confessions

rakunzhell

1. nesil Yazar - İstikrarlı

  1. toplam entry 120
  2. takipçi 13
  3. puan 4474

gece

rakunzhell
kendinle başbaşasındır. yıldızlara bi göz gezdirirsin. kocaman bi tanesi çarpar gözüne. "bugün niye hiç yıldız yok?" diye sorarken kendine, bi tane daha görürsün. daha dikkatli bakarsın gökyüzüne. bir tane daha, bir tane daha. saklandıkları köşelerinde yakalayıverirsin tüm yıldızları. ya da öyle zannedersin. daha görmediğin niceleri vardır kim bilir.
görmek istediğin kişiyi görebilirsin gökyüzünün karanlık derinliklerinde boğulurken. öyle sınırları filan zorlamaya gerek duymadan. beliriverir bir anda yıldızların içinde. rahmetli babandır o kişi, ya da rahmetli annen. ya da düşlerindeki melektir. çekip, çıkarıverir seni nefesin tükenmek üzereyken. gündüz olmaz bak bu.

the outlaws

rakunzhell
1972 yılında, florida'da kurulan southern rock grubudur.

dünyada kıymeti pek bilinmese de halen canlı konserler vermeye devam ederek gönüllerde taht kurmaktadırlar.
uzun sololarını dinlerken, kah vahşi batı kovboylarının ellerini silahlarına attığını izlerken kah farklı alemlere dalıp giderken bulursunuz kendinizi.

faydalanmak isteyenler için şöyle bırakayım bir demet:

suriyeli göçmenlerin kabullenilmemesi

rakunzhell
suriye'liler ilk geldiklerinde "ağbi gelsinler ya, savaş var adamların topraklarında. ölsünler mi?" triplerindeydim. sonraları yavaş yavaş fikirlerim değişmeye başladı. tam olarak ne zaman değişmeye başladı hatırlamıyorum ama bir ara suriye'li popülasyonunun çoğunlukta olduğu mahallemizde, suriye'lilerin toplanıp bizim minübüs şoförünü linç ettikleri gün değişmeye başladı diyebilirim.
olay münferit belki. üç kişinin yaptığı kavgayı tüm suriye'lilere mal etmek belki doğru olmayabilir. ancak sonra biraz eskileri düşündüm. zamanında bizim ülkemiz bağımsızlığını kazanabilmek için zilyon tane savaş yapmış, hem de yedi düvele karşı.
hem de öyle düzenli orduyla falan değil. kıtlığın nirvana olduğu, savaş için gerekli askeri malzemenin olmadığı, ortada savaşacak genç kesmin sayıca çok yetersiz olduğu bir dönemde; kadınıyla, çocuğuyla kaçmamış, savaşmışız. yine olsa yine yapar mıyız bilemem. yok lan, yaparız. gururlu milletiz biz. öyle savaştan kaçtı dedirtmeyiz arkamızdan.
bu örnekle suriye'lilerin durumu farklı diyebilirsiniz. "onlar kime karşı savaşacak, kendi devletine karşı mı?" sorusu sorulabilir. ortada ülkenin parçalanmaya çalışılması diye bir gerçek var, "parçalamaya çalışan kimse o'na karşı savaşsın" derim ben de.

genel olarak vatandaşımızın bakış açısına gelirsek; mevcut hükümet yanlısı kişiler dahil, büyük bir çoğunluğun, suriye'lilerin burada olmalarına olumlu gözle bakmakdıklarını düşünüyorum. "iyi ki geldiler" diyene şahit olmadım şu ana kadar. tabii, asgari ücretin altında, sigortasız çalıştıran piyasa yamyamı işverenleri saymazsak.

böyle olumsuz görüşe sahip olmamızda ekonominin durumu fazlasıyla etkili elbette. ortada fenafillah derecesine ulaşmış bir işsizlik oranı var. dünyada az gelişmiş ülke ünvanıyla anılmaktayız. buna bile razı değilken orta doğu ülkesi olarak anılmaya başlamak her vatandaşda biraz ters tepki yapıyor doğal olarak.

iktidarın çoğunluğu

rakunzhell
türlü türlü vergilerle vatandaşı iliklerine kadar sömüren, yandaşına milyon liraları peşkeş çeken, kendisinden olmayanı terörist ilan eden, sağa sola atarlanan, yapısal bir çözüm yerine elindeki tüm güçlü kurumları tv'lerde arkalarından sövdüğü kişilere satıp ekonomiyi ittirerek ilerleten, sansürün babasını uygulayan, güçlü muhalif sesleri anında tutuklayarak ülkenin muhalefet sorunu var yalanını ortaya atan, dinci teröristlerle aşk yaşayıp araları bozulunca 'kandırıldık ey halkım' diyerek yapılanların hiç yapılmamış olduğu sanrısına kapılan, genç işsizlik oranı yüzde yirmi beşlerde iken binlerce odalı saraylarda, altın kaplama tuvaletlerde hacet gören, bireysel silahlanmayı destekleyici yöneticiler yetiştiren, şiddet, taciz ve tecavüz suçlarının görece artmasına rağmen bunları önleyici çözümler üretmeyen, verilen her araştırma önergelerini küstahça reddeden, her yıl eğitim sistemini değiştirerek öğrencilerin ayarlarıyla oynayan, koskoca istihbarat teşkilatı dururken darbe haberini eniştesinden alan, silahlı kuvvetleri darmadağın eden, dini kurumlara ayırdığı bütçenin onda birini dahi bilimsel çalışmalar yapan kurumlara ayırmayan, yaptığı duble yolu her seferinde bir lütufmuş gibi vatandaşının yüzüne vuran, her şeyden kendisine mağduriyet devşiren kişilerin oluşturduğu çoğunluktur.

zengin itiraf

rakunzhell
yıllar sonra çocukluğumun geçtiği sokakta top koşturma hissine benzetiyorum yaz akşamlarının bu vakitlerini. ezan okunmak üzeredir. eve dönme vakti yaklaşmaktadır.

o yıllarda hayalini kurduğumuz bu özgür olma arzusu şimdilerde yerini radyasyondan benliği bulanıklaşan; gökyüzünde yalnız uçan kuşlar kadar özgür olsa da, kafka'nın gregor samsa'sı gibi sırt üstü olmuş, bacakları üzerine dönmeye çalışan, özgürlüğüne kavuşmak adına çırpınışlarına devam eden hamam böceği tutsaklığına bırakmış sanki.

eksik bir şey var. bataryası bitmek üzere sanki bünyedeki bu şeyin. aniden değil, yavaş yavaş dolması gerek ki tekrar hemen bitmesin.

bir anda bir telefon gelir bu yazı yazılırken ve şarj dolmaya başlar. mutluluk hormonları salgılarken vücut, ihtiyaç duyduğu sese olan sessiz haykırışının, sesine kulak verildiğini hisseder. daha mutludur bünye.

ıslak zemine çorapla basmak

rakunzhell
berbat bir histir.

dışarıdan eve girdim. nasıl sıkışmışım ama. bıraktım, bırakıcam. hızlıca attım kendimi wc'ye. dışarı çıkar çıkmaz ayağımda bi ıslaklık hissettim. hem de öyle kuruyunca geçecek cinsten değil. dedim acaba ne ola ki bu?! vardım aile fertlerinin yanına, anlattım durumu. "haa" dedi. yengem kendinden emin tavırla. "çamaşır suyu dökmüştüm biraz"
biraz mı? tuvaletin taşı erimiş yahu ne birazı. yeni aldığım çorapların yarısı bembeyaz olmuş, zebra görünümünü almıştı.

empati

rakunzhell

bu duygu, şahıdır duyguların. bazen beyin olur; ne şekilde düşünmen, hareket etmen gerektiğine karar verir, bazen kalp olur duygularına yön verir. öyle her cengaverin bünyesinde dört dörtlük bulunmaz. bulunmadığı için de, günlük hayattaki ikili ilişkilerde görüldüğü üzere; kısa süreli birliktelikler, birbirlerini özümsemekten yoksun, sevgi, saygı ve sadakat hislerinden nasibini almamış organizmalar çıkar ortaya.

yalnızca duygusal birlikteliklerde değil, sosyal hayatımızda da yön belirleyicidir bu duygu. layıkıyla yaşayabildiğiniz kadar değerlisinizdir insanların gözünde. önemsendiğinin farkına vardırırsınız insana.

orta yaşlı sosyal mecra kullanıcısı akrabalarda nirvanaya ulaşmıştır bak bu duygu. özenip bezenmiş, tam profil resmi yapmalık fotoğrafı çekilip atmışsındır bilumum internet alemine. gelsin layklar, emojiler diye düşünürken sen, orta yaşının gereğini yerine getirmeye and içmiş akraba bitiverir oracıkta. "maşşallahhh teyzesnin bi tnesi, ablam npyo. söylede tlfna baksn"
kötü niyetli değildir bak bunu yapan, en samimi duygularını perçinlemiştir fotoğrafın altına. "telefonuna bakan anne mi olurmuş hiç, anne dediğin telefonu yanlışlıkla sessize alıp, atar kanepenin üstüne ya da çantasının en derinlerine" demek istersin ama "söylerim teyzeciğim" demekle yetinirsin.

toplum düzenini bozan davranışları sergileyenler, genellikle hayatlarında bu kelimeyi duymamışlardır. ders olarak okutmalı bu konuyu azizim. yaşken eğitmeli ağacı.

tanım: kişinin kendisini, karşıdaki kişinin yerine koyarak onun duygularını anlama hede hödö, cart curttur.

türkiye'de yargı batı'dakinden daha adil

rakunzhell
ülkemizde kuvvetler ayrılığının olduğunu zanneden vasat şahsın söylemi.

hayır, velev ki yasama-yürütme-yargı ayrılığı var. sen yürütmeyi temsil ediyorsun. sana ne yargıdan? niye her seferinde yargıyı övme gereksinimi duyuyorsun? bu bile kuvvetler ayrılığının olmadığının en aşikar göstergesi değil midir?

gelelim batı ile karşılaştırma meselesine. insan hakları konusunda bırak daha adil olmayı, yanından bile geçemeyiz. biz lale devri yaşarken, adamlar demokrasiyi içselleştirmişler. bizimki gibi şaibeli seçimler olduğunu duydunuz mu hiç batıda? tamam bazı avrupa ülkelerinde nefret söylemleri olmakta. bunun kabul edilebilir bir tarafı yok elbette ancak bu, topyekün tüm batının aynı olduğu anlamına gelmez ki.

vladimir bartol

rakunzhell
1903-1967 yılları arasında yaşamış; slovenyalı, psikopat bir yazar.

slovenya'lı olup da orta doğu'yu ve orta doğu kültürünü bu kadar iyi bilen bir orta doğu'lu var mıdır merak içindeyim. git avrupa'nın skolastik düşünce döneminden bahset kardeşim, ne işin olur bizim kültürümüzle de insanların kafasını bulandırıyorsun böyle?

16 haziran 2017 manisa asker zehirlenmesi

rakunzhell
tarihimizin en utanç duyulası olaylarından biridir.

yüzlerce mehmetçik zehirlenerek hastanelik oluyorlar, bu yetmezmiş gibi ortalıkta onlarcasının vefat ettiği söylendileri dolaşıyor.
Bizim saygı değer yetkililerimiz ise olayın üstüne gitmek orada kalsın; olayın üstünü örtmek için ellerinden gelen çabayı sarf ediyorlar.
Milletvekilinin biri olay olmadan önce şirketin yaptığı yolsuzlukların ve işçiye olan haksız muamelesinin araştırılması için soru önergesi veriyor, zatı alilerin umurlarında değil.
neden koruyorsunuz bu şirketi?

yoksa yedikleri her bokta siz de mi işin içindesiniz?

hani başkomutandın? yapsana bir şeyler?

sayın hulusi akar, neden sessizsin? paçavra olmayı bile hak etmeyen yeniakit gazetesi'ni savunmayı biliyorsun da, neden çıkıp en azından üzgün olduğunu söylemiyorsun. yahu tamam istifa etme onuruna hiç sahip değilsiniz, onu biliyoruz artık da "sorumlular cezalandırılacak" demek bu kadar mı zor?

şirketin genel müdürü tutuklanmış. e sahipleri? bütün sorumlu genel müdür mü? her yıl servetlerini katlayarak artıran sahipleri ne olacak? tutuklasanıza onları da. yoksa bürokratlarla bağlantıları mı var? alışık değiliz de bu duruma.

vatan hainlerisiniz. zehirlenen o her bir askerin ahı, bir gün sizi de vurur.

sokak sanatçısı

rakunzhell
sanatını sokakta yapmayı tercih eden kişilerdir. tercih diyorum çünkü bunu bir tercih olarak değil de, sırf televizyonlarda kendisini gösterebilmek için bunu bir basamak kabul edip, popülerleşme aracı olarak kullanıyorsa bunun adı sokak sanatçılığı değil sokak çalgıcısı, sokak resimcisi ya da sokak xxx'cisidir.

geçenlerde eşine az rastlanır bir durumla karşılaştım. paylaşmak isterim.
kulaklğımı takmış aheste aheste, binmek üzere minibüs durağına giderken bir yığılma, oluşum, topluluk gördüm. ufak ufak yaklaştım. uzuuun örgülü ve düğme takılmış sakallı, yine uzuuun rastalı saçlı bi abimiz, kendinden geçmişvari; adını bilmediğim ninelerimizin şişine benzeyen bir zamazingoyla her vuruşundan farklı ses çıkaran enstrümanı çalarak sanatını icra ediyordu.
cebimden telefonu çıkararak, çalan müziği durdurdum. çalan müzik o kadar büyüleyiciydi ki; kendimden geçmiş, müziğin okyanusunda açıldıkça açılmış, derinlerde yüzüyordum.
bir taraftan etrafa bakıyorum. halkımız hipnotize edilmiş gibi sanatçıya dikkat kesilmişler, arada gelip geçenler gönlünden ne koparsa bırakıp gidiyorlar..
sonra orta yaşlarda bi dayı gördüm. dayı kelimesi insanımız için neyi ifade ediyorsa tam da o şekilde biri. dayı olarak gelmiş dünyaya yani. bir dayıdan beklentimiz ne ise tüm beklentileri tereddütsüz karşılayacak cinsten.
bizim bu dayı elini cebine attı. ben de pusuya yattım. sanatı ve sanatçıyı unuttum bizim dayıyı gözlemlemeye başladım. içimden "bravo sana, helalin var" diyerek takdir ediyorum.
dayım elini cebinden çıkardı. bir beşlik. usulca yaklaştı sanatçının yanına. beşliği sanatçının önüne koydu, enstrümanı çalan kişinin bu beş lirayı tam olarak hak etmediğini düşünmüş olsa gerek yerden birkaç bozuk parayı aldı ve cebine atarak yavaşça yerine döndü. belki de cebinde fazla yoktu dayının, yol parası ayırdı kendine. günahını almayalaım.
görenler gülümsedi, yanımda ecnebi bi çift vardı. onlar da görünce birbirlerine bakarak gülmeye başladılar. yaşa sen e mi dayım. neşe kattın günümüze.
sözün özü, sokak sanatçılarını ve sokak dayılarını yaşatalım. nesilleri tükenmesin.

müşterinin yanından ayrılmayan satış elemanı

rakunzhell
dikte edilen satış hedefini tutturarak biraz olsun fazla prim kazanabilmek adına bu eylemi gerçekleştiren kişidir. yanındaki insan silüetine bürünen akbaba iş arkadaşlarından müşterisini koruma güdüsü, onu bu davranışa sevk etmiştir. müşterinin kara kaşına, kara gözüne vurulmamıştır.
müşteri, "ihtiyacım olunca seslenirim" dedi de satışı yapan kişi mi peşini bırakmadı azizim? nedir satış yapan kişilere duyulan bu öfke?

camel

rakunzhell
ingilizcedeki en havalı kelimelerden biri olmakla beraber dilimizdeki karşılığı ancak deve olmuştur. böyle kaliteli bir sözcüğe yakışıyor mu hiç deve?

müzik grubu ve beyaz kapaklısı iyi olandır. severek dinletir, tatmin ederek kendisini içtirir.

in flames

rakunzhell
yeri apayrıdır benim için. mutsuz anımda dinleyerek yüzümde gülücükler açtırır. mutlu anımda mutluluğumu çarpı iki artırır. scream vokali iyi kotarır anders. jasper ayrıldıktan sonra björn eksikliğini hissettimemeye çalıştırır. davulcu da ayrı bi delidir.

2016 tarihli battles albümü önceki albümlerine nazaran kendini pek dinletmese de the end, before i fall ve in my room şarkıları fena değildir.

dinlemeyi hiç bırakmayı düşünmeyeceğim belki de tek melodic death metal grubudur. in flames we trust efenim.

athena

rakunzhell
kolay kolay bir kişiyi, bir grubu, bir olayı, olguyu "en iyisi" diye savunmam. ancak athena bambaşkadır benim için. her ruh haline göre, farklı tarzlarda şarkıları mevcuttur. en önemlisi de ülkemizin en 'farklı' parçalarında imzaları vardır. kitle biraz daha geniş olsa ska ve punk tarzlarından hiç ödün vermeyeceklerini düşünüyorum.

altüst albümü en hakettiği değeri görmeyen albümü olmakla birlikte, tüm şarkıları ayrı güzelliktedir.

merak

rakunzhell
dünyada var olma sebebimizdir. mecazi anlamda değil, gerçek anlamda. adem merak edip o elmayı ısırmasaydı; cennetten kovulmayacak, belki de bizler hiç var olmayacaktık.

aşk: karşımızdaki kişinin benliğinde kaybolma merakı. en mutlu ve en hüzünlü duyguları yaşamamıza sebep olan şey; merak.

insanoğlunun kendisini değiştirecek, geliştirecek sebeplerden biridir aynı zamanda. okuma, yazma, çizme vb fiilerine bu duyguyla başlar.

alkol alma, uyarıcı madde kullanma, sosyal medyada stalklama, tanımadığı evlerin zillerine basıp kaçma, kitap okuyarak, film izleyerek ruh halinden ruh haline geçiş, ilk deneyimler, hayatı sorgulama. hep merak.

size de olmuyor mu?

nuriye ve semih'in açlığına ses ver

rakunzhell
tam doksan iki gündür açlık grevindeler. ne için peki? cevaplarını bildikleri çalıntı sorularla değil; hak ederek geldikleri yere, onurlarıyla yaptıkları işlerine geri dönebilmek için. ne için tutuklular peki? halkı, sözümona kin ve nefrete özendirip ikinci bir gezi ihtimali yaşabilirmiş diye. ba ba ba. adaletin yalnızca kelime anlamı olarak var olmadığı, hukuk kavramının içi boşaltılarak gazla doldurulmadığı, yargının bir kişinin ağzından çıkan zehirli sözlere bakmadığı bir ülkede bunlar yaşabilir mi?
tanım: dünyanın son umudu, soyları tüketmeyen şahinlerin açlığına duyarsız kalmamaktır.

5 /