confessions

turuncu gemi

2. nesil Yazar - Eski sevgili hüznü

  1. toplam entry 1820
  2. takipçi 11
  3. puan 16944

sevan nişanyan

turuncu gemi
bir zamanlar şirince'ye gitmek için bir çok sebebim vardı. bunlar arasında sevan abinin muhteşem sohbetleri ve bir mimar olmamasına rağmen kent mimarisine kattığı muhteşemlikler de vardı.
kent mimarisine kattığı harikalıklardan dolayı on yıla yakın hapis cezası verdiler sevan abiye. mahkemeye gitmeye ikna edebilseydik ceza almayacaktı belki ama işte eşşek inadı vardır gitmedi.

çok iyi bir dil bilimcidir kendisi. güncel yazılarını anlayabilmek için, üslubuna hakim olmak gerekir. kaleminde çok ince ve güzel bir ironi vardır.

yaran tweetler

turuncu gemi
''doktorum tahlilleri ve psikanaliz sonuçları bugün uzun uzadıya inceleyip içinde bulunduğum durumun adını koydu. tükenmişlik sendromu olabilir mi hocam soruma,aylık gelirin 50 bin altı. neyin var ki neyini tüketiyon,besmelesiz bi yere basmışsındır gavat sözleriyle karşılık verdi''

şeref düzyatanlar

''superonline destek hattını aradım; “yanınızda genç biri yok mu, o yapar hemen” dedi. şimdi psikolojik desteğe de ihtiyacım var oçları''

berna diye bir hesaptan.

sokrates

turuncu gemi
''bir soru bin cevaptan daha tehlikelidir'' diyen büyük filozof. ikna tekniği insanlara sürekli soru sormasına dayanır. sorduğu sorularla gerçekliğin ikna etmeye çalıştığı kişinin ağzından dökülmesini sağlar.
sokrates tarihin en devrimci hakikat savaşçılarındandır. hakikatin savaşını halkın içinde, hakikati onlarla beraber arayarak verir. kutsal olan her şeyi rededer. çünkü kutsallık, hakikatin içine atılmış bir virüstür. insanın kendisinden her geçen gün daha çok yabancılaşmasını sağlar.

döneminin egemenleri, sokrates'in halkı kendi gerçekliklerine her gün daha çok yaklaştırdığını gördüğü için idama mahkum etmişlerdir.

idamına saatler kalmışken bile insanlara on binlerce yıl yetecek kadar değerli dersler vermiştir.

sokrat, idamını beklerken bir öğrencisinin saz çaldığını görür. ondan bunu kendisine de öğretmesini ister. öğrencisi çok şaşırır ve der ki;
''hocam sen ki dünyada her şeyi bilen insansın, şimdi ölüme giderken bunu öğrensen ne olacak?''
sokrat, tarihte söylenmiş en önemli sözlerden birini o zaman söyler;

''bu hayatta tek bir şey varsa bildiğim, hiç bir şey bilmediğimdir''

karısı onu idama götürürlerken der ki;

''seni haksız yere idam ediyorlar ve bu beni mafh ediyor''

sokrat; ''yaa haklı yere idam etselerdi? bence böyle olmadığı için sevinmen lazım''

gerçeğin büyük savaşçısı, zalimlerden can dilenmeyerek, kendisinden binlerce yıl sonra yaşayacak bütün onurlu insanlara da güç vermiştir.

mescid nerede

turuncu gemi
çalıştığım kurumda günde en az beş vatandaş tarafından sorulan sorudur. bilmiyorum. bu cevaptan sonraki bana refleksle öyle bir nefretle bakıyorlar ki korkmadığımı söylersem yalan söylemiş olurum. o nefretle en az 2 saniye bakıyorlar yüzüme. içlerinden bir şeyler kusmak geliyor bana ama vaz geçip gidiyorlar.

kimse namaz kılıyor diye, mescid'in yerini bilmeyen insandan bu dünyada üstün değildir. öbür dünyayı bilemem. allaha inanmak da bu dünyada sizi daha geçerli bir insan yapmaz.
öncelikle her konuda insanlaşmak gerekli. insanın gerekirse içine bir nefret lavmanı yapması gerekli. bunu her kese tavsiye ediyorum.

ibni haldun

turuncu gemi
tarih boyunca doğudan felsefe de dahil iyi hiç bir şey çıkmamıştır. hatta doğuya akıl uğramamıştır bile diyebiliriz. bütün dünya üniversitelerinde sosyoloji biliminin kurucusu kabul edilen ibni haldun doğudan çıkmış en iyi şeydir. devrimci de bir bilim insanıdır.
''insan babasının değil, ezberlerinin ve alışkanlıklarının çocuğudur'' önermesi bile bütün doğu toplumunun özetini anlamaya yeter.

sütaş

turuncu gemi
rusya'ya ihraç etti ürünlerde hayvanlarda kullanılmaması gereken antibiyotik tespit edilmiştir. şirket yetkilisi açıklamasında ''az bir şey kullandık, ne var ki bunda'' demektedir.
büyük ihtimalle o ürünler türkiye'de iç pazara sürülecektir. saolsun hükümetimiz bizi içkinin, sigaranın, domuz etinin, namaz kılmamanın zararlarından korumakla meşgul şimdilik. çoluk çocuğumuza sigaradan bin kat zararlı ürünleri yedirmemizin dinen bir sakıncası yoktur.

kimse sabrımızı test etmeye kalkmasın

turuncu gemi
bireysel yaşantımızda bile tehdit etmek bir iletişim şekli olarak görülmemelidir.
devletler arası ilişkilerde her zaman doğru diplomasiyi yapabilen kazanır.
"komşularla sıfır sorun" paradigmasımdan, bu tür kıraathane edebiyatının yarım gömlek üzerine geçiş yaptığımızdan beri, süper güçler kendi çıkarlarınca bize karşı çok iyi bir diplomasi yürütmekteler. onlar da bir kıraathane kabadayısı gibi "test edersem ne olur lann" demek yerine bizi bir şekilde eylemekteler.
ve kendileri çevremizde ne kadar düşmanımız var diplomatik ilişki geliştirmektedirler.

bayan değil kadın

turuncu gemi
"bayan" sözcüğü türkçenin hiç bir kökeninde bulunmayan, daha sonradan dublaj türkçesiyle baydan türetilen, cinsiyetçi bir hitap şeklidir.

günlük kullandığımız dilde bekar kadınlar için "kız" evliler için "kadın" tabiri kullanılmakta. hatta yozlaşmış toplumumuzda ilk cinsel beraberliğini yaşayıp yaşamayan, "kadın-kız" nitelemesi bile vardır.
oysa yetişkin her hanımefendi hukuk önünde "kadındır"

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

turuncu gemi
bütün canlılar yaşama kendi savunma silahlarıyla doğup bunları yaşam içinde kusursuz hale getirirler. lakin biz insanlar bundan bir miktar müstesnayızdır. bizim yaşam içinde karşımıza çıkacak psikolojik ve sosyal savaşlarda daha karmaşık silahlara ihtiyacımız vardır. yaşam içinde psikolojik savaşların önemli bir bölümünü kendimize karşı vereceğimizden mütevellit de işler daha karmaşık hal alır.
insan yaşamda en önemli savunma anlayışını güvende olmak şeklinde belirler. genelde bunun için aklına gelen ilk doğru yolu uygular. o da aslında çok uzak atalarımızın hayatta kalma şekli olan kalabalıklar arasında güvende olabileceği hissidir. bütün sosyal hayvanlar doğada bu şekilde varlığını sürdürür. yazık ki hangi sosyal sınıf içinde olursa olsun bir çok kadınımız da hayatta kalmanın sağlıksız bir güven biçimi olan celladına aşık olma yolunu seçer bu uğurda.

elbette ki insan da sosyal bir hayvan olduğu için yaşamda diğer insanlarla bir arada olmaya ihtiyacı vardır. ama insanın aynı zamanda kendini tanımak gibi bir çabası da olması gerekir. yazık ki çoğumuz farkında değilizdir ki, kendimizi tanımak yaşam içinde her olumsuzluğa karşı en doğru silahlanmanın baş harfidir.

türkiye toplumu neden diğer toplumlar kadar kitap okumaz? bunun en basit cevabı olan, ''çünkü matbaa osmanlı'ya geç geldi'' cevabı asla doğru bir yanıt değildir. zira kitap okumak insanın kendi kendine tahamül edebilmesini gerektirir. türkiye toplumu tarihsel ve sosyolojik olarak kendine tahamülsüz bir halktır. bu sebeple bireyselleşemez de. bireyselleşmeyi bilmeyen uluslar, sağlık bir biçimde toplumsallaşamazlar.

cahit oben

turuncu gemi
müziğimizin en değerli bestecilerindendir. adını belki çoğunuz ilk kez duyuyor olsa da mutlaka bir eserini dinlemişliğiniz vardır. aynı zamanda en güzel türk filmlerinin en iyi bestecileri arasındadır. kendisi hala hayatta. cahit beye, müziğimize kattığı ruh ve kalite için büyük teşekkürü borç bilirim.

ayasofya klisesi

turuncu gemi
6. yüzyılda bizans imparatorluğunun kasası parayla taşmaktadır. dönemin imparatorunun kafasında bu parayla kostantinopolis'i yenilemek fikri vardır. lakin şehir zaten yenidir.
tam bu sırada dönemin imparatoruna başarısız bir 15 temmuz darbesi yetişir. vandallar şehri yakarlar. imparator bu isyanı bastırır, muhalifleri temizler. şehri de yep yeni bir hale getirerek adını tarihe yazdırır. anlayacağınız dönemin imparatoru için bu ayaklanma dört dörtlük bir allahın lutfu olur.
aslında neron döneminde roma'nın yanması da aynı hikayedir. şehri neron'un bizzat kendisinin yaktırdığı daha sonra ortaya çıkmıştır.
ayasofya klisesi o dönem yapılmış bir ibadethanedir.

gerçekler her zaman devrimcidir. ayasofya klisesi tartışmasında ise gerçekler gün gibi açıktır. bu yapı hristiyan kardeşlerimizin ibadethanesidir. kimsenin malına çökmek onuru olan kimseye yakışmaz, hele ki müslüman dostlarımıza hiç yakışmaz.
bu yapıyla ilgili gerginlikleri azaltacak en doğru çözümü cumhuriyet hükümeti bulmuştur.
bu çağda, müslümanların yeteri kadar ibadethanesi varken, popülist hezeyanlarla eski yaraları kaşımanın manâsı yoktur.

erkekler ağlamaz

turuncu gemi
müslüm babadan dinlenesi ''mutlu ol yeter'' diye eşsiz güzel bir şarkı vardır. müslüm baba'nın o şarkıda her cümleye sakladığı mesaj şudur ki ''geber bensiz, beni terk ettiğine pişman ol, yanar kavrulursun inşallah bensiz,...'' ama işte müslüm baba, bu kötü sözleri bile ''bir tek dileğim var, mutlu ol yeter'' naifliğinde söylüyor.

müslüm babanın o şarkıda anlatmak istediğini özü itibarıyla neşet baba çok az bilinen bir şarkısında ''bulamıyasın'' eserinde diler getirir.

''ey sevdiğim benden ayrı gezersen
gönlünün yarini bulamıyasın
benden gayrısına gönül verirsen
kırılsın kolların saramıyasın

biriken ziynetin dökülü kalsın
sinende açılan güllerin solsun
gönlündeki yaran dermansız olsun
derdine bir derman bulamıyasın

saçların ağarsın belin bükülsün
birer birer hep dişlerin dökülsün
gönlünde parlıyan ışığın sönsün
görmeye gözlerin göremiyesin

bir garib'im yar olarak bilmezsen
akar gözüm yaşlarını silmezsen
gelip yar yarama melhem olmazsan
şu yalan dünyada gülemiyesin''

işte bu şarkıda da benzer sözler vardır. nilüfer ablamız ayrıldığı adama ''erkekler ağlamaz'' derken şunu söylüyor gibi geliyor kulağa;

''ağla geber lan it oğlu it. beni ne hallere düşürdün benden beter ol ve ağla.''

zaten o kadar güzel ve duygulu ''göz yaşların içimi eritiyor, erkekler ağlamaz sevgilim sil göz yaşını'' diyor ki ağlamak için daha güzel sözler bırakmıyor insana.

ayrılırken bile ayrılanların birbirine ''sevgilim'' dediğini duydunuz mu? gördünüz mü? hikayesi çok ama çok uzundur ama ben böyle ağlamaklı bir ayrılık yaşamıştım. allah kimseye yaşatmasın.

mehmet özhaseki

turuncu gemi
ben kayser'yi çok severim. şehrin çevresindeki muhteşem vadileri, kent merkezindeki ermeni ve türk islam geleneğinin en muhteşem yapılarını görebilirsiniz.
işte bu haseki'den sonra o yapılar pek bir görünmez oldu. şehrin ortasına o iğrenç hilton kütlesinin dikilmesine nasıl razı oldun be adam? herkesin şikayet ettiği şehri berlin duvarı gibi böldüğün o biçimsiz tranvay nedir?

osmanlı ve selçuklu'dan kalan muhteşem türbelerin yanına gökdelenler diktirdin. şimdi burada kayseri''d ki saltanatın sürecindeki duygusal akçeli işlerini dev yazardım da gerek yok.
akp'li bir bakana karşı türkiye yargısında pek ayıp etmeyelim durduk yere birbirimize.

hayvanlarla konuşmak

turuncu gemi
uzun yıllar hayvan beslemiş bir insan olarak bana garip gelmeyen durumdur. hayvanların bizimle tek farkı bir alfabeleri olmamasıdır. siz de gerçek bir hayvan severseniz bir süre sonra onların ne demek istediklerini anlarsınız. o güzel dostlarımız zaten bizim ne dediğimizi her zaman anlıyorlar.

taş mı taşıdın

turuncu gemi
çocukken anama okulda çok yorulduğum için bakalla gidemiyeceğimi söylediğimde meşhur ardışık repliğinin ilk soru cümlesidir, ''taş mı taşıdın, kapkap mı kayışladın?''
tabii ki bu polemikten her zaman için annem galip çıkıyordu. ben de bakkal yolunda ''kapkap kayışlamak ne demek'' diye düşünüyordum.

kapkap kayışlamak, antakya yöresinde takunyanın deriden olan aparatını çivilemek anlamına gelir.

yaran tweetler

turuncu gemi
96 afşin kazısında latif hoca soğukta dua ederken ağzından çıkan buharları gören nebi dayım;transa geçip ektoplazma çıkardı. demateryalizasyon haline geçince ektoplazma kaybolacak ve levitasyona uğrayıp uçacak deyince latif hoca;beni dua etmeye getirdiniz bu kadar işi yapmam dedi

şeref düzyatanlar.

ayşe hür

turuncu gemi
bizim tarihçiliğimizde bilimsel namusu olan tarihçiyi elde fener aramak lazım gelir bazen. ama sevgili ayşe yıllardan beri bu konuda güzelliğiyle bir ateş gibi parlar. osmanlı ve türkiye tarihini en doğru darvinist bir tarih anlayışıyla ele alan ufuk açıcı bir kalemdir kendileri. tarihi cesur ve bilimsel bir paradigmayla öğrenmek isteyen herkese önereceğim bir bilim kadınıdır.

bülent ecevit

turuncu gemi
1960'ların sonunda vatanımızın dağı taşı soldan çarpmaktaydı. okullarda, fabrikalarda, hatta kışlalarda devrim bir kalp olmuş çarpmaktaydı. özgürlüğe susamış öğrenciler, işçiler halklarının geleceği için kan bedeller ödemekteydi.
böyle bir dönemde abd emperyalizminin, türkiye devrimini bir şekilde kontrol altına alması gerekiyordu. bunu da ecevit'i yaratarak yaptı. kapitalizmle barışık, derin devletle kanka bir solun lider kültüdür bülent ecevit.

1977'de maraş katliamının başbakanıdır. ülkeyi soktuğu savaşları seçim malzemesi yapmaktan utanmayacak kadar burjuva bir siyasetçidir ecevit.

1999'da abd'nin türkiye soluyla savaşabilmek için icat ettiği f tipi cezaevlerinin uygulayıcısıdır ecevit. o yıl onlarca gencin yakılmasından sorumlu başbakandır ecevit. siyasal islam canavarını, milyonlar önünde haklı çıkartıp kışkırtandır ecevit.
fetö okullarına devlet desteğini esirgemeyip, halka laiklik satan kişidir ecevit.

saygıyla, rahmetle anmıyorum anmayacağım kendisini.

songül karlı

turuncu gemi
songül karlı başlığını sol framede görünce aklınıza hemen memeler gelmesin. gerçi songül karlı memeleriyle bir bütündür, bölünemez. meme ne kadar güzel bir organ yahu. hatta göğüs çatalı organından sonra yaratılmış en güzel ikinci organdır kanımca. bende de var memeler ama kimse korkmasın nude atmayacağım.
memeler demişken, songül karlı sen ne güzel türküler halaylar söyleyen şirin bir kızımızdın bir zamanlar.

''omuz omuza gardaş, omuz omuza yoldaş, bektaşi zeybek dadaş, canlar omuz omuza...''

yok daha memeler...

ismet inönü

turuncu gemi
türkiye siyasetinin üst seviyede entelektüel siyasetçi ve devlet adamlarından biridir. mustafa kemal atatürk, dahi bir asker ve siyasetçi iken ismet inönü dahi bir diplomattır. atatürk'e saldıracak cesareti olmayanların saldırdığı kişidir.

ziraat alanında ülkemizde devrim kabul edebileceğimiz rize'ye çay, anamur'a muz ekimi inönü döneminde gerçekleşmiştir. ege ve urfa'da toprak reformu için mücadele etmişse de bunu başaramamıştır.
türkiye eğitim sisteminin başına gelmiş tek iyi şey olan köy enstitüleri'nin bilge mimarı hasan ali yücel inönü ekibindendir.
memleketi 2. dünya savaşının dışında tutması mutlaka hayırla yad edilmesi gereken işlerindendir. savaşın kazananlarının bile savaş sonrası durumu ortadayken, bizim gibi daha yeni büyük savaşlardan yenik çıkmış bir ülkenin savaş sonrası hali hakkında tahmin yürütmek bile istemem.
2. dünya savaşına girmememize rağmen ülkenin çektiği sıkıntılar ortadadır. o dönemki kıtlığın halkta sorumlusu inönü görüldüğünden mütevellit kendisi anadolu'da pek hayırla yad edilmez.
oysa birinci paylaşım savaşına girmiş bir millet olarak o günlerde bu kıtlığın kat be katı çekilmiş, dağlar taşlar cesetlerle dolmuştu. buna rağmen anadolu halkında bizi o savaşa sokanlara lanet okunmaz.
zannederim bunda, 1.paylaşım savaşı yıllarında buharlaştırılan ''gavur'' ların malına mülküne avantacı milletimizin çökmesi olabilir.

atatürk'le ters düşmeleri hakkında şair atilla ilhan insanların gözüne baka baka yalan söylemektedir. ilhan'ın kurgusuna göre, inönü, atatürk'e meclisin ortadan kaldırılıp ülkenin beş kişilik bir konsey tarafından yönetilmesi hususunda bir öneri getirmiş. pek bir demokrat olan atatürk ise bu fikri korkunç bulup, ismet'e görevden el çektirmiş. bunun aslı astarı yoktur.

inönü ile atatürk o dönem dersim harekatının bu kadar hoyrat ve sivil kayıpların yoğunluğu hususunda tartışmışlar ve siyasi olarak yollarını ayırmışlardır.

arkadaşın ölümü

turuncu gemi
(Bundan 2 ay önce kaybettiğim dostum hakkında çektiğim acıları kaleme dökmüştüm. Hüseyin'in anısına saygıyla)

ben bütün canlıları severim. ama beraber vakit geçirmekten haz ettiğim sadece iki insan var yaşamda. ukelalık gibi olacak ama o kadarcık kusuruma bakmayın artık bir de ben üç. bundan çok memnun değilim ama yazık ki ben bir süre daha hayattayım.

bugün o en çok sevdiğim iki dostumdan birini kaybettim. ben kimsenin yanında ağlayamam, bu anonim platformlar hariç pek kimseye derdimi de anlatmam. yanında ağlayabildiğim bir kaç insandan birini kaybettim ben bugün. vefatını öğrenir öğrenmez içimden hemen onu arayıp dertleşmek geçti. nasıl bencil bir insanım ben yahu.

2007'den beri her şeyim olmasa da, bir çok şeyimdi hüseyin benim. arabaya atlar uzun uzun tatillere çıkardık. delikanlılıkta sayısız kavgaya dalmışlığımız var onunla, ve tabii sayısız dayak da yemişliğimiz.

ben küfür etmeyi bilmezdim de sevmezdim de onunla tanışmadan önce. o çok küfür ederdi ve yakışırdı da ona küfür etmesi. bir yolculuğumuzda çok kızdırdı beni. ağza alınmayacak küfürlerle sövmüştüm ona. durdu durdu ''ahlakını skym senin memo, ne pis ağzın var senin'' dedi. küfür etmeyi öğrendiğim insanın bana bunu söylerken ki tatlılığı her zaman aklıma geldikçe güldürmüştür beni, şu anda bile göz yaşlarımın içinde o anımız gülüyor.
otlakçı bir insan değildi hüseyin. ama benim sigara paketimden, elimde içtiğim su şişesine kadar otlanmaya bayılırdı. buna çok sinirlendiğim olurdu arada. o zamanlarda meşhur sakinleştirme cümlelerini yazıyorum;

''memo hani abd'li bir aktör vardı, adı neydi onun? (bruce wilis'i kast ediyor) sen ona acaip benziyorsun''

bunu dediklerini yer ve sakinleşirdim.

bunun sonraları bir gün evleneceği tuttu. gerçekten de çok iyi bir eş ve baba oldu. eşi de bana çok iyi bir ablaydı her zaman. onlar benim güçlü sığınağımdı. benim babam ben doğmadan ölmüş, hüseyin gerektiği zaman öyle güçlü bir insandı ki, bana da az babalık etmemiştir sağ olsun. hala sağ olsun çıkıyor gayrı ihtiyari ağzımdan ama bugün babamın öldüğü yaşta öldü hüseyin.

5 ay önce dünya tatlısı bir kız çocuğu daha olmuştu. o günden beri başında dönmelerle ağrıların dans ettiğinden dert yanıyordu. ben de ona diyordum ki ''oğlum yeni beben oldu normaldir, pskikolojik olarak olur böyle şeyler. en fazla panik ataktır sendeki. bir ara bir nöroloğa baktırırız.''

beş ay bana başının ağrıdığını neredeyse iki güne bir söyledi durdu. 3 güne bir çalıştığım hastaneye ya çayımı içmeye, ya da bir yakınını muhayeneye getirirdi. kulağından tutup da sokmadım hüseyinimi bir nörolog muhayenesine.

on gün kadar önce kaynanasını getirmişti hastaneye. bundan on lira para istedim. normalde cebinde akrep vardır vermez, kaynanası yanında diye utandı verdi. otomatik makinadan kahve aldım o parayla, son bir kahve kalmıştı makinede, hüseyinime de çay aldım. ben kahveyi içtikçe ''lan memo ne kadar güzel koktu o kahve'' dedi durdu. ben de gözüne soka soka gıcık vererek içtim o kahveyi. sonra günlerce vicdan azabını çektim bunun. dört gün önce yine gelmişti yanıma. hastanede kahve bulamadım ona ikram edecek.

3 gün önce eşi aradı. önce istifrağ etmiş. hastaneye yetiştirmişler. beyin kanaması geçiriyormuş. ameliyat falan derken yoğun bakımda yatıyordu hüseyin'im. doktorlar eşine ''her an her şeye hazırlıklı olun'' dedi.

ben ise ''yenge bu doktor cahilliğinden böyle konuşuyor, hüseyinim kalkacak merak etme'' dedim. kadını o neşeli ve umutlu haliylen bıraktım.

bugün sabah vefat etti hüseyinim. oysa ben o uyandıktan sonra en iyi fizik tedavi uzmanından, konuşma terapistini bile hazırlamıştım.

seni hiç unutmayacağım hüseyinim. zaten sen unutulacak adam değildin. söz veriyorum çok geç kalmayacağım ben de. gelince kahveler söz veriyorum benden. on liranın üzerini cebe atmıştım, onu da helal et olum artık.

1946 genel seçimleri

turuncu gemi
1946 genel seçimleri
cumhuriyet tarihimizin ilk çok partili seçimidir. ben inönü'yü severim. iyi bir asker olmasının yanında, mütevazi bir insan ve dahi bir diplomattır. ama çok partili döneme geçişimiz hiç de romantik chp'li dostlarımızın anlattığı gibi olmamıştır. inönü aşırı demokrat perverliğinden hadi bakalım iyi olan kazansın dememiştir.

anadolu'da 2. dünya savaşının getirdiği kıtlığın sorumlusu ismet inönü görülmekteydi. seküler yaşam tarzının yanlış bir siyasetle halka yansıtılışı da bu öfkeyi perçinlemekteydi.
ömrü ittihat terakkinin karanlık dehlizlerinde geçmiş mah'çı bayar bunu çok iyi tahlil etti. çevresine menderes gibi feodallerin okumuş parlak çocuklarını da aldı ve chp'den kopup demokrat partiyi kurdu.
halkımızın dili ''demokrat'' a dönmediğinden mütevellit bu parti halk arasında ''demirkırat'' olarak anılmıştır. hatta 1960'larda demirel'in ''kır at'' sembolü de yasaklı demokrat partiye bir şifredir.

demokrat parti 1946 öncesinden beri gerçekten tabandan örgütlendi. halkın güvenini ve tevecühünü kazandı. ve gerçek sonuçlar dikkate alınırsa seçimlerden birinci çıktı. lakin dünyada 1. paylaşım savaşının korkunçluğundan yeni çıkmıştı. hitler ve musolini fiziki olarak ölse de zihniyeti ve ruhu hala dünyada gezmekteydi. inönü ve eşrafı ne yaptı etti iktidarı halkın seçtiği temsilcilerine vermedi.

lakin demokrat parti ve halk bundan yılmadı küsmedi. 1950 seçimlerine daha iyi hazırlanıp, çok daha fazla oy aldılar.
inönü'nün eşrafı ''paşa geçen seçimlerin aynısını edelim mi?'' dediler. inönü çok iyi biliyordu ki dünya dört yıl öncenin dünyası değildi. aşırılığa gitmedi ve kavgasız gürültüsüz iktidarı teslim etti.

46 ve 50 seçimleriyle ilgili bir anekdot anlatmak isterim. o yılların seçim sisteminde her hangi bir ilde, bir fazla oy alan parti, ilin bütün vekillerini kendi hanesine yazıyordu. örneğin istanbul'un 20 vekili varsa ve chp o ilden yüzde 51 oy aldıysa 20 vekilin hepsi chp'li oluyordu. demokrat parti mecliste 1950 seçimlerinde bu sistemin değişmesi için çok uğraştı. inönü razı gelmedi. bu sefer o antidemokrat ip siyaseten chp'yi astı

halim şefik güzelson

turuncu gemi
şimdi burada kendisini sadece orhan veli'nin arkadaşı olarak niteleyip saygısızlık etmek istemem. sevgili halim şefik ustamız da çok iyi bir kent şairidir. orhan veli'nin akranı ve arkadaşıdır aynı zamanda.

orhan veli'nin vefat ettiği gün ona bir şiir yazmak ister. veli'nin tabutunu taşırken eline bir miktar kan bulaşmıştır. doktorlar usta şairimizin otopsisinden sonra cenazeyi gereğince dikememişlerdir. halim usta o gün elini hiç yıkamaz. dostundan kendisine kalan son yadigara bakar durur. gecenin bir vakti ''otopsi'' şiirini yazar. karısını uyandırır ve okutur. eşi hiç beğenmez şiiri. şefik usta o zaman ne kadar iyi bir şiir yazdığını anlar. çünkü ustamıza göre eşi iyi şiirden hiç anlamazmış.

orhan veli'ye ağıt -

morgda açılınca kafatası
doktor beyler beyin gördüler
indirince tenkafesine neşteri
doktor beyler yürek gördüler
yürekte ne gördüler dersiniz
yürekte memleket gördüler
dünya gördüler
bir de dost gördüler
ama bu işte doktor beyler
doğrusu geç kaldılar
çok geç kaldılar
66 /