zengin sözlük yazarlarından şiirler

ontolojik sancilarimin merhemi
sokaklarda yürüyorum,
önümde yurtsuz fareler..
adımları çok aceleci,
sokaklarda akan insanlar,
peynir kapanında kurban..
ıslaklık örtüyor her şeyi,
götürüyor yerin altına,
varlığın tüm kirlerini..
hırsların boyalı yüzü,
aktı ayakların altına..
olamadı ey gafil insan,
gemiyi terk eden bir sıçan..
ontolojik sancilarimin merhemi
Gri ve siyahtır içimde perdelenen
sonra sen süzülüp gelince,
gök mavi gece sıcak bir siyah
ve kan kırmızı olur
içimde dünyalara hayat bağışlanır..
bu yüzden ne zaman dizeler açmak istesem
yönümü çeviririm sana..
kaldır bakışlarını,
üstüme vurursa bu mehtapta,
sarhoş olmak var..
ontolojik sancilarimin merhemi
rüyalarındaki mor gölgeler,
denedi göz kapaklarıma dokunmayı..
olmadı bir perde,
tavanı delip yıldızları sayan gözlerimde..
dört duvar bir kelepçe,
geçmişten şimdiye uzanan hislerimde..
unutmak ne mümkün!
kucaklamaya alıştım ıstırabı..
kaderin üzerine örtülen bir yorganın altında,
umutlarını yakan kız çocuğuyum..
kırık kalbim ki çok yorgun,
sınırların dikenleri tellerine çarpıp kanar..
hayallerim o kadar kısa ki,
parmak uçlarımda çizerim resimleri..
beyaz bir tuval içinde,
ne varlık ne de yokluk söz sahibi iken,
beyaz giysiler içinde,
bakışlarımızla anlatalım göklerin kuşağını..
rengarenk boyanmış bedenlerimizde,
tek kelime etmeden saflığı kovalayalım..
gerçekliğin katı halinde,
izin ver, olmayana beraber uzanalım..
ontolojik sancilarimin merhemi
sahilin yalnızlığı kaplamıştı etrafı
gün batımına dokunan başka gözler yoktu,
ufuklara demir atmış seninkilerden başka
temiz bir çarşaf deniz, havada tuz kokusu
küçük kıpırtılar bozuyordu bu durgunluğu,
güneşin ışığına tutunmuş kıpırtılar..
kim bilir, belki anlatmak istiyordu hüznünü
derinlere süzülen hasretini anlatacak,
kimse yoktu çaresizce dokunduğu kıyılarda
göğün içi acıdı, dolu gözleri
sahneyi terk ediyordu, güneş,
ardından tatlı sıcaklığı bırakarak..
rüzgar aniden geldi, karakterine uygun şekilde
dalgalar hırçınlaştı, kıyıda sitemkar dokunuşlar
sınırları yarmış gözlerinde manzara,
bütünüyle kendini ele vermişti oysa..
kabaran dalgaların dağınık dansında;
etrafa saçılan köpük köpük,
bembeyaz umut incilerini toplamaya başlamıştı, bakışların..
tekliğin içinde parçalara ayrılmış kalbinin,
aslında hiç de yalnız olmadığını biliyordun
üzerindeki metal yığınlarını görmezden gelen,
kaprisli denize bunu anlatmak elbette zordu..
ontolojik sancilarimin merhemi
tutsak edelim anı,
bu sayfaların içinde
kırılsın tüm düşünceler,
toplarız hayallerinde
kirpiklerin süpürür
geride kalanları
biraz kahkaha,
birazcık da hüzün
kalbin içinde tüm gizemi
kapılar açılır da
nasıl geçildiği bilinmez
her solukta katlanır boyut,
minicik olur da
sığar mı dersin, avuçlara ?
ontolojik sancilarimin merhemi
Ne bok yiyelim biz de şaşırdık gerçekten. Neye elimizi atsak bi memnuniyetsizlik. Yazılan onca aptal saptal neye hizmet ettiği belli olmayan zerre fikir parıltısı taşımayan ve beni asla ilgilendirmeyen yazı varken gelip beni buluyorsunuz ya anlamsızım.
ontolojik sancilarimin merhemi
askıda kalmış soluklar,
donmuş, kırılgan gözler..
kaldırımı zımparalayan ayaklar..
burulmuş minareden gelen ezan,
son karanlığın üzerinde yankılan..
çalar takunyaların türküsü,
halsiz bırakır mantar ürküsü..
sokak köpekleri arkadaş,
silüet silinir yavaş yavaş..
gıcırdayan küflü salıncak,
sessizlikte kaybolacak..
elektrik tellerine asılmış,
kirli çarşaflar birbirine yapışmış..
eğilmiş anten çok çaresiz,
içeriden naralar gelir edepsiz..
kuru kuru örtünmek neye yarar?
kanar durur derinde yaralar..
ay bakar arasından bulutların,
çapkınca sırıtır aşüftenin ardından..
köşede duran taş hüzünlü,
adımlara takılmaktan yükümlü..
siyahı üzerine çekmiş deniz,
zannedilir ki bir o dertsiz..
haber gönderir bacalar,
karşıdaki delinin aklını kurcalar..
bırak direği, yelken yakan kokular;
çaresizdir buruna sarılmış fular..
sinsice büyür telaş,
hasetle uyanır birçok meslektaş..
kaldırımlar başlar mesaiye,
yazık, yoktur ona yevmiye..
eser arada fırından simit rüzgarı,
nasılda açtır, kalabalığın karnı..
bir lokma ile doyacak iken,
hırslar boğazda oldu diken..
tanıktır, köşedeki dilenci çocuk;
insanlık ölü, vicdan buruk..
ontolojik sancilarimin merhemi
aslında bir sevda atımı kadar uzağındayım,
yeryüzündeki sahte cennetin, cehennemin
sağ yanımda umutla sarhoş olanlar,
sol yanımda korkudan boğulanlar..
susun, dünyamı işgal etmiş insanlar !
arafın hazzında başlar, kayboluşum;
duymak istiyorum, ruhumun titreyişini
ilahi rüzgar eser belki, kim bilir?
selamlar beni arayan ölü benliğim,
anın içinde geçmişi ve geleceği;
zamanın çizgiyi taklit eden boyutunda
sevdamda görür müyüm, lütfu;
o çaresizlik anında açılan kapıyı,
her zorlukla gelen iki kolaylığı?
düşsem, terke edilsem; belirir mi ıstırap
gazabın tek damlasında kalbi yakan?
bilinmezliğin içinde dokunuyorum,
kendimden doğmuş hiçliğe, ölen varlığa
sahtenin içinde bir an'ım, araftayım
dipten çıkarım, eririm gökte..
düşerim yine sır olan sevdanın merkezine..
ontolojik sancilarimin merhemi
çehrelere kazınmış yılları,
gözlerden yavaşça kaybolan ışığı,
dürüstçe haykıran aynalar!
elbette aşık olduğum gerçeği,
benden saklayamazlar.
küçük girdaptan ufkun sonsuzluğuna,
akarsın bakışlarımdan sevdiğim.
dudaklarımda eğrilik,
belki en yalın doğrulara denk.
iç dünyama bir ok süzülür,
meçhul yolculuğunda yanar tutuşur,
saplanır en mahrem yerime,
bütün olur yanarım seninle..
ontolojik sancilarimin merhemi
dur bekle! tut geçen duygularımı,
parmaklarının rüzgarıyla çevir onları,
kalbine gidenleri döndür ihtişamınla,
yer yüzünde gezen tüm gri noktalara..
yürüyelim olur mu?
kırık kaldırımların uzanabildiğince,
tabanlarım yalın ıslaklık üşütüyor..
kalbine giden yolda donmuş ruhum,
ellerini sürtünce ısınıyor..
hatıralara sarılmak basit de,
her nefeste onların var oluşuna tanıksan,
bakışlar görür görünmeyenin dokusunu,
parmaklar ışıkla parlar sadece varlığınla..
ontolojik sancilarimin merhemi
gezgin rüyalar ne kadar telaşlı!
koşuşturuyorlar,
bilincin arkasındaki kara perdede..
bir an durmalarını beklemek var,
belki uzanılabilecek anlık karede..
tebessümle süslenmiş umudu;
çoktan gölgelemiştir, mor halkalar..
o tek nefes beklenen..
tutunmak için güç verecek,
kağıttan düşlerin geçidine..
güneşin ilk ışıklarıyla yanıncaya dek,
okunacaktır, o güzel sayfalar..
ihtiras limani
kendine uzak kalmışsın
bedenin ruhuna daralan parmaklık
yorgunsun güz yaprakları kadar
dudakların rüzgar soluğu
gözlerinin kainat karanlığında
ruhun titriyor mumlar gibi


öldürüp tüm sancılarını
soysam parmak uçlarından bu bıkkın hissizliği
yaşayamamanın verdiği
mor ve sıcak "sen"inle dokunsan bahara
sular akıp gitse gözlerinden yüzünden
saçlarını savursa rüzgar
uykusuz yastık izleri dökülse gecelerinden
hiç kimse ne olduğunu bilmeden
bir masal tılsımını mırıldanıp
tac etsem saçlarına
erguvanlarla dolu deniz yamaçlarına
uçursam ruhunu ansızın
gözlerin aralanır da okursan
kalbinde çiçek kokuları anımsarsan
şiir şükür olur o zaman
kelimeler ruhunun rengiyle bulur kendini
bir özlem bakışıyla sana
kırpıştırma uğraşıyla yorgun gözlerini
düşler korusun karanlıklardan seni.
ontolojik sancilarimin merhemi
yıllanmış şarap gibi gece
yorgun bir sarhoşluğun kıyısındayım
Yağmurun susturduğu sokak dinliyor beni
İçim sakın ve Dürüst bir deniz
uzun kalp kırıklıklarında dik durdum ama
Mağrurluğumu solan bir yıldızı gördüğümde kaybettim

hatırladım bana geldiğin günü
unuttuğum yoldan haber getirmek için
O yol ayrımında duruyormuş bavulum
Mor ve alacalı
Hayal neşesinden Güneş renginden
Çiçekli elbiseler giymiştim de
Umut bezeli şarkılar söylemiştim
ellerini çırpıp gülümseyerek izlediğin
ışıltıdan bir çiçekle gelmiştin
Bütün çatılarını camdan yaptığın bir han
Yorgun düştüğüm her an
Gecenin yıldız örtüsünü yeniden hatırlamak için
yürüdüğüm bütün yollar üstünde
kaderimin önünden yürüyüp beni bekledin
ayak izlerimizi silemeyen bir çöl rüzgarı hayat
Çünkü aşkın hükmü altındadır yaşam
Ve ben her gece içindeki cam tavanlı handa
Çırılçıplak misafirim.
ontolojik sancilarimin merhemi
Alnını kuşatan çizgiler var.
Çapraşık öpüşler altında,
siperlere koşuyorlar.
Konuşuyorlar benimle;
Geç kalmışım sana...
Böyle söylüyorlar.
Keza,
Aldırışım azalealara.
İyi bak,
Onlar senin çizgilerini taşıyorlar.

Yaşını söylediğimde kız bana,
Ölümden bahsettiğimde etimi sık.
Asık suratlı kadife çiçeklerim olsun koynunda;
Lûtfeyle, güldür onları
Hiç gülmediğimi söyle bana sonra,
Bizi çiçeklerinden ayırma.

Okurken bu cümleleri,
Yazanın adını anma derim
Hem en çok da onu unutmak gerekmez mi?
Eğer acıysa hislerin,
Tatlı anıların arasında kaybolmak isterim.
İzlerim,
Deniz feneridir bir yüzüm;
Bir yüzüm gemi direği.
Sularımda ebedi izlerin...
Azgın bir okyanussam şayet,
Dalgalarımdan vazgeçmeyi;
Yüzünü seyre dalacağın,
Uslu bir göle dönüşmeyi dilerim.

Bana uzak dansın bitmesin;
Yüzünü zarafetle beynime yazan şu saatler,
Zamanın gürzünü yüzlerimize indirmesin.
Öldürmesin dünyanın ayıbını hiçbir şair!
Saçların kamçısı bende şimdi,
İşte, her şey kara dair.
Çırılçıplak dünya...
Tutkular zayıf, arzular dantel.
Bilmem, siyahı nasıl yaşatmalı;
Bunca sevabın ortasında,
Bilemedim,
Nasıl gizlemeli bembeyaz seni ?
ontolojik sancilarimin merhemi
sedefler yağdı buz dağının görünmeyen bölgesine, kırılmıştı efsanelerin çizgileri dipte yatar hazine..
şaşkın sahneleri arayan yitik gözler özün kendisine.. acının içinde benlik onu yoğuramayan eller biçare..
kalan ki aranıp da bulunmaz, düşmüş denizin dibine.. bilmek gerek, yüzmek ister donmuş balık halsizce.. yanmayan çözemez dengeyi, meçhulün amansız ateşinde..
kuzeyin ışıklarına dokundum, ağladı renkler sessizce.. anlatmak kolay mı, kardelenin açılışını görmeyen gözlere, kalemin keskin yanını ki gize mahkum yekpare..
arşta soğuktan parmağı kararmadan yazan nice gafillere, sormaya çekinirim bu cehalete bürünen cesaret niye? söylemim odur ki düşüp bir katre peşine, seslenme kemale..
örülürken kaderin zapt edilemeyen toprağı gömer seni de!
ihtiras limani
heyecanlı akşamlar dilerim
biliyorum ölesiye yorgunsunuz
bir çiçeğe basacakmış korkusuyla yaşamaktan
elbette en güzel siz sevdiniz

eyvallah örtüsü attığımız dünya
sırtlan sırıtışlı bir fahişedir
dişleri geçmez yalanın boynumuza ama
dürüstlük konusunda biraz acemiyiz

hür kahkahalarla tüketiniz
sinema biletleri yanmadan
bizim için oynayan yaşamı
kadere figüranlığımız başlamadan.
ihtiras limani
denizin diğer kıyısında
sevilmişliğinin aynalarında
görüyorsun sahneleneni
ışığı beni kendinden iyi bilişin olan
ne çaresizlik ipinde oynayan kukla
ne bir tiyatro sahnesi
bir ruh cehennemini bırakıp suya
uzaklığın kanatlarına binip gittiğin
bir sessizlik zindanıdır

insan sevdiğiyle olmalıdır
imkansızımsa uyandığımız dünya
kendimizi esas var ettiğimiz
gönülde kurulan rüya
bizi bir öykünün kahramanı kılmalıdır

yıldızların da bir şarkısı vardır
bir sevdalını gözünde ezberlediği
duyar bilirim kulakların
yaz rüzgarları tenine dokununca
düşlerinde bulursun beni
bütün sahillerde yeniden sevişiriz
anlamını yeniden doğurur tutkular
dansımız başlar bir kez daha..





pestenkerani
Kuşlar üzerimize,
ötüşler döküyordu
dallar üzerimize eğilmiş
yapraklar bedenlerini eğmiş
senin gamzelerin,
gömülmelik bir şeydi
sonracığıma cancağızım,
omuzlarına kelebekler durmuş
yanaklarına bahar dolmuş
göğüs çatalında batımlık şehvet
şehvetime batmıştı.
ihtiras limani
her yer yatak seninle
yaşamanın yorgunluğundan soyunup
varlığının sıcaklığıyla uzanılacak
her mekan bir defter
notlarla ve anılarla dolacak nefeslerden
sen,
zirvelerde bulunmuş
saklı bir vadi gibi
yaşam dolu ve sıcakken
korkmuyorum çürüyen hiçbir şeyden
etimden, zamandan ve bilincimden
sen,
hiç kapanmaz bir gökyüzüyken
kanatlarım kalbini hissetmekle varolacak..
ontolojik sancilarimin merhemi
kilisenin orgunda duasız yankılanan notalar,
mihraba yürüyen sade gelinlikli benliğim..
karşımda duran çirkin nedimeler,
sadece çığırından çıkmış yapay rüya..
kutsal ağacın(hollywood) zehirli gölgesinde..
düşündüm; bir mendille silebilir miydim, kalbimi?
belki açılırdı toplumun arzına boyun eğen gözlerim!
bilemem, kaldırımlarda dokunmuş sevdalara;
göklerden damlayan mutluluklara teslim bedenim..
soluk almak zor, diri gömülen ruhumla..
göz yaşlarınız olmadan yeşermez, inancım..
bir dokunun binlerce keder örtü olsun mahreminize,
yükselmenin umudunda benle dolun..
isteklerim bitmiyor değil mi?
ne zor betimlenen, şımarık görünen yolculuğum..
durun bir dakika sahte gülüşleri kokluyorum..
içinde habis dokuları tutmuş, çürük etler..
örtündünüz değil mi, sımsıkı?
sarıldınız kadim, yanılmaz doğrularınıza..
olsun artık bunları yadırgamıyorum..
denilen o ki ben çoktan büyüdüm..
büyüdükçe sizlerle doldum..
günahlarım tenimden belki çıkmayacak, olsun..
ruhuna saplanmış okları söksem,
kan fışkıran her yaramda çocukluğuma gülümsesem,
acılı gecelerin ardından doğan güneş bana yeter..
ihtiras limani
biliyorum dinlenmemeli bazı şarkılar
beklenmedik bir büyü dokunur suya
o unutulmamış beşinci mevsimden kalan
bir rüzgar üşütür beni
sözlerim de gözlerim de prangalıdır
şu fırtınadan bir meltem dahi ulaşmaz sana
aynalarda tek bir yüz olduğumuz
günlerden kalan bir yansıma
vurur gönderilmemiş mektupların satırlarına
harabeler karşılar beni
çünkü yakılmış bir limandır uzanmak sana
gururuma yasak günahsızlığıma günahtır
yazıktır sevdayı susturup alışmaya çalışmak
bir şiir daha çiziyorum
zindanımın duvarına
seni çiziyorum dizelerin gözlerindeki ışığa
susuyorum ki sen konuş yine karanlıklarda
aklımı ve hatıramı takıp bir kuşun kanadına
sarılmaların düşünden düşüyorum yokluğuna.
0 /