Elektromagnetik dalgaların ve bu dalgalarla yayılan bilgi işaretlerinin birbirine geçmesi, birbirini bozması, veya havada yayılan dalgaların cihazların içindeki bilgi işaretlerini bozması. Elektronik cihazların bu girişimlerden ne kadar korunaklı olduğunu da inceleyen bir alandır.
(bkz:Faraday kafesi)
Elektromagnetik uyumluluk.elektronik cihazların yaydığı elektrik ve manyetik alanların iletişim güvenliğine zarar vermeden sağlığa zararlı sınırların altında çalışması yönünden incelenmesi.
electromagnetic compatibility nin kısaltması.
Ben bunun en acısını Karadenizlilerin işlettiği bir taş fırın lahmacuncuda yemiştim. Bir daha gelip Adana istemeyeyim diye öyle yaptıklarını düşünüyorum.
Neden geriden gelirken amaç ileridedir ve geleceği işaret eder. Amacın ulaşma çabası nedenin ise doğal akış yolu olduğunu söyleyebiliriz. Mesele şu ki, bazı nedenler de bir zamanlar amaçtı. Nedenin dayanak noktaları varken amacın uzanmak istediği hedefler var. Tam bu noktada inanç ve bilim arasında ta büyük patlamaya dek süren bir kavga başlıyor. Bütün bu sabitlerin, denklemlerin, oluş ve kayboluşların bir nedeni mi var amacı mı? İnsanın var oluşu bir nedenler zincirine mı bağlı amaçlar zincirine mi?
Dinci belgeseli tadında " Allah hiçbir şeyi sebepsiz yaratmamıştır" demek sebep sonuç zincirine bağlı diyalektiği güçlendiriyor ve pozitivist bir yaklaşımdır aslında. Oysa doğrusu Allah hiçbir şeyi amaçsız yaratmamıştır olmalı. Yaratıcı için sebeplere gerek yok, kâinatı amaçların mı yoksa nedenlerin mi üzerine kurduğu da biraz yumurta tavuk ilişkisi gibi. Çünkü büyük patlamanın ötesini bilmiyoruz ve önce neden mi vardı yoksa amaç mı vardı bizim gözlem alanımızda değil.
Dinci belgeseli tadında " Allah hiçbir şeyi sebepsiz yaratmamıştır" demek sebep sonuç zincirine bağlı diyalektiği güçlendiriyor ve pozitivist bir yaklaşımdır aslında. Oysa doğrusu Allah hiçbir şeyi amaçsız yaratmamıştır olmalı. Yaratıcı için sebeplere gerek yok, kâinatı amaçların mı yoksa nedenlerin mi üzerine kurduğu da biraz yumurta tavuk ilişkisi gibi. Çünkü büyük patlamanın ötesini bilmiyoruz ve önce neden mi vardı yoksa amaç mı vardı bizim gözlem alanımızda değil.
Finaldeki coşkuları görülmeye değerdi. Sporun aslında ne olması neye hizmet etmesi gerektiğine dair çok güzel bir sahneydi oynadıkları final maçı. Tebrikler.
Kendinizle barışık olamadığınız zamanlarda kendi kendine konuşurken münakaşa çıkması olayına dönüşür.
kendi ışıltısını unutmaz insan
bütün ışıkların söndüğü gecede
kendimle aydınlatmaya mecbur kaldığım
hep başka filtrelerden görmüşken dünyayı
kendime deniz feneri olduğum
kalabalıklarda
şehir ışıklarında kaybolan bir yıldız gibi
uzaklaşmamışken kendimden
henüz hayallerimi severken
delirmenin kıyılarında dolaşmıştı da
bütün varlığım bir kağıttan gemi
dizelerden halatlar hikayelerden yelkenlerle
kendi yalnızlığının denizinde
bir kıyı aramıştım
ve seni bulmuştum gözlerim görmezken
kalbimin elleriyle
bizi bir başkası yapan o korku
insansızlık çıplaklığı korkusu
onlar dediğin hep başkalarını giyinmiştir de
bizi yıldırmaya uğraşır durur
oysa beni giyin istemiştim
bilirim üşürsün de söylemezsin
bilirim dünya bir soğuk cehennemdir
şimdi ben kendi dünyama dolunay
sen yıldızından kopmuş bir kor
ben gözlerinde kainatı gördüm
sen bende karanlığı görme.
bütün ışıkların söndüğü gecede
kendimle aydınlatmaya mecbur kaldığım
hep başka filtrelerden görmüşken dünyayı
kendime deniz feneri olduğum
kalabalıklarda
şehir ışıklarında kaybolan bir yıldız gibi
uzaklaşmamışken kendimden
henüz hayallerimi severken
delirmenin kıyılarında dolaşmıştı da
bütün varlığım bir kağıttan gemi
dizelerden halatlar hikayelerden yelkenlerle
kendi yalnızlığının denizinde
bir kıyı aramıştım
ve seni bulmuştum gözlerim görmezken
kalbimin elleriyle
bizi bir başkası yapan o korku
insansızlık çıplaklığı korkusu
onlar dediğin hep başkalarını giyinmiştir de
bizi yıldırmaya uğraşır durur
oysa beni giyin istemiştim
bilirim üşürsün de söylemezsin
bilirim dünya bir soğuk cehennemdir
şimdi ben kendi dünyama dolunay
sen yıldızından kopmuş bir kor
ben gözlerinde kainatı gördüm
sen bende karanlığı görme.
"o üzüntü birdenbire gelir. hava yağmurludur. bir sonu gelmeyecek başlangıç. böyle sürüp gidecek gibidir her şey. öyle ki, çocuklar bile çirkindir. "
"kuşkuların gecesinde sönen ışık huzmeleri " böyle demişti bir yazar. Anılara ve acılara rağmen gökte yıldızlar gibi orada öylece durur güvenmişliğin ve sevmişliğin parıltıları. Kuşkuların karanlığına rağmen içimizi aydınlatır. Kuşku yerini inanca bıraktığında bütün ışık huzmeleri sönmüş olur. İşte o zaman gecenin en karanlık yerindeyizdir.
vega şarkısı.
girilmez alanlarına çarpmadan manevralarla dolaşıyorum hayatın yollarında. güneş bahçesi bildiğim yerler girişi kapatılmış karanlık mağaralara dönüyor bazen. bir bakıyorsun bir eski anı artık yok. bir bakıyorsun sevdiğin eldivenlerle tutuyor ellerini. bir bakıyorsun yüzünde garip bir maske. çekip almak ardını görmek istiyorsun bir boşluk kalıyor ardında. bir bakıyorsun kendini batan bir gemide hala keman çalan aptal bir mürettebat olarak buluyorsun. bir bakıyorsun ölüm sancısı çeken bir ruhun dudaklarını öpme derdine düşecek kadar bencilsin. bir bakıyorsun senin olan seni kapının dışında bırakmış. bir bakıyorsun kırıp girdiğin kapının ardında kimsecikler kalmamış. bir el uzatıyorsun kor bir demire yapışmış buluyorsun kendini. bir bakıyorsun bir ekim günü mor gözyaşı yağışı altında hava. bakmak istemiyorsun, ama ruhun ayçiçeği gibi hep o yönde.
tipik bir örnek olarak istanbul'da sonbahar'ı verebilirim ama benim aklıma yağmurlu bir havada sevdiğim ve öyle dinlediğim şu şarkı geliyor :
İnsan kendi sürüsünü bulana ve orada kabul görene dek yalnızlık hissi geçmez. Bizim gibi düşünen ama en az bizim kadar iyi olan sosyo-kültürel türdeşlerimiz içinde olmak ve onların içinde yükselip üstün olmak isteriz. Hem anlamak ve anlaşılmak hem de üstün olmak isteriz. Bu sadece niteliksel değil duygusal da bir bağdır. Üstelik bu topluluk tıpkı bir göç sürüsü gibi akış halinde olmalıdır ve bizi hedefsiz bırakmamalıdır. Eğer böyle bir topluluğun üyesi olamazsak ailemize yönelir ve onların bunun yerini almasını isteriz. Bu da olmazsa sevgilimizden tüm o boşluğu kuşatmasını isteriz. Ama ne sevgili ne aile bunu dolduramaz. Ve onlara rağmen, hatta arkadaşlara dostlara akrabalara rağmen yalnız bir insan olarak yaşarız.
Doğrunun ve yanlışın ilk ve en basit göstergesi. Yanlışların da kendi içinde tutarlı olduğu bozuk düzenler mevcut olabilir ama tutarlı dahi olamayan bir şey doğru olamaz.
Yürümek için en ideal yollardan. Son dönem Osmanlı ve ilk dönem cumhuriyet yapılarında yeşil alanlara kurulu olanlarda çok görülür.
Biraz ağaç, birkaç bank, neşesiz ama sakın ve sessiz insanlar. Düşünülmek istenmeyen çeşit çeşit dert. Küçük yapay bir gölet, biraz ilgi gösterilmişse belki içinde birkaç kaplumbağa.
Kemal Varol şiiri:
bir tespih gibi dağılıp hatırlarken seni
öptüm etimdeki kızgın mührün sızısından
dizlerimde işleyen yaraların haylazlığıyla
hayata benzeyen sözler ettim kime rastladıysam
kime baktıysam: birden acıyla bozkır ömrüm
bu kaçıncı düğüm atılan bana, bu nasıl böyle küf
söyle: artık ne, bu harabe kime
boğaza tıkanan yutkunma
nedensiz bir akşamdan kalma nem gibi unutuldum
ah! kim ki kaldı bütün aşklarının yasını tutan:
aziz sevgilim, her gülün ziyanı neden kokusu kadar
bir tespih gibi dağılıp hatırlarken seni
öptüm etimdeki kızgın mührün sızısından
dizlerimde işleyen yaraların haylazlığıyla
hayata benzeyen sözler ettim kime rastladıysam
kime baktıysam: birden acıyla bozkır ömrüm
bu kaçıncı düğüm atılan bana, bu nasıl böyle küf
söyle: artık ne, bu harabe kime
boğaza tıkanan yutkunma
nedensiz bir akşamdan kalma nem gibi unutuldum
ah! kim ki kaldı bütün aşklarının yasını tutan:
aziz sevgilim, her gülün ziyanı neden kokusu kadar
Çok yapardım bunu eskiden. Çok fazla. Kendimi dinlememek için. Anlatmamak için. Şöyle anlatmış şair bunu :
" Hangi hayatın imlası bozuksa ona sığındım "
" Hangi hayatın imlası bozuksa ona sığındım "
En sevdiğim ay. Ne kadar kötü olursa olsun kötü geçerse geçsin, kıştan önce ve yazdan sonra bahşettiği serin güneşli yürüme günleri aşkına ve bendeki özel anlamı hatrına hep makbuldür.
Özellikle antik çağda Makedon ve Yunan ordularının çok kullandığı, çok uzun mızraklara sahip düzenli birliklerin savaş düzeni. Roma için ciddi bir problem olan bu düzeni Romalılar falanksın yapısını bozmak için hızlı manevralar uygulamak falanksa özellikle yan cephelerden saldırmak zorunda kalmışlardır. Ancak o zaman o meşhur kısa kılıçları etkili olabilirmiştir.
Garip bir şekilde çok net bir hatıram var bununla ilgili, öğretmenimin mimiklerini dahi hatırlıyorum. Bunda birinci sınıfta kendisine aşık olmamın etkisi yok ama.
Rutin çalışma hayatından uzak olduğu için güzeldir, bazen günün nasıl gittiğini bile anlamazsınız, motivasyonu yüksek tutar. Zorluğu ise her projenin bir teslim tarihi vardır( cool olmak için deadline olarak ifade ediyoruz ) ve bu tarihin yeterli geldiği nadirattandır.
Kadının kendine yakışanı giymesidir. Her giyim her yer için uygun değildir bunu da biliyoruz. Haliyle her erkek her zaman ideal değildir. Üzerine kadınların çoğu zaten standart dışı, herhangi bir ideale uyamayacak ruha sahipler. Çözüm : aşk. Aşk dışında bir insanı her yerimize ve her şeyimize yakıştıran ne var ki?