalabalıklaştırmaya çalışırken güç zehirlenmesi yaşamaktadır. Tristan, annesinin ölümüne yol açan silah fabrikasını patlamada kendisini anlamsız bir şekilde feda edecek noktaya geldiğini Lea'nın telefonunda fark edecektir gibi.
Bunun dışında dizi ayrılan zamana değiyor. Barındırdığı müzik parçalarıyla ve verdiği sosyal mesajlarla dikkat çekiyor.
Sinem Umaş'ın tweet flood'unda bahsettiği 5 kediyi caniye öldüren kişi. Tweetler şu şekildedir: “Akıl almaz bir telefon aldım şimdi. İnanın yazıyorum ama tansiyonum düştü hiç iyi değilim. İstanbulKağıthane'de bir genç kadının 5 kedisini canice öldüren sevgilisinden bahsedeceğim şimdi. [1] Ayşegül Bahar isimli genç kadın bundan 1 buçuk ay önce scottish cinsi kedisinin 1 yavrusunu eve geldiğinde ölü buluyor. 5 aydır beraber olduğu sevgilisi Cihan Yılmaz isimli akıl hastası adama sorduğunda 'Kedi kafasını duvarlara vurdu. Suyun altına soktum ama yaşamadı' diyor. [2] Kadın adamdan şüphelendiği için ayrılıyor. Kadın tek başına yaşıyor korksun diye. O yokken eve girip hırsızlık süsü vererek scottish cinsi anne kediyi öldürüyor, Kanını duvarlara ve aynaya sürüyor. Kedi kaçarken kakasını yapmış korkudan her yere ama asla kedinin ölüsünü bulamıyor. [3] O gece eve geliyor adam üstü başı kan içinde. Kız sorunca 'Dışarıda kavga ettim' diyor. Sonra karakola gidiyor kız kedim kayıp evime hırsız girdi diye. Gültepe Karakolundaki polisler 'Zaten bir sürü kedin varmış' diyerek asla ilgilenmiyor. [4] Olayın üstünden 15 gün geçtikten sonra kadın eve gittiğinde Paşa adındaki kedisini evde bulamıyor. Evde yine bir arbede yaşandığını anlıyor. Kedi ortada yok, yine karakola gidiyor. Konu hayvan olunca yine asla ilgilenmiyorlar. [5] Aradan 3 gün geçmeden pazar günü dışarıda buluştuklarında elinin kesildiğini görüyor. Sorduğunda 'Tabak düştü, kırıldı' diye geçiştiriyor adam. Gece 12 gibi eve gidiyorlar. Diğer kedisi ortada yok. Adam markete çıktığında kız koşa koşa dışarıda çöpe gidiyor. Siyah poşetin içinde kedisini görüyor. [6] Kediyi alıp eve çıkıyor. Kendini kitliyor ve polisi arıyor arıyor kız. Ama bu ahlaksız herif, hâlâ elini kolunu sallaya sallaya sokaklarda dolaşıyor. İsmi Cihan Yilmaz kamuoyu oluşturmadan tutuklanacağını düşünmüyorum. Yardım eder misiniz? [7] Herkes bu haysiyet şeref yoksunu adamı paylaşsın. Akıl hastası bu insanın derhâl tutuklanması gerekiyor. Ve Gültepe Karakolu kadın size ilk geldiğinde ilgilenseydiniz 4 kedisi daha katledilmeyecekti. [8] Belirtmeden geçemeyeceğim. Ölüsünü bulduğu kedilerin hepsini sopalarla döverek, duvarlara vurarak öldürmüştür Böylesine cani ve akış hastası insanın sokaklarda dolaşıp, çocuklara, kadınlara da zarar vermesini istemiyorum. Yarın öbür gün bu adam bu kadını öldürürse kim hesap verecek? [9] Korkunç. (Videodaki ses kaydında bahsi geçen olayın mağduru Ayşegül Bahar “Sinem Hanım, bendeki o süpürgenin borusu metal değil, çelik. İki parça hâlinde. O iki boruyu çıkarmış, ayırmış ve yeri süpüren süpürgenin kalın ucuyla ikinci Paşa adındaki kedimi döverek öldürmüş. Süpürge borusunun ağzı, eğik büğük. O şekilde olabilmesi için pense gibi bir şeyle yapılması gerekiyor. (Bunu görünce) inanamadım, şoka girdim. (Bunu gören Cihan Yılmaz) “Vay cani. Bunu nasıl yapmış?” deyip gidip yenisini aldı” diyor) [10]”
her ne kadar kendi rahatlığı için yer kapma hevesi gütse de ön kapıdan kendisine gelen itiş kakışı önlemek ve ortalardaki boşluğu indirgemek gibi rolü olan bir topluluğun insanı. güdülmeyen insanımız için toplu taşımada olmazsa olmaz insan da denebilir.
dışarıda diyaloğa girilmedikçe göremediğimiz, ancak sosyal medyada aşırı denk gelinen bu kafadaki bir topluluğun insanıdır. bu kafadaki insanlar şekil ve kimlik üzerinden anca siyaseti ve ön yargıları beslemekten öteye geçemez.
twitter'a video klibi düşmüş merve adındaki bir gelinin ledli, ışıklandırmalı, davullu aşırı lüks kınası. islam dinde gösteriş olmayacağı yönünde tavsiyeler veren ve çevresine örnek olması gereken kişilerin bu tür hareketlerle neyi ispatlamaya çalıştıkları merak konusu.
Video özeti şu şekildedir: 20 Kasım 1996. İsmet ve Suat porno almaya bir yere giderler. İsmet porno satıcısının yeni gelen “öküz pornosu”nu duyunca merakla bunu alır. Eve dönerlerken yolda gördüleri Serseri Volkan'a İsmet serseriliği bırakmasını ve doğrama atelyesinde çalışmasıyla ilgili tavsiyelerde bulunur. Evde öküz pornosunu izlerlerken İsmet'in babaannesi odayı basar. Bu baskından sonra kerhaneye gitmeye karar verirler. Kerhanede yanlışlıkla erkek tutan İsmet mecbur o kişiyle işini görür. Bu iş görme sonrası kızışan İsmet en büyük fantezisi olan şunu gerçekleştirmek ister: Murat Kekilli dinlerken Sibel Kekilli izlemek. Tabii, Suat bu fantezinin istemeden kurbanı olur ve kendisini doğrama atelyesinde bulur.
taşınmadan önce kirada kalan bir komşumuzun kitaplığında şans eseri görmemle okuduğum, çocuk imgeleriyle iliğimize kadar işlemiş olan sistemi çok güzel özetleyen okunası bir kitap.
yaklaşık 12 yıldır aynı telefon numarasıyla ilk önce turkcell'den türk telekom'a geçerek dost kazığı, türk telekom'da da paranın karşılığını alamayarak hizmet kazığı yiyen biri olmam dışında vukuatsız bir geçmişe sahip olarak aralarında yer aldığım bir topluluk. çevremde yılda en az 5 kez numara değiştiren komşumuzu gördüğümde “bunlar ne halt yiyor da böyle ikide bir çerez niyetine numara değiştiriyor” diye düşünüp duruyorum, işin içinden çıkamıyorum.
ben pek sosyal biri değilimdir. bundan ötürü şu marka işlerini falan bilmem. bir ara bana 1,5 yıldır muhabbetimize rağmen güvenmeyen arkadaşın yol açtığı kırgınlığı yüzünden ara ara onun bulunduğu ilçedeki civarında olan bir avm'ye 1 saat kadar yol teper, sözde hava aldığımı sanarak popeyes'te sevdiğim bir menüyü söylerdim. şans eseri o avm'de bir de starbucks şubesi varmış. şu aralar devam ediyor mu bilmiyorum. bir ara starbucks akımı vardı. insanlar akın akın buraya gelip pahalı mı pahalı, görsel açıdan süslü mü süslü kahveleri buradan alıp kapitalizmin simgesi olan starbucks figürünün olduğu bardakları ortalayarak insanların ikincil yapısı gösterişi buram buram gösterten instagram gönderileri ve paylaşımları için fotoğraf çekinirlerdi. her neyse. ortalığı öyle bir kahve kokusu kesti ki anlatamam. ilk kez geldiğim ve cebime de yük olmasın diye bu mereti görmüştüm. ilk orta boyunu içmiştim ki tadı güzeldi. sonra büyük boy derken baktım ki buna para yetiştiremiyorum. sonra türk kahvesini keşfetmemle filtre kahvenin bindirdiği maddi yükten kurtuldum. canım çekti mi evde hazır türk kahvesi var. tüketebileceğim kadarın dolduruyorum cezveye. köpüklü mü köpüklü içiyorum. filtre kahveciğime ayıp etsem de.
pek hüzünlü parçaları dinleyen biri değilimdir. ancak liliumʼun üzerine bir de kemandan çıkma gesi bağları dinlemek beni benden aldı. Buna ortak bulmam gerekiyor deyip paylaşayım dedim.
ara ara açtığım başlıklara girilen entrylerden bana düşen bildirime bakmamla karşılaştığım bir uyarı. çaylak yazarları bu ölü sözlükte teşvik etmek gerekirken bu onay şeysi teşviklerini kırmaktan başka bir işe yaramamakta.
2017 çıkışlı olup üç sezonu yayınlanmış bir Netflix yapımı olan bu dizide ana karakterimiz otizmli sam'in ailesinin desteğiyle liseden başlayarak üniversiteye geçişini, buluşma ve iş gibi toplumsal faaliyetlerde toplumun edindiği ön yargıları kırmada sam'in tutumunu ve direncini gözler önüne seriyor. izleyicilerimizden çoğunun, gördüğü bu ön yargı çıkışlı fiziki ve sözlü hareketlere tepki göstereceğini ve gerçek hayatta da bu tepkiyi gösteremeyeceğine inanıyorum. dizinin üçüncü sezonundaki sekiz ve onuncu bölümleri arasında görülen eş cinsellik sahnelerinin toplumumuzda görülen eş cinselliğe karşı nefrete kadar giden tutumu körüklemek dışında genel anlamda dizinin kamu spotu niteliği taşımakta, toplumumuzda otizmli gençlerin toplumu kazandırmak açısından eğitim kurumları olmak üzere diğer kurumlara örnek olacağını düşünüyorum.
TİP Genel Başkan Yardımcısı Barış Atay Mengüllüoğlu'nun 14 Kasım 2019'da TBMM genel kurul konuşmasında kullandığı bir ifade. Konuşmanın tam hâli şu şekildedir: “Tüm emekçi halkımıza şahsım ve Türkiye İşçi Partisi adına selamlıyorum. İktidar partisi, 18 yıldır ülkeyi yönetiyor. İktidara gelmelerinin en büyük sebeplerinden biri de 2001 krizi ve o günlerde sembolleşen 'Sayın Başbakanım. Al, ben esnafım' diye yazar kasa atan esnaf. Yıllar boyunca iktidar partisinden Türkiye şöyle ilerliyor, böyle büyüyor hamasetinin altında biz bu örneği sıkça duyduk. Peki, acaba emekçiler açısından her şey AKP'nin anlattığı gibi miydi? Geldikleri günden bugüne anlattıkları bu toz pembe tablonun içinde bir nebze büyüme, refah varsa söyledikleri gibi; emekçiler için değil, milyonlarca lira vergilerini her sene bir daha bir daha sildikleri, her ihaleyi bir şekilde verdikleri, Cengiz, Limak, Kolin, Sancak, Sabancı, Koç ve birçok yandaş holding içindir. Emekçinin sırtına basarak, alın terini sömürerek, üstlerine basa basa refah içinde yaşıyorlardır. Partinin dediği doğrudur. Peki, henüz iktidarının 5'inci yılında geçinemediğini dönemin başbakanına söyleyen çiftçinin durumu nedir? 'Ananı da al, git, artistlik yapma' cevabıdır. Kanser ilacını alamadığını, bakana ulaşarak, söyleyebilen Dilek'in durumu nedir? Cebine sıkıştırılan üç kuruş paradır ve karşılığında aldığı 'Siz çaresizliği hiç tatmamışsınız' lafıdır. Peki, ya ısınabilsinler diye çocuklarına saç kurutma makinasını açıp, öbür odada intihar etmek zorunda kalan anne ya da pantolon alamadığı için canına kıymak zorunda kalan baba için durum nedir? Meclisin, belediyelerin önünde kendini ateşe verenlerin, meclis çatısına çıkıp, iş bulamadıkları için intihara yeltenenlerin durumu nedir? Şu an onlarca fabrika, atölye, belediyeler önünde eylem yapan, hakları için şehirden şehire yürüyen ve zorbalıkla karşılaşan işçiler ya da hakları gasp edilen EYT'liler için durum nedir? Bütün bunlar sizin söz ettiğiniz refahın, büyümenin neresinde duruyorlar? Bir halkın varlık sebebi nedir? Holdinglerinizi her geçen gün biraz daha zengin etmek mi? Her gün biraz daha yoksullaşan, her dediğinize 'Tamam, ağam' deyip, kendinize yeni uçaklar, araba konvoyları ya da yeni saraylar yaptırmanızı izlemek zorunda kalmak mı? Yaratılan korku devleti yüzünden bir kenarda başına gelecekleri beklemek zorunda kalmak mı? Rabia Naz'ın ölümünün aydınlatılması için babası Şaban Vatan, aylardır, yıllardır bir çaba içerisinde ve tam sesi duyuldu, komisyon kuruldu, araştırılacak derken, komisyon Giresun'dan geldikten bir hafta sonra bugün göz altına alındı. Dün, Kazım Kızıl ve Canan Coşkun arkadaşlarımızla beraber. Daha önce de akıl hastanesine kapatmaya çalışmıştınız. Kızını kaybeden bir babayı. Yoksulluktan intihar eden Fatih'teki dört kardeşe akıl hastası yaftası yapıştırmaya çalıştığınız gibi. Ne kadar maaş aldıkları tartışıldı, hatta bir tanesinin 800 lira geçim desteği aldığı tartışıldı. 800 lira arkadaşlar. 800 lira alan bir kişi, haşa nasıl intihara yeltenebilir ya? Böyle bir şey Türkiye'de mümkün mü? Cumhurbaşkanı Yardımcısı aynı gün çıkıp 'Yoksulluktan ölmediler' dedi. Bütün aileyi araştırıp bitirmişler. Aynı hafta Antalya'da bir aile, ailecek intihar etti. Boğaziçi Köprüsü'nde bir yurttaş kendini attı. Toplumun bütün psikolojisiyle oynadınız. Ülkenin sosyolojisini bozdunuz ve yine karşımızda bütün bunları defalarca duymanıza rağmen 'Ne diyor ya bu' der gibi gülümsüyorsunuz. Sizi de anlıyorum. Abdülhamit[gbkzİikinci Abdülhamit[/gbkz] döneminden bu yana, belki daha kötü bir istibdat dönemini ülkeye yaşatıyorsunuz. O zaman Abdülhamit'i anımsatıyor diye 'yıldız' demek, 'burun' demek yasaktı. Şimdi savaşa giriyorsunuz, 'savaş' demek yasak. Başkasının zoruyla ateşkes yapıyorsunuz, 'ateşkes' demek yasak. 'Kayyum atandı' demek yasak. Hatta ekonomik krize 'kriz' demek yasak. Ekonomi kötü algısı yaratmak, terör örgütlerinin yaptıklarıyla eş değermiş. Damat Bey böyle buyurmuş. Bakınız burası Çokomelli. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Ben size bir film anlatayım. Lütfi Akad'ın Gelin diye bir filmi var. Muhakkak izlemişsinizdir. Orta Anadolulu bir aile büyük şehir yerleşir, bir bakkal dükkânı açar. İşler nispeten tıkırındadır. Bakkal büyümeye başlarr ama her gün bulgur yerler. Fakat ailenin parası vardır, bir kenara para atarlar. Gelinin çocuğu ateşler için rahatsızlanır. Hastaneye gitmek için para gerekir. Ama o parayla kurban bayramında kurbanlık koyun alınır. Ve o gelin, bütün o feodal yapıya rağmen cesaret edip, o kurbanlık koyunun ipini söker. Bakın, burada birçok Meryem var. Bu ülkede birçok Meryemiz. Siz de kayınbiraderisiniz, kayınpederisiniz. O çocuğu tedavi ettirmek yerine, gidip kurbanlık koyun alansınız. Ülkeyi kurbanlık koyun yerine koyansınız ama bizim de o ipi sökeceğimizden haberiniz olsun. Siz böyle sonsuza dek süreceğini ya da gerçekten baskıyla, cezaevi tehditleriyle, polis zoruyla sonsuza dek susturabileceğinizi sanıyor musunuz? (Bir dakika daha alacağım, Sayın Başkan.) (Vereceğim zaten. Siz devam edin, Sayın Mengüllüoğlu) Hasan Hüseyin, bir şiirinde cevabınızı yıllar öncesinden vermiş. Usta 'Ekmeği bol eyledik, acıyı bal eyledik, sıratı yol eyledik, geldik bugüne. Ekilir ekin geliriz, ezilir un geliriz, bir gider bin geliriz, beni vurmak kurtuluş mu” demiş. Bizi vurmanın kurtuluş olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bakın, emekçi halkımız, yaşadığı birçok soruna rağmen çaresiz değildir. Çaresiz olmadığını her gün, her an, her saniye yanlarında olarak, sonuna kadar savunacağız ve dirayetle dile getireceğiz. Bugün Şili'de, Ekvador'da, Lübnan'da, Azerbaycan'da kesinlikle 'Sokağa çıkmaz' denilen insanların kendi iradelerini nasıl ortaya koyduğunu, nasıl karşı çıktılarını görün, bakın, hiç aklınızdan çıkmayan Gezi'yi düşünün. Bu halk, sizi iktidardan indirecek ama o gün, emin olun ki Gezi'yi mumla arayacaksınız.”
Ahmet Kaya'yı ölümünün 19'uncu yıl dönümü olmasından ötürü İBB Kültür A.Ş.'nin yaptığı bir eylem. Tweet altına atılan yanıtlarda Sabah Gazetesi haber küpürüne göre Münih'teki konserinde Türkiye'den 'Şerefsizlerin Ülkesi' demesi, Hürriyet Gazetesi haber küpürüne göre 'Arabamı, şerefsizlerin memleketinde bıraktım' demesi şeklinde ifadeler görülmektedir.
Twitter fenomeni Ruling'in paylaştığına göre paylaştığı bir hikâyede velisine öğrenci ve ev ortamıyla ilgili gönderdiği kâğıtta “Okula nasıl gidiyor” sorusuna velinin verdiği “Çok güzel gidiyor” cevabına “Gülmemeliyim, gülmemeliyim” şeklinde bir ifade kullandığı için sosyal medyada linç yiyen bir okul öğretmeni. Bu linçle ilgili yaptığı açıklamada “Hiçbir art niyet gözetmeden, kimsenin şahsına hakaret etmeden, maddi durumunu küçümsemeden, yalnızca bir sorunun yanlış anlaşılmasından kaynaklı verilen bir cevabı, gizli hesabımdan paylaştığım için linç ediliyorum. Numarasının göründüğünü en altta kaldığı için fark etmedim. Bilinçli olarak yapılan bir şey olmadığını belirtmek isterim. Yaptığımın doğru olduğunu asla savunmuyorum. Etik olmadığının farkındayım. Ancak bunu yapan kişi, iyi niyetli olsaydı bunu size iletmeden önce beni uyarması gerekirdi. (Ruling'in paylaşımına atıfta bulunarak) Kasıtlı bir hedef gösterme, linç ettirme amacı bulunan bir paylaşım. Ne şartlarda çalıştığımı bilmeden yalnızca bir fotoğrafla nasıl bir öğretmen olduğumu yargılamanız, şahsıma, aileme hakaret eden mesajlar atmanız ne kadar doğru olduğunu biraz da düşünmenizi isterim. Bir daha böyle bir paylaşım yapmamam gerektiğini acımasız bir şekilde öğrenmiş oldum. Herkesten özür diliyor, biraz anlayış rica ediyorum*” ifadelerini kullansa da sırf bir ilgi çekmek uğruna mesleğinin yüz karası olduğunu gösterdiği gerçeğini gizlemeyecektir.
bir yazara uzun uzun yazdığınız mesaj gönderdiğinizde gitmiyorsa ve mesajlar sayfası yenileniyorsa o yazarın bu butonu kullanmış olduğunu gösteren bir sözlük işlevi. konuşma ortasında hakaret türünde fiziksel ve zihinsel saldırılara yol açan ifadelere karşı muntazam bir özelliktir. ancak bunu yapan kişi konuşma ortasında bunu haksız yere yapıyorsa gözümde terbiyesiz, küstahtır. benden ve düşmanlarımdan ırak olasıdır.
Başrollerinde Beren Saat, Mehmet Günsür, Metin Akdülger gibi isimlerin olduğu, 27 Aralık 2019'da yayınlanacak drama türünde bir Netflix dizisi. Bugün itibariyle ilk tanıtım videosunu yayınlamışlar. [K]
demin gün boyu ettiğim yirmi dokuz hakaret benzeri ifade için tanesi on kuruştan iki lira doksan kuruş lirayı kumbaraya attım. bu ifadeler için az miktarda para belirlememe rağmen gün sonunda cebimde para kalmadığını görünce ağzıma dikkat etmekten kendimi alıkoyamıyorum.
Arapça kökenli olup ağlama anlamına gelen bir erkek ismi. İnanışa göre bütün canlılardan birer çift aldığı gemiyle tufandan kurtulmuş üçüncü peygamber. TV sektöründe Family Guy'ın dördüncü sezonu yirmi beşinci bölümü “You May Now Kiss the...Uh...Guy Who Receives”da bir sahneye konu olmuş, klipte karşısındaki penguen ve filden olma penguen fil karışımı çocuğa atıfta bulunarak “What the Hell İs This” dedirtilmiştir.
oyunun hikâyesi epic games'deki ifadelere göre şu şekildedir: “köyünü bir iblis ordusu kuşatırken genç bir ninja, klanının hayatta kalması için çok önemli bir parşömen teslim etmek üzere lanetli bir dünyada yolculuğa çıkar. klasik bir aksiyon platformu olarak başlayan oyun, kısa sürede heyecan, sürpriz ve mizah dolu, geniş bir zaman yolculuğu macerasına dönüşüyor.”
bu yaşıma kadar sorduğum “ben kimim” cümlesini özetleyen, eskimiş Farsça kökenli bir kelime. bir de twitter'dan ne için takip ettiğimi hatırlamadığım bir kadın hesabında kullanıcı adı olarak geçiyordu. anlamını öğrenince “vay be” dedirtti.
şu aralar ulu orta yapanlarının sözde sosyal medyada iki izlenme bir beğenme bir yorum uğruna yaptıklarına inandığımdan ötürü, gizliden yapanların gözümde melek olduğunu düşündüğüm bir eylem türü.