adı geçen hilkat garibesi yılbaşı gecesi sahne alacağı sapanca'da bir otele ispanyadan her biri 10 kg olan 10 adet ahtapot mu, ıstakoz mu neyse ve rusyadan siyah havyar şartı koymuş.
ulan, kim niye dinler bunu ve bir saatlik program icin niye otomobil parası öderler kafam basmıyor.
semra özal bunu başımıza musallat etti.
erbil'deki flo mağazası kadın ayakkabılarının altında haç işareti var diye kapatılmış.
yetkili yetkisiz kişiler flo'yu ayakkabıların tabanında haç işareti var diye erbil valisine şikayette bulunuyor ve vali flo mağazasını kapatma kararı alıyor.
yobazdın türkü, kürdü, aranı olmaz. yobaz yobazdır. demek ki kürdistanda hıristiyanlara yaşam hakkı yok.
yetkili yetkisiz kişiler flo'yu ayakkabıların tabanında haç işareti var diye erbil valisine şikayette bulunuyor ve vali flo mağazasını kapatma kararı alıyor.
yobazdın türkü, kürdü, aranı olmaz. yobaz yobazdır. demek ki kürdistanda hıristiyanlara yaşam hakkı yok.
labratuvar ortamında ispatı olmayan inanış. binlerce yıldır ''insan mı tanrıyı, tanrı mı insanı'' yarattı diye felsefi tartışlmaların konusu. friedrich nietzsche, zaten öldüğü kanısındadır. gönlümün felsefe yürekli palası bir şey diyorsa bildiği vardır.
az önce kendisi yatağımda uyuyor, ben de pc de boş boş takılıyordum. sanki kabus görmüş bir çocuk gibi uyandı ve mırıltılarla kucağıma atladı. hemen ardından huzurlu bir uykuya daldı. onların bize elbette ki ihtiyaçları var. fakat kendimi uzun zaman sonra iyi, güzel ve özel hissettim bu durumdan sonra. söylemek istiyorum ki bizim de onlara çok büyük ihtiyacımız var. yaptığımız ''hayvan beslemek'' türü tanımlarla anlatılamaz. yaşadığımız çok güzel bir dayanışma halidir.
bütün sokak hayvanlarının kötü rüyalarında sığınacağı onları çok seven bir dostları olmasını dilerdim. yaşamda en çok istediğim şey zamanda yolculuk yapmaktır. daha doğrusu geçmişe gitmektir. fakat yukarıdaki dileğim uğruna, bu dileğimi bile hiçe sayabilirdim.
bütün sokak hayvanlarının kötü rüyalarında sığınacağı onları çok seven bir dostları olmasını dilerdim. yaşamda en çok istediğim şey zamanda yolculuk yapmaktır. daha doğrusu geçmişe gitmektir. fakat yukarıdaki dileğim uğruna, bu dileğimi bile hiçe sayabilirdim.
doğanın en iyi avcılarına verilen genel isim. aynı zamanda muhteşem duygu avcıları da. zaten genel itibarıyla insandaki hayvan besleme güdüsü, sevilme açlığının sağlıklı bir giderilme formudur. özellikle son dönemde kadınlar ve erkekler olarak geçmiş kuşaktan geç evleniyoruz. fakat doğa, biyolojik olarak da bir evlat sevgisi dayatıyor belli bir zamandan sonra. atalarımız gibi plansız ve amaçsız üreyeceğimize, sevme ve sevilme güdümüzü bu masumlarla dayanışmaya dönüştürmemiz kanımca güzel bir haldir.
ben kedimin onu severken patilerini karnıma bastırmasına bayılıyorum. bu davranış annelerinden süt emerken daha tazyikli süt gelsin diye yavru zamanlarından kalma bir alışkanlıktır. umarım gayleşmiyorum.
gece uyurken artık dalmaya başlayınca onun kafasını okşamayı bırakıyorum haliyle. bizim duygu avcısı kafasını öyle bir göğsümün üzerine sürtüyor ki, gel de uyu bakalım. hayır hayır, gayleşmiyorum.
ben daha 2.5 aylık bir kedi babası olsam da miyawlama tınılarını çözdüm. sizden bir şey isterken, bir şeyden şikayet ederlerken veya mutlularken çok değişik frekansta miyawlamaları var.
fakat hazreti kedim yüzünden onun akşamları uyuduğu saatlerde kitap okuyamıyorum. ışık açıkken ellerini gözlerinin üzerine koyuyor. bu da karanlığa ihtiyacı var demek oluyor sanırım. başka odaya gitsem o da yanıma geliyor.
hayır hayır, gaylaşmiyorum.
ben kedimin onu severken patilerini karnıma bastırmasına bayılıyorum. bu davranış annelerinden süt emerken daha tazyikli süt gelsin diye yavru zamanlarından kalma bir alışkanlıktır. umarım gayleşmiyorum.
gece uyurken artık dalmaya başlayınca onun kafasını okşamayı bırakıyorum haliyle. bizim duygu avcısı kafasını öyle bir göğsümün üzerine sürtüyor ki, gel de uyu bakalım. hayır hayır, gayleşmiyorum.
ben daha 2.5 aylık bir kedi babası olsam da miyawlama tınılarını çözdüm. sizden bir şey isterken, bir şeyden şikayet ederlerken veya mutlularken çok değişik frekansta miyawlamaları var.
fakat hazreti kedim yüzünden onun akşamları uyuduğu saatlerde kitap okuyamıyorum. ışık açıkken ellerini gözlerinin üzerine koyuyor. bu da karanlığa ihtiyacı var demek oluyor sanırım. başka odaya gitsem o da yanıma geliyor.
hayır hayır, gaylaşmiyorum.
bugüne kadar jeolojik görülerde saptanan 5 büyük yok oluşun sonuncusudur. takribi 65 milyon yıl önce gerçekleştiği var sayılır. bugün meksika topraklarında yer alan bir bölgeye büyük bir göktaşının düşmesi üzerine gerçekleşen yok oluştur. dinozorların amına koymuştur. bir tür olarak dinozorlar yok olsa da, onlardan evrim geçiren başta kuşlar olmak üzere bir çok canlı hayatta kalmayı başarmıştır. bunun sebebi binlerce yıl doğanın dengesi alt üst olmuşken sadece bir mağaraya sığınabilecek küçüklükte canlıların hayatta kalabilmesidir. bir kuzu büyüklüğündeki canlılar yaşamını sürdürebilmişlerdir.
aslında bütün memeliler adına iyi ki olmuş dememiz gereken yok oluştur. bunun sebebi yukarıda da bahsettiğim gibi o zamana kadar dünyada baskın türün dinozorlar olmasıdır. onlar yok olduktan sonra biz memeliler gelişebildik.
bir de o zamanlarda henüz anadolu diye bir kara parçası yoktu. hatta anadolu'da dinozor fosilinin bulunmamasının sebebi de bu haldir. o zamana kadar şu an üzerinde yaşadığımız ve ahmed arif'in uğruna muhteşem şiirler yazdığı topraklar okyanus altındaydı.
aslında bütün memeliler adına iyi ki olmuş dememiz gereken yok oluştur. bunun sebebi yukarıda da bahsettiğim gibi o zamana kadar dünyada baskın türün dinozorlar olmasıdır. onlar yok olduktan sonra biz memeliler gelişebildik.
bir de o zamanlarda henüz anadolu diye bir kara parçası yoktu. hatta anadolu'da dinozor fosilinin bulunmamasının sebebi de bu haldir. o zamana kadar şu an üzerinde yaşadığımız ve ahmed arif'in uğruna muhteşem şiirler yazdığı topraklar okyanus altındaydı.
demir ve kansızlık çeken insanlarda toprak ve benzeri maddeleri yeme güdüsü oluşturan rahatsızlıktır.
alakası yok belki ama durumla ilgili bir anımı anlatmak istiyorum. 5-6 yaşlarımdayken mahalleye seyyar elmalı şekerci gelmişti. komşu teyze ondan şeker almama kızmıştı. ağzı bozuk da bir teyze olmadığı için, onları boka sürüp yapıyorlar dememişti allahtan. o şekerlerde toz toprak var yersen hasta olursun gibi şeyler söylemişti. ben de aşırı analitik zekamla şöyle bir bağ kurmuştum. demek bu elmaya lezettini veren o toz toprak. evden elma alıp toza toprağa sürüp yemiştim. bu halin bana çok lezzetli geldiğini anımsıyorum. şimdi düşününce bir ilgisi olabilir demekteyim.
alakası yok belki ama durumla ilgili bir anımı anlatmak istiyorum. 5-6 yaşlarımdayken mahalleye seyyar elmalı şekerci gelmişti. komşu teyze ondan şeker almama kızmıştı. ağzı bozuk da bir teyze olmadığı için, onları boka sürüp yapıyorlar dememişti allahtan. o şekerlerde toz toprak var yersen hasta olursun gibi şeyler söylemişti. ben de aşırı analitik zekamla şöyle bir bağ kurmuştum. demek bu elmaya lezettini veren o toz toprak. evden elma alıp toza toprağa sürüp yemiştim. bu halin bana çok lezzetli geldiğini anımsıyorum. şimdi düşününce bir ilgisi olabilir demekteyim.
2000'li yıllarda kırıkale'de fosili bulunduğunda türk basını tarafından dinozor fosili olarak bir süre yutturulan canlıdır. nice tanıdığım insanın nihayet bizde de dinozor fosili bulundu diye göğsü kabarmıştı o yıllarda. oysa herkese öğretilmesi gerekir ki anadolu da dinozor fosili bulunma ihtimali sıfırdır. zira dinoların yok olduğu 65 milyon yıl önce anadolu bir kara parçası değildi.
bu canlıda günümüz gergedanlarının atası kabul edilen devasa bir memeli türüydü.
bu canlıda günümüz gergedanlarının atası kabul edilen devasa bir memeli türüydü.
30 yaş üstü turnusolu başlıktır. sene 1998 de lise 1'e başladığımda muhteşem bir alet keşfetmiştim. radyodan başka bir şey değildi o alet. odama kapanıp radyo dinleyerek ders çalışmaktan büyük haz etmeye başlamam sınıf birincisi yapmıştı beni.
youtube'nin kurulmasına 10 yıl, akıllı telefonların hayatımıza girmesine 15 yıl vardı daha. microsoft chat bile yoktu sanırım.
haliyle elimi attığım an istediğimiz şarkılar bize bir tık uzakta değildi. müsadenizle yine biraz başlıktan alakasız yürüyeceğim.
sene 2002 de pentium 3 diye bir naneden heyecanla bahsediyordu internet cafedeki bilgisayardan anlayan abilerimiz. daha icat olunmamıştı ama çıkacağı konuşuluyordu. sormuştum o abilere ne olacak bu pentium 3 çıkınca. demişlerdi ki ''şimdi bir düğmeye basınca sitenin anında karşında belirdiğini düşün bilgisayarda. öyle olacak'' bunu diyen abiye pek inanasım gelmemişti. ama hayali bile güzeldi.
bu sohbete bile 4 yıl vardı daha.
bizim mahallede kasetçi topal mehmet abi vardı. kendisi kasetçiyi kapatalı 10 yıl oldu ama 20 yıldan fazladır dostum demekten gurur duyduğum bir insan. günde 250 bin lira para verirdi ailem bana. mehmet abi içine 10 şarkı sığan 60 lık kasedi 250 bine çekiyordu. yapar listeyi verirdim kendisine. her gün de 10 bin, 20 bin para bırakırdım okula giderken. o da bana para tamamlanınca hafta sonunda kasedimi verirdi. şimdi youtube de 5 saniye sonra atlayacağımız reklamlar bile canımı sıkıyor.
neyse. bu konu üzerine daha fazla sosyoloji kasmayacağım. lakin gerçekten güzel yıllardı. sanırım o zamanlar daha güzel insanlardık.
youtube'nin kurulmasına 10 yıl, akıllı telefonların hayatımıza girmesine 15 yıl vardı daha. microsoft chat bile yoktu sanırım.
haliyle elimi attığım an istediğimiz şarkılar bize bir tık uzakta değildi. müsadenizle yine biraz başlıktan alakasız yürüyeceğim.
sene 2002 de pentium 3 diye bir naneden heyecanla bahsediyordu internet cafedeki bilgisayardan anlayan abilerimiz. daha icat olunmamıştı ama çıkacağı konuşuluyordu. sormuştum o abilere ne olacak bu pentium 3 çıkınca. demişlerdi ki ''şimdi bir düğmeye basınca sitenin anında karşında belirdiğini düşün bilgisayarda. öyle olacak'' bunu diyen abiye pek inanasım gelmemişti. ama hayali bile güzeldi.
bu sohbete bile 4 yıl vardı daha.
bizim mahallede kasetçi topal mehmet abi vardı. kendisi kasetçiyi kapatalı 10 yıl oldu ama 20 yıldan fazladır dostum demekten gurur duyduğum bir insan. günde 250 bin lira para verirdi ailem bana. mehmet abi içine 10 şarkı sığan 60 lık kasedi 250 bine çekiyordu. yapar listeyi verirdim kendisine. her gün de 10 bin, 20 bin para bırakırdım okula giderken. o da bana para tamamlanınca hafta sonunda kasedimi verirdi. şimdi youtube de 5 saniye sonra atlayacağımız reklamlar bile canımı sıkıyor.
neyse. bu konu üzerine daha fazla sosyoloji kasmayacağım. lakin gerçekten güzel yıllardı. sanırım o zamanlar daha güzel insanlardık.
sanırım yavaş yavaş tarih olacak karttır zira atm'lerin çoğu-en azından benim kullandıklarım- önce kartı veriyor artık. bir arkadaşım bu konuyu bir üst seviyeye çıkarıp kartı alıp gitmişti, parayı bırakmıştı.
feodal beylikler sonrası kurulan krallıklar ve imparatorluklarda hükümdar yönetme yetkisini tanrıdan alırdı. mesela osmanlı padişahı olacak her hangi bir şehzade hakkında şeyhülislam ''kut indi'' fetvası verirdi. boğdurulacağı zamansa başka bir şeyhülislam bulunur ve ''kut kalktı'' fetvası verdilirdi.
sanayi devrimi sonrası yaşanan burjuva aydınlanmasında yönetim erkinin yetkiyi tanrıdan alma olayı kaldırıldı. bunun yerine halk diğer anlamı sekreter de olan görevli ministerlar seçmeye başladı. tabii bunların başında bir kordinatör görevi görecek sir minister oluyordu. bu yolla yönetici erkten allahsal yetkiler alınmıştı. gerçi işte burjuvazi aydınlanması da demokrasi bakımından dört dörtlük işlememiştir. bir çok toplumda eleştirilemez allahsal yetkiler ''ulus devlet'' dogmasına bürünmüştür. fakat demokrasiyi yine de eli yüzü düzgün şekilde yürüten toplumlar çareyi ve tedbiri iktidarı hiç bir zaman tek bir partiye vermemekte bulmuştur. bunun adına da koalisyon diyoruz. dünyanın en demokratik yönetim şekli cumhuriyetten ziyade ''koalisyonlardır'' önermesi bence daha doğru bir yaklaşımdır. zayıf koalisyon hükümetlerinde halk daima devletten güçlüdür. ortakları birbirini satacağı için yolsuzluklar da daha az olur ve nisbi şeffalık sağlanır.
sanayi devrimi sonrası yaşanan burjuva aydınlanmasında yönetim erkinin yetkiyi tanrıdan alma olayı kaldırıldı. bunun yerine halk diğer anlamı sekreter de olan görevli ministerlar seçmeye başladı. tabii bunların başında bir kordinatör görevi görecek sir minister oluyordu. bu yolla yönetici erkten allahsal yetkiler alınmıştı. gerçi işte burjuvazi aydınlanması da demokrasi bakımından dört dörtlük işlememiştir. bir çok toplumda eleştirilemez allahsal yetkiler ''ulus devlet'' dogmasına bürünmüştür. fakat demokrasiyi yine de eli yüzü düzgün şekilde yürüten toplumlar çareyi ve tedbiri iktidarı hiç bir zaman tek bir partiye vermemekte bulmuştur. bunun adına da koalisyon diyoruz. dünyanın en demokratik yönetim şekli cumhuriyetten ziyade ''koalisyonlardır'' önermesi bence daha doğru bir yaklaşımdır. zayıf koalisyon hükümetlerinde halk daima devletten güçlüdür. ortakları birbirini satacağı için yolsuzluklar da daha az olur ve nisbi şeffalık sağlanır.
eski partisiyle bir birlerini yesinler, oya ete para vermesinler dediğim ex başbabandır. türkiye'nin en karanlık dönemlerinin başbakanıdır. halka ettiği zulümleri şuraya sıralasak karakter sınırı yetmez.
ve bu yaptıklarından dolayı özür dilemek bir yana dursun, yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır şiarıyla parti kurmuştur.
bir de yaşamış en güzel insanlardan biri olan barış manço'nun tertemiz bir şarkısını kirletmiş. söyleyin yapmasın.
ve bu yaptıklarından dolayı özür dilemek bir yana dursun, yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır şiarıyla parti kurmuştur.
bir de yaşamış en güzel insanlardan biri olan barış manço'nun tertemiz bir şarkısını kirletmiş. söyleyin yapmasın.
öğrencilik yıllarımda bir gün cebimde pul biber alacak param yoktu. evimde bol miktarda isot vardı. yaptığım makarnamın sosuna pul biber yerine isot koymuştum ve muhteşem bir makarna speciali yaratmıştım.
kedisi olanlar mutfakta yemek yapmanın nasıl bir işkence olduğunu bilirler. kendisine sürekli bir tırşik atacağım umuduyla ayaklarıma sürtünüp duruyordu eşşolusuu. ben de bugün yaptığım makarnamın sosuna yanlışlıkla isot yerine sumak koydum. bu defa ortaya muhteşem bir special çıkartamasam da makarnam yenilecek lezetteydi. hatta eski makarnalarımdan daha iyi olmuştu. size de öneririm.
bir de, bilgisayardan miyavlama sesi açıp kedimi çıldırtmaya bayılıyorum bazı zamanlar.
kedisi olanlar mutfakta yemek yapmanın nasıl bir işkence olduğunu bilirler. kendisine sürekli bir tırşik atacağım umuduyla ayaklarıma sürtünüp duruyordu eşşolusuu. ben de bugün yaptığım makarnamın sosuna yanlışlıkla isot yerine sumak koydum. bu defa ortaya muhteşem bir special çıkartamasam da makarnam yenilecek lezetteydi. hatta eski makarnalarımdan daha iyi olmuştu. size de öneririm.
bir de, bilgisayardan miyavlama sesi açıp kedimi çıldırtmaya bayılıyorum bazı zamanlar.
bundan 2 ay önce yeğenimin hediye ettiği varlık. hiç bir yaşam planımda evcil hayvan beslemek yoktu. fakat yalnızlığımda yoldaş olur, evde başka bir nefes olur tesellisiyle davetsiz misafirim.
başta şunu söylemeliyim ki bir süre sonra siz evinizde misafir oluyorsunuz. ve salakça bir şekilde bundan şikayetçi de olmuyorsunuz. bu muhteşem varlıkları oyuncak gözüyle de görmeye kalkmayın. zaten bir süre sonra gecenin bir yarısı üzerinizde zıplarken kendinizin bir oyuncak olduğunu anlıyorsunuz onun nazarında. canı sıkılmış işte gecenin bir yarısı, oynayacak bir mahluka ihtiyacı var garibin. bu davranışı aile bireylerinizden birisi etse mutlaka tepki koyarsınız. ona sadece gülüyorsunuz.
kim olduğunu hiç bir zaman çözemeyeceğim varlık. tek eliyle kelebek yakalayıp iki lokmada yutan muhteşem ve zalim bir avcı mı? masum örümceklerin can çekişmesini zevkle izleyen korkunç bir uzaylı mı? yoksa kafasını göğsünüze koyup sonsuz şefkat bekleyen ve sunan minicik bir masum mu?
bir de siz kafasını okşarken onun size masaj yapar gibi ovma şekilleri var. tesadüf izlediğim bir belgeselde bu hareketlerinin memeden süt emerken annelerinin karnına bastırma şekli olduğunu öğrendim. çok şaşırdım.
başta şunu söylemeliyim ki bir süre sonra siz evinizde misafir oluyorsunuz. ve salakça bir şekilde bundan şikayetçi de olmuyorsunuz. bu muhteşem varlıkları oyuncak gözüyle de görmeye kalkmayın. zaten bir süre sonra gecenin bir yarısı üzerinizde zıplarken kendinizin bir oyuncak olduğunu anlıyorsunuz onun nazarında. canı sıkılmış işte gecenin bir yarısı, oynayacak bir mahluka ihtiyacı var garibin. bu davranışı aile bireylerinizden birisi etse mutlaka tepki koyarsınız. ona sadece gülüyorsunuz.
kim olduğunu hiç bir zaman çözemeyeceğim varlık. tek eliyle kelebek yakalayıp iki lokmada yutan muhteşem ve zalim bir avcı mı? masum örümceklerin can çekişmesini zevkle izleyen korkunç bir uzaylı mı? yoksa kafasını göğsünüze koyup sonsuz şefkat bekleyen ve sunan minicik bir masum mu?
bir de siz kafasını okşarken onun size masaj yapar gibi ovma şekilleri var. tesadüf izlediğim bir belgeselde bu hareketlerinin memeden süt emerken annelerinin karnına bastırma şekli olduğunu öğrendim. çok şaşırdım.
balkanlardan gelen soğuk hava dalgası edirne'den yurda girdi.
onyıllardır bu tersaneyi dinlerim ve arada sinsi sinsi gülerim.
yahu bu soğuk hava dalgası neden balkanlardan geliyor?
bu dalga balkanlara has mı?
oraya başka yerlerden gelmiyor mu?
romanyadan, estonya'dan, letonya'dan veya kuzey kutbundan balkanlara gelmiyor mu?
bu konuda fransızın kusura bakmayın.
bursa buz kesti. yarın hava açıyormuş.
onyıllardır bu tersaneyi dinlerim ve arada sinsi sinsi gülerim.
yahu bu soğuk hava dalgası neden balkanlardan geliyor?
bu dalga balkanlara has mı?
oraya başka yerlerden gelmiyor mu?
romanyadan, estonya'dan, letonya'dan veya kuzey kutbundan balkanlara gelmiyor mu?
bu konuda fransızın kusura bakmayın.
bursa buz kesti. yarın hava açıyormuş.
yasal yollarla bile eleştiri hakkımızı kullansak kaç mahkeme sürüneceğimizi bilemediğimiz cumhurbaşkanıdır. fakat şunu da eklemem gerekir ki, kendisine ''hakaret'' diye nitelendirilen on binlerce davanın içeriğini bildiğinden şüpheliyim. bir çok gereksiz davayı yükselme düşleri gören savcıların açtığı söylenmekte.
mesela geçen gün bir davada tanıklık yapmak için asliye ceza mahkemesine gittim. mahkeme kapılarında o gün kimin ne davası olduğu yazar. gittiğim gün sadece 3 kişi ''cumhurbaşkanına hakaret'' suçundan yargılanıyordu. bu hal olağan bir hal değildir.
tayyip beyin çıktığı yandaş tv lerde geleneksel sorudur. ''bu kadar enerjiyi nereden buluyorsunuz''
ama ben samimiyetle merak ediyorum bunun cevabını. adam benim 2 katım yaşında. ve duyumlarıma göre günde sadece 3-4 saat uyumakta. benim 8 saat uyuyarak gittiğim 8 saatlik işimde pertim çıkıyor bu genç yaşımda.
insan bazen gerçekten hayret ediyor.
mesela geçen gün bir davada tanıklık yapmak için asliye ceza mahkemesine gittim. mahkeme kapılarında o gün kimin ne davası olduğu yazar. gittiğim gün sadece 3 kişi ''cumhurbaşkanına hakaret'' suçundan yargılanıyordu. bu hal olağan bir hal değildir.
tayyip beyin çıktığı yandaş tv lerde geleneksel sorudur. ''bu kadar enerjiyi nereden buluyorsunuz''
ama ben samimiyetle merak ediyorum bunun cevabını. adam benim 2 katım yaşında. ve duyumlarıma göre günde sadece 3-4 saat uyumakta. benim 8 saat uyuyarak gittiğim 8 saatlik işimde pertim çıkıyor bu genç yaşımda.
insan bazen gerçekten hayret ediyor.
'...O sıra Tuğrul'a dönüyor yüzüm. Bana bir şeyler anlattığını fark ediyorum. Belki dakikalar oluyor konuşalı, belki saatler. Sanki zaman ve milat o an sıfırdan başlıyor, İsa henüz yan masada çarmıha geriliyor. İsa'yla göz göze geliyoruz, benden yardım istiyor. Etrafındaki azgınları bir bir öldürmemi diliyor. Olmaz diyorum İsa'ya, İslam bunu hoş görmez diyorum. Azgınlarla konuşma yoluna gidiyorum. Dilimden anlamıyorlar. İşte şimdi bana da kan gütmeye başladılar. Korkuyorum, hiç çarmıha gerilmedim hayatımda, sanırım geriliyorum. Önce bir çivi çakılıyor ayaklarıma, hayır önce ellerime çakmalısınız diyorum. Ellerimi gösteriyorum. Hoşlarına gidiyor, mantıklı buluyorlar. Çiviyi ayaklarımdan söküp ellerime çakıyorlar. Beni herkes gibi yanlış anlıyorlar. Ona kadar sayıyorum içimden, nezaket memurlarının yetişmesine az kaldı, biliyorum. İşte sirenler çalıyor, sirenler kimin için çalıyor, kurtarıyorlar beni, iyi misiniz diyorlar, siz gelince iyi oldum diyorum. İsa'dan terfi alıyorum. Gözlerim kapanıyor. Gözlerimi açtığımda Tuğrul sıfır ve birlerden, insanın ne denli bilgisayar benzerliğinde oluşundan bahsediyor. Bu konuya kim getirdi onu, nasıl gelebildi diye düşünüyorum. Beni duymuş olacak ki cevap veriyor. İnsanlara artık bunu neden yaptın diye sormuyorum diyor. Kesinlikle beni duymuş olmalı. İnsanlar birbirine karşı asla anlaşılmamak üzere gelmiş bu dünyaya diyor. Nihayetinde lafı bittiğinde sigarasına gidiyor eli. Uzunca süredir sigara içmediğimi fark ediyorum. Pek düşünceli hâliyle sigarasını yakıyor. Tuğrul en fazla ne düşünebilir diye düşünmeye başlıyorum. Elini yanağına götürüyor, uzaklara dalıyor. Peşi sıra uzaklardan ben geliyorum. O an için Tuğrul'la karşılaşmak istemiyorum. Tuğrul bunu bilmiyor. Bilse ne olur diyorum içimden. Bana olan cehaletine katiyen el sürmüyorum. Kendimde buluyorum suçu, şu sıralar hevesimi hep bu yönde görüyorum. Şu sıralarla bir bardak daha tokuşturuyoruz. Tuğrul sürüncemesiyle gülmeye başlıyorum. Kafam güzel sanıyor, bunu da inkâr etmiyorum, güzel oluşuna da yormuyorum. Sadece gülmek istiyorum. Gülme eyleminin ardında çok şey saklanabiliyor. Bir adım ardında ağlanıyor, bir adım ardında gülüyorum. Ağlanacak hâlime gülüyorum. Büsbütün kendimi yoruyorum. Ellerim de bu fikrime katılıyor. İşte, yazmayı bir kenara bırakıyorum.'
belki en sevdiklerimden, bilemem. hangisi en hiç karar veremedim, birden fazla enim var.
sessizlik katiyen yazmama müsaade etmedi fakat her aksi durumda da yazabiliyorum diyemem. işbu eserin hafif protest yanı var sanki, biraz da başkaldırı, eser miktarda da hüzün. ilhamımı kemirmeyen nadir eserlerden;
sessizlik katiyen yazmama müsaade etmedi fakat her aksi durumda da yazabiliyorum diyemem. işbu eserin hafif protest yanı var sanki, biraz da başkaldırı, eser miktarda da hüzün. ilhamımı kemirmeyen nadir eserlerden;
İçimin bir tarafında bir sıkıntı diğer tarafında bir rahatlık var sözlük. Ah ulan şu kasım, aralıklar beni tüketiyor, karıştırıyor.
peygamber olduğu iddiasında olan kişi. geçenlerde bursa'da yapılan cenazesine 3000 kişi katılmış. adamın ölüsünü ayrı, cenazeye katılanları ayrı linç ediyorlar malum ortamlarda. hayatını inceledim biraz kimseye zararı olmamış bir insanmış. zaten peygamber, mesih falan olmasına da imkan ihtimal yoktur. zira herkes biliyor ki hakiki mesih hasan mezarcı'dır. adnan oktar da olabilir bilmiyorum artık.
yaa bu heriflerin mesihlik fantezisi var işte bence dini özgürlük çerçevesinde görülmelidir. oktar hariç diğerlerinin gerçekten kimseye bir zararı da yok. neden linç edilip duruluyorlar ki?
yaa bu heriflerin mesihlik fantezisi var işte bence dini özgürlük çerçevesinde görülmelidir. oktar hariç diğerlerinin gerçekten kimseye bir zararı da yok. neden linç edilip duruluyorlar ki?
güzel bir aziz nesin şiiridir;
Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış..
Açarsın çiçeklerini ..
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
Bir güler yüz bir tatlı söz..
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni karasevda
Hemde bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koo desinler bize şaşkın
Sonu gelmesede hiç bir aşkın
Açalım yinede çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi
Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya
Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış..
Açarsın çiçeklerini ..
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
Bir güler yüz bir tatlı söz..
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni karasevda
Hemde bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koo desinler bize şaşkın
Sonu gelmesede hiç bir aşkın
Açalım yinede çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi
Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya
Ölüme Yakın
Akşamüstüne doğru, kış vakti;
Bir hasta odasının penceresinde;
Yalnız bende değil yalnızlık hali;
Deniz de karanlık, gökyüzü de;
Bir acaip, kuşların hali.
Bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
-Akşamüstüne doğru, kış vakti-
Benim de sevdalar geçti başımdan.
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
Zamanla anlıyor insan dünyayı.
Ölürüz diye üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
Kötülükten gayrı?
Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz;
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz.
Akşamüstüne doğru, kış vakti;
Bir hasta odasının penceresinde;
Yalnız bende değil yalnızlık hali;
Deniz de karanlık, gökyüzü de;
Bir acaip, kuşların hali.
Bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
-Akşamüstüne doğru, kış vakti-
Benim de sevdalar geçti başımdan.
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
Zamanla anlıyor insan dünyayı.
Ölürüz diye üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
Kötülükten gayrı?
Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz;
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz.
kanaatimce yaşayan en güzel kadındır. uğruna ''allah canımı alsın, lagerta kollarında'' türküsünü yazdığım insandır.
genel tanınırlığı vikings dizisinde can verdiği muhteşem lagerta karakteriyle olmuştur. fakat ben onu ilk olarak house md dizisinin 3.sezon, 12. bölümünde izlemiştim. cinsel bir saldırıya maruz kalıp, hamile olan bunalımda bir insanımızı canlandırıyordu. böyle zor bir durumun dehşetini sadece güzel gözlerine bakarak bile anlayabiliyordunuz. her zamanki gibi kusursuz bir oyunculuk sergilemişti.
bu saldırıyı sadece house pezevengiyle paylaşmıştı. onun arkadaşlığını istemişti. house da kibarca siktir git seninle uğraşamam diyordu. sonradan yardım etti ama.
dünya döndükçe ömrü uzun olsun.
genel tanınırlığı vikings dizisinde can verdiği muhteşem lagerta karakteriyle olmuştur. fakat ben onu ilk olarak house md dizisinin 3.sezon, 12. bölümünde izlemiştim. cinsel bir saldırıya maruz kalıp, hamile olan bunalımda bir insanımızı canlandırıyordu. böyle zor bir durumun dehşetini sadece güzel gözlerine bakarak bile anlayabiliyordunuz. her zamanki gibi kusursuz bir oyunculuk sergilemişti.
bu saldırıyı sadece house pezevengiyle paylaşmıştı. onun arkadaşlığını istemişti. house da kibarca siktir git seninle uğraşamam diyordu. sonradan yardım etti ama.
dünya döndükçe ömrü uzun olsun.
muhteşem bir sanat müziği esermizde de dediği gibidir.
''ömrümüzün son demi son baharıdır artık
maziye bir bakıver neler neler bıraktık''
ömürsel büyük bir tıkanıklık yaşamaktayım. bu tıkanıklıkta elbette maddi boyutlarda var. lakin emekçi insana yoksulluktan, borçtan yakınmak yakışmaz. çalışılır ödenir. fakat hepsinden ve her şeyden bağımsız gram neşem yok. herkesten özür dileyerek söylüyorum ki herkesin sığlığından sıyırmış vaziyetteyim. söylemek isterim ki söylediğim meclisten tamamen dışarıdır. çevremdeki insanlardan ve yeni tanıştığım insanlardan bir derinlik ümit etmekten usandım bıktım.
hatta bir süredir bu sığlıkla yaşamanın yaratıcı yollarını aramakla geçmeye başlamıştı hayatım. tanıştığım insanların çok yerini görmezden geliyordum. hatta derinliği bazen bir boya edip boyamaya başlamıştım onları. bundan da bıktım. yoruldum. bu ettiğim en başta insanlara büyük saygısızlık.
yaşamaktan bıktım. intihar etmeyeceğim. artık öyle bir dünyada yaşamaya başladık ki, sevdiğimiz insanlar yaşamak adına bir pranga. bu prangayla da yaşamak istemiyorum aslında. bugün 36 yaşımdayım. babam 36 yaşında ölmüş. en sevdiğim dostumu 36 yaşında kaybettim. bu sene içinde suçlanmayacağım bir biçimde ölmenin umudu içindeyim artık. eskiden umutsuzluk organımı aldırdığımla övünürdüm. şimdi anladım ki bu organ yetmezliği bünyemi aşırı şekilde yormuş.
yükseklerden bakamıyorum
korkuyorum
derinlik çekiyor kendine
düşecekmişim gibi içimin derinliğine
başım dönüyor yükseklerden
çekiyorum beni kendi derinliklerime
en derini dünyanın kendi uçurumum
başım dönüyor içimin derinliğinden
bigün kaldırıp kendimi fırlatacağım
kendimi kendi içime atacağım
kartal kanatlarının da bir sınırı var gökte
uçakların da füzelerin de
bütün o sınırları aşacağım
kendimi içimdeki sınırsız boşluğa bırakacağım
durmadan çekiyor beni bu dipsiz doruksuz uçurum
gözlerim kararıyor içime bakınca
atıp kendimi kendime
derinlik korkusundan büsbütün kurtulacağım
''ömrümüzün son demi son baharıdır artık
maziye bir bakıver neler neler bıraktık''
ömürsel büyük bir tıkanıklık yaşamaktayım. bu tıkanıklıkta elbette maddi boyutlarda var. lakin emekçi insana yoksulluktan, borçtan yakınmak yakışmaz. çalışılır ödenir. fakat hepsinden ve her şeyden bağımsız gram neşem yok. herkesten özür dileyerek söylüyorum ki herkesin sığlığından sıyırmış vaziyetteyim. söylemek isterim ki söylediğim meclisten tamamen dışarıdır. çevremdeki insanlardan ve yeni tanıştığım insanlardan bir derinlik ümit etmekten usandım bıktım.
hatta bir süredir bu sığlıkla yaşamanın yaratıcı yollarını aramakla geçmeye başlamıştı hayatım. tanıştığım insanların çok yerini görmezden geliyordum. hatta derinliği bazen bir boya edip boyamaya başlamıştım onları. bundan da bıktım. yoruldum. bu ettiğim en başta insanlara büyük saygısızlık.
yaşamaktan bıktım. intihar etmeyeceğim. artık öyle bir dünyada yaşamaya başladık ki, sevdiğimiz insanlar yaşamak adına bir pranga. bu prangayla da yaşamak istemiyorum aslında. bugün 36 yaşımdayım. babam 36 yaşında ölmüş. en sevdiğim dostumu 36 yaşında kaybettim. bu sene içinde suçlanmayacağım bir biçimde ölmenin umudu içindeyim artık. eskiden umutsuzluk organımı aldırdığımla övünürdüm. şimdi anladım ki bu organ yetmezliği bünyemi aşırı şekilde yormuş.
yükseklerden bakamıyorum
korkuyorum
derinlik çekiyor kendine
düşecekmişim gibi içimin derinliğine
başım dönüyor yükseklerden
çekiyorum beni kendi derinliklerime
en derini dünyanın kendi uçurumum
başım dönüyor içimin derinliğinden
bigün kaldırıp kendimi fırlatacağım
kendimi kendi içime atacağım
kartal kanatlarının da bir sınırı var gökte
uçakların da füzelerin de
bütün o sınırları aşacağım
kendimi içimdeki sınırsız boşluğa bırakacağım
durmadan çekiyor beni bu dipsiz doruksuz uçurum
gözlerim kararıyor içime bakınca
atıp kendimi kendime
derinlik korkusundan büsbütün kurtulacağım
ankara gibi muhteşem bir kenti zavallı bir beton ormanı etmiş kişidir. en ince mafya tekniklerinin ilmini yutmuş kişidir. bugün kendi yoldaşları tarafından zavallılaştırılmıştır.
artık görüyoruz ki bu şahıs biz muhalifler kadar kendi yol arkadaşlarından da nefret biriktirmiş. bir gün bizim insafımıza kalsaydı kendisi için hayırlı olurdu. bağımsız mahkemelerde hukuki şartlarda yargılanırdı. fakat günümüz egemenleri bu nefret ettikleri şahsın başına daha komplike işler açacak gibime gelmektedir.
artık görüyoruz ki bu şahıs biz muhalifler kadar kendi yol arkadaşlarından da nefret biriktirmiş. bir gün bizim insafımıza kalsaydı kendisi için hayırlı olurdu. bağımsız mahkemelerde hukuki şartlarda yargılanırdı. fakat günümüz egemenleri bu nefret ettikleri şahsın başına daha komplike işler açacak gibime gelmektedir.
aydınlık ortamlarda uyuyanlara hiç anlam veremiyorum. gece uykusu bambaşka bir şey. şu aralar öyle güzel uyuyorum ki. gerçi dün gece rüyamda bir şeylerden korkmuş olacağım ki elimi yumruk şeklinde sıkmışım avucumun içi yara olmuş bir miktar ama olsun. gün sonunda sabah programı için gerekli kişilere mesajlarımı attıktan hemen sonra uykuya dalıyorum. bu rahatlığı umarım uzun süre yaşarım. uyanık kalmayın. tavsiyedir.
bugün kahve içip sohbet ederken aslında bazı söylediğim şeyleri kendime itiraf ediyormuş gibi hissettim. mesela kimseye güvenmediğimi mesela kimseyi aslında tam olarak tanımadığımı bir şeyler anlatırken kendim daha yeni anladım. arkadaşlarım evliliklerini planlarken ben kendimi evlilik ile değil mutlu olarak düşündüm.
eleştirdim. eleştirmeyi bile konduramadığım kişileri eleştirdim. eleştirdim ve haklıydım. her şey için şükrediyorum ama kafamda hep herkesten uzaklaşmak herkesten kaçmak var. belki de rahatlık batıyor diyeceğim ama içim çok sıkılıyor kendime.
hayatımda ilk kez bir hedefim var. ilkbaharda harekete geçeceğim. bu sefer galiba olacak. hatta çok güzel olacak. yaza da güzel planlarım güzel turlarım güzel yollarım var bakalım.
neyse umarım bu entry silinmez de ikibinyirmi yazı buralara gelip ekrana biramı tokuştururum.
eleştirdim. eleştirmeyi bile konduramadığım kişileri eleştirdim. eleştirdim ve haklıydım. her şey için şükrediyorum ama kafamda hep herkesten uzaklaşmak herkesten kaçmak var. belki de rahatlık batıyor diyeceğim ama içim çok sıkılıyor kendime.
hayatımda ilk kez bir hedefim var. ilkbaharda harekete geçeceğim. bu sefer galiba olacak. hatta çok güzel olacak. yaza da güzel planlarım güzel turlarım güzel yollarım var bakalım.
neyse umarım bu entry silinmez de ikibinyirmi yazı buralara gelip ekrana biramı tokuştururum.
malumunuz, sözlükte smiley diye isimlendirilen gülücük şekilleri yasak olduğu için, yazarların gülücükle ifade edilecek yerlerde bu kısaltmayı kullandığını görebilirsiniz.
bir kısaltma düşünün ki, içinde sıradan iki nokta ve bir parantez işareti. bir kısaltma düşünün ki klavye tuşlarına hunharca basmaktan çok zevk aldığınız gülüş biçimi "random gülüş".
kısaltmanın açılımı olan "smiley was here" açılımını türkçeye çevirdiğimizde; "gülücük buradaydı" anlamı çıkıyor. gülücük buradaydı, gitti çok uzaklara..
bir kısaltma düşünün ki, içinde sıradan iki nokta ve bir parantez işareti. bir kısaltma düşünün ki klavye tuşlarına hunharca basmaktan çok zevk aldığınız gülüş biçimi "random gülüş".
kısaltmanın açılımı olan "smiley was here" açılımını türkçeye çevirdiğimizde; "gülücük buradaydı" anlamı çıkıyor. gülücük buradaydı, gitti çok uzaklara..
gazeteleri kağıttan, haber programlarını tv den izlediğimiz yıllarda çok da skimde olan bir adam değildi. bugünlerde düşündükçe baya garibime gidiyor. o zamanlar anaakım medyada bile nice çok iyi gazeteciler çalışıyordu. akp'em hükümetim sağolsun ki artık o nice kaleme internette ulaşım beleş. ruşen beyin youtube'deki programlarını her gün istisnasız izliyorum. 2 yıldır hangi gün bu adamı izlemesem kendimde bir eksiklik hissediyorum.
bu korkunç günler geçtiği zaman yaptığı işin değeri daha da anlaşılacak. bu vesileyle kendisine emekleri için teşekkür ederim.
bu korkunç günler geçtiği zaman yaptığı işin değeri daha da anlaşılacak. bu vesileyle kendisine emekleri için teşekkür ederim.
Bu ülkede sorabilir. 12 eylül arefesinde sıkıyönetim zamanı oyundan çıkan farhan şensoy tiyatrosu oyuncular gestapo kıyafetiyle kollarında ss bantlarıyla halkı duvara yaslayıp kimlik sormuşluğu var. belki hazırlayanlar çıkabilir.
sorar, koyun gibiyiz kardeşim bekçi de sorar çöpçü de.
sorar, koyun gibiyiz kardeşim bekçi de sorar çöpçü de.
Penisilinin ham maddesi olan, insanlığın ömrünü on yıl uzatmış muhteşem fungus.
Bu mantar kümelerinin oluşturduğu küflerin içindeki su bakteri yaşamına izin vermez.
zenginsozluk.com/foto
Bu mantar kümelerinin oluşturduğu küflerin içindeki su bakteri yaşamına izin vermez.
zenginsozluk.com/foto
Ben onlara sevinç cümlesi dedim. Hani sağ üstte mavi mavi bakan cümleler. Acaba eksi versek ne diyecekler. Umarım sövmüyorlardır. Hiç eksi vermedim ama belli olmaz şimdi, uyuzluğuna da yapar insan.
eskiden olsa hiç umursamazdım ama şimdi bu boku yiyen kişileri gözümde küçültüp minicik yapıp ayağım ile eziyorum. o kadar ki umurumda olmuyorlar gün geçtikçe. ha bir de sessize alıyorum. duymayanı duymuyorum.
'Peki ya bir gün ölmeye karar verirsem, dedi. O zaman beni kim kurtaracak? Kim beni benim elimden alacak da canımı bağışlayacak? Ölmekten korkmuyorum ben, bir gün buna karar vermekten korkuyorum. Kendi peşime düşüp izimi kaybetmekten, geri dönememekten korkuyorum. Hem nasıldım ki ölmeye bile kimseyi bulamayacak hâldeydim, ne hâle gelmiştim? Ölmeye dahi bulamadığım kimseleri yaşamak için nasıl bulacaktım?'
öğretmen bacak bacak üstüne atmış, suca bakın, hakarete de.
ulan medresede rahle üzerinde mı duruyoruz, seni de bir öğretmen okumadı mı?
görüntüye bakılırsa ılkel bir topluluğa hitap etmiş akp'nin bakanı.
Öğretmenler gününde öğretmene fırça.
yazıklar olsun.
ulan medresede rahle üzerinde mı duruyoruz, seni de bir öğretmen okumadı mı?
görüntüye bakılırsa ılkel bir topluluğa hitap etmiş akp'nin bakanı.
Öğretmenler gününde öğretmene fırça.
yazıklar olsun.
Teşvik edici yazar, düzeltmen. Belki de düzeltmen olduğu içindir. Sözlük, böyle bir düzeltmenin olduğu için şanslısın.
Güzel ve aydınlatıcı bilgileri için öğretmen bonnie' in istemese de öğretmenler gününü kutluyorum. Hangi özel günümüz 12 eylül yasalarına dayanmıyor ki, emin olun bu iktidar bize onları bile arattı.
aranmayan öğretmenlerin mücadele günü olsun.
aranmayan öğretmenlerin mücadele günü olsun.
tüm refleksler yavaşlıyor. unutkanlık had safhaya geliyor.
olumlu yanı daha sağlıklı düşünüp karar verebiliyorsunuz.
Iyi ilerlemeler.
olumlu yanı daha sağlıklı düşünüp karar verebiliyorsunuz.
Iyi ilerlemeler.
hükûmet eliyle kurulan 15 temmuz vakfının içi boş çıkmış.
şehit yakınları için toplanan 309 trilyon tl. iç olmuş.
vakfı da darbesi gibi kofti çıktı.
şehit yakınları için toplanan 309 trilyon tl. iç olmuş.
vakfı da darbesi gibi kofti çıktı.
İnsan en sevdiğinden bile gün geliyor soğuyor. Kimse için kendinizi kaybetmeyin. Çünkü vakti gelince başkalarına kalplerini yoranlar sizin için kılınızı kıpırdatmıyor.
ölmüş diyorlar. üzülmedim. 12 eylül 1980 faşist darbesinde albay rütbesindedir. bugün 15 temmuz hain fetö darbe girişiminde 3 günlük erler bile müeebet yerken bu zat neden darbecilikten yargılanmadı. yoksa türkiye sağının darbelerle ilişkisi sadece başarısız darbeleri sevmemek midir?
erdoğan'la meşhur dolmabahçe mutabakatında neye mutabık kaldıkları hususunda fikri sağlar'ın o dönemdeki yazıları okunabilir. ben buraya ayrıntılarıyla yazardım ama neme lazım şimdi. gerçi fikri sağlar açılan bütün davalardan beraat etti. ama yani şimdi zaman o zaman değil. neme lazım.
bu zat 2007 de seçilmiş hükümete muhtura veren genelkurmay başkanıdır. hayatım boyunca soldan gayrı partilere mühür basmamış bir insan olarak bile ciğerimi yakan bir muhturaydı o. yine oy vermesem de türkiye halkının demokrasiye karşı bu darbeye yüzde 50 karşılık vermesine mutlu olmuş ve gelecek adına rahatlamıştım. halkın büyük destek haykırışıyla demokrasi talep ettiği hükümet bu zatın altına zırhlı mersedes çekti.
erdoğan'la meşhur dolmabahçe mutabakatında neye mutabık kaldıkları hususunda fikri sağlar'ın o dönemdeki yazıları okunabilir. ben buraya ayrıntılarıyla yazardım ama neme lazım şimdi. gerçi fikri sağlar açılan bütün davalardan beraat etti. ama yani şimdi zaman o zaman değil. neme lazım.
bu zat 2007 de seçilmiş hükümete muhtura veren genelkurmay başkanıdır. hayatım boyunca soldan gayrı partilere mühür basmamış bir insan olarak bile ciğerimi yakan bir muhturaydı o. yine oy vermesem de türkiye halkının demokrasiye karşı bu darbeye yüzde 50 karşılık vermesine mutlu olmuş ve gelecek adına rahatlamıştım. halkın büyük destek haykırışıyla demokrasi talep ettiği hükümet bu zatın altına zırhlı mersedes çekti.
devrimci bir bilim insanıdır. gözümde kendisi iki unsurdan dolayı büyük bir devrimcidir. birincisi adolf hitler'in manyaklıklarına karşı almanya'da tek başına bilimin namusunu korumasıdır. aynı zamanda israil devletinin kuruluşuna da cesurca karşı çıkışıdır.
devrimci bir yönü de bilimsel kişiliğidir pek tabii. izafiyet teorisi gibi kendisine nobel kazandıran çalışmaları herkesin malumudur.
sayın einstein, bugün fizik biliminin büyük gayretlerle üzerinde durduğu uzaydaki üç delik fikrini ortaya atan kişidir. bunlar ''kara delikler, beyaz delikler ve solucan delikleridir.''
kara delikler uzayda başı boş gezen, ışık ve ses dahil içine aldığı her şeyi yutan oluşumlardır.
beyaz delikler, kara deliklerin tam tersidir.
bu uzay delikleri arasında benim en ilginç bulduğum solucan delikleridir. solucan deliklerinin bir ucundan girip diğer ucundan, başka bir mekan yahut zamanda çıkabilirsiniz. günümüzde cern yapay solucan delikleri oluşturma çabasındadır. bunun uzak bir hayal olduğunu düşünenlere, cern'de yapay anti enerjinin oluşturulduğunu söylemek isterim. hatta bu buluş sayesinde, tıpta görüntüleme tekniklerinde sıçrama yaşandı. bu da kanser gibi hastalıkları önceden teşhis edip hayatlar kurtarabilmemize fayda sağlamaktadır.
einstein bu uzay deliklerinin varlığına sadece hipotezleriyle ulaşmıştı. hatta o günlerde kendisinin delirdiğini iddia eden bilim insanları olmuştu. lakin günümüzde bu büyük hayal gücü devrimcisinin hipotezleri labratuvar ortamlarında ispatlanmaştır.
devrimci bir yönü de bilimsel kişiliğidir pek tabii. izafiyet teorisi gibi kendisine nobel kazandıran çalışmaları herkesin malumudur.
sayın einstein, bugün fizik biliminin büyük gayretlerle üzerinde durduğu uzaydaki üç delik fikrini ortaya atan kişidir. bunlar ''kara delikler, beyaz delikler ve solucan delikleridir.''
kara delikler uzayda başı boş gezen, ışık ve ses dahil içine aldığı her şeyi yutan oluşumlardır.
beyaz delikler, kara deliklerin tam tersidir.
bu uzay delikleri arasında benim en ilginç bulduğum solucan delikleridir. solucan deliklerinin bir ucundan girip diğer ucundan, başka bir mekan yahut zamanda çıkabilirsiniz. günümüzde cern yapay solucan delikleri oluşturma çabasındadır. bunun uzak bir hayal olduğunu düşünenlere, cern'de yapay anti enerjinin oluşturulduğunu söylemek isterim. hatta bu buluş sayesinde, tıpta görüntüleme tekniklerinde sıçrama yaşandı. bu da kanser gibi hastalıkları önceden teşhis edip hayatlar kurtarabilmemize fayda sağlamaktadır.
einstein bu uzay deliklerinin varlığına sadece hipotezleriyle ulaşmıştı. hatta o günlerde kendisinin delirdiğini iddia eden bilim insanları olmuştu. lakin günümüzde bu büyük hayal gücü devrimcisinin hipotezleri labratuvar ortamlarında ispatlanmaştır.
"'Gravitation' hakkındaki formülünüz Newton"unki kadar zarif ve sade degil" diyenlere; " hakikati belirtmek istiyorsanız, zerafeti terzilere bırakın" şeklindeki kapağı ile gönlüme taht kuran bilim adamı.
şu sıralar hayatının, düzensiz aşklarının ve müthiş zekasının genius adlı dizide anlatıldığı yahudi (hayatta olsa muhtemelen bunu dememden hoşlanmazdı) fizikçi, yarı zamanlı aşık, çapkın, bilim insanı, dahi.
muhteşem bir zeka, uçsuz bucaksız hayal gücü, biraz da üzerine barışçıllık, insan sevgisi.. hepsinin toplamı albert einstein demektir.
muhteşem bir zeka, uçsuz bucaksız hayal gücü, biraz da üzerine barışçıllık, insan sevgisi.. hepsinin toplamı albert einstein demektir.
yahudi fizikci, gelmis gecmis en zeki tiptir. zamanla ugrasip zamanin evrenin her yerinde ayni hizda olmadigini gostererek hayatimi kurtardigi olmustur. sozlukten dusurdugum bi kizla olan randevuma 2 saat gec kalinca hic bozuntuya vermeyip saatimi 2 saat geriye alip bizim evin orada zaman durma noktasinda oldugundan sana gore gec kaldim ama aslinda 5 saat once geldim ben buraya asil sen beni 3 saat ektin siktir git simdi dedim ama kiz salya sumuk ozur dileyince dayanamayip eve davet ettim gerisi malum. boyle bir anim var. olmeden mezarinda bir elham okuyacagim albert baba.
türkiye halkı olarak yaşamımızın hiç bir alanına sokmadığımız bilimdir. şimdi felsefeye bilim dediğim için linç yiyeceğimi biliyorum. fakat konuştuğumu bilerek söylüyorum.
sanırım ingilizce'den, matematik dersine kadar her alanda dünyanın en berbat lise müfredatına sahibiz. ve bu müfredattan bile genel sınavlarda sıfır çeken mallasştırılmış 300 bin genç var elimizde. ve her geçen yıl sayıları artmakta bu gençlerin. gençlere 2 satır bile fazla öğretmek için yaşamından ödün veren öğretmenlerimizi tenzih ederek söylüyorum ki, bu gençleri yetiştiren sığır ski gibi nice eğitimciye sahibiz. dediklerim hakkında hiç bir fikri olmayan da bir hükümete sahibiz. bakanlık ancak taşeron firmalara dahiyane ihaleler yaratmak peşinde koşuyor. asgari ücretin altında bir kölelik sistemiyle öğretmen çalıştırıyor. öğretmeninin asgari ücretle çalıştığını bilen genç neden yıllarca fakültelerde ömür çürütsün ki? torbacılık yapsa hayatı daha az riskli olur. limon satsa daha çok itibar görür daha fazla kazanır.
bizim lise felsefe müfredatı laf olsun müfredatıdır. bir kaç ilk çağ filozofu, en yüzeyselinden rönesans falan filan. haftada bir saat okulda okutuluyor mu? okutuluyor işte.
oysa yaşam içinde somut soyut her şeyin bir diyalektik bütünlük ve karmaşanın içinde olduğunu insanlarımıza öğretmek çok mu zor? aile hayatından, iş ve eğitim hayatına kadar her şeyi yönetmenin müspet ve menfii yolları diyalektik baz alınarak anlatılamaz mı?
yukarıda son dönemdeki rezil hallerimizin felsefesini yapmaya çalıştım. aranızdan bazıları ''ne felsefe yapıyor bu herif'' diyebilir diye vurgulamak istedim. allahım ''felsefe yapmak'' başka hangi dilde aşağılama cümlesidir? sanmıyorum başka böyle bir kültür yahut kültürsüzlük olduğunu. ''edebiyat yapma bana şimdi'' diyenleriniz varsa burada bitiriyorum giriyi.
sanırım ingilizce'den, matematik dersine kadar her alanda dünyanın en berbat lise müfredatına sahibiz. ve bu müfredattan bile genel sınavlarda sıfır çeken mallasştırılmış 300 bin genç var elimizde. ve her geçen yıl sayıları artmakta bu gençlerin. gençlere 2 satır bile fazla öğretmek için yaşamından ödün veren öğretmenlerimizi tenzih ederek söylüyorum ki, bu gençleri yetiştiren sığır ski gibi nice eğitimciye sahibiz. dediklerim hakkında hiç bir fikri olmayan da bir hükümete sahibiz. bakanlık ancak taşeron firmalara dahiyane ihaleler yaratmak peşinde koşuyor. asgari ücretin altında bir kölelik sistemiyle öğretmen çalıştırıyor. öğretmeninin asgari ücretle çalıştığını bilen genç neden yıllarca fakültelerde ömür çürütsün ki? torbacılık yapsa hayatı daha az riskli olur. limon satsa daha çok itibar görür daha fazla kazanır.
bizim lise felsefe müfredatı laf olsun müfredatıdır. bir kaç ilk çağ filozofu, en yüzeyselinden rönesans falan filan. haftada bir saat okulda okutuluyor mu? okutuluyor işte.
oysa yaşam içinde somut soyut her şeyin bir diyalektik bütünlük ve karmaşanın içinde olduğunu insanlarımıza öğretmek çok mu zor? aile hayatından, iş ve eğitim hayatına kadar her şeyi yönetmenin müspet ve menfii yolları diyalektik baz alınarak anlatılamaz mı?
yukarıda son dönemdeki rezil hallerimizin felsefesini yapmaya çalıştım. aranızdan bazıları ''ne felsefe yapıyor bu herif'' diyebilir diye vurgulamak istedim. allahım ''felsefe yapmak'' başka hangi dilde aşağılama cümlesidir? sanmıyorum başka böyle bir kültür yahut kültürsüzlük olduğunu. ''edebiyat yapma bana şimdi'' diyenleriniz varsa burada bitiriyorum giriyi.
Şimdi efenik, ben müziğin sesini kesinlikle duyanlardanım. Müzik benim her şeyim. Bazen İşkence odam, bazen terapi merkezim.
Hele bir şarkıyı bir olayla ilişkilendirdiysem yanmışım demektir. Zihnimde çalar o şarkı ama hayal gibi değil bildiğiniz çalar.
Balık pazarına pek uygun değil belki ama yolu kısaltmak için saptığım bir ara sokak var ki böyle on dakika envai çeşit ağacın içinden geçiyorsunuz. Tabii aklım hemen eve dönmekte olunca sokağa daldım. Ağaçlar o ana kadar aklımda yok.
Neyse refleks olarak yürüyorum ve sokağı geçtiğim anda lanet şarkı introdan itibaren çaldı. Lan dedim, bu şarkı niye çaldı ki. Sonra etrafıma bir baktım yine o ağaçlık yer. Ama nasıl değişmiş. Sonbahar olunca yapraklar sapsarı, yerler sapsarı... En son mayıs'ta geçmiştim yine eve hızlı dönmek için. Mayıs'ta yemyeşil falandı. Ve kulağımda o şarkı vardı.
Beynim resmen oradasın diye beni uyardı lan.
Neyse... Agalloch. Seni iyi ki tanımışım. Sen gerçekten muhteşem bir şeysin.
Hele bir şarkıyı bir olayla ilişkilendirdiysem yanmışım demektir. Zihnimde çalar o şarkı ama hayal gibi değil bildiğiniz çalar.
Balık pazarına pek uygun değil belki ama yolu kısaltmak için saptığım bir ara sokak var ki böyle on dakika envai çeşit ağacın içinden geçiyorsunuz. Tabii aklım hemen eve dönmekte olunca sokağa daldım. Ağaçlar o ana kadar aklımda yok.
Neyse refleks olarak yürüyorum ve sokağı geçtiğim anda lanet şarkı introdan itibaren çaldı. Lan dedim, bu şarkı niye çaldı ki. Sonra etrafıma bir baktım yine o ağaçlık yer. Ama nasıl değişmiş. Sonbahar olunca yapraklar sapsarı, yerler sapsarı... En son mayıs'ta geçmiştim yine eve hızlı dönmek için. Mayıs'ta yemyeşil falandı. Ve kulağımda o şarkı vardı.
Beynim resmen oradasın diye beni uyardı lan.
Neyse... Agalloch. Seni iyi ki tanımışım. Sen gerçekten muhteşem bir şeysin.
geçenlerde ''ermeniler anadolu'da göçebe bir halktı'' diyerek danışmanları tarafından çok ağır şekilde aldatıldığını düşündüğüm cumhurbaşkanıdır.
rica ederim sayın cumhurbaşkanı, anadolu'yu bir defalığına mimari birikimine güvendiğiniz bir dostunuzla gezin. kadim ermeni halkının hiç de göçebe bir halk olmadığını hüzünle göreceksiniz. ülkemize armağan ettikleri onca muhteşem mimariye bakıp ''şimdi nerede bu insanlar'' diye için için ağlarsınız. yazım hayatımızdan, zanaat değerlerine kadar bize öğrettikleri hususlarına değinmedim bile. peki nerede bu insanlar şimdi? ne oldular?
bugün de ''iskandinav ülkeleri emeklilik yasaları yüzünden battı'' diye bir demeç buyurmuşlar. bence acilen tazminatsız şekilde bütün danışmanlarını kovması gereken cumhurbaşkanıdır. iskandinav ülkelerinin neresi batık?
buradan sesleniyorum beni danışman olarak alırsa neyin ne olduğunu anlatırım.
rica ederim sayın cumhurbaşkanı, anadolu'yu bir defalığına mimari birikimine güvendiğiniz bir dostunuzla gezin. kadim ermeni halkının hiç de göçebe bir halk olmadığını hüzünle göreceksiniz. ülkemize armağan ettikleri onca muhteşem mimariye bakıp ''şimdi nerede bu insanlar'' diye için için ağlarsınız. yazım hayatımızdan, zanaat değerlerine kadar bize öğrettikleri hususlarına değinmedim bile. peki nerede bu insanlar şimdi? ne oldular?
bugün de ''iskandinav ülkeleri emeklilik yasaları yüzünden battı'' diye bir demeç buyurmuşlar. bence acilen tazminatsız şekilde bütün danışmanlarını kovması gereken cumhurbaşkanıdır. iskandinav ülkelerinin neresi batık?
buradan sesleniyorum beni danışman olarak alırsa neyin ne olduğunu anlatırım.
3 yıla yakındır ruhsal olarak yerlerde sürünüyorum. psikiyatrlara göre depresyonda değilim. düzenli olarak işime gidip geliyorum. gerçi bunun dışında başka hiç bir sosyal faliyetim yok. geleceğe dair umutlar üretip, hala müspet hayaller kurmak sosyal faliyetse o vardı elimde bir süre önceye kadar.
bizim hayta yeğene iş kurması için kredi çekip işi 1 seneden kısa sürede batırması sonucu baya bir mebla borç kucağımda kaldı. helali hoş olsun çalışır öderiz. ama bu yoğun ruhsal batmışlık halinde bir de geçim sıkıntısı sarstıkça beter etti bünyeyi.
artık bir sosyal faliyet olarak bile umut etmeyi hayal kurmayı bıraktım. bir kaç gündür deli gibi kendimi saçma salak türk korku filmleri izlemeye verdim. ondan önce de cennet mahallesi izleyip duruyordum.
allahsız ateist bir bünyem var hiç bir korku filmi tırsıtmıyor beni. fakat çocukken annemden teyzelerimden dinlediğim hikayelerin benzerini ekranda görmek nedense beynimdeki sorunları dağıtıyor.
ulann o korku filmlerinden bile umut çıkarttım iyi mi. genelde hikayeleri insanlara aşık olup maraza çıkartan inler ve cinler. bu kadar yalnızlık içinde buna bile ihtiyacım var. yani gelse güzelce biri, maraza çıkartmadan bir orta yolunu buluruz diye düşünüyorum. iddiadan da sağlam 3 maç verir atarız 200 tl oh miss.
ya da şeytanla anlaşma falan da olabilir. 3 sene önce her şeyin boka sardığı yılllara gitme karşılığı pazarlıksız verebilirim ruhumu.
bu konuda yardımcı olabilecek şeytan arkadaşlar varsa özelden yazsın.
bizim hayta yeğene iş kurması için kredi çekip işi 1 seneden kısa sürede batırması sonucu baya bir mebla borç kucağımda kaldı. helali hoş olsun çalışır öderiz. ama bu yoğun ruhsal batmışlık halinde bir de geçim sıkıntısı sarstıkça beter etti bünyeyi.
artık bir sosyal faliyet olarak bile umut etmeyi hayal kurmayı bıraktım. bir kaç gündür deli gibi kendimi saçma salak türk korku filmleri izlemeye verdim. ondan önce de cennet mahallesi izleyip duruyordum.
allahsız ateist bir bünyem var hiç bir korku filmi tırsıtmıyor beni. fakat çocukken annemden teyzelerimden dinlediğim hikayelerin benzerini ekranda görmek nedense beynimdeki sorunları dağıtıyor.
ulann o korku filmlerinden bile umut çıkarttım iyi mi. genelde hikayeleri insanlara aşık olup maraza çıkartan inler ve cinler. bu kadar yalnızlık içinde buna bile ihtiyacım var. yani gelse güzelce biri, maraza çıkartmadan bir orta yolunu buluruz diye düşünüyorum. iddiadan da sağlam 3 maç verir atarız 200 tl oh miss.
ya da şeytanla anlaşma falan da olabilir. 3 sene önce her şeyin boka sardığı yılllara gitme karşılığı pazarlıksız verebilirim ruhumu.
bu konuda yardımcı olabilecek şeytan arkadaşlar varsa özelden yazsın.
karanlık bir cinayete kurban giden rabia naz vatan'ın, babası, annesi ve olayı araştıran iki gazetecinin göz altına alınması sonrası açıklama yapan içişleri sekreteri.
"rabia naz kızımız üzerinden yargı, emniyet, tüm kurumlar birileri tarafından felç edilmek isteniyor," diyor sayın sekreter.
kendisine öncelikle şunu söylemek isterim ki rabia naz vatan sizin kızınız falan değil. bu masum çocuk sizin 7 kat uzaktan yakınınız olsaydı zaten şimdiye olay aydınlatılmış olurdu. sorun şu ki zaten suçlamaların muhattapları size yakın.
bir de yani acılı bir anne baba ve 2 genç gazeteci üzerinden tüm kurumlar felç oluyorsa o kurumlardaki sorunlar çok daha derindir. rica ederim böyle endişelere sevk etmeyin bizi. biz oralarda her şey dört dörtlük diye düşünmekteyiz.
yoksa sayın abiniz mehmet ağar'ın dediği gibi bir tuğla çekilse her şey tepe taklak falan mı olacak bu kurumlarda?
"rabia naz kızımız üzerinden yargı, emniyet, tüm kurumlar birileri tarafından felç edilmek isteniyor," diyor sayın sekreter.
kendisine öncelikle şunu söylemek isterim ki rabia naz vatan sizin kızınız falan değil. bu masum çocuk sizin 7 kat uzaktan yakınınız olsaydı zaten şimdiye olay aydınlatılmış olurdu. sorun şu ki zaten suçlamaların muhattapları size yakın.
bir de yani acılı bir anne baba ve 2 genç gazeteci üzerinden tüm kurumlar felç oluyorsa o kurumlardaki sorunlar çok daha derindir. rica ederim böyle endişelere sevk etmeyin bizi. biz oralarda her şey dört dörtlük diye düşünmekteyiz.
yoksa sayın abiniz mehmet ağar'ın dediği gibi bir tuğla çekilse her şey tepe taklak falan mı olacak bu kurumlarda?