pointiliste fr. noktacı. xıx. yüzyılda yeni izlenimci ressamlar tarafından kullanılan, çok sayıda küçük renk noktasının, birbirleriyle karıştırmadan bir araya getirilmesine ve insan gözünün, birbirine yakın fakat birbirinden ayrı renk noktalarını birleşikmiş gibi görmesi esasına dayanan teknik.
İç mekânın kaotik hâli, yoğun ifadeci renkler, biçimsel olarak kontrolü zor zıtlıkların uyumu, resmin dinamik özellikleri arasından fışkıran; yoğun siyah, koyu gölgeler, bir tür huzursuzluk yaratmakla birlikte, insanın zayıflıklarının farkına varmasına da neden oluyor.
belirli bir anlam düzeyine çökmeyip havalarda gezen olasılık dalgaları insanlar için sarsıcı olur. söz gelimi daha genç yaşında muhteşem bir kariyeri olan bir doktorun yaratabileceği dalgalar kıyıyı ancak öpebilirken, belli belirsiz ipuçlarıyla birlikte ne olduğu, neyle uğraştığı belli olmayan bir adam, sahile tsunami düzeyinde etki eder; kıyı onun yarattığı dalgalara kavuşabilmek adına yerini terk etmeyi göze alır. Belirsizlik hakkında söylenegelen efsaneler şöyle dursun, belirsizlik insanlar adına zedeleyicidir ve çoğunlukla bilimin elinde, kimseyi zedelemeden tükenip gider.
Odysseus hastaydı, çünkü “oedipus” ile “narkissos”'un şiddetli ve iflah olmaz yalnızlıklarını taşıyordu (gizliyordu). fakat özlemi de onlaraydı (belki onlardan biri veya birkaçı olmaktı). bugün en basit bir teatral sahnede bile, bu iki başlı gövdesizligin gövdelerini keşfetmek mümkün. KamuflajIn bu hâli, insanda kalıtsal gibi görünüyor.
Giri yazabiliyorum ama silemiyorum. Niye böyle?
tıpkı insanlar gibi, bir coğrafyada doğup başka bir coğrafyaya yolculuk eden kelimelerin biçim ve anlam bakımından geçirdiği metamorfoza tanık olmuşuzdur. 21. yüzyıl'a ait bir neolojizm olan "sapiosexual" kelimesinin defalarca ele alındığını tahmin ettiğim etimolojisini bir kenara bırakıp, kelimenin bu coğrafyadaki yorumuna değinmek istiyorum.
oxford için kelimenin https://en.oxforddictionaries.com/definition/sapiosexual aşikârken, artık kelimeler için birer teleport edici (ışınlayıcı) olarak görebileceğimiz interaktif platformlarda bu konuda bir kafa karışıklığı söz konusu. "zekâ melekesinden tahrik olma" veya bir "libido nehrinin zekânın yatakları boyunca akıp gitme eğilimi" tanımının da öncesinde, bir konuşma ihtiyacı söz konusu. konuşma veya diyalog başlatma ihtiyacı söz konusu. biri gelsin, duymak istemediklerimize dokunmadan bize bir şeyler anlatsın istiyoruz. konuşmuyoruz, çünkü aslında dinlemiyoruz da (konuşmak dinlememeyi olanaklı kılıyor).
ben anadolu ya da küçük asya diye tarif edilen coğrafyada sapiosexual kelimesinin, sanki bir erkeğin böyle bir payesi olamazmış gibi, genç kadın ile konuşabilmek (belki de manidar biçimde hep sessiz biri olarak tasvir edilen genç kadını konuşturabilmek) yetisine yönelik bir ilgiden fazla bir anlama geldiğini düşünmüyorum. "çenenin laf yapması" melekesini bir tutam genel kültürle bir araya getirin, işte size bir anatolian sapiosexualism. ayrıca sapiosexualin bir kişilik özelliği olarak ortaya çıkabilmesi için, önce "sexual
bir genç kız iskandinav da olsa afrikalı da olsa, güzel dış görünüşünün ardında gizlediği maneviyatından çok korkar. bu korku da etrafa `suskunluk` olarak sirayet eder. suskunluğuyla meşhur genç kız bir kez konuşmaya başladığında, o maneviyat dilde ifadesini bulur ve uzunca bir süre devam edecek olan kovalamacayı başlatır (ilk baştan çıkarmanın yönü ve şiddeti bu yüzden ilginçtir). insanların cinsellik hakkında (başka bir erkek veya kadın hakkında değil; dolaysız bir şekilde cinsellik hakkında) konuşabileceklerinin epey sınırlı olduğu; bir konu olarak cinselliğin, beraberinde bir tedirginliği getirdiği yerde sapiosexual, susanı konuşturma, zorlama, kuşatma, fethetme, (bekâretini) alma gibi stratejilerle muhatap olmak zorunda kalır.
şu da gayet açık ki, `baştan çıkarma`ya dair sapiosexual literatür taranacak olursa eğer, sapiosexualin, bir köyün yakınındaki ormanda yaşayan perilerin, ancak, kendileri hakkında efsaneler anlatılmaya başlanana kadar ormandaki huzurlu yaşamlarını sürdürebilmeleri ve sonra orayı terk etmeleri durumunda olduğu gibi, esasında kimse ondan söz etmiyorken hep varlığını sürdürdüğü görülür. klasikleştiği üzere, kavramsallaştırma çağına gelene kadar, kendisi geçen yüzyıllarda kalan bu karakterden geriye, sözü veya spekülasyonu kalmış olabilir.
oxford için kelimenin https://en.oxforddictionaries.com/definition/sapiosexual aşikârken, artık kelimeler için birer teleport edici (ışınlayıcı) olarak görebileceğimiz interaktif platformlarda bu konuda bir kafa karışıklığı söz konusu. "zekâ melekesinden tahrik olma" veya bir "libido nehrinin zekânın yatakları boyunca akıp gitme eğilimi" tanımının da öncesinde, bir konuşma ihtiyacı söz konusu. konuşma veya diyalog başlatma ihtiyacı söz konusu. biri gelsin, duymak istemediklerimize dokunmadan bize bir şeyler anlatsın istiyoruz. konuşmuyoruz, çünkü aslında dinlemiyoruz da (konuşmak dinlememeyi olanaklı kılıyor).
ben anadolu ya da küçük asya diye tarif edilen coğrafyada sapiosexual kelimesinin, sanki bir erkeğin böyle bir payesi olamazmış gibi, genç kadın ile konuşabilmek (belki de manidar biçimde hep sessiz biri olarak tasvir edilen genç kadını konuşturabilmek) yetisine yönelik bir ilgiden fazla bir anlama geldiğini düşünmüyorum. "çenenin laf yapması" melekesini bir tutam genel kültürle bir araya getirin, işte size bir anatolian sapiosexualism. ayrıca sapiosexualin bir kişilik özelliği olarak ortaya çıkabilmesi için, önce "sexual
bir genç kız iskandinav da olsa afrikalı da olsa, güzel dış görünüşünün ardında gizlediği maneviyatından çok korkar. bu korku da etrafa `suskunluk` olarak sirayet eder. suskunluğuyla meşhur genç kız bir kez konuşmaya başladığında, o maneviyat dilde ifadesini bulur ve uzunca bir süre devam edecek olan kovalamacayı başlatır (ilk baştan çıkarmanın yönü ve şiddeti bu yüzden ilginçtir). insanların cinsellik hakkında (başka bir erkek veya kadın hakkında değil; dolaysız bir şekilde cinsellik hakkında) konuşabileceklerinin epey sınırlı olduğu; bir konu olarak cinselliğin, beraberinde bir tedirginliği getirdiği yerde sapiosexual, susanı konuşturma, zorlama, kuşatma, fethetme, (bekâretini) alma gibi stratejilerle muhatap olmak zorunda kalır.
şu da gayet açık ki, `baştan çıkarma`ya dair sapiosexual literatür taranacak olursa eğer, sapiosexualin, bir köyün yakınındaki ormanda yaşayan perilerin, ancak, kendileri hakkında efsaneler anlatılmaya başlanana kadar ormandaki huzurlu yaşamlarını sürdürebilmeleri ve sonra orayı terk etmeleri durumunda olduğu gibi, esasında kimse ondan söz etmiyorken hep varlığını sürdürdüğü görülür. klasikleştiği üzere, kavramsallaştırma çağına gelene kadar, kendisi geçen yüzyıllarda kalan bu karakterden geriye, sözü veya spekülasyonu kalmış olabilir.
sıfıra ( tekillik ) bölünemeyen uygarlığın ( demokrasi ) ( aydınlanma ) verdiği varsayımsal sonuçlardan biri. bir ihmal biçimi. biçim gibi davranmaya zorlanan bir boşluk. tarihsel diyalektik hastalığının semptomlarından biri ( fakat hayır, öyle değil; kötü bir toplumun semptomunun, nevrotik sancısı ).
kadın düşmanlığının en basit karakteristiği, öfkeli bir çapkınlıktır. neredeyse bütün bir mozart opera külliyatı ( don giovanni ) ( cosi fan tutte ) ( e nozze di figaro ) fransız ihtilali`'yle serbest kalan soysuzluğun ve ahlaksızlığın, erkeğin değil, kadının erdemi olduğu mesajını alttan alttan vermeye çalışır ( bu noktada tanrısal müzikaliteyi bir kenara zorlukla koyarak, aynı zamanda başarısız { öfkeli } bir çapkın da olan lorenzo da ponte'yi çok çok öpmek lazım.)
içerik üreticileri tarafından, içerik tüketicisi kitle için "soft science" ( yumuşak bilim ) olarak ilan edildiğine birçok kez rastladığım bilim branşı.
söz konusu saptama mot a mot yanlış değil, fakat bu saptamanın kendisi de felsefi bir saptama olduğu için,
all hard sciences began as the equivalent of a soft science, but before that they were all philosophy.
söz konusu saptama mot a mot yanlış değil, fakat bu saptamanın kendisi de felsefi bir saptama olduğu için,
all hard sciences began as the equivalent of a soft science, but before that they were all philosophy.
"erkekler doğaları gereği birbirine ilgisizdir, fakat kadınlar doğaları gereği birbirine düşmandır."
"prisons are built with stones of law,brothels with bricks of religion"
blake yorumu.
blake yorumu.
farkında olmayış.
ıslak öpüşlerinsizlik günü,
soğukta üşümeyiş.
biz, olgun insanlar için hormonlar,
çocukluğumuzu unutmayalım diye var.
sen, benim çocukluğum.
içinden geçebildiğim
eylemsizliksiz bir duvar, sen.
sen, kahvaltıdan önce bahçede
benim için kurdukları salıncak.
yokuş aşağı sallanmak sonra,
gökyüzü yüzüm olsun,
ana rahminde elleri bırakmak, sen.
bir garip tukan gösterisi kıpırtıların,
bembeyaz sözler, turuncu dilinden.
bir garip tukan
ve ben, mevsimi hatırlarım
saçılmaz etrafa usulca gözyaşların.
içlene içlene ağladığın.
ıslak öpüşlerinsizlik günü,
soğukta üşümeyiş.
biz, olgun insanlar için hormonlar,
çocukluğumuzu unutmayalım diye var.
sen, benim çocukluğum.
içinden geçebildiğim
eylemsizliksiz bir duvar, sen.
sen, kahvaltıdan önce bahçede
benim için kurdukları salıncak.
yokuş aşağı sallanmak sonra,
gökyüzü yüzüm olsun,
ana rahminde elleri bırakmak, sen.
bir garip tukan gösterisi kıpırtıların,
bembeyaz sözler, turuncu dilinden.
bir garip tukan
ve ben, mevsimi hatırlarım
saçılmaz etrafa usulca gözyaşların.
içlene içlene ağladığın.
Ardında yürünmemiş yollar bırakmaya karar verdiğin o anda, doğup büyüdüğü köy ateşe verilip yağmalanmışken o köye at üstünde, gökyüzü gibi bir yorgunluğun altında giren caesar gibi hisset. en büyük ihaneti kendi köyüne karşı edecek, en büyük yalanları kendi köyüne söyleyeceksin -ona ne şüphe! heyhat, kibirlenecekler yine de en büyük ihanetleri görmüş, en büyük yalanları duymuş olmakla. (...) köyünü ardında bırakıp açgözlü seferlere çıktığında ardında bir bulutun veya bir gölün muğlak bekleyişiyle bekleyen bir köy olacak. kişiliğinin birleştirici gücünü orada gömmüş olacak, sık sık gömünün yerini hatırlamayı ertelemeye zorlanacaksın. (...) bağların güçlendiğinde zayıfladığını öğrenmen seni bağlarını zayıflatmaya itecek. senin için özenle kazılmış bu kuyuya düşmemen dileğiyle.
Toplumca uygunsuz bulunan yollara sapma durumu.
Sapkınlaşmaya övgüler yapma noktasında sayıp duruyor kültürümüz hâlâ. Antik Yunan'dan bu yana hem de. Antik Hint'ten bu yana. Belli bir kitleye hitap eden Netflix dizileri, sözlükte popülerleşen bir aileyi eleştiren insanları, doğrudan olmasa bile, o aileye karşı sempati duymaya itebiliyor örneğin. Yapımcılar da ısrarla, sapkınlığın yeni bir şey olduğunu, amiyane tabirle, yutturmaya devam ediyorlar. Bir ormanı, o ormanın yakınından geçen bir patikadan ayıran dikenli çalılıklara karşı girişilen ilk budama girişimi, ardından gelecek olan girişimlerin de habercisidir. Biri orada bir iz gördüğünde, çalılıkların zayıf noktasını keşfetmiş olur ve alternatif bir patika oluşturma çabasına oradan devam eder. Sap-kınlık. Bu dürtü, istisnasız bütün insanlarda var. Bilinçdışı arzu hepimizde var ve bu ancak ölümle bitiyor. Bugün bir insan kampını diğerinden ayıracak "Hangi insanlar?" sorusunu sorabileceğimiz insanlar, Muson Avustralya'sında, Afrika'da ve birtakım yağmur ormanlarında yaşıyorlar. Kaldı ki onlar tümelliğin dışında bir şey bilmiyorlar. Yani yanılmıyorlar. Biz tikele inanıyoruz. Uygarlık bu demek.
Sapkınlaşmaya övgüler yapma noktasında sayıp duruyor kültürümüz hâlâ. Antik Yunan'dan bu yana hem de. Antik Hint'ten bu yana. Belli bir kitleye hitap eden Netflix dizileri, sözlükte popülerleşen bir aileyi eleştiren insanları, doğrudan olmasa bile, o aileye karşı sempati duymaya itebiliyor örneğin. Yapımcılar da ısrarla, sapkınlığın yeni bir şey olduğunu, amiyane tabirle, yutturmaya devam ediyorlar. Bir ormanı, o ormanın yakınından geçen bir patikadan ayıran dikenli çalılıklara karşı girişilen ilk budama girişimi, ardından gelecek olan girişimlerin de habercisidir. Biri orada bir iz gördüğünde, çalılıkların zayıf noktasını keşfetmiş olur ve alternatif bir patika oluşturma çabasına oradan devam eder. Sap-kınlık. Bu dürtü, istisnasız bütün insanlarda var. Bilinçdışı arzu hepimizde var ve bu ancak ölümle bitiyor. Bugün bir insan kampını diğerinden ayıracak "Hangi insanlar?" sorusunu sorabileceğimiz insanlar, Muson Avustralya'sında, Afrika'da ve birtakım yağmur ormanlarında yaşıyorlar. Kaldı ki onlar tümelliğin dışında bir şey bilmiyorlar. Yani yanılmıyorlar. Biz tikele inanıyoruz. Uygarlık bu demek.
Az sonra geleceğe kalkan bir tiren varmış da ben kaçırmışım gibi hissederek uyanıyorum. Bilinç, atom-altı beyaz ışık düzeyine kadar inmiş, yitik ütopya için yas tutmakla birlikte durumu kabullenmiş hüzünlü bir uçuş hâlinde. Mutluluk da kuşların stratosferik dinginliğinde karışıp büzülerek, yalıtık, çorak ve ağıtlı atmosferinde yitip gitmiş.
Nasıl bir kandırmacadır belli değil. Batık kredileri hepimize ödetecekler. Tam olarak planlanan da bu. Seçimden sonra çıkacak yenilen hurmaların acısı.
Yapılmışı var: (bkz:realistik bebek) genel patolojinin müstesna bir teyidi adeta. Bir kaç yüz dolara artık her şey tastamam.
didem soydan bir sözlük yazarı olsaydı muhtemelen; “ x yazar bana penisinin fotosunu” attı diyerek geçmişte yaygara koparan kadın yazarların birer kopyası olarak varlık gösterirdi. Modernizmin göbeğinde doğmuş olsaydı yara bere içinde, sarışınlığının verdiği cesaretle; “ x her tarafımı emerek morarttı ama memnunun” diyerek varoluşsal bir boşluk yaratabilirdi. Cool görünme algısı başıboş asi bir prototipin üstünde zıplamaktan ibaret. çok şükür hepimiz modernitenin ötesinden geldiğimiz için sokakta çalım satarak yürüyen; gerici ve hiç cool olmayan sert çocuk tavırlarına hep birlikte “ sana ne kadının big dick'inden ruh hastası. Story röntgencisi” diyebiliyoruz. Ülkenin cool, elit, aykırı algısı da kendisi gibi boktan.
Bir bu eksikti diyeceğim uygulama. Zengin whatsapp ı kurdunuz ne oldu? Karı kız, erkek düşürmek için kullanıldı. Sözlükte cinler top oynarken orada getto partileri verildi. Tombiş hanım kızlarımızın fotoğrafları 6 beden küçüldü. Herkes bir yakışıklı, herkes bir güzel. Ay neyse siz bunu zaten biliyorsunuz. (:
histeri çok fazla anlam yüklenmiş sorunlu bir kavram. sözcük yunanca'da rahim için kullanılan husterikos sözcüğünden geliyor. yüzyıllar boyunca kadınlarda görülen psikosomatik ve zihinsel rahatsızlıklar kadının rahmine atfedilir. aslında ortaçağ ve xıx. yüzyılda cinselliğin son derece şiddetle bastırıldığı koşullar altında yetişen kadınların bir nevi başkaldırı biçimidir.
psikanalist monique david-menard histeriğin bedeni olmadığını savunur; “ bir travma bedeninin bir bütün olduğu duygusunu ya da bedenin erojen potansiyelini geliştirmesini önlemiştir ve böylece ketlenmiş cinsellik de semptomlarda yüzeye çıkmaktadır.” bu teoriyi geliştiren ned lukacher şunu ilave eder: “ şu ya da bu sebeple histeriğin bedeninin cinselleşmesi o kadar kötü kokar, o kadar tiksinti vericidir ki, histerik kişi hiç bedeni olmamasını tercih eder.” bu durumda histeri stratejik, kişinin kendi istediği bir hezeyandır. gayri iradi bir boşalma olduğu kadar sözel bir terörizmdir.
psikanalist monique david-menard histeriğin bedeni olmadığını savunur; “ bir travma bedeninin bir bütün olduğu duygusunu ya da bedenin erojen potansiyelini geliştirmesini önlemiştir ve böylece ketlenmiş cinsellik de semptomlarda yüzeye çıkmaktadır.” bu teoriyi geliştiren ned lukacher şunu ilave eder: “ şu ya da bu sebeple histeriğin bedeninin cinselleşmesi o kadar kötü kokar, o kadar tiksinti vericidir ki, histerik kişi hiç bedeni olmamasını tercih eder.” bu durumda histeri stratejik, kişinin kendi istediği bir hezeyandır. gayri iradi bir boşalma olduğu kadar sözel bir terörizmdir.
Kendine güvenmek. Bu güven etkiliyor beni. Aslında hiçbir şeyden emin değildir fakat bunun farkında olmak dehşet verici bir emin oluş duygusu verir karşıdakine. Bir okyanus olup içinde küçük küçük adalara sahip olmak gibi. Kurgular, emin olmuş gibi görünmeler, baştan çıkarmalar.. tabii bu okyanus saf bir okyanus içinde ada bile yok. Dupduru ve inanılmaz bir felsefe atmosferi. Bir antik çağ filozofunun reenkarnesi gibi. :)
(bkz:felsefe yaptım yer misin)
(bkz:felsefe yaptım yer misin)
hayvani arzuların eşlik ettiği bir güdü varsayabiliriz. bu hissin insanı teslim alması zor bir şeydir. bilinçdışında sevgilisinin üzerine işeyen erkekler olur. cinselliği hayvani olarak ete kemiğe büründürür. kişi duyduğu arzuyla kıvranabilir, uyuşturucu krizine girmiş gibi titreyerek partnerini parçalayabilir. freud'un kılık değiştirmiş şeytani motif olarak tanımladığı bu cinsel arzu, kişinin can çekişerek çıkardığı hırıltılar arasında gizli gizli ağlar durur.
canlı olmanın bir amacı ya da en azından bir nedeni olmalı. amacı yok olma kaygısı nedeni de hiç var olmama sanrısı.
ölümdür şu gencecik fidanın altında kendi kendisiyle bekleşen. yaralı martılar gelir, büyük albatroslar gider. anka kuşunun kızı içlenir; çekmediği nefeslerden birini bırakır havaya. nerededir, kim bilir? öpülmemiş ayakları ne kadar yorgun? takatten düşmüşün yolu hepsinden uzun. fidan yaralı, inliyor duymasını bilene.
ölümdür şu gencecik fidanın altında kendi kendisiyle bekleşen. yaralı martılar gelir, büyük albatroslar gider. anka kuşunun kızı içlenir; çekmediği nefeslerden birini bırakır havaya. nerededir, kim bilir? öpülmemiş ayakları ne kadar yorgun? takatten düşmüşün yolu hepsinden uzun. fidan yaralı, inliyor duymasını bilene.
Aklın zincirlerini koparırsa götün peşinden gider. Bu!
Ortada büyük bir dram var fakat bunu netflix ile karikatürize etmek nasıl bir aklın ürünüdür anlamış değilim. Ne zaman bu kadar acımasızca ortada bir kaç cinayet; çocuk istismarı, tecavüz ve işkencenin olduğu bir vakayla dalga geçmeye başladınız yahu! Yazık.