"Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar, yetişkinlere karşı saygısızlar, ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenlerini sinirlendiriyorlar"
[aristoteles]
m.ö 384 - 322
vasabi (cehennem versiyon)
nur ekşisi (cennet versiyon)
nur ekşisi (cennet versiyon)
29 yaşında, 24 yaşındaki halinden nasihat almayı düşünmüyorsun umarım... ... ... ... ... hmm... durum o derece diyorsun yani? ... ... ... puu! allah cezanı vermesin!
akıllara durgunluk veren bir olay. çocukların yaşadıkları travma bir felaket.
şişenin hepsini boca etmemek gerekiyormuş. şişede durduğu gibi durmuyormuş. bir şişeyi olduğu gibi boca ettim. mükemmel derecede çamaşır suyu koktu ev. pencereleri açtık. kokunun gitmesini bekliyoruz.
ben ne yapayım kardeşim? suç bende mi? suç üreticide. şişenin üstüne şişede durduğu gibi durmaz diye bir uyarı yazısı yazmamışlar.
ben ne yapayım kardeşim? suç bende mi? suç üreticide. şişenin üstüne şişede durduğu gibi durmaz diye bir uyarı yazısı yazmamışlar.
lili isminde ve memleketi kırklareli olan birisini tabir etme şekli.
bir yerde okumuştum. kabaca şöyle bir tanımı var bu sendromun: "paris'e ilk kez giden turistin, paris'i umduğu gibi bulamaması sonucu yaşadığı travma"
sendromu tetikleyen semptomlardan biri de bireyin paris'e seyahati sırasında yaşadığı jet-lag veya kaba tabirle "yol yorgunluğu" sonrası bir de paris'i hayal ettiği gibi bulamamanın verdiği hayalkırıklığı ve neticesinde travma yaşıyor birey.
peki neden en çok japon turistler yaşıyor bu sendromu? bana soracak olursanız; japon oldukları için... yani japonlarda mükemmeliyetçilik hat safhadadır. mesela senin için basit bir şeyi, en mükemmel şekilde yapabilmek için belki bir ömür harcar adamlar. hem içeriğe hem de şekle çok önem verirler. mesela çiftçilerin katılabildiği bir yarışma var japonya'da. en kusursuz şekilde ve en lezzetli meyveyi üreten çiftçi ödüllendiriliyor. çiftçi bir adet kusursuz meyve üretip, adını altın harflerle listeye yazdırabilmek için aylarca bakıyor o meyveye. "gözüm gibi bakarım" derler ya. o çiftçi belki gözünden daha iyi bakıyor. belki aralarında "gözüme bir şey olsun ama o meyveye olmasın" diyen kafayı kırmış çiftçiler bile olabilir.
her şey mükemmeliyetçilik üzerine. yani burada 95 alan öğrenci hocam niye 100 değil? der. bu soruyu sorarken öylesine sorar. öğretmen için de ve öğrenci için de pek bir ciddiyet arz etmez bu soru. fakat orada 99 alan öğrenci neden 100 değil diye sorar. bu durum da buradaki gibi hiç alay konusu olmaz. bu soru bir ciddiyet arz eder. burada 95 alan ile 100 alanı aynı kefeye koyarlar. fakat orada 100 alan, 95 alandan da 99 alandan da üstündür.
çiftçi örneği sadece bir adet örnekti. belki bilmediğimiz pek çok yarışma vardır. olay yarışmanın olup olmaması değil. özetle; hayat, kültür, düzen mükemmeliyetçilik üzerine japonya'da.
velhasıl kelam, japonlar garip insanlar. paris sendromu gibi saçma sapan bir sendroma yakalanabilirler. bir serum neyin bağlayın bir şeycikleri kalmaz.
sendromu tetikleyen semptomlardan biri de bireyin paris'e seyahati sırasında yaşadığı jet-lag veya kaba tabirle "yol yorgunluğu" sonrası bir de paris'i hayal ettiği gibi bulamamanın verdiği hayalkırıklığı ve neticesinde travma yaşıyor birey.
peki neden en çok japon turistler yaşıyor bu sendromu? bana soracak olursanız; japon oldukları için... yani japonlarda mükemmeliyetçilik hat safhadadır. mesela senin için basit bir şeyi, en mükemmel şekilde yapabilmek için belki bir ömür harcar adamlar. hem içeriğe hem de şekle çok önem verirler. mesela çiftçilerin katılabildiği bir yarışma var japonya'da. en kusursuz şekilde ve en lezzetli meyveyi üreten çiftçi ödüllendiriliyor. çiftçi bir adet kusursuz meyve üretip, adını altın harflerle listeye yazdırabilmek için aylarca bakıyor o meyveye. "gözüm gibi bakarım" derler ya. o çiftçi belki gözünden daha iyi bakıyor. belki aralarında "gözüme bir şey olsun ama o meyveye olmasın" diyen kafayı kırmış çiftçiler bile olabilir.
her şey mükemmeliyetçilik üzerine. yani burada 95 alan öğrenci hocam niye 100 değil? der. bu soruyu sorarken öylesine sorar. öğretmen için de ve öğrenci için de pek bir ciddiyet arz etmez bu soru. fakat orada 99 alan öğrenci neden 100 değil diye sorar. bu durum da buradaki gibi hiç alay konusu olmaz. bu soru bir ciddiyet arz eder. burada 95 alan ile 100 alanı aynı kefeye koyarlar. fakat orada 100 alan, 95 alandan da 99 alandan da üstündür.
çiftçi örneği sadece bir adet örnekti. belki bilmediğimiz pek çok yarışma vardır. olay yarışmanın olup olmaması değil. özetle; hayat, kültür, düzen mükemmeliyetçilik üzerine japonya'da.
velhasıl kelam, japonlar garip insanlar. paris sendromu gibi saçma sapan bir sendroma yakalanabilirler. bir serum neyin bağlayın bir şeycikleri kalmaz.
isminden "kötü bir şey sanki" çağırışımı yapan inanış şekli. eğer iyi bir şeyse derhal ismi değiştirilmeli.
abime şaka yapmayı düşünüyorum. önce aleyna tilki'nin dipsiz kuyum şarkısını indirip, "misafir çocuğu gibiydin geldin dağıttın gittin" kısmını kırpıp yeni bir mp3 halina getirmeyi, sonra bu mp3'ü telefona indirip gece sinsice abimin telefonuna göndermeyi, abimin telefonuna zil sesi olarak ayarlayıp zil sesi seviyesini de son seviyeye + getirmeyi düşünüyorum.
tamam tamam yapmayacağım. çok çocukça olduğuna karar verdim. neyse bir çay içeyim.
tamam tamam yapmayacağım. çok çocukça olduğuna karar verdim. neyse bir çay içeyim.
akrabam dahi olsa, uzun süre irtibat kurmadığım bir insanla eski samimiyetimi kuramıyorum. samimi bir şekilde iletişim kuramıyorum. bugün belki en son 5 yıl önce gördüğüm bir akrabamı (teyzemin kızı ve benden en az 10 yaş büyük) tesadüf eseri gördüm yolda. "nasılsın?" dedi. "iyiyim. siz nasılsınız?" dedim. garipseyerek "i.. i... iyiyim..." dedi. biraz ayaküstü sohbet ettik mesafeli bir şekilde.
bu olaydan bağımsız olarak;
bir akrabanın, bir tanıdığın, bana, hayatımı nasıl planlamayı düşündüğüme dair sorular sorması beni çok yoruyor sözlük. cevap vermek istemiyorum o tür sorulara. çünkü cevap verince de haliyle verdiğim cevap mesafeli, yüzeysel bir cevap oluyor. hatta karşıdakinin yanlış anlayacağı, anlayabileceği bir cevap oluyor. e anlarsa anlasın pek umurumda değil de zaten.
iyi de sos konu nasıl açılacak o zaman? muhabbet nasıl dönecek? açılmasın da dönmesin de kardeşim... ben onlara soruyor muyum? önümüzdeki 10 yıl içinde kendinizi nerede görüyorsunuz? diye. sormuyorum. hatta arayıp sormuyorum...
bir gün dayanamayıp, o meşhur olan fenomen gibi ayağa kalkıp haykıracağım valla;
herkesin hayatına kimse karışamaz! o o şekil yaşar, öteki o şekil yaşar... kimse kimseye karışamaz. herkesin özgürlüğü bi-dir...
bu olaydan bağımsız olarak;
bir akrabanın, bir tanıdığın, bana, hayatımı nasıl planlamayı düşündüğüme dair sorular sorması beni çok yoruyor sözlük. cevap vermek istemiyorum o tür sorulara. çünkü cevap verince de haliyle verdiğim cevap mesafeli, yüzeysel bir cevap oluyor. hatta karşıdakinin yanlış anlayacağı, anlayabileceği bir cevap oluyor. e anlarsa anlasın pek umurumda değil de zaten.
iyi de sos konu nasıl açılacak o zaman? muhabbet nasıl dönecek? açılmasın da dönmesin de kardeşim... ben onlara soruyor muyum? önümüzdeki 10 yıl içinde kendinizi nerede görüyorsunuz? diye. sormuyorum. hatta arayıp sormuyorum...
bir gün dayanamayıp, o meşhur olan fenomen gibi ayağa kalkıp haykıracağım valla;
herkesin hayatına kimse karışamaz! o o şekil yaşar, öteki o şekil yaşar... kimse kimseye karışamaz. herkesin özgürlüğü bi-dir...
bu adamın şuri isminde bir köpeği var. resmen sevimlilik abidesi köpek... ben hayatımda, bu kadar masumane duran bir köpeğe çok az rastladım. şuri'nin arka ayakları felçli. önceleri yürümekte bile güçlük çekiyordu. epey iyileşti durumu. şimdilerde şuri artık koşuyor bile...
şuri;
https://youtu.be/7oxjtguXJLM?t=113
şuri;
https://youtu.be/7oxjtguXJLM?t=113
şimdi hd görüntü var. ne ala... teknoloji gelişti. maçları hd izliyoruz.
hey gidi hey... biz zamanında maçı telgraftan dinlerdik. sonra radyodan dinlemeye başladık. tüplü tv derken... bugünlere kadar geldi teknuloci.
hey gidi hey... biz zamanında maçı telgraftan dinlerdik. sonra radyodan dinlemeye başladık. tüplü tv derken... bugünlere kadar geldi teknuloci.
(bkz:adam kazanamadı)
elimi bırakma diye bir dizi mi ne varmış bu arada. spiker maç mı sunuyor yoksa dizi mi sunuyor belli değil.
elimi bırakma diye bir dizi mi ne varmış bu arada. spiker maç mı sunuyor yoksa dizi mi sunuyor belli değil.
reisçi teyze'nin ağzından çıkan kelime.
puting bile bizimle
alternatif bir tatlı aynı zamanda.
bu tatlıyı yapmanız için gereken malzemeler aşağıdadır;
1 adet battal boy putin (vladimir)
1 adet puding (isteğe göre; çikolatasız veya muzsuz)
1 bardak süt
ipucu: reisçi teyzenin röportajını kısık sesle dinlerken ve kafanız güzel halde yapmanız tavsiye edilir.
puting bile bizimle
alternatif bir tatlı aynı zamanda.
bu tatlıyı yapmanız için gereken malzemeler aşağıdadır;
1 adet battal boy putin (vladimir)
1 adet puding (isteğe göre; çikolatasız veya muzsuz)
1 bardak süt
ipucu: reisçi teyzenin röportajını kısık sesle dinlerken ve kafanız güzel halde yapmanız tavsiye edilir.
eski çağlarda güvercin ile iletişim kurmanın sandığımdan çok çok çok daha meşakkatli bir iş olduğu. güvercinle nasıl iletişim kurulduğu zaten hep kafamda soru işareti idi.
şimdi olay şu. öncelikle güvercinlerde eşlerine büyük bir bağlılık var. şimdi çift olan iki güvercini -a- diyarında kafese kapatıyorlar. güvercinlerden birini kafesten alıyorlar. kafesten alınan güvercini -a- diyarı ile iletişim kurulacak olan bir başka diyar olan -b- diyarına götürüyorlar. bu güvercini -b- diyarında kafese kapatıyorlar. güvercine yeni bir eş sunmuyorlar. aradan zaman geçiyor. günlerden bir gün -a- diyarı ile iletişim kurulmak istendiğinde, -b- diyarındaki güvercini, ayağına mesajın yazılı olduğu kağıdı bağlayıp salıyorlar. özgür bırakılan güvercin de kafesten çıkar çıkmaz eşinin yanına gitmek istiyor. peki eşinin yanına gitmek için nereye gideceğini nereden biliyor? rotasını nasıl buluyor? insanlarda bulunmayan, sadece bazı hayvanlarda bulunan, "dünyanın manyetik alanını hissedebilme özelliği" sayesinde (altıncı his denilen şey) gideceği yönü tayin ederek -a- diyarındaki kafesin içindeki eşinin yanına geliyor. bu sayede mesajı da getirmiş oluyor.
yani tek bir güvercin belki ömrü hayatı boyunca sadece tek bir mesaj götürebiliyor.
hayvanların acıklı hikayelerini ve daha insanoğlunun bile erişemediği teknolojideki kabiliyetlerini içeren bir olay.
edit:
sırada dumanla haberleşme var. onu da önümüzdeki hafta yazacağım. onu da öğrenip önümüzdeki hafta yazacağım. yazmaya da bilirim...
şimdi olay şu. öncelikle güvercinlerde eşlerine büyük bir bağlılık var. şimdi çift olan iki güvercini -a- diyarında kafese kapatıyorlar. güvercinlerden birini kafesten alıyorlar. kafesten alınan güvercini -a- diyarı ile iletişim kurulacak olan bir başka diyar olan -b- diyarına götürüyorlar. bu güvercini -b- diyarında kafese kapatıyorlar. güvercine yeni bir eş sunmuyorlar. aradan zaman geçiyor. günlerden bir gün -a- diyarı ile iletişim kurulmak istendiğinde, -b- diyarındaki güvercini, ayağına mesajın yazılı olduğu kağıdı bağlayıp salıyorlar. özgür bırakılan güvercin de kafesten çıkar çıkmaz eşinin yanına gitmek istiyor. peki eşinin yanına gitmek için nereye gideceğini nereden biliyor? rotasını nasıl buluyor? insanlarda bulunmayan, sadece bazı hayvanlarda bulunan, "dünyanın manyetik alanını hissedebilme özelliği" sayesinde (altıncı his denilen şey) gideceği yönü tayin ederek -a- diyarındaki kafesin içindeki eşinin yanına geliyor. bu sayede mesajı da getirmiş oluyor.
yani tek bir güvercin belki ömrü hayatı boyunca sadece tek bir mesaj götürebiliyor.
hayvanların acıklı hikayelerini ve daha insanoğlunun bile erişemediği teknolojideki kabiliyetlerini içeren bir olay.
edit:
sırada dumanla haberleşme var. onu da önümüzdeki hafta yazacağım. onu da öğrenip önümüzdeki hafta yazacağım. yazmaya da bilirim...
mhp'nin 2019 seçimleri için hazırladığı slogan.
ben de tekerlemesini yaptım.
al şu tak tuk tukları tak tuk tukçuya tak tuk tuklatmaya götür / tak tuk tukçu tak tuk tukları tak tuk tuklamazsa / tak tuk tukları tak tuk tukçudan tak tuk tuklatmadan geri getir
ben de tekerlemesini yaptım.
al şu tak tuk tukları tak tuk tukçuya tak tuk tuklatmaya götür / tak tuk tukçu tak tuk tukları tak tuk tuklamazsa / tak tuk tukları tak tuk tukçudan tak tuk tuklatmadan geri getir
çiftlik bank kendilerinin önünü tıkadı. adamlar ne güzel her geçen gün zinciri genişletip birilerini zengin edip birilerinin fakirleşmesini sağlıyorlardı. fakat çiftlik bank olayı öyle bir yankı yaptı ki piyasada, artık bu saadet zinciri olayını bilmeyen kalmadı.
çiftlik bank demişken. öz abim bile az da olsa para yatırmıştı bunlara. ailenin yüz karası!
ya adam dolandırıldığını çok geç farketti yahu! 500 lira mı ne göndermiş çiftlik bank'a. bana en son şunu demişti "ya her gün 10 lira gönderiyorlardı kartıma... epeydir gelmiyor..." ben sürekli dolandırıldığını söylüyorum inanmıyor. bir gün şey dedi "ya ne dolandırması, adamlarda suç yok ki, onlar ne yapsın, buradaki bankalar izin vermemiş adama, adam bize para göndermek istiyor ama bankalar müsade etmiyor"
puu! allah cezanı versin! abi işte. atsan atılmaz, satsan satılmaz. ulan yine sinirlendim.
çiftlik bank demişken. öz abim bile az da olsa para yatırmıştı bunlara. ailenin yüz karası!
ya adam dolandırıldığını çok geç farketti yahu! 500 lira mı ne göndermiş çiftlik bank'a. bana en son şunu demişti "ya her gün 10 lira gönderiyorlardı kartıma... epeydir gelmiyor..." ben sürekli dolandırıldığını söylüyorum inanmıyor. bir gün şey dedi "ya ne dolandırması, adamlarda suç yok ki, onlar ne yapsın, buradaki bankalar izin vermemiş adama, adam bize para göndermek istiyor ama bankalar müsade etmiyor"
puu! allah cezanı versin! abi işte. atsan atılmaz, satsan satılmaz. ulan yine sinirlendim.
bir sözlük hatası olduğu kanaatindeyim. eğer hata ise bu hatanın tabii düzeltilmesi gerektiği de kanaatindeyim.
bir kanaatim daha var. (yav benim de ne çok kanaatim var) engelle butonu işlevsiz. bu butonun işlevsiz olması daha büyük bir sorun bence. hele ki özgür platformda... bu butonun da işlevine yerine getirmesi kanaatindeyim.
isteyen; entry'lerini görmek istemediği kişiyi engelleyebilmeli. bu yazarın en doğal hakkı bence.
mağdur yazarla da olay ilk olduğunda mesajlaşmıştım. bir yanlış anlama olabileceğini belirttim mesajımda. o da bir müddet sonra mesaj atıp, yanlış anlamadan kaynaklı sorunun hallolduğunu söyledi.
bir kanaatim daha var. (yav benim de ne çok kanaatim var) engelle butonu işlevsiz. bu butonun işlevsiz olması daha büyük bir sorun bence. hele ki özgür platformda... bu butonun da işlevine yerine getirmesi kanaatindeyim.
isteyen; entry'lerini görmek istemediği kişiyi engelleyebilmeli. bu yazarın en doğal hakkı bence.
mağdur yazarla da olay ilk olduğunda mesajlaşmıştım. bir yanlış anlama olabileceğini belirttim mesajımda. o da bir müddet sonra mesaj atıp, yanlış anlamadan kaynaklı sorunun hallolduğunu söyledi.
akp seçmeninin error vermesine sebep olmuş hadisedir. beyinlerine bir kapa-aç yapsınlar düzelirler.
fiyat fazla olabilir. (sevgili yazar bonibon'a geçmiş olsun) fakat buradaki "1 dakikalık kapı açmaya" tabiri yanlış. çünkü o çalışanın işi o. kapıyı açması 1 dakika sürebilir fakat kapıya kadar gelmesi ve gitmesi 1 dakika sürmüyor. ulaşım masrafı çıkarıldıktan sonra hizmet ücreti ayrıca değerlendirilmeli. sadece çilingir için değil. çalışma formatı bu şekilde olan çok meslek grubu var.
kısaca fio nick'li sayın yazar. sözlüğün en değerli yazarlarından biridir kendisi.
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto