#roman

suç ve ceza

kozmos
tasvirlerin alıp başını yürüdüğü bir koca tarih.
meyhane için, ellisini geçkin bir yarı meczup, tam sarhoş
tarafından getirilen, sefilliğin de içinde eritildiği şu tanım harikadır:

''--sayın bayım, -diyerek, oldukça ciddi bir tavırla yeniden söze başladı,
-yoksulluk ayıp değil, bir gerçek.
sarhoşluğun erdem olmadığı ise daha büyük bir gerçek. ama sefillik,
bayım, sefillik yüzkarasıdır. yoksullukta yaradılıştan gelen soylu duygularınızı
koruyabilirsiniz, sefillikte ise asla! sefil bir kimseyi insanlar aralarından
uzaklaştırmak için sopa kullanmazlar, süpürgeyle süpürürler; onu daha çok
aşağılama içindir bu ve hakları da yok değildir böyle davranmakta, çünkü sefilliğe
düştüğünde kişioğlunun ilk kendisi hazır olmalıdır kendini aşağılamaya. meyhanelerin
çıkış noktası da burasıdır işte! sayın bayım, bundan bir ay önce bay levezyatnikov
karımı kendi elleriyle dövdü. döverken ben de oracıkta sarhoş yatarken, acaba hiç mi
acı çekmedim?..''

iki şehrin hikayesi

keskin nisanci
a tale of two cities

Charles Dickens'ın iki tarihi romanından biri olan İki Şehrin Hikâyesi, 1859'da yazıldı, yani Fransız devriminden yirmi yıl sonra. İki Şehrin Hikâyesi, Fransız Devrimi öncesinde ve sonrasında Londra ve Paris'te bir grup karakterin yaşadıkları olaylar çevresinde gelişir. 1775 yılının soğuk bir kasım akşamında başlar ve sonrasında haksız yere 18 yıl Bastille'de hapsolduktan sonra kurtulan Dr. Manette ve kızı Lucie'yle tanışırız. Tam huzurlu bir hayat yaşayacaklarken Fransız Devrimi patlak verir. 1792 yılı geldiğindeyse bir zamanlar ölenler artık öldürmekte, Paris terör dönemini yaşamaktadır.

Zıtlıkların, karanlık ve aydınlığın, şiddetin ve umudun, ölümün ve dirilişin, cesaret ve fedakârlığın romanı İki Şehrin Hikâyesi, Charles Dickens'in deyimiyle “yazdığım en iyi hikâye”dir.

yeraltından notlar

keskin nisanci
orjinal ismi ile zapiski iz padpolye olan rus yazar fyodor mihailoviç dostoyevski'nin bir romanıdır.

Dostoyevski'nin Gogol etkisinden kurtularak kendi sesiyle verdiği ilk büyük yapıt olan Yeraltından Notlar, Avrupa'daki büyük varoluşçu edebiyatı müjdeleyen bir roman. Kitap, okuruna "yeraltı" diye adlandırdığı bir ruh halinden seslenen kahramanın uzun, çılgınca söyleviyle başlıyor. Ardından, bu ahlakçı, uyumsuz, dürüst kişinin yaşadığı bir aşağılanma olayı anlatılıyor. Yüz elli yıldır okunan gerçek bir başyapıt.

babalar ve oğullar

keskin nisanci
rus yazar ivan turgenyev en ünlü eseridir.

Batılılaşmanın getirdiği çelişkileri yaşayan, devrimin arefesindeki Rusya'yı en iyi anlatan romanlardan birisidir. O dönem Rusya'sında yaşanan gelenekçilik ile bireycillik arasındaki çatışmayı göstermektedir. Romanın adını aldığı babalar kuşağı, gelenekselliği; oğullar ise, töreleri yok sayma mücadelesini temsil eder. Babalar ve Oğullar, Rus edebiyatında yazılmış ilk modern roman örneği olarak kabul edilebilir.

to kill a mocking bird

keskin nisanci
1960 yılında yayımlandığından bu yana bütün edebiyatseverlerin gönlünde özel bir yer edinen, Pulitzer ödüllü Bülbülü Öldürmek Amerika'nın güneyinde yaşanan ırkçılığı ve eşitsizliği bir çocuk kahramanın, Scout Finch'in gözünden anlatıyor.


Harper Lee, kullandığı yalın ama çarpıcı dil aracılığıyla adalet, özgürlük, eşitlik ve ayrımcılık gibi hâlâ güncel temaları, Scout'un büyüyüş öyküsüyle birlikte dokuyarak, iyilik ve kötülüğü hem bireysel hem de toplumsal düzeyde mercek altına alıyor.


Bir “zenci”nin haksız yere suçlanması üzerinden gelişen olaylar; önyargılar, riyakârlık, sınıf ve ırk çatışmalarıyla beslenen küçük Amerikan kasabasının sınırlarını aşıp, insanlar arası ilişkide adaletin ve dürüstlüğün önemini anlatan evrensel bir hikâyeye dönüşüyor. Etkileyici gerçekliğiyle ürperten, “insani” vurgusuyla sarıp sarmalayan, çağdaş dünya edebiyatının en önemli örneklerinden biri olan klasik roman.

simyacı

keskin nisanci
dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho'nun üçüncü romanı. 1996 yılından bu yana Türkiye'de de çok okundu, çok sevildi, çok övüldü bu kitap. Bir büyük Doğu klasiği olan Mevlâna'nın ünlü Mesnevî'sinde yer alan bir küçük öyküden yola çıkarak yazılan bu roman, yüreğinde çocukluğunun çırpınışlarını taşıyan okurlar için bir "klasik" yapıt haline geldi.

Simyacı, İspanya'dan kalkıp Mısır piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago'nun masalsı yaşamının öyküsü. Ama aynı zamanda bir "nasihatnâme"; "Yazgına nasıl egemen olacaksın? Mutluluğunu nasıl kuracaksın?" gibi sorulara yanıt arayan bir yaşam ve ahlak kılavuzu. Mistik bir peri masalına benzeyen bu romanın, dünyanın dört bir yanında bunca sevilmesinin gizi, kuşkusuz bu kılavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor.

hayvan çiftliği

keskin nisanci
Asıl adı Eric Arthur Blair olan İngiliz yazar George Orwell'ın siyasi hiciv tarzındaki kısa öyküsü Hayvan Çiftliği 1945 yılında yayımlanmıştır. Eser, alegorik açıdan zengin bir eserdir ve Sovyetler Birliği, Nazi Almanyası gibi totaliter rejimleri mizahî bir dille eleştirmektedir. Hayvan Çiftliği, özet olarak Stalinizmi yerden yere vururken Sovyetler'in kuruluşundan bu yana gerçekleşen olayları hicveder.

Hayvan Çiftliği eserinde adı geçen karakterlerin büyük bir kısmı domuz, kuzgun, köpek gibi hayvanlardır ve bu hayvanlar Stalin, Lenin, Marx gibi tarihî kişilerin alegorisi niteliğindedir.

Kitabın ilk çevirisi saygıdeğer Halide Edip Adıvar tarafından tercüme edilmiştir. Kitabın günümüzdeki baskısı Celal Üster'in çevirisi ve Can Yayınları'nın özenli çalışmasıyla okuyuculara sunulmaktadır. Kitabın 2016 Türkçe baskısındaki kapak tasarımı değerli sanatçı Utku Lomlu'ya aittir.

George Orwell Hayvan Çiftliği kitabı, yıllardır olduğu gibi bugün de pek çok okulda okutulmaktadır. Kitap, sürükleyici ve mizahi diliyle okurları büyülemeye devam etmektedir.

bozkurtların ölümü

keskin nisanci
hüseyin nihal atsız'ın kürşad ihtilalini anlattığı eseri. kitap edebi açıdan tam bir şaheser. taraflı tarafsız birçok kişi tarafından en önemli romanlarından biri olarak kabul ediliyor. dili oldukça sade ama buna rağmen kurgusu ve anlatımı çok sağlam. insanların ideolojilerinden sıyrılıp bu eseri okumaları lazım.

kitabın devamı niteliğinde olan bozkurtların dirilişi de mutlaka okunmalı.

romeo ve juliet

keskin nisanci
15. yüzyılda bir oyun tarzında yazılan eser; tiyatro, bale, opera ve sinemaya uyarlandı. William Shakespeare tarafından yazılan oyun nefes kesecek kadar heyecanlı satırlar içeriyor. Klasik bir aşk hikayesi olmasına rağmen, dünyanın en önemli başyapıtlarından olması ise yazarında saklı. Shakespeare olayları öyle muhteşem bir dille anlatıyor ki, kitaba hayran kalmamak elde değil. İnsanlarda genelde tiyatro oyunu okumak, roman okumak kadar keyif vermez düşüncesi vardır. İşte bu kitap, önyargınızı silip süpürecek cinsten. Eğer şimdiye kadar okumadıysanız bu hüzünlü aşk öyküsünü mutlaka okumalısınız.

itabın kahramanları Romeo ve Juliet iki düşman ailenin çocuklarıdır. Romeo bir gün Capuletlerin evinde düzenlenen maskeli baloya katılır. Orada Juliet'i görür ve aşık olur. Juliet de bu duygulara karşılıksız kalmaz. O günden sonra Romeo her gece Juliet'in odasının camına gelir ve aşkları bu şekilde ilerler. Çok geçmeden gizli bir nikahla evlenirler. Fakat Juliet'in ailesi onu başka bir gençle evlendirmek ister. Juliet nikahlarını kıyan rahibe giderek durumu anlatır. Rahip Laurence, Juliet'e onu sadece 48 saat ölü gösterecek bir iksir verir. Fakat ailesi onu gerçekten öldü zannederek defneder. Bunu öğrenen Romeo, Juliet'in mezarı başında zehir içerek ölür. Rahip Juliet'i uyandırır, bu kez de sevdiğinin bedenini cansız gören Juliet hançer batırarak kendini öldürür. Dramatik bir aşk öyküsü olan oyunun, günümüze kadar birçok tiyatro, opera ve balede gösterimi yapıldı.

notre dame'ın kamburu

keskin nisanci
fransız yazar victor hugo'ya ait eser. Yazarın 6 ayda tamamladığı kitap 1831 yılında basıldı. Hugo bu kitabıyla insanların hayatında yoksulluğun ve kaderin etkilerine değiniyor. Yazarın kitabı yazmasındaki amaç ise şu; o dönemlerde oldukça bakımsız olan Notre Dame Katedrali yıkılmak istenir. Victor Hugo halkın ilgisini çekmek adına bu kitabı yazar. Sonuç ise başarılıdır, kitaptan sonra katedralin yıkım kararı iptal edilerek, onarım yapılır.

Kitap kilisede zangoçluk yapan Quasimodo'nun, Esmeralda'ya olan hüzünlü aşkını anlatıyor. Çirkin bir bebek olarak dünyaya gelen Quasimodo ailesi tarafından kiliseye bırakılır. Burada büyüyen Quasimodo kilise çancısı olarak görev yapar. Ancak ilerleyen yıllarda zil sesinden dolayı kulakları duymamaya başlar. Bir gün güzeller güzeli Esmeralda ile tanışır ve ona aşık olur. Esmeralda ise başka bir adama gönlünü kaptırmıştır. Oldukça karışık olan bu aşk üçlemesinde karakterler bu kadarla da bitmiyor. Bir gün işlenen bir cinayet Esmeralda'nın üzerine kalır. Quasimodo ise onu kaçırarak kiliseye sığınır. Fazlasıyla hüzünlü olan bu hikayeyi okurken göz yaşlarınızı tutamayacağınızı garanti ederim.

anna karenina

keskin nisanci
gerçekçilik akımının öncülerinden olan, Rus yazar lev Tolstoy tarafından kaleme alınan Anna Karenina ilk kez 1877 yılında basıldı. Kurgu, üslup ve akıcılık açısından şaheser niteliğinde olan kitap, Tolstoy'un tıpkı diğer eserleri gibi farklı dillere çevrilerek çok fazla okuyucuya ulaştı. Kitap sizi kendine bağlayacak bir aşk hikayesini anlatıyor. Olayın kahramanlarına karşı hissettiğiniz duygular sürekli değişiyor. Oldukça kalın olmasına rağmen, kitabın nasıl bittiğini dahi anlamadan sona geliyorsunuz.

Mutsuz bir evliliği olan Anna bir gün, Vronski adındaki bir adamla tanışır, aşk yaşamaya başlar ve ondan hamile kalır. Bir süre sonra kocasına bu durumu anlatır ve boşanmak ister. Ancak kocası itibarının zedelenmemesi adına boşanmayı reddeder. Fakat Anna buna rağmen Vronski ile aşkına devam eder. Sevgilisiyle birlikle bir süre İtalya'da yaşayan Anna, Rusya'ya geri döndüğünde toplum tarafından dışlanır. Psikolojik bir buhran içine giren kadın gittikçe zor günler yaşamaya başlar ve en sonunda intihar eder. Kitap bize yasak aşkın sonunda sevdiğiniz insana kavuşsanız bile, toplumsal ahlak kurallarının buna izin vermediğini; aşkın ve tutkunun da bir yerde biteceğini gösteriyor.

ölü ozanlar derneği

keskin nisanci
yönetmenliğini peter weir'in yaptığı, 1990 oscar ödül töreninde en iyi özgün senaryo ödülünü kazanan abd yapımı filmin başrollerinde Robin Williams, Ethan Hawke, Robert Sean Leonard, Jamie Kennedy, Lara Flynn Boyle gibi isimler yer alıyor.

1950'lerin Welton Akademisi ciddi, disiplinli ve akademik çevrelerde saygınlığı yüksek olan ancak gerikafalılığın iktidarda olduğu bir okuldur. Okul yönetiminin muhafazakar ve ortodoks tavırları okulu öğrenciler için sıkıcı ve bunaltıcı bir yer haline getirmektedir. Fakat yeni İngilizce öğretmeni John Keating'in okula atanmasıyla çok şey değişecektir... Keating öğrencilerine ders kitaplarını yırtıp atmalarını, kalıplaşmış düşünce şekillerinden uzaklaşmalarını ve hayatlarını dolu dolu yaşamalarını öğütlemesiyle okulun statükocu tavrına son derece zıt bir profil çizmektedir. Öğrencilerini şiir ve nitelikli edebi yapıtlarla tanıştıran Keating onların pek çoğu üzerinde derin bir etki yaratır ve onların geleceğe dair hayallerinin şekillenmesini sağlar. Elbette Keating'in yaklaşımının okul yönetimi tarafından farkedilmesi ve üstüne gidilmesi uzun sürmeyecektir. Fakat okul müdürü Nolan Keating'i okuldan uzaklaştırma kararı aldığında hayatlarını değiştirdiği öğrencileri Keating'i savunmak için harekete geçerler. 1989'da dört dalda Oscar'a aday olan Ölü Ozanlar Derneği, Tom Schulman'a En İyi Senaryo ödülünü getirmişti. Williams'ın da, ilerici öğretmen rolüyle destan yazdığını ve kariyerinin en iyi oyunlarından birini çıkardığını da söylemek mümkündür...

devlet kuşu

blackandwhitememories
Zengin sözlük kitap okuma grubu ile tanıştığım bir eser.

Konu olarak İstanbul'da yaşayan bir arnavut ailesinin hikâyesini anlatıyor. Oldukça başarılı bir üslupla okuyucu hemen kendine çekiyor. Özellikle yerel halkın dili ve betimlemeler sanki oradaymışcasına okutturuyor ya da yaşatıyor desek daha doğru olur. Kitap sınıfsal mücadelelerden, geçim sıkıntısından, 'para için neleri fena edersin' gibi çok zor konularla bizi karşı karşıya bırakıyor. Özellikle ana karakter 'avare'nin deli dumrul hâlinin değişimi de oldukça ilginç bir manzarayı ortaya koyuyor. Kitabın finaliyse şahsen beni daha çok sevindirdi, olması gerektirdiği gibiydi. Ondan sonra olacaklarsa artık okuyuca bırakılmış -ki en güzeli de öyle olmuş. En azından kendi hayal dünyamda mutlu bir yol çiziyorum.

suç ve ceza

keskin nisanci
rus yazar fyodor mihailoviç dostoyevski'nin dünya klasikleri arasına giren işlenen suçun cezası mutlaka çekilir temalı harika romanı.

roman Raskolnikov adlı gencin ahlâki hesaplaşması üzerinde yükselir: Raskolnikov öldürmeyi planladığı tefeciden aldığı parayı hayırlı bir amaç için kullanırsa, işlediği suçun doğasını kalıcı biçimde değiştirebilir mi? Hırsızlık ve cinayet gibi suçlar, “yüce amaç”larla işlenmesi durumunda cezasız kalabilir ve vicdanın yükünden kurtulabilir mi? Dostoyevski'nin en çok okunan romanı olan Suç ve Ceza, yayımlandığı günden bu yana insan ideallerini ahlâki ve felsefi sorularla sınamaya devam ediyor.

sefiller

keskin nisanci
fransız yazar victor hugo'nun tüm dünyada ses getiren romanı.

victor hugo, sefiller romanında kitaptaki kahramanlar üzerinden dönemin fransa'sının içinde bulunduğu durumu net bir şekilde anlatmış,

özet:

Jean Valjean ekmek çaldığı için beş yıl kürek cezasına çarptırılmış, birkaç kez kaçmaya kalkıştığı için cezası ağırlaştırılmış ve kürek cezası verilmiştir. Hapisten çıkınca, mahkûm olduğunu gösteren belge yüzünden herkes ona kötü davranır. Bir piskopos onu evine alır, o ise evden gümüş takımları çalar, polis yakalar fakat Piskopos gümüş takımlarını hediye ettiğini söyler ve şikâyetçi olmaz, üstelik ona iki de gümüş şamdan verir ve onlardan elde edeceği parayı namuslu adam olma yolunda harcamasını ister. Bu olay, Jean Valijean'ın yaşamında bir dönüm noktası olur. Madeleine adıyla iş hayatına atılır, zengin olur, belediye başkanı seçilir. Fantine adında düşmüş, fakat ruhça temiz bir kadını polis şefi Javer'in elinden kurtarır. Javer, birdenbire ortaya çıkan ve kısa sürede zengin olan ve herkesin “Baba” dediği Madeleine'in kim olduğunu merak eder.

Madelaine, aranmakta olan Jean Valjean diye başka birisinin yakalandığını öğrenince, kendi yerine suçsuz birinin küreğe mahkûm edilmesine gönlü razı olmaz, polis şefi Javer'e teslim olur. Jean Valjean, zindandan yine kaçar. Bu kez Fantine'in kızı Cosette'i büyütüp yetiştirmek ister. Javer yine peşindedir. J. Valjean bir manastıra saklanır, Fauchelevent adı ile yaşar. Cosette ise büyümüştür ve üniversite öğrencisi Marius ile aralarında bir aşk doğar. Jean Valijean, Marius'u daima korur. İhtilal başlamış, Marius, Cumhuriyetçilerin safında yer almıştır. Cumhuriyetçilerce daha önce esir alınan Javer idam edilecektir. Bu işi Jean Valjean alır ve o, Javer'in kaçmasına göz yumar. Marius çatışmada yaralanır. Ona Javer yardım eder. Jean Valjean teslim olmak için geri döner, ancak Javer'i bulamaz. Javer, minnettarlık duygusuyla, görevini yapmadığı için Seine nehrine atlayarak kendi kendisini cezalandırır.

kürk mantolu madonna

parody
türk edebiyatının başyapıtıdır. sabahattin ali'nin 1943 yılında yayımlanan eseri o zamandan beri hâlâ çok satılan kitap listeleri arasında yer alır. 7 dilde basılmış ve 4 dilde de basılacaktır. bir tablodan ilham alınarak yazılan bu romanı sabahattin ali askerdeyken yazmıştır. romanın ana fikrini yazar şu cümlelerle özetletlemiştir:

”Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?”

anayurt oteli

parody
"istasyon alanından otele çıkan sokağın başında bir çam ağacının gövdesine tenekeden kesilmiş, koyu yeşil üstüne ak harflerle 'otel' yazılmış ok biçimi bir gösterge çakılı; ama yıllar sonra çivilerden biri çürüyüp kopunca okun ucu asağıya dönmüş toprağı gösteriyor, otelin yeraltında olduğu sanısını veriyor insana."

yusuf atılgan'ın kusursuz bir anlatıma sahip eseridir. zebercet karakterini en ince ayrıntılarıyla kurgulamış, postmodernizmin ana teması olan yabancılaşma ve yalnızlık temalarıyla işlemiştir.

(bkz:yusuf atılgan)
-4 /