ölüm

ontolojik sancilarimin merhemi
su gibi; onu kavramaya çalıştığımda bütün elimi merhametle sarıyor ve ıslatıyor ya da su ölüme benziyor ve tutku onu yeterince ısıttığında geri dönmek üzere kaybolup gidiyor. Ölüm insanın içinde. gözleri meraklı bir çocuğun gözleri gibi, apaçık, ortada..

hem nolmuş ! başkaları da ölmüş. Bu bir avuntu değil. ben içmeyeceğim, o benim ciğerlerime üfleyecek.
morunontonu
Sonsuz bir gidiş. Sizin hiç canımın içi dediğiniz insanlar öldü mü bilmiyorum ama benim öldü hemde çok yakın bir zamanda. Cenazesine gidemedim korktum. Yalnızlıktan nefret eder beni her aradığında bize gülmeler yakışır der kahkaha atardı. İkimizde sevmezdik vedaları o yüzden son gidişinde hiç sarılmamış bir daha ki görüşme tarihimize karar vermiştik. Bu seferde veda etmedi düşündükçe çıldırıyorum kim bilir ne kadar canı yanmıştır o ilaçları içerken ne kadar ağlamıştır ne kadar sigara içmiş belki de onu aramamı beklemiştir. Ben ağlarken o silerdi göz yaşlarımı o ağlarken belki ben başka bir yerde gülüyordum. Bunları düşündükçe nefes alamıyorum. Son yazdığı satırlarda sen küçüktün ama kalbin büyüktü ben büyüktüm ama kalbim çürüdü demiş. Hep dalga geçtiğimiz şeyleri de yazmış her gidişimde kitap okumam gerektiğini hiç bir zaman şarabın son kadehini içmemem gerektiğini biranın dibini içersem onu kızdırmış olacağımı. Şimdi ben onsuz nasıl yapıcam nasıl mezarına gidicem ailesine nasıl bakıcam ben artık nasıl yaşıycam ?
jimmy
hayatın sonu olarak ifade edilir.
Herkes tarafından merak edilen aynı zamanda da bir o kadar korkulan son.
Varlığını kabulle yaşanın hayatı biraz daha kolaylaştırdığı söylenir.
Bilemiyorum.
icgqhs
korkutucu ve ürkütücü gelse de tamamen gerçek ve doğaldır.
cenaze defnedilirken orada öylece bakarsınız. bir insanı beyaz bir örtü ile daha önce kazılmış olan yere yavaşça bırakıp, ardından tahtalar ile üstü kapanır sonrasında toprak atılır ve bu toprak atma işlemi haddinden fazlaca hızlıca yapılır. çok acil bir şey gibi herkes küreğin nerede olduğuna nasıl alabileceğine bakar.
evet, onu oracıkta toprakla kapatırken dualar edilir ve hoca bir takım şeyler söyler.
ne kadar acı değil mi?
bu kadar savaş, hırs, öfke, uğruna yapılan tüm tavizler yani hayat! bitiyor ve orada bırakıp usulca dönüyorsunuz merhumu.

çok fazla düşünüldüğünde bu konu insanın hiçbir şeye hevesi kalmıyor fakat bize lütuf olan unutma duygusu bize o olayı ve genel olarak ölümü unutturup tekrar o hırs ve savaşlarımıza geri döndürmeyi başarıyor.

(bkz:her canlı ölümü tadacaktır)
ulduz
Çok boktan bir olay.
Çok sevdiğiniz birini düşünün; Bu herhangi biri olabilir, Onunla günün çoğunu beraber geçirdiğinizi falan...
Ve onun bir gün artık nefes almadığını düşünün.
Kendinizi Çılgınlar gibi yere atarsınız, duvarlara çarparak onun bulunduğu o soğuk çekmeceyi yani morgun kapısını ararsınız.
Ve işte karşınızdadır, görevli kapağı açar alelade bir biçimde kefene benzemeyen ama beyaz olan bir şeye sarmışlardır bile.
Oraya getirildiği sedyeye, üzerine örtüldüğü çarşafa bakar ağlarsınız. Görevli izin verir ona dokunmanıza ve daha bedeni sıcaktır. Sanki gözünü açsa konuşacak gibidir ama yaşama emaresi olarak kalan tek şey sadece bedenidir ki o da soğumaya başlamıştır.
Ölümün ne olduğunu henüz kavrayamamışsınızdır. Kişi müslümansa son KEz abdest alması için gasılhaneye götürülür. İşte orada onu kefen içinde görünce kafanıza ölüm ile ilgili bir şeyler dank eder çünkü artık o buz kesmiş ve kaskatı kalmıştır. Yine de yakıştıramazsınız.
Kabre doğru o gittikçe siz de gider, siz gittikçe de canınızdan can gitmektedir.
İşte en acı gerçek orada durmaktadır. 1 metreye yakın derinlik ve 80 santimlik genişliği ile size bakar o gerçeklik. Hocanın telkin vermesi ile sadece kişinin alnı tahtaya vurmaz size de birileri bir şeyler vurur sanki.
Hay ben böyle ölümün içine dersiniz.
avni
insanoğlunun en çok abarttığı, en çok korktuğu ve karşısında kendini en zavallı hissettiği ben diyeyim realite, siz deyin fenomen.
ola ki çaresi bulunsa ve ölümsüz olsa insan, başka hangi şeyden bu kadar çok korkar, çekinir, kendini naçar hisseder diye düşünürüm bazen. ilk aklıma gelen sakatlık olur. mesela bir uzvunu yitirmek ya da ne bileyim bitkisel hayata girmek. çoğumuz "ölsem daha iyiydi" der mi acaba.
olacak o kadar
kimi için bir kaçış, kiminin için bir vazgecis, kimisi için ise bir varoluş. secim sizin.

ben ise bir gereksinim olarak bakiyorum. kimi ölüp toprak olup yok olup gideceğini düşünürken kimi ise aldığı bir saniyelik nefesin dahi hesabının verileceğini düşünür.

ama dünyevi kafayla ne düşünürsek düşünelim, bir realite. bazen kafa yorulasi bazen unutulup gidilesi.

epictetos
"ölüm daima gözünün önünde olsun, o zaman asla adi endişelere düşmezsin ve hiçbir şeyi fazla hırsla arzu etmezsin."
ontolojik sancilarimin merhemi
canlı olmanın bir amacı ya da en azından bir nedeni olmalı. amacı yok olma kaygısı nedeni de hiç var olmama sanrısı.

ölümdür şu gencecik fidanın altında kendi kendisiyle bekleşen. yaralı martılar gelir, büyük albatroslar gider. anka kuşunun kızı içlenir; çekmediği nefeslerden birini bırakır havaya. nerededir, kim bilir? öpülmemiş ayakları ne kadar yorgun? takatten düşmüşün yolu hepsinden uzun. fidan yaralı, inliyor duymasını bilene.
avni
"herkes ölür ama herkes gerçekten yaşamaz..."
victor hugo

cesur yürekte william vallace tarafından prensese karşı söylenen bu cümle ölüme nasıl baktığımızla da alakalı, dolayısıyla yaşama da. sıçmışım parasına, puluna, maddiyatına. sadece maddi ya da fiziksel şeylerden haz duyup yaşanan bir hayat bence çöp bile sayılamaz.
avni
Epikuros'un düşüncesi :
"Ölümden neden korkuyoruz? biz varken ölüm yoktur, ölüm varken de biz olmayacağız. Hiçbir zaman onunla karsılaşmayacağız ki... Ne etsek birlikte olamayacağımız bir şeyden korkmak budalalık değildir de nedir? korkacaksak sakat kalmaktan, bir organımızı yitirmekten korkalım..."
ihtiras limani
bütün yaşam ölüme endekslidir. ondan kaçar ve yine ona düşer. tüm canlıların tüm evrimleri, mutasyonları, modifikasyonları ölümden kaçış içindir. bizi ölümden koruyacak bir ton önlem ve iç savaşla yaşarız. vücudumuz bile ölüme bu kadar angajeyken, ölümü hatırlamayan insan gerçekten ruhunun ölüme angaje olmadığını, bütün hislerinin, kararlarının heyecanlarının altında o fark edilmeyen 25. karede ölümün olmadığını mı zannediyor ?
ihtiras limani
Korkulan ölüm değil yok olmaktır. İnsan kendine yakışır bir kibirle ölümünün de olağan ve olması gereken bir şey olduğuna karar verir. Oysa canlılık sonsuza dek var olmayı ister, ruh ise firakını gidermeyi. İnsan yaşamına yakıştırır esasında ölümü, bu yaşam artık hatıra vitrininde bir yere konmayı hak ediyor der. Kendisi için ise her zaman sonsuzluğu arzular ama Nasrettin hocanın ben zaten inecektim hikayesi gibi ölüm de gerekli sonucuna varır. Yaşamından yalnızca yavruları için vazgeçebilen bunu da dürtüsel olarak yapan canlılarınan aksine insan ölümü kendine yine kendisi için yakıştırır.

Herkesin basının üzerindeki giyotin gibi bekliyor olsa bile uzun çok uzun bir yoldan sonra içine girilecek yokluk zindanı gibi gelir.
moviebird
Hayatın bir kuralıdır, hayatın kuralı olmayan ise ölünün arkasından konuşulmasıdır.
Nasıl ki, yaşam varsa ölüm de vardır. Acı ve tatlının birleşimi olarak düşünebiliriz bunu. Bir yanda acılar, diğer yanda üzüntüler...
İnsan ölümü idrak edince içi rahatlıyor yoksa çekilecek gibi değil... Mantık kurallarına göre düşünüp biraz soğuk kanlı olmak gerekiyor.
1 /