İlk defa canı gönülden bir chp'liye destek veriyor ve güveniyorum.
Eko başkan, sen ve hepimizin renkleriyle her şey çok güzel olacak.
bir meclis konuşmaşsında, akp'lerin yüzüne, dümdük şöyle bağıran hdp'li siyasetçidir
"her duanızda allahım bizi utandırma diyorsunuz. allah duanızı kâbul etmiş. utanma diye bir şey kalmamış sizde."
bir de, maphus yata yata biter. aldırma ağabey, aldırma....
"her duanızda allahım bizi utandırma diyorsunuz. allah duanızı kâbul etmiş. utanma diye bir şey kalmamış sizde."
bir de, maphus yata yata biter. aldırma ağabey, aldırma....
derimci fransız şair boris vian'ın cezayir halk kurtuluş mücadelesi şehidlerine adadığı şiirdir.
efendi misiniz, kodaman mısınız ne,
bir mektup yazıyorum size,
bilmem vaktiniz var mı
okumaya bu mektubu.
az önce verdiler elime
askerlik kâğıtlarımı,
savaşa çağırıyorlar beni,
diyorlar yola çık en geç çarşamba akşamı.
efendi misiniz, kodaman mısınız ne,
dövüşmeye hiç istek yok içimde,
insancıkları öldürmeye gelmedim ben,
gelmedim ben bu yeryüzüne.
sizi kandırmak değil niyetim,
ama söylemeden de edemem,
savaş ahmakların işi,
hem insanlar ondan hanidir bıktı.
doğduğum günden bu yana
ölen çok babalar gördüm,
gidip dönmeyen kardeşler gördüm,
çocuklar gördüm iki gözü iki çeşme.
ya analar ne çekti, ya analar,
bir yanda işi tıkırında bir avuç insan
bolluk içinde rahat yaşar,
bir yanda ölüm, çamur, kan.
insanlar tıkılmış dört duvar içine,
çalınmış neleri var neleri yok,
karıları, eski güzel günleri bütün.
gün doğar doğmaz yarın
kapatacağım şırak diye kapımı
ölmüş yılların suratına,
alıp başımı yollara düşeceğim.
aşacağım karaları, denizleri,
ne avrupa'sı kalacak, ne amerika'sı, ne asya'sı,
dilene dilene hayatımı
şunu diyeceğim insanlara:
üstünüzden atın yoksulluğu,
durmayın bakın yaşamaya,
hepimiz kardeşiz, kardeşiz, kardeş,
ey insanlar, ey insanlar, ey.
illâki kan dökmek mi gerek,
gidin dökün kendi kanınızı,
size söylüyorum bunu da,
efendi misiniz, kodaman mısınız ne.
adam korsunuz arkama belki de,
unutmayın jandarmalara demeye:
üzerimde ne bıçak var, ne tabanca
korkmadan ateş etsinler bana,
korkmadan ateş etsinler bana.
efendi misiniz, kodaman mısınız ne,
bir mektup yazıyorum size,
bilmem vaktiniz var mı
okumaya bu mektubu.
az önce verdiler elime
askerlik kâğıtlarımı,
savaşa çağırıyorlar beni,
diyorlar yola çık en geç çarşamba akşamı.
efendi misiniz, kodaman mısınız ne,
dövüşmeye hiç istek yok içimde,
insancıkları öldürmeye gelmedim ben,
gelmedim ben bu yeryüzüne.
sizi kandırmak değil niyetim,
ama söylemeden de edemem,
savaş ahmakların işi,
hem insanlar ondan hanidir bıktı.
doğduğum günden bu yana
ölen çok babalar gördüm,
gidip dönmeyen kardeşler gördüm,
çocuklar gördüm iki gözü iki çeşme.
ya analar ne çekti, ya analar,
bir yanda işi tıkırında bir avuç insan
bolluk içinde rahat yaşar,
bir yanda ölüm, çamur, kan.
insanlar tıkılmış dört duvar içine,
çalınmış neleri var neleri yok,
karıları, eski güzel günleri bütün.
gün doğar doğmaz yarın
kapatacağım şırak diye kapımı
ölmüş yılların suratına,
alıp başımı yollara düşeceğim.
aşacağım karaları, denizleri,
ne avrupa'sı kalacak, ne amerika'sı, ne asya'sı,
dilene dilene hayatımı
şunu diyeceğim insanlara:
üstünüzden atın yoksulluğu,
durmayın bakın yaşamaya,
hepimiz kardeşiz, kardeşiz, kardeş,
ey insanlar, ey insanlar, ey.
illâki kan dökmek mi gerek,
gidin dökün kendi kanınızı,
size söylüyorum bunu da,
efendi misiniz, kodaman mısınız ne.
adam korsunuz arkama belki de,
unutmayın jandarmalara demeye:
üzerimde ne bıçak var, ne tabanca
korkmadan ateş etsinler bana,
korkmadan ateş etsinler bana.
bazen ölülerle bir iletişim şeklidir. yazının bulunmasından bu yana geçen 5000 senelik insanlık külliyatından feyzler almaktır. bir nevi zamanda yolculuğun muhteşem gizi ve gizemidir.
hayvanları çok iyi tanırım. bizden tek farkları söylemek istediklerini dilleriyle anlatamamalarıdır. yoksa hissiyatımızdan vahşiliğimize kadar onlarla hiç bir farkımız yok. zira biyolojiye göre de böyledir bu iş.
fakat işte, 5000 yıl önce bir çılgınlık etmiş ve yazıyı bulmuşuz. kendimize yaptığımız en büyük iyiliktir bu insanlık olarak. doğaya tahakküm gücümüzün en önemli parçasıdır.
21. yüzyılda henüz bir kalite doğmadı. hem toplumsal, hem de bireysel yaşamların muhteşem kalite anahtarıdır kitap okumak.
gerçi okursanız ekime, okumazsanız aziz nesin'e.
hayvanları çok iyi tanırım. bizden tek farkları söylemek istediklerini dilleriyle anlatamamalarıdır. yoksa hissiyatımızdan vahşiliğimize kadar onlarla hiç bir farkımız yok. zira biyolojiye göre de böyledir bu iş.
fakat işte, 5000 yıl önce bir çılgınlık etmiş ve yazıyı bulmuşuz. kendimize yaptığımız en büyük iyiliktir bu insanlık olarak. doğaya tahakküm gücümüzün en önemli parçasıdır.
21. yüzyılda henüz bir kalite doğmadı. hem toplumsal, hem de bireysel yaşamların muhteşem kalite anahtarıdır kitap okumak.
gerçi okursanız ekime, okumazsanız aziz nesin'e.
büyük yazar aziz nesin derdi ki; ''türklerin dünyada iki tane icadı vardır, rakı ve ayran. onlar bile saf değildir sulandırırız.''
rakının suyla içilmesinin adet oluşu ittihat ve terak-i döneminde başlar. ingilizler viski'yi sodayla içince bizim özentilerde rakıyı suyla içmeye başlamıştır. herkesin damak tadı tabii ki farklılık gösterir ama gerçek manada rakının tadı buzla alınır.
biz antakya'da rakıyı genelde kendimiz incir meyvasıyla yaparız. içine hiç bir kimyasal alkol maddesi eklemeyiz. tamamen incirin kendi mayalanan alkolünün eşsiz zevkini yaşarız. zatem bizim rakımız su katsan da beyazlama özelliği olmayan bir türdür. yaptığımız rakıyı satmak gibi çakallığımız da yoktur. ama ülkemizin en büyük bira üreticisi kodamanın bizim kendi içmek için ürettiğimiz 3 gram rakımızdan vergi almak gibi çakalca istekleri olmuştur geçmişte
rakının suyla içilmesinin adet oluşu ittihat ve terak-i döneminde başlar. ingilizler viski'yi sodayla içince bizim özentilerde rakıyı suyla içmeye başlamıştır. herkesin damak tadı tabii ki farklılık gösterir ama gerçek manada rakının tadı buzla alınır.
biz antakya'da rakıyı genelde kendimiz incir meyvasıyla yaparız. içine hiç bir kimyasal alkol maddesi eklemeyiz. tamamen incirin kendi mayalanan alkolünün eşsiz zevkini yaşarız. zatem bizim rakımız su katsan da beyazlama özelliği olmayan bir türdür. yaptığımız rakıyı satmak gibi çakallığımız da yoktur. ama ülkemizin en büyük bira üreticisi kodamanın bizim kendi içmek için ürettiğimiz 3 gram rakımızdan vergi almak gibi çakalca istekleri olmuştur geçmişte
ibrahim balaban türkiye'nin ve hatta dünya'nın en saygın ressamları arasında yer alır. nazım hikmet bursa cezaevine düştüğü zaman cezaevinde ki yoksul mahkumlara halı dokumayı öğreterek onları açlıktan kurtarır. bu yoksul mahkumlar arasında ibrahim balaban ve orhan kemal'de vardır. yoksul köylü çocuklarıdır ikisi de özü itibariyle. orhan kemal'i net hatırlamıyorum ama balaban 17 yaşında sevdiği kıza sarkan adamı vurmaktan maphustur. balaban'a resim yapmayı nazım öğretir. orhan kemal'e de okuma yazmayı öğreten insandır nazım hikmet.
bir gün balaban'a cezaevi idaresinden cezaevi kapısının önünde resim yapma izni çıkar. bu resmi yapar büyük ressamımız. nazım resmi görünce çok duygulanır ve maphushabe kapısı şiirini yazar.
altı kadın vardı demir kapının önünde
beşi toprağa oturmuş, ayakta biri
sekiz çocuk vardı demir kapının önünde
besbelli henüz öğrenmemişler gülümsemeyi
altı kadın vardı demir kapının önünde
ayakları sabırlı, ellerinde keder
sekiz çocuk vardı demir kapının önüde
cin gibi bakıyor kundaktakiler
altı kadın vardı demir kapının önünde
sımsıkı gizlemişler saçlarını
sekiz çocuk vardı demir kapının önünde
birisi kavuşturmuş avuçlarını
bir jandarma vardı demir kapının önünde
ne dost ne, düşman. nöbet uzun, hava sıcak
bir beygir vardı demir kapının önünde
nerdeyse ağlayacak.
bir köpek vardı demir kapının önünde
burnu kara tüyü sarı
kamış sepetlerinde yeşil biber vardı
torbalarda kömür, heybelerde soğan, sarımsak
altı kadın vardı demir kapının önünde
ve demir kapının ardında beş yüz erkek vardı efendim
altı kadından biri sen değildin ama
beş yüz erkekten biri bendim.
bir gün balaban'a cezaevi idaresinden cezaevi kapısının önünde resim yapma izni çıkar. bu resmi yapar büyük ressamımız. nazım resmi görünce çok duygulanır ve maphushabe kapısı şiirini yazar.
altı kadın vardı demir kapının önünde
beşi toprağa oturmuş, ayakta biri
sekiz çocuk vardı demir kapının önünde
besbelli henüz öğrenmemişler gülümsemeyi
altı kadın vardı demir kapının önünde
ayakları sabırlı, ellerinde keder
sekiz çocuk vardı demir kapının önüde
cin gibi bakıyor kundaktakiler
altı kadın vardı demir kapının önünde
sımsıkı gizlemişler saçlarını
sekiz çocuk vardı demir kapının önünde
birisi kavuşturmuş avuçlarını
bir jandarma vardı demir kapının önünde
ne dost ne, düşman. nöbet uzun, hava sıcak
bir beygir vardı demir kapının önünde
nerdeyse ağlayacak.
bir köpek vardı demir kapının önünde
burnu kara tüyü sarı
kamış sepetlerinde yeşil biber vardı
torbalarda kömür, heybelerde soğan, sarımsak
altı kadın vardı demir kapının önünde
ve demir kapının ardında beş yüz erkek vardı efendim
altı kadından biri sen değildin ama
beş yüz erkekten biri bendim.
çok derin sembolik manâlarla bezeli anlatımlardır. "ulan ne kadar çok tanrı varmış" gibi bir tanımı haketmeyecek kadar derin bir okyanustur.
kutsal kitaplardaki menkıbeler, mitosların deforme edilmiş biçimleridir.
kutsal kitaplardaki menkıbeler, mitosların deforme edilmiş biçimleridir.
çok güzel bir rumeli türkümüz vardır.
"adam öldürmeyi de hasan oyun mu sandın?
mezar taşlarını koyun mu sandın" der.
insanların savaş ve daha korkuncu iç savaş söylemlerini nasıl bu kadar rahat ve cahilce konuşabildiklerini gördükçe bu türkü geliyor aklıma.
bu iki levithan devlet savaşırsa, halklarının çıkarı için mi savaşacak, yoksa tiranlarının testesteron sevileri yükseldiği için mi?
hangi ülkenin bir fakir çocuğu kazanacak savaşın sonunda? kaç mazlum anne feryadı boyutlar arasında yıllarca daha gezecek?
bütün bölge halkları olarak, sorumluluğumuz kendimize taraf seçmek olmamalıdır. halkların felaketini yani kendi felaketimizi engellemek üzerine olmalıdır bütün çabamız.
"adam öldürmeyi de hasan oyun mu sandın?
mezar taşlarını koyun mu sandın" der.
insanların savaş ve daha korkuncu iç savaş söylemlerini nasıl bu kadar rahat ve cahilce konuşabildiklerini gördükçe bu türkü geliyor aklıma.
bu iki levithan devlet savaşırsa, halklarının çıkarı için mi savaşacak, yoksa tiranlarının testesteron sevileri yükseldiği için mi?
hangi ülkenin bir fakir çocuğu kazanacak savaşın sonunda? kaç mazlum anne feryadı boyutlar arasında yıllarca daha gezecek?
bütün bölge halkları olarak, sorumluluğumuz kendimize taraf seçmek olmamalıdır. halkların felaketini yani kendi felaketimizi engellemek üzerine olmalıdır bütün çabamız.
99 ayaş kazısında belediye ana su hattını patlatınca su basıncı bizi 7 metre ileri fırlattı.latif hoca kendine gelince;denizler tanrısı poseidon'un mezarına kazma vurduk heralde.ya hayasızlık tanrı'sı hybris'in mezarına kazma vursaydık,görürdünüz bize yapacağı hayasızlıkları”dedi
şeref düzyatanlar isimli hesaptan alıntıdır.
şeref düzyatanlar isimli hesaptan alıntıdır.
bu bin kat bin kat yoksullaştığımız günlerde içimde bir yerlerde hep okunan şiiridir.
açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeğe doymak için
ete doymak için
kitaba doymak için
hürriyete doymak için.
yürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin
yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak
yürüyor ayakları kan içinde.
açlık ordusu yürüyor
adımları gök gürültüsü
türküleri ateşten
bayrağında umut
umutların umudu bayrağında.
açlık ordusu yürüyor
şehirleri omuzlarında taşıyıp
daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri
fabrika bacalarını
paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak.
açlık ordusu yürüyor
ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp
ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta.
açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için
hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor
yürüyor ayakları kan içinde.
nâzım hikmet
açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeğe doymak için
ete doymak için
kitaba doymak için
hürriyete doymak için.
yürüyor köprüler geçerek kıldan ince kılıçtan keskin
yürüyor demir kapıları yırtıp kale duvarlarını yıkarak
yürüyor ayakları kan içinde.
açlık ordusu yürüyor
adımları gök gürültüsü
türküleri ateşten
bayrağında umut
umutların umudu bayrağında.
açlık ordusu yürüyor
şehirleri omuzlarında taşıyıp
daracık sokakları karanlık evleriyle şehirleri
fabrika bacalarını
paydostan sonralarının tükenmez yorgunluğunu taşıyarak.
açlık ordusu yürüyor
ayı ini köyleri ardınca çekip götürüp
ve topraksızlıktan ölenleri bu koskoca toprakta.
açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için
hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor
yürüyor ayakları kan içinde.
nâzım hikmet
okurken aklımdan ''nazım usta iyi ki de a haber ve sabah gazetesi izlemedi ve okumadı'' diye geçirdiğim şiirdir.
annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.
annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.
hürriyet hakkında bir fikri ve tanımı olan herkes çok yaşasın. daha çok var olsunlar ve çok yaşasınlar.
satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
yoğurursun
bütün nimetlerin hamurunu.
büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı
karun etmek hürriyetiyle hürsün!
sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan
hürriyetiyle hürsün!
başın ensenden kesik gibi düşük,
kolların iki yanında upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!
en yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!
yapışır yakana kopası elleri valstrit'in, günün birinde, diyelim ki,
kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura
doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!
bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin,
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle
hürsün
ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında, hürriyeti seçmene lüzum yok
hürsün.
bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.
satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
yoğurursun
bütün nimetlerin hamurunu.
büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı
karun etmek hürriyetiyle hürsün!
sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan
hürriyetiyle hürsün!
başın ensenden kesik gibi düşük,
kolların iki yanında upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!
en yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!
yapışır yakana kopası elleri valstrit'in, günün birinde, diyelim ki,
kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura
doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!
bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin,
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle
hürsün
ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında, hürriyeti seçmene lüzum yok
hürsün.
bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.
çok anlamlı bir nazım hikmet şiiridir.
diyet
gözlerinizin ikisi de yerinde, adnan bey,
iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
iki hayın,
ve zeytini yağlı iki gözünüzle
bakarsınız kürsüden meclis'e kibirli kibirli
ve topraklarına çiftliklerinizin
ve çek defterinize.
ellerinizin ikisi de yerinde, adnan bey,
iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
iki ak,
vıcık vıcık terli iki elinizle
okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
dövizlerinizi,
ve memelerini metreslerinizin.
iki bacağınızın ikisi de yerinde, adnan bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna eisenhower'in,
ve bütün kaygınız
iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
halkın tekmesinden korumaktır.
benim gözlerimin ikisi de yok.
benim ellerimin ikisi de yok.
benim bacaklarımın ikisi de yok.
ben yokum.
beni, üniversiteli yedek subayı,
kore'de harcadınız, adnan bey.
elleriniz itti beni ölüme,
vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
çığlığımı duymamanız için
kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
ama ben peşinizdeyim, adnan bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
kopuk ellerim,
kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
diyetimi istiyorum, adnan bey,
göze göz,
ele el,
bacağa bacak,
diyetimi istiyorum,
alacağım da.
diyet
gözlerinizin ikisi de yerinde, adnan bey,
iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
iki hayın,
ve zeytini yağlı iki gözünüzle
bakarsınız kürsüden meclis'e kibirli kibirli
ve topraklarına çiftliklerinizin
ve çek defterinize.
ellerinizin ikisi de yerinde, adnan bey,
iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
iki ak,
vıcık vıcık terli iki elinizle
okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
dövizlerinizi,
ve memelerini metreslerinizin.
iki bacağınızın ikisi de yerinde, adnan bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna eisenhower'in,
ve bütün kaygınız
iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
halkın tekmesinden korumaktır.
benim gözlerimin ikisi de yok.
benim ellerimin ikisi de yok.
benim bacaklarımın ikisi de yok.
ben yokum.
beni, üniversiteli yedek subayı,
kore'de harcadınız, adnan bey.
elleriniz itti beni ölüme,
vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
çığlığımı duymamanız için
kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
ama ben peşinizdeyim, adnan bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
kopuk ellerim,
kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
diyetimi istiyorum, adnan bey,
göze göz,
ele el,
bacağa bacak,
diyetimi istiyorum,
alacağım da.
saundları hiç de tarzım olmasa da, şarkıya da, klibine de ayrı hayran olduğum the lawyer çalışmasıdır.
yani bu klip dünyanın en sinir bozucu klipleri arasındaymış. bence tam da günümüz insanını tarifleyen ve betimleyen bir kliptir. bu çağda her birimiz dünyanın ve şehrin bir yerlerinde, vücudumu ve yüzümüzü değişik şekillere sokarak bir şeyler istiyoruz. ve ne kadar da komik durumlara düştüğümüzün pek farkında değiliz.
izleyin ve dinleyin derum.
yani bu klip dünyanın en sinir bozucu klipleri arasındaymış. bence tam da günümüz insanını tarifleyen ve betimleyen bir kliptir. bu çağda her birimiz dünyanın ve şehrin bir yerlerinde, vücudumu ve yüzümüzü değişik şekillere sokarak bir şeyler istiyoruz. ve ne kadar da komik durumlara düştüğümüzün pek farkında değiliz.
izleyin ve dinleyin derum.
ironik bir melih cevdet anday şiiridir.
zavallı etem
çok çekti geçen kış
bütün kışı parklarda geçirdi
şimdi durumu iyi
sanatoryumda
verem.
zavallı etem
çok çekti geçen kış
bütün kışı parklarda geçirdi
şimdi durumu iyi
sanatoryumda
verem.
yunan şair markos cırımokos'un refik durbaş çevirisiyle anlamlı ve güzel şiiridir.
gövdesi çelik, yüzü çocuksu
yiğitlik ve sevinç doluydu
aç kurtlar gibi saldıran düşmanı
öldürmek için yola koyuldu.
altı azizler gibi parladı askerde
alçakgönüllü her yana koştu
birinci atıldı savaşa
sonuncu bıraktı.
arkadaşları yaydı ününü
dört yana
dağlar, ovalar
hep onu alkışladı.
karanlık ve korku diyarında
yıllarca bir hayvan gibi
yaşayan bir kahraman
şimdi bir insan paçavrası,
yüzü sapsarı
saçları omuzlarında
baktım
sanki bir zafer anıtı.
çakılıp kalmış
yolun ortasında
sağ eli
koltuk değneğine dayalı.
incil' den barış ve sevgi üstüne
bir söylev dinliyordu sırıtarak
el yerine
ceketinin boş kolunu sallayarak.
gövdesi çelik, yüzü çocuksu
yiğitlik ve sevinç doluydu
aç kurtlar gibi saldıran düşmanı
öldürmek için yola koyuldu.
altı azizler gibi parladı askerde
alçakgönüllü her yana koştu
birinci atıldı savaşa
sonuncu bıraktı.
arkadaşları yaydı ününü
dört yana
dağlar, ovalar
hep onu alkışladı.
karanlık ve korku diyarında
yıllarca bir hayvan gibi
yaşayan bir kahraman
şimdi bir insan paçavrası,
yüzü sapsarı
saçları omuzlarında
baktım
sanki bir zafer anıtı.
çakılıp kalmış
yolun ortasında
sağ eli
koltuk değneğine dayalı.
incil' den barış ve sevgi üstüne
bir söylev dinliyordu sırıtarak
el yerine
ceketinin boş kolunu sallayarak.
ülkü tamer çevirisiyle muhteşem bir nicolas guıllen şiiridir.
kurşuna dizecekler
elleri bağlı bir adamı,
ateş etmek için sıralanmışlar,
dört asker.
dört asker,
sessiz,
dört asker elleri bağlı,
öldürecekleri adam gibi
elleri bağlı.
"bir kaçabilseydin!"
"koşamam ki!"
"tetiği çekecekler neredeyse!"
"ne yapsak dersin?"
"belki boştur tüfekleri..."
"zalim kurşunlar var tüfeklerinde!"
"kimbilir, ateş etmezler belki."
"az salak değilsin sende!"
ateş edecekler
(nasıl edebildiler?)
öldürecekler.
(nasıl öldürebililer)
dört askerdiler,
sessiz,
bir subay kılıcıyla komut verdi;
dört askerdiler,
bağlı,
öldürdükleri adam gibi
elleri bağlı.[ara][/ara]
kurşuna dizecekler
elleri bağlı bir adamı,
ateş etmek için sıralanmışlar,
dört asker.
dört asker,
sessiz,
dört asker elleri bağlı,
öldürecekleri adam gibi
elleri bağlı.
"bir kaçabilseydin!"
"koşamam ki!"
"tetiği çekecekler neredeyse!"
"ne yapsak dersin?"
"belki boştur tüfekleri..."
"zalim kurşunlar var tüfeklerinde!"
"kimbilir, ateş etmezler belki."
"az salak değilsin sende!"
ateş edecekler
(nasıl edebildiler?)
öldürecekler.
(nasıl öldürebililer)
dört askerdiler,
sessiz,
bir subay kılıcıyla komut verdi;
dört askerdiler,
bağlı,
öldürdükleri adam gibi
elleri bağlı.[ara][/ara]
güzel bir urfa türküsüdür. cengiz özkanın yorumuyla muhteşem bir hal alır.
güzel bir insanın ve tınıların, tüylerden kalbe kadar estirdiği baharımsı dingilik olabilir,
muhteşem bir anadolu ezgisidir. sellahattin demirtaş ve feryal önel yorumu dahil bir çok yorumunu keyifle dinlemişimdir. bu düette yeni çıkmış ve gerçekten güzel olmuş.
bu şey değil mi yaa, bir ara ortalık ikinci adam capslerinden geçilmiyordu. 2014 gibiydi sanırım, dünya döndükçe Allah başımızdan eksik etmesin uzun boylu sevgi insanımız da köprü de bir vatandaşı intihardan kurtarmıştı. bugün aynısını ben de intihardan adam kurtardım demek adına, küçük adam da yapmış.
uzun bir süredir, rasyonalitesini kaybeden insanı acılar içinde izliyorum. fakat artık ucuz capslere dönen bu yaşam bana çok ağır geliyor.
uzun bir süredir, rasyonalitesini kaybeden insanı acılar içinde izliyorum. fakat artık ucuz capslere dönen bu yaşam bana çok ağır geliyor.
ülkü tamer çevirisiyle güzel bir octavio paz şiiridir.
ellerim
perdelerini açıyor varlığının
bir başka çıplaklıkla giydiriyor seni
gövdelerini soyuyor gövdenin
ellerim
bir başka gövde yaratıyor gövdene
ellerim
perdelerini açıyor varlığının
bir başka çıplaklıkla giydiriyor seni
gövdelerini soyuyor gövdenin
ellerim
bir başka gövde yaratıyor gövdene
savaş karşıtı paul eluard şiirlerindendir.
her yer tıklım tıklım ölü
acı boğacak beni boğacak beni
otlar yalnızlıktan kupkuru
ama suçlu ben değilim ben değilim
katillerle bir olmadım olmayacağım da
özgür kalacağım işte böyle bir başıma
ve insanoğluna bundan sonra da
ne ölüm dokuncak ne dirim.
her yer tıklım tıklım ölü
acı boğacak beni boğacak beni
otlar yalnızlıktan kupkuru
ama suçlu ben değilim ben değilim
katillerle bir olmadım olmayacağım da
özgür kalacağım işte böyle bir başıma
ve insanoğluna bundan sonra da
ne ölüm dokuncak ne dirim.
aşık veysel ustamızın muhteşem bir eseridir. ustamızın emeğine yakışan bir tarzda yapılan versyonunu bırakıyorum;
kırılmayacak bir dostun türkü ricasını yerine getirerek, saygı ve sevgiyle...
''meşakatin adını murad koymuşlar, ölüm varmış dünyada yoğ imiş murad, gün be gün artıyor türlü meşakat...''
her ömrün sonunda bir feryad gördüm...
kırılmayacak bir dostun türkü ricasını yerine getirerek, saygı ve sevgiyle...
''meşakatin adını murad koymuşlar, ölüm varmış dünyada yoğ imiş murad, gün be gün artıyor türlü meşakat...''
her ömrün sonunda bir feryad gördüm...
bu siyasal islamcılardan hayatı kararan seküler bir allahsız olarak söylüyorum ki, nefret suçu içeren iğrenç tabirdir.