olabilecek bir depreme karşı fon oluşturmak amacıyla sadece 1 seneliğine konmuş vergidir. 20 yıla yakındır hayatımızdadır. bu vergiyle sömürücü mütahhitlere 1 liraya yapılabilecek işler 5 liraya yaptırılıp halkımız sikilmişten beter edilmiştir yıllarca.
malum parti hiç olmaması gereken bu vergiyi düşürerek seçim üstüne seçim kazanmıştır hatta. seçimlerden sonra gevşettiği kazıığı daha bir yüksek hızla sokmuştur.
götümüzden kan alına alına öldürülüyoruz ulann! daha burada tek elle sütyen açmak falan filan gibi sığlıkların kalitesiz geyikleri yapılıyor sabah akşam. kendim dahil bağzılarınızdan iğreniyorum.
iyi bir şairdir. ruhunun melankolisini fazla sanat kayıgısı taşımasa da iyi bir şekilde kağıda aktarır. yaşamı yüksek depresyonla ve bir çok intihar girişimiyle geçmiştir. belki de günümüz antidepresanları o zamanlar olsaydı türkçemiz böyle iyi bir şairden mahrum kalacaktı. o da bir çok insan gibi antidepresanlara boğulup mal mal yaşayacaktı.
oğlu babasının intihar girişimlerinden usanıp ''baba öyle değil böyle intihar edilir'' diyerek kendisini galata kulesinden atmıştır. bildiğim en hüzünlü hikayelerden biridir bu.
oğlu babasının intihar girişimlerinden usanıp ''baba öyle değil böyle intihar edilir'' diyerek kendisini galata kulesinden atmıştır. bildiğim en hüzünlü hikayelerden biridir bu.
muhteşem bir konstantinos kavafis şiiridir;
dedin "bir başka ülkeye bir başka denize gideceğim.
bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.
yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam;
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede.
nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,
yıllarıma kıydığım boşa harcadığım."
yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın.
bu kent peşini bırakmayacak.
aynı sokaklarda dolaşacaksın. aynı mahallede yaşlanacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
bu kenttir gidip gideceğin yer. bir başkasını umma.
bir gemi yok, bir yol yok sana.
değil mi ki hayatına kıydın burada
bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.
dedin "bir başka ülkeye bir başka denize gideceğim.
bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.
yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam;
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede.
nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,
yıllarıma kıydığım boşa harcadığım."
yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın.
bu kent peşini bırakmayacak.
aynı sokaklarda dolaşacaksın. aynı mahallede yaşlanacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
bu kenttir gidip gideceğin yer. bir başkasını umma.
bir gemi yok, bir yol yok sana.
değil mi ki hayatına kıydın burada
bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.
bu anıyı anlatmak isterdim...
ama nasıl solgun... hiç bir şey kalmamış gibi-
çünkü uzaklarda gömülü, ilk gençliğim yıllarında.
yaseminden gerilmiş bir ten...
o
ağustos gecesi? ağustos muydu? - o gece...
yalnız gözleri hatırımda hayal meyal; gözleri, sanırım
maviydi...
evet, evet mavi, gökyakut mavisi.
çeviri: barış pirhasan
konstantinos kavafis
ama nasıl solgun... hiç bir şey kalmamış gibi-
çünkü uzaklarda gömülü, ilk gençliğim yıllarında.
yaseminden gerilmiş bir ten...
o
ağustos gecesi? ağustos muydu? - o gece...
yalnız gözleri hatırımda hayal meyal; gözleri, sanırım
maviydi...
evet, evet mavi, gökyakut mavisi.
çeviri: barış pirhasan
konstantinos kavafis
herkesin okuduğu ve çok popüler olan edebiyattan her zaman sıtma gibi kaçmışımdır. fakat aziz nesin ustamızın öyküleri 1940'lı yıllardan beri popüler ve gerçekliğini korumaktadır. gerçi bugün ülkemizde herkes aziz nesin hakkında bir fikir sahibi olsa da çok kimsenin adam akıllı oturup okuduğunu düşünmemekteyim. günümüz insanı bir sik okumuyor gerçi ama konumuz bu değil elbet. başlık büyük ustamızın ismini taşımasa ağzımı daha beter bozacağım. neyse.
ustamızın bütün öykülerini hayranlıkla okumuşumdur. çoğunu iki defa okumuşluğum var. dünyada çok nadir yetişen üslup ve sanat değerinde edebiyatçımızdır. öykülerinin yanında tiyatro eserlerinin kıymeti yeterince bilinmemiştir. surname romanı muhteşemdir. şiirleri diğer edebiyat varlıkları kadar iyi değildir. fakat son yirmi senede nice şair o nitelikte şiirler yazamadı.
çok özlüyorum.
ustamızın bütün öykülerini hayranlıkla okumuşumdur. çoğunu iki defa okumuşluğum var. dünyada çok nadir yetişen üslup ve sanat değerinde edebiyatçımızdır. öykülerinin yanında tiyatro eserlerinin kıymeti yeterince bilinmemiştir. surname romanı muhteşemdir. şiirleri diğer edebiyat varlıkları kadar iyi değildir. fakat son yirmi senede nice şair o nitelikte şiirler yazamadı.
çok özlüyorum.
sadece anadolu'nun değil, bütün dünyanın gurur kaynağı olması gereken büyük ozandır. çağdaşı olamadığım için çok üzgünüm. varlığına ve ruhuna saygılarımı sunarım. dünyada olmadığı günden bu yana, dünyanın bile kendisini eksik hissettiğini düşünmekteyim.
nuşveran'ı adil nerede tahtı
süleyman mührünü kime bıraktı
resul-ü ekrem'in kanunu haktı
her ömrün sonunda bir feryat gördüm
dönüyor bir dolap çarkı belirsiz
çağlayan bir su var arkı belirsiz
veysel neler satar narhı belirsiz
ne müşteri gördüm ne hesap gördüm
nuşveran'ı adil nerede tahtı
süleyman mührünü kime bıraktı
resul-ü ekrem'in kanunu haktı
her ömrün sonunda bir feryat gördüm
dönüyor bir dolap çarkı belirsiz
çağlayan bir su var arkı belirsiz
veysel neler satar narhı belirsiz
ne müşteri gördüm ne hesap gördüm
çok değerli bir avrupalı siyasetçidir. avrupa'da hala küçücük kırıntılardan demokrasi yeşerecekse böyle kadın gibi kadın değerli siyasetçiler sayesinde yeşerecek.
hani derler ya hayatta her şeyin bir çaresi bulunur diye. nah bulunur. bir dayanışma eli arar durursunuz. olay sadece zavallı çırpınışlarınızdır.
bu ne çoğul yaşamak yeryüzündeki
bu ne kırmızı yüz kere kırmızı
bu ne mavi bin kere mavi
bu ne karanfil bu ne yoğun karanfil böyle
bu ne zulüm işkence
bu ne ölmezlik insandaki
edip cansever
bu ne kırmızı yüz kere kırmızı
bu ne mavi bin kere mavi
bu ne karanfil bu ne yoğun karanfil böyle
bu ne zulüm işkence
bu ne ölmezlik insandaki
edip cansever
zuhal olcay'ın da çok güzel söylediği muhteşem bir vedat sakman şarkısıdır. youtube'yi taradım vedat ustanın yorumunu bulamadım.
bu gece dinlediğim her şarkı ölürken dinlemek istediğim şarkı gibi gelmekte bana. içimde dar bir vakitte doyasıya bir mimar ustalığıyla işlediğim hayallerle dans ediyorum bu şarkıda.
ne güzel olurdu hep seninle paylaşmak
tüm özgürlükleri seninleyken yaşamak
dopdolu günlere hep seninle başlamak
yarınlarla dünlerle sonsuzluğu aşmak...
bu gece dinlediğim her şarkı ölürken dinlemek istediğim şarkı gibi gelmekte bana. içimde dar bir vakitte doyasıya bir mimar ustalığıyla işlediğim hayallerle dans ediyorum bu şarkıda.
ne güzel olurdu hep seninle paylaşmak
tüm özgürlükleri seninleyken yaşamak
dopdolu günlere hep seninle başlamak
yarınlarla dünlerle sonsuzluğu aşmak...
kendimi bugünlerde çok yakın hissetiğim olgudur. zaten bundan 2-3 sene önce bir yerlerde veya bir anda ölmüşüm de kalitesiz bir yaşam evrenine tekrar fırlatılmış gibi hissediyorum. hani filmlerde olur ya, devletler idam mahkumu katillere kanun dışı casusluk yapması karşısında af ihsan eyler. sanki bana da 2-3 sene önce birisi bir yerlerde bir anda sonsuz bir yok olmak mı yoksa neye elini atsan kuruyacak lanetli bir yaşam mı diye sormuş ve ben ikincisini seçmiş gibiyim. anlaşmadan ivedilikle ve bir an evvel caymak istiyorum. çok yoruldum.
çalıştığım hastanede her gün bir kaç defa morga korkunç şekilde sarılmış götürülen ex'ler görüyorum. asgari ücretli gencecik ve olaya oldukça yabancı temizlik görevlileri taşıyorlar. büyük çelişkide kalıyorum bu durumlara tanık oldukça. gerçekten her birimiz başlı başımıza bir dünya mıyız yoksa etle beslenen ve süresi dolunca kapanan birer et parçaları mıyız? sanırım her birimiz değerli bir dünya olsaydık kapandığımızda asgari ücretli bir temizlik görevlisi soğuk çöplüğe atıp gitmezdi bizi. o esnada yakınların yukarıda sinir krizleri geçiriyor. daha sakin olanlar evrak falan imzalıyor. şüphesiz ki temizlik görevlisi ona fazladan iş çıkarttığın için sövüyor.
oysa ben gerçekten kısa bir ömürde dünyanın güzel bir parçası kadar güzel yaşamıştım. neyse çok eskidendi. 2-3 sene evvel. son 2-3 senede de çok güzel düşler kurdum. nice ünlü mimar kuramazdı öyle güzel düşleri. ince ince işleyemezdi her yerini. bir kaçının temellerini bile atmıştım. elimde kaldı hepsi.
çalıştığım hastanede her gün bir kaç defa morga korkunç şekilde sarılmış götürülen ex'ler görüyorum. asgari ücretli gencecik ve olaya oldukça yabancı temizlik görevlileri taşıyorlar. büyük çelişkide kalıyorum bu durumlara tanık oldukça. gerçekten her birimiz başlı başımıza bir dünya mıyız yoksa etle beslenen ve süresi dolunca kapanan birer et parçaları mıyız? sanırım her birimiz değerli bir dünya olsaydık kapandığımızda asgari ücretli bir temizlik görevlisi soğuk çöplüğe atıp gitmezdi bizi. o esnada yakınların yukarıda sinir krizleri geçiriyor. daha sakin olanlar evrak falan imzalıyor. şüphesiz ki temizlik görevlisi ona fazladan iş çıkarttığın için sövüyor.
oysa ben gerçekten kısa bir ömürde dünyanın güzel bir parçası kadar güzel yaşamıştım. neyse çok eskidendi. 2-3 sene evvel. son 2-3 senede de çok güzel düşler kurdum. nice ünlü mimar kuramazdı öyle güzel düşleri. ince ince işleyemezdi her yerini. bir kaçının temellerini bile atmıştım. elimde kaldı hepsi.
teoman'ın muhteşem bir şarkısıdır. özü itibariyle savaş karşıtı bir çalışmadır. mesajlar ince imgelerle verilir. klibi de hayli güzel ve emek verilmiş bir işti.
ölmenin yasaklanması gereken bir yaşta vefat eden gencecik bir insanın arkasından gerici salyalar akıtmış şahıstır.
başta belirteyim yakın zamanda kaybettiğimiz bu insanımızın arkasından tutulan matemin ve tepkilerin çoğunu iki yüzlü bulmaktayım. hepimiz her an bir kanser adayıyız. türkiye'de kat be kat böyleyiz. bütün ortadoğu ülkelerinde olanından fazla kanserli insan sayımızın olması buna sadece küçük bir örnektir. yahut önleyici hiç bir sağlık politikamızın olmamasının yanında mütahhitlere hasta garantisi verilip hastaneler yaptırılmasına götümüzü yırtmamamız da iki yüzlülüğümüze örnektir.
yahut sular kanser ediyor diyen bir bilim insanının 16 yılla yargılanması konusunun skimizde bile olmamasına ne demeli?
şimdi tekrar nevzat gerici muhteviyatından devam ediyorum. nazım der ki, ''en acayip gücümüzdür kahramanlıktır yaşamak, öleceğimizi bilip öleceğimizi mutlak''
ölüm fikri korkutmuyor beni. fakat ne zaman öleceğimi bilsem sanırım mafh olurdum.
bu yüzden ben de bir kanserden geberme adayı olarak sayılı günlerim olsa neslihan gibi yapardım. allah, kitap, başında kuran, maneviyat geçin bunları. kendi istediğin gibi sayılı günlerde rahatlamak günahsa o günahın da adayıyım.
başta belirteyim yakın zamanda kaybettiğimiz bu insanımızın arkasından tutulan matemin ve tepkilerin çoğunu iki yüzlü bulmaktayım. hepimiz her an bir kanser adayıyız. türkiye'de kat be kat böyleyiz. bütün ortadoğu ülkelerinde olanından fazla kanserli insan sayımızın olması buna sadece küçük bir örnektir. yahut önleyici hiç bir sağlık politikamızın olmamasının yanında mütahhitlere hasta garantisi verilip hastaneler yaptırılmasına götümüzü yırtmamamız da iki yüzlülüğümüze örnektir.
yahut sular kanser ediyor diyen bir bilim insanının 16 yılla yargılanması konusunun skimizde bile olmamasına ne demeli?
şimdi tekrar nevzat gerici muhteviyatından devam ediyorum. nazım der ki, ''en acayip gücümüzdür kahramanlıktır yaşamak, öleceğimizi bilip öleceğimizi mutlak''
ölüm fikri korkutmuyor beni. fakat ne zaman öleceğimi bilsem sanırım mafh olurdum.
bu yüzden ben de bir kanserden geberme adayı olarak sayılı günlerim olsa neslihan gibi yapardım. allah, kitap, başında kuran, maneviyat geçin bunları. kendi istediğin gibi sayılı günlerde rahatlamak günahsa o günahın da adayıyım.
biz 30 yaş üstü gençleri kaliteli bir tv yapımıyla tanıştıran dizidir. gerçi bugünlerde bazı eski bölümlerini açıp izlediğimde o kadar haz etmiyorum.
hangimiz böyle bir dostluksal var oluş ve paylaşımın düşünü kurmadık ki o zamanlar?
gerçi sonraki sezonlarda bu dostluksal çaprazlama sikişe dönüştü. çok yazık ettiler kanımca.
hangimiz böyle bir dostluksal var oluş ve paylaşımın düşünü kurmadık ki o zamanlar?
gerçi sonraki sezonlarda bu dostluksal çaprazlama sikişe dönüştü. çok yazık ettiler kanımca.
kötü diziydi diyeni zoppaynan kovalarım. muhteşem bir diziydi. fakat senaristi jj, muhteşem bir öykücü olsa da berbat bir matematikçi sanırım. zira bu işlerle ucundan kıyısından ilgilenen herkes bilir ki senaryo aynı zamanda iyi matematik işidir. bizi merak içinde bırakan harika sökükleri bir yerlere bağlayamamasını buna bağlıyorum. kötü bir terzi de olabilir.
belki size inanılmaz gelecek ama üzerine bir anımı anlatmak istiyorum. daha ilk bölümü izlerken anam demişti ki ''olum bunlar arafta'' ben de ona ''hee anne hee, çok biliyonn'' demiştim.
son bölümü izlerken anladım ki anneler her şeyi biliyor.
belki size inanılmaz gelecek ama üzerine bir anımı anlatmak istiyorum. daha ilk bölümü izlerken anam demişti ki ''olum bunlar arafta'' ben de ona ''hee anne hee, çok biliyonn'' demiştim.
son bölümü izlerken anladım ki anneler her şeyi biliyor.
sosyal medya cahili bir insan olduğumdan dolayı kim olduğunu vefatından sonra öğrendiğim kişidir. gördüğüm kadarıyla gencecik güzel bir insanımıza benziyor. ve ölmenin mutlaka yasaklanması gerektiği bir yaşya vefat etmiş. ışıklar içinde uyusun.
fakat bu insanımızın vefatı üzerinden bir şeyleri hatırlatmam gerekiyor. bütün ortadoğu ülkelerindeki toplam kanserli hasta sayısından çok bizim ülkemizde kanser vakalarına rastalnıyor. neden kimse niye böyle aq diyerek sosyal medyayı sallamadı bugüne kadar anlamak zor. insanlar kitlesel halde bu su yüzünden kanserden ölüyor diyen bilim insanı 16 yılla yargılanıyor yine kimsenin sikinde değil.
hepimiz bu durumda potansiyel rahmetliğiz. bir çoğumuz her an gencecik yaşımızda neslican'ın yanını boylayacağız. acılar içinde ölmeye bile yabancılaşmışız. bunu tersine çevirmek için hiç bir şey yapmıyoruz.
hal böyleyken bu insanımıza yapılan bir çok baş sağlığı bana iki yüzlülük gibi gelmekte. ateş düştüğü yeri yaktı. bir şeyler yapalım ki bizi de yakmasın.
fakat bu insanımızın vefatı üzerinden bir şeyleri hatırlatmam gerekiyor. bütün ortadoğu ülkelerindeki toplam kanserli hasta sayısından çok bizim ülkemizde kanser vakalarına rastalnıyor. neden kimse niye böyle aq diyerek sosyal medyayı sallamadı bugüne kadar anlamak zor. insanlar kitlesel halde bu su yüzünden kanserden ölüyor diyen bilim insanı 16 yılla yargılanıyor yine kimsenin sikinde değil.
hepimiz bu durumda potansiyel rahmetliğiz. bir çoğumuz her an gencecik yaşımızda neslican'ın yanını boylayacağız. acılar içinde ölmeye bile yabancılaşmışız. bunu tersine çevirmek için hiç bir şey yapmıyoruz.
hal böyleyken bu insanımıza yapılan bir çok baş sağlığı bana iki yüzlülük gibi gelmekte. ateş düştüğü yeri yaktı. bir şeyler yapalım ki bizi de yakmasın.
halkların demokratik bıyıklısıdır, güzel abisidir. bugün bir gazeteye verdiği açıklamadan şöyle demiş;
'' kısacası zindanlar “yan gelip yatma yeri değil.” bizim için mümbit üretim alanları olmakta. korkarım günün sonunda bizi buralara atanlar “keşke hiç atmasaymışız” diyecekler.
mutluların mutsuzlara borcu var. gülebilmek, mutluluk, zenginlik ancak herkese adil bir oranda üleştirilebiliyorsa bir anlamı olan şeyler… dolayısıyla başta doğaya sonra da birbirimize çok şey borçluyuz… borcu hatırlamak, alacaklı olanları unutmamakla işe başlayabiliriz… bu bazen bir film olur bazen bir ekmeğin yarısıdır…''
'' kısacası zindanlar “yan gelip yatma yeri değil.” bizim için mümbit üretim alanları olmakta. korkarım günün sonunda bizi buralara atanlar “keşke hiç atmasaymışız” diyecekler.
mutluların mutsuzlara borcu var. gülebilmek, mutluluk, zenginlik ancak herkese adil bir oranda üleştirilebiliyorsa bir anlamı olan şeyler… dolayısıyla başta doğaya sonra da birbirimize çok şey borçluyuz… borcu hatırlamak, alacaklı olanları unutmamakla işe başlayabiliriz… bu bazen bir film olur bazen bir ekmeğin yarısıdır…''
ahim üzerinden hukuka takla attırılan halkların demokratik lideridir. burjuva hukuk bir kez daha komik durumlara düşmüştür. demirtaş soy adı gibi hala sapa sağlam olduğu yerde durmaktadır.
selo bugün yaptığı açıklamada;
''Yani yargı yok, adalet yok, kanun yok, hakim yok. Sadece bize değil, hiçbirinize yok.''
diyor. bence bir çok şeyin özetidir söylediği. eskiden bu ülkede hukuk sadece kürtler ve solcular için yoktu. şimdi kimse için yok. akp'liler de bizim için var demesin hiç. kendilerinden daha kıdemli bir akp li ile davalık oldukları zaman onlar için de hukuk yok.
selo bugün yaptığı açıklamada;
''Yani yargı yok, adalet yok, kanun yok, hakim yok. Sadece bize değil, hiçbirinize yok.''
diyor. bence bir çok şeyin özetidir söylediği. eskiden bu ülkede hukuk sadece kürtler ve solcular için yoktu. şimdi kimse için yok. akp'liler de bizim için var demesin hiç. kendilerinden daha kıdemli bir akp li ile davalık oldukları zaman onlar için de hukuk yok.
hoca haklı gençler;
Kadınların mahremi olmadan 90 km'den fazla araç kullanamayacağı görüşü 'dini bir yasak' değil. Kur'an'da geçmez. Zamanı geçmiş bir fıkıh kaidesi,şüpheli bir hadise dayanır. Peki,mesele güvenlikse boyuna tecavüz haberlerinin geldiği kurslarda 9 dakikadan fazla kalmak caiz mi?
Kadınların mahremi olmadan 90 km'den fazla araç kullanamayacağı görüşü 'dini bir yasak' değil. Kur'an'da geçmez. Zamanı geçmiş bir fıkıh kaidesi,şüpheli bir hadise dayanır. Peki,mesele güvenlikse boyuna tecavüz haberlerinin geldiği kurslarda 9 dakikadan fazla kalmak caiz mi?
elbette kimsenin aklına son çare olarak bile getirmemesi gereken eylemselliktir. tanımı yaptık, merama geçebiliriz.
aslında en gürültüsüz insan eylemselliğidir. bir bütün çaresizlik içinde çare yaratıp yaşayan insanlara saygım elbette çok büyük. fakat bu maymunlar ve zombilik cehennemi haline gelmiş yaşamda kimseye zarar vermeyip giden insanların arkasından denmedik laf bırakmayan kişiler görünce çok üzülüyorum. sanırım bu da bir linç çeşidi. korkarım ki linç artık her yerde. yaşarken de öldükten sonra da kurtulanamayabiliniyor. fakat bilin ki gidenin çok da sknde olmuyorsunuz artık.
süreç bilin ki bir çok çare ve çaresizlik olasılığı düşünülerek alınmış bir karar süreci oluyor. bu yüzden, bu tür bir eylemsellikle giden güzel insanlara geri zekalı, veya ruh hastası gözüyle bakmayı bırakın artık.
ben böyle bir sürece girecek olsam eylemi mutlaka pazartesi yapardım. cuma mübarek gün, cumaları gezegeni insanların başına iş çıkartarak gitmek istemem. bu arada ben ateistim. fakat cuma gerçekten güzel bir gündür. ertesi gün tatil. namazıdır, mezarıdır, taziyesidir mafhetmek istemem insanların hafta sonunu. hem belki mucizeler vardır ve hafta sonu gerçekleşerek ölmeye gerek kalmaz. kimse güle oynaya ve isteyerek intihar etmez haliyle. çaresizlikten veya utançtan gerçekleştirir bu eylemselliği.
kesinlikle kendimi son ana kadar depresif, kederli bir hale sokmazdım. aksine paramın son kuruşuna kadar harcayarak her şeyin biraz tadını çıkartmaya ve keyif almaya bakardım. zaten çok da param yok. hatta korkunçtur ki eşek gibi çalışmama rağmen genelde hiç param yok.
bol bol film izlerdim ben de. genelde komedi filmeri izleyerek atabildiğim kadar çok kahkaha atmaya çalışırdım. komedi filmi olmasa da durumsallıkla tamamen alakalı olan ''on of'' filmini bir kez daha izlerdim.
mutlaka 8-10 sayıfalık bir mektup yazardım. son kez uzun uzun kafa sikmeyeceksen intihar etmenin zevki nerede? hem o arada çok sevdiğim şarkıları bir kez daha dinleme şansım olurdu.
mutlaka kansız bir son hazırlardım kendime. bir yerlerden atlayarak yahut mermiyle, bıçakla kanlı gitmek istemezdim. insanlara iş çıkmasın daha fazla benim yüzümden.
çalıştığım hastanede her gün mutlaka bir kaç kez morga ex götüren bir temizlik görevlisi görüyorum. görevli arkadaş duruma oldukça yabancı haliyle. onca işi arasında bir de bu angarya çıkıyor başına. maaş asgari ücret, iki göz odada kaç boğaz yolunu gözlüyor allah bilir. bir de seni mi dert edecek.
nasıl verebilecekler beni böyle bir temizlik görevlisine soğuk çöplüğe götürmesi için tek başıma. ne güzel hayallerim ve umutlarım vardı daha benim.
offf ulann off!!!
aslında en gürültüsüz insan eylemselliğidir. bir bütün çaresizlik içinde çare yaratıp yaşayan insanlara saygım elbette çok büyük. fakat bu maymunlar ve zombilik cehennemi haline gelmiş yaşamda kimseye zarar vermeyip giden insanların arkasından denmedik laf bırakmayan kişiler görünce çok üzülüyorum. sanırım bu da bir linç çeşidi. korkarım ki linç artık her yerde. yaşarken de öldükten sonra da kurtulanamayabiliniyor. fakat bilin ki gidenin çok da sknde olmuyorsunuz artık.
süreç bilin ki bir çok çare ve çaresizlik olasılığı düşünülerek alınmış bir karar süreci oluyor. bu yüzden, bu tür bir eylemsellikle giden güzel insanlara geri zekalı, veya ruh hastası gözüyle bakmayı bırakın artık.
ben böyle bir sürece girecek olsam eylemi mutlaka pazartesi yapardım. cuma mübarek gün, cumaları gezegeni insanların başına iş çıkartarak gitmek istemem. bu arada ben ateistim. fakat cuma gerçekten güzel bir gündür. ertesi gün tatil. namazıdır, mezarıdır, taziyesidir mafhetmek istemem insanların hafta sonunu. hem belki mucizeler vardır ve hafta sonu gerçekleşerek ölmeye gerek kalmaz. kimse güle oynaya ve isteyerek intihar etmez haliyle. çaresizlikten veya utançtan gerçekleştirir bu eylemselliği.
kesinlikle kendimi son ana kadar depresif, kederli bir hale sokmazdım. aksine paramın son kuruşuna kadar harcayarak her şeyin biraz tadını çıkartmaya ve keyif almaya bakardım. zaten çok da param yok. hatta korkunçtur ki eşek gibi çalışmama rağmen genelde hiç param yok.
bol bol film izlerdim ben de. genelde komedi filmeri izleyerek atabildiğim kadar çok kahkaha atmaya çalışırdım. komedi filmi olmasa da durumsallıkla tamamen alakalı olan ''on of'' filmini bir kez daha izlerdim.
mutlaka 8-10 sayıfalık bir mektup yazardım. son kez uzun uzun kafa sikmeyeceksen intihar etmenin zevki nerede? hem o arada çok sevdiğim şarkıları bir kez daha dinleme şansım olurdu.
mutlaka kansız bir son hazırlardım kendime. bir yerlerden atlayarak yahut mermiyle, bıçakla kanlı gitmek istemezdim. insanlara iş çıkmasın daha fazla benim yüzümden.
çalıştığım hastanede her gün mutlaka bir kaç kez morga ex götüren bir temizlik görevlisi görüyorum. görevli arkadaş duruma oldukça yabancı haliyle. onca işi arasında bir de bu angarya çıkıyor başına. maaş asgari ücret, iki göz odada kaç boğaz yolunu gözlüyor allah bilir. bir de seni mi dert edecek.
nasıl verebilecekler beni böyle bir temizlik görevlisine soğuk çöplüğe götürmesi için tek başıma. ne güzel hayallerim ve umutlarım vardı daha benim.
offf ulann off!!!
yine ben. 2 yıldan fazladır şu ortam harici hiç bir yerde dert keder anlatmıyorum. bütün gün konuştuğum tek şey iş arkadaşlarımla iş meseleleri. ona da zaten ancak öğlenden sonra 4'e kadar tahamül edebiliyorum. ara sıra annem, ablam yeğenler falan arıyorlar, iyiyim diyorum.
iki yıldan fazladır sabah 8'de işe başlıyorum öğlenden sonra 16'da bitiyor. eve varmam 16:30 falan. son bir haftadır çok saçma bir adet edindim. eve gelip, yemek falan yapıp yiyip 18 gibi uyuyorum. önceleri 21 gibi falan kalıyordum. tekrar saat bir civarı uyuyup sabah 6.30'da kalkmak sorun olmuyordu. sonra adetimde biraz değişiklik yaptım. yemek yiyip uyumak bünye için zararlı bir durum. kurt gibi aç olsam da işten geldiğimde yemeden uyuyorum. eskiden 21 gibi kalkabilirken artık 23:30'dan önce kalkamıyorum. ondan sonra da uyu uyuyabilirsen. bu gece hiç uyuyamadım mesela. bir kaç saat sonra mesaiye gideceğim ne halt edeceğim bütün gün bilmiyorum.
ölmemek adet olmuş yaşıyorum işte ben de. ulan insan belki sabah işe giderken bir kamyon, otobüs çarpar da ölürüm diye umutlanıp heyecanlanır mı yahu. veya biraz daha şanslıysam beyin kanamasından ölürüm. ohh miss.
nesini söyleyim canım efendim
gayri düzen tutmaz telimiz bizim
arzuhal eylesem yar yar deftere sığmaz
omuzdan kesilmiş kolumuz bizim
benim bu gidişe aklım ermiyor
fukara halini kimse sormuyor
padişah sikkesi selâm vermiyor
kefensiz kalacak ölümüz bizim
iki yıldan fazladır sabah 8'de işe başlıyorum öğlenden sonra 16'da bitiyor. eve varmam 16:30 falan. son bir haftadır çok saçma bir adet edindim. eve gelip, yemek falan yapıp yiyip 18 gibi uyuyorum. önceleri 21 gibi falan kalıyordum. tekrar saat bir civarı uyuyup sabah 6.30'da kalkmak sorun olmuyordu. sonra adetimde biraz değişiklik yaptım. yemek yiyip uyumak bünye için zararlı bir durum. kurt gibi aç olsam da işten geldiğimde yemeden uyuyorum. eskiden 21 gibi kalkabilirken artık 23:30'dan önce kalkamıyorum. ondan sonra da uyu uyuyabilirsen. bu gece hiç uyuyamadım mesela. bir kaç saat sonra mesaiye gideceğim ne halt edeceğim bütün gün bilmiyorum.
ölmemek adet olmuş yaşıyorum işte ben de. ulan insan belki sabah işe giderken bir kamyon, otobüs çarpar da ölürüm diye umutlanıp heyecanlanır mı yahu. veya biraz daha şanslıysam beyin kanamasından ölürüm. ohh miss.
nesini söyleyim canım efendim
gayri düzen tutmaz telimiz bizim
arzuhal eylesem yar yar deftere sığmaz
omuzdan kesilmiş kolumuz bizim
benim bu gidişe aklım ermiyor
fukara halini kimse sormuyor
padişah sikkesi selâm vermiyor
kefensiz kalacak ölümüz bizim
Pazar günleri beklerim seni
Öğleye dek uyumuşsundur
Ayçiçeği gözlerini açtığında belki görmek ister beni
Pazartesileri seni beklerim
belki işe gitmemişsindir
canın bir film izlemek ister
çayı demler beklerim
Salıları seni beklerim
sanayide çalışan çocukların haftasonunu beklemesi gibi
Çarşambaları seni beklerim
büyük bir kemin yirmi dört saat açık gözleri gibi
Perşembeleri seni beklerim
bir annenin evlat yolu gözleyen gözleri olur gözlerim
Cumaları yorulmuşsundur
belki beni görmek seni rahatlatır
Cumartesileri beklerim seni
çocuklar beklerken öğretmenliğini.
*
Sabahları seni beklerim
elinde iki simide kahvaltıya gelişini
Akşamları seni beklerim
günün yanaklarından boynuna inişini
Geceyarıları seni beklerim
yolda kaldım, gel beni al deyişini
Karlı günlerde beklerim ayaklarını ısıtan bakışlarımla
botlarının bağlarını uzun uzun çözüşünü izlemeyi
Yağmurlu günlerde
saçlarından ışık damlalarının süzülüşünü
Güneşli günlerde
meyvaların olgunlaşma sabrıyla beklerim.
Hindistan' dan gelen uçaklarda beklerim seni
Amerika' dan gelenlerde
İskelelerde seni beklerim
Dolmuş duraklarında seni
Ebrularında yayılırken hayatın sonsuz damarları
Küçük bir leke olabileyim diye günlerinde
Sonlanmaz bir bekleyişle,
İlk beklediğim gün gibi
Hiç beklememişim gibi beklerim seni.
Öğleye dek uyumuşsundur
Ayçiçeği gözlerini açtığında belki görmek ister beni
Pazartesileri seni beklerim
belki işe gitmemişsindir
canın bir film izlemek ister
çayı demler beklerim
Salıları seni beklerim
sanayide çalışan çocukların haftasonunu beklemesi gibi
Çarşambaları seni beklerim
büyük bir kemin yirmi dört saat açık gözleri gibi
Perşembeleri seni beklerim
bir annenin evlat yolu gözleyen gözleri olur gözlerim
Cumaları yorulmuşsundur
belki beni görmek seni rahatlatır
Cumartesileri beklerim seni
çocuklar beklerken öğretmenliğini.
*
Sabahları seni beklerim
elinde iki simide kahvaltıya gelişini
Akşamları seni beklerim
günün yanaklarından boynuna inişini
Geceyarıları seni beklerim
yolda kaldım, gel beni al deyişini
Karlı günlerde beklerim ayaklarını ısıtan bakışlarımla
botlarının bağlarını uzun uzun çözüşünü izlemeyi
Yağmurlu günlerde
saçlarından ışık damlalarının süzülüşünü
Güneşli günlerde
meyvaların olgunlaşma sabrıyla beklerim.
Hindistan' dan gelen uçaklarda beklerim seni
Amerika' dan gelenlerde
İskelelerde seni beklerim
Dolmuş duraklarında seni
Ebrularında yayılırken hayatın sonsuz damarları
Küçük bir leke olabileyim diye günlerinde
Sonlanmaz bir bekleyişle,
İlk beklediğim gün gibi
Hiç beklememişim gibi beklerim seni.
salıları seni beklerim
sanayide çalışan çocukların hafta sonunu beklemesi gibi
sanayide çalışan çocukların hafta sonunu beklemesi gibi
göğsün papatya tarlası
ah, sarardın beni
sevgilim, sevgilim
kolların nerde şimdi
kirpiklerinin ucuna
asmıştım yüreğimi
mavisinde yittiğim
gözlerin nerde şimdi
bilgeceydi dostluğun
sevgiydi sunduğun
yıldız gözlüm, gündüzüm
ışığın nerde şimdi
turgay fişekçi
ah, sarardın beni
sevgilim, sevgilim
kolların nerde şimdi
kirpiklerinin ucuna
asmıştım yüreğimi
mavisinde yittiğim
gözlerin nerde şimdi
bilgeceydi dostluğun
sevgiydi sunduğun
yıldız gözlüm, gündüzüm
ışığın nerde şimdi
turgay fişekçi
türkiye tarihinin en başarısız ve gerçeklikten kopuk adalet bakanı. türkiye tarihinin en başarısız içişleri, dışişleri ve ekonomi bakanının çağdaşı.
bugün kapasitesinin 4 katı mahkum barındıran cezaevlerinde ne zulümler yaşandığı apaçık gerçekler. biz kafamızı o yana çevirmiyoruz diye yaşanmıyor değil o zulümler. ''ama onlar suçlu'' diyerek işin içinden çıkamayız. atilla taş'ın bile 4 yıl hapis yattığı bir dönemde yaşıyoruz. 80 gram esrarla yakalanan bir çocuğa 6 yıl hapis kesildiği bir dönemdeyiz. 60 kilo yakalatıp da bir gün hapis yatmayan insanların da olduğunu bilmekteyiz.
bir hakime 100 dosya düştüğü bir zamanda kimse kimseyi suçlu diye damgalayamaz. yargı kararlarının uygulanmadığı bir devirden geçiyoruz. korkunç günlerdeyiz.
bugün kapasitesinin 4 katı mahkum barındıran cezaevlerinde ne zulümler yaşandığı apaçık gerçekler. biz kafamızı o yana çevirmiyoruz diye yaşanmıyor değil o zulümler. ''ama onlar suçlu'' diyerek işin içinden çıkamayız. atilla taş'ın bile 4 yıl hapis yattığı bir dönemde yaşıyoruz. 80 gram esrarla yakalanan bir çocuğa 6 yıl hapis kesildiği bir dönemdeyiz. 60 kilo yakalatıp da bir gün hapis yatmayan insanların da olduğunu bilmekteyiz.
bir hakime 100 dosya düştüğü bir zamanda kimse kimseyi suçlu diye damgalayamaz. yargı kararlarının uygulanmadığı bir devirden geçiyoruz. korkunç günlerdeyiz.