mantığın tabuta konulup, toprağa gömülerek duyguların davranışlara yön vermesi. bir tür ruh bütünleşmesi. olumlu/olumsuz tüm soyut duyguları tek taraflı değil, karşılıklı olarak hissetme duygusu. yeryüzünde cenneti tatmak. ölümden zerre korkmadığı halde, o'suz kalacağı için ölmeme arzusu. gerçeküstülüğün ve sonsuzluğun somutlaşmış hali. var olsun.
yakında konuşmayı bırakacak diye korkuyorum.
putin'i çok gıcık bir tipin canlandırdığı şaheser dizi.
ayrıca şöyle bir görsel mevcut:
ayrıca şöyle bir görsel mevcut:
abd'de yasama iki meclisten oluşur: temsilciler meclisi ve senato. başkan'ın sunduğu bütçe yasa tasarısının yasalaşması için bu iki merciinin de onayı gerekir. ohal dışında, bütçe onaylanmazsa, yürütülen faaliyetler durma noktasına gelir. kamu çalışanlarının sorun çözüme kavuşturulana kadar evlerine gönderilmesi, kamu kurumlarının kapanması ve haliyle tüm dünyanın bu bütçe krizinden etkilenmesi ihtimalleri yüksektir. obama döneminde böyle bir durum yaşanmak üzereyken, sorun aşılmıştı yanlış hatırlamıyorsam.
"x yılı olmuş hala dinleniyor" minvalindeki yorumlara engel getirilse keşke. istisnasız her geçmiş yıllara ait videolarda var. gördüğüm yerde eksiliyorum.
ezgilerini mutlu olarak dinliyorsam, sözlerini düşlerimdeki kişilere atfediyorsam; şarkılarını kim için yazdıkları çok da umrumda olmayandır.
rush grubunun chronicles albümünden enstrümanları dile getirdiği muazzam şarkısı.
paint it black girişiyle müzik şöleni sunmaktalar.
paint it black girişiyle müzik şöleni sunmaktalar.
en büyük ihtiyacı nedir bilemem ama bilinç eksikliği diye bir şey kesinlikle var. özellikle kamu düzenini rahatsız edici, toplumda infiale sebep olan konularda -çocuk tacizi, tecavüz, zorla evlendirme, muhalif/terörist ayrımı, siyasi irade zorbalıkları vs- bilinçlenme/bilinçlendirme şarttır.
bunun yolu da elbette öncelikle aile kurumundan gelmekte. aileler çocuk yetiştirirken, iyi/kötü ayrımını çocuğun bilinçaltına iyi kazımalı. fakat ailede de bu bilinç yok ise ne yapmalı?
insanları bilinçlendirmek için elbette ilk olarak insanın kendisi bilinçli olmalı, insanları bilinçlendirebilecek seviyeye gelmek için daha çok okumalı, farklı görüşleri dinlemeli, anlamaya çalışmalı, önyargılarını kırmayı öğrenmeli.
ikinci olarak sosyal çevre çok önemli. her özgür birey, çevresini hür iradesiyle seçmekte. yine bilinçli kişimiz, çevresindekileri bu konularda bilgiledirmeli..
siyasi iradenin cezai yaptırımlarının elbette büyük bir önemi var fakat siyasi irade de aynı 'kafa'ya sahipse, durum içinden çıkılamaz bir hale geliyor. dolayısıyla bilinç önemli azizim.
bunun yolu da elbette öncelikle aile kurumundan gelmekte. aileler çocuk yetiştirirken, iyi/kötü ayrımını çocuğun bilinçaltına iyi kazımalı. fakat ailede de bu bilinç yok ise ne yapmalı?
insanları bilinçlendirmek için elbette ilk olarak insanın kendisi bilinçli olmalı, insanları bilinçlendirebilecek seviyeye gelmek için daha çok okumalı, farklı görüşleri dinlemeli, anlamaya çalışmalı, önyargılarını kırmayı öğrenmeli.
ikinci olarak sosyal çevre çok önemli. her özgür birey, çevresini hür iradesiyle seçmekte. yine bilinçli kişimiz, çevresindekileri bu konularda bilgiledirmeli..
siyasi iradenin cezai yaptırımlarının elbette büyük bir önemi var fakat siyasi irade de aynı 'kafa'ya sahipse, durum içinden çıkılamaz bir hale geliyor. dolayısıyla bilinç önemli azizim.
Pakistan: Seni lanet olası pislik, nasıl yaparsın bunu ha!
Nijerya: Napsak ki bilemedim şimdi. :/ Suriye ne düşünüyorsun?
Suriye: Çok kararsızım, puff :( Öldürsek mi Maldivler kardeş?
Maldivler: Yok abi olur mu öyle şey. Yasal değil.
Mısır: Bence bi üç sene olmalı abi, ölüm ağır olur. bi düşüşün derim.
Dinden dönme de ne ilginç bir kavrammış ayrıca.
Tanım: Çoğunluğun Arap ülkesi olduğu gözlerden kaçmayandır.
Nijerya: Napsak ki bilemedim şimdi. :/ Suriye ne düşünüyorsun?
Suriye: Çok kararsızım, puff :( Öldürsek mi Maldivler kardeş?
Maldivler: Yok abi olur mu öyle şey. Yasal değil.
Mısır: Bence bi üç sene olmalı abi, ölüm ağır olur. bi düşüşün derim.
Dinden dönme de ne ilginç bir kavrammış ayrıca.
Tanım: Çoğunluğun Arap ülkesi olduğu gözlerden kaçmayandır.
takıntım olan eylem. bir değil, iki değil, üç değil, dört kere. bazen hızımı alamayıp altı, yedi kere yıkamışlığım var. a.v.m. lavabolarında benden on dakika sonra gelen kişilerin bir çırpıda çıkmaları beni iyice strese sokuyor. lavaboda yanımdaki kişi sürekli değiştikçe sıkıntılar basıyor. hep o lisedeki biyoloji hocasının yüzünden. "eller temiz yıkanmadıkça virüsler hemen geçmez" dedi. o gün bu gündür elimi virüs basmış gibi hissetmekteyim. insanlar da ne kadar rahat, bir kere üstünkörü suya tutup gidiyorlar. öyle yapsam hiçbir şeye dokunamam herhalde. :(
a.b.d. çıkışlı heavy metal/nu metal grubudur. 2000 yılında çıkardıkları the sickness isimli ilk albümleri birbirinden gaz şarkılara sahiptir.
dönem dönem bir şarkılarına bağlanmaktayım. şu sıralar david draiman'ın yine muazzam kükreme yaptığı the game isimli şarkıları favorimdir.
diğer albümleri için buyrunuz içeri: http://www.anatolianrock.com/Disturbed/diskografi.htm
edit: ekleme.
dönem dönem bir şarkılarına bağlanmaktayım. şu sıralar david draiman'ın yine muazzam kükreme yaptığı the game isimli şarkıları favorimdir.
diğer albümleri için buyrunuz içeri: http://www.anatolianrock.com/Disturbed/diskografi.htm
edit: ekleme.
rte, türkiye cumhuriyeti ile olan durumunu "ilişkisi yok" olarak değiştirmek yerine; "arap hayranıyım, milyarder qatar'lılar eqlesin" olarak değiştirseydi keşke.
üç gün uykusuz kalmak. taklit filan yapmaya gerek kalmadan kendiliğinizden zombiye dönüşüyorsunuz nitekim. :)
öldürmeyip süründüren şeylerden biri. bir çeşit insanın kendisine yaptığı zulümdür. korneşe takılan o küçük zılgıt bitmez bir türlü. uzay boşluğunda gibi hissedersiniz, yolun sonu yoktur. adeta afrika'nın engin çöllerinde çıkan bir hortumun içindesinizdir. çıkmaya çalışırsınız ama çıkamazsınız, kapılmışsınızdır o rüzgara bir kere. boynunuz kilitlenir; sağa, sola bakarsınız. bir kolunuz yorulunca diğer kola geçersiniz. üçer ton çimento taşımış gibisinizdir. kendimce bu işkenceyi en az hasarla atlatmak için bulduğum yöntem, aklımı bir şeylerle meşgul etmek. güzel şeyler düşünerek o anda bir sevgi pıtırcığına dönüşüp yaptığım eylemden haz duymaya çalışmak.
bir süredir ince ince hissettiren ağrılarına katlandığım çürük diş, son iki üç günde dayanılmaz ağrılara sebebiyet verince "doktora bi görünmenin zamanı geldi" dedim kendime. geldi ama "kendimi tanıyorsam eğer sittin sene sabahın köründe o güzel uykumu bölüp gitmem, biliyorum." diye düşünürken ben, şiddetli sızı elimden tuttu ve üç gün aralıksız uyumuşum da uykumu almışım gibi beni kulağımdan tutarak diş doktoruna götürdü. şahidim.
muayene eder, bi antibiyotik verir, gönderir diye geçirirken aklımdan, "mümkünü yok geri döndürülemez bu diş" dedi mr dentist. "çekelim mi?" diye sordu. "ağam sizin lafınızın üstüne laf söylenmez, nası uygun görürseniz" dedim ama üç buçuk atıyorum bir taraftan. hayatımdaki ilk diş çekimim olacak. ilk defa dişle ilgili görüneyim dedim, onda da yaman bi doktora denk geldik. "otur" dedi. "şöyle mi?" dedim yüksek sesle. kime kızıyorsam...
oturdum dediği yere, uzattım ayaklarımı. anlamış olacak ki "biraz korku var herhalde" dedi. "korku değil de çekince diyelim" dedim. derken ağzımda bi batma hissettim. metal bi zamazingoları var ya ağza soktukları, ondan zannederken bizimki iğneyi yarıladı bile. ikinci dünya savaşında, savaş esirine işkence yapıyor sanki herifçioğlu. "uyuşsun biraz sonra gel" dedi. 15-20 dk sonra çağırdılar içeriden, oturdum tekrar şezlonguma. morfinin etkisiyle yüzümün yarısı bende değil. batman filmindeki yüzü yanan savcı harvey dent gibi hissediyorum kendimi. "hissediyor musun şurayı?" dedi. "biraz" dememe kalmadan bir iğne daha sapladı ve koşu başladı.
dişi kavradı elindeki şeyle. var gücüyle yüklendi üstüme. yıl olmuş üç bin beş yüz, bu ilkel yöntemle diş çekmek nedir yahu! robotlar konuşmaya başladı, kerpetenle diş çekmek nedir? gözüme vuran ışığın içindeki ampulleri sayarken ben, küçük bir manevra yaptı doktor ve dişi çekti. dünyaya yeniden gelmiş gibiydim. bir ağlamam eksikti bebek gibi. tamponu tutuşturdu dişime. sonra doğruldum şezlongumdan, teşekkür ettim ve çıktım.
tanım: korkulmaması gereken hadise.
muayene eder, bi antibiyotik verir, gönderir diye geçirirken aklımdan, "mümkünü yok geri döndürülemez bu diş" dedi mr dentist. "çekelim mi?" diye sordu. "ağam sizin lafınızın üstüne laf söylenmez, nası uygun görürseniz" dedim ama üç buçuk atıyorum bir taraftan. hayatımdaki ilk diş çekimim olacak. ilk defa dişle ilgili görüneyim dedim, onda da yaman bi doktora denk geldik. "otur" dedi. "şöyle mi?" dedim yüksek sesle. kime kızıyorsam...
oturdum dediği yere, uzattım ayaklarımı. anlamış olacak ki "biraz korku var herhalde" dedi. "korku değil de çekince diyelim" dedim. derken ağzımda bi batma hissettim. metal bi zamazingoları var ya ağza soktukları, ondan zannederken bizimki iğneyi yarıladı bile. ikinci dünya savaşında, savaş esirine işkence yapıyor sanki herifçioğlu. "uyuşsun biraz sonra gel" dedi. 15-20 dk sonra çağırdılar içeriden, oturdum tekrar şezlonguma. morfinin etkisiyle yüzümün yarısı bende değil. batman filmindeki yüzü yanan savcı harvey dent gibi hissediyorum kendimi. "hissediyor musun şurayı?" dedi. "biraz" dememe kalmadan bir iğne daha sapladı ve koşu başladı.
dişi kavradı elindeki şeyle. var gücüyle yüklendi üstüme. yıl olmuş üç bin beş yüz, bu ilkel yöntemle diş çekmek nedir yahu! robotlar konuşmaya başladı, kerpetenle diş çekmek nedir? gözüme vuran ışığın içindeki ampulleri sayarken ben, küçük bir manevra yaptı doktor ve dişi çekti. dünyaya yeniden gelmiş gibiydim. bir ağlamam eksikti bebek gibi. tamponu tutuşturdu dişime. sonra doğruldum şezlongumdan, teşekkür ettim ve çıktım.
tanım: korkulmaması gereken hadise.
kafamın yarısını hissetmiyorum şu an sızıdan. diğer yarısı duygularıma ve hareketlerime yön vermeye çalışıyor ama başaramıyor. ölüm bu gece uğramazsa gelişmeleri editlerim.
dolorex etkisi veren sese sahip ablamızın vokalde olduğu grup. salvation, stars, just my imagination şarkıları keyif verir.
amerikan versiyonu popüler olan dizi. bir de ingiliz versiyonu var daha önceleri çekilen. piyasada altyazısı olmadığı için yarım bırakmıştım. ne olurdu ağzında çiğ köfte varmış gibi konuşmasan sevgili ingiliz kardeşim? #ingilizaksanınahayır.
tweet tadında ironik kısa videolar çeken yerli aktör. sınırı yok, herkese sallıyor. :)
mekan, zaman ve popülasyona göre değişkenlik gösterir bence. örneğin m.ö. x yılında, y kıt'asının z kabilesinde ensest ilişki yapmayanı cezalandırsalar. günümüzle karşılaştırdığımızda hem ensest ilişki, hem de bunu yapmayanların cezalandırılması ahlaksızlık olarak adlandırılır. o zamanlar tam tersi. ya da bundan iki bin yıl sonra şu an bize ahlaklı gelmeyen bir şey, o zamanın insanına göre ahlaksızlık olarak gelecek belki. hatta günümüzde bile; batıdaki gündelik yaşamda yapılanlar, doğudakilere göre ahlak dışı. ortak bir paydada buluşmak şu an zor gibi. ama dünya küreselleştikçe; insanlar dilediği ülkeye giderek, o ülkenin kültürüne adapte oldukça bu farklılıklar zamanla ortadan kalkabilir. ya da bir konuda radikal düşüncelere sahip toplulukların fikirleri zamanla esneyebilir.
o değil de, sokrates günümüzde ve ülkemizde yaşasaydı acaba hangi dergide yazardı.
o değil de, sokrates günümüzde ve ülkemizde yaşasaydı acaba hangi dergide yazardı.
system of a down grubunun gaz şarkılarından biri.
sözlerini yazayım da tam olsun:
wake up, wjdnklgsmşgrmrngrgen make up
wake up, askfsngfnaekgnegnorrf shake up
bjlasnfangklagnkrwnkwrnhkmgr you wanted to.
adhknfakggrmlşhmlrhmjgngnkr you wanted to.
sözlerini yazayım da tam olsun:
wake up, wjdnklgsmşgrmrngrgen make up
wake up, askfsngfnaekgnegnorrf shake up
bjlasnfangklagnkrwnkwrnhkmgr you wanted to.
adhknfakggrmlşhmlrhmjgngnkr you wanted to.
tüm şarkıları birbirinin farklı versiyonları gibi geliyor. oturmuş bir tarzı var, ondan mı böyle geliyor bilmiyorum.. kendini dinletiyor ayrı konu. ayrıca kliplerindeki kızlar çok güzel. bir de şu dady yankee midir nedir, ne dediği anlaşılmayan adamla düet yapmasın. beynim yanıyor söylediklerini anlamaya çalışırken.
ota boka duyar kasan ama iş canlı bir varlığın katledilmesinin önüne geçilmesine geldiğinde sus pus olan insanların sadece yirmi saniyelerini ayırmamaları, safi rüzgardan ibaret olduğunu bizlere göstermiştir.