confessions

turuncu gemi

2. nesil Yazar - Eski sevgili hüznü

  1. toplam entry 1820
  2. takipçi 11
  3. puan 16944

benden selam söyleyin

turuncu gemi
bitmeyen uçsuz bucaksız ve hatta çok fazla uzun bir cehennem yapıp adına hayat demişler. en usta korku romanları yazarının bile düşleyemeyeceği kadar korkunç da bir ateş salınmış bu hayatta onun adı da özlemdir. bazen hayat içinde en onurlu yaşama biçimi binlerce ton yükünde özlemlerle kalkamaz durumda hissetseniz de asla zavallılaşmamanızdır. zavallılaşmamak size cenneti getirmeyecektir. fakat mezarda çürümenize mani olacaktır.
bu yaştan sonra savunulacak tek bir alanım kaldı ki o da yaşamın hiç bir kıyısında zavallılaşmaya karşı irademe duyduğum güven. bu şekilde hayat denen cehheneme bir bıçak çeker gibi dimdik hissediyorum kendimi. yahut bitkiler de yaşıyor, ben de bir şekilde yaşıyorum işte.

cennet diye de bir yerin olduğu hayal edilse bile, avunmak istemedim böyle bir teselli ile.

bu muhteşem şarkının düşündürleri bu gecelik böyle.

proletarya diktatörlüğü

turuncu gemi
marks ve engels tarafından teorize edilen, lenin tarafından ilk uygulama örnekleri sovyetler birliğinde uygulamaya konulmaya çalışılan komünüst yönetim biçimidir.

aslında geçen yüzyıl için ideal bir yeni yaşam biçimidir. gerçekten sınıfsız, sömürüsüz bir hayatın pratikte vücut bulmuş halidir. fakat marks, engels, lenin gibi filozoflar ve devrimci önderlerin hesaba katamadığı bir olgu vardı, o olgu da devlet aygıtı hangi yönetim biçimi kılığına girerse girsin toplumu her yerinden zehirlemeyi amaç edinmiş bir levithandır. sovyetler birliğinde de bu canavarın gerçek yüzünü göstermesi, lenin'in vefatından sonra çok uzun sürmemiştir. bolşevik devrim ölü doğmuştur. devlet idaresi hiç bir zaman işçilerde olmamış, imtiyazlı bir grup terörist elinde kalmıştır. halk kendilerine reva görülen olanaklar içinde yaşayıp gitmiştir. devlet eliyle işçi, emeğe ve yaşama yabancılaştırılmıştır. azrailin can dağıttığı görülmemiştir.

marks, lenin geçen yüzyılda işçiyi patronun elinden kurtarmıştır. bu salt komünist ülkelerde böyle olmamıştır. avrupada refah devletleri kurulduysa, bunda marks ve lenin'in fikirlerinin avrupa proleteryasını da sarıp patronların her şeyini alacak olmasının korkusu büyüktür.
bu çağın sosyalizm anlayışı, salt proleteryayı değil bütün insanlığı devletinden de elinden kurtaracak bir formda biçimlenecektir. bunun için ilk etapta sosyalist bir devlet değil, sosyalist insan inşaası üzerine teoriler kabul görmektedir.

sokrates'in savunması

turuncu gemi
sokrates'in, bir şeyler bildiğini iddia etmenin en büyük cahillik, hiç bir şey bilmediğinin farkında olup da, bir merak ateşiyle yanıp tutuşmanın en büyük bilgelik olduğunu savunduğu eserdir.
filozof demek bilmek demek değildir. bilgiyi aramaktır. bilgiyi hakikat olandan, tasnif etmektir. bence sokrates bu güdünün salt filozoflarıa ait değil, bütün sıradan insanlara yayılmasını istediği savunması yüzünden büyük bir öfkeye uğramıştır. egemenler bütün insanlığın tek kurtuluşunun hakikat savaşçılığı olduğunu gören sokrates'i gözlerini kırpmadan idam etmişlerdir. hegemonya'nın bu tavrında şaşıracak bir şey yoktur.

fakat kölelerin bu idama gözlerini kapamaları, sokrates'i duymazlıktan gelmeleri bu yüz yılda bile beni kahreden bir olgudur.

turuncu gemi

turuncu gemi
aslında derin devlet diye bir şey yoktur. derin devlet, devlete yasaların bol geldiği koşullarda kullanmaktan çekinmedikleri yasa dışı yöntemlerin bir kurumudur. kitlelere ise devletin temiz, devlet olanaklarını gizli oluşumlarla kullanan derin devletin kirli olduğu hapı yutturulur.

cumhuriyet'in ilk kurulduğu günlerde mustafa suphi ve 15 yoldaşının devlet tarafından boğdurulma hikayesi de bugün genç komünistlere derin devlet işi olarak yutturulmaya çalışılıyormuş. çok yazık.

mustafa suphi ve on beş yoldaşı soğuk bir ocak günü, eli kanlı yarı resmi katiller tarafından giresun'da turuncu bir gemide boğdurulur. bu cinayetin baş sanığı topal osman'da benzer bir kumpasla yarı resmi güçler tarafından ortadan kaldırılmıştır. bugünkü yarı resmi katiller bunu akıllarından hiç çıkartmasınlar.

bu ağıt, kalbimizde 15 bıçak olarak kalan yiğit yoldaşlarımız için gülten kaya hanımefendi tarafından kaleme alınmış, büyük müzisyen ahmet kaya tarafından bestelenmiştir.

deniz kenarı soğuk
hemde karanlık basıyor
havada tam kar havası ha
gidilmesi zor yer var gidilmesi gereken
hadi gülüm toparlan gidiyoruz
yaşamak için ölmek sırası bizde
gitmeden yetişelim gemiye çabuk!!!

hazırlandın diyelim

turuncu gemi
muhteşem bir turgut uyar şiiridir;

hazırlandın diyelim bir yolculuğa
"bu,yalnızlığıda olabilir"diyor birisi
dayanıklımısın bakalım
silahın nedir
ilkin asfalt ve beton
bir bakarsın önün ardın su kesilir
yüzme de bilmezsin ayrıca

"çocuklukdan kalma şeyler bunlar"
diyor matrağa düşkün biri
"nasıl olsa yenilir"
oysa kavradığım herşeyin adını bilmek
biraz bunaltıyor beni
örneğin bir atom santrali projesi
hollanda daki bir caz konseri
ölececeğimi biliyorum nasıl olsa
ama gölgemi önüme düşürüyor
güneş önümden gelirken
şaşırıyorum gövdemi

matrağa alışkınım aslında ama
ille kayayı delen incir,
suları aşan gemi!

proletarya

turuncu gemi
engels'e göre tanımı emeğinden başka satacak bir şeyi olmayan ve mülksüz bireydir. lenin'e göre ise tanımı emeğinden başka satacak bir şeyi bulunmayan, bir mülke sahip olsa bile üretim araçları üzerinde söz sahibi olmayan sınıfa verilen bilimsel isimdir.

bugün bir çoğumuz birer prolateriz. bir çoğumuzun emeğinden başka satacak hiç bir şeyi yok ve ya yoksulluk sınırında, ya da altında yaşamını sürdüren insanlardan oluşmaktayız. fakat borçlanarak da olsa yaptığımız yaşamlarımız bu gerçekliğin kat be kat üzerindedir. bu kendimize ait olmayan bir yaşama özenmenin çürümesini bireysel olarak yaşamımızın içine almamız demektir.

siyasi tercihlerimiz, prolatarya'nın çıkarlarını savunan partilere yönelik değil, tamamen burjuvazinin çıkarlarına hizmet eden partilere oy vermek ve savunmak üzerine. burjuvazinin çıkarı her zaman savaş ve yoksulların ölümü üzerinedir. halkı her geçen gün daha fazla sömürmek üzerinedir. bu da toplumsal çöküş ve çürümemizin önemli sebelerinden biridir.

zengin itiraf

turuncu gemi
itiraf değil de, edebi bir öz eleştiride bulunmak istiyorum aslında. bence türk edebiyatının en iyi romancısı ahmet hamdi tampınar, en iyi öykücüsü peyami safa en iyi şairi de edip cansever'dir. fakat dost ortamlarında edebiyat konuşurken en sevdiğim şair olan ahmed arif'den, en sevdiğim romancı olan vedat türkali'den, en sevdiğim öykücü olan aziz nesin'den bahsetmekten daha büyük keyif alıyorum. bir yakınım kitap tavsiyesi istediğinde sürekli bu isimlerden önerilerde bulunuyorum.
bunun sebebi bahsettiğim insanların solda olması ve bana daha çok benzemeleri. lakin olaya objektif bakınca diğer isimlerin çok daha başarılı örnekler verdiğini açık ara görmekteyim. bu alışkanlığımı değiştireceğim.

fakat şunu da eklemeliyim ki, toplumumuzda, müzik de dahil kaliteli sanata talep genelde solculardan olmuştur.

dilo ez bimrim

turuncu gemi
kürtçede ''gönlüm ben öleyim'' anlamında kullanılan cümledir. mizgin'den dinlenesi de muhteşem bir strandır.

dilo ez bimrim dilo qûrban li vê havînê
li vê havînê dilo heyran li vê havînê
tirbamin çêkin keko heyran li şan û şînê
li şan û şînê dilo heyran li şan û şînê
mirin pir xweşe keko qûrban li gundê zîn'ê
li gundê zîn'ê dilo heyran li gundê zîn'ê

gönlüm ben öleyim gönlüm kurban, bu yazda
bu yazda gönlüm hayran, bu yazda
türbemi yapın abi hayran, şanuşin'de
şanuşin'de gönlüm hayran, şanuşin'de
ölüm çok güzel abi kurban, zin'in köyünde
zin'in köyünde gönlüm hayran, zin'in köyünde


amik ovası

turuncu gemi
torosların bittiği, amanos dağlarının başladığı muhteşem bir tabiatan inerken, yükseklerden, yüzlerce ayrı renkte kocaman uçan halıları andıran muhteşem bir uçsuz bucaksız, yaşam patlamasının adıdır aynı zamanda amik ovası. coğrafi olarak anadolumuz'da değil arap yarım adasında yer alır diyebiliriz. ürünü çukurovamızdan 2 kat bereketlidir. ve bir zamanlar çukurova'dan da daha sulak bir yaşam arzıydı insanlığa amik ovası. çok değil bundan daha 40 sene evvel kocaman da bir amik gölü yer alırdı ortasında. ne yaptılar o güzelim göle, ne ettiler de artık bir avuç bile bırakmadılar bize bilmiyorum.

sene 2004'de, tam da akp'nin tit politikalarıyla, (turizm, inşaat, tekstil) ülkemizde sanal bir zenginlik yarattığı yılların başında ön lisans eğitimim için amik ovasının en güzel çocuklarından olan reyhanlı ilçesine yerleştim. bu kadar bereketli topraklara bizim ettiğimiz beton zulmü 72 millet düşman olsa birleşse yapamaz.
okuduğum bölümle hiç bir ilgisi olmamasına rağmen, japonya'dan bilim insanlarının da katılacağı bir ziraat konferansına gitmiştim o yıllarda. japon ziraat profesörü bir hocamız hatay'a ilk geldiğinde karşılaştığı korkunç manzarayı şöyle anlatıyordu.

''biz japonya'da bir avuç toprağımız boşa sarf olmasın diye bütün fabrikalarımızı dağa taşa yapıyoruz. siz burada bu denli verimli topraklarınızı nasıl bir vicdanla, betona böyle esir edebiliyorsunuz?''

önce gölünü yok ettik bu muhteşem yaşam patlamasının. sonra betona esir ettik. şimdi üzerinde ucsuz bucaksız havaalanımız var. fakat toprağımız bitti.
bu vahşete yıllarca göz yuman halkımızı, pek yakında kıtlık başladığı zaman, uçakları yemenin bir yolunu öğrenmeye davet ediyorum.

kdv

turuncu gemi
şimdi ismini hatırlayamadığım bir nazi teorisyeni halklar üzerinde istisnanın kaide olarak uygulanması gerekliliğinden bahseder. kdv denen fakir fukarının belindeki kör kazmayı da bu teroi altında değerlendirebiliriz.
kdv özü itibariyle 1984 yılında geçici olarak konulan vergiydi. dünyada böyle saçma bir kalemde alınan başka bir vergi de bilmiyorum. daha sonra halkımız üzerinde bir kaideye dönüştü.

ecevit hükümeti döneminde ötv'de geçici olarak kondu ve kaideye dönüştürüldü. maşallah devletimizin her türlü kırbacına karşın mazohist bir halka dönüştük. bu kadar mazo bir iktidarların kulları olmak da böyle bir kabullenişi gerektiriyor sanırım.
akp iktidarı döneminde hiç konmaması ve olmaması gereken bu vergiden indirimler yapılarak defalarca seçim bile kazanılmıştır. allah bizlerin alışının, verişinin gücüne kuvvetine zeval vermesin.

son 2 yıldır da, devletler tarafından çok istisnai durumlarda uygulanması gereken ohal yasaları bir kaide haline geldi. umarım halkımızın mazohist fantezilerinin de bir sınırı vardır artık.

söz güzelim

turuncu gemi
dinlemekten bıkılmayan, ayrılık sonrası insana kabadayısal bir güç zerk eden muhteşem bir kayahan şarkısıdır.

bundan bir buçuk yıl kadar önce yer yüzünde yaşanmış en güzel aşk olarak nitelediğim çok uzun yıllar süren fevkalade bir beraberliği sonlandırmak üzere, gri ve güzel bir kentten hicret ettim.
bir şehir gri ve güzel olabilir mi diye sorabilirsiniz. o kentte aşıksınız diyorum, kocaman uzun çınarları var ve biraz da şairsiniz. deniz olmayan bu kentin meydanlarında martılara şarkılar bile öğretebilirsiniz. neden güzel olmasın ki o şehir. en sevdiğiniz insanla yaşamışsınız yıllarca.

bu güzel aşkın malubiyetinin eski gençliğinde de güzel kadınlar arkasından acılar çekmiştim. can yücel de diyor ya ''kadınlar doğurttu beni ağlata ağlata, yine onlar öldürecek bu defa aşktan bağırta bağırta'' benim yaşamımım biraz da böyle. bütün diğer aşkların malubiyetinde, kabadıysal bir teselliyi hep bu şarkıda bulmuşumdur. son acımda aylarca direndim ve dinlemedim bu şarkıyı. sanki dinlesem artık sonsuza dek bir şeyler bitecekti. çok uzun yıllar sonra ilk defa bu gece dinliyorum.

yusuf hayaloğlu'nun da dediği gibi;

kafamı duvara vurmadan tanıyabilmek seni,
beyninin içindekileri anlayabilmek,
ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü,
bütün saatleri öylece dondurabilmek için,
çıldırasıya paraladım kendimi...

lanet olsun!
artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
olsun gözüm olsun, ne olacaksa olsun!

matild manukyan

turuncu gemi
devletin o zamanki başı süleyman demirel tarafından defalarca vergi rekormeni ödülleri verilen sosyolojik vakaanın sembolüdür.

bugün ülkemizde kadın sığınma evlerinin iki katı genelev bulunmaktadır. hangi dinden, hangi ahlaktan hangi vicdandan bahsedebiliriz böyle bir ortamda. bu gözler önünde yaşanan, batan bütün erdemlerin ve güzel bir vatanın dramıdır.

demokrasi

turuncu gemi
insanların yaşamında ekmek su kadar değil, ekmek sudan bile daha değerli bir olgudur. zira bugün 5 şirket tarafından devletin varı yoğu, ekmeği suyu sömürülüp hortumlanırken, ve hatta bu tamamen hukuki olarak yapılırken, çalınan ekmeğinin suyunun hesabını adaletle soramıyorsan bu demokrasi olmadığı içindir.
ekmeksiz, susuz günlerce yaşayabilirsin. fakat demokrasi olmadan daha uzun yıllar her şeyin kirli eller tarafından çalınacaktır ve sen de hesap soramayacak bir andaval haline geleceksindir. aç kalmak bir andaval olmaktan yeğdir.

bugün artık orta sınıf diye bir şey kalmadı. dünya lisetelerine her gün daha üst sıralardan giren dolar milyarderlerimiz var. bir de açlık sınırında yaşayan bir sıradan vatandaşlar. karl marks'tan bir alıntıyla daha net anlatmak isterim bu durumun vahametini. toplumun bir kutbunda ne kadar aşırı servet birikirse, diğer kutbunda sefaletin, acının, cehaletin ve zihinsel bozulmanın o kadar biriktiğini söyler marks.

demokrasi olmadan insanlar her gün daha fazla açlığa ve sosyolojik olarak da aptallığa mahkum edilmekte.

sayıştay

turuncu gemi
bir ara ortaokullarda vatandaşlık bilgisi dersi vardı. keşke o zamanlardan çocuklara en önemli yargı kurumlarından birinin sayıştay olduğu öğretilebilseydi. sayıştay gerçekten de en önemli devlet kurumudur. bütün devlet harcamalarını bağımsız olarak inceler ve gördüğü yanlış yollara çıkan akçeli işleri bir rapor halinde meclise gönderirir. demokratik bir devletin en olmazssa olmazı şeffaf olması ilkesidir. sayıştay devlet kurumlarında bunun sağlanması konusunda büyük rol oynar.

sayıştay bugün rolsüzdür. bunun en büyük sebebi muhalefetsiz olmamızdır. birileri bizim üç kuruşumuzdan kestiği 2 kuruşu istediği şirkete kaynak aktarabiliyor fakat muhalefet bunu kamuoyuna sağlıklı bir şekilde anlatmak için hiç bir şey yapmıyor. vatandaşta buna razı bir şekilde gidiyor.
sadece dolar ara sıra 3.50'den 7'ye çıktığında yandım allah diye bağırıyor. sonra 5.50'ye düştüğünde malak gibi seviniyor. farkında değil ki yarın dişinden tırnağından arttırıp aldığı gayrı menkulünün değeri yarı yarıya düşecek ve onun bankaya sanal ekonomi üzerinden aldığı kredisi katlanarak devam edecek.

dağ üstüne dağı koysam dağ olmaz

turuncu gemi
erkan oğur ustamızın ''bilinmeyenle karşılaşmak'' isimli albümünden muhteşem bir eserdir. dinlerken ciğerinizin en yaralı yerlerine dağları bastırır, bastırır da ölmezsiniz.
gerçi nazım der ki, ''türküler, gün gelir yarada hançer ama öldürmez, ateşte ısıtılmıştır kurşun çıkartır'' bu şarkıda ki dağlar da biraz öyle. ciğerinizin en yaralı yerini nasıl bilip de denk getirdiğine şaşar kalırsınız. fakat dağ kalktığında biraz daha rahat nefes alırsınız.

dağ üstüne dağı koysam dağ olmaz
ah çekenin yüreğinde yağ olmaz
yüz derdim var heç birisi sağalmaz...

bahçada yeşil çınar

turuncu gemi
muhteşem bir türküdür. burada paylaştığım çalışma, kardeş türküler ve erkan oğur'un beraber çalıştıkları ve türküyü daha muhteşem bir şekilde yarattıkları ap ayrı bir formudur. türküyü hayatımda tanıdığım en mütavazi insan vedat yıldırım abi söylüyor. arada feryal öney abla, dünya üzerinde yaşayan en güzel ensturmanlardan biri olan sesiyle kulağınızda tatlı tatlı esiyor. o kadar müzik aleti içinden erkan oğur'un kopuzunu zaten tanıyabilirsiniz. en sonda yine erkan baba eşsiz lezette bir gazelle bitiriyor.

özgür çağrı

turuncu gemi
sözleri orhan kotan ve ahmet kaya'ya, bestesinin müzikte kalite evrenimiz ahmet kaya'ya ait olan eserdir. herkesin yaşarken helalleşmesini ve kimsenin genç ölmemesini dilerim;

sana yalan söyleyemem
darılırsın yavrucağım
ağabeyin bir gün dağdan döner
giden gelmez, geri dönmez
bilmiyormusun yavrucağım
sen üzülme, sıra bende
gideceğim yavrucağım

elverir ki çoşku
haylaz çocuklarını boğazlamasın
avunmak elbette kolaydır
şehri yiğit bir türkü gibi dolaşmak
dağlara destanlar, düşünmek kolaydır
hapislere bir sevinç çığlığı gibi düşmek
kızların diri gögüslerinde
matbaalarda
ve kongre zabıtlarında dünyayı tazelemek
yeryüzüne depremler düşürmek
çünkü binlerce militanın rüzgarlı macerası
bir kurşun bile değildir namusun mavzerine
gönlün kahpeliğine tutsaksın açıkçası
asıl savaş alanı suskundur arkadaş
sahipsizdir
asıl savaşcılar afyonlu, mütevekkil
öyleyse
şehrin girdabında çalkalanan zulüm
halkın şanlı isyanına işaret değil
bodrum duvarlarına öfkeli yazıları
tırnaklarınla kazıyorsan da

sana yalan söyleyemem
darılırsın yavrucağım
ağabeyin bir gün dağdan döner
giden gelmez, geri dönmez
bilmiyormusun yavrucağım
sen üzülme, sıra bende
gideceğim yavrucağım

bulvara dökülen bildiriler
harcanan bunca emek, bunca değer
fokurdayan metal potası
işleyen rotatifler
cesetleri iğnelemek gibi birseydir
ve zaman usulca göz kırpıp telaşına
homurdanarak çekip gitmiştir
yani bu
aşağılık bir dramdır artık
çünkü jarjuruna
boş kovanları dolduran adam
en azından kendinden utanmalıdır
yani yetsin diyorum
şarkılarınızı dağlarıma sürün diyorum
uzatın ellerinizi diyorum
uzatın tanışalım
helallaşalım....

ateist olup huzuru bulmak

turuncu gemi
eğer tanrı varsa benim kadar huzurlu olduğunu sanmıyorum. bir kere kusura bakmasın ama çok başarısız. şu yarattığı ve yaratmış olduğu şeylerden memnun mudur, hiç sanmıyorum. öfke sorunları olduğu bahsine girmiyorum bile. sizin aranız benden iyidir onunla. gerçi siz de genellikle oruç tutmuyorsunuz, namaz kılmıyorsunuz, abdest almıyorsunuz, fakat belki benim gibi içki de içiyorsunuz. belki aranızdan bazıları tanrı'ya küfür bile ediyordur. bak onu ben hiç etmem. hiç bir canlıya küfür etmem ben. siz de zina yapıyorsunuzdur arada. gerçi ben fiili ohal durumuna bir tepki olarak ne helal, ne haram sevişmiyorum. fakat toplumda siz muteber müslümanlarsınız ben ise öteki allahsız. neyse, yine de sizin aranız benden iyidir onunla. en azından dua edip arada bir şeyler istiyorsunuzdur. ben ondan bir şey istemeyecek kadar güçlü ve huzurluyum işte. rica ederim bir duanızda söyleyin bu kadar öfkeyle huzur da bulunmaz, başarı da sağlanmaz. son bir kere konuşalım kendisiyle. fakat rica ederim bu sefer mağralarda yahut taş tabletler üzerinde olmasın. açık açık söylesin karşılıklı herkes ne istediğini.

bugüne kadar geleneksel cebrail yöntemleriyle ne biz onun ne dediğini, ne de o bizim ne istediğimizi pek anlamadı sanırım. iletişim yöntemlerini gözden geçirmemizi öneriyorum. huzur için bu şarttır.

leninizm

turuncu gemi
soyalizm marks ve engels'le ortaya çıkan bir ideoloji değildi. marks ve engels, insanlığın bütün erdemlerinin bir bütün anlayışı olan sosyalizmi bilim haline getirmişlerdir. bu emekleri de insanlığa sunulmuş en büyük bilimsel hediyelerden biridir.
karl marks, sosyalizmi bilim haline getirirken yüzlerce doğru çözümlemede bulunmuştur. tarihsel olarak bugün bile doğruluğunun sağlamasını yaptığımız yüzlerce ön görüsü vardır. fakat marks bir öngörüsünde yanılmıştır. marks'a göre ilk proleter diktatörlük avrupa gibi gelişmiş bilinçte bir proleterya'ya sahip ülkelerde kurulacaktır. sosyalizmin rusya gibi bilinçli bir proletaryası, hatta doğru dürüst proletaryası bile olmayan ülkelerden kurulmaya başlaması olanaksızdır.
fakat geçen yüzyılın güneşi lenin kendi pratik biliminde bu ön görüyü boşa çıkartmıştır.

lenin henüz 13 yaşındayken narodnik devrimci abisi, çar'a karşı bir başarısız suikast sonucu idam edilir. narodikler, özetle çarlığı bireysel terör eylemleriyle yıpratıp halkçı sonuçlar alma uğraşı veren bir örgüttür.
lenin daha o yaşlardan halkı zulümden kurtarmak için başka bir yol açılması gerektiğini kafasına koyar. yetişkinliğinde marks ve engels'in fikirleriyle tanışır. ve bu fikirleri rusya özeli ve gerçekliğinde formüle ederek 1917 yılında kocaman bir sosyalist devrime imza atar.

yılmaz erdoğan

turuncu gemi
sen ne kadar halkın içinde ve popüler kültür yoluyla bile namuslu dik politik sözler eden bir mükremin abimizdin bizim. ''kadınlık bizde kalsın'' oyununla ne güzel de anlatmıştın herkesin anlayabileceği şekilde eşitliği tiyatro sahnelerinden. hüzünbaz şevişmelerle aşkın politik bütünselliğini ne kadar güzel anlattın bize. vizontele'de savaşın gençlerin ölümünün bir dramı olduğunu anlattın milyonlarca insana.

sonrasında, tv'de tiyatroyla hiç ilgisi olmayan, hatta kabaremsi bile olmayan, yeteneksiz uyuz gençlerin şaklabanlıklarına çuvalla para verdin. yeteneksizliği ve olmamışlığı insanlara avuçları patlarcasına alkışlattın. ekmeğini ağzına sakız ettiğin şehrinin, insanının sana en çok ihtiyacı olduğu günlerde yüz çevirdin.
bugün omurgasızlığın yavuz bingöl'le yarışıyor mükremin abi. insanlık olarak senin adına çok şeyden utanıyoruz bilesin.

nezaket

turuncu gemi
erdemli insan bütününün elinden hiç bırakmaması gereken bastonu olmalıdır. bir insan öncelikle karşısındaki insana duyduğu saygıdan ötürü değil, kendine duyduğu saygıdan dolayı nazik olmalıdır.

olanlar olmuş

turuncu gemi
hiç bir derdi tasası sıkıntısı olmayan, yangınsız insanı bile yolda durdurup ateş edebilecek bir ilhan irem şarkısıdır. büyük ateşler içinde dinlersiniz şarkıyı ve bu yaptığınız mantıksız olay size yaşamınızın en büyük mantığı gibi gelebilir. bu çok garip bir evrenden gelen şarkı size mermi atmayı bırakıp gittiğinde ardından koşar ve sizi tekrar yakması için yalvarabilirsiniz. böyle bir kafa yaşatır insana.
şarkının iki versyonu vardır. 1989 yılında ilk çıkan hali de çok iyidir. fakat ustamızın 2000 yılında çıkarttığı bezginin gizli mektupları isimli kasedindeki halini dinlerken eşsiz bir müzikal, harmonik ırmakta hissine kapılırsınız. ud nereden çalıyor, kanunun ne zaman girdi, bu nasıl güzel bir elektro gitardır düşünceleri eşliğinde mermileri körlemecesine yemeye devam edersiniz.
şarkının sonundaki ilahimsi uhreviyata ve cehennemden gelen sese dikkat.

giderken bıraktığım
asmalar üzüm olmuş
yerlerde bütün kollar
bütün bağlar bozulmuş
ben mi geç kaldım?
yoksa mevsimler mi soğumuş?
görmeyeli buralara
olanlar olmuş...

kalsaydın
yokluğunla yokolmazdı
bu şehir…
kaçmakla mutluluklar
bulunmuyor bunu bil…
yaprak kıpırdamıyor
yüreğim öyle susmuş
sana… bana… sevgimize…
olanlar olmuş…

bülbüller düğün eyler

turuncu gemi
şanlıurfa yöremize ait bir türküdür. sanırım benim en sevdiğim de türküdür. fakat benim türkülerle şöyle bir sıkıntım var ki, bütün türküleri dinlerken en sevdiğim türkü sanıyorum.
biraz baş ağrıtacağım fakat gecenin bu saati dertleşecek kimsem yok. zaten çok uzun bir süredir sözlükler hariç bir kimseyle dertleşmiyorum.
çok eskiden çok sevdiğim güzel bir kadın vardı. hala da tanımış olmaktan ötürü, uzun yıllar sevgisini hakketmiş olduğumdan ötürü içimde kendisini olmasa da, bunun gururunu yaşattığım bir insandır. rastgele bir türkü çıktığında ona derdim ki ''ileride çocuklarımız, hatta torunlarımız olduğunda ben ölmüş olursam bu babanızın en sevdiği türküydü dersin''

o da haliyle bana derdi ki, ''memo her türkü de aynı şeyi söylüyorsun. hem yeter beni bu saçma laflarla üzdüğün.''

ölünce cehennem ateşinden mi korkuyoruz bu kadar. biz bu dünyada özlem denen har ateşlerle boğuşmuş canlı kalmışız. tabii bu kadar yarayla yaşamanın adına da yaşamak ne kadar denirse o kadar hayattayız.

dinle

turuncu gemi
1997 yılında eurovision'da 3. olduğumuz fakat birinciliği hakkeden muhteşem şarkıdır. ülkemizden çıkan en iyi eserler arasındadır aynı zamanda. dinledikçe şaşar kalırım. o flüt ne kadar güzel giriyor, darbuka ne harika ritim veriyor,bağlama ne harika eşlik ediyor, org denen alet bir şarkıya nasıl bu denli iyi uyabilir? hele ki şebnem'in sesinin harika bir enstruman oluşu. sade ve harika güzelliği. olabilecek en harika tarzda oryantalin de şık durması.

fakat bu şarkı üzerinden bir de itirafta bulunmak isterim. 1997 benim ergenliğimin en yakıcı yıllarının yaşandığı yıldı. büyüyüp eşşek kadar herif olunca bu klibin naylon çorap fetişi olmamda payı olmuş olabilir. hatta 2000'li yıllarda lena meyer diye bir alman kız da birinci seçilmişti eurovision'da. o kızın giydiği naylon çorap yüzünden berbat sesini ve şarkısını da beğenmiştim.

not: naylon çorap olayını çok sevdiğim fakat fetişi olduğum şakaydı. yeter artık nude falan göndermeyin.

71 /