benim fake'im yok ama yan sanayim var galiba. berkk kim lan? buradaki "lan" kelimesini masum ve maruz görün. berkk nick'inde biri var bu sözlükte. gördüm şahitlerim var.
(bkz:ankara city)
bugün saat 11 gibi annemin telefonunu bir numara aradı. annem o sırada evde yoktu. telefonunu evde unutmuş. isimsiz numara olunca açtım. kendini avukat olarak tanıtan birisi annemin ismini verdi ve bir dava hakkında annemle görüşmek istediğini söyledi. ben de annemin evde olmadığını söyledim. konu hakkında bilgi vermedi. birkaç soru sordu. sorduğu sorular bir avukat için çok absürt sorulardı. sorularının özel sorular olduğunu belirtip cevaplamadım. "peki o zaman yarın mesai saatleri içerisinde x hanım beni arayabilir" dedi ve iyi günler diyerek telefonu kapattı. hemen annemin e-devlet şifresiyle hakkında dava dosyası sorgulama işlemi yaptım. "Adınıza açılmış ya da müdahil olduğunuz bir dava kaydı bulunamamıştır" yazıyordu sayfada. olması gerektiği gibi doğal olarak hiçbir dava ile alakası yoktu annemin.
kendini avukat olarak tanıtan kişinin sorduğu sorular;
"bu numara x hanımın üstüne mi kayıtlı?"
"siz x hanımın neyi oluyorsunuz?"
hukuk okumadım. fakat bu soruların mahrem sorular olduğunu bilmek için hukuk okumaya gerek yok. resmi işler "siz bilmem nenin bilmem nesi" mi oluyorsunuz gibi sorularla yürümez. annem hakkında açılmış bir dava varsa ilgili kişiler bellidir, ulaşılacak adresler bellidir ve adreslere mahkemeden resmi evrak gelir. yani onun bunun aramasıyla değil, resmi evraklarla ve resmi devlet dairelerinde ve resmi görevlilerce ilerler bu süreçler. olay halen daha aklımda bir karmaşa halinde olduğundan mıdır nedir aklıma sadece şu soru takıldı; "avukatlar kişileri doğrudan arayabilir mi?"
neyse ki avukat olan tanıdığımı aradım. bana dediğine göre; evet bazı olaylarda (icra vs...) avukatlar önce kişinin adresine ulaşmaya çalışıyormuş. adres yoksa o kişinin telefonunu aramak durumunda kalıyorlarmış. fakat benim de düşündüğüm gibi bir avukatın o tarz sorular sormayacağını söyledi bana. en acemi avukatın bile o tarz sorular sormayacağını belirtti. avukat sadece x bey/hanım ile görüşmek istediğini belirtir. onun dışında herhangi bir soru sormaz ve dava hakkında bilgi vermez dedi. ben, "annem için turkiye.gov.tr adresinden dava dosyası sorguladığımızda müdahil olduğu bir dava yok/gözükmüyor" deyince, bizi arayanın sarı çizmeli mehmet ağa olabileceğini söyledi.
aradan 1-2 saat geçti. ben bu numarayı yine aradım. operatör ne dese beğenirsiniz? "x operatörüne kayıtlı böyle bir numara bulunmamaktadır" dedi.
beni arayan kimdi? arka planda ne işler dönüyordu? amacı neydi? anlamak gerçekten güç. amacı dolandırmaksa hangi yöntemle dolandırmak istiyordu acaba?
kendini avukat olarak tanıtan kişinin sorduğu sorular;
"bu numara x hanımın üstüne mi kayıtlı?"
"siz x hanımın neyi oluyorsunuz?"
hukuk okumadım. fakat bu soruların mahrem sorular olduğunu bilmek için hukuk okumaya gerek yok. resmi işler "siz bilmem nenin bilmem nesi" mi oluyorsunuz gibi sorularla yürümez. annem hakkında açılmış bir dava varsa ilgili kişiler bellidir, ulaşılacak adresler bellidir ve adreslere mahkemeden resmi evrak gelir. yani onun bunun aramasıyla değil, resmi evraklarla ve resmi devlet dairelerinde ve resmi görevlilerce ilerler bu süreçler. olay halen daha aklımda bir karmaşa halinde olduğundan mıdır nedir aklıma sadece şu soru takıldı; "avukatlar kişileri doğrudan arayabilir mi?"
neyse ki avukat olan tanıdığımı aradım. bana dediğine göre; evet bazı olaylarda (icra vs...) avukatlar önce kişinin adresine ulaşmaya çalışıyormuş. adres yoksa o kişinin telefonunu aramak durumunda kalıyorlarmış. fakat benim de düşündüğüm gibi bir avukatın o tarz sorular sormayacağını söyledi bana. en acemi avukatın bile o tarz sorular sormayacağını belirtti. avukat sadece x bey/hanım ile görüşmek istediğini belirtir. onun dışında herhangi bir soru sormaz ve dava hakkında bilgi vermez dedi. ben, "annem için turkiye.gov.tr adresinden dava dosyası sorguladığımızda müdahil olduğu bir dava yok/gözükmüyor" deyince, bizi arayanın sarı çizmeli mehmet ağa olabileceğini söyledi.
aradan 1-2 saat geçti. ben bu numarayı yine aradım. operatör ne dese beğenirsiniz? "x operatörüne kayıtlı böyle bir numara bulunmamaktadır" dedi.
beni arayan kimdi? arka planda ne işler dönüyordu? amacı neydi? anlamak gerçekten güç. amacı dolandırmaksa hangi yöntemle dolandırmak istiyordu acaba?
tarayıcının adres çubuğuna "zenginsozluk.com" yazıp giremezseniz eğer, "zengin sözlük" yazıp google'layın, google üzerinden erişin siteye.
haluk - tamer karadağlı
meltem - pınar altuğ
(bak valla çok yabancı film izledim ama aklımda kalanlardan hiçbirinin gerçek adını bilmiyorum ve hatta belki filmdeki adını bile unuttum)
(gerçekten valla bak)
.
.
.
(valla etmiş miydim?)
meltem - pınar altuğ
(bak valla çok yabancı film izledim ama aklımda kalanlardan hiçbirinin gerçek adını bilmiyorum ve hatta belki filmdeki adını bile unuttum)
(gerçekten valla bak)
.
.
.
(valla etmiş miydim?)
- alo acil instagram destek hattı mı?
+ evet ablacım ne lazım?
- ya ben şu an evde çizgili pijamamla oturuyorum. fakat beni şu an lüks bir restoranda sanmaları lazım. hani şöyle first class bir restoran tabağı fotoğrafı olsa fena olmaz.
+ ablacım lüks restoran fotoğraf stoğu bitti. zaten azdı. bizim eleman bir restoranın mutfağına aşçı yardımcısıyım diye gizlice girip çekmişti o fotoğrafları. merak etmeyin. yenilerini çekeceğiz yakında. şu an maalesef yok.
- hmm... o zaman... boğazda lüks tekne turu yaparken çekilmiş boğaz manzarası falan var mı?
+ var ablacım ama gündüz çekilmiş olanı var. fotoğrafı gündüz paylaşmanız lazım. hatta şöyle saat 14 gibi falan...
- bana şimdi, şu an lazım diyorum! gece yok mu?
+ aaa bi dakka... restoran stoğu bitmemiş. elimizde son 1 adet fotoğraf var. nusr-et'te sıra beklerken çekilmiş bir gece fotoğrafı var.
- hmm... benim evim pendik'te ama olsun... gezmeye gidemez miyim? tamam. nusr-et fotoğrafı olsun. fotoğrafı paylaşırken "off sıra da bekle bekle geçmiyor" falan yazarım açıklamaya.
+ tamam ablacım. 5 tl'den bırakıyorum fotoğrafı.
- 5 mi? çok pahalı. biraz indirim yap.
+ ya ablacım biz ne kadar uğraşıyoruz bu fotoğrafları çekmek için sen biliyor musun? mesela bizim eleman nusr-et'e gitti. sıra beklerken bu fotoğrafı çekti. sırası gelmeden sırayı terketti kaçtı gitti. bu fotoğrafın arka planında koskoca bir emek var emek...
- iyi tamam tamam! 5 tl'ye alıyorum.
+ tamam ablacım. fotoğrafı gönderiyorum. istersen bir sürü starbucks fotoğrafı var. onlardan da göndereyim. arada kullanırsın.
- onlar kaça?
+ bunlar promosyon ablacım. ilk müşterilerimize hediye olarak gönderiyoruz. elimizde starbucks şubelerinin farklı açılarından çekilmiş 980 fotoğraf ve 586 ayrı isimde bardak fotoğrafı var.
- hmm iyi gönder.
(ben ne yazdım az önce? ne biçim bir senaryo lan bu? kafamda neler dönüyor böyle? okuduysanız teşekkürler...)
+ evet ablacım ne lazım?
- ya ben şu an evde çizgili pijamamla oturuyorum. fakat beni şu an lüks bir restoranda sanmaları lazım. hani şöyle first class bir restoran tabağı fotoğrafı olsa fena olmaz.
+ ablacım lüks restoran fotoğraf stoğu bitti. zaten azdı. bizim eleman bir restoranın mutfağına aşçı yardımcısıyım diye gizlice girip çekmişti o fotoğrafları. merak etmeyin. yenilerini çekeceğiz yakında. şu an maalesef yok.
- hmm... o zaman... boğazda lüks tekne turu yaparken çekilmiş boğaz manzarası falan var mı?
+ var ablacım ama gündüz çekilmiş olanı var. fotoğrafı gündüz paylaşmanız lazım. hatta şöyle saat 14 gibi falan...
- bana şimdi, şu an lazım diyorum! gece yok mu?
+ aaa bi dakka... restoran stoğu bitmemiş. elimizde son 1 adet fotoğraf var. nusr-et'te sıra beklerken çekilmiş bir gece fotoğrafı var.
- hmm... benim evim pendik'te ama olsun... gezmeye gidemez miyim? tamam. nusr-et fotoğrafı olsun. fotoğrafı paylaşırken "off sıra da bekle bekle geçmiyor" falan yazarım açıklamaya.
+ tamam ablacım. 5 tl'den bırakıyorum fotoğrafı.
- 5 mi? çok pahalı. biraz indirim yap.
+ ya ablacım biz ne kadar uğraşıyoruz bu fotoğrafları çekmek için sen biliyor musun? mesela bizim eleman nusr-et'e gitti. sıra beklerken bu fotoğrafı çekti. sırası gelmeden sırayı terketti kaçtı gitti. bu fotoğrafın arka planında koskoca bir emek var emek...
- iyi tamam tamam! 5 tl'ye alıyorum.
+ tamam ablacım. fotoğrafı gönderiyorum. istersen bir sürü starbucks fotoğrafı var. onlardan da göndereyim. arada kullanırsın.
- onlar kaça?
+ bunlar promosyon ablacım. ilk müşterilerimize hediye olarak gönderiyoruz. elimizde starbucks şubelerinin farklı açılarından çekilmiş 980 fotoğraf ve 586 ayrı isimde bardak fotoğrafı var.
- hmm iyi gönder.
(ben ne yazdım az önce? ne biçim bir senaryo lan bu? kafamda neler dönüyor böyle? okuduysanız teşekkürler...)
sözlüklerinin başlığı açılmıştı bir ara yanlış hatırlamıyorsam. başlık silinmemişti, engellenmemişti. her özgür platformdaki gibi... fakat özel mesaj atmak da neyin nesi? işte bu etik değil. admin de doğal olarak hem başlıklarını hem de özel mesaj atanı uçurmuş. gelecek olan insan da gelmez artık o sözlüğe. güveni kaybettiniz.
en sevdiğim versiyonu tuzlu sarı leblebi. bunun beyazı niye var bilmiyorum. sadece meze olsun diye üretimi devam ediyor galiba. karışık çerez tabağında leblebiler hep sona kalır. beyaz olan hiç yenilmiyor. niye var lan bu beyaz leblebi? kim akıl etti oğlum böyle çakıl taşı gibi leblebi yapmayı? süs olsun diye mi koyuyoruz biz bunu tabağa?
canım istediğinde girdiğim sözlük. özel olarak profillerine girdiğim 1-2 yazar var. onun dışında okumak istersem ana sayfadaki entry'leri nick'lere bile bakmadan okuyup, beğendiklerimi beğeniyorum. bu sözlüğü okumak her zaman olmasa da genel olarak keyifli bir eylem diyebilirim.
duman.
dumansız bir kış nasıl acaba? en merak ettiğim şey dumansız bir kış mevsimidir. bizim ilk evimiz sobalıydı ve muhitte herkes soba yakıyordu. gece dışarıda nefes alınmıyordu dumandan. sonra biz sobadan kurtulduk fakat taşındığımız tüm muhitlerde sobalı ev sayısı çoktu.
dumansız bir kış nasıl acaba? en merak ettiğim şey dumansız bir kış mevsimidir. bizim ilk evimiz sobalıydı ve muhitte herkes soba yakıyordu. gece dışarıda nefes alınmıyordu dumandan. sonra biz sobadan kurtulduk fakat taşındığımız tüm muhitlerde sobalı ev sayısı çoktu.
görüntüleri dün izledim. çok feci.
kanunlara göre hayvan canının hiçbir değeri olmadığı, hayvanların eşyadan değersiz olduğu ülkede, bu şerefsiz, maalesef, özgürce yaşamaya ve hatta servis şoförlüğüne devam edecek.
kanunlara göre hayvan canının hiçbir değeri olmadığı, hayvanların eşyadan değersiz olduğu ülkede, bu şerefsiz, maalesef, özgürce yaşamaya ve hatta servis şoförlüğüne devam edecek.
küçük yaşta verilen büyük kararlar veya bireyi bu kararlara iten dış sebepler, bireyi çok zor durumlara sokabilir. mesela ünlü olmak gibi. aleyna tilki daha kötüsünü yaşıyor. hem küçük yaşta ünlü olmuş hem de büyük ajansların kuklası olmuş birisi.
tanındığı ilk şarkının klibi ne kadar normal değil mi? gayet, sıradan, alışılmış bir klip. peki tanındıktan sonraki daha doğrusu maalesef birilerince ele geçirildikten sonraki kliplerine bakalım... epey enteresan klipler. o giydiği elbiseleri kendi mi tercih ediyor sanıyorsunuz. tabii ki de hayır. giyeceği giysiden, yapacağı dansa kadar buna "büyükler" karar veriyor.
bir insan özgür bir şekilde sanatını icra edemedikten sonra ünlülüğü, kendisine de hayranlarına da sadece zarar verir. aleyna sadece bir kukla. birileri şarkı için sözleri yazar, birileri şarkının bestesini yapar, birileri giysileri seçer, birileri klipte yapılacak hareketlere karar verir. aleyna'yı arayıp "her şey hazır gel klibi çekelim" derler. aleyna gelir ve ne derlerse onu yapar.
bir magazin programına veya bir youtube kanalına konuk falan olursa, belki orada sorulan sorulara vereceği yanıtlara karışmayabilirler...
piyasada aleyna gibi çok "ünlü" var. aleyna'yı diğerlerinden ayıran şu; öncelikle yetişkin değildi, yaşı küçükken ve en acemi olmasına rağmen piyasaya tepeden girdi.
tanındığı ilk şarkının klibi ne kadar normal değil mi? gayet, sıradan, alışılmış bir klip. peki tanındıktan sonraki daha doğrusu maalesef birilerince ele geçirildikten sonraki kliplerine bakalım... epey enteresan klipler. o giydiği elbiseleri kendi mi tercih ediyor sanıyorsunuz. tabii ki de hayır. giyeceği giysiden, yapacağı dansa kadar buna "büyükler" karar veriyor.
bir insan özgür bir şekilde sanatını icra edemedikten sonra ünlülüğü, kendisine de hayranlarına da sadece zarar verir. aleyna sadece bir kukla. birileri şarkı için sözleri yazar, birileri şarkının bestesini yapar, birileri giysileri seçer, birileri klipte yapılacak hareketlere karar verir. aleyna'yı arayıp "her şey hazır gel klibi çekelim" derler. aleyna gelir ve ne derlerse onu yapar.
bir magazin programına veya bir youtube kanalına konuk falan olursa, belki orada sorulan sorulara vereceği yanıtlara karışmayabilirler...
piyasada aleyna gibi çok "ünlü" var. aleyna'yı diğerlerinden ayıran şu; öncelikle yetişkin değildi, yaşı küçükken ve en acemi olmasına rağmen piyasaya tepeden girdi.
geçenlerde bir kafeye oturduğumda fiyatının 25 tl olduğunu görünce dumura uğradığım içecek. ulan filtre kahvenin paketi 20 lira zaten.
hani neden bu fiyat olduğu konusunda şöyle bir açıklama yapsalar o zaman tamam;
- efendim biz filtre kahveyi sizin evde yaptığınız gibi yapmıyoruz. bizimki çok farklı bir kahve ve demleme tekniği barındırıyor. 75 derece sıcaklıktaki, bakın buraya dikkat, ne 74 ne de 76 derece... 75 derece suyu, %5 oksijenli ve yer çekimsiz(?) ortamda ve özel muhafaza edilerek bekletilmiş filtre kahveye, 70 derece açıyla çok yavaş şekilde döküyoruz. böylece aromasını ve kokusunu kaybetmiyor. ardından ters pistonlama tekniğiyle kahveyi filtreliyoruz. bakın bu aşama da çok önemli. ters pistonlama tekniği kahvenin kokusunu ve aromasını kaybetmemesi için elzemdir. kahveyi de kütahya'da ilk üretilen porselen bardakta ve şefin kurabiyesi eşliğinde size sunuyoruz.
+ şef? oğlum siz kahveci değil misiniz?
- evet efendim fakat biz şef de çalıştırıyoruz... bolu mengen'den getirttiğimiz şef burada siz özel müşterilerimiz için sadece ve sadece kurabiye yapıyor.
(tamam biraz abartmış olabilirim. fakat 25 tl nedir yahu? ölçülü bir fiyat mı? okuduğunuz için teşekkürler...)
hani neden bu fiyat olduğu konusunda şöyle bir açıklama yapsalar o zaman tamam;
- efendim biz filtre kahveyi sizin evde yaptığınız gibi yapmıyoruz. bizimki çok farklı bir kahve ve demleme tekniği barındırıyor. 75 derece sıcaklıktaki, bakın buraya dikkat, ne 74 ne de 76 derece... 75 derece suyu, %5 oksijenli ve yer çekimsiz(?) ortamda ve özel muhafaza edilerek bekletilmiş filtre kahveye, 70 derece açıyla çok yavaş şekilde döküyoruz. böylece aromasını ve kokusunu kaybetmiyor. ardından ters pistonlama tekniğiyle kahveyi filtreliyoruz. bakın bu aşama da çok önemli. ters pistonlama tekniği kahvenin kokusunu ve aromasını kaybetmemesi için elzemdir. kahveyi de kütahya'da ilk üretilen porselen bardakta ve şefin kurabiyesi eşliğinde size sunuyoruz.
+ şef? oğlum siz kahveci değil misiniz?
- evet efendim fakat biz şef de çalıştırıyoruz... bolu mengen'den getirttiğimiz şef burada siz özel müşterilerimiz için sadece ve sadece kurabiye yapıyor.
(tamam biraz abartmış olabilirim. fakat 25 tl nedir yahu? ölçülü bir fiyat mı? okuduğunuz için teşekkürler...)
muhtelif ürünler satan, sahibinin; cipsten çıkan bedavayı verip vermeme konusunda muhakemeyi kendi yapan, veresiye verebilen, içeriye bim poşetiyle girince trip atan birisi olabildiği dükkan.
bizim bakkal ekşi yazarı. bildiğin ekşi sözlük'te yazar adam. benimle kısa zamanda çok samimi oldu. iyi biri. soğuk sıkım taze meyve suyu satmayı düşünüyor. makinesini falan almış. bana gösterdi. tutacağını ve satılacağını tahmin ediyor.
kafe usulü yapmazsan tutmaz abi o. millete starbucks gibi mobil bardakta meyve suyu ikram edecek ve tabii biraz tuzlu bir fiyata. abi burayı okuyorsan bana kızma ama... o öyle tutmaz. bu muhitte hiç tutmaz.
ama yine de sen bilirsin...
bizim bakkal ekşi yazarı. bildiğin ekşi sözlük'te yazar adam. benimle kısa zamanda çok samimi oldu. iyi biri. soğuk sıkım taze meyve suyu satmayı düşünüyor. makinesini falan almış. bana gösterdi. tutacağını ve satılacağını tahmin ediyor.
kafe usulü yapmazsan tutmaz abi o. millete starbucks gibi mobil bardakta meyve suyu ikram edecek ve tabii biraz tuzlu bir fiyata. abi burayı okuyorsan bana kızma ama... o öyle tutmaz. bu muhitte hiç tutmaz.
ama yine de sen bilirsin...
ablacığım çocuğuna ceza vermek için koridora çıkarıyorsun. çocuk ağlıyor. böyle yaparak sadece çocuğa değil bize de ceza vermiş oluyorsun.
hemen hemen tüm yazarlar. ara sıra bazı başlıklarda nick'ini daha önce görmediğim bazı yazarların entry'lerine rastlıyorum. bazıları için "gitmese iyiymiş" diyorum.
- nereye?
+ ışık hızını aşacağım. 5 dakikaya burada olurum kanka.
(50 yıl sonra)
+ e yuh! oğlum ne oldu size? 5 dakikada nasıl yaşlandınız lan? pardon oğlum dedim... amcalarım, dedelerim ne oldu size ya?
- ne 5 dakikası evladım? sen bundan 50 yıl evvel 5 dakikaya geleceğim dedin. öhhö öhöö... (dede öksürüğü) ne diyodum ben ya?
+ 50 yıl evvel falan filan bişiler diyodun dede.
- he... işte ışık hızını aşacam falan filan saçma sapan bişiler dedin. gittin... gidiş o gidiş. aradan 50 yıl geçti... öhhö...
+ ne 50 yılı ya? ben 5 dakika gidip geldim işte?
- lan haylaz! artık senden büyüğüz biz. ee neler yaptın 50 yılda? anlat bakalım.
+ ne 50 yılı dede? hala 50 yıl diyor ya... 5 dakika; birkaç galaksi gezdim, bir sürü uzaylı hatunla tanışıp geldim işte.
- lan yaramaz! sen bizimle dalga mı geçiyorsun? bak bastonu kafana vururum senin! çabuk burayı terket...
+ tamam dede sakin ol ya.
+ ışık hızını aşacağım. 5 dakikaya burada olurum kanka.
(50 yıl sonra)
+ e yuh! oğlum ne oldu size? 5 dakikada nasıl yaşlandınız lan? pardon oğlum dedim... amcalarım, dedelerim ne oldu size ya?
- ne 5 dakikası evladım? sen bundan 50 yıl evvel 5 dakikaya geleceğim dedin. öhhö öhöö... (dede öksürüğü) ne diyodum ben ya?
+ 50 yıl evvel falan filan bişiler diyodun dede.
- he... işte ışık hızını aşacam falan filan saçma sapan bişiler dedin. gittin... gidiş o gidiş. aradan 50 yıl geçti... öhhö...
+ ne 50 yılı ya? ben 5 dakika gidip geldim işte?
- lan haylaz! artık senden büyüğüz biz. ee neler yaptın 50 yılda? anlat bakalım.
+ ne 50 yılı dede? hala 50 yıl diyor ya... 5 dakika; birkaç galaksi gezdim, bir sürü uzaylı hatunla tanışıp geldim işte.
- lan yaramaz! sen bizimle dalga mı geçiyorsun? bak bastonu kafana vururum senin! çabuk burayı terket...
+ tamam dede sakin ol ya.
genelde yavaş çalıştığı için veya donduğu için şiddet uygulanır cihaza. aslında burada şiddet uygulanması gereken ona 8 gb'cık hafıza koyan ve işlemcisini yüksek yapmayan üreticidir. çünkü o üretici yakın zamanda 16 gb olanı piyasaya sürüp senden yine para alacaktır. 32, 64, 128, 256 diye gidecektir bu söğüşleme işlemi. hatta dobra bir şekilde "eski iphone'ları yavaşlattık" bile diyebilir. haklıdır. sonuçta çalışıp, didinip veya zekasını kullanıp bugünlere gelmiş, apple'a, samsung'a mühendis olmuştur. "niye yavaşlattın lan!" deseniz, durur mu? yapıştırır cevabı ve "e kendi telefonunu kendin yap o zaman" der. "nazar etme ne olur çalış senin de olur" deyip villasında yan yatarkan üzümünü yer.
tüketici de mecburen üretememenin hıncını cihazdan alacaktır bir şekilde. üretemeyip, üreticinin dikte ettiği cihazı kullanmanın mecburiyetiyle geçirecektir ömrünü.
(iş bu entry'yi yazan kısa süre sonra samsung telefonundan youtube'a girip şarkı açacak)
tüketici de mecburen üretememenin hıncını cihazdan alacaktır bir şekilde. üretemeyip, üreticinin dikte ettiği cihazı kullanmanın mecburiyetiyle geçirecektir ömrünü.
(iş bu entry'yi yazan kısa süre sonra samsung telefonundan youtube'a girip şarkı açacak)
abd ve birçok yabancı ülkede kullanılan ölçü birimi. ulan zaten diliniz farklı anlayamıyoz. ölçünüz niye farklı ibneler? pek küfürlü girim yoktur ama hakettiler! bunların ayakkabı numarası standardı da farklıdır. mesela onlarda 10 numara ayakkabı bizdeki 43'e 45'e falan denk gelir. bir de yazarlar 10 (EU 45) falan diye. avrupa standartlarıyla s*kesim geliyor bu abd'lileri!
hayır sinirli de değilim. gayet neşeli bir anımda yazıyorum bu giriyi. fakat inç olayı beni çok sinirlendirir.
hayır sinirli de değilim. gayet neşeli bir anımda yazıyorum bu giriyi. fakat inç olayı beni çok sinirlendirir.
uzun zamandır hiç arkadaşım yok sözlük. yani çok nadir görüşüyoruz. irtibat kurduğum pek kimse kalmadı. telefonumu sadece internete girmek için kullanır oldum. rehberde bir dünya isim niye kayıtlı ben bile bilmiyorum...
işim olmadığı zamanlar ulan bugün bir gezeyim diyorum. sonra da ulan kiminle gezeceksin ki diyip tek başına yapılabilecek aktivitelere arıyorum. tek başıma kafeye oturup, sinemaya gitmek artık çok sıktı. parkta falan oturuyordum. artık onu da yapamam. kış geldi zaten.
geçen haftalarda yine tek başıma dışarı çıktım. boş boş geziyorum. bir banka oturdum. işlek bir caddedeyim. bir sürü insan oturuyor, yürüyor... ortamı gözetliyorum. ulan acaba şu an burada ben gibi yalnız olan biri daha var mı? diye düşünmeye başladım. etrafa bakındım pek kimse göremedim. yalnız olan birini gördüm onun da kısa süre sonra arkadaşı geldi. biri telefonla konuşuyor. biraz ilerimdeki kafede yalnız oturan biri vardı. kısa süre sonra arkadaşı geldi. yalnız olan birini bulamadım derken... faytonun önündeki at dikkatimi çekti. koca faytonu yüklenmiş sadece bir at... o da tek başınaydı ben gibi. kalabalığın arasında yalnız olan sadece ikimiz vardık. sonra düşündüm. ben ondan daha şanslıydım. çünkü benim ailem var. onun ailesi yok. ben özgürüm. o özgür değil ve gün boyu kırbaç yiyor ve faytonu taşıyor. bir süre kendi yalnızlığımı unutup onun yalnızlığına ve çaresizliğine üzülmeye başladım.
sonra da kalkıp gittim...
eve gelince inandığım dinde yer alan kurban bayramı konusu aklıma geldi. daha doğrusu hiç aklımdan çıkmayan dini konulardan biridir. allah "hayvanlar benim sessiz kullarımdır" demiş. onlara da "kulum" diyerek bizden ayırmamış. peki "kulum" dediği canlıların kesilmelerini emreder miydi? ben bir insanı öldürünce adı "cinayet" oluyordu da... hayvanı öldürünce adı neden "kurban" oluyordu? ben allah'ın bir kulu olarak kurban edilen hayvanın yerinde olmak istemezdim mesela. küçükken "kurban ettiğimiz hayvan acı çekmeden ölüyor" denildiğinde sevinirdim çocuk aklımla.
sonra kedi mamalarını düşündüm. tahıllı kedi mamaları da var elbette fakat çoğu tavuk eti ihtiva eder. kedileri onunla besliyorduk. neticede yine bir canlının beslenmesi için başka bir canlı olan tavuğun ölmesi gerekiyordu. marketten sosis alıp beslemeye kalksam onun da içinde büyükbaş hayvan eti vardı. dünyanın düzeni bu muydu? birinin beslenmesi için bir başkasının ölmesi mi gerekiyordu?
kafamda deli sorularla günü bitirdim.
iyiliği seçmiş, ilkeli olan hiçbir insanın öbür dünyada azap göreceğini sanmıyorum.
işim olmadığı zamanlar ulan bugün bir gezeyim diyorum. sonra da ulan kiminle gezeceksin ki diyip tek başına yapılabilecek aktivitelere arıyorum. tek başıma kafeye oturup, sinemaya gitmek artık çok sıktı. parkta falan oturuyordum. artık onu da yapamam. kış geldi zaten.
geçen haftalarda yine tek başıma dışarı çıktım. boş boş geziyorum. bir banka oturdum. işlek bir caddedeyim. bir sürü insan oturuyor, yürüyor... ortamı gözetliyorum. ulan acaba şu an burada ben gibi yalnız olan biri daha var mı? diye düşünmeye başladım. etrafa bakındım pek kimse göremedim. yalnız olan birini gördüm onun da kısa süre sonra arkadaşı geldi. biri telefonla konuşuyor. biraz ilerimdeki kafede yalnız oturan biri vardı. kısa süre sonra arkadaşı geldi. yalnız olan birini bulamadım derken... faytonun önündeki at dikkatimi çekti. koca faytonu yüklenmiş sadece bir at... o da tek başınaydı ben gibi. kalabalığın arasında yalnız olan sadece ikimiz vardık. sonra düşündüm. ben ondan daha şanslıydım. çünkü benim ailem var. onun ailesi yok. ben özgürüm. o özgür değil ve gün boyu kırbaç yiyor ve faytonu taşıyor. bir süre kendi yalnızlığımı unutup onun yalnızlığına ve çaresizliğine üzülmeye başladım.
sonra da kalkıp gittim...
eve gelince inandığım dinde yer alan kurban bayramı konusu aklıma geldi. daha doğrusu hiç aklımdan çıkmayan dini konulardan biridir. allah "hayvanlar benim sessiz kullarımdır" demiş. onlara da "kulum" diyerek bizden ayırmamış. peki "kulum" dediği canlıların kesilmelerini emreder miydi? ben bir insanı öldürünce adı "cinayet" oluyordu da... hayvanı öldürünce adı neden "kurban" oluyordu? ben allah'ın bir kulu olarak kurban edilen hayvanın yerinde olmak istemezdim mesela. küçükken "kurban ettiğimiz hayvan acı çekmeden ölüyor" denildiğinde sevinirdim çocuk aklımla.
sonra kedi mamalarını düşündüm. tahıllı kedi mamaları da var elbette fakat çoğu tavuk eti ihtiva eder. kedileri onunla besliyorduk. neticede yine bir canlının beslenmesi için başka bir canlı olan tavuğun ölmesi gerekiyordu. marketten sosis alıp beslemeye kalksam onun da içinde büyükbaş hayvan eti vardı. dünyanın düzeni bu muydu? birinin beslenmesi için bir başkasının ölmesi mi gerekiyordu?
kafamda deli sorularla günü bitirdim.
iyiliği seçmiş, ilkeli olan hiçbir insanın öbür dünyada azap göreceğini sanmıyorum.
(bkz:soba diye bir şey buldum süper)
aksaray, beleştepe 2018
...
...
yaver: (ellerini birbirine kavuşturarak) reisim nerede o sobalı günler...
reis: (meraklı) nereden çıktı bu?
yaver: (bir anda kavuşturduğu ellerini birden açarak) yeni kampanyamızın adı reisim... reisim doğalgaz pahalanınca milletin yükselen nabzını düşürmek için tv'lerde, sosyal medyada hatta bilboard'larda sobayı övücü tanıtımlar yapalım diye düşündük.
reis: (ellerini çenesine koyar ve kaşlarını kaldırır) hmm... iyiymiş. kestane mestane falan da yapılır onun üstünde. kestane önemli. kestane ayrıntısını unutmayın tanıtımlarda. hatta portakal falan kabuğu atınca bir güzel kokuyor şerefsizim... (bir anda hiddetlenir) bi dakka lan! salak mısınız siz? millet sobaya geçerse para nereden gelecek? nasıl dönecek lan bu değirmenin suyu? derhal iptal edin bu kampanyayı, kampanya mampanya yok! bak sinirlendim şimdi! gidin %5, 10 falan daha zam yapın! ancak sakinleştirir beni...
yaver: tamam reisim... (yaver kampanyanın iptali bilgisini ulaştırmak için hızlıca makamı terkeder)
aksaray, beleştepe 2018
...
...
yaver: (ellerini birbirine kavuşturarak) reisim nerede o sobalı günler...
reis: (meraklı) nereden çıktı bu?
yaver: (bir anda kavuşturduğu ellerini birden açarak) yeni kampanyamızın adı reisim... reisim doğalgaz pahalanınca milletin yükselen nabzını düşürmek için tv'lerde, sosyal medyada hatta bilboard'larda sobayı övücü tanıtımlar yapalım diye düşündük.
reis: (ellerini çenesine koyar ve kaşlarını kaldırır) hmm... iyiymiş. kestane mestane falan da yapılır onun üstünde. kestane önemli. kestane ayrıntısını unutmayın tanıtımlarda. hatta portakal falan kabuğu atınca bir güzel kokuyor şerefsizim... (bir anda hiddetlenir) bi dakka lan! salak mısınız siz? millet sobaya geçerse para nereden gelecek? nasıl dönecek lan bu değirmenin suyu? derhal iptal edin bu kampanyayı, kampanya mampanya yok! bak sinirlendim şimdi! gidin %5, 10 falan daha zam yapın! ancak sakinleştirir beni...
yaver: tamam reisim... (yaver kampanyanın iptali bilgisini ulaştırmak için hızlıca makamı terkeder)
tişört giyince üşüyor,
hırka giyince yanıyor musunuz?
tebrikler,
sonbaharın ortasındasınız!
hırka giyince yanıyor musunuz?
tebrikler,
sonbaharın ortasındasınız!
uludağ sözlük: acemi birliği
ekşi sözlük: usta birliği
inci sözlük: bedelli askerlik
zengin sözlük: tezkeresini almış askerler
ekşi sözlük: usta birliği
inci sözlük: bedelli askerlik
zengin sözlük: tezkeresini almış askerler