Ailemin okul hayatım hakkındaki prensibi ilkokulun ilkgününden belli olmuştu denebilir, ilk gün öğlen annem bırakmış, akşam son dersten biraz da erken çıkmamla öğrenci sürüsüne takılıp eve kendim dönmüştüm. Sonuç : saldım çayıra mevlam kayıra. Ama ben esaslı bir inek olduğum için hem çok konuşan hem çok çalışan bir çocuk olmuştum. Ortaokulda bir veli toplantısı hatırlıyorum. Önemli bir sınav açıklanacaktı ama annem gelmemişti. Ben de kendi kendimi temsilen toplantıya girme kararı almış, bunu öğretmenle paylaşmış, ardından toplantıda notumu öğrenip durumumu sormuştum. Enteresan bir çocuktum.
İnsanlar kendini ilişkiye o kadar kaptırıyor ki sen sevgililiği unutuyorlar. Oysa aslolan sevgililiktır. İlişki bir tür alacak verecek hesabına dönüp, yatırımlar hakkında başvurulmak istenen tasarruf tedbirleri gibi hallere giriyor. Sevgililiğin gönüllü ve arzulu halini yaşatan ilişkiler gerçek anlamından kopmuyor. Diğer türlü soft bir karı koca ilişkisi, sorumluluklar ve yükümlülükler. Kurallar.. oysa gönüllü olana kural koymaya gerek var mı? O dansa hazırdır zaten.
(bkz:ferda anıl yarkın)
(bkz:serbesr çağrışım)
o değil de neden ben bu garip isim soy isim kombinasyonunu ezbere biliyorum lan ?
(bkz:serbesr çağrışım)
o değil de neden ben bu garip isim soy isim kombinasyonunu ezbere biliyorum lan ?
insana garip bir üstünlük hissi verdiğini düşünüyorum ben bu ziyaretlerin. bu his çok sevdiklerinin mezarına kadar sürüyor, orada yerini kedere ve acıya bırakıyor ama ayrılırken yine var ediyor kendini.
yaşayan, ölülerin içinde bulunduğu bu derin sessizliğin karşısında hayatta olmanın gücünü damarlarında yeniden hisseder. kendini onlardan üstün ve uzak görür. diğer yaşayanların gürültüsü, hareketleri, dikkat dağıtıcılığı orada yoktur. bizim kazandığımız bir piyangoyu kazanamamış insanların arasında, rahat ve özgür hareket ederiz. orada ne kadar kalacağımız bize bağlıdır. onların sınırlılığını ayrılırken böylece yeniden hissederiz. onlara iyilik yapmış gibi hissederiz çoğu zaman, onlara ihsanda bulunmuş gibiyizdir. çocuk esir geme kurumu ya da huzurevi ziyareti gibi bir şeydir.
istisnası şiddetli özlemin var olduğu ziyaretlerdir. ancak onlar bize ölümlü ve fani olduğumuzu hatırlatır. çünkü bizi özlediğimizden koparan, ve sevdiklerimizden birlikte olduklarımızdan da koparacak olan ölümdür. acziyet ancak o zaman damarlarımızda akmaya başlar.
yaşayan, ölülerin içinde bulunduğu bu derin sessizliğin karşısında hayatta olmanın gücünü damarlarında yeniden hisseder. kendini onlardan üstün ve uzak görür. diğer yaşayanların gürültüsü, hareketleri, dikkat dağıtıcılığı orada yoktur. bizim kazandığımız bir piyangoyu kazanamamış insanların arasında, rahat ve özgür hareket ederiz. orada ne kadar kalacağımız bize bağlıdır. onların sınırlılığını ayrılırken böylece yeniden hissederiz. onlara iyilik yapmış gibi hissederiz çoğu zaman, onlara ihsanda bulunmuş gibiyizdir. çocuk esir geme kurumu ya da huzurevi ziyareti gibi bir şeydir.
istisnası şiddetli özlemin var olduğu ziyaretlerdir. ancak onlar bize ölümlü ve fani olduğumuzu hatırlatır. çünkü bizi özlediğimizden koparan, ve sevdiklerimizden birlikte olduklarımızdan da koparacak olan ölümdür. acziyet ancak o zaman damarlarımızda akmaya başlar.
(bkz:simülasyon argümanı)
türkiye'de doğuda yaygın olduğu bilinen ama anadolu'nun pek çok yerinde görülen eşeğe tecavüz etme olayı özellikle afganistan-pakistan coğrafyalarında keçilere karşı yapılır. bu coğrafya insanını aşağılamak için ecnebiler goat fucker derler bu sebeple.
seni aldattım diyen sevgiliye ödeştik falan diyen insanlar bende oğlum siz nasıl ilişkiler yaşıyorsunuz dedirtiyor. ilişkiden çok oyun gibi. kime neye nispet yapıyorsun ki ? söylediğinin yalan olma ihtimali olduğunu karşına böyle bir şeyle gelen biri düşünemeyecek mi ? her şeyi geçtim, ilişki bir savaş meydanı mı, aldatmak 1-0 öne geçmektir de karşılıklı aldatışmakla falan 1-1 mi oluyor ? aldatmak madem ki aşağılık bir hareket bunu ben de yaptım diyerek, onun da canı yansın uğruna kendini bu seviyeye düşürmek falan, bilemedim.
yani sanki buradan bakınca herkes aldatmamak için kendini zor tutuyor da birisi tutamayıp yapınca ben de yaptım aslında nanik demiş gibi oluyor. komik, çocuksu.
ben mi ? karşımdaysa basar tokadı geçerim. aynı hak kadına da aittir.
yani sanki buradan bakınca herkes aldatmamak için kendini zor tutuyor da birisi tutamayıp yapınca ben de yaptım aslında nanik demiş gibi oluyor. komik, çocuksu.
ben mi ? karşımdaysa basar tokadı geçerim. aynı hak kadına da aittir.
Benim için bu hissi, öfkeyi değil de, ego veya gururu değil de o hayal kırıklığını en iyi anlatan sahne bir braveheart sahnesiydi. Şöyle :
birbirini takip eden 7 günlük zaman parçası olarak tanımlanmış.
özelliği ise çok çabuk geçiyor olması. gerçekten ne de çabuk geçiyor.
özelliği ise çok çabuk geçiyor olması. gerçekten ne de çabuk geçiyor.
gün gelir korumak sakınmak için gerdiğiniz dallarınızdan şikayetçi olur çünkü güneşten beslenemiyordur. haklıdır kendince. ya da büyür ve kendisi ulaşır güneşe. feridun düzağaç özetlemiş :
"Kimse kimsenin her şeyi olamaz-mış
-Di'li geçmişten tek yaramsın sen"
"Kimse kimsenin her şeyi olamaz-mış
-Di'li geçmişten tek yaramsın sen"
vaktiyle bir yere yazmıştım, kendisini okumadım, dizisini izlemedim ama sebepsizce sevmiyorum bu adamı. alıntılarından yansıyan şeyi sevmedim. yakın zamanda şu eski sevgilisine yaptığı yavşaklığı görünce sezgilerimin boşuna olmadığını gördüm. bugün olan olayla da kendimi tebrik ettim.
bakın ben sarhoştu değildi kısmında değilim. benim takıldığım kısma insanlar neden az takılmış onu da anlamadım. diyelim ki değildi. ulan sen kimsin ki başkası senin yerine hapse giriyor, trafik canavarı, katil sıfatını alıyor, hayatını yerle bir ediyor ? kimsin ulan sen, yıllarca cool fakir edebiyatı, yeraltı edebiyatı, varoş marjinalliği edebiyatı yapıp da parasını verip üzerine suç aldıran kodaman rolüne mi girdin ? sen kimsin ki arkadaşım dediğin insanı böyle bir şeyin içine itebiliyorsun ? afrika'da çocukları mı kurtarıyorsun da o hapse girebiliyor ama sen giremiyorsun, neden senin hayatın daha değerli ? ki yukarıda dikkatli bir yazar yazmış, savcının şüphesinden sonra aklına gelmiş vicdanı sözde. hiç kimse vicdandan falan bahsetmesin. psikolojik tedavi görmüşmüş. arkadaşının 36 sabıkası var da hapis korkusu nedir bilmeyen bir tip falan mı ?
özetle, bakşlarından, cümlelerinden sızan anlamdan öğrendiğim ve gördüğüm kadarıyla. çare bulamadığı narsistliğinin kurbanı olan yamuk karakterli biri.
bakın ben sarhoştu değildi kısmında değilim. benim takıldığım kısma insanlar neden az takılmış onu da anlamadım. diyelim ki değildi. ulan sen kimsin ki başkası senin yerine hapse giriyor, trafik canavarı, katil sıfatını alıyor, hayatını yerle bir ediyor ? kimsin ulan sen, yıllarca cool fakir edebiyatı, yeraltı edebiyatı, varoş marjinalliği edebiyatı yapıp da parasını verip üzerine suç aldıran kodaman rolüne mi girdin ? sen kimsin ki arkadaşım dediğin insanı böyle bir şeyin içine itebiliyorsun ? afrika'da çocukları mı kurtarıyorsun da o hapse girebiliyor ama sen giremiyorsun, neden senin hayatın daha değerli ? ki yukarıda dikkatli bir yazar yazmış, savcının şüphesinden sonra aklına gelmiş vicdanı sözde. hiç kimse vicdandan falan bahsetmesin. psikolojik tedavi görmüşmüş. arkadaşının 36 sabıkası var da hapis korkusu nedir bilmeyen bir tip falan mı ?
özetle, bakşlarından, cümlelerinden sızan anlamdan öğrendiğim ve gördüğüm kadarıyla. çare bulamadığı narsistliğinin kurbanı olan yamuk karakterli biri.
Emperyalist siyonist tapınakçı küreselci ABD ile ortak iş yapıp Suriye'yi parçalayan, Barzani'yi ırak hükümetine karşı destekleyip güçlendirip şimdi şikayet eden daha doğrusu istemiyormuş gibi yapan ve Irak'ın da parçalanma senaryolarına her türlü desteği veren ve iki ülkeyi de parçalama ordularına ev sahipliği yapan akp iktidarı'nın yancısı bahçeli açıklaması.
İçimden acımak bile gelmiyor.
İçimden acımak bile gelmiyor.
(bkz:okumak yazmak ve yaşamak üzerine)
Az biraz yazma işine bulaşan herkesin okuması gerektiğini düşünürüm. Bugün için yazılmış hissini doğurur yüzyıllar öncesinden.
Az biraz yazma işine bulaşan herkesin okuması gerektiğini düşünürüm. Bugün için yazılmış hissini doğurur yüzyıllar öncesinden.
Bir çay tiryakisi olarak bu içeceğe uzaktan saygı duyar, türk kahvesi veya mekanda kış akşamı kahvesi olarak ancak tüketirdim. Filte kahve asla içmezdim. Şimdi ise sabah bir öğleden sonra bir fincan olmak üzere düzenli bir ilişkimiz var kendisiyle, haksızlık etmişim kendi adıma.
çakıl taşlarıyla dolu bir kabı sallayınca boşlukların dolması gibi, alışmak da bir nevi boşluğun dolmasıdır ve bu yüzden zordur sevmekten. yeniden sevmenin en büyük zorluklarındandır. alışana dek bir sürü köşemizden oluruz, soyulur, aşınır, törpüleniriz. yerine gömülmüş bir taş gibi ağırlığını kaybetmiş hisseder insan alıştığından uzakta. zorla alışılanlar var bir de ruhun alışmak için can atıp da zeminine kuruldukları var.
"bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa"
(bkz:cemal süreya)
(bkz:cemal süreya)
İçinde veya etrafına olan biteni ifade etmeme halı.
birkaç gündür iş sebebiyle canım sıkkın. öğleden önce yaptığım görüşme de durumu kötüleştirdi. yemekte hiç konuşmayınca soru geldi. kafam dolu deyip geçiştirdim. Soran kişi neden gizem dolu olduğumu sorunca yıllardır çalıştığım arkadaş ihtiras her zaman sır küpüdür, her zaman kendi gizemindedir. arada aşırı tepki verdiğinde ancak anlarım bir şeyler olduğunu dedi.
anlatmamaya uzun zaman alışınca insan anlatmıyor olduğunu da fark etmiyor. ailemin en yakın dostlarımın tepkilerini düşünüyorum. Onlar da beni sır küpü olarak görüyor. bütün fırtınaların içinde yaşayan ancak fırtına çok şiddetli olduğunda dışa vuran bir yapım var. anlatmanın hafifletici ferahlatıcı lüksünden mahrum kalıp başarısını da kusurunu da günahını de sevabını da kendine yaşıyor bir hale geliyorsun. Ve bunu bazen en sevdiğine bile anlatamıyorsun, anlaşılamıyorsun, anlattığında sanki her zaman dertsizmişsin de kendine dert uydurmuşsun gibi algılanabiliyor.
birkaç gündür iş sebebiyle canım sıkkın. öğleden önce yaptığım görüşme de durumu kötüleştirdi. yemekte hiç konuşmayınca soru geldi. kafam dolu deyip geçiştirdim. Soran kişi neden gizem dolu olduğumu sorunca yıllardır çalıştığım arkadaş ihtiras her zaman sır küpüdür, her zaman kendi gizemindedir. arada aşırı tepki verdiğinde ancak anlarım bir şeyler olduğunu dedi.
anlatmamaya uzun zaman alışınca insan anlatmıyor olduğunu da fark etmiyor. ailemin en yakın dostlarımın tepkilerini düşünüyorum. Onlar da beni sır küpü olarak görüyor. bütün fırtınaların içinde yaşayan ancak fırtına çok şiddetli olduğunda dışa vuran bir yapım var. anlatmanın hafifletici ferahlatıcı lüksünden mahrum kalıp başarısını da kusurunu da günahını de sevabını da kendine yaşıyor bir hale geliyorsun. Ve bunu bazen en sevdiğine bile anlatamıyorsun, anlaşılamıyorsun, anlattığında sanki her zaman dertsizmişsin de kendine dert uydurmuşsun gibi algılanabiliyor.
Dağılmış kafayla mümkün olmuyor bu. Bıraksam 4 parçaya ayrılacak zaten. Nesini dağıtacaksın? Sabaha Çözümsüzlüğe uyanacak olma hissi de cabası.
Birinci tekil şahsın sözlüğüne, yargısına göre. Ben de demek yerine bence diyen insanları bir tezgah arkasında özgüvenli halleriyle şifa dağıtan eczacı kalfalarına benzetiyorum. Konu sen değilsin ki, konu benim.. tezgahın arkasından çıkıp karşıma masaya otursana, şarabı doldursana..
Kocaman bir monolog. Söylenenler duvarlara çarpıp size geri döner. Dönen ya kalbi dönüştürür ya da ruhu aşındırır.
peyami safa klasiği. bu kitabın başlangıcı, önce yazarın gözünden, sonra kitap okuyan kadının gözünden ve sonra bizim gözümüzden sahnelenişi çok etkileyicidir. kadın erkek arasındaki heyecanı peyami safa yansıtmayı çok iyi başarıyor. tüm roman boyunca o gitgelleri ve gerilimi hissediyorsunuz.
peyami safa eseri.
kitabın baş kahramanı sayılabilecek erkek karakter veya onun kadın karakterleri aslında ikincildir. esas karakter noraliya dır.
" yalnızım, yalnız.. denizde savrulan bir dal parçası gibi yalnız" böyle anlatıyordu noraliya yalnızlığını. aşkı bulup aşkı kaybeden, kendi içinden bir kapı açıp maneviyata yönelen, içindeki yüksek dünyanın karşılığını arayan kadın. peyami safa'nın en kutsal kadınıdır. en temiz, en berrak bildiği. ki kendisi çoğu kadını oldukça meşum resmeder. bu anlamda noraliya en etkilendiğim roman karakterlerinden biriydi.
sevgili ukdeciye teşekkürler.
kitabın baş kahramanı sayılabilecek erkek karakter veya onun kadın karakterleri aslında ikincildir. esas karakter noraliya dır.
" yalnızım, yalnız.. denizde savrulan bir dal parçası gibi yalnız" böyle anlatıyordu noraliya yalnızlığını. aşkı bulup aşkı kaybeden, kendi içinden bir kapı açıp maneviyata yönelen, içindeki yüksek dünyanın karşılığını arayan kadın. peyami safa'nın en kutsal kadınıdır. en temiz, en berrak bildiği. ki kendisi çoğu kadını oldukça meşum resmeder. bu anlamda noraliya en etkilendiğim roman karakterlerinden biriydi.
sevgili ukdeciye teşekkürler.
erkekler için evi çekip çevirecek kadındır çoğu zaman. bu tip bir kadın bir tür araçtır. erkeğin hedeflediği hayatı yaşarken işini kolaylaştırır. bence eksik, evlenilecek kadın bir tür zirve bir tür şehir olmalı. tutku duyamadıktan bir şeylerine hayran olmadıktan sonra, erkeğin aslında erkeklerle geçen hayatında düzenli yemek ve seksten başka ne katar ki ?