dna zincirini takip eden bilim adamlarının yaptığı deney ve incelemeler sonucunda bugün hayatta olan herkesin tek bir kadına bağlandığı öğrenildi. bu kadın hepimizin evrensel annesi yani mitokondriyal havva (mitochondrial eve) olarak kabul ediliyor.
82' nobel ödülü alan ve can yayın evinden çıkan kitabın çevirisi inci kut'a ait.
benim hüzünlü orospularım, yaşamının büyük bir kısmını genelevlerde geçiren hovarda bir adamın yatak öykülerinin hikayesi.. bu hikaye, 90. yaş gününde kendine bir yenilik armağan etmesi istemiyle yepyeni bir sokağa sapar, sürekli gittiği genelevinin sahibesi rosa cabaras'ı arar ve 90.yaş günü için bir bakire ister. bu beklenmedik telefon yaşlı adamın yıllardır tekdüzeliğe mahkum olmuş hayatını canlandırmak için bilinmeyen büyük bir fırsattır. bu noktadan sonra bir aşk hikayesine tanıklık ediyoruzdur. özellikle kendisine armağan için bakire olmasını istediği bir kıza aşık olur ve dokunamaz. kendisinden bile korur, kıskanır. hatta delgadina'ya olan aşkını şu şekilde izah eder:
''kendi yarattığım ve bana korku veren bu sürekli sarhoşluğa kendimi nasıl kaptırdığımı ben de bilmiyorum.başıboş dolaşan bulutların arasında uçuyor, kim olduğumu öğrenmek gibi boş bir hayalle aynanın karşısında kendi kendime konuşuyordum.saçmalıklarım o dereceye varmıştı ki, taşlarla, şişelerle girişilen bir öğrenci gösterisinde, içinde bulunduğum gerçeği ortaya koyacak şekilde ' aşkımdan çıldırıyorum ' yazılı bir pankartla en öne geçmemek için kendimi zor tutmuştum..''
yaşlı adam, yaşlılığını kabul edemez ve hissettiği yaşta olduğunu iddia eder.
yaşlı adam aynı zamanda, 90 yaşına kadar hiç evlenmemiştir bunu da şöyle açıklar: ''orospulardan evlenmeye vakit bulamadım.''
kitap bize, genel olarak ''hissettiğin yaştasın'' mottosunu naif bir biçimde aşılayan örnek neşriyatlardan. genç yaşlarda okunması daha iyi romanlardandır. kişi, genç olduğunun idrakına varıp, yapabileceklerini yapma imkanına sahip olduğunu fark edince hayat daha farklı gelecektir. bu farkındalığı 90.yaşında kavrayan yaşlı adam, bu durumu şöyle açıklar:
''yaşanabilecekken yaşanmamış tüm aşkların sıkıntısını bir gordion düğümü gibi hissettim gırtlağımda.''
sanıyorum marquez'in teşhircilik kariyerinin doruk/dönüm noktalarından biridir bu kitap özellikle şöyle bir kısım vardır ki betimlemeler harikuladedir:
''hatırlıyorum, koridordaki hamakta uzanmış retrato de la lozaro andaluza'yı okuyordum. onu tesadüfen teknenin başında eğilmiş olarak gördüm, etekliği öyle kısaydı ki dolgun bacaklarıbın arkalarını açıkta bırakmıştı.
karşı konulmaz bir şehvete kapılarak eteğini arkadan kaldırıp donunu dizlerine kadar indirdim ve ona arkadan saldırıya geçtim. " ay beyefendi," dedi kız, orası girmek için değil çıkmak için yaratılmış"
güzel aforizmalara sahip bir kitaptır aynı zamanda;
''insanın sonunda başkalarının sandığı gibi biri olmaması olanaksız.''
"seks insanın aşkı bulamadığında elinde kalan bir tesellidir."
"aşık olarak düzüşme zevkini denemeden ölmeye kalkma sakin."
benim hüzünlü orospularım, yaşamının büyük bir kısmını genelevlerde geçiren hovarda bir adamın yatak öykülerinin hikayesi.. bu hikaye, 90. yaş gününde kendine bir yenilik armağan etmesi istemiyle yepyeni bir sokağa sapar, sürekli gittiği genelevinin sahibesi rosa cabaras'ı arar ve 90.yaş günü için bir bakire ister. bu beklenmedik telefon yaşlı adamın yıllardır tekdüzeliğe mahkum olmuş hayatını canlandırmak için bilinmeyen büyük bir fırsattır. bu noktadan sonra bir aşk hikayesine tanıklık ediyoruzdur. özellikle kendisine armağan için bakire olmasını istediği bir kıza aşık olur ve dokunamaz. kendisinden bile korur, kıskanır. hatta delgadina'ya olan aşkını şu şekilde izah eder:
''kendi yarattığım ve bana korku veren bu sürekli sarhoşluğa kendimi nasıl kaptırdığımı ben de bilmiyorum.başıboş dolaşan bulutların arasında uçuyor, kim olduğumu öğrenmek gibi boş bir hayalle aynanın karşısında kendi kendime konuşuyordum.saçmalıklarım o dereceye varmıştı ki, taşlarla, şişelerle girişilen bir öğrenci gösterisinde, içinde bulunduğum gerçeği ortaya koyacak şekilde ' aşkımdan çıldırıyorum ' yazılı bir pankartla en öne geçmemek için kendimi zor tutmuştum..''
yaşlı adam, yaşlılığını kabul edemez ve hissettiği yaşta olduğunu iddia eder.
yaşlı adam aynı zamanda, 90 yaşına kadar hiç evlenmemiştir bunu da şöyle açıklar: ''orospulardan evlenmeye vakit bulamadım.''
kitap bize, genel olarak ''hissettiğin yaştasın'' mottosunu naif bir biçimde aşılayan örnek neşriyatlardan. genç yaşlarda okunması daha iyi romanlardandır. kişi, genç olduğunun idrakına varıp, yapabileceklerini yapma imkanına sahip olduğunu fark edince hayat daha farklı gelecektir. bu farkındalığı 90.yaşında kavrayan yaşlı adam, bu durumu şöyle açıklar:
''yaşanabilecekken yaşanmamış tüm aşkların sıkıntısını bir gordion düğümü gibi hissettim gırtlağımda.''
sanıyorum marquez'in teşhircilik kariyerinin doruk/dönüm noktalarından biridir bu kitap özellikle şöyle bir kısım vardır ki betimlemeler harikuladedir:
''hatırlıyorum, koridordaki hamakta uzanmış retrato de la lozaro andaluza'yı okuyordum. onu tesadüfen teknenin başında eğilmiş olarak gördüm, etekliği öyle kısaydı ki dolgun bacaklarıbın arkalarını açıkta bırakmıştı.
karşı konulmaz bir şehvete kapılarak eteğini arkadan kaldırıp donunu dizlerine kadar indirdim ve ona arkadan saldırıya geçtim. " ay beyefendi," dedi kız, orası girmek için değil çıkmak için yaratılmış"
güzel aforizmalara sahip bir kitaptır aynı zamanda;
''insanın sonunda başkalarının sandığı gibi biri olmaması olanaksız.''
"seks insanın aşkı bulamadığında elinde kalan bir tesellidir."
"aşık olarak düzüşme zevkini denemeden ölmeye kalkma sakin."
franz kafka'ya göre ölmeyi istemekle başlar, kavramlar, insanlar, durumlar daha belirgin, daha somut bir hal alır.
josef k. içinde bulunduğu toplum onu daha kendine çevirmiş. iç buhranlarıyla başa çıkmaya çalışan k., bir de iptidai kimselerin belki hiç var olmamış adalet sistemi tarafından yargılanır.. büsbütün bir çıkmaz içinde olan bay k., bir bankada şef'tir. döneminin yobaz sistemini bize göstermek üzere kafka tarafından yaratılmıştır...
kopyala yapıştırın yasak olmasının güzelliklerini görmezden gelmemekle birlikte, bazı uzun yazılarımı paylaşmak isteyince zorda, ikilemde kaldığım bir sözlük. amatör denemelerim ve çeşitli konularda yazdığım nispeten uzun (3-12 word sayfası arasında değişiyor) yazıları nasıl paylaşacağımı bilmiyorum.
(bkz:sofie'nin dünyası)
insana derin sorular sorduran kitap. sorgulatması bir yana, edebiyatla harmanlanmış olması kitabı daha okunur kılıyor, kitap adeta kendini okutuyor. bir kısım çok dikkatimi çekmiştir:
''daha ne isteyebilirdi ki insan? legeoyu dünyanın en dahice oyuncağı saymak bir bakıma doğruydu gerçekten de.. ama yine de bunun felsefeyle ne ilgisi olduğunu hala anlayabilmiş değildi. az sonra kocaman bir bebek evi çıkmıştı ortaya. uzun zamandır hiçbir şeyin bu kadar hoşuna gitmemiş olduğunu kendi kendine itiraf etmek istemiyordu.. insanlar oyun oynamayı ne diye bırakıyor sanki?
insana derin sorular sorduran kitap. sorgulatması bir yana, edebiyatla harmanlanmış olması kitabı daha okunur kılıyor, kitap adeta kendini okutuyor. bir kısım çok dikkatimi çekmiştir:
''daha ne isteyebilirdi ki insan? legeoyu dünyanın en dahice oyuncağı saymak bir bakıma doğruydu gerçekten de.. ama yine de bunun felsefeyle ne ilgisi olduğunu hala anlayabilmiş değildi. az sonra kocaman bir bebek evi çıkmıştı ortaya. uzun zamandır hiçbir şeyin bu kadar hoşuna gitmemiş olduğunu kendi kendine itiraf etmek istemiyordu.. insanlar oyun oynamayı ne diye bırakıyor sanki?
dalganın bokunu çıkaran insan. merkezi sinir sistemine zorla ''aga benden bu kadar, istifa ediyorum'' dedirtir. maksimum 2 yıla kalmaz helvasını yeriz.
(bkz:sözlüğe narkotik baskını)
sahte yaz.
aşkım yavaş repliği akıllara kazınmış gişe rekorları kıran film.
telefon var olduğu sürece var olacak durum.
(bkz:ontolojiyi fazla kaçırmak)
(bkz:ontolojiyi fazla kaçırmak)
yoğun sayılabilecek stresli dönemlerin ardından gelen stres hali. ekmeği fazla tavuk döner yemek gibi, cila üstüne cila. darbe üstüne darbe.
hayata dair iç burkan detaylardandır. çayın içinde çok bekletilen bisküvi ile akrabalığı bulunur.
(bkz:ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi)
(bkz:ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi)
herkesin evinde, arabasında, mümkünse portatif boyutlarında olanını çantasında bulundurması gereken hayat kurtarıcı edevat. ilk müdahale için olmazsa olmazdır denilebilir.
seyahat etmektir, yolda, yollarda olmaktır. nedensizce aklıma ferrarisini satan bilge'yi getirmiş kelime.
whiskey in the jar ile başlayan kendini imha projesini tamamlamış amerikalı eski trash metal grubu.
ilk olarak herakleitos'un ortaya attığı sav, öğreti. ona göre evren, karşıtlıklardan, zıtlıklardan meydana gelmiş bir bütündü. bütünün içinde iyinin ve kötünün yeri var. savaş olmasa barışın değeri, hastalık olmasa sağlığın değeri, kış gelmese yazın değeri bilinmeyecekti. haklı ve doğru bir savdır bu. iyilik, değeri bilindiği vakit iyilik olur. herakleitos: ''tanrı hem gece hem gündüzdür, hem kış, hem yazdır, hem savaş hem de barış, hem açlık hem de tokluktur'' demiştir. tanrı sözcüğünü kullanıyor fakat, mitlerdeki gibi bir ''tanrı'' değil filozofun kastettiği. tanrı, kendini tam da sürekli değişen ve karşıtlıklarla dolu olan doğada göstermektedir. doğanın kendisidir hatta.
hatta ''tanrı'' kelimesi yerine çoğullukla 'akıl' anlamına gelen logos sözcüğünü kullanmıştır.
hatta ''tanrı'' kelimesi yerine çoğullukla 'akıl' anlamına gelen logos sözcüğünü kullanmıştır.
benim için ifade ettikleri syd barrett ile sınırlı kalmamış parça. hakikaten yeri çok başka bende. evrendeki progressif, psychedelic müzik tarihinin en güzel ilk üç şarkısındandır.
(bkz:Shine the fuck On You Crazy fucking Diamond)
(bkz:Shine the fuck On You Crazy fucking Diamond)
ölmeden önce yapılacak şeyler listesinde bulunan eylem. ama zaten yaptıktan sonra yaşatmayacakları için listede boşuna yer etmesine gerek yok.
''simon dö buğa'' diye telaffuz ettiğim, hatta sonra bilen bir abiye ''abicim durum böyle, yanlış mı söylüyorum acaba?'' diye sorunca doğru söylediğim telkinini almama sebep olmuş rahmetli feylesof.
Jean-Paul Sartre ile ilişkisi ile 20.yy'da yükselmiş fransız aktivist, yazar.
Jean-Paul Sartre ile ilişkisi ile 20.yy'da yükselmiş fransız aktivist, yazar.
sol framede kafka başlığını görünce aklıma hücum etmiş kavram.
kafkaeqeu, kafka'nın eserlerinin karakteristik bir özelliği olan bilinmezlik olgusuna binaen türetilmiş bir kelimedir. kafkaesque konuşma dilinde bürokrasi labirentleri içinde gidip gelmeye zorlanmak gibi, gerek olmamasına karşın karmaşık ve sinir bozucu deneyimleri betimlemek için kullanılmaktadır.
kafkaeqeu, kafka'nın eserlerinin karakteristik bir özelliği olan bilinmezlik olgusuna binaen türetilmiş bir kelimedir. kafkaesque konuşma dilinde bürokrasi labirentleri içinde gidip gelmeye zorlanmak gibi, gerek olmamasına karşın karmaşık ve sinir bozucu deneyimleri betimlemek için kullanılmaktadır.
einstein ile bilinilirliği artan kavram. çok kısa bir cümle ile, uzay'daki cisimler ve kütlelerinin diğer cisimler üzerindeki etkisidir diye açıklanabilir.
not: entryi detaylandıracağım kısa sürede. ya da iş bu entry 10 iş günü içerisinde kendini imha edecektir.
not: entryi detaylandıracağım kısa sürede. ya da iş bu entry 10 iş günü içerisinde kendini imha edecektir.
uzun vadede fikir yürütmek için kullanılacak bir kafanızın olmamasına vesile olabilir. ya da daha iyisi kazanılabilir. bilemiyorum bok da çıkabilir.