Yarışı olandır.
Bu zulme dur diyelim.
- toplam entry 48
- takipçi 2
- puan 3534
Fitne, fesat ve şerefsizlikte bir numara olan birinin nereye gittiğinin merak edilmesidir.
Orta dünya'yı bölmeye gidiyor ne yapacak başta. Ayrılıkçı şerefsiz.
Orta dünya'yı bölmeye gidiyor ne yapacak başta. Ayrılıkçı şerefsiz.
lotr serisinde sauron'un uşağı olandır. kendisi fazlasıyla karizmatik olsa da filmlerinde, sanırım extended versiyonunda, gandalf'ın asasını kırmaktadır. tamam gandalf'ın pek sevilecek yanı yok ama witch king kırk dereden su getirse de gandalf'ın asasını kıramaz. çünkü gandalf istari, sauron'un kendisini tokatlayacak güce sahiptir. bu ayıp peter jackson'a yeter diyeceğim ama yetmemiş. daha çok ayıbı var. son olarak;
(bkz:witch king)
(bkz:witch king)
noldorinli bir sanatkardır. aslında zanaatkardır ama sanatkardır da aynı zamanda. kendisi gibi onlarca ustayla sauron tarafından kandırılıp güç yüzüklerinin yapımında bulunmuştur. durumu fark ettiğinde ise iş işten biraz geçmiştir. çünkü tek yüzük dövülmüştür. ama yine de yedilerin ve üçlerin sauron'un eline geçmesini engellemiştir.
türkçeye afacan louie olarak çevrilen ve yayınlanan çizgi film.
hollywood'a göre amerika'da yaşanan doğal afetlerden biri olarak sayılabilir.
her zaman komplo teorilerine meze olmayı başarmış bir proje. çünkü inanışa göre haarp ile birlikte iklimleri değiştirmek, ozon tabakası ile oynamak, deprem yaratmak mümkün olabilecektir.
earendil ve elwing'in çocuğudur. kardeşi elros'a ve kendisine, tıpkı ailelerine sunulduğu gibi elflik ve insanlık arasında seçim yapma şansı tanımışlardır. elros insanlığı seçerken (çünkü soyları insan), elrond ölümsüz hayatı yani elfliği seçmiştir.
işte bu seçim elrond'un adamlığını gösterir. hiç sevmem.
işte bu seçim elrond'un adamlığını gösterir. hiç sevmem.
lotr serisinde sadakati tartışılmayacak yegane karakter. grima wormtongue'a rağmen kralına ve rohan'a sadık kalmıştır. ayrıca öfkesi, siniri ve hayal kırıklığı serideki en adam gibi adam yapar onu.
numenor'un ilk kralıdır. kardeşi elrod elfliği seçerken o insan kalmayı tercih etmiştir. Biraz da bu sebeple valar tarafından numenorlulara normal insan ömründen daha uzun bir yaşam bahşedilmiştir. tüm numenorlular arasında en uzun süre yaşayan olmuştur. 410 yıl Numenor'u yönettikten sonra 500 yaşında ölmüştür.
emek piyasasında arz ve talep dengesi sağlanmasına rağmen bir kısım insanın işsiz kalmasının gerektiğini ifade eden iktisadi kavram.
(bkz:natural rate of unemployment)
(bkz:natural rate of unemployment)
bir kez daha avrupa'nın en büyüğü olduğunu kanıtlamıştır.
"bazı şeyler benim için yeni değil ama bazıları için yeni olabilir."
"bazı şeyler benim için yeni değil ama bazıları için yeni olabilir."
resmi adı kamerun cumhuriyeti'dir.
karl marx'ın da içinde bulunduğu ekonomi okulu/disiplini.
phineas and ferb isimli çizgi filmde gizli bir ajan olarak karşımıza çıkan hayvan. ilginç hayvan. adı da perry idi. ornitorenk perry.
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
tamamlanamamış olan kıtadır. j.r.r. tolkien'in ömrü yetmemiş bitirmeye. doğu toprakları yani harad diyarı biraz bilinmezlik içinde.
babasının, yani hurin'in cezasını çekmiştir. hayatı büyük bir trajediden ibarettir.
Gollum'un kaçışının haber verilmesi için Legolas'ı Ayrıkvadi'ye gönderen, böylece legolas'ın yüzük kardeşliğinin 9 üyesinden birisi olmasını sağlayan elf kralı, legolas'ın babası.
hikaye şu şekilde;
21 Mart 3018'de Aragorn esir tutulması için Gollum'u Thranduil'in korumasına bırakmıştı. Gollum gece gündüz izleniyordu ama Elfler ona acımış ve diğerlerinden ayrı duran bir ağaca tırmanmasına izin vermişlerdi. 3018'in Haziranında bir gece Gollum ağaçtan aşağı inmeyi reddetmişti. Bu sırada orklar Orman-Elflerine saldırmış ve Gollum kaçmayı başarmıştı.
Thranduil bunu Elrond'a iletmek için oğlu Legolas'ı Ayrıkvadi'ye yollamış, Legolas Elrond'un Divanına katılmış ve Kardeşliğin dokuz üyesinden biri olmuştu.
ayrıca, yüzük savaşları sırasında dol guldur'a karşı kuytu ormanı savunmuştur thranduil. celeborn dol guldur'u yok edene kadar bu savunma devam etmiştir.
hikaye şu şekilde;
21 Mart 3018'de Aragorn esir tutulması için Gollum'u Thranduil'in korumasına bırakmıştı. Gollum gece gündüz izleniyordu ama Elfler ona acımış ve diğerlerinden ayrı duran bir ağaca tırmanmasına izin vermişlerdi. 3018'in Haziranında bir gece Gollum ağaçtan aşağı inmeyi reddetmişti. Bu sırada orklar Orman-Elflerine saldırmış ve Gollum kaçmayı başarmıştı.
Thranduil bunu Elrond'a iletmek için oğlu Legolas'ı Ayrıkvadi'ye yollamış, Legolas Elrond'un Divanına katılmış ve Kardeşliğin dokuz üyesinden biri olmuştu.
ayrıca, yüzük savaşları sırasında dol guldur'a karşı kuytu ormanı savunmuştur thranduil. celeborn dol guldur'u yok edene kadar bu savunma devam etmiştir.
vatandaşı gaza getiren film. her izleyen bir yerlere gitmek istiyor. tamam eyvallah doğaya git ama zamanında bir bilgenin dediği gibi nereye sıçacaklar? şaka şaka.
gaza gelmeyin. çalışmak için varız.
gaza gelmeyin. çalışmak için varız.
kolaya kaçmaktır.
ama diğer türlü de 8 milyon değişkenli bir denklem kurmak olmaz, zor.
ama diğer türlü de 8 milyon değişkenli bir denklem kurmak olmaz, zor.
ozan güven'in, o malum videoda ortamı yatıştırmaya çalışan, biricik abisinin ismi.
"ya feridun abi ya."
"ya feridun abi ya."
"Ankara Üniversitesi ve Ege Üniversitesi'nde görevli öğretim üyesi üç Türk bilim insanı ile bir doktora öğrencisi tarafından, Güneş sistemine 212 ışık yılı uzaklıkta, Jüpiter benzeri bir 'öte-gezegen' keşfedildi. Gezegene Türk ismi koymak istediklerini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Mesut Yılmaz, bununla ilgili bir oylama da yapılabileceğini kaydetti. Yrd. Doç. Dr. Yılmaz, 'Bildiğim kadarıyla Japonya, ABD, Fransa ve Kanada, keşfettikleri ilk gezegene bir isim verdiler. Bizde de neden olmasın? Böyle bir düşüncemiz var. Benim, 'Türk', 'Türk1' ve 'Atatürk' isimleri aklımdan geçti' ifadelerini kullandı."kaynak
ataol behramoğlu ustaya ait güzel bir şiir.
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burda biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider
Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir
Solarken albümlerde çocuklar ve askerler
Yüzün bir kır çiceği gibi usulca söner
Uyku ve unutanlık gittikce derinleşir
Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!
Bunu anlattılar hep, yeni yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün olu şairler
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burda biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider
Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir
Solarken albümlerde çocuklar ve askerler
Yüzün bir kır çiceği gibi usulca söner
Uyku ve unutanlık gittikce derinleşir
Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!
Bunu anlattılar hep, yeni yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün olu şairler
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider
türk mizah dünyasına oğuz aral tarafından kazandırılan tipleme hüseyin rahmi gürpınar'ın aynı adlı eserinden esinlenilmiştir.
yeni ahit'te devamı şöyle olan cümle:
"Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. "
Yuhanna 1:1
ayetten açıkça anlaşılacağı üzre savlanan net olarak şu: önce tanrı vardı diğerleri onun iradesiyle var edildi.
en güncelinden en ilkeline her şeyin tek bir var edicisinin olduğunu savlayan tüm dinlerde benzeri bir cümle mutlaka vardır.
buna ya da benzer bir iddiaya inanırız, inanmayız tamamen kişisel tercihimiz.
"Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. "
Yuhanna 1:1
ayetten açıkça anlaşılacağı üzre savlanan net olarak şu: önce tanrı vardı diğerleri onun iradesiyle var edildi.
en güncelinden en ilkeline her şeyin tek bir var edicisinin olduğunu savlayan tüm dinlerde benzeri bir cümle mutlaka vardır.
buna ya da benzer bir iddiaya inanırız, inanmayız tamamen kişisel tercihimiz.
Kadınların çoğu tatlıya dört mevsim tutkundur ama biz erkekler özellikle cehennem gibi havalarda tatlıya tahammül edemeyiz. Bir de bu mevsime özel bir şeker deposu üretmek de ne bileyim...
beşinci başarılı ve aşşırı hızlı gelen siparişi verdiğim site. bu fiyata ve bu kaliteye başka yerde ah bulursunuz aradığınız kitapları... sen çok yaşa emi!
Her şeyin bittiğini düşünene kadar nerede olduğu merak konusu olan insan. Umarım çok geç olmamıştır.
yolda bulduğumuzu bizimle yürüyebildiği yere kadar sevmek sürekli gözü yolda olmaktan daha iyidir. her şey bitti derken açılan yol her insandan daha iyidir, gerisi dansımıza ayak uyduracak güzel bileklerle ilgili.
kuantum teorisinde birbirlerinden çok uzakta olsalar bile birbirlerinden etkilenen ve birbirlerinin zıttı yönlerde hareket eden parçacıkları anlatan teori.
bundan daha tatlısı şöyle oluyor : beklenmedik şekilde sohbette geçen bir kelime veya kıvılcım, erotik arzuları harekete geçiriyor. iki kişi de yükselen enerjiyi, arzulanmayı hissediyor. neredesin napıyorsun sorularını gidermek isteyen sevgili, meme dekolteli bir fotoğraf atar. çıplak değildir, bedenini göstermek için de atmamıştır, sütyeniyle bluzuyla ya da gömleğiyledir, o anını paylaşır sadece. bunun verdiği arzu veya coşku salt çıplaklığın çok üstünde. daha yaramaz, daha şehvetli. gizemle birlikte belli edilen arzu hayallere sürükler. bir de şu güzelliği var, özel bir kadın değilse fotoğraftaki memelere yamuluruz ama özel bir kadınsa, boynu, gerdanı, göğsüne inen hatları inceleriz. boynuna dalma arzusu uyandıran kadın şehveti kendine yakıştıran kadındır.
içim, bir suskunsa tekin mi ola?
o malta bıçağı, kınsız, uyanık,
ve genç bir mısradır
filinta endam...
neden, neden alnındaki yıkkınlık,
bakışlarındaki öldüren buğu?
bilmiyorum ne kadar zaman geçti anlaşılır olmasının üstünden, anlaşılır olması kabullenmek bakımından önemli, sanıyorum ki bu yüzden herhangi bir zaman dilimini o nokta üzerinden tespit edebiliyorsun, herhangi bir şey gibi değerlendirdiğin onlarca şey arasından sıyrılıp başka bir şey oluyor, önemli oluyor herhalde olması gereken sözcük bu olsa gerek, anlatmaya çalıştığım şey önemli oluşu.
belirli bir önem sıralamasına göre seyrediyor hissettiklerim, yargılarım ve sonuçlar. kolaylıkla değişebilen bir yapıya sahip değil, öyle olmasını isteyen bazı insanlarla tanışmıştım bir zamanlar, daha kolay seyrediyor o zaman hayat diye düşünüyorlardı, ne düşündüklerini önemsemediğim zamanlardı muhtemelen bu sebepten kolaylıkla değişebilsin diye hiç istemedim ya da bana uymuyordu. önemsemediğimden ya da olması gerekenin o olduğu için değişmemesi de aslında tartışmaya lüzum gerektiren bir şey değil, nedenleri aramaktan sonuçları önemsediğim zamanlarda vazgeçmiştim zaten.
aslına bakacak olursak mesele tam olarak nerede başlıyor, nerede yön değiştiriyor ve neden son bulmuyor... bütün bu olanların basit ve bir o kadar anlaşılabilir cevapları bende saklı, fakat kendine yeniden yönelttiğin bazı sorular mutlağı yok ediyor, bu aslında çok acımasız bir şey, düşünsene mutlak diyorsun, tamam diyorsun yani en olması gereken şey bu tamam, tamam dediğin anda tam olmadı demene sebep oluyor ilginç değil mi. yargıların kolaylıkla değişmiyorsa işkence bile sayılabilir, kolay oturmuyor taşlar yerine bazen, sen tutup binayı yıkıyorsun. sorarlar adama sen ne ayaksın, sen neyin peşindesin diye, cevap alamayacaklarını bildiğini varsayıyorsun ama şaşkınlıkları hayal kırıklığına yol açıyor, bir şeyler ummaktan vazgeçmediysen tabii yoksa önemsiz bir an olarak kalıyor geçmiş zaman hanende, bir daha aklına bile gelmiyor, vazgeçtiğini anımsıyorsun sadece. insan sadece anımsamak istediklerini anımsayıp geriye kalan her şeyi tarihin çöplüğüne gömdüğü zaman güçlü olduğuna inanabiliyor, çöpü arada boşaltmak lazım tabii yoksa en fazla teselli ikramiyesi tadı daha ötesi değil.
sokakta turluyorum geçenlerde, önümde bir kaç kişi yürüyor, adımları yenilgi tadında ama sezebiliyorsun, suratlar beş karış, içlerinden biri intikam istiyor.. suratlarına bir defa baksaydınız o an geri kalanların, hiçliğin vücut bulmuş halini görmeniz kaçınılmaz olurdu, ben bakmadım çünkü gerek duymadım, daha önce de görmüştüm zaten, aynı şeyleri defalarca yaşamayı seven bir yapım yok.
yankın yasak, aynalara.
inemem bahçende talan,
tam, boş yanı bu, derim namussuzun,
tam, bıçağım cehennem gibi güzelken,
aklıma düşüyorsun
ellerim arık...
yankısı sağır eden şeyleri duyuyorum bu günlerde.. el bombası düşmüştü askerde sutre önüne atmıştık kendimizi yere, ağzımız burnumuz toprakla dolmuştu, göz gözü görmüyordu, o an hissettiğim tek şey ne kadar gürültülü bir patlama olduğuydu sadece o kadar, çok gürültülüydü emin olabilirsiniz, başka bir şey düşünmek için sebep de yoktu zaten, şimdiyle tek farkı ağzım burnum toprakla dolmadı, daha fazlası değil.
bir arkadaşımın yeni doğan çocuğunu görmeye gittim bugün, arkadaşın suratına baktım, bebeğe baktım, duvara da bakar oldum o ara, yeni bir hayata yol açışlarındaki haklı gururun duvardan tavana sekme anına tanık olurken, önüme baklava koydular o ara odaklanamadım ondan sonra neler oldu kaçırdım bu sebepten. önlenemez sorularınızın önüne baklava konulduğunda hayat o kadar saçma bir gerçekliğe bürünüyor ki o anın şokunu atlatabilme kabiliyetinize göre geriye kalan her şeyle başa çıkabiliyorsunuz. bebekler tuhaf canlılar, insandan olma insan biraz fazla baksan muazzam bir şey bu, biraz yana baksan başka şeyler, bu kadar kolay değişmemeli anlamlar ya da değişecekse eğer, yok boşver cidden değişmemeli.
bütün ham maddesi bir savaş anında bombalanan fabrikadan kalan kadar olan bir şeyi elimde tutuyorum, hediye olarak bundan sonraki varlığını benim ellerimde geçirecek, bu anı görebilseydi bombardıman pilotu geçmişime söver miydi emin olamıyorum, kalanlarla yetinmenin ne hissettirdiğini anlardı en azından belki.
geçmişte bir gün geliyor aklıma, çok soğuk ve aynı orantıda karanlık bir gece, bir türkü çalıyor bir yerde, donup kalmışım yanımdan geçen kalabalıklar erirken orada olma sebebimi unutuyorum, neden durduğumu, neden o türkü, ambale oluyor o an zihnim ve bilmem ne kadar süre sonra yeniden çalışıyor, yürümeye devam ediyorum ama aksine değil tam da o karmaşanın içine, çok uzun gecelerimden bir tanesi de odur, şimdi o geceyle birebir hislere sahibim ama eksik ve ben o eksiğin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum, çalışırken yazıyorum pekiştirsin diye, o kadar anlamsız bir çaba ki gülümsetiyor ama.
her neyse....
o malta bıçağı, kınsız, uyanık,
ve genç bir mısradır
filinta endam...
neden, neden alnındaki yıkkınlık,
bakışlarındaki öldüren buğu?
bilmiyorum ne kadar zaman geçti anlaşılır olmasının üstünden, anlaşılır olması kabullenmek bakımından önemli, sanıyorum ki bu yüzden herhangi bir zaman dilimini o nokta üzerinden tespit edebiliyorsun, herhangi bir şey gibi değerlendirdiğin onlarca şey arasından sıyrılıp başka bir şey oluyor, önemli oluyor herhalde olması gereken sözcük bu olsa gerek, anlatmaya çalıştığım şey önemli oluşu.
belirli bir önem sıralamasına göre seyrediyor hissettiklerim, yargılarım ve sonuçlar. kolaylıkla değişebilen bir yapıya sahip değil, öyle olmasını isteyen bazı insanlarla tanışmıştım bir zamanlar, daha kolay seyrediyor o zaman hayat diye düşünüyorlardı, ne düşündüklerini önemsemediğim zamanlardı muhtemelen bu sebepten kolaylıkla değişebilsin diye hiç istemedim ya da bana uymuyordu. önemsemediğimden ya da olması gerekenin o olduğu için değişmemesi de aslında tartışmaya lüzum gerektiren bir şey değil, nedenleri aramaktan sonuçları önemsediğim zamanlarda vazgeçmiştim zaten.
aslına bakacak olursak mesele tam olarak nerede başlıyor, nerede yön değiştiriyor ve neden son bulmuyor... bütün bu olanların basit ve bir o kadar anlaşılabilir cevapları bende saklı, fakat kendine yeniden yönelttiğin bazı sorular mutlağı yok ediyor, bu aslında çok acımasız bir şey, düşünsene mutlak diyorsun, tamam diyorsun yani en olması gereken şey bu tamam, tamam dediğin anda tam olmadı demene sebep oluyor ilginç değil mi. yargıların kolaylıkla değişmiyorsa işkence bile sayılabilir, kolay oturmuyor taşlar yerine bazen, sen tutup binayı yıkıyorsun. sorarlar adama sen ne ayaksın, sen neyin peşindesin diye, cevap alamayacaklarını bildiğini varsayıyorsun ama şaşkınlıkları hayal kırıklığına yol açıyor, bir şeyler ummaktan vazgeçmediysen tabii yoksa önemsiz bir an olarak kalıyor geçmiş zaman hanende, bir daha aklına bile gelmiyor, vazgeçtiğini anımsıyorsun sadece. insan sadece anımsamak istediklerini anımsayıp geriye kalan her şeyi tarihin çöplüğüne gömdüğü zaman güçlü olduğuna inanabiliyor, çöpü arada boşaltmak lazım tabii yoksa en fazla teselli ikramiyesi tadı daha ötesi değil.
sokakta turluyorum geçenlerde, önümde bir kaç kişi yürüyor, adımları yenilgi tadında ama sezebiliyorsun, suratlar beş karış, içlerinden biri intikam istiyor.. suratlarına bir defa baksaydınız o an geri kalanların, hiçliğin vücut bulmuş halini görmeniz kaçınılmaz olurdu, ben bakmadım çünkü gerek duymadım, daha önce de görmüştüm zaten, aynı şeyleri defalarca yaşamayı seven bir yapım yok.
yankın yasak, aynalara.
inemem bahçende talan,
tam, boş yanı bu, derim namussuzun,
tam, bıçağım cehennem gibi güzelken,
aklıma düşüyorsun
ellerim arık...
yankısı sağır eden şeyleri duyuyorum bu günlerde.. el bombası düşmüştü askerde sutre önüne atmıştık kendimizi yere, ağzımız burnumuz toprakla dolmuştu, göz gözü görmüyordu, o an hissettiğim tek şey ne kadar gürültülü bir patlama olduğuydu sadece o kadar, çok gürültülüydü emin olabilirsiniz, başka bir şey düşünmek için sebep de yoktu zaten, şimdiyle tek farkı ağzım burnum toprakla dolmadı, daha fazlası değil.
bir arkadaşımın yeni doğan çocuğunu görmeye gittim bugün, arkadaşın suratına baktım, bebeğe baktım, duvara da bakar oldum o ara, yeni bir hayata yol açışlarındaki haklı gururun duvardan tavana sekme anına tanık olurken, önüme baklava koydular o ara odaklanamadım ondan sonra neler oldu kaçırdım bu sebepten. önlenemez sorularınızın önüne baklava konulduğunda hayat o kadar saçma bir gerçekliğe bürünüyor ki o anın şokunu atlatabilme kabiliyetinize göre geriye kalan her şeyle başa çıkabiliyorsunuz. bebekler tuhaf canlılar, insandan olma insan biraz fazla baksan muazzam bir şey bu, biraz yana baksan başka şeyler, bu kadar kolay değişmemeli anlamlar ya da değişecekse eğer, yok boşver cidden değişmemeli.
bütün ham maddesi bir savaş anında bombalanan fabrikadan kalan kadar olan bir şeyi elimde tutuyorum, hediye olarak bundan sonraki varlığını benim ellerimde geçirecek, bu anı görebilseydi bombardıman pilotu geçmişime söver miydi emin olamıyorum, kalanlarla yetinmenin ne hissettirdiğini anlardı en azından belki.
geçmişte bir gün geliyor aklıma, çok soğuk ve aynı orantıda karanlık bir gece, bir türkü çalıyor bir yerde, donup kalmışım yanımdan geçen kalabalıklar erirken orada olma sebebimi unutuyorum, neden durduğumu, neden o türkü, ambale oluyor o an zihnim ve bilmem ne kadar süre sonra yeniden çalışıyor, yürümeye devam ediyorum ama aksine değil tam da o karmaşanın içine, çok uzun gecelerimden bir tanesi de odur, şimdi o geceyle birebir hislere sahibim ama eksik ve ben o eksiğin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum, çalışırken yazıyorum pekiştirsin diye, o kadar anlamsız bir çaba ki gülümsetiyor ama.
her neyse....
fırsattır. bu kadınları alıyor, kırılan dallarını buduyor, topraklarını yeniliyoruz. ve baharda çiçek açmasını bir mucizeyi izler gibi izliyoruz. çiçekler yanmasın, don vurmasın fırtına götürmesin diye dikkat ediyoruz. sonrasında elbette yaz gelir, artık kiraz mı verir elma mı portakal mı..
yatırım tavsiyesidir.
yatırım tavsiyesidir.
kısa boylu kadınlarımızı şirinlikleri, anaçlıkları, sempatileri ile takdir ve tebrik ediyoruz ama sözlerime başlamadan önce çelenklerini verip kenara alalım..
ben de biraz fetiş de olduğu için abartırsam affola şimdiden. mucks.
her erkeğin kalbinde, kalbinin çok derininde uzun boylu bir kadın yatar. kısa boylu kadınları sevimli bulmak var evet, tatlı bulmak var, kolay evrilir çevrilir bulmak var. ama tanrıça uzun kadındır bence, zerafet, asalet, güzel bir duruşa ve orantılı bir vücuda sahip uzun kadında asıl anlamını buluıyor. kuğu gibi olmak her kadının başarabildiği bir şey değil. kısa boylu kadınlar dolgun hatlara sahip olabildikleri için üreme kökenli beğenilerimize hemen hitap ediyorlar. yuvarlak hatlar, kalçalar biraz da meme ve tamam..
oysa uzun bacaklı, kum saati vücutlu, güzel bir duruşa sahip bir kadın, gerçekten " güzel"i çağrıştırırıyor. manken standartlarının belli bir formatta olması yalnızca popüler kültür dayatması değil. çünkü üzerlerinde gerçekten çok başka duruyor. sırtları ayrı boyunları ayrı güzel olabiliyor.
erkekler her ne kadar büyük kalçalı büyük memeli kadınları beğendiklerini, ilişkide tercih edeceklerini söyleseler de bu cinsel dürtülerle söylenir. koluna ince zarif bir kadın yakıştırır.
iyi ki varsınız uzun boylu hatunlar. seviliyorsunuz.
ben de biraz fetiş de olduğu için abartırsam affola şimdiden. mucks.
her erkeğin kalbinde, kalbinin çok derininde uzun boylu bir kadın yatar. kısa boylu kadınları sevimli bulmak var evet, tatlı bulmak var, kolay evrilir çevrilir bulmak var. ama tanrıça uzun kadındır bence, zerafet, asalet, güzel bir duruşa ve orantılı bir vücuda sahip uzun kadında asıl anlamını buluıyor. kuğu gibi olmak her kadının başarabildiği bir şey değil. kısa boylu kadınlar dolgun hatlara sahip olabildikleri için üreme kökenli beğenilerimize hemen hitap ediyorlar. yuvarlak hatlar, kalçalar biraz da meme ve tamam..
oysa uzun bacaklı, kum saati vücutlu, güzel bir duruşa sahip bir kadın, gerçekten " güzel"i çağrıştırırıyor. manken standartlarının belli bir formatta olması yalnızca popüler kültür dayatması değil. çünkü üzerlerinde gerçekten çok başka duruyor. sırtları ayrı boyunları ayrı güzel olabiliyor.
erkekler her ne kadar büyük kalçalı büyük memeli kadınları beğendiklerini, ilişkide tercih edeceklerini söyleseler de bu cinsel dürtülerle söylenir. koluna ince zarif bir kadın yakıştırır.
iyi ki varsınız uzun boylu hatunlar. seviliyorsunuz.
Yeni yazarımız. Umarım onunla aynı kadını seven diğer eleman ölür.
Sevdiği kadın bunlara bir göz atmasını istiyormuş, öyle dedi:
(bkz: zengin sözlük manifestosu)
(bkz: entry girme rehberi)
Sevdiği kadın bunlara bir göz atmasını istiyormuş, öyle dedi:
(bkz: zengin sözlük manifestosu)
(bkz: entry girme rehberi)
11 temmuz 1995 yılında gerçekleşen srebnenitsa katliamında hayatın kaybeden 4 yaşındaki bir çocuğun, ölmeden birkaç önce annesine söylediği iddia edilen söz.
insan olup da bu söze kayıtsız kalabilen olmaz herhalde. bir örnek de Suriye'de vardı, küçük bir çocuk fotoğrafını çekmeye çalışan gazetecinin elindeki fotoğraf makinesini silah zannedip ellerini havaya kaldırıp ağladığı fotoğraf da çocukların savaşa bakışının eşsiz bir örneği. savaşlara çocukların gözünden bakılabilse belki de bu kadar savaş olmaz.
insan olup da bu söze kayıtsız kalabilen olmaz herhalde. bir örnek de Suriye'de vardı, küçük bir çocuk fotoğrafını çekmeye çalışan gazetecinin elindeki fotoğraf makinesini silah zannedip ellerini havaya kaldırıp ağladığı fotoğraf da çocukların savaşa bakışının eşsiz bir örneği. savaşlara çocukların gözünden bakılabilse belki de bu kadar savaş olmaz.