confessions

rakunzhell

1. nesil Yazar - Alıştı gibi sanki

  1. toplam entry 120
  2. takipçi 13
  3. puan 4712

fularlı fm

rakunzhell
dinleyip seveninin çok olduğu gibi sevmediği halde dinlendiğini de bizlere gösteren, kaliteli müzik, hoş sohbet erkanı.
"iyi radyo, niceliksel olarak fazla kişi tarafından dinlenen radyo mudur?" sorusunun cevabını random gülme efektiyle dinleyicilerine verdirtmiştir.

hayal kurmak

rakunzhell
siz hiç bob marley'le evinizin önünde, parmak uçlarınızı hissetmediğiniz bir kış günü, sokak aydınlatma lambasının loş ışığında lada samara'nın içinde karşılıklı sigara içtiniz mi?

ya da başınıza güneş geçtiği bir gün, okyanusun ortasında, jack london'un kaptanı olduğu bir gemide ateşler içinde yatarken, baba şefkatiyle başınızı okşadığı oldu mu?

uzaylılar diye itham ettiğiniz o varlıklarla uzayın derin boşluklarında, adını bile telaffuz edemediğiniz bir element için omuz omuza verip, son teknoloji silah kullandınız mı?

ferhat'ın deldiği dağlarda; leyla, mecnun, ferhat, şirin, siz ve sevdiceğiniz tabu oynadınız mı?

milattan önce x yılında; kanatları üçer metre, gözlerinden ateş fışkıran, şeytani bir yüze sahip dinozorun sırtında kitap okudunuz mu hiç?

yanınızdaki şişedeki suyu içtikten sonra, bir kargaya dönüşerek harikalar diyarındaki alice'nin uyuz olduğunuz tavşınının havucunu elinden aldınız mı?

bunların hepsini yapan bi tanıdığım var:)



hiroşima

rakunzhell
"özgürlüğün savunucusu", "adalet timsali" ülke olan abd 140 bin kişiyi katletti burada. modern zamanların en kalleşçe saldırısıydı. savunmasız olan tüm canlılar yerle yeksan oldular.
atalarını kaybetmiş hiroşima'lı çocukların gözyaşlarında boğulasıcalar. o bombayı üretirken yaptığınız matematiksel hesaplar, bombanın etrafındaki gülüşmeleriniz adedince tekrar tekrar dirilerek azapların en şiddetlisi olsun sizler için.

yüzyıllar öncesinden seslenmiş köroğlu:

"düşman geldi tabur tabur dizildi
alnımıza kara yazı yazıldı
tüfek icad oldu, mertlik bozuldu
eğri kılıç kında paslanmalıdır"

diş çektirmek

rakunzhell
bir süredir ince ince hissettiren ağrılarına katlandığım çürük diş, son iki üç günde dayanılmaz ağrılara sebebiyet verince "doktora bi görünmenin zamanı geldi" dedim kendime. geldi ama "kendimi tanıyorsam eğer sittin sene sabahın köründe o güzel uykumu bölüp gitmem, biliyorum." diye düşünürken ben, şiddetli sızı elimden tuttu ve üç gün aralıksız uyumuşum da uykumu almışım gibi beni kulağımdan tutarak diş doktoruna götürdü. şahidim.

muayene eder, bi antibiyotik verir, gönderir diye geçirirken aklımdan, "mümkünü yok geri döndürülemez bu diş" dedi mr dentist. "çekelim mi?" diye sordu. "ağam sizin lafınızın üstüne laf söylenmez, nası uygun görürseniz" dedim ama üç buçuk atıyorum bir taraftan. hayatımdaki ilk diş çekimim olacak. ilk defa dişle ilgili görüneyim dedim, onda da yaman bi doktora denk geldik. "otur" dedi. "şöyle mi?" dedim yüksek sesle. kime kızıyorsam...

oturdum dediği yere, uzattım ayaklarımı. anlamış olacak ki "biraz korku var herhalde" dedi. "korku değil de çekince diyelim" dedim. derken ağzımda bi batma hissettim. metal bi zamazingoları var ya ağza soktukları, ondan zannederken bizimki iğneyi yarıladı bile. ikinci dünya savaşında, savaş esirine işkence yapıyor sanki herifçioğlu. "uyuşsun biraz sonra gel" dedi. 15-20 dk sonra çağırdılar içeriden, oturdum tekrar şezlonguma. morfinin etkisiyle yüzümün yarısı bende değil. batman filmindeki yüzü yanan savcı harvey dent gibi hissediyorum kendimi. "hissediyor musun şurayı?" dedi. "biraz" dememe kalmadan bir iğne daha sapladı ve koşu başladı.
dişi kavradı elindeki şeyle. var gücüyle yüklendi üstüme. yıl olmuş üç bin beş yüz, bu ilkel yöntemle diş çekmek nedir yahu! robotlar konuşmaya başladı, kerpetenle diş çekmek nedir? gözüme vuran ışığın içindeki ampulleri sayarken ben, küçük bir manevra yaptı doktor ve dişi çekti. dünyaya yeniden gelmiş gibiydim. bir ağlamam eksikti bebek gibi. tamponu tutuşturdu dişime. sonra doğruldum şezlongumdan, teşekkür ettim ve çıktım.

tanım: korkulmaması gereken hadise.

yazmak

rakunzhell
okyanusa tüpsüz dalış yaptıktan sonra nefesimin yettiği kadar derine yüzüyorum. derinlikleri aştıkça varlığından habersiz olduğum güzellikte canlılara rastlıyorum. daha da derine doğru süperman'in havada uçuşu gibi gidiyorum. gittikçe en temel ihtiyacın 'su' olduğuna inandırılmışlara gülüyorum. dipsiz derinliklere daha da daldıkça nefesimin yavaş yavaş tükendiğini hissediyorum. tükendikçe beynimde oluşan cam kırıklıklarının sesini duyuyorum. geri dönmeye karar versem bile artık çok geç, en dipteyim. oksijenin insan hayatındaki önemini iliklerime, en ince damarlarıma kadar hissediyorum. ex olan hastaya bağlı cihazın çıkardığı o beyni kemiren sesi duymaya başlarken, bir elin o en derinliklerden elimi tuttuğunu hissediyorum. tutup çıkarmıştı o mucizevi el. artık kana kana su değil, nefes içiyordum. işte yazma eylemi, o görünmeyen el gibi geliyor bazen.

zengin sözlük yazarlarının seyir defteri

rakunzhell
buranın diğer sözlükler gibi olmadığı su götürmeyen bir gerçek. kurulduğundan beri kimse, kimseye "bugün şunları şunları yapacağız, yapmazsan dışşk öldün çık" tarzı dayatma geçmediği gibi "şunları şunları yapmayacağız, yaparsan yine öldün çık" minvali konuşmalar da yaşanmadı. yaşanmadığı için de zengin sözlük yazarları olarak burayı diğer platformlardan ayrı görüyor ve yine burayı yapay insanların istilasındaki reel sosyal hayattan korunmak için bir sığınak olarak görüyoruz. yaratıcılığı perçinleyen, sanatsal değeri yüksek yazılar yazan kaliteli yazarların olması artı bir değer. kimsenin kimseyi ya da yazılarını sevmek zorunda olmadığı gibi kimsenin kimseye hoş olmayan üslupla yaklaşması da doğru bir şey olmasa gerek.

sözlük ortamında kıyametlerin kopmasının önüne geçilebilmesi adına güzel bir öneriye benziyor.

açılış babında bir iki kelam etmek isterim. yeni bir sözlük olduğu için açılması gereken birçok eksik başlık var doğal olarak. sözlük yazarlarından ricam; kısa olanlar bir nebze okunduğu için çok rahatsız etmiyor fakat uzun uzun yazıları arka arkaya girdiklerinde diğer yazarların, uzun yazılar arasında yazdığı yazının okunamayacağı düşüncesiyle yazma şevki kırılıyor. eminim yazar kötü bir niyetle yapmıyor bunu. kaliteli yazılar olduğu da çok aşikar. sözlüğe katkı anlamında seri yazılar bırakıyor. uzun yazıları biraz daha vakit aralığı bırakarak yazarsak yazma isteğinin önündeki engel kalkar diye düşünüyorum.

kimseye laf sokmak ya da kimseyi kırma niyetiyle yazılmış bir yazı değildir. hiç kimseye ukalâca bir şeyleri dikte etme niyeti ve özgüvenine de sahip değilim. kaliteli bir ortam var, şu an hamız, önce pişelim sonra yanalım. sağlıcakla.

ferhan şensoy

rakunzhell
kavuğunu rasim öztekin'e devretse de, türkiye'de meddahlık geleneğini sürdüren biricik, eşsiz insan.

benim için çok değerli biri olarak kendisini mütemadiyen takip eder, kâh kahkaha atar, kâh saz eşliğinde söylediği türkülerle hüzünlere gark olurdum.

geçenlerde şehrime geleceğini duydum. ve "katiyen kaçırmamalıyım" dedim. bilet işini son dakikaya bıraksam da; bereket, sahneyi tam cepheden gören bir yerde oturarak soluksuz izledim. gösteri kısa sürmüştü. bir de bu güzel insan, oyuna gayet enerjik girse de sanıyorum hastalığının etkisiyle uzatmadı oyunu. dakikalar ilerledikçe enerjisinin düştüğü çok açıktı. ilk bölümü de bir anda bitiriverdi zaten "ara verelim" demeden. bunun burukluğuyla bitmiş olsa da oyun, benim için yaşayan bir efsane olan ferhan şensoy'u görmüş olmak muazzamdı. gösteri öncesi "kayda almayın" minvalinde bir şeyler söylese de, oyunu bitirip seyirciyi selamlarken o anı ölümsüzleştirmesem kendime kızardım.

korkak medya tarafından öldükten sonra kıymete bindirilecek kişilerden olacak muhtemelen. iktidar yalayıcıları seni yeni nesle pek tanıtmasa da bizler geride bıraktığın eserlere bir şekilde ulaşarak daha çok tanımaya ve tanıtmaya devam edeceğiz seni. kendine has tavrınla seviyoruz seni büyük usta.

frante

rakunzhell
kopyala/yapıştır yapmış olması değil de, e-kitap sitesi zannederek milyon sayfalık yazıyı buraya koyması ile sözlüğü sabote etmiş, bu yaptığına tepki gösteren diğer yazarların cezalandırılmasına yol açmıştır. yol açmayı seven biri galiba, çekilse de yolumuza baksak.

ayrıca radyo sevdalısı olduğu gözlerden kaçmadı. her gün yeni bir radyo keşfetmekte. radyo kuracak galiba. kendisine yayın akışını vermek lazım. böylece her gün siteyi yenilemek zorunda kalmaz.

ahmet şık

rakunzhell
unesco dünya kültür mirasları listesine alınması gereken milli değerdir. cesaretiyle, zorbaları ifşa edip tokatlamasıyla, bundan elli altmış yıl sonra ders kitaplarında okutulması gereken dersler veren milli bakunin'dir.

bazıları "kandırıldık" deyip işin içinden çıkarken, altın dönemini yaşadıkları bir zamanda yazdığı kitapla bu teröristleri ifşa ederek, kıvılcım ateşini yakmıştır ahmet şık.

"kimsenin kuşkusu olmasın, tüm kişi ve kurumlarıyla organize kötülük örgütünün bu ablukası da dağıtılacak. çünkü bu ülkede, demokrasi düşmanlarına inat, kalıcı ve yaygın bir demokrasi için mücadele edenler var. hukuku katledenlere inat, hukukun üstünlüğünü savunmaya devam edenler var. menfaat düzenlerini sürdürmek için savaşı ve ölümü kutsayanlara inat, barışı veyaşamı esas kılmaya çalışanlar var. çocukları katledenlere, pedofilleri koruyanlara inat, çocukların düşlerini gerçek kılmak için çabalayanlar var. ve hakikati boğmak isteyenlere inat, gazetecilik yapmaya devam edenler var. ve zorbalar da şunu bilsin ki, hiçbir zalimlik, tarihin akışını engelleyemez. kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!"

ypg'nin isim değiştirmesi

rakunzhell
öyle bir yapılanma düşünün ki, tüm dünyada suriye'nin kurtarıcısı olarak görülüp, uğruna 'anarşizm' adı altında hollywood filmleri çekilmeye başlanarak dünyanın en tatlış örgütü olarak sunulsun.
hem abd'nin hem de rusya'nın desteklediği bir anarşist yapı. hmmmm. pkk ile hiçbir bağlantıları yokmuş. hmmfs. üstelik bebek filan da öldürmüyorlarmış. bak sen. hemen tası tarağı toplayıp bu örgüte katılmalıyım o zaman.

nazarımda pkk terör örgütüyle aynı kana sahipler. ismine 'demokratik' ekleyince teröristlikten çıkmıyorsun şekerim.

beşir fuad

rakunzhell
bileklerini keserek ölüm anını kaleme alan ilk türk materyalist asker, şair, yazar, çevirmen, fikir adamı.

ölürken, ölümü şu şekilde betimlemektedir:

"Ameliyatımı icra ettim. Hiçbir ağrı duymadım. Kan aktıkça biraz sızlıyor. Kanım akarken baldızım aşağıya indi. Yazı yazıyorum, kapıyı kapadım diyerek geri savdım. Bereket versin içeri girmedi. Bundan daha tatlı bir ölüm tasavvur edemiyorum. Kan aksın diye hiddetle kolumu kaldırdım. Baygınlık gelmeye başladı.

Canib-i zabıtadan gelecek tahkik memuruna size anlatmağa mecbur olmadığım bazı esbabdan dolayı terk-i hayata mecburiyet gördüm. Kendi kendimi öldürdüm. Benim yazım ve imzam alem-i matbuatta bulunan muharrirlerce malumdur. Binaenaleyh beyhude işgüzarlık edeceğim diye zaten matem içinde bulunacak familyam azası hakkında bi-lüzum tahkikata girişip de onları iz'ac etmeyiniz. Şu itirafnamem intiharın vukusunu müsbittir. Sizin vazifeniz kağıdı alıp bir jurnal ile makama takdim etmekten ibarettir.

Vücudumu teşhir olunmak üzere Mekteb-i Tıbbiyye'ye teberrüan bahşettim. Cenaze oraya naklolunmalıdır. Beşir Fuad"
5 Şubat 1887

son cümlesinde de belirttiği gibi; cesedini kadavra olarak kullanılmak üzere, tıp fakültesine bağışlamıştır. ancak dini sebeplerden dolayı bu isteği yerine getirilmemiştir.

resimli biyografi için buyrunuz: https://onedio.com/haber/urkutucu-olumuyle-istanbul-da-intihar-salgini-baslatan-bir-osmanli-aydini-besir-fuad-720815

iktidarın çoğunluğu

rakunzhell
türlü türlü vergilerle vatandaşı iliklerine kadar sömüren, yandaşına milyon liraları peşkeş çeken, kendisinden olmayanı terörist ilan eden, sağa sola atarlanan, yapısal bir çözüm yerine elindeki tüm güçlü kurumları tv'lerde arkalarından sövdüğü kişilere satıp ekonomiyi ittirerek ilerleten, sansürün babasını uygulayan, güçlü muhalif sesleri anında tutuklayarak ülkenin muhalefet sorunu var yalanını ortaya atan, dinci teröristlerle aşk yaşayıp araları bozulunca 'kandırıldık ey halkım' diyerek yapılanların hiç yapılmamış olduğu sanrısına kapılan, genç işsizlik oranı yüzde yirmi beşlerde iken binlerce odalı saraylarda, altın kaplama tuvaletlerde hacet gören, bireysel silahlanmayı destekleyici yöneticiler yetiştiren, şiddet, taciz ve tecavüz suçlarının görece artmasına rağmen bunları önleyici çözümler üretmeyen, verilen her araştırma önergelerini küstahça reddeden, her yıl eğitim sistemini değiştirerek öğrencilerin ayarlarıyla oynayan, koskoca istihbarat teşkilatı dururken darbe haberini eniştesinden alan, silahlı kuvvetleri darmadağın eden, dini kurumlara ayırdığı bütçenin onda birini dahi bilimsel çalışmalar yapan kurumlara ayırmayan, yaptığı duble yolu her seferinde bir lütufmuş gibi vatandaşının yüzüne vuran, her şeyden kendisine mağduriyet devşiren kişilerin oluşturduğu çoğunluktur.

suriyeli göçmenlerin kabullenilmemesi

rakunzhell
suriye'liler ilk geldiklerinde "ağbi gelsinler ya, savaş var adamların topraklarında. ölsünler mi?" triplerindeydim. sonraları yavaş yavaş fikirlerim değişmeye başladı. tam olarak ne zaman değişmeye başladı hatırlamıyorum ama bir ara suriye'li popülasyonunun çoğunlukta olduğu mahallemizde, suriye'lilerin toplanıp bizim minübüs şoförünü linç ettikleri gün değişmeye başladı diyebilirim.
olay münferit belki. üç kişinin yaptığı kavgayı tüm suriye'lilere mal etmek belki doğru olmayabilir. ancak sonra biraz eskileri düşündüm. zamanında bizim ülkemiz bağımsızlığını kazanabilmek için zilyon tane savaş yapmış, hem de yedi düvele karşı.
hem de öyle düzenli orduyla falan değil. kıtlığın nirvana olduğu, savaş için gerekli askeri malzemenin olmadığı, ortada savaşacak genç kesmin sayıca çok yetersiz olduğu bir dönemde; kadınıyla, çocuğuyla kaçmamış, savaşmışız. yine olsa yine yapar mıyız bilemem. yok lan, yaparız. gururlu milletiz biz. öyle savaştan kaçtı dedirtmeyiz arkamızdan.
bu örnekle suriye'lilerin durumu farklı diyebilirsiniz. "onlar kime karşı savaşacak, kendi devletine karşı mı?" sorusu sorulabilir. ortada ülkenin parçalanmaya çalışılması diye bir gerçek var, "parçalamaya çalışan kimse o'na karşı savaşsın" derim ben de.

genel olarak vatandaşımızın bakış açısına gelirsek; mevcut hükümet yanlısı kişiler dahil, büyük bir çoğunluğun, suriye'lilerin burada olmalarına olumlu gözle bakmakdıklarını düşünüyorum. "iyi ki geldiler" diyene şahit olmadım şu ana kadar. tabii, asgari ücretin altında, sigortasız çalıştıran piyasa yamyamı işverenleri saymazsak.

böyle olumsuz görüşe sahip olmamızda ekonominin durumu fazlasıyla etkili elbette. ortada fenafillah derecesine ulaşmış bir işsizlik oranı var. dünyada az gelişmiş ülke ünvanıyla anılmaktayız. buna bile razı değilken orta doğu ülkesi olarak anılmaya başlamak her vatandaşda biraz ters tepki yapıyor doğal olarak.

disturbed

rakunzhell
a.b.d. çıkışlı heavy metal/nu metal grubudur. 2000 yılında çıkardıkları the sickness isimli ilk albümleri birbirinden gaz şarkılara sahiptir.

dönem dönem bir şarkılarına bağlanmaktayım. şu sıralar david draiman'ın yine muazzam kükreme yaptığı the game isimli şarkıları favorimdir.

diğer albümleri için buyrunuz içeri: http://www.anatolianrock.com/Disturbed/diskografi.htm

edit: ekleme.

türkiye'de haber etiği

rakunzhell
kendisi araştırmaktan aciz olup genellikle "dış kaynaklı x'in haberine göre" ya da öznesi belli olmayan "iddia edildi" gibi cümlelere sıklıkla rastlarız. "iddia eden" kişi kuş oldu uçtu. ayrıca hükümete yakınsa her şey mübah, değilse sansür ve yasak mekanizması devreye girer.

jermaine lens'i sosyal medya takibinden çıkarmak

rakunzhell
beşiktaş'a transfer olan jermaine lens için az önce yaptığım başkaldırı eylemi.

facebook'tan takibi bırakmaya kıyamadım. eski manitasını stalklayan liseli tribindeyim, acaba fenerbahçe'yle ilgili bir paylaşımda bulunur mu diye. hayallerimiz vardı lens, bak yarım kaldı şimdi. bunu bize yapmayacaktın. şimdi kirli suyunda parıltılar.

hehe. şaka bir yana, yolu açık olsun. iyi topçuydu.

ahlakın temeli

rakunzhell
mekan, zaman ve popülasyona göre değişkenlik gösterir bence. örneğin m.ö. x yılında, y kıt'asının z kabilesinde ensest ilişki yapmayanı cezalandırsalar. günümüzle karşılaştırdığımızda hem ensest ilişki, hem de bunu yapmayanların cezalandırılması ahlaksızlık olarak adlandırılır. o zamanlar tam tersi. ya da bundan iki bin yıl sonra şu an bize ahlaklı gelmeyen bir şey, o zamanın insanına göre ahlaksızlık olarak gelecek belki. hatta günümüzde bile; batıdaki gündelik yaşamda yapılanlar, doğudakilere göre ahlak dışı. ortak bir paydada buluşmak şu an zor gibi. ama dünya küreselleştikçe; insanlar dilediği ülkeye giderek, o ülkenin kültürüne adapte oldukça bu farklılıklar zamanla ortadan kalkabilir. ya da bir konuda radikal düşüncelere sahip toplulukların fikirleri zamanla esneyebilir.
o değil de, sokrates günümüzde ve ülkemizde yaşasaydı acaba hangi dergide yazardı.

sattas

rakunzhell
vokaldeki orçun sünear ve davulcu derya eke tarafından 2004 yılında kurulan ülkemizin ilk reggae albümü yapan grubudur. ayrıca Kelime anlamı Jamaika İngilizcesindeki 'satta'dan (rahatla /takma/salla) geliyormuş.
savaş karşıtlığı, özgürlük, politika ve aşk; şarkılarının temalarını oluşturur. atatürk için yazdıkları mustafa isimli bir şarkıları da mevcuttur.

mezarlıkların hissettirdiği duygu

rakunzhell
küçüklüğümden beri her bayram giderim mezarlığa. yaşıtlarım büyüklerinin elini öpüp para toplamaya çalışırken, ilk olarak babamı ziyarete giderdim. her gidişimde, birlikte gittiğim kişiler yüksek sesle dualar okur; ben ise içimden onunla konuşurdum. "bizleri düşünme, gözün hiç arkada kalmasın. geride bıraktıkların çok çok iyiler." iyi olmasam bile iyiyim derdim ona. elinden bir şey gelmeyeceğini aklından geçirip, üzülmesin diye. hâlâ da öyle yaparım.

mezarlığa girdikten sonra yol boyunca uzun bir koridoru geçeriz onu ziyarete giderken. akrabalarımın "mezar taşlarında yazılanları okuma sakın, unutkanlık yapar!" naralarını dinlemeyip, okurum her gidişimde o minimal öyküleri. elma yemenin unutkanlığa iyi geldiğini duymuştum. bir elma fazladan yerim unutkanlığımı gidermek için ne olacak ki.

su testisi gerekir mezarındaki ağaç ve çiçekleri sulamak için. yanımda götürmediysem, babamın komşusundan ödünç alırım testiyi. işim bitince komşuya teşekkür eder, bir iki kelam da onunla konuşurum. onlar hayatta olmayabilirler belki ama duyuyorlar bizi. bekliyorlar da sohbet edecek birilerini. unutulmamış olduklarını görünce mutlu oluyorlar, biliyorum.
ziyaretimi sonlandırırken huzurla dolar içim. artık geri gelmeyeceğini kabullenmiş olmanın verdiği depresif ruh hali; yerini, onu bu bayramda da yalnız bırakmamış olma huzuruna bırakır, kısa öykücükler okuyarak çıkışa doğru giderim.

zengin sözlük yazarları

rakunzhell
birisi başlığı açarken bir harf koymayı unutuyor, diğeri güzel bir üslupla yalnızca bir mesaj atıp bu durumu hatırlatmak yerine o başlıkta, kişiyi neredeyse 'cahil' ilan ediyor. yine diğeri aynı üslupla cevap veriyor. hani marjinal bizdik? (:
kişisel polemikler için 'mesajlar' bölümü icat etmiş hazret-i moderasyon. daha çok entry girene herhangi bir ödül verilmeyip sözlüğün en iyi yazarı ilan edilmediği gibi, daha çok laf sokana da bir ödül vaadedilmiyor. neyin savaşıdır bu?

volbeat

rakunzhell
2001 yılında danimarka'da doğmuş metal grubu. hangi metal grubu olduğunu yazmadım çünkü spesifik bir türleri yok. müziğin hemen hemen tüm renklerini albümlerine yansıtan bir grup. albümlerini dinlerken çorba niyetine thrash metal'i yudumlarsınız önce. ana yemeği beklerken johnny cash'ın eşsiz melodileri kulağınıza çalınır. daha sonra vokalin o titrek sesiyle karnınızı american rock, punk karışımı yemeğinizle bir güzel doyurursunuz. attıkları ince soloları tatlı niyetine gömerek hayatınıza mutlu mesut devam edersiniz.
sözün özü, beklentileri fazlasıyla karşılar volbeat. a warrior's call, magic zone, the gates of babylon, seal the deal muazzam şarkılarından birkaçıdır.

orphaned land

rakunzhell
1991 israil çıkışlı oryantel/death/progresif metal grubu. orta doğunun mistik havasını şarkılarında hissettirir. dinlerken savaşın ortasında ritüllerini gerçekleştiren din adamlarını izliyormuş izlenimi verir. ülkemize sık sık gelirler. canlı performanslarını dinlemek kısmet olmadı ama albümleri iyidir. özellikle The Never Ending Way of ORWarriOR albümü usanmadan dinlenilesidir.

ajdar

rakunzhell
"türkiye'nin en iyi brutal vokal yapan kişisi" demek isterdim ama çarpılırım diye korktum. bu başlığı neden açtığımı da bilmiyorum. öyle anlık aklıma geldi.
tanım: çikita muz şarkısıyla bir dönem ülkenin gündemine oturan kişi. nerelerde acaba.

fotoğraf

rakunzhell
hislerin mümkün olan en yoğun şekilde yazıya dökülebilmesine aracılık ederken, size doğru sözcükleri kullanmanızda yardımcı olabilmek için bir orkestra şefi işlevi görendir. ışıldayarak gülen gözleriyle; iç dünyanızdaki volkanların patlak vermemesi için, utangaç bakışları bir başka yöne çevirmenize sebebiyet verir. gözbebeklerinizin girdabında gülümseyen kişi, yüzünüzdeki aptal ifadeye bir öpücük kondurur.

shameless

rakunzhell
amerikan versiyonu popüler olan dizi. bir de ingiliz versiyonu var daha önceleri çekilen. piyasada altyazısı olmadığı için yarım bırakmıştım. ne olurdu ağzında çiğ köfte varmış gibi konuşmasan sevgili ingiliz kardeşim? #ingilizaksanınahayır.

biz yeni bir devlet kuruyoruz kurucusu da erdoğan

rakunzhell
bir zamanlar hükümet kurup/indiren sözde muhalif kanalda dile getirilen meczup söylemi. cnn strateji değişikliği yapmış sanırım. bu cümle görüşü farklı bir kanattan gelmiyor, var olan hükümet tarafından geliyor. yani hali hazırdaki hükümet, şimdiki hükümeti yıkarak yeni bir hükümet kuruyor. çok yaratıcı değil mi ya?
bu beynini dönemlik kiraya veren "oturma uzuvları" bitmez arkadaşlar. bunları ekranlara çıkaranlarda kabahat. hukukçu olacak bir de haspam. şu mimiklerdeki yozlaşmış egoya bak. uykunun en güzel yerinde uyandıran cırtlak alarm sesinden daha sinir bozucu bir ses. keşke arabistan'a siktir olup gitse.

minimal öykü denemeleri

rakunzhell
uzaklaşıyordu şimdi rahatsız edici olmayan zil sesli bisiklet. arka tekerleğinden sıçrayan çamur, yıllarını geçirdiği hapishaneden çıkış günü gelmiş mahkumun yaşadığı iç hesaplaşmasındaki patlayan volkan gibi; bir oraya, bir buraya savruluyordu.
usta'nın "yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak. unutma; aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak." sözü geliverdi aklıma sebepsiz.

ülkelere göre dinden dönmenin cezası

rakunzhell
Pakistan: Seni lanet olası pislik, nasıl yaparsın bunu ha!

Nijerya: Napsak ki bilemedim şimdi. :/ Suriye ne düşünüyorsun?

Suriye: Çok kararsızım, puff :( Öldürsek mi Maldivler kardeş?

Maldivler: Yok abi olur mu öyle şey. Yasal değil.

Mısır: Bence bi üç sene olmalı abi, ölüm ağır olur. bi düşüşün derim.

Dinden dönme de ne ilginç bir kavrammış ayrıca.

Tanım: Çoğunluğun Arap ülkesi olduğu gözlerden kaçmayandır.

türkiye'nin en büyük ihtiyacı

rakunzhell
en büyük ihtiyacı nedir bilemem ama bilinç eksikliği diye bir şey kesinlikle var. özellikle kamu düzenini rahatsız edici, toplumda infiale sebep olan konularda -çocuk tacizi, tecavüz, zorla evlendirme, muhalif/terörist ayrımı, siyasi irade zorbalıkları vs- bilinçlenme/bilinçlendirme şarttır.
bunun yolu da elbette öncelikle aile kurumundan gelmekte. aileler çocuk yetiştirirken, iyi/kötü ayrımını çocuğun bilinçaltına iyi kazımalı. fakat ailede de bu bilinç yok ise ne yapmalı?

insanları bilinçlendirmek için elbette ilk olarak insanın kendisi bilinçli olmalı, insanları bilinçlendirebilecek seviyeye gelmek için daha çok okumalı, farklı görüşleri dinlemeli, anlamaya çalışmalı, önyargılarını kırmayı öğrenmeli.
ikinci olarak sosyal çevre çok önemli. her özgür birey, çevresini hür iradesiyle seçmekte. yine bilinçli kişimiz, çevresindekileri bu konularda bilgiledirmeli..

siyasi iradenin cezai yaptırımlarının elbette büyük bir önemi var fakat siyasi irade de aynı 'kafa'ya sahipse, durum içinden çıkılamaz bir hale geliyor. dolayısıyla bilinç önemli azizim.

nuriye ve semih'in açlığına ses ver

rakunzhell
tam doksan iki gündür açlık grevindeler. ne için peki? cevaplarını bildikleri çalıntı sorularla değil; hak ederek geldikleri yere, onurlarıyla yaptıkları işlerine geri dönebilmek için. ne için tutuklular peki? halkı, sözümona kin ve nefrete özendirip ikinci bir gezi ihtimali yaşabilirmiş diye. ba ba ba. adaletin yalnızca kelime anlamı olarak var olmadığı, hukuk kavramının içi boşaltılarak gazla doldurulmadığı, yargının bir kişinin ağzından çıkan zehirli sözlere bakmadığı bir ülkede bunlar yaşabilir mi?
tanım: dünyanın son umudu, soyları tüketmeyen şahinlerin açlığına duyarsız kalmamaktır.

merak

rakunzhell
dünyada var olma sebebimizdir. mecazi anlamda değil, gerçek anlamda. adem merak edip o elmayı ısırmasaydı; cennetten kovulmayacak, belki de bizler hiç var olmayacaktık.

aşk: karşımızdaki kişinin benliğinde kaybolma merakı. en mutlu ve en hüzünlü duyguları yaşamamıza sebep olan şey; merak.

insanoğlunun kendisini değiştirecek, geliştirecek sebeplerden biridir aynı zamanda. okuma, yazma, çizme vb fiilerine bu duyguyla başlar.

alkol alma, uyarıcı madde kullanma, sosyal medyada stalklama, tanımadığı evlerin zillerine basıp kaçma, kitap okuyarak, film izleyerek ruh halinden ruh haline geçiş, ilk deneyimler, hayatı sorgulama. hep merak.

size de olmuyor mu?