askıda kalmış soluklar,
donmuş, kırılgan gözler..
kaldırımı zımparalayan ayaklar..
burulmuş minareden gelen ezan,
son karanlığın üzerinde yankılan..
çalar takunyaların türküsü,
halsiz bırakır mantar ürküsü..
sokak köpekleri arkadaş,
silüet silinir yavaş yavaş..
gıcırdayan küflü salıncak,
sessizlikte kaybolacak..
elektrik tellerine asılmış,
kirli çarşaflar birbirine yapışmış..
eğilmiş anten çok çaresiz,
içeriden naralar gelir edepsiz..
kuru kuru örtünmek neye yarar?
kanar durur derinde yaralar..
ay bakar arasından bulutların,
çapkınca sırıtır aşüftenin ardından..
köşede duran taş hüzünlü,
adımlara takılmaktan yükümlü..
siyahı üzerine çekmiş deniz,
zannedilir ki bir o dertsiz..
haber gönderir bacalar,
karşıdaki delinin aklını kurcalar..
bırak direği, yelken yakan kokular;
çaresizdir buruna sarılmış fular..
sinsice büyür telaş,
hasetle uyanır birçok meslektaş..
kaldırımlar başlar mesaiye,
yazık, yoktur ona yevmiye..
eser arada fırından simit rüzgarı,
nasılda açtır, kalabalığın karnı..
bir lokma ile doyacak iken,
hırslar boğazda oldu diken..
tanıktır, köşedeki dilenci çocuk;
insanlık ölü, vicdan buruk..