confessions

demek ikimiz de ayni kadini sevdik

1. nesil Yazar - Seviyor ve seviliyor

  1. toplam entry 48
  2. takipçi 2
  3. puan 3534

cadı kral

dogru bulmuyorum
lotr serisinde sauron'un uşağı olandır. kendisi fazlasıyla karizmatik olsa da filmlerinde, sanırım extended versiyonunda, gandalf'ın asasını kırmaktadır. tamam gandalf'ın pek sevilecek yanı yok ama witch king kırk dereden su getirse de gandalf'ın asasını kıramaz. çünkü gandalf istari, sauron'un kendisini tokatlayacak güce sahiptir. bu ayıp peter jackson'a yeter diyeceğim ama yetmemiş. daha çok ayıbı var. son olarak;
(bkz:witch king)

celebrimbor

dogru bulmuyorum
noldorinli bir sanatkardır. aslında zanaatkardır ama sanatkardır da aynı zamanda. kendisi gibi onlarca ustayla sauron tarafından kandırılıp güç yüzüklerinin yapımında bulunmuştur. durumu fark ettiğinde ise iş işten biraz geçmiştir. çünkü tek yüzük dövülmüştür. ama yine de yedilerin ve üçlerin sauron'un eline geçmesini engellemiştir.

haarp

dogru bulmuyorum
her zaman komplo teorilerine meze olmayı başarmış bir proje. çünkü inanışa göre haarp ile birlikte iklimleri değiştirmek, ozon tabakası ile oynamak, deprem yaratmak mümkün olabilecektir.

elrond

dogru bulmuyorum
earendil ve elwing'in çocuğudur. kardeşi elros'a ve kendisine, tıpkı ailelerine sunulduğu gibi elflik ve insanlık arasında seçim yapma şansı tanımışlardır. elros insanlığı seçerken (çünkü soyları insan), elrond ölümsüz hayatı yani elfliği seçmiştir.

işte bu seçim elrond'un adamlığını gösterir. hiç sevmem.

eomer

dogru bulmuyorum
lotr serisinde sadakati tartışılmayacak yegane karakter. grima wormtongue'a rağmen kralına ve rohan'a sadık kalmıştır. ayrıca öfkesi, siniri ve hayal kırıklığı serideki en adam gibi adam yapar onu.

elros

dogru bulmuyorum
numenor'un ilk kralıdır. kardeşi elrod elfliği seçerken o insan kalmayı tercih etmiştir. Biraz da bu sebeple valar tarafından numenorlulara normal insan ömründen daha uzun bir yaşam bahşedilmiştir. tüm numenorlular arasında en uzun süre yaşayan olmuştur. 410 yıl Numenor'u yönettikten sonra 500 yaşında ölmüştür.

turin turambar

dogru bulmuyorum
babasının, yani hurin'in cezasını çekmiştir. hayatı büyük bir trajediden ibarettir.

Dor-lomin Lordu Thalion Hurin ve Eledhwen Morwen'in oğulları Turambar Turin 1.Çağ'ın 464'üncü yılının Mart ayında doğdu. İki kız kardeşi vardı. Büyük olan fakat 3 yaşında ölen Urwen ve daha sonra doğan Nienor. Bir de Sador adında bir marangoz vardı. Sağ ayağını kaybettiğinden dolayı Turin ona Labadal diye hitap ederdi. Sador ve Turin çok iyi geçindiler. Sador ona bilgelik hakkında çok şey öğretti.

Turin 8 yaşındayken babası Thalion Hurin daha sonraları Nirnaeth Arnoediad (Sayısız Gözyaşı) adı verilecek olan savaşa gitti. Hurin Angband'a götürüldü ve orada Hurin, Morgoth' a hakaret ederek ona kendi sahasında meydan okudu. Bu hareketinin cezasını çocukları çekti.

Doğudölleri Dor-Lomin'i yağmalamaya başladılar ama Morwen'den korkuyla söz ettiler. Onun bir cadı olduğuna inanmaya başladılar. Oysa bir doğudölü olan Brodda ile evlenen, Hurin'in akrabası olan Aerin'den gelen yardımlar olmasa açlıktan telef olacaklardı.

Morwen buna 1 yıl bile tahammül edemedi ve Turin'i kabul etmelerini istemek için Doriath'a elçiler gönderdi ve olumlu cevap geldi.

Turin bir elf savaşçısı olmayı ne kadar istese de annesinden ve Sador'dan ayrılmak istemiyordu. Fakat Morwen hamileydi, Doriath'a giden o zorlu yolu kaldıramazdı. Sador da tek ayak olduğu için yolculuğu yavaşlatacağını düşünüyordu.

Doriath'a geldiğinde Thingol Beren'e duyduğu sevgi ve saygıyı Turin'e de gösterdi ve onu evlat edindi. 20 yaşına gelinceye kadar Turin Menegroth'ta kaldı. O yaşına kadar Nellas denen bir elf kızı onunla oynuyormuş ayağına ona göz kulak oldu.20 yaşında Thingol'den bir kılıç istedi ve Dimbar yakınlarında olan Cuthalion Beleg'in yanına gitti. Oradaki savumanın şiddetinden korkan orklar Dimbar'a seyrek uğrar oldu.

Thingol ise Morwen'in durumunu öğrenmek için elçiler yolluyordu. Bir gün bu elçiler Hador Hanedanına ait olan Ejdermiğferi'ni getirdi. Sonra giden elçiler bir daha dönmediler. Thingol de bir daha yollamadı.

Yabandan Menegroth'a dönen Turin bir divana rast geldi ve onu kıskanan, kralın baş danışmanı Saeros'un yerine bilmeyerek oturdu. Durumu gören Saeros başka bir yere oturdu ve Turin'in görünüşünü eleştirmeye başladı. Sonra Turin'in memleketindeki kadınlar hakkında kötü kötü konuşunca Turin öfkelenerek önündeki kadehi Saeros'un kafasına isabet ettirdi. Daha işi bitmemişti ama baş muhafız Mablung onu durdurdu. Ardından Turin divanı terk etti.

Çıkışta Turin'i kıstıran Saeros Turin'e kılıç çekerek onu düelloya davet etti. Turin'in acı gücü karşısında ezilen Saeros'un kılıcı kırıldı. Saeros ölümü beklerken Turin ona soyunmasını emretti ve onu bağladı. Saeros'a koşmasını emrederek peşinden kılıçla o da koşmaya başladı. Mablung da Turin'in arkasından koşturmaya başladı. Korkudan Önündeki uçurumu görmeyen Saeros düşüp öldü. Mablung Turin'e gelmesini öğütlediyse de Turin kaçtı.

Thingol öncelikle bu habere sinirlendi ama şans eseri düelloyu ve öncesine şahit olan Nellas sayesinde affedildi çünkü Turin Mablung'a ilk kılıç çeken kişinin Saeros olduğunu söylememişti.

Dorath'ın hemen dışında bir çeteyle karşılaşan Turin kendini Neithan (Haksızlık Edilen) olarak tanıttı ve içlerinden birini öldürerek kendine yer açtı.

Çok geçmeden bir kız peşinde koşturan çete liderini ork sanarak öldürdü. Böylece lider oldu ve onları yabana götürdü. Bildiği tüm taktikleri kullanarak ardında iz bırakmamaya çalıştı.

Bir gün Turin orkların yaklaştığını haber aldı ve bir adam alarak kaç kişi olduklarına bakmaya gitti. Orklar onları fark etti. Turin'in yoldaşı oklarla can verdi ama Turin'in zırhına ok işlemiyordu. Böylece Nargothrond'a doğru kaçıyormuş gibi yapıp çetenin yanına döndü.

Döndüğünde Beleg'i bir ağaca bağlanmış buldu. Onu çözüp bir daha Orta-Dünya'nın hür halklarına saldırmayacağına dair yemin etti. Beleg ona kralın affını iletti ama Turin Doriath'a dönmeyeceğini söyledi.

Beleg gitmek zorunda olduğunu söyledi. Dimbar'da ona ihtiyaç vardı. Turin ise Amon Rudh'a gideceğini söyledi ve ayrıldılar.

Ork sandıkları 3 kişiye saldırdılar fakat onlar cüce çıktı. Biri öldü, biri kaçtı diğeriyse yakalandı. Yakalanan cücenin adı Mim'di ve eğer hayatını bağışlarlarsa evini onlara açacağını söyledi. Turin ise kabul etti.

Turin orada yaşamaya başladı. Mim ile çok iyi anlaşıyorlardı. Ta ki bir gün Beleg çıkagelene kadar. Beleg yanında Kraliçe Melian'nın lembasından getirmişti. Onunla rahatsız olanları iyileştirdi. Mim ise bu durumdan rahatsızdı. İçine kapanmaya başladı.

Beleg ve Turin Amon Rudh çevresini çok iyi savunuyorlardı. Morgoth Turin'in orada olduğunu anladı ve casuslarını gönderdi. Mim o casuslar tarafından yakalandı ve evinin yolunu onlara gösterdi. Tüm haydutlar öldürüldü, Turin esir alındı ve Beleg ağır yaralandı.

Beleg'in şifa yeteneği onun hayatını kurtardı. Beleg Turin'i aradı bulamayınca esir alındığını anladı ve ork çetesinin peşine düştü. Erchamion Beren'in memleketi olan Dorthonion'da Angband'dan kaçmayı başarmış olan Nargothrond'lu Gwindor'u buldu.

Bulutlu bir gecede Beleg gözcüleri vurdu ve Turin'i kurtardı. İplerini keserken Beleg'in kılıcı Anglachel Turin'in ayağını da kesti. Turin mücadele ederek kılıcı ele geçirdi ve silah arkadaşını, can yoldaşını, rehberini ork sanarak oracıkta öldürdü. Fırtına başlamıştı ve çakan şimşeğin ışığında Turin orada silah arkadaşının, can yoldaşının, rehberinin cansız bedenini gördü.

Kılıcı ve lembası Gwindor aldı ve Beleg'i gömmek için Turin'den yardım istedi. Turin Ivrin Gölcükleri'ne kadar hiç konuşmadı. Hiç ağlamadı. Ivrin Gölcüklerine vardıklarında Gwindor Turin'e oranın suyunu içirdi. Turin'in göz yaşları sel oldu. Gwindor Anglachel'i Turin'e verdi. Turin orada Beleg için şarkı yazdı ve Nargothrond'a doğru yola koyuldu.

Nargothrond'da da adını sakladı ve kendine Umarth oğlu Agarwaen(Kadersiz'in oğlu Kanılekelenmiş) dedi. Fark etmese de Kral Orodreth'in kızı Finduilas'ın gönlü Turin'e kaydı. Turin onu ölen kız kardeşine benzetiyor ve onu öyle seviyordu. Finduilas ona sır anlamına gelen Thurin demeye başladı çünkü kendi hakkında çok az konuşuyordu.

Gwindor Finduilas'ı uyararak gerçek ismini açıkladı. Turin Gwindor'a kızdı ama Gwindor ona onun kaderinin isminde olmadığını söyledi.

Orodreth Turin'e büyük onur verdi ve onun sözlerine hep güvendi. Turin açık savaşlar istiyordu. Gwindor ise ona karşı çıkarak Nargothrond'un gizli kalması gerektiğini söylüyordu. Böylece Gwindor Kral'ın gözünden düştü. Turin büyük silah depoları ve Narog üzerinde sağlam bir köprü inşa ettirdi. Kendine bir cüce maskesi seçti ve yeni bir isim aldı: Mormegil( Kara Kılıç). Kılıcınaysa Gurthang (Ölüm Demiri) diyordu.

Cirdan Nargothrond'a ulaklar göndererek Orodreth'i uyardı ve köprüyü yıkmaları gerektiğini söyledi. Turin ise bu öğütleri dinlemedi ve Nargothrond'un yıkılmasına sebep olan baş kahraman ünvanını fazlasıyla hak etti.

Morgoth tüm birliklerini Nargothrond'a sevk etti. Başlarındaysa ejder Glaurung vardı. Zorlu bir savaş verildi. Gwindor öldü ama ölmeden önce Turin'le konuştu ve ona Finduilas'ı kurtarırsa bu kadersizlikten kurtulacağını söyledi. Turin Nargothrond'a koştu. Bir kişi hariç herkes önünden kaçıştı: Ejder Glaurung.

Turin'i gözlerine bakmasına zorladı ve ona büyü yaptı. Finduilas geçip giderken onun feryatlarını duymadı bile. Glaurung Turin'e ailesinin yanına gitmesini söyledi.

Yolda Ivrin Gölcüklerinden su içmeyi planlamıştı ama artık orası o kadar temiz değildi. Yolda koşarken kuzeni Tuor Gondolin'e giderken onu gördü ama kim olduğuna dair fikri yoktu ve yolları bir daha kesişmedi.

Turin Dor-Lomin'e vardığında Sador ile karşılaştı. Morwen'in ve Nienor'un gittiğini öğrendi. Onu yurdundan eden doğudöllerine olan nefreti gözünü kararttı ve Brodda ile misafirlerini kılıçtan geçirdi. Aslında bunu Sador Labadal olmadan yapamazdı çünkü Turin ile beraber o evde çalışanlar da dövüşmüştü.

Turin Glaurung'un ona yalan söylediğini anlamıştı ama en azından bir tesellisi vardı: Annesi ve kardeşi onun temizlediği yollardan Doriath'ın güvenli ormanlarına varmışlardı. Onları rahat bırakmaya karar verip Brethil'e yöneldi. Orada Haladin halkının zorda olduğunu görüp onları kurtardı. Böylece aralarına katıldı. Onlara Finduilas'ı sordu. Ne yazık ki ölmüştü. Onun gömülü olduğu yere Haudh-en Elleth dedi. Kendineyse yine yeni bir ad bularak Turambar (Kadersizliğin Efendisi) dedi. Artık kılıcını kaldırdı ve mızrak kullanmaya başladı.

Haftalar sonra ork avlarken Haudh-en Elleth'te genç bir kızın uzanmakta olduğunu gördü. Olduğu yerde kalakaldı. Adamlar kızın yanına koştular ve giyeceğe ihtiyacı olduğunu söylediler. Turin kıza adını sordu. Cevap alamayınca ona Niniel dedi.

Haladin Halkı'nın lideri Brandir Niniel'i sevse de kızın gönlü Turambar'daydı. Çok geçmeden Turambar ve Niniel evlendi çünkü Turambar da Niniel'i seviyordu. Turambar Niniel'e bir yemin etti: Evlerine saldırılmadıkça savaşmayacaktı.

Niniel hamileyken Turambar yeminini çok geç ettiğini anladı. Çünkü Glaurung orkların Brethil'den sakındığını görmüş ve Turin'in orada olduğunu anlamıştı. Nargothrond'dan çıktığını öğrenen Dorlas Turambar'ın savaşmayacağını da öğrendiğinde Turin'i onu kabul eden halka ihanet etmekle suçladı. Turin dayanamayarak Kara Kılıcı'nı çıkardı ve 2 gönüllü istedi. Bunlardan biri Hunthor, diğeri ise Dorlas idi.

Ejder sadece gece hareket ediyordu. Yani şafaktan önce ejder öldürülmeliydi. Teiglin'in karşı kıyısına geçti. Dorlas korkup kaçtı. Korkusu ejderden değil nehirdendi çünkü nehrin ne kadar güçlü olduğunu biliyordu. Ejder nehrin üzerinden geçmeye hazırlandığında Turin yanlış yerde olduğunu anladı. Kıyı boyunca koşarken ayağı tökezledi. Tam düşecekken Hunthor onu kolundan yakalayıp dengesini sağladıysa da kafasına düşen taş sonucu öldü. Böylece Glaurung ve Turin teke tek kalmışlardı.

Turin ona ve onun efendisine olan tüm nefretiyle kılıcı onun karnına sapladı. Ejder hareket halindeyken saplandığı için kılıç onun karnını yarıp, Turin'in elinden kurtuldu.

Turin kılıcı almak için karşıya geçtiğinde ejderin kıvranmakta olduğunu gördü. Glaurung ile alay edip ona Nargothrond'daki sözlerini haykırdı. Kılıcı aldığında ejderin kanı eline bulaşıp, yaktı. Ejderin bakışlarıyla ve kanın etkisiyle Turin baygınlık geçirdi.

Gurthang'ın kabzası sırtına battığından mütevellit Turin komadan çıkıp uyandı. Uyandığında elinin sarılı olduğunu gördü. Brethil'e doğru yürürken kafasının üstünde yanıp sönen soru işaretleri vardı.

Kendisini Brandir'in iyileştirdiğini sanıp ona teşekkür etti fakat olaylar böyle gelişmemişti. Brandir'in ısrarlarına rağmen Niniel Turambar'ı bulmuş ve elini sarmıştı. Glaurung Niniel'e Hurin kızı Nienor diye hitap etmişti. Turambar'ın ise Hurin oğlu Turin olduğunu söylemiş ve ölmüştü. Ardından Nienor bu acıya dayanamayıp kendini Cabed-en Aras'a atmıştı.

Brandir bunları söyleyince Turin'in göz bebekleri küçüldü. Brandir'i yalan söylemekle suçlayıp öldürdü ve ormana kaçtı.

Ormanda Mablung ve arkadaşlarıyla karşılaştı. Onlar da ejderhanın haberini almış ve yardıma gelmişlerdi. Turin ejderin öldüğünü söyleyince Turin'e tezahürat yaptılar. Turin ise ailesinden haberler istiyordu. Mablung utana sıkıla Kara Kılıç'ın kim olduğunu öğrendiklerini, Turin'in öldüğünü zannedip Nargothrond'a gitmeye çalıştıklarını anlattı. Morwen kaybolmuştu. Nienor'a ise unutkanlık büyüsü yapılmıştı. Ne gariptir ki Hurin'in Çocukları'nda Turin Nienor'dan siyah saçlı olarak bahsederken Mablung karşı çıkmış ve Nienor'un sarı saçlı olduğunu söylemiştir.(1)

Turin kadersizliğin ona ulaştığını ve Brandir'i boşuna öldürdüğünü anlayarak Glaurung'un öldüğü yere kaçtı. Kılıcından onu hızla katletmesini istedi. Kılıçtan ise kabul ettiğine dair soğuk bir ses çınladı. Turin kabzayı toprağa gömdü. Kendini kılıcın üzerine bıraktı ve Gurthang onun canını aldı.

Mablung Turin'e baktığında ağladı ve onu kaldırdı. Turin'in cesedi kaldırılınca kılıcın kırılmış olduğunu gördüler. Böylece Turambar Turin sahip olduğu her şeyi kaybetti.

Elfler onun için bir anıt yaptılar ve Doriath rünleriyle şunları kazıdılar:

TURİN TURAMBAR - DAGNİR GLAURUNGA
(Turin Turambar - Glaurung'un Felaketi)

kaynak: www.thewhitetree.org

thranduil

dogru bulmuyorum
Gollum'un kaçışının haber verilmesi için Legolas'ı Ayrıkvadi'ye gönderen, böylece legolas'ın yüzük kardeşliğinin 9 üyesinden birisi olmasını sağlayan elf kralı, legolas'ın babası.

hikaye şu şekilde;

21 Mart 3018'de Aragorn esir tutulması için Gollum'u Thranduil'in korumasına bırakmıştı. Gollum gece gündüz izleniyordu ama Elfler ona acımış ve diğerlerinden ayrı duran bir ağaca tırmanmasına izin vermişlerdi. 3018'in Haziranında bir gece Gollum ağaçtan aşağı inmeyi reddetmişti. Bu sırada orklar Orman-Elflerine saldırmış ve Gollum kaçmayı başarmıştı.

Thranduil bunu Elrond'a iletmek için oğlu Legolas'ı Ayrıkvadi'ye yollamış, Legolas Elrond'un Divanına katılmış ve Kardeşliğin dokuz üyesinden biri olmuştu.

ayrıca, yüzük savaşları sırasında dol guldur'a karşı kuytu ormanı savunmuştur thranduil. celeborn dol guldur'u yok edene kadar bu savunma devam etmiştir.

türk bilim insanlarının yeni bir gezegen keşfetmesi

blackandwhitememories
"Ankara Üniversitesi ve Ege Üniversitesi'nde görevli öğretim üyesi üç Türk bilim insanı ile bir doktora öğrencisi tarafından, Güneş sistemine 212 ışık yılı uzaklıkta, Jüpiter benzeri bir 'öte-gezegen' keşfedildi. Gezegene Türk ismi koymak istediklerini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Mesut Yılmaz, bununla ilgili bir oylama da yapılabileceğini kaydetti. Yrd. Doç. Dr. Yılmaz, 'Bildiğim kadarıyla Japonya, ABD, Fransa ve Kanada, keşfettikleri ilk gezegene bir isim verdiler. Bizde de neden olmasın? Böyle bir düşüncemiz var. Benim, 'Türk', 'Türk1' ve 'Atatürk' isimleri aklımdan geçti' ifadelerini kullandı."kaynak

bu aşk burada biter

keskin nisanci
ataol behramoğlu ustaya ait güzel bir şiir.

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burda biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir
Solarken albümlerde çocuklar ve askerler
Yüzün bir kır çiceği gibi usulca söner
Uyku ve unutanlık gittikce derinleşir

Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!
Bunu anlattılar hep, yeni yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün olu şairler

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

başlangıçta söz vardı

avni
yeni ahit'te devamı şöyle olan cümle:
"Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. "
Yuhanna 1:1
ayetten açıkça anlaşılacağı üzre savlanan net olarak şu: önce tanrı vardı diğerleri onun iradesiyle var edildi.
en güncelinden en ilkeline her şeyin tek bir var edicisinin olduğunu savlayan tüm dinlerde benzeri bir cümle mutlaka vardır.
buna ya da benzer bir iddiaya inanırız, inanmayız tamamen kişisel tercihimiz.

yaz helvası

ponjigsaw
Kadınların çoğu tatlıya dört mevsim tutkundur ama biz erkekler özellikle cehennem gibi havalarda tatlıya tahammül edemeyiz. Bir de bu mevsime özel bir şeker deposu üretmek de ne bileyim...

ucuzkitapal

mia
beşinci başarılı ve aşşırı hızlı gelen siparişi verdiğim site. bu fiyata ve bu kaliteye başka yerde ah bulursunuz aradığınız kitapları... sen çok yaşa emi!

çıplak fotoğraf atan sevgili

ihtiras limani
bundan daha tatlısı şöyle oluyor : beklenmedik şekilde sohbette geçen bir kelime veya kıvılcım, erotik arzuları harekete geçiriyor. iki kişi de yükselen enerjiyi, arzulanmayı hissediyor. neredesin napıyorsun sorularını gidermek isteyen sevgili, meme dekolteli bir fotoğraf atar. çıplak değildir, bedenini göstermek için de atmamıştır, sütyeniyle bluzuyla ya da gömleğiyledir, o anını paylaşır sadece. bunun verdiği arzu veya coşku salt çıplaklığın çok üstünde. daha yaramaz, daha şehvetli. gizemle birlikte belli edilen arzu hayallere sürükler. bir de şu güzelliği var, özel bir kadın değilse fotoğraftaki memelere yamuluruz ama özel bir kadınsa, boynu, gerdanı, göğsüne inen hatları inceleriz. boynuna dalma arzusu uyandıran kadın şehveti kendine yakıştıran kadındır.

zengin itiraf

zeitgeist
içim, bir suskunsa tekin mi ola?
o malta bıçağı, kınsız, uyanık,
ve genç bir mısradır
filinta endam...
neden, neden alnındaki yıkkınlık,
bakışlarındaki öldüren buğu?

bilmiyorum ne kadar zaman geçti anlaşılır olmasının üstünden, anlaşılır olması kabullenmek bakımından önemli, sanıyorum ki bu yüzden herhangi bir zaman dilimini o nokta üzerinden tespit edebiliyorsun, herhangi bir şey gibi değerlendirdiğin onlarca şey arasından sıyrılıp başka bir şey oluyor, önemli oluyor herhalde olması gereken sözcük bu olsa gerek, anlatmaya çalıştığım şey önemli oluşu.

belirli bir önem sıralamasına göre seyrediyor hissettiklerim, yargılarım ve sonuçlar. kolaylıkla değişebilen bir yapıya sahip değil, öyle olmasını isteyen bazı insanlarla tanışmıştım bir zamanlar, daha kolay seyrediyor o zaman hayat diye düşünüyorlardı, ne düşündüklerini önemsemediğim zamanlardı muhtemelen bu sebepten kolaylıkla değişebilsin diye hiç istemedim ya da bana uymuyordu. önemsemediğimden ya da olması gerekenin o olduğu için değişmemesi de aslında tartışmaya lüzum gerektiren bir şey değil, nedenleri aramaktan sonuçları önemsediğim zamanlarda vazgeçmiştim zaten.

aslına bakacak olursak mesele tam olarak nerede başlıyor, nerede yön değiştiriyor ve neden son bulmuyor... bütün bu olanların basit ve bir o kadar anlaşılabilir cevapları bende saklı, fakat kendine yeniden yönelttiğin bazı sorular mutlağı yok ediyor, bu aslında çok acımasız bir şey, düşünsene mutlak diyorsun, tamam diyorsun yani en olması gereken şey bu tamam, tamam dediğin anda tam olmadı demene sebep oluyor ilginç değil mi. yargıların kolaylıkla değişmiyorsa işkence bile sayılabilir, kolay oturmuyor taşlar yerine bazen, sen tutup binayı yıkıyorsun. sorarlar adama sen ne ayaksın, sen neyin peşindesin diye, cevap alamayacaklarını bildiğini varsayıyorsun ama şaşkınlıkları hayal kırıklığına yol açıyor, bir şeyler ummaktan vazgeçmediysen tabii yoksa önemsiz bir an olarak kalıyor geçmiş zaman hanende, bir daha aklına bile gelmiyor, vazgeçtiğini anımsıyorsun sadece. insan sadece anımsamak istediklerini anımsayıp geriye kalan her şeyi tarihin çöplüğüne gömdüğü zaman güçlü olduğuna inanabiliyor, çöpü arada boşaltmak lazım tabii yoksa en fazla teselli ikramiyesi tadı daha ötesi değil.

sokakta turluyorum geçenlerde, önümde bir kaç kişi yürüyor, adımları yenilgi tadında ama sezebiliyorsun, suratlar beş karış, içlerinden biri intikam istiyor.. suratlarına bir defa baksaydınız o an geri kalanların, hiçliğin vücut bulmuş halini görmeniz kaçınılmaz olurdu, ben bakmadım çünkü gerek duymadım, daha önce de görmüştüm zaten, aynı şeyleri defalarca yaşamayı seven bir yapım yok.

yankın yasak, aynalara.
inemem bahçende talan,
tam, boş yanı bu, derim namussuzun,
tam, bıçağım cehennem gibi güzelken,
aklıma düşüyorsun
ellerim arık...

yankısı sağır eden şeyleri duyuyorum bu günlerde.. el bombası düşmüştü askerde sutre önüne atmıştık kendimizi yere, ağzımız burnumuz toprakla dolmuştu, göz gözü görmüyordu, o an hissettiğim tek şey ne kadar gürültülü bir patlama olduğuydu sadece o kadar, çok gürültülüydü emin olabilirsiniz, başka bir şey düşünmek için sebep de yoktu zaten, şimdiyle tek farkı ağzım burnum toprakla dolmadı, daha fazlası değil.

bir arkadaşımın yeni doğan çocuğunu görmeye gittim bugün, arkadaşın suratına baktım, bebeğe baktım, duvara da bakar oldum o ara, yeni bir hayata yol açışlarındaki haklı gururun duvardan tavana sekme anına tanık olurken, önüme baklava koydular o ara odaklanamadım ondan sonra neler oldu kaçırdım bu sebepten. önlenemez sorularınızın önüne baklava konulduğunda hayat o kadar saçma bir gerçekliğe bürünüyor ki o anın şokunu atlatabilme kabiliyetinize göre geriye kalan her şeyle başa çıkabiliyorsunuz. bebekler tuhaf canlılar, insandan olma insan biraz fazla baksan muazzam bir şey bu, biraz yana baksan başka şeyler, bu kadar kolay değişmemeli anlamlar ya da değişecekse eğer, yok boşver cidden değişmemeli.

bütün ham maddesi bir savaş anında bombalanan fabrikadan kalan kadar olan bir şeyi elimde tutuyorum, hediye olarak bundan sonraki varlığını benim ellerimde geçirecek, bu anı görebilseydi bombardıman pilotu geçmişime söver miydi emin olamıyorum, kalanlarla yetinmenin ne hissettirdiğini anlardı en azından belki.

geçmişte bir gün geliyor aklıma, çok soğuk ve aynı orantıda karanlık bir gece, bir türkü çalıyor bir yerde, donup kalmışım yanımdan geçen kalabalıklar erirken orada olma sebebimi unutuyorum, neden durduğumu, neden o türkü, ambale oluyor o an zihnim ve bilmem ne kadar süre sonra yeniden çalışıyor, yürümeye devam ediyorum ama aksine değil tam da o karmaşanın içine, çok uzun gecelerimden bir tanesi de odur, şimdi o geceyle birebir hislere sahibim ama eksik ve ben o eksiğin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum, çalışırken yazıyorum pekiştirsin diye, o kadar anlamsız bir çaba ki gülümsetiyor ama.

her neyse....

sonbahar kadınları

ihtiras limani
fırsattır. bu kadınları alıyor, kırılan dallarını buduyor, topraklarını yeniliyoruz. ve baharda çiçek açmasını bir mucizeyi izler gibi izliyoruz. çiçekler yanmasın, don vurmasın fırtına götürmesin diye dikkat ediyoruz. sonrasında elbette yaz gelir, artık kiraz mı verir elma mı portakal mı..
yatırım tavsiyesidir.

uzun boylu kadın

ihtiras limani
kısa boylu kadınlarımızı şirinlikleri, anaçlıkları, sempatileri ile takdir ve tebrik ediyoruz ama sözlerime başlamadan önce çelenklerini verip kenara alalım..

ben de biraz fetiş de olduğu için abartırsam affola şimdiden. mucks.

her erkeğin kalbinde, kalbinin çok derininde uzun boylu bir kadın yatar. kısa boylu kadınları sevimli bulmak var evet, tatlı bulmak var, kolay evrilir çevrilir bulmak var. ama tanrıça uzun kadındır bence, zerafet, asalet, güzel bir duruşa ve orantılı bir vücuda sahip uzun kadında asıl anlamını buluıyor. kuğu gibi olmak her kadının başarabildiği bir şey değil. kısa boylu kadınlar dolgun hatlara sahip olabildikleri için üreme kökenli beğenilerimize hemen hitap ediyorlar. yuvarlak hatlar, kalçalar biraz da meme ve tamam..

oysa uzun bacaklı, kum saati vücutlu, güzel bir duruşa sahip bir kadın, gerçekten " güzel"i çağrıştırırıyor. manken standartlarının belli bir formatta olması yalnızca popüler kültür dayatması değil. çünkü üzerlerinde gerçekten çok başka duruyor. sırtları ayrı boyunları ayrı güzel olabiliyor.

erkekler her ne kadar büyük kalçalı büyük memeli kadınları beğendiklerini, ilişkide tercih edeceklerini söyleseler de bu cinsel dürtülerle söylenir. koluna ince zarif bir kadın yakıştırır.

iyi ki varsınız uzun boylu hatunlar. seviliyorsunuz.

çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi anne

keskin nisanci
11 temmuz 1995 yılında gerçekleşen srebnenitsa katliamında hayatın kaybeden 4 yaşındaki bir çocuğun, ölmeden birkaç önce annesine söylediği iddia edilen söz.

insan olup da bu söze kayıtsız kalabilen olmaz herhalde. bir örnek de Suriye'de vardı, küçük bir çocuk fotoğrafını çekmeye çalışan gazetecinin elindeki fotoğraf makinesini silah zannedip ellerini havaya kaldırıp ağladığı fotoğraf da çocukların savaşa bakışının eşsiz bir örneği. savaşlara çocukların gözünden bakılabilse belki de bu kadar savaş olmaz.