vokaldeki orçun sünear ve davulcu derya eke tarafından 2004 yılında kurulan ülkemizin ilk reggae albümü yapan grubudur. ayrıca Kelime anlamı Jamaika İngilizcesindeki 'satta'dan (rahatla /takma/salla) geliyormuş.
savaş karşıtlığı, özgürlük, politika ve aşk; şarkılarının temalarını oluşturur. atatürk için yazdıkları mustafa isimli bir şarkıları da mevcuttur.
2002 yılında isviçre'de kurulan folk metal grubu. orphaned land'ın batı versiyonudur. horon teptirir.
1991 israil çıkışlı oryantel/death/progresif metal grubu. orta doğunun mistik havasını şarkılarında hissettirir. dinlerken savaşın ortasında ritüllerini gerçekleştiren din adamlarını izliyormuş izlenimi verir. ülkemize sık sık gelirler. canlı performanslarını dinlemek kısmet olmadı ama albümleri iyidir. özellikle The Never Ending Way of ORWarriOR albümü usanmadan dinlenilesidir.
uzayın derin karanlıklarında yüzdürür. gitarın sert riff'ieri ve davulun ışık hızı uyumu savaşın ortasında kılıcınızla kelle almışsınız hissi yaratır. dipnot: grubun okunuşu gociıyra imiş. :)
2001 yılında danimarka'da doğmuş metal grubu. hangi metal grubu olduğunu yazmadım çünkü spesifik bir türleri yok. müziğin hemen hemen tüm renklerini albümlerine yansıtan bir grup. albümlerini dinlerken çorba niyetine thrash metal'i yudumlarsınız önce. ana yemeği beklerken johnny cash'ın eşsiz melodileri kulağınıza çalınır. daha sonra vokalin o titrek sesiyle karnınızı american rock, punk karışımı yemeğinizle bir güzel doyurursunuz. attıkları ince soloları tatlı niyetine gömerek hayatınıza mutlu mesut devam edersiniz.
sözün özü, beklentileri fazlasıyla karşılar volbeat. a warrior's call, magic zone, the gates of babylon, seal the deal muazzam şarkılarından birkaçıdır.
sözün özü, beklentileri fazlasıyla karşılar volbeat. a warrior's call, magic zone, the gates of babylon, seal the deal muazzam şarkılarından birkaçıdır.
yarın belirtilen saat aralığında işim olduğu için bugün icra edeceğim etkinlik.
küçüklüğümden beri her bayram giderim mezarlığa. yaşıtlarım büyüklerinin elini öpüp para toplamaya çalışırken, ilk olarak babamı ziyarete giderdim. her gidişimde, birlikte gittiğim kişiler yüksek sesle dualar okur; ben ise içimden onunla konuşurdum. "bizleri düşünme, gözün hiç arkada kalmasın. geride bıraktıkların çok çok iyiler." iyi olmasam bile iyiyim derdim ona. elinden bir şey gelmeyeceğini aklından geçirip, üzülmesin diye. hâlâ da öyle yaparım.
mezarlığa girdikten sonra yol boyunca uzun bir koridoru geçeriz onu ziyarete giderken. akrabalarımın "mezar taşlarında yazılanları okuma sakın, unutkanlık yapar!" naralarını dinlemeyip, okurum her gidişimde o minimal öyküleri. elma yemenin unutkanlığa iyi geldiğini duymuştum. bir elma fazladan yerim unutkanlığımı gidermek için ne olacak ki.
su testisi gerekir mezarındaki ağaç ve çiçekleri sulamak için. yanımda götürmediysem, babamın komşusundan ödünç alırım testiyi. işim bitince komşuya teşekkür eder, bir iki kelam da onunla konuşurum. onlar hayatta olmayabilirler belki ama duyuyorlar bizi. bekliyorlar da sohbet edecek birilerini. unutulmamış olduklarını görünce mutlu oluyorlar, biliyorum.
ziyaretimi sonlandırırken huzurla dolar içim. artık geri gelmeyeceğini kabullenmiş olmanın verdiği depresif ruh hali; yerini, onu bu bayramda da yalnız bırakmamış olma huzuruna bırakır, kısa öykücükler okuyarak çıkışa doğru giderim.
mezarlığa girdikten sonra yol boyunca uzun bir koridoru geçeriz onu ziyarete giderken. akrabalarımın "mezar taşlarında yazılanları okuma sakın, unutkanlık yapar!" naralarını dinlemeyip, okurum her gidişimde o minimal öyküleri. elma yemenin unutkanlığa iyi geldiğini duymuştum. bir elma fazladan yerim unutkanlığımı gidermek için ne olacak ki.
su testisi gerekir mezarındaki ağaç ve çiçekleri sulamak için. yanımda götürmediysem, babamın komşusundan ödünç alırım testiyi. işim bitince komşuya teşekkür eder, bir iki kelam da onunla konuşurum. onlar hayatta olmayabilirler belki ama duyuyorlar bizi. bekliyorlar da sohbet edecek birilerini. unutulmamış olduklarını görünce mutlu oluyorlar, biliyorum.
ziyaretimi sonlandırırken huzurla dolar içim. artık geri gelmeyeceğini kabullenmiş olmanın verdiği depresif ruh hali; yerini, onu bu bayramda da yalnız bırakmamış olma huzuruna bırakır, kısa öykücükler okuyarak çıkışa doğru giderim.
yaratılan en güzel şeylerden. tıpkı kusursuz bir kadın gibi. gecenin karanlığında, sigaranızın parlayan ucu blues'le birleştiğinde odanızı ışıldatır.
betona çarptıktan sonra değil de toprağa değdikten sonra olanı makbuldür. huzur verir.
peşin tanım: en ideal siyasi düzen arayışında olan düşünürlerden biri.
toplumsal sözleşme adlı eserinde kuvvetler birliği ve mili (genel) irade kavramlarının olması gerektiğini savunmuştur. bireyler tüm haklarını toplumsal sözleşme ile topluma ve devlete devretmişlerdir. rousseau'ya göre genel irade; yasama, yürütme gibi parçalara ayrılmamalıdır.
"hakimiyet ne sebeplerden ötürü başkasına devredilemez ise yine o sebeplerden bölünemez. çünkü irade ya geneldir, ya değildir; ya halkın hepsinin, ya sadece bir kısmının iradesidir. birinci halde beliren bu genel irade hakimiyetin işidir. ikinci halde sadece özel bir iradedir ve hükümet işidir."
yine rousseau'ya göre kuvvetler ayrılığı sadece krala karşı ileri sürülebilir. milli irade kurulduktan sonra artık kuvvetler birliği geçerli olur. bazı düşünürler rousseau'yu despotik düşüncelere sahip olarak görse de ulu önder atatürk, jean jacques rousseau'den fazlasıyla etkilenmiştir. nitekim atatürk de kuvvetler birliğinden yanaydı ama atatürk'ün kuvvetler birliği anlayışı, yeni kurulmuş bir ülkeyi ağzından salyalar akan gelişmiş ülkelerden koruyabilmek ve dönem şartlarını ele alırsak yapılan çalışmaların daha hızlı karara bağlanması için olması gereken bir şeydi belki. daha iyisi olabilir miydi bilinemez ama monarşi yanlısı olsa saltanatı kaldırmaz, padişahlığını ilan ederdi. bu da kendisini değil ülkenin geleceğini düşündüğü anlamına gelmez mi?
toplumsal sözleşme adlı eserinde kuvvetler birliği ve mili (genel) irade kavramlarının olması gerektiğini savunmuştur. bireyler tüm haklarını toplumsal sözleşme ile topluma ve devlete devretmişlerdir. rousseau'ya göre genel irade; yasama, yürütme gibi parçalara ayrılmamalıdır.
"hakimiyet ne sebeplerden ötürü başkasına devredilemez ise yine o sebeplerden bölünemez. çünkü irade ya geneldir, ya değildir; ya halkın hepsinin, ya sadece bir kısmının iradesidir. birinci halde beliren bu genel irade hakimiyetin işidir. ikinci halde sadece özel bir iradedir ve hükümet işidir."
yine rousseau'ya göre kuvvetler ayrılığı sadece krala karşı ileri sürülebilir. milli irade kurulduktan sonra artık kuvvetler birliği geçerli olur. bazı düşünürler rousseau'yu despotik düşüncelere sahip olarak görse de ulu önder atatürk, jean jacques rousseau'den fazlasıyla etkilenmiştir. nitekim atatürk de kuvvetler birliğinden yanaydı ama atatürk'ün kuvvetler birliği anlayışı, yeni kurulmuş bir ülkeyi ağzından salyalar akan gelişmiş ülkelerden koruyabilmek ve dönem şartlarını ele alırsak yapılan çalışmaların daha hızlı karara bağlanması için olması gereken bir şeydi belki. daha iyisi olabilir miydi bilinemez ama monarşi yanlısı olsa saltanatı kaldırmaz, padişahlığını ilan ederdi. bu da kendisini değil ülkenin geleceğini düşündüğü anlamına gelmez mi?
vaktin el verdiği müddetçe katılmayı istediğim grup. hem sözlüğün canlanması hem de sıcak, samimi bir ortam olması adına faydalı olabilir. aklımda bir iki bir şey var ama grubu sınırlandırmamak için söylemekten vazgeçtim. çerezimi aldım bekliyorum.
iki dönem sonra genelkurmay başkanı olacağını düşündüğüm paşa.
o değil de koskoca kolordu komutanı ergen tribi yapıp istifa etmeye kalkıyor, haşmetlimiz de çocuğa öğüt verir gibi "askerlikte kırgınlık olmaz, nereye gönderilirse gider" minvalinde bir açıklama yapıyor. hatır günül işleriyle atamaların yapıldığını görmüştük de askeri kanadın da trip yapması enteresan. sayın cumhurbaşkanım ben de bir gün sizi iki km öteden görme şerefine nail olmuştum, var mı oralarda bi müsteşarlık koltuğu? yardımcılık da olur.
o değil de koskoca kolordu komutanı ergen tribi yapıp istifa etmeye kalkıyor, haşmetlimiz de çocuğa öğüt verir gibi "askerlikte kırgınlık olmaz, nereye gönderilirse gider" minvalinde bir açıklama yapıyor. hatır günül işleriyle atamaların yapıldığını görmüştük de askeri kanadın da trip yapması enteresan. sayın cumhurbaşkanım ben de bir gün sizi iki km öteden görme şerefine nail olmuştum, var mı oralarda bi müsteşarlık koltuğu? yardımcılık da olur.
genel olarak erkeklerin daha düz yaşayan; düşüncelerinin, tavırlarının tahmin edilebilir olup, kadınlarınsa ne yapacakları hiçbir zaman kestirelemeyen varlıklar olduğu düşüncesi hakim. buna pek katıldığımı söyleyemem. cinsiyetçilik anlamında söylemiyorum ama en azından söylenenler kadar basit bir cinsiyet değiliz yahu. ne arkadaşlar tanıyorum flört ettiği kızdan cevap gelmezse aklından milyon tane senaryo üreten. ya da kız arkadaşından ayrıldıktan sonra götü başı dağıtan.. "göbeğini kaşıyan adam" geleneğinden geliyor sanırım bu düşünce. bir de ataerkil toplum yapısı eklenince iyice 'hanzo' moduna sokulmaktayız. bu kadar 'çağdışı' yaratıklar değiliz bence. görmüyor musunuz elin adamı ne senaryolar üretiyor evlilik teklifi yapmak için. bunlar hep yaratıcılık, hep naiflikten.
tanım: uçurum olmayan farklardır.
tanım: uçurum olmayan farklardır.
günümüzde, iktidara yakın kişiler tarafından pek talep gören mesken.
dinlemek isteyenler için an itibariyle canlı yayın var.
jerry schatzberg'in dilimize "esrar bitti" olarak çevrilen, başrollerini al pacino ve kitty winn'in paylaştığı, 1971 yapımı filmi.
samimi bir şekilde, hiçbir abartıya kaçılmadan uyuşturucu bağımlılarını oynayan iki isim de rollerini oynarken efsaneleşmişlerdir. al pacino'nun hayat verdiği bobby karakterini izlerken, gerçek bir uyuşturucu satıcısının filmde rol aldığını zannediyorsunuz. tabii sakızı da ona eşlik etmekte. karakterlerin birbirleriyle olan diyalogları muazzam. ayrıca 70'lerin havasını soluyorsunuz filmi izlerken. caddeler, sokaklar, kostümler ve elbette aşk. aşkı da bir başkaymış o zamanların.
samimi bir şekilde, hiçbir abartıya kaçılmadan uyuşturucu bağımlılarını oynayan iki isim de rollerini oynarken efsaneleşmişlerdir. al pacino'nun hayat verdiği bobby karakterini izlerken, gerçek bir uyuşturucu satıcısının filmde rol aldığını zannediyorsunuz. tabii sakızı da ona eşlik etmekte. karakterlerin birbirleriyle olan diyalogları muazzam. ayrıca 70'lerin havasını soluyorsunuz filmi izlerken. caddeler, sokaklar, kostümler ve elbette aşk. aşkı da bir başkaymış o zamanların.
birçokları al pacino'yu scarface filmi ile özdeşleştirse de (bkz:The Panic in Needle Park) filmindeki performansıyla gönlümde taht kurmuştur. tüm rollerin hakkını fazlasıyla veren, yaşayan efsanelerdendir. bundan yirmi yıl sonra; böyle abilerin filmlerini kendileri hayattayken seyretme imkanını elde ettiğimiz için, bu günleri düşündükçe buruk bir mutluluk yaşayacağız muhtemelen.
dikkat etmezseniz gitarı ağlattığı gibi sizi de ağlatabilir. dozunda almak lazım.
(bkz:kraliçe)
yoldan geçerken tesadüf eseri olayı gören kahraman kadın; cesurca, şiddet uygulanan kişiyi kurtarmıştır.
fiziksel olarak şiddet uygulayan kişiden güçsüz olabilir ama daha güçlü olan yüreğiyle, elinden çekip almıştır.
böyle cesur insanların çoğalmasıyla bu tarz ölüm vakaları bir nebze azalır.
"sen kimsin" sorusuna "ben o kadının kardeşiyim" cevabı tüyleri diken diken etmiştir.
https://twitter.com/morcetele/status/897868598437457920
edüt: link yenilendi.
fiziksel olarak şiddet uygulayan kişiden güçsüz olabilir ama daha güçlü olan yüreğiyle, elinden çekip almıştır.
böyle cesur insanların çoğalmasıyla bu tarz ölüm vakaları bir nebze azalır.
"sen kimsin" sorusuna "ben o kadının kardeşiyim" cevabı tüyleri diken diken etmiştir.
https://twitter.com/morcetele/status/897868598437457920
edüt: link yenilendi.
yaratıcılığın vücuda bürünmüş halidir. adeta insan algılarıyla dalga geçer. 'kelebek' hayatında önemli bir yere sahiptir, birçok eserinde görebilirsiniz.
uykuya dalar dalmaz uyanabileceği bir düzenek kurmuştur. böylece anlık olarak kafasında oluşan şeyleri hemen resmedermiş. ayrıca bahçesindeki kuru otları john lennon'un eşi yoko ono'ya "bıyığının kılları" diye on bin dolara satmış. iyi de yapmış.
narsist bir kişiliğe sahip olduğunu şu cümlelerden çıkarmak yanlış olmasa gerek:
"Modern sanatın kurtarıcısı olduğuma inanıyorum. Modern zamanların tüm devrimci deneyimlerini soylu bir biçimde ve güzellikle yüceltebilen, bütünleştirebilen ve mantığa yerleştirebilen bir tek ben varım."
"Efendim iyi ressam olmak çok kolaydır. Sadece iki şartı vardır. Birincisi İspanyol olmanız gerekir. İkincisi adınızın Salvador Dali olması gerekir"
tüm eserlerine şuradan ulaşabilirsiniz: http://www.dali-gallery.com/galleries/paintings.html
detaylı bilgi içeren bir diğer kaynak: http://www.magaradergisi.com/sanat/380-surrealist-provokator-salvador-dali-
uykuya dalar dalmaz uyanabileceği bir düzenek kurmuştur. böylece anlık olarak kafasında oluşan şeyleri hemen resmedermiş. ayrıca bahçesindeki kuru otları john lennon'un eşi yoko ono'ya "bıyığının kılları" diye on bin dolara satmış. iyi de yapmış.
narsist bir kişiliğe sahip olduğunu şu cümlelerden çıkarmak yanlış olmasa gerek:
"Modern sanatın kurtarıcısı olduğuma inanıyorum. Modern zamanların tüm devrimci deneyimlerini soylu bir biçimde ve güzellikle yüceltebilen, bütünleştirebilen ve mantığa yerleştirebilen bir tek ben varım."
"Efendim iyi ressam olmak çok kolaydır. Sadece iki şartı vardır. Birincisi İspanyol olmanız gerekir. İkincisi adınızın Salvador Dali olması gerekir"
tüm eserlerine şuradan ulaşabilirsiniz: http://www.dali-gallery.com/galleries/paintings.html
detaylı bilgi içeren bir diğer kaynak: http://www.magaradergisi.com/sanat/380-surrealist-provokator-salvador-dali-
şarkılarını dinlerken gözlerinizi kapayıp, kendinizden geçebilirsiniz. mind mischief, vital signs gibi şarkıları normal kafayla yapılan şarkılar değil.
kendisi araştırmaktan aciz olup genellikle "dış kaynaklı x'in haberine göre" ya da öznesi belli olmayan "iddia edildi" gibi cümlelere sıklıkla rastlarız. "iddia eden" kişi kuş oldu uçtu. ayrıca hükümete yakınsa her şey mübah, değilse sansür ve yasak mekanizması devreye girer.