Hayatımın en güzel günlerini yaşadım. Ben yaşamamış, görmemiş, bazı şeylerin açlığını çeken biri değilim. Çoğu insanın hayatında yaşamadığı ve hayal dahi edemeyeceği travmaları da maalesef yaşadım ya da tanık oldum. Bütün bunlardan sonra asla hiçbir zaman daha fazla heyecanlanamayacağımı, asla saf, temiz duygularla bir insanı sevemeyecegimi, sevilemeyeceğimi düşünüyordum. Hani o kadar boktan insanlarla beraber oldum, o kadar sikko anılarım oldu, o kadar hatalar yaptım, o kadar suistimal edildim ki bu dünyanın asla saf bir yer olamayacağı kanaatine vardım. Ancak bu yaşadığım iki gün... Sanki bütün bildiklerimi unutmuş gibiyim.
Elmanın en güzelini yememişim ve hâlâ orada duruyormuş, hiç bu kadar güzel kahvaltı etmemişim, hiç bu kadar tatlı şarap içmemişim, hiç bu kadar güzel gülen birini öpmemişim. Aslında ben 28 sene yaşamışım ama yaşamamışım da gibi.
Ben 28 sene onsuz napmışım hakikaten? Kimi düşünmüş kimler için ağlamışım? Kimlere gitme demişim? Kimlerle seviştiğimi sanmışım?
Hayat çok enteresan lan. Ama bu yaşadığım hayata dahil bir şey değil sanki. Tarifi mümkün olmayan, bu dünyaya ait olmadığını düşündüğüm hisler yaşıyorum.
Seninle yaşlanıp seninle ölmek istiyorum derler ya. Ben seninle sonsuza uzanmak istiyorum. Ölmek istemiyorum. Eğer diğer tarafta da seninle olacaksam bunu kabul edebilirim. Çok güzelsin sen.
bu durumu yaratan, kadınları o ruha sokan yine erkeklerdir. kadınların bir ay içinde sizden ilgi, şefkat, anlayış görebildiği birkaç gün regl dönemine denk gelir. kadın da şımarır tabi götü başı dağıtır, bokunu çıkarır. neden? çünkü normal zamanlarda asla önemsemezsiniz kadınların duygusal iniş-çıkışlarını. hemen saldırır, tartışmaya çalışırsınız. bir süreden sonra kadının bilinçaltına yerleşiyor bu haftayı diğer üç haftanın intikamını almak için kullanmak.
kullanın anasını satayım bu adamlara müstehak.
kullanın anasını satayım bu adamlara müstehak.
bahman gobadi'nin senaristliğini ve yönetmenliğini yaptığı kürtçe / farsça bir film. cannes film festivalinde altın kamera ödülü almıştır. ırak/iran/türkiye sınırında yaşayan kürt bir ailenin dramını anlatır.
t:bir ahmed arif şiiri.
akşam erken iner mahpushaneye.
ejderha olsan kar etmez.
ne kavgada ustalığın,
ne de çatal yürek civan oluşun.
kar etmez, inceden içine dolan,
alıp götüren hasrete.
akşam erken iner mahpushaneye.
iner, yedi kol demiri,
yedi kapıya.
birden, ağlamaklı olur bahçe.
karşıda, duvar dibinde,
üç dal gece sefası,
üç kök hercai menekşe...
aynı korkunç sevdadadır
gökte bulut, dalda kaysı.
başlar koymağa hapislik.
karanlık can sıkıntısı...
"kürdün gelini"ni söyler maltada biri,
bense volta'dayım ranza dibinde
ve hep olmayacak şeyler kurarım,
gülünç, acemi, çocuksu...
vurulsam kaybolsam derim,
çırılçıplak, bir kavgada,
erkekçe olsun isterim,
dostluk da, düşmanlık da.
hiçbiri olmaz halbuki,
geçer süngüler namluya.
başlar gece devriyesi jandarmaların...
hırsla çakarım kibriti,
ilk nefeste yarılanır cıgaram,
bir duman alırım, dolu,
bir duman, kendimi öldüresiye,
biliyorum, "sen de mi?" diyeceksin,
ama akşam erken iniyor mahpushaneye.
ve dışarda delikanlı bir bahar,
seviyorum seni,
çıldırasıya...
akşam erken iner mahpushaneye.
ejderha olsan kar etmez.
ne kavgada ustalığın,
ne de çatal yürek civan oluşun.
kar etmez, inceden içine dolan,
alıp götüren hasrete.
akşam erken iner mahpushaneye.
iner, yedi kol demiri,
yedi kapıya.
birden, ağlamaklı olur bahçe.
karşıda, duvar dibinde,
üç dal gece sefası,
üç kök hercai menekşe...
aynı korkunç sevdadadır
gökte bulut, dalda kaysı.
başlar koymağa hapislik.
karanlık can sıkıntısı...
"kürdün gelini"ni söyler maltada biri,
bense volta'dayım ranza dibinde
ve hep olmayacak şeyler kurarım,
gülünç, acemi, çocuksu...
vurulsam kaybolsam derim,
çırılçıplak, bir kavgada,
erkekçe olsun isterim,
dostluk da, düşmanlık da.
hiçbiri olmaz halbuki,
geçer süngüler namluya.
başlar gece devriyesi jandarmaların...
hırsla çakarım kibriti,
ilk nefeste yarılanır cıgaram,
bir duman alırım, dolu,
bir duman, kendimi öldüresiye,
biliyorum, "sen de mi?" diyeceksin,
ama akşam erken iniyor mahpushaneye.
ve dışarda delikanlı bir bahar,
seviyorum seni,
çıldırasıya...
felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp ve müzik gibi bilgi ve becerinin çeşitli alanlarında seçkinleşmiş olan.
genelde övülen zodyağın öküzüdür. mensubu olarak söylüyorum ki bir halta yaramaz bence.
neyse yine de burçlardan anlayan kıslar anlatsın bakalım. biraz da şu tarafıma doğru övün asdfg
neyse yine de burçlardan anlayan kıslar anlatsın bakalım. biraz da şu tarafıma doğru övün asdfg
bol kahve veya biraz alkol eşliğinde dahil olunabilecek veritabanı.
dinlemeyi iyi bilen insanlardan oluşması gereken veri tabanı
(bkz:paintblack)
dinlemeyi iyi bilen insanlardan oluşması gereken veri tabanı
(bkz:paintblack)
leonard cohen ustanın unutulmaz eseri, cohen usta çok güzel yorumlamış ama jeff buckley yorumu da es geçilemez.
now i've heard there was a secret chord
that david played, and it pleased the lord
but you don't really care for music, do you?
it goes like this
the fourth, the fifth
the minor fall, the major lift
the baffled king composing hallelujah
hallelujah
hallelujah
hallelujah
hallelujah
your faith was strong but you needed proof
you saw her bathing on the roof
her beauty and the moonlight overthrew her
she tied you
to a kitchen chair
she broke your throne, and she cut your hair
and from your lips she drew the hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
you say i took the name in vain
i don't even know the name
but if i did, well really, what's it to you?
there's a blaze of light
in every word
it doesn't matter which you heard
the holy or the broken hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
i did my best, it wasn't much
i couldn't feel, so i tried to touch
i've told the truth, i didn't come to fool you
and even though
it all went wrong
i'll stand before the lord of song
with nothing on my tongue but hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah
now i've heard there was a secret chord
that david played, and it pleased the lord
but you don't really care for music, do you?
it goes like this
the fourth, the fifth
the minor fall, the major lift
the baffled king composing hallelujah
hallelujah
hallelujah
hallelujah
hallelujah
your faith was strong but you needed proof
you saw her bathing on the roof
her beauty and the moonlight overthrew her
she tied you
to a kitchen chair
she broke your throne, and she cut your hair
and from your lips she drew the hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
you say i took the name in vain
i don't even know the name
but if i did, well really, what's it to you?
there's a blaze of light
in every word
it doesn't matter which you heard
the holy or the broken hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
i did my best, it wasn't much
i couldn't feel, so i tried to touch
i've told the truth, i didn't come to fool you
and even though
it all went wrong
i'll stand before the lord of song
with nothing on my tongue but hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah, hallelujah
hallelujah
t:attila ilhan'ın bir şiiri .
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
Bir umudunuzun olmama hali.
umutsuzluk...
bu kavram hep mutsuzlukla ya da ani çöküşler, hayal kırıklıkları ile geliyor. ve umutsuz olmak çok zor bir durum.
bir sonraki nefesin muhasebesini yapıyorsun, kaçmak istiyorsun ya da neden böyle diye haykırmak istiyorsun...
çaresizlikle birleşiyor bir süre sonra, elinizden bir şey gelmediği zamanlar sizi en çok acıtan zamanlara tekabül ediyor...
çaresizliğin umutsuzlukla yüzleştiği an kendinizden korkmanız gerekiyor zira kaybedecek pek bir şeyiniz kalmıyor...
bin kez bağırsam bu evrene ve bin kez tekrar söylesem sana hayat?
değişecek pek bir şey bulamayacağıma emin olduğumdan umutsuzum hayat...
ne diyordu şair, ' ezberin bozulmadan kaderin değişmez ' .
toplum baskısı ve sorumluluklarımızı bir kenara atıp, aldığımız ilk nefeste sadece kendimizi düşündüğümüz an belki gülümseyecek kararlar alabiliriz kendimiz için...
sessizce susuyorum...
umutsuzluk...
bu kavram hep mutsuzlukla ya da ani çöküşler, hayal kırıklıkları ile geliyor. ve umutsuz olmak çok zor bir durum.
bir sonraki nefesin muhasebesini yapıyorsun, kaçmak istiyorsun ya da neden böyle diye haykırmak istiyorsun...
çaresizlikle birleşiyor bir süre sonra, elinizden bir şey gelmediği zamanlar sizi en çok acıtan zamanlara tekabül ediyor...
çaresizliğin umutsuzlukla yüzleştiği an kendinizden korkmanız gerekiyor zira kaybedecek pek bir şeyiniz kalmıyor...
bin kez bağırsam bu evrene ve bin kez tekrar söylesem sana hayat?
değişecek pek bir şey bulamayacağıma emin olduğumdan umutsuzum hayat...
ne diyordu şair, ' ezberin bozulmadan kaderin değişmez ' .
toplum baskısı ve sorumluluklarımızı bir kenara atıp, aldığımız ilk nefeste sadece kendimizi düşündüğümüz an belki gülümseyecek kararlar alabiliriz kendimiz için...
sessizce susuyorum...
metin üstündağ imzalı bir yazı.
1- avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen
2- gökyüzünde bir bulut
3- bitlis'te beş minare
4- biri yazlık, biri kışlık iki platonik sevgili
5- büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı
6- islıkla da çalınabilen dört anonim türkü
7- palandökende bir palan, iki döken
8- kastamonu'da üç kasto
9- üç fay hattı
10- bir çarşamba, iki perşembe, üç cuma
11- dünyada mekan
12- ahirette iman
13- denizde kum
14- uzayda yerçekimsizlik
15- bir çuval gazoz kapağı
16- bir kibrit kutusu sigara izmariti
17- on sekiz saç biti
18- biri ingilizce 6 adet küfür
19- yirmi tane boş naylon poşet
20- sevenlerin kalbinde kurulmuş bir taht
21- bir sürü saç sakal, kıl, tüy, yün
22- uç ayrı parkta, üç ayrı belediyeye ait, üç ayrı banka reklamlı bank
23- bir ayakkabı çekeceği
24- iki büyük taş kütlesi
25- bir adet ağaç gölgesi
26- üç kuş kanadı sesi
27- bir sürü kedi, köpek
28- bir marmara denizi
29- camına yaslanıp seyredilen iki piliç çevirmeci
30- her akşam karıştırılan dört çöp bidonu
31- çalıp çalıp kaçılan beş melodili apartman zili
32- nakit 15 kuruş
33-anne babadan kalma yarısı yaşanmış bir ömür
1- avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen
2- gökyüzünde bir bulut
3- bitlis'te beş minare
4- biri yazlık, biri kışlık iki platonik sevgili
5- büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı
6- islıkla da çalınabilen dört anonim türkü
7- palandökende bir palan, iki döken
8- kastamonu'da üç kasto
9- üç fay hattı
10- bir çarşamba, iki perşembe, üç cuma
11- dünyada mekan
12- ahirette iman
13- denizde kum
14- uzayda yerçekimsizlik
15- bir çuval gazoz kapağı
16- bir kibrit kutusu sigara izmariti
17- on sekiz saç biti
18- biri ingilizce 6 adet küfür
19- yirmi tane boş naylon poşet
20- sevenlerin kalbinde kurulmuş bir taht
21- bir sürü saç sakal, kıl, tüy, yün
22- uç ayrı parkta, üç ayrı belediyeye ait, üç ayrı banka reklamlı bank
23- bir ayakkabı çekeceği
24- iki büyük taş kütlesi
25- bir adet ağaç gölgesi
26- üç kuş kanadı sesi
27- bir sürü kedi, köpek
28- bir marmara denizi
29- camına yaslanıp seyredilen iki piliç çevirmeci
30- her akşam karıştırılan dört çöp bidonu
31- çalıp çalıp kaçılan beş melodili apartman zili
32- nakit 15 kuruş
33-anne babadan kalma yarısı yaşanmış bir ömür
Sıcak suda pişirilmiş ince bulgura biber salçası, soğan, yağ, çeşitli yeşillikler ve baharat eklenerek yapılan bir beş çayı klasiği.
İyi yapılmış kısırı kahvaltıda bile yiyebilirim!
İyi yapılmış kısırı kahvaltıda bile yiyebilirim!
Puzzle gibi dizi. aynı zamanda paradokslarla dolu. Dairesel akıl yürütmeyi sevdiğimden, bu diziyi de sevdim. tekrar eden bir süreç var sürekli. dizinin sonu başına dönüyor. Başı sonu ortası kısaca kurgulanan o dünyada zaman akmıyor algısı yaratılmaya çalışılmış. Yaşanan zamandan geçmişe gidip yeni bir hikaye yaratıyorlar. Fakat geçmişte yaşanmış hikayelerin kalıntıları, bir sonraki hikayede biraz daha tehlikeli olmalarına, güncelleştirmelere karşı bağşıklık kazanmalarına yol açıyor. İzlemeye değer.
bir bob marley efsanesi.
No woman no cry.
No woman no cry.
No woman no cry.
No woman no cry.
Say I remember when we used to sit
in the government yard in Trenchtown.
Observing all the hypocrites
as they'd mingle with the good people we met.
Good friends we had and good friends we lost
along the way.
In this bright future you can forget your past.
So dry your tears I say.
No woman no cry.
No woman no cry.
Hey little darling don't shed no tears
No woman no cry.
I remember when we used to sit
in the government yard in Trenchtown.
And then Georgie would make a fire light
as it was love wood burning through the night.
And we would cook wholemeal porridge
of which I'd share with you.
My feet is my only carriage so I've got to push on through.
But while I'm gone (I mean it)
ev'rything's gonna be allright
ev'rything's gonna be allright
ev'rything's gonna be allright
ev'rything's gonna be allright
ev'rything's gonna be allright
ev'rything's gonna be allright
ev'rything's gonna be allright
ev'rything's gonna be allright
No woman no cry.
No woman no cry.
Oh my little sister don't shed no tears.
No woman no cry.
No woman no cry.
No woman no cry.
No woman no cry.
No woman no cry.
Say I remember when we used to sit
in the government yard in Trenchtown.
Observing all the hypocrites
as they'd mingle with the good people we met.
Good friends we had and good friends we lost
along the way.
In this bright future you can forget your past.
So dry your tears I say.
No woman no cry.
No woman no cry.
Hey little darling don't shed no tears
No woman no cry.
I remember when we used to sit
in the government yard in Trenchtown.
And then Georgie would make a fire light
as it was love wood burning through the night.
And we would cook wholemeal porridge
of which I'd share with you.
My feet is my only carriage so I've got to push on through.
But while I'm gone (I mean it)
ev'rything's gonna be allright
ev'rything's gonna be allright
ev'rything's gonna be allright
ev'rything's gonna be allright
ev'rything's gonna be allright
ev'rything's gonna be allright
ev'rything's gonna be allright
ev'rything's gonna be allright
No woman no cry.
No woman no cry.
Oh my little sister don't shed no tears.
No woman no cry.
Ahmet telli'nin şiir kitabı ve aşağıda aynı isimli şiiri.
Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve senHiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve senHiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
5 ocak 2017 izmir adliyesi patlamasında teröristlerin içeri girmesini, çok daha büyük zaiyatlar vermesini canı pahasına engelleyen kahraman polis, hemşerim, güzel insan. ruhun şad olsun abi.
Rusyanın bana göre en iyilerinden birisi.Klasik müziğin altın çocuğu bana göre. Davul,piyano ve klasik gitarı çok iyi çalabilen bir sanatçı. 1 defa konserine gitme şerefine eriştim ve adam çalarken hem kendini hemde dinleyenleri mest etti.
valse parçasını dinlemenizi tavsiye ederim.
valse parçasını dinlemenizi tavsiye ederim.
cahit sıtkı tarancı tarafından yazılan ve 35 mısra olan ölümsüz şiir.
yaş otuz beş yolun yarısı eder.
dante gibi ortasındayız ömrün.
delikanlı çağımızdaki cevher,
yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
gözünün yaşına bakmadan gider.
şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
benim mi allah'ım bu çizgili yüz?
ya gözler altındaki mor halkalar?
neden böyle düşman görünürsünüz,
yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
zamanla nasıl değişiyor insan!
hangi resmime baksam ben değilim.
nerde o günler, o şevk, o heyecan?
bu güler yüzlü adam ben değilim;
yalandır kaygısız olduğum yalan.
hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
hatırası bile yabancı gelir.
hayata beraber başladığımız,
dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
gittikçe artıyor yalnızlığımız.
gökyüzünün başka rengi de varmış!
geç fark ettim taşın sert olduğunu.
su insanı boğar, ateş yakarmış!
her doğan günün bir dert olduğunu,
insan bu yaşa gelince anlarmış.
ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
her yıl biraz daha benimsediğim.
ne dönüp duruyor havada kuşlar?
nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
neylersin ölüm herkesin başında.
uyudun uyanamadın olacak.
kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
bir namazlık saltanatın olacak,
taht misali o musalla taşında.
yaş otuz beş yolun yarısı eder.
dante gibi ortasındayız ömrün.
delikanlı çağımızdaki cevher,
yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
gözünün yaşına bakmadan gider.
şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
benim mi allah'ım bu çizgili yüz?
ya gözler altındaki mor halkalar?
neden böyle düşman görünürsünüz,
yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
zamanla nasıl değişiyor insan!
hangi resmime baksam ben değilim.
nerde o günler, o şevk, o heyecan?
bu güler yüzlü adam ben değilim;
yalandır kaygısız olduğum yalan.
hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
hatırası bile yabancı gelir.
hayata beraber başladığımız,
dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
gittikçe artıyor yalnızlığımız.
gökyüzünün başka rengi de varmış!
geç fark ettim taşın sert olduğunu.
su insanı boğar, ateş yakarmış!
her doğan günün bir dert olduğunu,
insan bu yaşa gelince anlarmış.
ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
her yıl biraz daha benimsediğim.
ne dönüp duruyor havada kuşlar?
nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
neylersin ölüm herkesin başında.
uyudun uyanamadın olacak.
kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
bir namazlık saltanatın olacak,
taht misali o musalla taşında.
Kimyasal makyaj temizleyicilerinin yerine kullanılması kesinlikle yaygınlaşması gereken doğal ürün.
Birkaç sene önceye kadar kokusuna bile tahammül edemezken şifa niyetine kullanmaya başladım bunu. Hâlâ öğüre öğüre yüzüme sürüyorum ama kesinlikle makyajın yıpratıcı etkisini tersine çevirdiğini siz de gözlemleyeceksiniz.
Reklamlar bitti.
Birkaç sene önceye kadar kokusuna bile tahammül edemezken şifa niyetine kullanmaya başladım bunu. Hâlâ öğüre öğüre yüzüme sürüyorum ama kesinlikle makyajın yıpratıcı etkisini tersine çevirdiğini siz de gözlemleyeceksiniz.
Reklamlar bitti.
büyük bir bilim adamı.
aynı zaman da filozoftur.
ikinci dünya savaşında hitler'in baskısından kurtulmak için abd'ye gitmiştir.
görelilik kuramını bulmuştur.
atomu parçalamıştır...
bilime çok katkısı olmuştur
aynı zaman da filozoftur.
ikinci dünya savaşında hitler'in baskısından kurtulmak için abd'ye gitmiştir.
görelilik kuramını bulmuştur.
atomu parçalamıştır...
bilime çok katkısı olmuştur
yalnızlık:
her kimliğe doğuştan yazılı tek uğraşıdır insanın bir yaşama sırasında,
tek sermayesidir sahip olduğu tek şeydir kıymeti bilinmelidir dedi.
yalnızdır insan hep kalabalıklara karışma telaşı bundandır.
kalabalık yalnızlıklar yalnız kalabalıklar oluşur şehir şehir ülke ülke. kalabalık arttıkça artmaktadır yalnızlık,
insan bir ölümü istemez birde ondan beter bir yalnızlık
ama ikisi de muhakkak gelir başına bir yaşama sırasında.
ölümün değil ama yalnızlığın bir tek çaresi vardır dedi.
tek çaresi aşktır bir yalnız yaşama sırasında nefes almanın
aşk da zaten iki yalnızın ortak bir yalnızlıkta buluşmasıdır.
aşık olun gösterin birbirinize yalnızlıklarınızı
nasılsa ayrılık insanın tek kişilik yalnızlığını özlemesi,
sade ölüm değil ayrılıkta yaşamın emri.
evet söyledi yada ben duydum.
duyduğuma göre elbet bir ses söyledi
bu söylendikçe usulen söylenir olan bu sözleri.
evet duydum söyledi
her duyduğumda ağladım
pek çok ağlayışım sırasında duydum
kalbim tutanak tuttu bu duyduklarıma.
soruldu dedi cevap alındı.
YAŞAMAK DEDİ TEK MARİFETİNİZ BİRAZ ÖZEN GÖSTERİNİZ.
zulüm kimse zalimlik yapmayınca biter dedi mazlumlar dahil dedi.
ama yapmayın o daha bir çocuk dedi tanrı.
ya gördüm neyleyim insanlar var duvarın içinde
ya ben hep duvara konuştum
yada duvar değil konuştuğum içinde insanlar var.
nedense beni anlasın istedim içinde insan olan duvarlar.
bilmiyorum belki de ben gerçekten delirdim onlar haklı belkide
içinde değil duvarlar insanların sadece arasındalar...
bana bir şeyhler oluyordan alıntıdır.
can yücel ustaya ait aşmış şiir.
her şey sende gizli
yerin seni çektiği kadar ağırsın
kanatların çırpındığı kadar hafif
kalbinin attığı kadar canlısın
gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
sevdiklerin kadar iyisin
nefret ettiklerin kadar kötü
ne renk olursa olsun kaşın gözün
karşındakinin gördüğüdür rengin
yaşadıklarını kar sayma
yaşadığın kadar yakınsın sonuna
ne kadar yaşarsan yaşa
sevdiğin kadardır ömrün
gülebildiğin kadar mutlusun
üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin
sakın bitti sanma her şeyi;
sevdiğin kadar sevileceksin
ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
güneşin seni ısıttığı kadar sıcak
kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
ve güçlü hissettiğin kadar güçlü
kendini güzel hissettiğin kadar güzel
işte budur hayat, işte budur yaşamak
bunu hatırladığın kadar yaşarsın
bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün;
ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
çiçek sulandığı kadar güzeldir
kuşlar ötebildiği kadar sevimli
bebek ağladığı kadar bebektir
ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin
bunu da öğren;
sevdiğin kadar sevilirsin.
her şey sende gizli
yerin seni çektiği kadar ağırsın
kanatların çırpındığı kadar hafif
kalbinin attığı kadar canlısın
gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
sevdiklerin kadar iyisin
nefret ettiklerin kadar kötü
ne renk olursa olsun kaşın gözün
karşındakinin gördüğüdür rengin
yaşadıklarını kar sayma
yaşadığın kadar yakınsın sonuna
ne kadar yaşarsan yaşa
sevdiğin kadardır ömrün
gülebildiğin kadar mutlusun
üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin
sakın bitti sanma her şeyi;
sevdiğin kadar sevileceksin
ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
güneşin seni ısıttığı kadar sıcak
kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
ve güçlü hissettiğin kadar güçlü
kendini güzel hissettiğin kadar güzel
işte budur hayat, işte budur yaşamak
bunu hatırladığın kadar yaşarsın
bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün;
ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
çiçek sulandığı kadar güzeldir
kuşlar ötebildiği kadar sevimli
bebek ağladığı kadar bebektir
ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin
bunu da öğren;
sevdiğin kadar sevilirsin.
baş rollerinde Şener Şen, Çetin Tekindor ve Cem Yılmaz'ın oynadığı 2010 yapımı türk, gerilim/drama filmi.
not: başlığını açtığım için onur duyduğum insan .
Kırşehir'de 1938'de doğan Neşet Ertaş, Çiçekdağı'ndan Türkiye'ye açılan bir halk ozanıdır. Babası kendisi gibi bir saz üstadı olan Muharrem Ertaş, annesi Döne Ertaş'tır.
Çocukluğu köyde geçen Neşet Ertaş, ilkokulda keman ve bağlama çalmaya başlamıştır. Babasının ondaki yeteneği görmesi sonucu düğünlerde saz çalarak müzik hayatına 1950'lerin başında başlamıştır.
İlk plak çalışmasını İstanbul'a geldikten sonra 1957'de Şen Çalar Plak'tan çıkartan Neşet Ertaş, bir anda şöhret olmuş ve tüm Anadolu'da dinlenen bir halk ozanı olarak geniş kitlelere ulaşmıştır. Takip eden yıllarda kariyerini Ankara'da sürdüren Neşet Ertaş, burada eşi olacak olan Leyla Hanım'la tanışıp evlenmiş ve üç çocuk sahibi olmuştur.
1978'de ellerinde oluşan bir rahatsızlık sonucu, enstrüman çalamaz hale gelen Neşet Ertaş, müzisyenlik dışında başka bir meslek sahibi olmadığı için işsiz kalmıştır. Neşet Ertaş bu dönemde tedavi için Almanya'ya ailesiyle birlikte taşınmıştır. Almanya'da tedavi olduktan sonra Türklerin uğrak yeri haline gelen mekanlarda çalarak yeniden müziğe dönen Ertaş, yıllar sonra Türkiye'de yeniden Türk Halk Müziği'nin popülerleşmesiyle yurda dönüş yapmıştır.
Süleyman Demirel tarafından kendisine teklif edilen Devlet Sanatçılığı'nı , halkın sanatçısı olmayı daha çok önemsediği için reddeden Neşet Ertaş, abdallık kültürünün son büyük efsanesi olarak bilinir. Unesco, hayatta olduğu dönemde Neşet Ertaş'ı "Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi" ne bağlı olarak, Türkiye envanterinde "Ulusal yaşayan insan hazinesi" olarak kabul etmiştir. 2011 yılında İTÜ Devlet Konservatuarı, Ertaş'a Fahri Doktora ödülünü takdim etmiştir. Eserleri ders olarak okutulmuştur.
Neşet Ertaş, 2012'de İzmir'de tedavi görmekte olduğu hastanede prostat kanseri sebebiyle hayata gözlerini yummuştur.
Neşet Ertaş albümleri:
1957 - Neden garip garip ötersin bülbül
1960 – Gitme Leylam
1979 – Türküler Yolcu
1985 - Sazlı Oyun Havaları
1987 - Türkülerle Yaşayan Efsane Deyişler Bozlaklar Türküler
1988 – Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde
1988 – Kendim Ettim Kendim Buldum
1988 – Kibar Kız
1989 – Hapishanelere Güneş Doğmuyor
1989 – Sazlı Sözlü Oyun Havaları
1990 – Gel Gayri Gel
1992 - Şirin Kırşehir
1993 – Kova Kova İndirdiler Yazıya
1995 – Seçmeler 2
1995 – Seçmeler 3
1995 – Seher Vakti
1995 – Altın Ezgiler 3
1995 – Benim Yurdum
1997 - Nostalji 1
1998 - Ölmeyen Türküler 2
1999 - Ölmeyen Türküler 3
1998 – Gönül Yarası
Kırşehir'de 1938'de doğan Neşet Ertaş, Çiçekdağı'ndan Türkiye'ye açılan bir halk ozanıdır. Babası kendisi gibi bir saz üstadı olan Muharrem Ertaş, annesi Döne Ertaş'tır.
Çocukluğu köyde geçen Neşet Ertaş, ilkokulda keman ve bağlama çalmaya başlamıştır. Babasının ondaki yeteneği görmesi sonucu düğünlerde saz çalarak müzik hayatına 1950'lerin başında başlamıştır.
İlk plak çalışmasını İstanbul'a geldikten sonra 1957'de Şen Çalar Plak'tan çıkartan Neşet Ertaş, bir anda şöhret olmuş ve tüm Anadolu'da dinlenen bir halk ozanı olarak geniş kitlelere ulaşmıştır. Takip eden yıllarda kariyerini Ankara'da sürdüren Neşet Ertaş, burada eşi olacak olan Leyla Hanım'la tanışıp evlenmiş ve üç çocuk sahibi olmuştur.
1978'de ellerinde oluşan bir rahatsızlık sonucu, enstrüman çalamaz hale gelen Neşet Ertaş, müzisyenlik dışında başka bir meslek sahibi olmadığı için işsiz kalmıştır. Neşet Ertaş bu dönemde tedavi için Almanya'ya ailesiyle birlikte taşınmıştır. Almanya'da tedavi olduktan sonra Türklerin uğrak yeri haline gelen mekanlarda çalarak yeniden müziğe dönen Ertaş, yıllar sonra Türkiye'de yeniden Türk Halk Müziği'nin popülerleşmesiyle yurda dönüş yapmıştır.
Süleyman Demirel tarafından kendisine teklif edilen Devlet Sanatçılığı'nı , halkın sanatçısı olmayı daha çok önemsediği için reddeden Neşet Ertaş, abdallık kültürünün son büyük efsanesi olarak bilinir. Unesco, hayatta olduğu dönemde Neşet Ertaş'ı "Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi" ne bağlı olarak, Türkiye envanterinde "Ulusal yaşayan insan hazinesi" olarak kabul etmiştir. 2011 yılında İTÜ Devlet Konservatuarı, Ertaş'a Fahri Doktora ödülünü takdim etmiştir. Eserleri ders olarak okutulmuştur.
Neşet Ertaş, 2012'de İzmir'de tedavi görmekte olduğu hastanede prostat kanseri sebebiyle hayata gözlerini yummuştur.
Neşet Ertaş albümleri:
1957 - Neden garip garip ötersin bülbül
1960 – Gitme Leylam
1979 – Türküler Yolcu
1985 - Sazlı Oyun Havaları
1987 - Türkülerle Yaşayan Efsane Deyişler Bozlaklar Türküler
1988 – Gönül Ne Gezersin Seyran Yerinde
1988 – Kendim Ettim Kendim Buldum
1988 – Kibar Kız
1989 – Hapishanelere Güneş Doğmuyor
1989 – Sazlı Sözlü Oyun Havaları
1990 – Gel Gayri Gel
1992 - Şirin Kırşehir
1993 – Kova Kova İndirdiler Yazıya
1995 – Seçmeler 2
1995 – Seçmeler 3
1995 – Seher Vakti
1995 – Altın Ezgiler 3
1995 – Benim Yurdum
1997 - Nostalji 1
1998 - Ölmeyen Türküler 2
1999 - Ölmeyen Türküler 3
1998 – Gönül Yarası
yalnız olmayı istemekle yalnız kalmak arasında gidip gelen olgu. yalnızlık kimine acı verir kimine ise huzur. bazen bir tercih bazen de bir zorunluluktur.
''bir süre sonra insanlar pek de umrunda olmuyor.
kimseyi değiştirmeye çalışmıyorsun.
kimin ne düşündüğünü, kimin ne yaptığını umursamıyorsun.
yorulunca kendi kabuğuna çekilip o küçük dünyanda yalnız yaşamayı öğreniyorsun.
anlık mutluluklar yaşayıp, derin hüzünleri tek başına atlatmayı öğrendiğin vakit, kimseye de ihtiyacın olmuyor.
siz buna yalnızlık diyorsunuz, ben ise huzur.''
(bkz:can yücel)
''bir süre sonra insanlar pek de umrunda olmuyor.
kimseyi değiştirmeye çalışmıyorsun.
kimin ne düşündüğünü, kimin ne yaptığını umursamıyorsun.
yorulunca kendi kabuğuna çekilip o küçük dünyanda yalnız yaşamayı öğreniyorsun.
anlık mutluluklar yaşayıp, derin hüzünleri tek başına atlatmayı öğrendiğin vakit, kimseye de ihtiyacın olmuyor.
siz buna yalnızlık diyorsunuz, ben ise huzur.''
(bkz:can yücel)
bir eylem ama bazen can acıtarak bazen de isteyerek.
''gitmek için sebep çoktur ama sevmeye bahane arar kalan. unutma, kapının koluna uzanacak yaşa geldiğinde, gitmeyi öğrenir insan.''
paulo coelho
''gitmek için sebep çoktur ama sevmeye bahane arar kalan. unutma, kapının koluna uzanacak yaşa geldiğinde, gitmeyi öğrenir insan.''
paulo coelho
1989 yılında kurulmuş tayvan merkezli bilgisayar şirketidir. Genel olarak ilk başlarda dizüstü bilgisayarlarla ilgilenen bu şirket son yıllarda anakart,ekran kartı ve oyun sektörüne de ciddi bir şekilde el atmış bulunmaktadır.