muhteşem bir melih elhan şiiridir;
boşluk
ansızın
nasıl da soyunmuştu
ağaç, coğrafyanı keşfederken
sabırsızca.
cama tutunmaya
çalışıyordu
bir kelebek, dudaklarım
alırken kokusunu
dudaklarının.
sesin,
bir alışkanlıktı çocuk
kulağımda
boşluğu öğrenmem
için, ayak izlerinin
kaybolması gerekiyormuş
odalarda
oysa dönmemek
için gemileri
yaktığım ateşimdin
sen.
melih elhan
muhteşem bir melih elhan şiiridir;
daha sarı
adınla yaralı ağaç
kurudu bahçede
daha az giriyorsun
artık düşüme.
bir imge
kayboluyor yavaş yavaş
-yüzün -
bir nehir vazgeçiyor akmaktan,
sesin son kez
geçiyor sokaklardan,
bir şarkı sözsüz kalıyor,
kelebek bırakıyor kendini.
bu güz daha sarı geçecek
daha sarı
adınla yaralı ağaç
kurudu bahçede
daha az giriyorsun
artık düşüme.
bir imge
kayboluyor yavaş yavaş
-yüzün -
bir nehir vazgeçiyor akmaktan,
sesin son kez
geçiyor sokaklardan,
bir şarkı sözsüz kalıyor,
kelebek bırakıyor kendini.
bu güz daha sarı geçecek
uzun boylu sevgi insanımızın beyanıdır.
sanırım şöyle bir mesaj verilmek istenmekte ''akp'li olmanın ayık kafayla çekilecek, anlaşılacak halı olmadığını biliyoruz''
sanırım içme suyumuza çoktan buna benzer maddeler karıştırmaya başlamışlar. zira düşünüyorum, düşünüyorum çıldırmamış olmamızın başka izahını bulamıyorum. mart seçimlerinden sonra filenin kocaman deliklerini bizle örecekler. girecek olan ağır vergi yükleri şemsiye olup girecek girecek açılacak her yanımızdan.
sanırım şöyle bir mesaj verilmek istenmekte ''akp'li olmanın ayık kafayla çekilecek, anlaşılacak halı olmadığını biliyoruz''
sanırım içme suyumuza çoktan buna benzer maddeler karıştırmaya başlamışlar. zira düşünüyorum, düşünüyorum çıldırmamış olmamızın başka izahını bulamıyorum. mart seçimlerinden sonra filenin kocaman deliklerini bizle örecekler. girecek olan ağır vergi yükleri şemsiye olup girecek girecek açılacak her yanımızdan.
doğada sıkça karşılaşılan savunma yöntemidir. en yakın örneğini bir kediyi kızdırırsanız size karşı daha güçlü görünebilmek için tüylerini kabartıp kuyruğunu kaldırmasında görebilirsiniz. yahut erkek kuşların çiftleşme şansını arttırmak için tüylerini kabartıp kendilerini olduğundan iri göstermesi de bu örneklerden biridir. örnekler çoğaltılabilir.
böceklerden, karmaşık hücreli yaşam formlarına kadar her canlı hayata savunma mekanizmalarıyla doğarlar. güçlü görünmek de bu savunma mekanizmalarından biridir. fakat biz insanlar da durum biraz daha komplikedir. çoğu durumda güçlü görünmeye çalışmak elbette ki bizim için de etkili bir savunma silahıdır. caydırıcılık içerir. fakat insanın ruhen ne denli güçlü bir varlık olduğunun bilincine de varması gereklidir. bunun için yüzlerce haklı done sıralıyabilir kendisine. ve bu gücünü salt savunma amaçlı değil bütün insanlığın hayrına kullanabilir.
insanoğlu bir filin dayanamayacağı acılara dayanabilecek varlığın adıdır. ben bir filin dayanamayacağı acılara dayanmış ve atlatmış insanlar tanıyorum. hiç bir şekilde düşüp zavallı olmak yok. her zaman kalkıp yürümenin bir yolunu düşünüp bulmak olmalı hayatımızda. şerefi ve haysiyeti için yaşayan mahlukların en güzeline bu yakışır.
böceklerden, karmaşık hücreli yaşam formlarına kadar her canlı hayata savunma mekanizmalarıyla doğarlar. güçlü görünmek de bu savunma mekanizmalarından biridir. fakat biz insanlar da durum biraz daha komplikedir. çoğu durumda güçlü görünmeye çalışmak elbette ki bizim için de etkili bir savunma silahıdır. caydırıcılık içerir. fakat insanın ruhen ne denli güçlü bir varlık olduğunun bilincine de varması gereklidir. bunun için yüzlerce haklı done sıralıyabilir kendisine. ve bu gücünü salt savunma amaçlı değil bütün insanlığın hayrına kullanabilir.
insanoğlu bir filin dayanamayacağı acılara dayanabilecek varlığın adıdır. ben bir filin dayanamayacağı acılara dayanmış ve atlatmış insanlar tanıyorum. hiç bir şekilde düşüp zavallı olmak yok. her zaman kalkıp yürümenin bir yolunu düşünüp bulmak olmalı hayatımızda. şerefi ve haysiyeti için yaşayan mahlukların en güzeline bu yakışır.
çağımızda olağan halde karşılanması gereken durumdur, neden olmasın ki? günümüz insanı salt aşklarını değil arkadaşlık ilişkilerini bile bir sebebe dayandırmadan oluşturuyor. ben annemi bile sebepsiz yahut salt annem olduğu için sevmem. aile bireylerini bile sevmem için toplumda asgari iyi bir insan olma donelerini taşımaları gerekir. bir insanla arkadaşlık kurmam için onurlu bir insan olması ve erdemli bir insana yakışacak rededişleri olması gerekir. günümüzdeki neredeyse bütün ilişki biçimleri sorgulamasız, ahpab çavuş ilişkileri bütünü olmaya gidiyor.
insanlar aşklarını da benzer sebeplere ve düşünülmüşlükler olmadan yaşıyor. sonrasında kapitalist modernitenin insanı kararsız bir histeri formuna dönüştürdüğü düzende sebepsiz ayrılıklar da olağanlaşıyor.
insanlar aşklarını da benzer sebeplere ve düşünülmüşlükler olmadan yaşıyor. sonrasında kapitalist modernitenin insanı kararsız bir histeri formuna dönüştürdüğü düzende sebepsiz ayrılıklar da olağanlaşıyor.
ilk iki film kadar estetik kaygılar taşımayan iyi filmdir. öykü çok iyi fakat aceleye getirilmiştir. andy garcia'nın oyunculuğu her filmde olduğu gibi berbat ve yerlerde sürünmektedir. michael corleone'nin kızını oynayan sofia coppola zaten yönetmenin kızıdır ve berbat oynamaktadır. daha sonra iğrenç ötesi korku filmleri ve sulu sulu aşk filmleri çekti bu kız baba torpiliyle. ilginçtir ki gişede yaptı bu filmler.
diane keaton iyi bir oyuncu olmasına rağmen bu filmde kafasına mafya silah dayamışçasına emanet gibi bir oyunculuk çıkartır.
tamamen ticari kaygılarla yapılmış bir seri sonu olsa da sonundaki dramla üçleme kendine yakışan bir şekilde biter.
diane keaton iyi bir oyuncu olmasına rağmen bu filmde kafasına mafya silah dayamışçasına emanet gibi bir oyunculuk çıkartır.
tamamen ticari kaygılarla yapılmış bir seri sonu olsa da sonundaki dramla üçleme kendine yakışan bir şekilde biter.
freud'un, elektra kompleksiyle ilgili olduğunu düşündüğüm sorunsal. freud'a göre kız çocuğu babasına aşk derecesinde hayrandır. babası alkolik, kumarbaz, işsiz gibi toplumsal yanlışlar içindeyse babasının bu durumundan bile kendisine rakip olarak gördüğü annesini sorumlu tutar. ve o kız çocuğunun büyüdüğü zaman babasının sorunlarını taşıyan bir adama aşık olması kuvvetle muhtemeldir. bu kadını, annesinin başaramadığı insanı düzeltme hissi güdüler. ve mutlaka ki başarısız olur. bu kısır döngü nesiller boyu gider.
kimse kimseyi ''adam etme'' üstenciliği ve hatta belki de bencilliğiyle adam etme şansına erişemez. hatta kendi psikolojik travmalarını aşk sanarak kimse kimseye doğru yoldaşlık edemez. ancak insanlar, hayatın daha çok farkına vararak, emeğe dayalı bir sevgiyle yaşam içinde birbirlerini ilerletebilirler.
kimse kimseyi ''adam etme'' üstenciliği ve hatta belki de bencilliğiyle adam etme şansına erişemez. hatta kendi psikolojik travmalarını aşk sanarak kimse kimseye doğru yoldaşlık edemez. ancak insanlar, hayatın daha çok farkına vararak, emeğe dayalı bir sevgiyle yaşam içinde birbirlerini ilerletebilirler.
bir insan iş veya okul yaşamında çok başarılı bir insan olabilir. hatta bu kişinin dışarıdan bakıldığında aile yaşantısı da nispeten iyi bir görüntüsü olabilir. fakat insan yaşam içinde kendisini rahatlatmayı başaramıyorsa o kişi mutlu bir insan değildir. mutlu bir insan olamayan insan neden yaşıyordur anlamak güçtür.
aslında insan doğasında paronya normal bir ruh halidir. milyonlarca yıllık evrimimizde bir canlı olarak sürekli tetikte olmamız gerekir. hatta doğada bütün canlılar rahatlamaya ihtiyaç duyarlar. canlıların bu hisse en az su kadar ihtiyacı vardır. günümüz insanı olarak biz de artık ormanlarda ya da mağralarda yaşamıyoruz. daha karmaşık sorunlarımız var. bu da haliyle daha komplike rahatlama yöntemleri geliştirmemizi gerektirmekte. benim en sevdiğim rahatlama yöntemim çok kimsenin anlayamayacağı yeni evrenler yaratmaktır zihnimde. sinema da bana bu konuda en büyük yardımcıdır. bence her bireyin sağlıklı rahatlamanın bir yolu olarak iyi film izleme alışkanlığı edinmesi gerekir.
aslında insan doğasında paronya normal bir ruh halidir. milyonlarca yıllık evrimimizde bir canlı olarak sürekli tetikte olmamız gerekir. hatta doğada bütün canlılar rahatlamaya ihtiyaç duyarlar. canlıların bu hisse en az su kadar ihtiyacı vardır. günümüz insanı olarak biz de artık ormanlarda ya da mağralarda yaşamıyoruz. daha karmaşık sorunlarımız var. bu da haliyle daha komplike rahatlama yöntemleri geliştirmemizi gerektirmekte. benim en sevdiğim rahatlama yöntemim çok kimsenin anlayamayacağı yeni evrenler yaratmaktır zihnimde. sinema da bana bu konuda en büyük yardımcıdır. bence her bireyin sağlıklı rahatlamanın bir yolu olarak iyi film izleme alışkanlığı edinmesi gerekir.
geçen yüzyıl mektup edebiyatları yüzyılıydı. insanlar kendilerini muhteşem sözcüklerle ifade ederlerdi. bu yüzyıl ise ne yaptığını gösterme yüzyılı olmuş gibi. bu haller çoğu zamanlar baya bir bayağı haller almakta.
iş yaşamım dolayısıyla mecburen kullandığım tek sosyal medya aracı olan whatsapp'ta bazen insanların durumlarına bakıyorum. ucuz bir pembe dizi draması bile olmayacak yaşamlarına çok acayip soslarla sunuyorlar. bu sığlığı ve a rasyonalizmi aklım almıyor ve çoğu zaman iflas ediyor.
günümüz teknolojisiyle insanlığın kapısına vebadan veremden daha beter dayanan hastalığın adı da narsistlik. kimse bunun farkında değil. hala bir akademimiz varsa bu sorunu gerekirse ellerinde tencere tava çalarak kamuoyunun gündemine getirse ne iyi olur aslında.
iş yaşamım dolayısıyla mecburen kullandığım tek sosyal medya aracı olan whatsapp'ta bazen insanların durumlarına bakıyorum. ucuz bir pembe dizi draması bile olmayacak yaşamlarına çok acayip soslarla sunuyorlar. bu sığlığı ve a rasyonalizmi aklım almıyor ve çoğu zaman iflas ediyor.
günümüz teknolojisiyle insanlığın kapısına vebadan veremden daha beter dayanan hastalığın adı da narsistlik. kimse bunun farkında değil. hala bir akademimiz varsa bu sorunu gerekirse ellerinde tencere tava çalarak kamuoyunun gündemine getirse ne iyi olur aslında.
bana göre sinema muhteşem ayrıntılar sanatının iyi bir bütünlükte sunulma sanatıdır. bu yaşıma kadar izlediğim bine yakın film arasından en sevdiğim ikinci film thegodfother part 1'dir. en sevdiğim filmse başlığa konu ikincisidir. serinin ikinci yapımını daha çok sevmemin nedeni sanırım hikaye ayrıntılarının daha muhteşem bir bütünsellikte işlenmesidir. tabii bunda capolla'nın, birinci filmin getirdiği büyük başarıyla daha özgür hareket etmesinin payı büyüktür.
bugüne kadar izlediğim hiç bir romanın film halini beğenmemişimdir. thegodfather ise bundan müstesnadır. serinin son filminin romanla ilgisi yoktur. fakat mario puzo'nun bu muhteşem romanıdır filmi kadar hayranlıkla kendisini okutur. mario puzo aslında toplumcu da bir yazardır. puzo'nun romanlarında mafya bu toplumcu anlatımın bir metaforudur. italya halkından bahsederken mafyanın vurucu gücüne atıf yapmadan çok bir şey de anlatılamaz zaten.
bugüne kadar izlediğim hiç bir romanın film halini beğenmemişimdir. thegodfather ise bundan müstesnadır. serinin son filminin romanla ilgisi yoktur. fakat mario puzo'nun bu muhteşem romanıdır filmi kadar hayranlıkla kendisini okutur. mario puzo aslında toplumcu da bir yazardır. puzo'nun romanlarında mafya bu toplumcu anlatımın bir metaforudur. italya halkından bahsederken mafyanın vurucu gücüne atıf yapmadan çok bir şey de anlatılamaz zaten.
insanı ciğerinden vuran bir metin altıok şiiridir;
bir cam gibi önünde
yüzümü elinle sil
hohlayarak üstüne
seyret boş bir sokağa
hüzünle yağışını yağmurun.
sonra kaplasın yavaşça
ılık buğusu soluğunun
yüzümü baştanbaşa.
ve bırakıp gittiğinde
bir küçük boşluk kalsın
alnını dayadığın yerde;
bir yalnızlık işareti
işleyen ta içime.
bir cam gibi önünde
yüzümü elinle sil
hohlayarak üstüne
seyret boş bir sokağa
hüzünle yağışını yağmurun.
sonra kaplasın yavaşça
ılık buğusu soluğunun
yüzümü baştanbaşa.
ve bırakıp gittiğinde
bir küçük boşluk kalsın
alnını dayadığın yerde;
bir yalnızlık işareti
işleyen ta içime.
15 yaşımda otogargara oyununda yılmaz erdoğan'dan duymuştum ''ağlamayı bilmeyen kişinin kahkahasından da bir bok olmaz'' diyordu oyun kişisi.
bugünlerde toplum tarafından tüm yalnızlara birileriyle beraber olmak dayatılıyor. bunun dışında kalan insanlar garip ve anlamlandıramadığım bir depresyon içindeler. hallerinden çok şikayetçiler. oysa ki yalnızlık ister bir yıl sürsün ister beş yıl bu kendi kendinizle iyi olmayı öğrenmek için büyük bir fırsattır. kendi kendisiyle geçinmeyi bilmeyen bir insan, kendisiyle mutlu olamayan bir insan başkasıyla da mutlu olamaz. günümüz evliliklerinin ve hatta flörtlerinin büyük yozlaşmış mutsuzluğu da tam bu can alıcı noktadan ileri gelir.
kendisini tanımayan bir insan başkasını nasıl tanıyabilir ki? ve insan kendisini tanımadan nasıl sever? karşısındaki insanı tanımlamadan onu nasıl sever? yaşam ve hayat hakkında özgün tek bir tanımı olmayan insan yaşamayı nasıl sever? sevemez zaten sevmiyor da yazık ki kimse.
yalnızlığı anlayamamış kimsenin, birlikteliğinden de bir bok olmaz.
bugünlerde toplum tarafından tüm yalnızlara birileriyle beraber olmak dayatılıyor. bunun dışında kalan insanlar garip ve anlamlandıramadığım bir depresyon içindeler. hallerinden çok şikayetçiler. oysa ki yalnızlık ister bir yıl sürsün ister beş yıl bu kendi kendinizle iyi olmayı öğrenmek için büyük bir fırsattır. kendi kendisiyle geçinmeyi bilmeyen bir insan, kendisiyle mutlu olamayan bir insan başkasıyla da mutlu olamaz. günümüz evliliklerinin ve hatta flörtlerinin büyük yozlaşmış mutsuzluğu da tam bu can alıcı noktadan ileri gelir.
kendisini tanımayan bir insan başkasını nasıl tanıyabilir ki? ve insan kendisini tanımadan nasıl sever? karşısındaki insanı tanımlamadan onu nasıl sever? yaşam ve hayat hakkında özgün tek bir tanımı olmayan insan yaşamayı nasıl sever? sevemez zaten sevmiyor da yazık ki kimse.
yalnızlığı anlayamamış kimsenin, birlikteliğinden de bir bok olmaz.
güzel bir metin cengiz şiiridir;
akşamın dipten gelen
mor sıvısını sür saçlarına
yıldızların çelik sıcaklığı dokunsun bedenine
bırak yalasınlar o alımlı karanfili
bacaklarının bitimsiz noktasında açan
şimşek nasıl yalarsa kalçalarını toprağın
o göğümsü tavrıyla, hızla
karanlığın oylumunda bir kasırga gibi
bu intihar ve doğuş çağında
şiir söyle
şiir, o dili döven usta çekiç
çınlasın aşkta tunç tınlamasıyla
tamamlasın bir yaprak gezintisini
makinalar çalışsın sıcak dişleriyle
bizim için, her miting ve grev sonrasında
ey kadın, ey suların ürpertili bedeni
ilkyaz yurdun olsun, kırmızı halelerden o dalga
akşamın dipten gelen
mor sıvısını sür saçlarına
yıldızların çelik sıcaklığı dokunsun bedenine
bırak yalasınlar o alımlı karanfili
bacaklarının bitimsiz noktasında açan
şimşek nasıl yalarsa kalçalarını toprağın
o göğümsü tavrıyla, hızla
karanlığın oylumunda bir kasırga gibi
bu intihar ve doğuş çağında
şiir söyle
şiir, o dili döven usta çekiç
çınlasın aşkta tunç tınlamasıyla
tamamlasın bir yaprak gezintisini
makinalar çalışsın sıcak dişleriyle
bizim için, her miting ve grev sonrasında
ey kadın, ey suların ürpertili bedeni
ilkyaz yurdun olsun, kırmızı halelerden o dalga
1980 darbesinden sonra bu halka yapılan en büyük kötülük devlet merkezli kaynaklardan insanlara örgüt sözcüğünün öcü gibi bir şey olduğunun pompalanması oldu. bu amaç için resmen 1984 romanındaki taktikler izlendi. fakat örgüt sözcüğünün de diyalektik ayrıştırması vardır. asla tasvip edilmemesi gereken yasa dışı örgütler, bir de devletin her alanda vatandaşının örgütlenmesi için önünü açması ve yasal korumaya alması gereken örgütler. örneğin bir çok gelişmiş ülkede, sendikal örgütlenme devlet teşvikleriyle yapılır.
bilardo topu kağıttan yapılan bir cisimdir. fakat bildiğiniz ince kağıtın bir araya gelmesi sonucu böyle güçlü bir nesne ortaya çıkar. halkın da birer özne olarak yeri geldi mi demokratik yollardan kendisini ifade etmesi için bu yola ihtiyacı vardır. devletin yasal örgütlülüğün önünü tıkadığı yönetimlerde bütün ulus için oldukça tehlikeli olan yeraltı örgütlenmeleri ürer ve türer.
bilardo topu kağıttan yapılan bir cisimdir. fakat bildiğiniz ince kağıtın bir araya gelmesi sonucu böyle güçlü bir nesne ortaya çıkar. halkın da birer özne olarak yeri geldi mi demokratik yollardan kendisini ifade etmesi için bu yola ihtiyacı vardır. devletin yasal örgütlülüğün önünü tıkadığı yönetimlerde bütün ulus için oldukça tehlikeli olan yeraltı örgütlenmeleri ürer ve türer.
kemal kılıçdaroğlu'nun tuncer enişteyi bir an evvel siyasete sokmasını öneriyorum. tam da kılıçdaroğlu'nun sağ seçmene yaranmak için aradığı adaydır kendisi. bir kere dua falan biliyor. allah kitap ağzından düşmüyor. chp'deki bir çok siyasetçiden daha sağlam bir retoriği var. chp'li bir çok siyasetçi de halka tek ayak üzerinde 40 yalan söylüyorlar fakat bu tuncer bari yalan söylemeyi başarabiliyor.
kılıçdaroğlu'nu bu muhteşem atılımı gerçekleştirmekten alıkoyacak tek şey, tuncer'in ondan kırk, elli kat daha zeki olması ve bir gün kendisine rakip olmasıdır. gerçekten de bu tuncer, ilkokul mezunu değil de haspel kader bir tahsil görseydi, şimdi bir çok güçlü politikacımız nalbant falan olurdu.
kılıçdaroğlu'nu bu muhteşem atılımı gerçekleştirmekten alıkoyacak tek şey, tuncer'in ondan kırk, elli kat daha zeki olması ve bir gün kendisine rakip olmasıdır. gerçekten de bu tuncer, ilkokul mezunu değil de haspel kader bir tahsil görseydi, şimdi bir çok güçlü politikacımız nalbant falan olurdu.
bu katliamın ismi madımak olayı falan değildir, sivas madımak otel katliamıdır. hrant, tahir, uğur mumcu ve niceleri de ölmedi, öldürüldü. ülkemizin en aydınlık 34 insanı, hepsinin ismini yaşam yaşam bildiğim aydınları öldürüldü 2 temmuz 93'de madımak'da. ben halkım, o güzel insanlar hala odun odun ciğerimde yanıyor benim. ben karalar içindeki bir halkın çocuğuyum, aşağılık, iki yüzlü bir siyasetçi değilim ki bu güzel insanlarımızı sadece tek bir günde anıyım. bilin ki o 34 insan da her gün özlenmeye değecek insanlardı.
güneşin ak yüzüne bir duman çöktü
bir türkü çığlıkla ateşe düştü
kuytu bir köşede bir çiçek küstü
döktü yaprağını boynunu büktü
şu sivas'ın elinde sazım çalınmaz
güllerim yandı yüreğim dayanmaz
kararmış yüreğin hiç ışığı olmaz
bilmez misin ki türküler yanmaz
günü gelir sanma hesap sorulmaz
dayanır kapına pir sultan ölmez
şu sivas'ın elinde sazım çalınmaz
güllerim yandı yüreğim dayanmaz
pir sultanlar ölür ölür dirilir!!!
güneşin ak yüzüne bir duman çöktü
bir türkü çığlıkla ateşe düştü
kuytu bir köşede bir çiçek küstü
döktü yaprağını boynunu büktü
şu sivas'ın elinde sazım çalınmaz
güllerim yandı yüreğim dayanmaz
kararmış yüreğin hiç ışığı olmaz
bilmez misin ki türküler yanmaz
günü gelir sanma hesap sorulmaz
dayanır kapına pir sultan ölmez
şu sivas'ın elinde sazım çalınmaz
güllerim yandı yüreğim dayanmaz
pir sultanlar ölür ölür dirilir!!!
14 senedir gerçek abim gibi oldu it oğlu it. (babası john hariç diyorum, çok değerli bir dayımız değerimizdir babası) yalnız anası marry biraz şeydir. abla cehennemden geleli daha 3 sezon ya oldu ya olmadı, iki herifle maşallah fırını kurdu, mercimeği verdi. abla sen o ellerden ne aç gelmişssin yahu. gencecik oğullarının eline kaç sezondur avrad eli değmedi, sen bu tavrınla ne yapmak, nereye varmak istemektesin?
ayrıca dean, o uyuz geyik sam'in ağabeyi olmayı hiç hakketmemektedir. benim ağabeyim olmayı hakketmektedir.
berbat ötesi bir espiriyle bir tanım daha geliyor vaziyet alın,
sevdiğimiz bir dean kardeşimizdir.
ayrıca dean, o uyuz geyik sam'in ağabeyi olmayı hiç hakketmemektedir. benim ağabeyim olmayı hakketmektedir.
berbat ötesi bir espiriyle bir tanım daha geliyor vaziyet alın,
sevdiğimiz bir dean kardeşimizdir.
her yerinden yaşam ve bereket fışkıran dünya'nın en güzel ülkesiydi bir zamanlar. en olmaz yerine, en olmaz meyvenin tohumunu atarsan sana rize ikliminde kivi veren bir vatan. çukurovası 1'e beş verirdi. sular fışkırırdı toroslarından. izmir'inden, muğlasın'dan incirinden, tütününe biterdi. antalya'sı muz kadar tatlıydı. sadece urfa'sının toprağından bütün ortadoğuyu barış sofrasında yıllarca besleyecek bir vatandık biz. karadeniz'i mi daha cennettir, ege'sinde mi mavi sabahlar daha güzeldir, en güzel güneşi ağrı'dan mı doğar diye düşünerek güzel bir ömür geçirebilirdin.
şimdi dev bir beton ormanı olmuş ve bu iğrenç harcın içinde hepimizin de her gün yozlaşıp çürüdüğü bir tanımın başlığı oluyor gün geçtikçe.
her gün ve evet hala, güzel ülkem kadar kocaman bir kalple bu döngünün tersine döneceğini hayal ediyorum. ve buna inanıyorum.
şimdi dev bir beton ormanı olmuş ve bu iğrenç harcın içinde hepimizin de her gün yozlaşıp çürüdüğü bir tanımın başlığı oluyor gün geçtikçe.
her gün ve evet hala, güzel ülkem kadar kocaman bir kalple bu döngünün tersine döneceğini hayal ediyorum. ve buna inanıyorum.
72 milette bir bakan, ne olursan ol yine gel diyen, halil ibrahim kardeşlik dayanışmasını ve islamın ezilen sınıfların öncüsü olan 12 imam felsefesini şiar edinmiş hümanist ve gerçekçi bir islam çeşididir özü itibariyle.
fakat bugün camiden çıkınca allaha küfür eden, ilk gördüğü na mahremin kıçına bakan, daha namaz esnasında ''haram helal vir allahım, fakir kulun yir allahım'' diye dua eden bir islam türü de yaşanmaktadır ülkemde.
fakat bugün camiden çıkınca allaha küfür eden, ilk gördüğü na mahremin kıçına bakan, daha namaz esnasında ''haram helal vir allahım, fakir kulun yir allahım'' diye dua eden bir islam türü de yaşanmaktadır ülkemde.
güzel ülkemizin başına gelmiş en iyi şeydi. kurucusu, fikir babası, bakanı, öğretmeni ve hatta kazma kürek işçisi, can yücel'in babası hasan ali yücel'dir.
bu aydınlık içindeki insan bu okulların açılış törenlerinde ilk tüzük maddesini bütün okul ahalisi önünde okuturdu. o tüzük maddesi de aklımda kaldığıyla şöyledir;
''şayet okul idarecilerinden, öğretmenlerinden, müstahtemlerinden her hangi bir kişi, bir öğrenciye fiziki bir şidette bulunursa, öğrencinin aynı şiddetle kendisini savunma hakkı vardır.''
bu eğitim maddesi kadar ilerici bir eğitim maddesi, hiç bir evrensel okul geleneğinde görmediğim aydınlık içinde bir maddedir.
bu okullardan mezun bir çok insanımızla tanışma fırsatım oldu. o insanlar, felsefeden, çatı tamir etmeye kadar her şeyi bilirlerdi.
emeği geçenlere bu vesileyle büyük teşekkürleri borç bilirim.
bu aydınlık içindeki insan bu okulların açılış törenlerinde ilk tüzük maddesini bütün okul ahalisi önünde okuturdu. o tüzük maddesi de aklımda kaldığıyla şöyledir;
''şayet okul idarecilerinden, öğretmenlerinden, müstahtemlerinden her hangi bir kişi, bir öğrenciye fiziki bir şidette bulunursa, öğrencinin aynı şiddetle kendisini savunma hakkı vardır.''
bu eğitim maddesi kadar ilerici bir eğitim maddesi, hiç bir evrensel okul geleneğinde görmediğim aydınlık içinde bir maddedir.
bu okullardan mezun bir çok insanımızla tanışma fırsatım oldu. o insanlar, felsefeden, çatı tamir etmeye kadar her şeyi bilirlerdi.
emeği geçenlere bu vesileyle büyük teşekkürleri borç bilirim.
kenter'ler tiyatrosunda yetişmiş kumaşı iyi bir oyuncu, nam-diğer ruhsar dizisinden müfit.
kendisi sanat için iyi bir yüz olduğu kadar, daha ziyasesiyle çok iyi bir sestir.
kendisi sanat için iyi bir yüz olduğu kadar, daha ziyasesiyle çok iyi bir sestir.
müziği büyük sanatçı ahmet kaya'ya, sözleri güzel şair yusuf hayaloğlu'na ait muteşem eserdir. kanımca türkiye müziğinde yazılmış en güzel ikinci ayrılık şarkısıdr. gerçi birincisi yine ahmet kaya ve hayaloğlu ortak yapımı olan ayrılığın hediyesidir. ahh bir de, benden selam söyleyebilseniz o eski sevgiliye.
güzel ayrılık şarkısı mı olur diyebilirsiniz. güzel beraberlikler, elbette ki güzel ayrılıkları hakkederler. sorun zaten günümüzde yaşanılan bir çok beraberliğin baya yozlaşmışlık içermesidir. keşke herkes birbirinden hayaloğlu'nun yazdığı güzel şiirler gibi ayrılsa. yeni yaşamlar da bir o kadar güzel başlamaz mıydı? benim kemiğimin etinden tam da böyle bir ayrılışım var, oradan biliyorum.
acılar elbette ki olacak. onu dindirebilecek miligramda bir parol icat olunmadı daha.
seninle bir bütün olabilirdik, hoşçakal gözümün içi hoşçakal...
kalacak tüm izlerin hayatımda, bir yer bulabilsem seni hatırlatmayan kan tarlası gelincik şafağında...
sen bir suydun, sen bir ilaçtın, hoşçakal iki gözüm hoşçakal...
güzel ayrılık şarkısı mı olur diyebilirsiniz. güzel beraberlikler, elbette ki güzel ayrılıkları hakkederler. sorun zaten günümüzde yaşanılan bir çok beraberliğin baya yozlaşmışlık içermesidir. keşke herkes birbirinden hayaloğlu'nun yazdığı güzel şiirler gibi ayrılsa. yeni yaşamlar da bir o kadar güzel başlamaz mıydı? benim kemiğimin etinden tam da böyle bir ayrılışım var, oradan biliyorum.
acılar elbette ki olacak. onu dindirebilecek miligramda bir parol icat olunmadı daha.
seninle bir bütün olabilirdik, hoşçakal gözümün içi hoşçakal...
kalacak tüm izlerin hayatımda, bir yer bulabilsem seni hatırlatmayan kan tarlası gelincik şafağında...
sen bir suydun, sen bir ilaçtın, hoşçakal iki gözüm hoşçakal...
bir de, beyin bişeylemesi daha vardır gün içinde sıklıkla yaşadığımız fakat yazarsam sözlük müddüriyeti ağzıma biber sürer.
tanımı bu goygoyla elbette bitirmeyeceğim. bir kaç zaman önce, hangi hayvanlar üzerine olduğunu unuttuğum bir deney okumuştum. daha zeki ve aktif olan hayvanlara, daha az zeki ve aktif olmayan türdeşlerinin beyinleri yedirilmiş bir süre boyunca. bu beyni yiyen hayvanların da zekalarında düşüş keşfedilmiş bilim insanları tarafından.
muhalif dostlarımdan ricamdır, lütfen koyun ve öküz beyniyle yapılmış salataları yemeyin.
tanımı bu goygoyla elbette bitirmeyeceğim. bir kaç zaman önce, hangi hayvanlar üzerine olduğunu unuttuğum bir deney okumuştum. daha zeki ve aktif olan hayvanlara, daha az zeki ve aktif olmayan türdeşlerinin beyinleri yedirilmiş bir süre boyunca. bu beyni yiyen hayvanların da zekalarında düşüş keşfedilmiş bilim insanları tarafından.
muhalif dostlarımdan ricamdır, lütfen koyun ve öküz beyniyle yapılmış salataları yemeyin.
yaşam içinde öyle toplumsal networkler vardır ki bunlara boyun eğersen yaşamında her hangi bir özgün kaliteden eser kalmaz. rededersen de hayatının pek kaliteli olacağı söylenemez. özgür bireyin bu networklari yönetmeyi de öğrenmesi gerekmektedir. aile baskısı denen nane de bunlar arasındadır.
gencecik boşanan çiftler görünce kahroluyorum. belki de bu boşanmaların en büyük nedenlerinden bir tanesi, gençlerin ailelerinden gelen baskılar ve sokulan çomaklardır. aileler tarafından, evlenme çağına gelmiş bireye, kesinlikle bir yetişkin olduğu hissetirilmiyor. zaten genç bireylerin, artık kendi ailesini kuracak bilince ve yaşa gelmek ne demektir hakkında fikirleri bile yok. kızın ailesi ve kankaları bir yandan çekiştiriyor, oğlanın ailesi ve kankaları bir yandan çekiştiriyor, ve evlilikler en sonunda toplumsal tuvaletler halini alıyor. zaten artık yaşam denen olay genel itibariyle bir toplumsal tuvalet gibi bir yer olmuş.
hayat iradesiz bir kukla olarak yaşanmamalı azizim. mutluluk kavramının en önemli bilimsel tanımlarından biri de, hayatı farkındalık halinde yaşamaktır. bence bunun temel kurallarından birisi, her baskıyı yönetmeyi öğrenmektir. bazı pislikler sifonu çekince tam temizlenmeyebilir, fakat daha çok denemek lazım bunu.
gencecik boşanan çiftler görünce kahroluyorum. belki de bu boşanmaların en büyük nedenlerinden bir tanesi, gençlerin ailelerinden gelen baskılar ve sokulan çomaklardır. aileler tarafından, evlenme çağına gelmiş bireye, kesinlikle bir yetişkin olduğu hissetirilmiyor. zaten genç bireylerin, artık kendi ailesini kuracak bilince ve yaşa gelmek ne demektir hakkında fikirleri bile yok. kızın ailesi ve kankaları bir yandan çekiştiriyor, oğlanın ailesi ve kankaları bir yandan çekiştiriyor, ve evlilikler en sonunda toplumsal tuvaletler halini alıyor. zaten artık yaşam denen olay genel itibariyle bir toplumsal tuvalet gibi bir yer olmuş.
hayat iradesiz bir kukla olarak yaşanmamalı azizim. mutluluk kavramının en önemli bilimsel tanımlarından biri de, hayatı farkındalık halinde yaşamaktır. bence bunun temel kurallarından birisi, her baskıyı yönetmeyi öğrenmektir. bazı pislikler sifonu çekince tam temizlenmeyebilir, fakat daha çok denemek lazım bunu.
bir komünist olsam da başlığı bu yönde ele almayacağım. atatürk bir komünist değildi fakat gerçek vatansever bir liderdi. kurmak istediği cumhuriyeti burjuva demokrasisine dayandırmasını sonuna kadar eleştirsem de, özellikle ismet inönü'nün de gayretleriyle cumhuriyet kadroları, muassır medeniyetler seviyesinde bir burjuva demokrasisinin temellerini sağlam atmak ve eksik bir yan bırakmamak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.
muassır medeniyetler seviyesinde bir burjuva demokrasisi kurmak için en önemli temel, ekonomik temeldir. o zamanlar ülkemiz 2 meşrutiyet ve bir cumhuriyet görse de, yazık ki iktisadi bilimsel bir sanayimiz yoktu. tabii ki milli bir burjuvaya da sahip değildik. o zamanın cumhuriyet kadroları, devlet eliyle ucuz ham madde üreterek, yerli sermayenin bunu bilimsel iktisadi yöntemlerle pazarlyarak ihrac etmesinin önünü açtılar. ve bu emekleyen cumhuriyetimizi çok önemli üretim atılımlarıyla ayağa kaldırdı.
bugün ise, yap işlet kirala şark kurnazlığıyla devlet dev miktarlarda borçlandırıldı. ve ortada beton yığınlarından başka bir üretim yok. kaliteli bir hizmetten asla söz edilemez. ve artık bu kaynaklar da kurudu, devlet olarak çok büyük bir iç borç yükünden dolayı hepimizi daha beter günler beklemekte.
muassır medeniyetler seviyesinde bir burjuva demokrasisi kurmak için en önemli temel, ekonomik temeldir. o zamanlar ülkemiz 2 meşrutiyet ve bir cumhuriyet görse de, yazık ki iktisadi bilimsel bir sanayimiz yoktu. tabii ki milli bir burjuvaya da sahip değildik. o zamanın cumhuriyet kadroları, devlet eliyle ucuz ham madde üreterek, yerli sermayenin bunu bilimsel iktisadi yöntemlerle pazarlyarak ihrac etmesinin önünü açtılar. ve bu emekleyen cumhuriyetimizi çok önemli üretim atılımlarıyla ayağa kaldırdı.
bugün ise, yap işlet kirala şark kurnazlığıyla devlet dev miktarlarda borçlandırıldı. ve ortada beton yığınlarından başka bir üretim yok. kaliteli bir hizmetten asla söz edilemez. ve artık bu kaynaklar da kurudu, devlet olarak çok büyük bir iç borç yükünden dolayı hepimizi daha beter günler beklemekte.