güzel bir cahit sıtkı tarancı şiiridir;
kar yağıyor, yine kar, yine kar, yine mahşer gibi kar.
sanki güller içinde gülen taze kadınlar,
bana beyaz buseler, beyaz buseler yollar;
sanki güller içinde gülen taze kadınlar.
bir rüya görür gibi gözümde sevinçler var.
beyaz bir sükût işte: kar yağıyor, kar, kar, kar;
sanırım ki uçuyor gözümde hatıralar.
beyaz bir sükût işte: kar yağıyor, kar, kar, kar...
fright night isimli 1985 yapımı, herkese önereceğim muhteşem bir korku filmi vardır. baş rollerinde colin farrel ve david tennant'ın oynadığı 2011 yapımı bir yeniden çevrimi de vardır ama o harika havayı verecek bir iş çıkartamamışlardır.
filmde genç bir lise öğrencisi olan charley'in karşı evine 2 adet yakışıklı vampir dayı taşınır. genç charley bu vampir olaylarına epey meraklıdır. herkese bu eve yeni taşınan dayıların vampir olduğunu söylese de genç ve bekar anası dahil kimseyi ayıktıramaz.
tv'de mavra vampir avı hikayeleri programı yapan peter vincent diye bir dayı vardır. genç charley onun yardımına başvurur. peter'da bunu iplemez. ''ben gerçek vampir avcısı falan değilim yeğenim, trişkadan vampir olayları çekip evde çorba kaynatma peşindeyiz'' der.
ama charley, peter dayısının peşini bırakmaz ve onu vampirlerin evinde onları görmesi konusunda ikna eder.
vampir dayılar peter'ı sıcak karşılar. ''genç oğlan işte 31 çekmekten beyni yanmış, sen gerçekten bu otuz birciyi 46'lık olmaktan kurtarabileceksen gel neremizi muhayene ediyorsan et'' derler. peter vincent evde vampirlerin aynada suretini göremez. o da evden korkuyla ayrılır. makatını vampirlere kestirmek istememiştir.
genç charley, ulu bir imam yüceliğinde gördüğü peter'ın yine ağzından girer, burnundan fışkırır vampirlere bir gece vakti operasyona ikna eder.
öncesinde şu bilgiyi vereyim, bir vampiri haçla korkutmak istiyorsanız, vampirin haçtan korkacağına dair kalbinizde sağlam bir iman olmalıdır. vampir avcısı peter'la, vampir evin merdivenlerinde karşılaşırlar, peter çelikten hacını vampire doğrultur. ama vampir o çelik hacı ''olum senin kalbinde iman yok ki, puşt oğli, kime artiszlik çekiyseeen'' diyerek eritir.
not: bir vampir, siz evinize davet etmedikçe eşiğinizden içeri giremez.
filmde genç bir lise öğrencisi olan charley'in karşı evine 2 adet yakışıklı vampir dayı taşınır. genç charley bu vampir olaylarına epey meraklıdır. herkese bu eve yeni taşınan dayıların vampir olduğunu söylese de genç ve bekar anası dahil kimseyi ayıktıramaz.
tv'de mavra vampir avı hikayeleri programı yapan peter vincent diye bir dayı vardır. genç charley onun yardımına başvurur. peter'da bunu iplemez. ''ben gerçek vampir avcısı falan değilim yeğenim, trişkadan vampir olayları çekip evde çorba kaynatma peşindeyiz'' der.
ama charley, peter dayısının peşini bırakmaz ve onu vampirlerin evinde onları görmesi konusunda ikna eder.
vampir dayılar peter'ı sıcak karşılar. ''genç oğlan işte 31 çekmekten beyni yanmış, sen gerçekten bu otuz birciyi 46'lık olmaktan kurtarabileceksen gel neremizi muhayene ediyorsan et'' derler. peter vincent evde vampirlerin aynada suretini göremez. o da evden korkuyla ayrılır. makatını vampirlere kestirmek istememiştir.
genç charley, ulu bir imam yüceliğinde gördüğü peter'ın yine ağzından girer, burnundan fışkırır vampirlere bir gece vakti operasyona ikna eder.
öncesinde şu bilgiyi vereyim, bir vampiri haçla korkutmak istiyorsanız, vampirin haçtan korkacağına dair kalbinizde sağlam bir iman olmalıdır. vampir avcısı peter'la, vampir evin merdivenlerinde karşılaşırlar, peter çelikten hacını vampire doğrultur. ama vampir o çelik hacı ''olum senin kalbinde iman yok ki, puşt oğli, kime artiszlik çekiyseeen'' diyerek eritir.
not: bir vampir, siz evinize davet etmedikçe eşiğinizden içeri giremez.
islam peygamberi muhammed'le ilgili anlatılan çok güzel bir menkıbe vardır. muhammed'in yanına çok uzaklardan bir adam gelir. ona akşama kadar ''şu günah mı, bu günah mı?'' kabilinden sorular sorar. muhammed sabırla cevap verir. akşama doğru artık o da usanır ve şöyle der; ''utanmadıktan sonra her şeyi yapabilirsin, utanmıyorsan hiç bir şey günah değil''
ateist bir vatandaş olarak benim utanacağım hiç bir şey yok bu yapılanlardan. samimi müslüman dostlarım utanıyor mu bu yaşananlardan?
ateist bir vatandaş olarak benim utanacağım hiç bir şey yok bu yapılanlardan. samimi müslüman dostlarım utanıyor mu bu yaşananlardan?
bir can yücel şiiri;
içerimde bir bokluk var
yıkıyorum, yıkıyorum, yıkılmıyor
yüzümde bir maske var
çekiyorum, çekiyorum, çıkmıyor
böğrümde bir ölü çocuk
ölüyorum, ölüyorum, ölmüyor
gözümde bir çakmak var
çakıyorum, çakıyorum, çakıyor
suratınıza!
içerimde bir bokluk var
yıkıyorum, yıkıyorum, yıkılmıyor
yüzümde bir maske var
çekiyorum, çekiyorum, çıkmıyor
böğrümde bir ölü çocuk
ölüyorum, ölüyorum, ölmüyor
gözümde bir çakmak var
çakıyorum, çakıyorum, çakıyor
suratınıza!
muhteşem bir orhan kotan şiiridir. büyük sanatçı ahmet kaya ''gözlerim bin yaşında'' kasedinde bu şiire muhteşem sesini vermiştir.
''gayrı dur durak yok kardeşler
yanında sevgilinin aziz ölüsü
ötede bir köylü militan
uzakta işçi dostlar kurşunlanıyor
ve dünyanın öbür ucunda
bir avuç doların kahpe çarkında
kahraman halklar doğranmaktadır
toprağın ekmeğin hesabıdır bu
zulmün zorbalığın hesabıdır bu
sevdanın hasretin hesabıdır bu
gayrı dur durak yok kardeşler
çınlasın doruklarda kavga borusu''
''gayrı dur durak yok kardeşler
yanında sevgilinin aziz ölüsü
ötede bir köylü militan
uzakta işçi dostlar kurşunlanıyor
ve dünyanın öbür ucunda
bir avuç doların kahpe çarkında
kahraman halklar doğranmaktadır
toprağın ekmeğin hesabıdır bu
zulmün zorbalığın hesabıdır bu
sevdanın hasretin hesabıdır bu
gayrı dur durak yok kardeşler
çınlasın doruklarda kavga borusu''
müstakbel kayın validenizin kalbinde taht kuracağınızın kesin olacağı hadisedir. fakat müstakbel kayınbabanız freddie ablamıza ''seni sevdim tosunum'' diye sulanma riski barındırır. bence bu riski almaya değerdir.
açılın, sözlükçü kardaşlarımın abdestlerini kaçırmaya geldim. kanaatimce freddy ablamızın en iyi çalışmasıdır. nur içinde yatsın.
son günlerde benim için bütün iyi ve güzel günlerin artık çok geçmişte kaldığı ve bir daha asla kimseyle yaşanmayacağı hissi her yerimi kaplıyor. zor bir umutsuzluk hali bu. aslında geçmişimden hiç bir hayaleti ne çağırdığım var, ne de gelmesini beklediğim. ama işte gelecek her gün artık bir ziyan hissi insanı canlı canlı yakan, mafh eden bir şey. ve tam bu duyguların dibindeyken iyi bir şeyler olacak sanıyorum, yine olmuyor.
bir gelen olursa, mezarıma gelsin. cenazeme yetişirse tabutumu gıdıklamasın.
güzel bir türkümüzde de dediği gibi;
ağlayarak gelme mezar taşıma, uyanıp da sana sana gülemem gayrı...
bir gelen olursa, mezarıma gelsin. cenazeme yetişirse tabutumu gıdıklamasın.
güzel bir türkümüzde de dediği gibi;
ağlayarak gelme mezar taşıma, uyanıp da sana sana gülemem gayrı...
kaç, kurtul benden
beni mutfak sandalyesine bağlıyorsun
sesi tanrılardan çalıp sana getirmem için
dışardan martıların seslerini yakalıyorum
sadece sen, ben, bugün var.
sadece sen, ben, bugün vardı.
ben
yapacak daha iyi bir şeyim olmadığı için yaşlanıyorum
bugün, herkesin orospusu
ve sen, şiir sevmiyorsun
çıplak baldırımın üzerinde kırmızı kayış
mesela ben senin yalnızlığını sevecekmişim
şimdi kış
mezarların üzerinden soğuk rüzgârlar esiyor
gözlerin yaşlı bir tren gibi yavaşlarken
yakalıyorum seslerini: gıcırtılar, gıcırtılar
sabah erken, sen tanıdığım en güzel gülen sarhoşsun
ve şiir sevmiyorsun
altımızdaki sandalye giderek yabancı bir lisandan konuşuyor
şekspir bakılmak istiyor
kapıyı onun için aralık bırakıyoruz
yokluğunu büyütmeye hazırlanırken yıldızlar
ve işte bak düşüyoruz ne iyi ne iyi
yık gözlerini
kır kulaklarını
öteler dışarda kalsın
çünkü şiir sevmiyosun
bir babanın arkasında bir bıçak gibi kendine sakladığı kız
bıraksalar
götürürdüm seni ölünce piyanoların gittiği yere
ağzında sakız
ama bizi bulduklarında
terini bıçak kullanarak ayırmalılar terimden
bak
başka kimin var
ölene kadar akordeon çalacak
kılıcımı havaya kaldırıyorum
şimdi yırtıcı bir hayvan
gibi zıplayacak gitarın sesi gizlendiği yerden
yine de sen şiir sevmeyeceksin hiçbir zaman
aslında kimse sevişemiyor eminim
zaten sevişmeyecektik ki
yemin ederim sadece incitecektik
birbirimizi en ikinci yerlerimizden
ben senin yalnızlığını sevdim, sevdikçe azalttım
yağmuru dinliyorsun, yağmuru dinliyossun
ama şiir sevmiyorsun
aslında öbürleri de sevmiyor eminim
kaçtın, kurtulanlara katıldın sevilmekten
martılar
tren yavaşlar
altımızda sandalye camda yağmur
hepsi tek tek şarkıya katılıyor
sadece sen, ben, bugün vardı
sadece sen, ben, bugün vardık
sen
haklılığıma kavuşmak için başladığım bir sarhoştun
ben, seni görür görmez ayrıldım
bugün, hepimizin orospusu
şekspirin bakılmak istediğini herkes biliyordu
yarın hava bulutlu olacak dedin
sustum, yarın yoktu
ve sen şiir sevmiyordun
enis akın
beni mutfak sandalyesine bağlıyorsun
sesi tanrılardan çalıp sana getirmem için
dışardan martıların seslerini yakalıyorum
sadece sen, ben, bugün var.
sadece sen, ben, bugün vardı.
ben
yapacak daha iyi bir şeyim olmadığı için yaşlanıyorum
bugün, herkesin orospusu
ve sen, şiir sevmiyorsun
çıplak baldırımın üzerinde kırmızı kayış
mesela ben senin yalnızlığını sevecekmişim
şimdi kış
mezarların üzerinden soğuk rüzgârlar esiyor
gözlerin yaşlı bir tren gibi yavaşlarken
yakalıyorum seslerini: gıcırtılar, gıcırtılar
sabah erken, sen tanıdığım en güzel gülen sarhoşsun
ve şiir sevmiyorsun
altımızdaki sandalye giderek yabancı bir lisandan konuşuyor
şekspir bakılmak istiyor
kapıyı onun için aralık bırakıyoruz
yokluğunu büyütmeye hazırlanırken yıldızlar
ve işte bak düşüyoruz ne iyi ne iyi
yık gözlerini
kır kulaklarını
öteler dışarda kalsın
çünkü şiir sevmiyosun
bir babanın arkasında bir bıçak gibi kendine sakladığı kız
bıraksalar
götürürdüm seni ölünce piyanoların gittiği yere
ağzında sakız
ama bizi bulduklarında
terini bıçak kullanarak ayırmalılar terimden
bak
başka kimin var
ölene kadar akordeon çalacak
kılıcımı havaya kaldırıyorum
şimdi yırtıcı bir hayvan
gibi zıplayacak gitarın sesi gizlendiği yerden
yine de sen şiir sevmeyeceksin hiçbir zaman
aslında kimse sevişemiyor eminim
zaten sevişmeyecektik ki
yemin ederim sadece incitecektik
birbirimizi en ikinci yerlerimizden
ben senin yalnızlığını sevdim, sevdikçe azalttım
yağmuru dinliyorsun, yağmuru dinliyossun
ama şiir sevmiyorsun
aslında öbürleri de sevmiyor eminim
kaçtın, kurtulanlara katıldın sevilmekten
martılar
tren yavaşlar
altımızda sandalye camda yağmur
hepsi tek tek şarkıya katılıyor
sadece sen, ben, bugün vardı
sadece sen, ben, bugün vardık
sen
haklılığıma kavuşmak için başladığım bir sarhoştun
ben, seni görür görmez ayrıldım
bugün, hepimizin orospusu
şekspirin bakılmak istediğini herkes biliyordu
yarın hava bulutlu olacak dedin
sustum, yarın yoktu
ve sen şiir sevmiyordun
enis akın
kendisi, francis ford coppola ustamızla birlikte sinemada bir ekoldür. cappola'nın çok sayıda şahaser filmi olduğu gibi, berbat ve fiyasko yapımları da vardır. ama scorsese'nin öyle niteliyebileceğim bir yapımını hatırlamıyorum. bir de bunların brian de palma gibi taklitçi ardılları vardır.
bir de, quentin tarantino gibi bütün ustalardan müthiş öğrenmiş ve üzerine kendi özgün yaratıcılığını ekleyip ustalaşmış ve bugün ekol kabul edilen yönetmenler vardır.
bir de, quentin tarantino gibi bütün ustalardan müthiş öğrenmiş ve üzerine kendi özgün yaratıcılığını ekleyip ustalaşmış ve bugün ekol kabul edilen yönetmenler vardır.
sağdan ve soldan hangi siyasi görüşte olunursa olunsun bu kalitede bir beyefendilik, kalite ve kararlılıkta olunması gerektiği konusunda ders vermiş siyasetçidir. kendisine teşekkürü borç bilir ve en içten dileklerimle kutlarım.
mansur başgan'ın kazanacağını buradan 3 ay önce haykırdığım muhteşem şehir. mansur başgan da yakıştı benim sevdamın baş şehrine.
hayatım boyunca hiç kimseye etmediğim ve etmeyeceğim cümledir. hele ki, benim doğru veya yanlış bulduğum bir siyasi fikre rey atmış vatandaşlara hiç demem.
fakat, epey bir süredir, cahilce, cühelaca biz muhaliflere edildiğine çok tanık oldum. hepsinden tiksindim tiksiniyorum. hee babam hee, koydunuz, başta ekonomimiz ve kardeşliğimiz olmak üzere bütün ülke konspetinin baya baya namına koydunuz yıllardır demek istiyorum onlara.
bugün benim tasvip etmediğim bu cümleyi söyleyen arkadaşlardan tiksinmiyorum. haklarıdır. bir süre istedikleri kadar, istedikleri gibi sevinsinler. lakin gevşemek yok.
fakat, epey bir süredir, cahilce, cühelaca biz muhaliflere edildiğine çok tanık oldum. hepsinden tiksindim tiksiniyorum. hee babam hee, koydunuz, başta ekonomimiz ve kardeşliğimiz olmak üzere bütün ülke konspetinin baya baya namına koydunuz yıllardır demek istiyorum onlara.
bugün benim tasvip etmediğim bu cümleyi söyleyen arkadaşlardan tiksinmiyorum. haklarıdır. bir süre istedikleri kadar, istedikleri gibi sevinsinler. lakin gevşemek yok.
faşizmin geriletilmesinde emeği olan herkesi selamlarım. fakat faşizm yenilmemiş sadece yara almıştır. bundan sonra gösterilecek en ufak gevşeklikte, hepimizi daha beter anamızdan doğduğumuza pişman edeceği açıktır.
hdp olmadan bu ülke siyasetinde denklem kurulamaz. insanları onlarca yıl cezaevlerine atmakla, halk sindirilemez.
bir de, özellikle ekrem imamoğlu şahsında, artık bağırmaya tahamülü olmadığını gösterdi. sandıkta faşizmi gerileten her siyasi partiden arkadaşı selamlıyorum.
bir de, özellikle ekrem imamoğlu şahsında, artık bağırmaya tahamülü olmadığını gösterdi. sandıkta faşizmi gerileten her siyasi partiden arkadaşı selamlıyorum.
enver gökçe şiiridir;
şu
dünyada
ayrılık
var
ölüm
var
ille de
zulüm
var
gözüm
başım
üstüne
hangi
kitap
yazıyor
kardaş
ben
calışam
eller
ala...
şu
dünyada
ayrılık
var
ölüm
var
ille de
zulüm
var
gözüm
başım
üstüne
hangi
kitap
yazıyor
kardaş
ben
calışam
eller
ala...
kanımca bir kadın için yazılmış en güzel şarkıyı neşet ertaş yazmıştır. neşet baba türküsünde sevdiği kadına şöyle seslenir;
''kurusa fidanım güllerim solsa
gönlümde solmayan gülümsün benim
yaprakların güzel olsa dökülse
daha taze fidan, dalımsın benim
ağarsa saçların belin bükülse
birer birer hep dişlerin dökülse
kurusa vücudun kanın çekilse
gine şu gönlümün yarisin benim
bülbülün gül için zarı misali
keremin bağrının narı misali
inler garip gönlüm arı misali
dadına doyulmaz balımsın benim''
zeki müren'in bu şarkısının bir yerinde de diyor ki;
''sanma ki güzelliğin o ipek saçlarına dökülen akla biter,
böyle bir kara sevda kara toprakla biter.''
keşke her seven sevdiğini geçmiş zamanlardaki gibi bu ahitlerle ve hislerle sevse.
''kurusa fidanım güllerim solsa
gönlümde solmayan gülümsün benim
yaprakların güzel olsa dökülse
daha taze fidan, dalımsın benim
ağarsa saçların belin bükülse
birer birer hep dişlerin dökülse
kurusa vücudun kanın çekilse
gine şu gönlümün yarisin benim
bülbülün gül için zarı misali
keremin bağrının narı misali
inler garip gönlüm arı misali
dadına doyulmaz balımsın benim''
zeki müren'in bu şarkısının bir yerinde de diyor ki;
''sanma ki güzelliğin o ipek saçlarına dökülen akla biter,
böyle bir kara sevda kara toprakla biter.''
keşke her seven sevdiğini geçmiş zamanlardaki gibi bu ahitlerle ve hislerle sevse.
o kadar da tehlikeli varlıklar değillerdir. topluluk ruhundan kendilerini güvenle sarhoş etmiş gariban evsiz güzel varlıklardır özünde. büyük ihtimal umurlarında bile olmayacaksınız. saldırma tehlikeleri az da olsa vardır. ama öyle bir tehlikeyle karşılaşırsanız kaçmayın. ellerinizi havaya kaldırarak bedeninizi olduğundan büyük gösterip deli deli hareketler yaparak onlardan fazla bağırın. anında kaçacaklardır. kesin bilgidir. yayalım.
anti komünist, popüler kültür içinde ilgi manyağı olmuş garip bir yaratıktır. beni anlamayacaksınız biliyorum ama ben yine de yazayım. tabii ki komünist olmayanlar insanlık düşmanıdır falan gibi saçma bir iddiam yok. ama kişi, anti komünistse o kişi insanlığın da, insanın da düşmanıdır. bilim adamı da olsa, insanlık düşmanlarının ürettiği hiç bir şeyden fayda gelmez.
1984 romanından beter günler yaşadığımız bu çağda normal olan durumdur. romanda da, kitlelere sürekli özgürlüğün kölelik olduğu, savaşın barış olduğu gibi sözcüklerin içi boşaltılarak kavram karkaşalarıyla yozluk pompalanır.
işte bu çağ orwel'ın anlattığı flu çağdan daha beter haldedir. karanlık da değildir, karanlıktan da kötü olan flu'dur. ve kapitalist modernite her gün flu'luğun bu kadar çok rengini nasıl yaratabilmektedir anlamak güçtür.
iletişimin en yoz ve çirkin hali olan küfürlü diyalog da günümüzde samimiyet olarak pompalanmakta.
yazık, çok yazık.
işte bu çağ orwel'ın anlattığı flu çağdan daha beter haldedir. karanlık da değildir, karanlıktan da kötü olan flu'dur. ve kapitalist modernite her gün flu'luğun bu kadar çok rengini nasıl yaratabilmektedir anlamak güçtür.
iletişimin en yoz ve çirkin hali olan küfürlü diyalog da günümüzde samimiyet olarak pompalanmakta.
yazık, çok yazık.
tamemen yanlış olan önermedir. yarısına yaklaştığım ömrümün bir gününde polis beni gbt'ye tabii tutmamıştır. foto atarsam ne anlatmak istediğimi gayet net anlarsınız.
hayır tabii ki atmayacağım.
hayır tabii ki atmayacağım.
uzun zaman sonra youtube'de karşıma çıkan yeni türkü şarkısıdır. aklıma ahmed arif'in bir anısını getirmiştir. diyabakır'da, ahmed'in annesinin arkadaşları üniversite okuyan çocuklarıyla övünmektedir. diğer anneler der ki; ''benim oğlum ankara'da üniversite okudu mimar oldu, benim kızım, istanbul'da okudu ekonomist oldu...''
ahmed'in gariban anası da şöyle övünür ''hmm, o da bir şey mi? benim oğlum da ankara'da üniversite okudu komünist oldu''
anne ben yapamadım
herkes bir şey oldu
ben olamadım
anne ben bilemedim
yasalar varmış
ben öğrenemedim
anne ben seçemedim
oyunlar oynandı
ben kazanamadım
anne ben bulamadım
inecek duraklar vardı
ben duramadım
anne ben kaçamadım
yaşamak güzeldi
ben saklanamadım
ahmed'in gariban anası da şöyle övünür ''hmm, o da bir şey mi? benim oğlum da ankara'da üniversite okudu komünist oldu''
anne ben yapamadım
herkes bir şey oldu
ben olamadım
anne ben bilemedim
yasalar varmış
ben öğrenemedim
anne ben seçemedim
oyunlar oynandı
ben kazanamadım
anne ben bulamadım
inecek duraklar vardı
ben duramadım
anne ben kaçamadım
yaşamak güzeldi
ben saklanamadım
şimdiki gençler bilir mi bilmiyorum ama eskiden kaset diye bir olay vardı. kasetlerin ''a'' yüzü ve ''b'' yüzü olurdu. her yüzünde ortalama 6 şarkı olurdu. sadece en sevdiğim sanatçılardan değil, en sevdiğim insanlardan da biri olan barış manço'nun o zamana kadar çıkartmış olduğu on bir kasedin orjinali bende mevcuttu. barış abinin bir kasedinde on iki şarkısı varsa, o şarkıların hepsi de bir birinden nitelikli şarkılardı. bu beyin yakıcı şarkısı bile nazarımda çok değerli ve güzeldir.
sınıfın en güzel kızı o yalnız geziyor kimse ona yaklaşamıyor
yine koltuğunda koca koca kitaplar kütüphaneden geliyor
baktım bir cilt şair mehmet akif
iki büyük kitap fatih sultan mehmet
üç kalın cilt mevlana birde mimar sinan
döndü bana dediki eğer beni seviyorsan
eğer kalbime girmek istiyorsan
önce bunları anla beni iyi dinle
beş şair bir abide
iki abide bir sultan
beş sultan bir düşünür
iki düşünür ise bir mimar
düşün taşın bütün gece
benim kalbim bir bilmece
kalbimin bir kilidi var
işte sana anahtar
en sevdiği şair mehmet akif
bir abide fatih sultan mehmet
hayranım dedi sinan bir de mevlana
gece annem evde dedi oğlum neyin var
yemeden içmeden kesildin yine
dedim anne kalbimin sahibi var aşık oldum delicesine
bir gün akif okuyor bir gün mevlana
bir fatihe hayranmış bir de sinana
hem tarihe meraklıymış hem de sanata
annem dedi oğlum anlamadım ben
vazgeç bu sevdadan bu kız fazla akıllı
sınıfın en güzel kızı o yalnız geziyor kimse ona yaklaşamıyor
yine koltuğunda koca koca kitaplar kütüphaneden geliyor
baktım bir cilt şair mehmet akif
iki büyük kitap fatih sultan mehmet
üç kalın cilt mevlana birde mimar sinan
döndü bana dediki eğer beni seviyorsan
eğer kalbime girmek istiyorsan
önce bunları anla beni iyi dinle
beş şair bir abide
iki abide bir sultan
beş sultan bir düşünür
iki düşünür ise bir mimar
düşün taşın bütün gece
benim kalbim bir bilmece
kalbimin bir kilidi var
işte sana anahtar
en sevdiği şair mehmet akif
bir abide fatih sultan mehmet
hayranım dedi sinan bir de mevlana
gece annem evde dedi oğlum neyin var
yemeden içmeden kesildin yine
dedim anne kalbimin sahibi var aşık oldum delicesine
bir gün akif okuyor bir gün mevlana
bir fatihe hayranmış bir de sinana
hem tarihe meraklıymış hem de sanata
annem dedi oğlum anlamadım ben
vazgeç bu sevdadan bu kız fazla akıllı
kayyumların siyasal olarak tarihe karışacağını tahmin değil, mutlak olarak bildiğim seçimdir. zaten bu seçimlerle ilgili beni bir tek de bu ilgilendirmektedir. gerisi, halkı kocaman demokrasi yalanlarıyla kandıran çorbacı partilerin düzenden bir pay alma çabasıdır.
hadi yine de biraz gevezelik edeyim.
istanbul'da eko başkanın 1.5 oy farkıyla kazanacağı veya kaybedeceği kanısındayım. kaybetse bile bu mutlaka bir başarıdır. lakin asla kılıştar'ın falan başarısı değildir. halkın haklı tepkisinin ve eko'nun yetenekli bir siyasetçi olmasının tezahürüdür.
ankara'da mansur başgan 5 puan fark atar kazanır.
mersin ve adana'da chp adayları 4 puan farkla kazanır.
biliyorum ki, herkes seçim sonuçlarından çok, uzun boylu sevgi insanımızın bu sonuçlara tavrını merak etmektedir. aydınlatıyorum. ilk tepkisi ''halkımız böyle istemiştir, kazanan herkesi tebrik ederim'' falan türünde geçiştirecektir. bir öfke patlaması beklemiyorum. zira ekonominin durumu ve nereye gideceği ortadadır. bu ortamda kendisine muhalif halka inatlaşacağını sanmıyorum.şöyle bir hülyası olacaktır. ''hele ben şu ekonomiyi yine bir nispeten düzeltiyim, ondan sonra muhalefetin sarı öküzlerini teker teker almaya başlarım''
olur mu olur.
hadi yine de biraz gevezelik edeyim.
istanbul'da eko başkanın 1.5 oy farkıyla kazanacağı veya kaybedeceği kanısındayım. kaybetse bile bu mutlaka bir başarıdır. lakin asla kılıştar'ın falan başarısı değildir. halkın haklı tepkisinin ve eko'nun yetenekli bir siyasetçi olmasının tezahürüdür.
ankara'da mansur başgan 5 puan fark atar kazanır.
mersin ve adana'da chp adayları 4 puan farkla kazanır.
biliyorum ki, herkes seçim sonuçlarından çok, uzun boylu sevgi insanımızın bu sonuçlara tavrını merak etmektedir. aydınlatıyorum. ilk tepkisi ''halkımız böyle istemiştir, kazanan herkesi tebrik ederim'' falan türünde geçiştirecektir. bir öfke patlaması beklemiyorum. zira ekonominin durumu ve nereye gideceği ortadadır. bu ortamda kendisine muhalif halka inatlaşacağını sanmıyorum.şöyle bir hülyası olacaktır. ''hele ben şu ekonomiyi yine bir nispeten düzeltiyim, ondan sonra muhalefetin sarı öküzlerini teker teker almaya başlarım''
olur mu olur.
bu ülkede sandık demokrasisi 3 kasım 2015 günü bitmişti. ne yazık ki bunun tahlilini, ne muhalefet partilerimiz, ne de halkımız doğru bir şekilde yapamadı ve idrak edemedi. zaten burjuva muhalefet partilerimizin demokrasi diye bir derdi de yoktur. kamudan 3-5 çorba ihalesi nasıl ederim de kurtarırım derdindedirler. işte tam bu yüzden bu düzen daha yıllarca böyle gidecektir.
24 hazirandan bu yana mutlaka boykot tavrı sergilenmesi taraftarıydım. fakat bugün, azıcık hatırı için bir değil binlerce çiğ tavuk yiyebileceğim değerli bir dostun ricasıyla, sınıfsal kinim olan bir partiye ve şahsa oy vereceğim. o değerli dostumuz hala insanlıktan ve bir şeylerden umut kesmemişse bana lakırdı etmek düşmez. barış abimizin muhteşem deyişler içeren bir kaç kıtasıyla bitirmek isterim.
insanoğlu haddin bilir kem söz söylemez iken
elalemin namusuna yan gözle bakmaz iken
bir sofra kurulmuş ki halil ibrahim adına
ortada bir tencere boş mu dolu mu bilen yok
bir sofra kurulmuş ki halil ibrahim adına
ortada bir tencere boş mu dolu mu bilen yok
yıllardır sürüp giden bir pay alma çabası
topu topu bir dilim kuru ekmek kavgası
bazen durur bakarım bu ibret tablosuna
kimi tatlı peşinde kimininse tuzu yok
bazen durur bakarım bu ibret tablosuna
barış der her bir yanın altın gümüş taş olsa
dalkavuklar etrafında el pençe divan dursa
sapa kulba kapağa itibar etme dostum
içi boş tencerenin bu sofrada yeri yok
sapa kulba kapağa itibar etme dostum
içi boş tencerenin bu sofrada yeri yok
24 hazirandan bu yana mutlaka boykot tavrı sergilenmesi taraftarıydım. fakat bugün, azıcık hatırı için bir değil binlerce çiğ tavuk yiyebileceğim değerli bir dostun ricasıyla, sınıfsal kinim olan bir partiye ve şahsa oy vereceğim. o değerli dostumuz hala insanlıktan ve bir şeylerden umut kesmemişse bana lakırdı etmek düşmez. barış abimizin muhteşem deyişler içeren bir kaç kıtasıyla bitirmek isterim.
insanoğlu haddin bilir kem söz söylemez iken
elalemin namusuna yan gözle bakmaz iken
bir sofra kurulmuş ki halil ibrahim adına
ortada bir tencere boş mu dolu mu bilen yok
bir sofra kurulmuş ki halil ibrahim adına
ortada bir tencere boş mu dolu mu bilen yok
yıllardır sürüp giden bir pay alma çabası
topu topu bir dilim kuru ekmek kavgası
bazen durur bakarım bu ibret tablosuna
kimi tatlı peşinde kimininse tuzu yok
bazen durur bakarım bu ibret tablosuna
barış der her bir yanın altın gümüş taş olsa
dalkavuklar etrafında el pençe divan dursa
sapa kulba kapağa itibar etme dostum
içi boş tencerenin bu sofrada yeri yok
sapa kulba kapağa itibar etme dostum
içi boş tencerenin bu sofrada yeri yok