iz bırakan kitap cümleleri

zeitgeist
sakın üzülme. üzülme ve bil ki dünya dediğin lüzumsuz bahçe, bazen her yer, bazen tek bir yer, bazen de hiçbir yerdir. insan dediğin kötü tohum, bazen her şey, bazen tek bir şey, bazen de hiçbir şeydir. ama tuhaf olan bu değildir behiye. bu işteki asıl acayiplik, öyle ya da böyle oluşunun aslında hiç fark etmeyişidir. ve işte tam da fark etmediğini fark ettiğin o nefti anda, alemin ritmi bozulur, içi boşalır, bir güvercinin karda bıraktığı ayak izlerine dönersin. sonra azıcık kar yağar, silinirsin. böyledir. yani bütün uzun hikayeler bu kadarcıktır aslında. ne kadar uzun başlarsan başla, sonunda hep kısacık bitersin. bir rüyadan öbürüne devrilirken birdenbire nefesin kesiliverir. ne bahçe kalır geriye, ne çiçek ne de tohum. bitersin.

nermin yıldırım - saklı bahçeler haritası
zeitgeist
sonra zaman geçti. zaman hiçbir şeyi düzeltmez. daha beter de etmez. zamandan bağımsız şeyler bunlar.

herkesin kalbinin çizildiği bir yer var. orada görünmez bir duvara çarpıyorsun. daha öteye gidemiyorsun. bütün dünyan o çakıldığın yerden uzanabildiğin yere kadar oluyor artık. ben de o günlerde bir yerde çakıldım işte. ama tam nerede bilemiyorum. hiçbir zaman da bilemeyeceğim bunu.

iffetimizi tesadüfen koruyor olmamız iffetli olduğumuz anlamına gelmez!

yalnızlıktan kudurmuş bir çocuğun arabaların kaportasını anahtarla çizişi gibi ruhumun kemirilişi de hep sinsiceydi. buna rağmen ansızın berraklaştığı oluyor bulanık günlerin: hala soğuk biralar oluyor ve bazen güzel kızlar. yağmurdan sonra saçlarını havluyla kurulaman gibi olmuyor, o kalibrede sevda görmedim. öptüm ama içime çekmedim.

aslında tek kişi sayılmaz mı karanlıkta iki kişi.

kar taneleri birbirine benzemez. sözcükler de benzemez. ama bir cümle başka bir cümleyi hatırlatır her zaman. koşan atlar, düşen atları hatırlatır. yağmur yağar, durur, tekrar başlar. yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir oğlum. spermden mezara kadar... karanlıkta herkese çarpışabilir insan. yalan mı söylüyorum yine, olsun. sen biliyorsun nasılsa. bir sürü doğru söyledik ama burnumuz hiç kısalmadı.

insan zamanını durdurmak istediği yere aittir.

sonrası biraz bulanık... başka bir şeyi ararken bulunan bir şey gibi...

bulduğum yerde yitirdiğim bir şey vardı o sonbahar...

gitmek istemediğin şehirlerden geliyorum geceleri.

sadece geceleri, yapayalnız ve yalınayakken anlaşılabilecek şeyler var.

acılarımız da birbirine benziyor artık. birbirine benzeyen parmaklar gibi ama. her birinin eşsiz bir izi var.

beni al, zamanın dışına götür. biraz sarıl, biraz koru, biraz öp; sonra yine sokağa bırak. elimden tut, var olmayan şeylere ekle, zihnimin bataklığından kurtar.

konuşabilecek gücümüz varsa ağladıklarımız yalan, sahiden bak. beni al, biraz sarhoş et; biraz saçlarına tak, biraz da yağmurların peşinden koştur. beni al, erken öldür; mutsuzluk uzun sürmez.

bütün gün soğukta gezmiştim, duygularım donsun diye.

emrah serbes hikayem paramparça.
putintin
"yatağımın karşısında bir pencere var. odanın duvarları bomboş. nasıl yaşadım on yıl bu evde? bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? ben ne yaptım? kimse de uyarmadı beni. işte sonunda anlamsız biri oldum. işte sonum geldi. kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım, kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım."

(bkz:tutunamayanlar)
freud da sollardi
"parasızlığa alışıktım ve işsizliğin ne demek olduğunu çok iyi biliyordum.sevdiğim kadınlar tarafından terk edilmişliğim vardı, zamanında çok şiddetli diş ağrıları da çektim.ama nasıl oluyorsa bunların hiçbiri bütün dünyanın sana karşı olduğu duygusuyla yarışamıyor."

hugh laurie - the gun seller
kozmos
25 nisan 1970
selim gibi, günlük tutmaya başlayalım bakalım... sonumuz hayırlı değil herhalde, onun gibi. bu defteri bugün satın aldım. artık senin olmadığına göre ve başka kimseye de konuşmak istemediğime göre, bu defter kaydetsin beni.. dert ortağım olsun. kimseye söyleyemeden içimde kaldı, kayboldu, dediğim düşüncelerin, duyguların aynası olsun. kimse dinlemiyor ise beni, ya da istediğim gibi dinlemiyorsa, günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. canım insanlar, sonunda, bana bunu da yaptınız.

29 ocak 1977
bu deftere herhalde hastanede düşündüklerimi, hissettiklerimi, gördüklerimi yazacaktım. 4 ocak'ta st. teresa'dan çıktım, 17 ocak'ta ışın tedavisi başladı. geçen hafta sonunda nezle, sonra öksürük. gene de soğuk kış günlerini ayakta geçirmeye çalışıyorum hafta sonları dışında her gün surrey'e tedavi için gidiyorum. bu arada çok mektup geldi istanbul'dan berber ilhami'ye engin ardıç'a kadar herkes yazdı. birçokları benim iyileştiğimi, 'eylembilim'e filan devam ettiğimi düşünüyor (bende bunları istiyorum doğrusu). herhalde hayat-ölüm-trajedi gibi karmaşık ilişkileri olan şeyler bekleniyor. oysa çoğu anlarda her şey -acıklı da olsa- çok sade ve basit geçiyor.

mesela ameliyat günü -24 aralık-sabah önce zenci bir berber geldi, bütün saçlarımı tıraş ettirdi bir de takke giydirdi. sonra genç bir hemşire -güzeldi- iğne yaptı. soyundum bu arada. bir garip gömlek gibi bir şey giydim. ameliyathanenin kapısında,'şimdi bir iğne daha yapacağız, hemen uyuyacaksın' dediler. pek inanmadım ama gene de düşündüm:şimdi, dedim uyusam ve ameliyatta ölsem, hiçbir şey duymayacağım. hepsi bu kadar... çok kötü hissetmedim...

(bkz:günlük)
minduser
"ne zaman aynaya baksam hep aynı yüz hikmet bey, sabah "günaydın" diyen de aynı yüz, işe uğurlayan da aynı yüz, gece olunca "iyi geceler" diyen de... neden hep bu yüzle muhatap oluyorum ben hikmet bey? oysa insan farklı yüzler de görmek ister. ben bu yüzden nefret ediyorum hikmet bey. sırf bu yüzden..."
nalbantyani bezirgan
"Gönlümün size verdiği payeyi anlatmak için saatlerce elkap aradım, fakat teessüf ederim, bir kelime, bir tabir bulamadım. Kalbimin şiddetine, duyduklarımın samimiliğine tercüman olan bir dil bilseydim sizde bu acımasız sertlik kalır mıydı? Kalbiniz taştan bile olaydı gene aşkınızın bu mahkumunu bir küçük iltifatınızla sevindirecek kadar olsun bir yumuşaklık gösterirdi."
Gürpınar, Hüseyin Rahmi, Metres.
night watchman
-gözden ırak, gönülden de ırak olur mu efendimiz?
-hayır olric. Yüreğinde bir yer açıp oraya otturttuğun her kimse, seninle birlikte gider her yere.

~oğuz atay - tutunamayanlar.
minduser
"hayat çok garip, değil mi ruhi bey ? bir yandan insanın rüyaları gerçek oluverirken, bir yandan da bildiği gerçekler onun kabusu olabiliyor. üstelik bir anda. hayat garip ruhi bey, hayat garip..."
icgqhs
bir gün sen de hayatının kadınına rastlayacaksın evlat! ve ona şöyle diyeceksin " ben evli bir adamım ".
yeraltı edebiyatı vol 1.
john overmars
''adam mutluydu.güzel hayaller gölüne bakıp, her şeyi görmek istediği gibi görüyordu.niye onu rüyadan çekip çıkarmalı da, güneşin ve neşenin olmadığı bi dünyaya atmalı?orda sadece keder gece ve hastalık yok mu?''
kozmos
(bkz:faust)
“iltifat ederler, acımayla karışık.
duymayı severler, keyif verir zarar vermeleri.
itaat etmeyi severler, sevdikleri için aldatmayı bizi;
kendilerini gönderilmiş gibi gösterirler göklerden
ve melekler gibi fısıldarlar, yalan söylerken.”
minduser
"ihtiyacı olan tek şey özgürlüğe olan tutkusunun kuvvetli ateşiydi. o ateş neler yaptırmazdı ki insana? ne dünyaları yakar da kül ederdi..."
minduser
-"hayal kırıklıkları geçiyor bir müddet sonra ama ya hayat kırıklıkları? onlar da bir müddet sonra geçer mi yaşar bey?"
- "geçmez ruhi bey, geçmez.
3 /