confessions

frante

1. nesil Yazar - İstikrarlı

  1. toplam entry 213
  2. takipçi 8
  3. puan 4139

zengin sözlük

frante
-şimdilik- dinginlik ve sakinliğiyle devam ediyor. şuraya bilgi, buraya bilgi. tamamız, bilgide tamamız. buna hiç kimsenin itirazı olamaz.

ama birine buraya girme amacımı "bilgileniyom ehe" diye açıklayamam mesela. kimse inanmaz ki. yetmiş altı yıldır falan tanıdığım birini getirdim sözlüğe. "sen çok minnoş olmuşsun. bye." diyerek engelledi beni. en son 2004'te falan tartıştığım biriyle minnoş olmam hasebiyle küstük. böyle bir şey olabilir mi? ses çıkaramadım çünkü haklı. sözlüğe her girdiğimde bana bir masal anlat baba'yı söyleyesim geliyor. hatta elimin altında flüt olsa çalacağım. o derece! valla bu sakinlik, bu huzur beni evlendirir. beni evliliğe götürür bu sezen cumhur önallık. türkiye büyük bir iç savaşa sürükleniyor.

belki de istediğim budur. bilemiyorum.

ramazan davulu geleneği kaldırılsın kampanyası

frante
islam'ın döneme uyarlanamama sorunları yaşadığını düşünmekle birlikte saçma bulduğum ve katılmayacağım kampanya. ki ben normalde kampanyalara bayılırım. 100 liranın üstünde alışveriş yaptığım için hak kazandığım enteresan deterjanlarla dolu ev. bir daha önünden bile geçmeyeceğim marketlerin "alışverişlerinizi yaparken tek ayak üstünde durursanız ve çoraplarınız ağzınızda kasaya kadar koşarsanız % 2 indirim sağlıyor" olarak açıklanan kartlarıyla dolu.

bu geleneğin sadece müslümanlarla alakalı olduğunu düşünmüyorum. bugün bir abimiz "ramazan olduğu belli. baksana sokaklara!" dedi. tamam bakmadım, o sırada kavurma yiyordum ama bakmadan da biliyordum ki haklıydı. oruç tutmayanların, müslüman olmayanların dahi iştirak ettiği toplumsal bir hadisedir bu. bayramlar da öyledir.

hastalar ve yaşlılar bu yıl da unutulmadı çok şükür. neden sadece ramazan davulu ya da sokak düğünü konusu açılınca akıllara geliyorlar ki? hayır zannedersin ki onlara zarar veren tek şey bu: davul. hani yanlış tedavi yöntemleri, yanlış teşhisler, hastaneye yetiştirilememeler? daha önce sokakta davul çaldığı için ölen birini duymadım ama bu saydıklarım her gün can alıyor. varsa bunlara göre bir kampanya oraya girelim. şimdi giremiyorsak kurban'da gireriz. ve ilginçtir 978 yaşında olmama rağmen bir kez bile davul sesine uyandığımı hatırlamıyorum. dün gece bizim davulcu şov yapmıştır ama hiç duymadım.

popülizm benim yüzümü buruşturuyor ve elbette titriyorum.

feminen

frante
o/

Öeeh anı gelmiş ya da sıkılmış olabilir, Ben de "klavyemi kilitliyom artık" yazdığını gördüm. Bir gün ya da bir saat sonra geçebilir. E iyi de bununla kime söz vermiş oluyor ki?
Ben birkaç kez, birkaç gün cep telefonunu kapalı tuttuğumu Biliyorum. Sözlük ne? Oluyor böyle şeyler, Sakin.

Ünlem alışkanlığı için bir şey diyemem, Böyle bi tarz yaratmış kendine. Okurken, Birkaç satır sonra Aslında yazmayı bilen biri olduğu zaten anlaşılıyor.

Bir de geçen birine "Hani ayet var mı ezanla ilgili? Ayet göster!" Yazmıştı. Ben o an cevap vermek yerine kısır söz duellosunun anlamsizligini izlemeyi tercih ettim. Çok sevimli görünüyorlardı, o güzel ortamı bozmak istemedim. Her şey soguduguna göre cevap vermek istiyorum: Cuma Suresi, maide Suresi.

Yanlış hatırlamıyorsam "ezan sonradan çıktı yav" gibi bir şey de yazmıştı. Ilk ezan okuyan kişinin bilal-i habesi olduğunu biliyoruz. Başka ne biliyoruz? Bilal-i habesi'nin, hz muhammed'e ve Islam'a inanan İlk birkaç kişiden biri olduğunu. Biraz daha zorlarsak başka neler çıkıyor? Hz Muhammed hayattayken, bizzat bilal-i habesi'nin ezan okumasiyla namaz kıldığı falan çıkıyor.

bunları 2017 yılında öğrenmek yaklaşık 10 dakika sürer. Kitabın tamamını okumak ise en fazla 2-3 gün. O zamanlar muhammed'e "Ne? Peygamber mısın? Ahahaha. Yav he he" diyen insanların mantıklı gerekceleri var. Düşünsene taşın toprağın tadına bakıp "acaba bu yenir mi lan" dediğin günlerde birisi çıkıp İslam'i anlatıyor. Inanmak kolay değil, Anlayabiliyorum. -Kitaptaki dil de aslında buna işaret ediyor.- Ve fakat geçen 1400 yılda hala "kitapta namaz yok bi kerem" diyenlerin olması ciddi sıkıntı. Kur'an'da Namaz da var ezan da. Bye.

hatırlat da haziran sonlarında çocukluğumu yakalım

frante
ah muhsin ünlü'nün bir şiiri.

haziran ve çocukları "taa çocukluğundan beri" seven zarifoğlu hayranlığını birleştirmiş ve elbette ismini es geçmemiştir.

Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum
Şehre inerim bir sinema yağmura çalar
Otomobil icad olunur, Zarifoğlu ölür
Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-Senegalliler dahil değil

Sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
Çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
O vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
Hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin

-Yoksa seni rahatsız mı ettim?

Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
Ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
Elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
Elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

-Freud diye bir şey yoktur.

Sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
Belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
Bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
Yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

-Haydi iç de çay koyayım.

elmanın meyvelerin baronu olduğu gerçeği

frante
Özzzzür dileyerek sözünüzü kesiyorum sayın Karahanlı!

Katıldığım önerme. Elma ucuz olabilir, elma yoruyor olabilir. Ancak meyve denilince akla ilk o gelir. Çeşitli anketler, cizimler, profillerde meyvenin sembolü genellikle elmadir.

Ha ben ölümüne mandalinaciyim, bilen bilir. Ama doğruları konuşmak lazım. Elma meyvelerin baronudur. Mandalina da İstanbul'un sefiridir, biat edin.

kore mahallesi

frante
Resmi adı hıdırağa mahallesi olan ama muhtarın bile Kore mahallesi dediği, Çorlu'nun güzide roman mahallesi.

Bir süredir gitmiyorum. Kentsel dönüşüm nedeniyle yıkılan çok yer olduğunu söylüyorlar ama keskin bir dönüşüm mümkün değil. Eğer bu kültüre Pro seviyeden giriş yapmak isteyen varsa Kore mahallesine gitmelidir.

para icinde yuzen birisi

frante
Hevesini kırmak istemiyorum ama Gülmedim.

Ismi "zengin" olan sözlükte fakirliğin trollemesi yapılır, zenginliğin değil. Istikrarli ve edebi şekilde fakir olduğunu anlat, Eyvallah. Biz de "çocuk ne güzel anlatıyor yaff" diyelim.

Olmadı.


zengin itiraf

frante
Ise gidesim o kadar yok ki bir elimde lahmacun, otekinde bira, ağzımda sigara ile en işlek caddeye koşarak dalasim ve "şükran gününde nerdeydiniz" diye bağırasım var. 2 gün rapor aldıracak dayağı yesem yeter Allahım. Ya da Allahım şöyle de olabilir. Ben başka bir şeye donuseyim, Şu saniye ama. Ot olur, at olur. At olup Eve koşayım.

0zgur

frante
haydaa. buraya da mı geldin?

ne hırsmış be kardeşim. olayın içeriğini tam olarak bilmiyorum. ekşi sözlük-hastane rezaletinden sonra günde 5456 entry yazmasıyla tanıdım. o kadar.

bizim balkonda falan değilsin di mi şu an? baya olabilirsin gibi geldi bana çünkü.

anal seks

frante

Ya şimdi. Anlatalım sabaha kadar, Akşam serinliğinde anlatalım ama. Hava çok sıcak Çünkü.

Yalnız anal sekste kadın ya da erkek göt sahibi kişinin acı duymaması imkansız, şehir efsanesi. Biz bunu ikna etmek için kullaniyorduk. "Nerden biliyosun len ehehe" gibi şakalar yapılmasın. Gerekcelerim var.

Şapkanı önüne koyup düşün. Hobilerim arasındadır zaten şapkamı önüme koyup düşünmek. Neyse. Boşaltım yapılan yerin başka bir amaçla kullanılması bu. Kusarken zevk alan var mı aramızda? "Şu an Çok iyi kusuyorum ya ahahaha" diyen biri? Yok. Konuşamazsın zaten ve insanlıktan çıkıyorsun. Bir an önce bitsin diye dua ediyoruz. Ama kustuktan sonra bi rahatlık hissedilir. Çünkü o boğaz parmak sokmak için değil, sucuk için, löp löp kavurmayi indirmek içindir.

Iyice coştum tutmayın beni. Kaybedecek bir şeyim yok. Çıkardım kaleciyi Son kornerde.

Göt deliğine anus deyince her şey güzelleşmiyor. Anusu yalamak deyince zaten iş çığırından çıkıyor. Pardon. Siz aşkı çiçek böcek bulut mu sandınız? Koca Tarkan ya. Ayıp. Koca Tarkan yalan mı söyleyecek?

Acıdan zevk alanlar olabilir. Bana ne? Ama böyle ballandıra ballandıra anlatılacak bir şey değildir anal seks. Sonra kız arkadaşınıza falan "adamın gol diyo" diye okutmayin. Tekmeyi yersiniz. Evet anal tekme.

Bunları Bayburt'ta yazıyor olmak beni ayrıca mutlu etti. Bye.

istanbul havalimanı

frante
yaklaşık 2 yıl boyunca belli aralıklarla şantiyelerden bir kısmında dolaylı olarak çalıştığım havalimanı. gelip giderken "burası bitmez" diyordum sürekli. bitirmişler.

her gidişimde birilerinin öldüğünü/yaralandığını duydum. "bu kadar riskli bir iş ise siz neden çalışıyorsunuz?" diye sorduklarım genelde işsizlikten, maaşların yüksekliğinden, kalacak yerlerinin bile olmadığından bahsediyordu. inanılmaz bir personel sirkülasyonu vardı zaten. yabana atılmayacak miktarda arap, gürcü de çalışıyordu şantiyelerde. hatta zaman zaman konuşup anlaşabileceğim birini bulmakta zorlanıyordum. o derece.

askerde o yaratığımsıları dahi yemiş pis boğaz bir insan olarak ben bile buradaki yemekhanelerin kokusu, pisliği ve yemeklerin kötülüğünden dolayı yemekhanede doğru düzgün yemek yemedim. ha şimdi diyeceksin ki "ulan adamlar ölmüş sen iki tas çorbanın peşindesin!!" öyle değil. buradaki çalışma şartlarının elle tutulur hiçbir tarafı yoktu. hiçbir insanın mecbur kalmadıkça çalışacağı bir yer değildi.

keskin bir doğal katliam da yaşandı havalimanı inşaatında. karadeniz'e uzanan köylerin çevresinde tıraşlanmış araziler, kaderine terk edilmiş köpekler.. korku filmi gibiydi. şimdi düşündükçe aklıma çakıyor teker teker. hani kimsenin ölmediğini bilsen ve bu tabloyu görsen dahi "yere batsın uçağı da dünyanın en büyük havalimanı da kapatın gidelim burayı" dersin.

konumu zaten istanbul'da yaşadığını iddia eden insanların yüzde doksanının gitmek istemeyeceği bir uzaklıkta.

çok tuhaf. bununla övünülmesi nasıl bir sirkin içinde yaşadığımızı gösteriyor. normal bir adalet düzeninde cumhurbaşkanı falan götürürdü şurada dönen işler.

10 mart 2005 mehmet karahanlı'nın öldürülmesi

frante
dengeleri değiştiren olay. kendisi bayılırdı bu dengelere biliyorsunuz.

-kahvaltıya gelmeyecek misin?
+dengeler kılıç dengeler...

ee böyle dedin de noldu? iki tane soytarı tarafından öldürüldün hey gidi yüce baron. adamlar yüzde yüz polyester önlük giyip tavuk keser gibi kestiler seni. hiç terlemediler bile.

bi de gitmiş orda latince konuşuyor. hani gidiş yolundan puan verirler de belki yırtarım umudu taşıyor hala.

etrafa neşe saçan insana deli demek

frante
Bir bakıma Doğru. Bütün deliler neşe saçmaz ama neşe saçan herkes biraz delidir. Ayrılık sevdaya dahil midir Peki? Onu ilerleyen bölümlerde göreceğiz.

Tanıdığım en neşeli insanlardan birine diğerleri deli, Ben ise zeki ve neşeli diyorum. Mesela ben bu adama ne zaman "Abi naptın" desem her defasında farklı cevaplar alıyorum.

Karşılıklı sigara içerken..

-naptın Abi?
+Bu sene sivrisinek yok hiç!
-he ya neden öyle?
+değişiyor işte.
-valla çok değişiyor. Ankarada var mı acaba?
+ohoo orda kesin çok vardır.
-Bence de abi. Peki İzmir?
+Ona da sonra bakarız. Sen napiyosun?
-üstümü değiştiriyorum şu an. Sen de değiştir Abi.
+Ben o işi Evde yaptım. Sağol.

Tabii bizim çocuklar falan ses kesip bizi dinlemeye başlıyor bi süre sonra. Ikı Deli bir araya gelmemeliydik.


online listesi

frante
tek liste halinde tüm online yazarları göstermemesi çok hoş.

yenileyip yenileyip "acaba bu sefer kimlerle aynı gruba düşcem lan" diye eğleniyorum. kaç yaşındayım? bilemiyorum.

masal

frante
seni karşılamayacaklar anlaşıldı. naber? ya. 10 senedir falan okuduğum birini nasıl karşılayacağımı bilmiyorum. affet. zaten sen bunu karşılamadan saymayacaksındır. "ee bu da bizim şey. başka yok mu?" diyeceksindir.

eylül'e kadar oyalan işte. sezonluk yazar getirdik. hem de ne. masal sözlükte yazmaya başladığında; acun muhabirdi, cem uzan döner ekmek dağıtıyordu, anap iktidara adaydı, messi a takıma yükselmemişti. hala genciz saçmalama.

500 puan yapar yapmaz aklıma sen gelmiştin. ee nerde bizim davetiye hakkı? akrep nalan. bi insan of aman nalan olarak anılmaktan neden memnun olur? senin için of aman masal deseler kavga çıkarır mıydın? bu da film adı gibi. aman of masal.

bi de elbette deniz seki'nin çok sevdiğim bir şarkısı. bilahare inceleyeceğim. bye.

balkon yıkamak

frante
kadınları teskin etmek için uydurulmuş bir şey değil. uygun hortum ve süpürge ile dünyanın en güzel şeylerinden birine dönüşüyor. aa hortum olmalı. bazılarını görüyorum, kovayı boca ediyorlar. etme. çalınmış başkalarına nazar ediyorsun. etme.

büyük balkon sahipleri çok şanslılar. yeni evlerdeki balkonsuzluk, fransız balkonculuğu yakışıksız, tatsız. balkonu şöyle evire çevire yıkayamayacaksak neden orada bir evimiz var ki?

balkon yıkamaya uygun, kalp kırmayacak bir kapri aldım geçen. çok coşmayınca ıslanmıyor. hortumu toplaması sıkıntı sadece. hiçbir zaman istediğim seviyede toplayamıyorum. hep bir şeyler eksik gibi. mükemmeli arıyorum.

seni anan benim için doğurmuş

frante
küfür değil, şarkıdır. çok küfür gibi.

o zamanlar 55 yaşındaki ibrahim tatlıses'in üniversiteli aşık hareketleriyle klip çekmesi? bunun bir de demet akalın versiyonu var. şarkıyı hatırlayamadım şimdi. sahile gidip tartışmalıydı o. bu da merdivenden inip dönüp bakmalı. "heey hey aşığız birbirimize. baya etkilendik hey." mesajı buram buram. yapmayın. çorapla uyuyasım geliyor.

anneye geçelim. "bence var ya necla'yı benim için doğurmuşsunuz. teşekkürler." dediğimiz yere geçelim. sonunda da utanan maymun var. vay anasını. yok necla'nın değil. adamın kendine biçtiği değere bak.


zengin sözlük yazarlarının karalama defteri

frante
ada ben klima taktırmak istiyorum. çünkü son 51 yılın en sıcak yazı geliyormuş. 52 yıl önce bir sebahattin "bu sene çok sıcak of" dememiştir. belki de o kadar sıcak olduğundan habersiz bir sebahattin idi. benim haberim var çünkü haberlerde söylediler. onlara inanırım kardeşim.

evde 40 yaş üstü misafirler varken üstsüz güneşlenemiyor, birbirinden cesur pozlar veremiyor, nefes kesemiyorum ne yazık ki. bize atlet düşüyor. beyaz. onu giydiğimde de yaşıt oluyoruz misafirlerle. hop okey oynamaya!

beyefendi olmak ile hande yener olmak arasında gidip geliyorum. hande yener olmak isteyen yanım ağır basıyor, bu yaza damgamı vurmak istiyorum. o klimayı istiyorum.

seni üzmekten korkuyorum

frante
bugün minibüs şoförü gözlerimin içine bakarak "var mı ücretini uzatamayan?" dediğinde söylemeyi çok istediğim söz. söyleyemedim. uzattım 50 lirayı, üzüldü.

yanlış şehirlere götürür minibüslerim
aysel git başımdan ben sana göre değilim

üvey baba

frante
eski bir dizi. uzun süre star tv ve daha önce kısa süre trt'de yayınlanıyordu diye hatırlıyorum.

bir uyarlamaydı tabii. ama birkaç yıl süren bir dizinin uyarlaması, esere sadakati kalır mı ki? yoksulluk, aile içi şiddet, üvey babalık, evlatlık, komşuluk gibi hayatın net, bükülemeyen gerçeklerinin daha iyi gösterildiği bir dizi/film bilmiyorum.

halil'in zaman zaman sabriye'yi, zaman zaman sabriye-lamia kombosunu yürüyerek tartakladığı sahneler hep aklımın bir köşesinde. halil'in mavi kazağının içinden sarkan atleti, yeleği parayı bulduğunda birkaç günlüğüne değişiyordu, kumarda kaybedene kadar.

halil güneşli diye bir adam geçti bu dünyadan.

yağmur

frante
Doğa olayı.

Şu dakikalarda İstanbul'un çeşitli yerlerinde Kendini gösteriyor. Hemen bi kahve yapıp pencerenin önüne oturdum. Yağmuru dinliyor ve onu bekliyorum, Ramazan davulcusunu.

celal şengör

frante
Tarih konusunda jeolojiden daha bilgili duran profesör. Izledigim bir videoda Kutuphanesini gezerken tarih bilmeyen birinin jeoloji de bilemeyecegini söylemişti.

Ve ayrıca ilber ortaylı lafa "Fransa'da 16. Yy'da bi jovoo nuik vardı. adam mesela hiç alışılmadık şekilde savaşta patlıcan kullanırdı" diye girdiğinde "ha Evet. Bu biliyorsun babasının da hayaliydi" falan diyen bir adam. 5 konuk var diyelim. Ilber ve celal Hocalar kendi aralarında konuşuyor, diğerleri bakıyor.

nihat hatipoğlu

frante
Saat 02:00'da Sultanahmet'e binlerce kişi toplayan Adam.

Şu an İstanbul dışından gelenlere el kaldirtiyor. Rahat yarısı elini kaldırdı. O kısım Biraz sallama gibi. Ya böyle bi şey olabilir mi?

17 haziran, Saat 15:47, Samsun.

-Abi napiyorsun bu akşam
+yav iftardan sonra sultanahmete gideyim diyorum
-AA Nihat hocaya mı? Ben de gelebilir miyim?
+valla kardeşim bi şekilde sıkışıp gideriz. Mehmetler de geliyor.

Bu ne lan böyle?

yazar seçiminde seçici davranmak

frante
yağmur bulutlarının göklerde cirit attığı şu güzel yaz akşamında daha da anlamlı olan aktivite.

burada bir problem var. seçim zaten seçici olmanın bir sonucu değil midir? seçici olmadan bir seçim yapmak mümkün müdür? yazar alımında seçici davranmak diyelim en iyisi. mesela bana kalsa "seçiminde seçici" yazan birini sözlüğe almazdım. ama korkmayın bana kalmıyor.

ekşi sözlük 3 yıl bekletiyor. seçici olduğu için değil, kalabalık olduğu için. 3 yıl bekleyip, yazar olup ilk entry'si "anan." olanlar var.

valla bunca zaman sözlüklerde çok enteresan şeyler gördüm. dolandırıcı gördüm lan ben. bildiğin paraları toplayıp toz oldu adam. böyle it kopuk gelse daha mı iyi? ahaha. ya bilemedim şimdi. belki de daha iyi. düşünsene mesaj geliyor:

-abi 1 lira var mı?

abi 1 lira var mı

frante
yetişkin bir erkeğin en çok duyduğu sorulardan biri.

abi olacak yaşa geldiğimden beri duyuyorum.

-evet! binlerce kez evet! evet evet evet. hep bu anı bekliyordum! yanı başındayken sana bu kadar uzak olmak... eveeeet. var! 1 liram var!

ya da

-ben karşının taksisiyim

ne dememi bekliyorsun? kesinlikle hayır yok demem. çevre kontrolü yapıyorum. bıçaklandığımda hastaneye yetiştirecek kalabalık varsa evet diyerek vermiyorum.

yazarların nick hikayeleri

frante
uy dur dum. sonunda dil çıkaran gülümseme var ama henüz şımarmadığımız için koymuyorum. ağustos gibi şımarırız gibime geliyor. arkadaşlar üzerinde çalışıyor.

la finestra di fronte'den. filmin büyükçekmece'deki en büyük hayranı olarak bir harfin mesele olmayacağını düşündüm. olmadı da!

asi astsubay olsun isterdim ama. çok asi. botlarını bağlamıyor falan.

online arkadaşlar

frante
Bir buton.

Eğleniyor muyuz gençler der gibi olmuş. Ya da şey gibi. Ankara pavyonlarinda "bayan arkadaşlar da burda" denmesi gibi. Her okuduğumda aklıma Ankaralı Namık, çubuklu yaşar, kochisarli elvan dalton geliyor. Sıkıntı büyük.

ağartı

frante
cahit zarifoğlu'nun ilk dizede büyük şeyler geleceğini belli ettiği şiiri.

ezberlemek çok zor olmasa gerek. en azından benim için zor değil. ezberlemek yerine tekrar ve tekrar okuyorum. ve her okuduğumda yeni ve daha güzel bir yer keşfediyorum:

sevgililer yüzüne karşılık geldim
kaygı bağırdı gözevlerimde

günlerin yamanan yıldızlar
ve üzülen gökkuşaklarıyla
doluluğundan söz ediliyor
evlerde çocuklar arşınlanıyor
ve alkışlanıyor babalar
ki tütün başında
ekmek başında kabir başında

günler yenilenen bir isim
merdivenleri büyük ağzıyla çıkan meral
haftada üçer gün üçer hafta
ince uzun veya kahverengi
ve gelinlik sabah çatışmasında
yoğunlaşan yorgun artık ben
köprü ortasından yarılmış bu ara
organın ve güneşin salgınlığı
toprağa gelir gibi oldu an
başlar ikinci artık

beygirler uzağa kayıyorlar

bu arada gelinmeler
arkadaş yapıtlarına yar koyma
yöremdeki çimler

bu arada evimin içinde odaların birbirine düşman durduğu
ve hastalandıkları
çalışan yüreklere uzak
bekardan korkan ev sahiplerinin
kapılarda kızlık heykelleri
bu arada insanın yemeğe oturma çelişmesi

yemekten kalkma çelişmesi
erkek oluşunuza binaen
bu arada özel sıkıntılarımızın
kılıç kuşanmış hali
durmadan kanlanıp hatırladığımız
bunalan kadınlar
ben alda'yı bunalıyor görüyorum rüyamda
kırbaç gibi insanı saran etrafımızda
kelebek kanatları gözler
akılda kalan ağızlar
hatlar
seviyi yoran alkışlar
bir şehri paramparça edip
ortasından yarıp uykuları
evlerin sahanlıklarına
misafir odalarına
lavabonun altındaki dolaba
çocukların hücumluk yataklarına
iri erkeklerin şakaklarına
kadınların çırpınan dudaklarına
ve kızların sancaklarına sığınan
ve benim damarlarımda itişen uykulara

bir şehrin ortasından tren geçiyor
o şehirde büyük rüzgâr vardır
bir oyuncakçı vitrininin önünde
insanların durdukları ve duruşlarını
değiştirmedikleri trenle birlikte
şehrin ortasından oyuncak trenlerin
cezalandırmış şekilleri

kendisini buyruk
vitrine yapışık insanların kafalarındaki
içlerinden geçerken dönüp bakmadıkları
durdurup parçalamadıkları
önüne yüzer ellişer
yatıp apartman kadar
ağır tekerlerini üzerlerinden geçerken
öpüp ağızlarını ezdirmedikleri

noktanın sonuna kadar
bir sinir bir can yanmasıyla
bir parçamı
bir demir mengeneye
koyup sıkmak istiyorum mu nedir
dilimi

bir acı mı ne gerek
öyle uykum var ki
öyle istiyorum ki

o içinden marşandizler
şimşek gibi fırlayan
şehirde hemen
hat boyunda ilk tahta evde
derin yatakta
her an çığlıklarıyla
uyuyayım kıyametler
bir ejder geçsin
öyle tanıdığım
öyle canımın içinde

durup gelmeyince
morfin gibi arıyorum direnmeni
iğne üzerinde yüzün gelip
kuşatmıştı beni
ama düşündükçe Korkmak
yüzünle geldiğini

Ve bunları elbette çabucak geçelim sevgilim

youtube yorumunda aşk acısını anlatan insan

frante
mesela bir aşk şarkısı var, düz.

yorum: ahh ayşegül ahh. sen hep zalimdin.......

bu ne şimdi? bütün ayşegülleri zan altında bıraktığının farkında mısın? ben seni tanıyorum. selam. kral tv'de "şimdi kim bilir nerlerdesin? zeynep sana söyleyemediklerim var. özledim. bu şarkı bütün kral ailesine gelsin." yazan adam da sendin. 8 kontördü ve bunu yazdın. ulan deli misin? bari şarkıyı da zeynep'e yollayaydın. kral ailesinden kimi tanıyorsun oğlum sen? bi dk bekle. bitmedi daha. sen kral ailesiyle nasıl bi ilişki içindesin? anlamadım, anlatsana.

şey de olabilir bak. kral tv'den birkaç ruh hastası gelen yorumları kendilerine uyarlıyor olabilirler. bakıyorlar tırt bir şey yazıyor, hop değiştir, şarkıyı kendine armağan ettir. iyi iş. neyse.

bu saatlerde neler yaptığını düşündüğüm şahane kişi.


hissedilen sıcaklık

frante
Bir sıcaklık türü.

Hava durumunda kendine "İstanbul'da sıcaklık yirmi sekiz derece. Hissedilen sıcaklık otuz iki dereceye kadar çıkacak" şeklinde yer buluyor.

Birkaç sorum olacak bu noktada.
-sıcaklığı hissetmek ölçülebilir bir şey mıdır?
-"sana güneş hep arkandan vurmuş" ve "yazımı kışa çevirdin" sözlerinde bahsi geçen kişiler hesaba katılmış mıdır?

Sabah kalkıyorum mesela. Telefondan sıcaklığa ve sonra hissedilen sıcaklığa bakıyorum. "Ooo bugün hava çok soğukmuş" diyerek aynı montu giyiyorum. Bileyim yeter ya. Soğuk olduğunu bileyim yeter bana.

zengin sözlük

frante
Allahım sana şükürler olsun. Şu an var ya ilhan mansiz'ın Senegal'e attığı golü anlatan yalçın Çetin gibi, Sertab erener'in eurovision zaferini anlatan Bülend ozveren gibi, Fenerbahçe'nin euroleague şampiyonluğunu kutlayan murat kosova gibiyim. Sevinçten ağlıyorum.

En sonunda kavga. En sonunda. Çocuklar! Hepinize sarılmak ve sabaha kadar ağlamak istiyorum. Bakmayın bu gözlerden süzülen yaşa haydi Siz de haykıran sevincinizle katilin bana. Ayak üstü şiir bile yazdım. Teşekkürler çocuklar bu gurur hepimizin.

Oh be.

kankacılık

frante
bireysel yetersizliği örtmenin en basit yolu.

kankacılık ve arkadaşlık farklı şeyler. arkadaşlık, bireysel yetersizliği bireye yardımla aşmaya çalışır, sorunun özüyle çatışma halindedir. kankacılık ise bireysel yetersizliği görmezden gelir ve "öyle bir şey yok. burcucum çok güzel çıkmışsın:p" der. halbuki burcu at kestanesi gibi çıkmıştır. kankacılık, bir süre sonra burcu'nun bizatihi at kestanesine dönüşmesiyle biter.

ilişkinin ilk dönemlerinde yaşanan mesajlaşmalar

frante
mükemmel diye bir şey yoktur. bu kurgulardan uzaklaşmak, uzaklaştırmak lazım. bu beklentiyi hissettiğim an "kadam yirmi lira ateşlesene be" yazıyor, sinirlere değiyorum.

ilk buluşmada dayılarına dövdürecek, biber gazıyla saldıracak insanlar arıyorum artık ben. mahcup mahcup bakanlardan hayır gelmedi.

biz içerde gün saymayı beklerken, gördük ki birileri cebimizdeki parayı sayıyor, birileri de anamızı avradımızı sayıyor!

baba

frante
60 yaşından sonra kurtlar vadisi izlemeye başlayan Adam.

Milletin babası emekli olunca kahvehaneye sarar, bağa bahçeye sarar. Bizimki "abdulhey de yani abartıyor ama artık:(" diyerek dolaşıyor evin içinde. Bir de yıllarca "Bu ne saçma dizi" diyordu.

heyecanlı üniversite öğrencisi

frante
cehalet tek başına tehlikeli değildir. eğer -yine mi sen- yanına cesareti, heyecanı ya da saldırganlığı alırsa krampa dönüşür. ps'de resident evil oynarken mermi ve tabancayı kombine etmek gerektiğini göstermek için at kadar "combine" yazar. bunu, mermi ve tabanca ayrı ayrı resimlerle gösterilmesine rağmen oyuncular arasında heyecanlı üniversite öğrencileri olduğunu varsayarak yapmışlardır. japon yapıyor abi.

heyecanlı üniversite öğrencilerinin başlıca problemleri; bilmediğini kabullenmemek, yanlışa fazla güvenmek, heyecanına yenik düşmek, bir adım geri çekilip düşünememek, ezbere konuşmak gibi şeylerdir.
kısacası ortadoğu halklarının temelindeki tüm özellikleri gururla taşırlar. mesela buna "sensin o arap sıçmığı" gibi bir cevapla gelirler.

tespit etmekte saydığım emareler netleşmediği takdirde "viral, x sevici, x turnusolü, overrated" kullanımının sıklığı sizi heyecanlı üniversite öğrencisine götürecektir.

düzeleceklerine dair umudum var mı? tabii ki yok. müdahale için çok geç.
ne yapmak gerekiyor? gördüğünüz yerde ezmekten çekinmeyin.

cumali ceber

frante
youtube kanalında 829 bin abonesi olduğuna göre ciddi sayıda izleyicisi olacaktır.

bu kişi youtube'de yorum yazmış: "filmi izleyen şöyledir böyledir diyen saygısızlar. beğenmiyorsan izleme arkadaşım." gibi.

bu filmi izleyenler maldır demiyorum. öyle düşünüyorum ama dile getirmiyorum. toplum buna hazır değil. izleyici, belki ciddi sorunları olan biridir ve dertlerini saçma şeylerle uğraşarak bir süreliğine unutmak istemiştir, yanlış filme girmiştir ne bileyim. yanlış filme girmenin bu filmi bilinçli izlemekten daha az malca olduğunu düşünüyormuşum. ben de şimdi fark ettim.

cehalete, kalitesizliğe övgünün bir filmin konusu olması korkunç lan. nereden bakarsan bak.

4-4-2

frante
90'lı yılların ortalarından itibaren, ta ki irrureta'nın deportivo'su (4-5-1), ferguson'un manu'su (4-2-3-1) ile tek forvet ve bir kişi fazla orta saha ile yeni bir oyun tarzı sunana kadar en popüler olan futbol dizilişiydi.

otto'nun yunanistan'ı saylanmaz. o 6 maçlık, kısa süreli bir plandı ve o turnuvada işe yaradı. hepsi bu kadar. turnuva bitti ve 5 yıl sonra yunanistan faroe adaları'na falan yenilen bir takıma dönüştü. ha pardon ben fifa 17'de hala öyle oynuyorum. ahaha.

diziliş, oyun anlayışını belirlemez. oyun anlayışı, dizilişi belirler bana göre. bugün en önemli teknik direktörler bile bunun ikilemi içerisinde. guardiola'nın manchester city'deki denemeleri malumunuz.

her şey bir tarafa öyle somut bir şey var ki elimizde. futbol tarihinde en çarpıcı iki uzun soluklu başarı var. leicester city ve atletico madrid'in şampiyonlukları. futbolu bıraktıktan sonra laboratuvarda incelenmesi gereken messi'nin takımını, premier lig'de milyar dolarlık takımları geçip lig şampiyonu olan takımlar bunlar.

ortak yanları: 4-4-2.

atletico madrid son maçta nou camp'a david villa-diego costa ikilisiyle çıktı. leicester city, okazaki-vardy ikilisini neredeyse hiç bozmadı. çift forvetli oyunlarıyla, ciddi bir defansif başarı yakalayarak, rakiplerinden çok daha az gol yiyerek şampiyon oldular.

nasıl? simeone ve ranieri gelip sabaha kadar anlatırlar. bunu bulan, bunun yapılabilirliğini sunan adamlar onlar. özet: stoperler ve kaleciye baskı. barcelona'nın hakim futbolundaki en önemli etkenlerden birinin kaleci ve stoperlerinin rakip takımın orta saha oyuncuları kadar iyi top tekniğine sahip olduğunu biliyoruz.

burada tamamız, burada bazı şeyler oluştu. okazaki ve diego costa gibi iki inatçı, kovalamayı seven forvet söz konusu olduğunda rakip stoperin rahat edebilmesi imkansız!

peki ya monaco? 107 gol atarak şampiyon oldular.. şampiyonlar liginde yarı finale kadar yükseldiler.. ben monaco'yu izlerken zevkten eridim, yok ettiler beni. sahte 4-3-3 ağırlıklı oynanan ligue 1'de 4-4-2 ile yaptıkları şey inanılmazdı. 4-4-2'nin kusursuz halini ben monaco'da gördüm! oyuncularının pozisyonları, yer değiştirmeleri bir görsel şölen gibiydi. 4-5 gol attıkları çoğu maçta rakip artık "tamam sizsiniz. gelin atın tamam:(" diyerek diz çöktü. nasıl bir sezon öncesi geçirdiklerini, jardim'in takımı nasıl çalıştırdığını çok ama çok merak ediyorum. ve aklıma fenerbahçe'nin bu takımı neredeyse eleyeceği geldikçe çıldırıyorum. işte onunla karşılaşsam, bir fenerbahçeli olsam bile, futbolun adaleti yoktur diye bağırarak yerlerde yuvarlanırdım.

falcao.. senden özür diliyorum. 2 yıl önce futbolu bırakman gerektiğini düşünüyordum. şimdi ise heykelinin dikilmesi gereken takımda yeniden doğuşunu izlemek, topsuz oyundaki ustalığına şahit olmak beni şaşırttı, mutlu etti, utandırdı.

vodka

frante
doğal bir ısıtıcı.

bir sonbahar klasiği olarak, havaların da biraz erken soğumasını fırsat bilerek, daha önceden slav ahbaplarım vasıtasıyla edindiğim ne idüğü belirsiz vodka şişelerinden birini geçen hafta açtım. havalar feyk atıp yeniden ısınmaya başlayınca açılmış şişeye saygısızlık olmasın diye içmeye devam ediyorum. terledikçe soyundum, soyundukça terledim. çırılçıplak halde, duvara kiril alfabesiyle "ölümümden davul fırınlar sorumludur" yazıp veda etmeye hazırlanıyorum. baya baya ismail türüt'e çevirdi beni.

monster degree

frante
eski yazarlara bi göz gezdireyim dedim de.. vay anam vay neler dönmüş serhat ya! bir kişi de gelip "frante ağabeyim şu kavganın ucundan tutuver" demedi.

yalnız ontolojik sancılar'ın "bizi şöyle rahatsız ediyorsun sözlükten mi soğutuyorsun napıyorsun seni çılgın" diye veryansın edip monster degree gittikten sonra 1 yılda 5 entry falan yazması müthiş olmuş gerçekten.

demek ki sorun o değilmiş. üzgüncük.

zengin sözlük'e baksana

frante
baktım, yeni gördüm.
reklamda oynayamam abim kızar ama kelime önerim var: lalettayin. çevremde cümle içinde kullanan hiç kimse yok şu sıralar. en son şarapçı edebiyat öğretmenimizden duymuştum. o zamandan beri kendi kendime kullanıyorum. çok yalnızım.