avni

her şey bir tarafa "ne istediniz de vermedik", "kandırıldık", "aldatıldık" diyen bir adama "devrimci denir mi" bir düşünmek lazım ilkin. düşünmek eylemini hindilerde yapıyor hatta bazen koyunlar bile. "tayyeep" çok iyi bir çoban olabilir. bu minvalde güttüğü koyunlara bakmak kafi. zaten büyük liderlerin ve bu arada peygamber sıfatına nail olmuşların çoğu çobanlıklarıyla övünürler. mesela bakınız; "çoban sülü." ve bakınız peygamber isa ve bakınız peygamber musa ve diğerleri .
diğer taraftan emperyalizmin eşgüdümündeki bop projesinin eşbaşkanı yahudi nişanlı bir insanın devrimciliği ancak burjuva devrimciliği olabilir. keza ülkesinin insanlarının hakkını emperyalizmin ağababalarına peşkeş çekenler ancak burjuva ya da sermaye sınıfının devrimcisi olabilirler.
hasılı bir futbolcunun devrimden, devrimciden anladığı bu kadar olsa gerek.

anamalcı düzen söylemi. ne kadar köfte o kadar ekmek. alınteriyle ya da sadece emeğiyle kar amacı güden bir işletmeye ortak olup da bunun karşılığını bu isimle alanları ve bu isimle alınterinin ve emeğin karşılığını verenleri tenzih ederim.

kaşığı icat edenin başımın üstünde yeri var, keza çayı da. çaya atılan şekeri karıştırmak için bu kaşığı icat edip adına da çay kaşığı demek kimin fikriyse çağımız hastalıklarından obezitenin ve şeker hastalığının baş sorumlularındandır böyle biline.

uzun karşıtı. ortadoğuda "stratejik derinlik" falan derken stretejik serin sulara gömüldü. "uzun"un harcadıklarından bir tanesi. "fetö"cü olabilir diyorlar ben diyenlerin yalancısıyım.
bu arada sadece tescilli diploması olması nedeniyle nazarımda "uzun"dan değerli.
hasılı diploması şaibeli olanlardan hazzetmiyorum.

sözlük ya da bilmem ne rekorunu bilmiyorum da (6 çarpı 24 artı 8) yani toplamda 152 saat uyumadığım günleri dün gibi hatırlıyorum. uykusuz kaldığım saatler boyu günleri şaşırmıştım ama başlangıcının pazartesi sabah saatleri bitişinin de cumartesi akşam saatleri olduğunu her daim hatırlıyorum. varsıllıkmış pehhh. bir daha alacak peşinde koşmamaya and içtim sonrasında...

yaklaşık dört aydır şebeke elektirği, şebeke suyu, helası ve pek tabi banyosu olmayan 2 çarpı 3 (6 metre kare) bir mekanda yaşıyorum. mekanım bir arsanın içinde bir konteyner. arsa yaklaşık 30 çarpı 50 yani 1500 metrekare ve çevresi çitle kapalı. içinde hurda otolar ve yetiştirdiğim muhtelif bitkiler, benimle arsayı ve yediklerimi paylaşan köpekler, tavuklar, ördekler, güvercinler falan var. kira derdim yok. elektrik, doğalgaz, su faturası derdim de. banyo ve hela işini yakın caminin duş ve tuvaletlerini kullanarak hallediyorum. hafta da bir de hamam ayrıyeten. basit elektiriğimi solar (güneş enerjisi) sistemi ile çözdüm genel su sorununu 200 litrelik bir tank ile.
gece yatarken kafam rahat. ısınma sorunu da yok 6 metrekare yerde. basit küçücük bir odun sobası yetip artıyor. söylemesi ayıp çıtır çıtır kestane bile yapıyorum.
hasılı asıl zenginlik varsıllık değil minimum dert bence.
kafa mis...

en açık tabirle yolsuzluk ve rüşvet nedeniyle görevden alındığı açıklanmış. iyi bari; "kılışdaroğlu"na yakıştırdıkları gibi "fetöcü" falan dememişler. ha bu arada açıkladığı bazı belgeler nedeniyle """"kılışdaroğlu" bunun bedelini ödeyecek"" demişti haşmetmaap tayyeep. işte o bedellerden biridir.
yaşadığım ilçenin belediye başkanı battal ilgezdi için "çalıyor ama çalışıyor" demeyeceğim bazı kanıbozukların başhırsızlara yakıştırdığı gibi. çaldıysa hak ettiği cezayı alsın. hırsızlıkları ayyuka çıkıp da hala o koltuklara çakılı kalanlar da bittabi.
doğduğum büyükşehirin belediye başkanı yılmaz büyükerşen hoca da defalarca benzer olaylar yaşadı ama görevden almaya ya güçleri yetmedi ya da götleri yemedi.
hasılı lamı cimi yok iktidarın sindirme politikasıdır. adam 2009'dan beri belediye başkanı. "şimdi mi aklınıza geldi yolsuzluk yaptığı" diye sormayan; namerttir, koyundur, fetöcüdür.

BAZI YÖRELERDE KARAŞİMŞEKTİR MAHLASI. NİTEKİM KIŞLADA DA ÖYLE BİLİNİR.
ÇORBASI BU TOPRAKLARIN VAZGEÇİLMEZLERİNDENDİR.
BESİN DEĞERİ YÜKSEK MİDİR DEĞİL MİDİR UZMANINA SORMAK LAZIM. TÜM DİĞER BAKLİYATLAR GİBİ İYİ GAZ YAPTIĞI HERKESÇE BİLİNİR.
HA Bİ DE ARGOYA MALZEME OLMUŞLUĞU DA VARDIR. "MERCİMEĞİ FIRINA VERMEK" GİBİ.

arada bir özge can olduğunu da hatırlayalım.

benim için uzunca sayılacak aradan sonra dört başı mamur olarak bugün gerçekleştrdiğim. her derde deva misali dinginleşme eylemi oldu gerçekten. bence hakkını vererek yapılması şart ya da farz olan bir eylem, iş, aktivite ya da adı her neyse.
her neyse derken fonda da o çalıyor leman samdan. pardon bunu yazarların dinlediği şarkılar başlığında yazmam gerekiyor sanırım.
her neyse isteyerek yapılınca güzel oluyor. canı gönülden isteyerek yapılan her şey gibi.
her heyse hay bin kunduz.

15 yıldır ülkeyi yönetenlerin mazlum edebiyatı rolüyle sığındığı söylem. söylem diyorum istenmeyen bir şeydir ama maruz kalınır. pasif bir eylemdir. diğer bir ifade ile etken değil edilgendir. 15 yıldır önüne gelen aldatmış bunları. kimler yok ki. saysak buradan paralel evrene yol olur.

yek diğeri için:
(bkz:kandırıldık)

"ayaktayken bir bardak su getirsene" cümlesi çoğumuza yabancı gelmez. hatta çoğumuz kullanmışızdır da benzer bir cümleyi.
"kalk kendin al" diyemeceğimiz insanlardan bunu duymak zorumuza gitse de bu oldubittiye pek sesimiz çıkmaz.

mazlumun yanındayız eyvallah da şark kurnazlarına dikkat edelim. bu tür konularda en aydınlık rehberimiz atatürk devrimlerinin çizdiği yoldur. "yurtta sulh cihanda sulh." yani barışçıl çözümler. bunun da yolu en zor durumlarda soğukkanlılığı koruyarak kararlılığını devam ettirmek. bugünkü iktidar gibi en başta yahudi nişanı takarak bop eşbaşkanlığını kabul edip sonrasında yan yatarak uygulanan kaypak politikalar bu ülkeye zarar verdi ve vermeye devam ediyor.
her şey bir yana musevilerin ya da yahudilerin veyahut adına ne derseniz o topraklara konuşlanması başta filistinliler olmak üzere arap dünyasının kendi ölümcül hatasıdır.
hasılı savaş çığırtkanlarına uyarsak emperyalist kan emicilerin ekmeğine yağ sürmüş oluruz. onların amacı daimi kaos. çünkü her kaostan kendi istedikleri düzeni yaratıyorlar.

ortaçağ avrupasında katolik kilisesinin remi dili -ki artık pek kullanılmamakla birlikte resmiyette hala öyledir.* kilisenin bu dili seçmesindeki birinci amaç. museviliğin ibranicesine karşılık tüm isevi dünyasının tek bir dil kullanmasını sağlayarak tüm isevilerin katolik kilisesine bağlanmasıydı.
bunun yanında dinsel tartışmaların herkes tarafından anlaşılmasının önüne de geçiliyordu çünkü günlük konuşma haricinde hakkıyla öğrenilmesi çok zor olduğundan çok az kişi tarafından tam anlamıyla hakim olunan bir dildi.
hatta o çağda yunanca ve ibranice öğrenmek günah sayılıyor hatta dinden çıkma sebebi olarak kabul ediliyordu. çünkü özellikle yunanca ve ibranice bilenler katolik kilisesinin çıkarlarına uygun dizayn edilmiş latince metinlerin aslını ve kaynağını kolayca anlayabilirlerdi.
nitekim reform ve rönesans olarak bilinen aydınlanma hareketiyle katolik kilisesinin bu baskısı kırılmış herkesin kendi dilinde kutsal metinleri anlayabilmesi sağlanarak avrupa karanlıktan kurtulmuştur.
darısı emevilerin başımıza musallat ettiği arapça ve arapseverlerin başına.

"emperyalist politikaların mutfağı ingiltere servis edildiği yer abd'dir" derler. ben bilmiyorum, bunu diyenlerin yalancısıyım. bu durumda abd batı emperyalizminin jandarmasıdır, kolluk gücüdür. bence de doğruluk payı oldukça yüksek bu görüşün. ne ki dolar denilen parayı basan fed'in asıl sahipleri abd değil avrupa ve özellikle ingiliz kökenli bankalardır. daha doğrusu kan emici uluslarüstü tefecilerdir. son iki yüz yıldır önünde sonunda onların dediği olur. istedikleri anda savaşları başlatır ve bitirirler. devletler kurulur ve yıkılır.
hasılı çıkar çok yakın zamanda kokusu. nabız yoklayan bir blöf mü? yoksa gerçekten istenilen mi?

imam nikahı gökten zembille inmiş bir emirse islami nikah şöyle olmak zorundadır.

"Nikâh dinî bir ritüeldir ve belli şartları vardır. Aynı şart ve esaslar resmî nikâhta, yani belediye memuru tarafından kıyılan nikâhta mevcutsa nikâh islami açıdan geçerlidir. Ancak şart ve esaslara dikkat edilmiyor, hattâ kaale alınmıyorsa mesele değişir, nikâha gölge düşebilir. Şöyle ki:

Resmî nikâhta evlenecek kişiler evlendiklerine dair ifadelerini açıkça belirtiyorlar. Ancak bu ifadelerin kesinlik içermesi gerekir. Başka türlü bir yorum yapılmasına olanak vermemelidir .

Bir diğer önemli nokta, şahitlerin Müslüman olması ve iki şahitten en az birisinin erkek olmasıdır. Oysa laik düzende şahidin T.C. vatandaşı olması yeterli.

Evlenecek taraflar süt kardeşi olmamalıdır. Oysa resmî nikâhta bu husus araştırılmadığı gibi, nikah memuru tarafından sorulmuyor.

Müslüman bir kadın gayri müslim bir erkekle evlenemez. Halbuki yürürlükte olan mevzuatta bu meseleye dikkat edilmiyor, nikah memuru sormaya gerek duymadan nikâhı kıyıyor.

Bu mahzurlar söz konusu değilse, sadece resmî nikâhla da eşler birbirine helal olur. Zaten nikâhın sonucu, iki şahit huzurunda tarafların birbirlerini karı-koca olarak kabul etmeleridir.

islami açıdan hal böyleyken müftü efendiler buna uygun şekilde mi kıyacaklar nikahı ve bu kıyılan nikahta bunlara dikkat edildi mi merak etmekteyim. atatürk devrimleri umurumda bile değil.

evlenirken nikahı birilerinin kıyması, birilerinin tanık olması gelenektir, görenektir, töredir eyvallah da. kurala göre oynayacaksak topu taca atmayalım. ne bir papaz ne bir haham ne bir imam ne de herhangi bir kamu görevlisi iki insanın yürekten birlikteliğine vakıf olamaz. iki insan bir olmak istedikten sonra şahitmiş, nikah kıyıcıymış vesaireymiş hepsi hikaye. bu birincisi.
isteyen istediğine nikahını kıydırır ona da eyvallah fakat yarın ya da ileride birgün imama nikah kıydırmayan haindir, kafirdir denmeyeceğinin garantisi yok bu tıopraklarda. bu ikincisi.

islamın korkulacak bir "şey" olup olmadığını "kılış" zoruyla müslüman olanlardan başka kimse bilemez bu da üçüncüsü.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 'yurt dışına para kaçıranlar' ifadesiyle kimleri kastettiğini bugün açıkladı. Erdoğan, "Türkiye serbest piyasa ekonomisine sahip bir ülkedir. İsteyen herkes parasını yurt dışına çıkarabilir. """Bu ülkenin kaynaklarını yurt dışına çıkaranlar haindir.""" Benim sermaye hareketlerinin sınırlandırılmasıyla ilgili talebim ya da talimatım söz konusu değil" diye konuştu.

bu ne perhiz bu ne turşu." ben sermaye hareketlerine karşı değilim." diye başlayan cümle "bu ülkenin kaynaklarını yurt dışına çıkaranlar haindir." diye bitiyor.
sermaye hareketlerine karşı mısın? değil misin? karşıysan dik dur. lafı geveleme. karşı değilsen kimseye hain demeye hakkın yok ki karşı olsak bile kimseye hain demeye hakkımız yok.

kaynak kıçım değil her yerde paylaşılan haber.

hülasa fırıldaklık abidesi bir beyandır. bu kadar net.

bizimkiler dizisinin unutulmaz repliklerinden biri. en azından bendeki unutulmazlardan.
anlamı konusunda epey düşünmüştüm o zamanlar derken birgün belgesel izlerken jeton düşmüştü trinnnkkk diye. hatta bayağa bir hayıflanmıştım jetonumun dört köşe olmasından dolayı.
hasılı belgesel izleyicileri bilir erkek geyikler sürünün dişileri için kıyasıya mücadele ederler. boynuzu kırılan erkek dişilerden vazgeçer ve delikanlıca gider. bence canlılar dünyasının en asil düellolarından biridir bu. neyse efenim çaktınız sanırım mevzuyu. birine boynuzunu kırarım demek okkalı bir hakaret aslında.

o değil de televizyon da izliyormuşum o zamanlar.

İYİ GÜZEL DE ÜLKE VARLIKLARINI ÖZELLEŞTİRME KİSVESİYLE, BAHANESİYLE YABANCILARA YOK PAHASINA PEŞKEŞ ÇEKENLERE, YAP, İŞLET, DEVRETLE YAPTIRILAN KÖPRÜDEN, OTOYOLDAN GEÇİŞTEN AKLA ZİYAN GEÇİŞ ÜCRETİ VE YILLIK GEÇİŞ ADEDİ TAAHHÜT EDENLERE NE DENİYOR?

gece gece nereden denk geldiyse.

"mucize gerek bize
gidecek bir başka düş
bir düş ki korkmamış zamanın karşısında.
ve bir çağ gerek bize ve bir çağ bundan özgür
öyle çok şey var ki bak sana dair..."

dumur etti. kendimi pert olmuş hissettirdi resmen.

bu adamı izledikçe izleyesi geliyor insanın. tiyatro severlerin kalbine çoktan taht kurmuş. 2010 yılında sen olmak nedir adlı tek kişilik resitalini izledikten beri tiyatro sevmeyenleri bile tiyatro sever yapacağına inanıyorum.

ahhaha 2017-2018 sezonunda bu galatasaray bu puanları nasıl aldı diye merak ettiren 4. maç olmuştur. her şeyde bir dümenin döndüğü bu güzel ama çok garip ülkemde hak edenin kazandığına tanık olmak güzel gerçekten. kına yaksın bu sene galatasaray'ın şampiyon olması için kollarını sıvayanlar.

reklam tasarımlarının nihai hedefidir. koyun tabir edilen kitle, aziz nesin'in işaret ettiği gibi sadece bu toprakların insanına mahsus değildir.
kapitalizmin olmazsa olmazıdır.
hali hazırda dünyayı yöneten makyavelistlerce siyasette de kullanılmaktadır.

27 yıldır döneğim böyle dönek görmedim demek istemiş zaar.
merakslısı mahzuni şeriften fırıldak adamı dinleyebilir.

muhafazakar demokrat iktidarların başlangıcı 1950'den beri türkiye üzerinde oynanan oyunların haddi hesabı yok. en basiti onca yıl iktidarda oldukları halde malum güç odaklarından korktukları için kıbrıs barış harekatını yapabilmek cüretini gösteremedikleri gibi bu muhafazakar demokratlar sonrasında kıbrıstan vaz bile geçtiler. yahudilerden başkasına verilmeyen yahudi nişanı alarak bop eşbakanı payesiyle iktidara geldiklerinde her şey yine güllük gülüstanlıktı. ne ki sayelelerinde geldikleri iktidarın nimetlerini paylaşarak ülkenin varlıklarını peşkeş çekerek gül gibi geçinip gittiler on yıl. sonra deniz bitti kara göründü satacak peşkeş çekecek pek bir şey de kalmadı. artık senin vaktin doldu paşa dediler buna. paşa yok olmaz dedi. ben ölünceye kadar kalmalıyım yoksa foyam meydana çıkar. ben öldükten sonra düğün bayram.
hasılı paşam iktidar derdinde. bunun için ne varsa kullanıyor. bu kadar basit. eğer gerçekten türkiye sevdalısı olsaydı, türkiye ve türkiye insanları umurunda olsaydı yap işlet devretlerle yapılan köprülerden akıllara ziyan geçiş ücretlerini taahhüt etmezdi. evet bu kadar basit.