devrimci bir bilim insanıdır. devrimci yanı tabii ki siyasal duruşuyla ilgili değildir. hipotezlerini, somut gözlemleri, sanat ve mitolojiye hakim olan muhteşem beyni sayesinde bir bilim disiplini haline getirmiştir.
kendisinden sonra büyük üniversitelerde, yeterli laboratuvar ortamlarında yapılan deneylerle tezleri bilimselliğe kavuşmuştur. bir çok bilimsel tezi de dünyanın en saygın bilim insanları tarafından hala tartışılmaktadır.
zahid'in zıddıdır. zahid ise günümüz riyakar sofularının ta kendisidir. bu zahitler dünyanın bütün nimetlerinden hayasız bir biçimde kendileri parselleyip faydalanırken, rint'lere riyakarca akıl öğretirler.
ozan harabi bu rint'lere en doğru cevabı vermiş bir ozanımızdır;
ey zahit şaraba eyle ihtiram
insan ol cihanda bu dünya fani
ehline helaldir,na ehle haram
biz içeriz bize yoktur vebali
sevap almak için içeriz şarap
içmesek oluruz düçar-ı azap
senin aklın ermez bu başka hesap
meyhanede bulduk biz bu kemali
kandil geceleri kandil oluruz
kandilin içinde fitil oluruz
hakkı göstermeye delil oluruz
fakat kör olanlar görmez bu hali
sen münkirsin sana haramdır bade
bekle ki içesin öbür dünyada
bahs açma harab-i bundan ziyade
çünkü bilmez haram ile helali
ozan harabi bu rint'lere en doğru cevabı vermiş bir ozanımızdır;
ey zahit şaraba eyle ihtiram
insan ol cihanda bu dünya fani
ehline helaldir,na ehle haram
biz içeriz bize yoktur vebali
sevap almak için içeriz şarap
içmesek oluruz düçar-ı azap
senin aklın ermez bu başka hesap
meyhanede bulduk biz bu kemali
kandil geceleri kandil oluruz
kandilin içinde fitil oluruz
hakkı göstermeye delil oluruz
fakat kör olanlar görmez bu hali
sen münkirsin sana haramdır bade
bekle ki içesin öbür dünyada
bahs açma harab-i bundan ziyade
çünkü bilmez haram ile helali
kanaatimce mimarlık mesleği güneş altında icad edilmiş en dahiyane mesleklerden biridir. başka hiç bir meslek bilmiyorum ki sanat ve teknik bu kadar güzel bir biçimde dans etsinler. zannımca yaşamış en büyük mimar olan sinan ustamız bugün kayseri'ye bağlı olan ağırnas'lıdır. türkiye'nin hemen hemen bütün kentlerinin mimarisini, dünya'daki kentlerinse bir çoğunun mimarisini inceleme şansım oldu. mimari anlamda en yüksek kaliteye sahip kentler, kayseri ve ağırnas'dır. tabii ki bunda hayata ermeni bir duvar ustası olarak başlayan sinan'ın payı büyüktür.
bugün dünyanın en güzel mimarisine sahip olan kayseri'nin ortasında iğrenç bir hilton kütlesi vardır. şehir çirkin bir tranvay yoluyla ikiye bölünmüştür. osmanlı'dan kalan sayısız güzel türbe çürüyor.
ağırnas'da ise pamuklara sarılıp saklanması gereken yapıların etrafında her gün yeni toki binaları yükseliyor.
bir bütün ulus ve tüm siyasi anlayışlar olarak, her şeye çok yazık ediyoruz.
bugün dünyanın en güzel mimarisine sahip olan kayseri'nin ortasında iğrenç bir hilton kütlesi vardır. şehir çirkin bir tranvay yoluyla ikiye bölünmüştür. osmanlı'dan kalan sayısız güzel türbe çürüyor.
ağırnas'da ise pamuklara sarılıp saklanması gereken yapıların etrafında her gün yeni toki binaları yükseliyor.
bir bütün ulus ve tüm siyasi anlayışlar olarak, her şeye çok yazık ediyoruz.
çok yanlış bir zamanda parti kuran arkadaştır. siyasal islam garabetinden kurtulacağımız günler yakındır. ve bu garabetten kurtulduktan sonra, eskiden siyasal islama fanatikçe sarılan insanlarımız bile ağzını, din iman, peygamberle açan siyasetten ve siyasetçilerden hortlak görmüş gibi kaçacaktır.
ben bir kemalist değil sosyalistim. büyük ihtimalle gazi paşayla aynı dönemde yaşasak kendisine siyasi açıdan muhalefet ederdim. lakin her koşulda ne kadar büyük vatansever bir lider olduğunun hakkını teslim ederdim.
gazi paşa genç türkiye cumhuriyetini burjuva bir ekonomik kalkınmayla inşa çabasındaydı. bu çaba bugünden bakılınca gerçekten tutarlı, ayakları yere basan ve disiplinli bir çabadır.
ekonomide burjuva bir kalkınma modeli benimsiyorsan her şeyden önce bir milli burjuvan olması gerekir. bunun da yolu günümüz uyanık sağcılarının yaptığı gibi büyük inşaat hamleleri değildir. her modeldeki sağlam bir ekonomik kalkınmanın başat rolü ihracat kaleminde olmalıdır. o dönem devlet eliyle kurulan fabrikalarla ürünler maliyetinin biraz üzerine özel sektöre satılmış, özel sektör de bu ürünleri dış piyasaya pazarlamıştır. bunun dönüşü vergi ve döviz yoluyla yine ülkemize olmuştur.
büyük ve ciddi sanayi hamleleri geliştirilirken zirai kalkınma atlanmamıştır. gazi paşa, müreffeh bir ülkenin temelinde ülke nufusunun önemli bir bölümünün köylerde yaşaması gerektiğinin farkındaydı. insanların köyde tarımıyla mutlu yaşamasının en önemli yolu, tarımı günün koşullarının getirdiği teknoloji ve bilimle yapmalarıdır. köy enstitüleri'nin kurulma amaçlarından biri de budur. köy enstitüleri vasıtasıyla eğitim ülkemizin en uzak köylerine kadar ulaştırılmıştır.
gazi paşa genç türkiye cumhuriyetini burjuva bir ekonomik kalkınmayla inşa çabasındaydı. bu çaba bugünden bakılınca gerçekten tutarlı, ayakları yere basan ve disiplinli bir çabadır.
ekonomide burjuva bir kalkınma modeli benimsiyorsan her şeyden önce bir milli burjuvan olması gerekir. bunun da yolu günümüz uyanık sağcılarının yaptığı gibi büyük inşaat hamleleri değildir. her modeldeki sağlam bir ekonomik kalkınmanın başat rolü ihracat kaleminde olmalıdır. o dönem devlet eliyle kurulan fabrikalarla ürünler maliyetinin biraz üzerine özel sektöre satılmış, özel sektör de bu ürünleri dış piyasaya pazarlamıştır. bunun dönüşü vergi ve döviz yoluyla yine ülkemize olmuştur.
büyük ve ciddi sanayi hamleleri geliştirilirken zirai kalkınma atlanmamıştır. gazi paşa, müreffeh bir ülkenin temelinde ülke nufusunun önemli bir bölümünün köylerde yaşaması gerektiğinin farkındaydı. insanların köyde tarımıyla mutlu yaşamasının en önemli yolu, tarımı günün koşullarının getirdiği teknoloji ve bilimle yapmalarıdır. köy enstitüleri'nin kurulma amaçlarından biri de budur. köy enstitüleri vasıtasıyla eğitim ülkemizin en uzak köylerine kadar ulaştırılmıştır.
fringe dizisinde john noble tarafından dahiyane bir oyunculukla canlandırılan değerli bir hoca karakteridir. maşallah walter hoca, her şeyin hocası ve bilim adamıdır. paralel evrenler arasında kapı açacak kadar iyi bir fizikçidir. en amansız ölümcül hastalıklara şurup üretebilecek kadar kimyasal tıp bilir. her türlü ameliyatı yapabilecek kadar iyi bir cerrahtır. bütün hayvan hastalıklarından anlayan bir veterinerdir. felsefe ve edebiyat kitaplarından okumadığı ve bilmediği yoktur.
dünya döndükçe allah başımızdan eksik etmesin kendisini.
dünya döndükçe allah başımızdan eksik etmesin kendisini.
dünyaya dağılım şekilleri, yağma, barbarlık ve istila taktiklerini moğollar'a çok benzettiğim kavim. başka hiç bir halleri de benzemez tabii. ama hani derler ya ''kürdün deniz görmüşüne laz denir'' sanırım vikingin'in de deniz görmemişine moğol diyebiliriz.
geçerli kanının aksine bilimde homoseksüellik değil, homofobi bir hastalıktır. homofobi hastalığının altında yatan en önemli neden hasta bireyin gizli eşcinsel olmasıdır. kişi bu yanıyla yüzleşemez ve kendine yediremez. sosyal medyada işi gücü bırakıp da, bütün gün kendisinden farklı cinsel yönelimlere zavallıca saldıran insanlar bu hastalığa sahip bireylerdir. kalitesiz ve çirkin saldırıları kendilerinin de farkında olmadıkları bir yardım çığlığıdır.
bu insanlar gündelik yaşamlarında da cinsel eylemleri insanları cezalandırıcı bir küfür şeklinde istemli istemsiz savururlar. yazık ki bu hasta kişiliklerle aynı toplumun içinde yaşamaya mahkumuz.
bir hekim olmadığım için bu tür insanlara yardımcı olabileceğim hiç bir şey elimden hiç bir şey gelmiyor. vicdan sahibi ve bilinçli bir insan olarak sadece acıyorum.
sizin de çevrenizde böyle insanlar varsa ve yardım edilmeye değer olduklarını düşünüyorsanız evvela hastalıklarını uygun bir üslupla kabullenmelerini sağlayın.
bu insanlar gündelik yaşamlarında da cinsel eylemleri insanları cezalandırıcı bir küfür şeklinde istemli istemsiz savururlar. yazık ki bu hasta kişiliklerle aynı toplumun içinde yaşamaya mahkumuz.
bir hekim olmadığım için bu tür insanlara yardımcı olabileceğim hiç bir şey elimden hiç bir şey gelmiyor. vicdan sahibi ve bilinçli bir insan olarak sadece acıyorum.
sizin de çevrenizde böyle insanlar varsa ve yardım edilmeye değer olduklarını düşünüyorsanız evvela hastalıklarını uygun bir üslupla kabullenmelerini sağlayın.
doksan'lı yıllarda yandaş bir iş adamı olan selim edes, çok da yüz milyon dolar etmeyecek bir arazisini o zamanlar devlet bankası olan emlak bankasına bu paraya gaktırır. ama parasını alamaz. bunun üzerine emlak bankası genel müdürü olan engin civan'a 5 milyon dolar rüşvet verekek işlemleri hızlandırmak ister. civan parayı alır ama selim beyin bankadan alacağı paranın peşine düşmez.
civan bir süre sonra emekli olur. selim edes verdiği 5 milyon dolar rüşvetin geri ödenmesini ister. engin civan buna da yanaşmaz. hatta bir ara paranın ödenmesi için semra özal bile devreye girer.
en sonunda selim edes, civan'ı kolundan vurdurur. mahkemede ikili tarafından bir tartışmada bu söz söylenir;
civan: ispatla bana 5 milyon dolar rüşvet verdiğini
edes: rüşvetin belgesi mi olur lan pezevenk?
bugünlerde ankara'da rüşvetin kredi kartı çıktısı oluyormuş. ve hatta rüşvetin peçetelere yazılı pusulaları varmış bunlar benim iddialarım değil, iddia edenlerin yalancısıyım.
civan bir süre sonra emekli olur. selim edes verdiği 5 milyon dolar rüşvetin geri ödenmesini ister. engin civan buna da yanaşmaz. hatta bir ara paranın ödenmesi için semra özal bile devreye girer.
en sonunda selim edes, civan'ı kolundan vurdurur. mahkemede ikili tarafından bir tartışmada bu söz söylenir;
civan: ispatla bana 5 milyon dolar rüşvet verdiğini
edes: rüşvetin belgesi mi olur lan pezevenk?
bugünlerde ankara'da rüşvetin kredi kartı çıktısı oluyormuş. ve hatta rüşvetin peçetelere yazılı pusulaları varmış bunlar benim iddialarım değil, iddia edenlerin yalancısıyım.
1990'lı yıllarda gazi mahhalesinde bir kıraathane'nin taranması sonucu bir alevi dedesinin katledilmesiyle başlayan olaylardır. bunun üzerine demokratik tepkisini kullanmak isteyen gazi mahhalesi halkının üzerine necdet menzir'in polisleri canlı yayında ateş açmıştır. olayların büyümesi neticesinde 16 insanımız katledilmiş, onlarca insanımız yaralanmıştır.
bugünden bakınca, o dönemde devletin asli amacının bir alevi sunni çatışması çıkartmak olduğunu sanmıyorum. değişik provokasyonlar yoluyla kent yoksulları o bölgeden korkutularak kaçırılmak isteniyordu ama bu girişimler halkın dirayeti neticesinde sonucuna ulaşmadı.
sonrasında bu provokasyonların tetikleyicisi olarak yargı önünde hesap vermesi istenen hayri kozakçıoğlu ve necdet menzir, tansu çiller tarafından milletvekili yapılarak yargı zırhına büründüler.
ismi ohal valisiyken de bir çok kirli olaya karışan hayri kozakçıoğlu 75 yaşında kafasına sıkarak intihar etti
bugünden bakınca, o dönemde devletin asli amacının bir alevi sunni çatışması çıkartmak olduğunu sanmıyorum. değişik provokasyonlar yoluyla kent yoksulları o bölgeden korkutularak kaçırılmak isteniyordu ama bu girişimler halkın dirayeti neticesinde sonucuna ulaşmadı.
sonrasında bu provokasyonların tetikleyicisi olarak yargı önünde hesap vermesi istenen hayri kozakçıoğlu ve necdet menzir, tansu çiller tarafından milletvekili yapılarak yargı zırhına büründüler.
ismi ohal valisiyken de bir çok kirli olaya karışan hayri kozakçıoğlu 75 yaşında kafasına sıkarak intihar etti
on yıllık adı demokrat parti iktidarı halkı hem iktisadi dem de özgürlükler bağlamında uçurumun kenarına getirmişti. ama ortada demokratik bir seçimle hal yol edilmeyecek hiç bir durum yoktu. 27 mayıs askeri darbesi ülkeyi değil, günü kurtarmıştır.
27 mayıs darbesinden sonra ismet inönü tarafından bilinen 3 darbe çok büyük güçlüklerle engellenmiştir. tsk'nın her hücresi ayrı cunta yapılanmalarıyla dolmuştu. 1964 yılında kıbrıs'da yunan tarafıyla yaşanan bir gerginlik sonrası ismet paşa, genelkurmay başkanını çağırıp savaş hazırlıklarının başlamasını ister. ama ordu böyle bir savaşa hazırlanamaz. bence bunun altında yatan neden, o dönemki tsk'nın cuntalar aracılığıyla siyasetle fazlasıyla hemhal olmasıdır.
daha sonrasında 1971 muhtırasıyla demokrasiye müdahale eden tsk yine hücre hücre cunta kanseriyle yanıyordur. bunun sonucunda 1974 kıbrıs harekatında beklenen sonuç elde edilemez.
arkasından 1980 faşist darbesi, 28 şubat faşist post modern müdahalesi ve ardından 15 temmuz girişimi.
bir miktar darbeler tarihini araştırma fırsatım oldu. tsk'daki habis cunta kanseriyle en doğru yollarla savaşan siyasetçi erdoğan'dır. kendisinin bir muhalifi olsam da bunu söylemek boynumun borcudur.
27 mayıs darbesinden sonra ismet inönü tarafından bilinen 3 darbe çok büyük güçlüklerle engellenmiştir. tsk'nın her hücresi ayrı cunta yapılanmalarıyla dolmuştu. 1964 yılında kıbrıs'da yunan tarafıyla yaşanan bir gerginlik sonrası ismet paşa, genelkurmay başkanını çağırıp savaş hazırlıklarının başlamasını ister. ama ordu böyle bir savaşa hazırlanamaz. bence bunun altında yatan neden, o dönemki tsk'nın cuntalar aracılığıyla siyasetle fazlasıyla hemhal olmasıdır.
daha sonrasında 1971 muhtırasıyla demokrasiye müdahale eden tsk yine hücre hücre cunta kanseriyle yanıyordur. bunun sonucunda 1974 kıbrıs harekatında beklenen sonuç elde edilemez.
arkasından 1980 faşist darbesi, 28 şubat faşist post modern müdahalesi ve ardından 15 temmuz girişimi.
bir miktar darbeler tarihini araştırma fırsatım oldu. tsk'daki habis cunta kanseriyle en doğru yollarla savaşan siyasetçi erdoğan'dır. kendisinin bir muhalifi olsam da bunu söylemek boynumun borcudur.
hatırlar mısın çok uzun yıllar sürecek birlikteliğimizin ilk ayı doğum günüme denk gelmişti. ne güzel çilekli ve muzlu bir pasta yapmıştın bana o gün. sen ne kadar güzeldin. ne kadar çok seviyordum ağzından bana hitap şeklini. ve ne kadar güzel bir geceydi.
o günlerde sana karşı bağışlanması zor bir kusurum olmuştu. küsüp gitmiştin. bir daha asla evimize gelmeyeceğini bağırmıştın. ne yapıp ne ettiysem barışamamıştım seninle. gecenin 2.30'un da içip içip sana yazdığım mesaj aklımda.
''ben şimdi intihar ediyorum. vasiyetim her doğum günümde aynı pastadan yap ve hayrına evimizin olduğu site görevlilerine dağıt. sen de aç bir bira o gün artık gönlün bir başkasında ise bile erkan oğur'un memoş türküsüyle ağla benim için''
tanrım aşkta korku insanı ne kadar iğrençleştirebiliyor. saolasın sabah olmadan gelmiştin o zaman bu mesaj üzerine. intihar falan edeceğim yoktu tabii. uyuyordum geldiğinde uyandırmamışsın.
o günün üzerinden uzun yıllar geçti. seni son görmemin üzerinden daha 1.5 yıl falan. seni görmediğim her mevsim kılıç oldu saplandı her yerime.
o günlerde sana karşı bağışlanması zor bir kusurum olmuştu. küsüp gitmiştin. bir daha asla evimize gelmeyeceğini bağırmıştın. ne yapıp ne ettiysem barışamamıştım seninle. gecenin 2.30'un da içip içip sana yazdığım mesaj aklımda.
''ben şimdi intihar ediyorum. vasiyetim her doğum günümde aynı pastadan yap ve hayrına evimizin olduğu site görevlilerine dağıt. sen de aç bir bira o gün artık gönlün bir başkasında ise bile erkan oğur'un memoş türküsüyle ağla benim için''
tanrım aşkta korku insanı ne kadar iğrençleştirebiliyor. saolasın sabah olmadan gelmiştin o zaman bu mesaj üzerine. intihar falan edeceğim yoktu tabii. uyuyordum geldiğinde uyandırmamışsın.
o günün üzerinden uzun yıllar geçti. seni son görmemin üzerinden daha 1.5 yıl falan. seni görmediğim her mevsim kılıç oldu saplandı her yerime.
bu tabiri yanımda kullanan solcu arkadaşlarımla yıllarca kavga ettim. halkımızın gerekli bilinci görütüremediğimiz kesimleri konusunda öz eleştiri vereceğimize, onları çirkin tabirlerle nitelemenin yanlışlarını anlattım ve sorgulattım.
şimdi her şeyi bir yana bırakıp, dört ayaklı dostlarımdan da özür dileyerek bağırıyorum 'çomaarrr!!!''
şimdi her şeyi bir yana bırakıp, dört ayaklı dostlarımdan da özür dileyerek bağırıyorum 'çomaarrr!!!''
sadri alışık ustamızın baş rolünde oynadığı gelinlik kızlar filminden.
film bariz klişe bir türk melodramıdır. aslında sadri babanın oynadığı bir çok hüzünlü türk filmi öyledir. ama dünya sinemasında sadri alışık gibi aktörler kalitesizliğe bile ruh üfleyip o filmi güzel bir hale getirebilirler.
filmde sadri alışık'ın 3 küçük çocuğu, güzel karısıyla mutlu ve müreffeh bir yaşamı vardır. taa ki eşinin geçmiş yaşantısında ki belalı sevgilisi ortaya çıkana kadar. bu belalı eski sevgili, filmdeki anneyi tehtid eder. bu mutlu yuvanın ilk çocuğunun asıl babası kendisidir ve belli bir miktar para almazssa bunu sadri babaya söylemekle şantaj yapar.
hanımefendi, bu belalı beye istediği parayı götürdüğü sırada, belalı bey hanımefendiye tecavüze yeltenir. anne hanım efendi de bu aşağılık sürüngeni öldürür, 15 yıl hapse mahkum olur.
sadri baba çok üzgündür. büyük kızın kendisinden olmadığını öğrenir. dadıya büyük bir hışımla, büyük kızın dayısının yanına sürgün edilmesini söyler. tam merdivenlerden sinirle iniyordur ki, büyük kızın, diğer kızlara çok hüzünlü bir ninni söylediği işitilir. zaten ninniye girer girmez, sadri babayla benim gözümden yaşlar paralel akar durur. dadıya ''biz çok büyük bir hata yapıyoruz dadı. söylediklerimi unut'' der. ve büyük kızı da öz evlatlarından asla ayırmaz.
film bariz klişe bir türk melodramıdır. aslında sadri babanın oynadığı bir çok hüzünlü türk filmi öyledir. ama dünya sinemasında sadri alışık gibi aktörler kalitesizliğe bile ruh üfleyip o filmi güzel bir hale getirebilirler.
filmde sadri alışık'ın 3 küçük çocuğu, güzel karısıyla mutlu ve müreffeh bir yaşamı vardır. taa ki eşinin geçmiş yaşantısında ki belalı sevgilisi ortaya çıkana kadar. bu belalı eski sevgili, filmdeki anneyi tehtid eder. bu mutlu yuvanın ilk çocuğunun asıl babası kendisidir ve belli bir miktar para almazssa bunu sadri babaya söylemekle şantaj yapar.
hanımefendi, bu belalı beye istediği parayı götürdüğü sırada, belalı bey hanımefendiye tecavüze yeltenir. anne hanım efendi de bu aşağılık sürüngeni öldürür, 15 yıl hapse mahkum olur.
sadri baba çok üzgündür. büyük kızın kendisinden olmadığını öğrenir. dadıya büyük bir hışımla, büyük kızın dayısının yanına sürgün edilmesini söyler. tam merdivenlerden sinirle iniyordur ki, büyük kızın, diğer kızlara çok hüzünlü bir ninni söylediği işitilir. zaten ninniye girer girmez, sadri babayla benim gözümden yaşlar paralel akar durur. dadıya ''biz çok büyük bir hata yapıyoruz dadı. söylediklerimi unut'' der. ve büyük kızı da öz evlatlarından asla ayırmaz.
siyasal islamcıların oy uğruna meze yaptığı ülkedir. solcuların ise kurtuluşu için can bedelli dövüştüğü yüce bir davadır.
peygamber mesleğidir. pek tabii, murathan mungan'ın tabiriyle, toplumumuzun resmi dini iki yüzlülük olduğu için beyni olmayanların, olanca fikirleriyle bu kutsal mesleğe saldırmaları doğaldır.
eskiden insanların maaşları hakkında konuşmak ayıp addetilirdi. öğretmenlerimizin, çocuklarımız ve yeğenlerimiz üzerinde onca emeği karşılığı aldığı üç kuruş paranın hakkı olduğunu tartışmayacağım bile. ama ''öğretmenler 2 ay tatil yapıyor'' geyiği ne ola?
keşke şahsi kin bağladığınız insanların emek karşılığı aldığı parada bu kadar çok gözünüz olmasa. keşke bu enerjiyi kendin emeğiniz karşılığı alamadığınız hakların almasına harcasanız.
eskiden insanların maaşları hakkında konuşmak ayıp addetilirdi. öğretmenlerimizin, çocuklarımız ve yeğenlerimiz üzerinde onca emeği karşılığı aldığı üç kuruş paranın hakkı olduğunu tartışmayacağım bile. ama ''öğretmenler 2 ay tatil yapıyor'' geyiği ne ola?
keşke şahsi kin bağladığınız insanların emek karşılığı aldığı parada bu kadar çok gözünüz olmasa. keşke bu enerjiyi kendin emeğiniz karşılığı alamadığınız hakların almasına harcasanız.
daha önce bu ortamlarda bir çok yönden defalarca övdüğüm dizidir. lakin ikinci sezonda, büyük halkçı lider cemal abdul nasr'ı histerik bir manyak gibi göstermeleri beni çok üzmüştür. cemal abdul nasr, her zaman halklarının çıkarını gözeten vatansever güzel bir arkadaşımızdı. the crown gibi bir diziye bu oryantalist bakış açısı hiç yakışmamıştır.
bizim siyasal islamcılarımız, ekseri müslüman kardeşler geleneğinden geldiği için, nasr'ı sevmezler. zaten siyasal islam ve vatan severlik kavramları çok da yan yana gelecek kavramlar değildir.
bir de demek istiyorum ki; eyyy prens philip , sen kimsin yaaa? senin haddine mi düşmüş benim genç ve güzel kraliçemi bu kadar üzmek? altın dişin kırılsın senin it oğlu it. kraliçem insan gibi insan ki seni boğdurtmuyor. gerçi boğdurtmak falan tarzı değildir sayın elizabeth'in. genelde cinayetlerine trafik kazası süsü verir.
londra beni bul, londra beni bulsun.
bizim siyasal islamcılarımız, ekseri müslüman kardeşler geleneğinden geldiği için, nasr'ı sevmezler. zaten siyasal islam ve vatan severlik kavramları çok da yan yana gelecek kavramlar değildir.
bir de demek istiyorum ki; eyyy prens philip , sen kimsin yaaa? senin haddine mi düşmüş benim genç ve güzel kraliçemi bu kadar üzmek? altın dişin kırılsın senin it oğlu it. kraliçem insan gibi insan ki seni boğdurtmuyor. gerçi boğdurtmak falan tarzı değildir sayın elizabeth'in. genelde cinayetlerine trafik kazası süsü verir.
londra beni bul, londra beni bulsun.
devrimci bir bilim insanıdır. gözümde kendisi iki unsurdan dolayı büyük bir devrimcidir. birincisi adolf hitler'in manyaklıklarına karşı almanya'da tek başına bilimin namusunu korumasıdır. aynı zamanda israil devletinin kuruluşuna da cesurca karşı çıkışıdır.
devrimci bir yönü de bilimsel kişiliğidir pek tabii. izafiyet teorisi gibi kendisine nobel kazandıran çalışmaları herkesin malumudur.
sayın einstein, bugün fizik biliminin büyük gayretlerle üzerinde durduğu uzaydaki üç delik fikrini ortaya atan kişidir. bunlar ''kara delikler, beyaz delikler ve solucan delikleridir.''
kara delikler uzayda başı boş gezen, ışık ve ses dahil içine aldığı her şeyi yutan oluşumlardır.
beyaz delikler, kara deliklerin tam tersidir.
bu uzay delikleri arasında benim en ilginç bulduğum solucan delikleridir. solucan deliklerinin bir ucundan girip diğer ucundan, başka bir mekan yahut zamanda çıkabilirsiniz. günümüzde cern yapay solucan delikleri oluşturma çabasındadır. bunun uzak bir hayal olduğunu düşünenlere, cern'de yapay anti enerjinin oluşturulduğunu söylemek isterim. hatta bu buluş sayesinde, tıpta görüntüleme tekniklerinde sıçrama yaşandı. bu da kanser gibi hastalıkları önceden teşhis edip hayatlar kurtarabilmemize fayda sağlamaktadır.
einstein bu uzay deliklerinin varlığına sadece hipotezleriyle ulaşmıştı. hatta o günlerde kendisinin delirdiğini iddia eden bilim insanları olmuştu. lakin günümüzde bu büyük hayal gücü devrimcisinin hipotezleri labratuvar ortamlarında ispatlanmaştır.
devrimci bir yönü de bilimsel kişiliğidir pek tabii. izafiyet teorisi gibi kendisine nobel kazandıran çalışmaları herkesin malumudur.
sayın einstein, bugün fizik biliminin büyük gayretlerle üzerinde durduğu uzaydaki üç delik fikrini ortaya atan kişidir. bunlar ''kara delikler, beyaz delikler ve solucan delikleridir.''
kara delikler uzayda başı boş gezen, ışık ve ses dahil içine aldığı her şeyi yutan oluşumlardır.
beyaz delikler, kara deliklerin tam tersidir.
bu uzay delikleri arasında benim en ilginç bulduğum solucan delikleridir. solucan deliklerinin bir ucundan girip diğer ucundan, başka bir mekan yahut zamanda çıkabilirsiniz. günümüzde cern yapay solucan delikleri oluşturma çabasındadır. bunun uzak bir hayal olduğunu düşünenlere, cern'de yapay anti enerjinin oluşturulduğunu söylemek isterim. hatta bu buluş sayesinde, tıpta görüntüleme tekniklerinde sıçrama yaşandı. bu da kanser gibi hastalıkları önceden teşhis edip hayatlar kurtarabilmemize fayda sağlamaktadır.
einstein bu uzay deliklerinin varlığına sadece hipotezleriyle ulaşmıştı. hatta o günlerde kendisinin delirdiğini iddia eden bilim insanları olmuştu. lakin günümüzde bu büyük hayal gücü devrimcisinin hipotezleri labratuvar ortamlarında ispatlanmaştır.
hüsnü mübarek'e karşı başlatılan büyük halk devrimi, müslüman kardeşler tarafından resmen gasp edilmiştir. abd, mursi'ye kadar, ortadoğu'yu faşist generaller eliyle kontrol etmekteydi. mursi eliyle ilk defa, faşist bir imam tarafından idareyi denedi. lakin bu siyasal islamcıların şerrinden şeytan bile baş edemez. abd'de baş edemedi ve fırsatını bulduğunda onu devirip, başa tekrar faşist bir general olan sisi'yi getirdi.
bugün çalıştığım hastanenin onkoloji bölümünde hasta bir mahkum gördüm. çevresinde eli silahlı üç jandarma ve kalan bir sene civarı ömrü vardı. eşi de oraya gelmiş. eşinin o mahkum arkadaşa bakan gözlerini gördüm. o gözleri uzak geçmişten tanıyorum. bir insanı gerçekten seven iki gözdü onlar. sahibinden bağımsız ve gizli iki kelime konuşma fırsatım bile oldu o gözlerle. eşine aşkla bakan o gözlerde, kirlenmiş acıma nehrine batmış hiç bir karışıklık yoktu. feodalitenin getirdiği öğrenilmiş çaresizlik yahut modernitenin kadına yüklediği çaresizlik de yoktu. ben bu kadar berrak sevgiyle yüklü gözleri iki insanda gördüm. ilk gördüğümde çok geçmiş yıllarda bana bakıyorlardı.
allah aşkınıza çevrenizde eşini seven tek bir insan tanıyor musunuz? ben pek tanımıyorum. bugün bir tanesiyle tanışmanın sevinci ve umudunu anlatacak kelime bulamıyorum.
keşke bütün sosyloglarımız yıllarca bütün işi bıraksa da, eşlerin neden birbirinden bu kadar nefret ettiğini araştırsa.
sizlerden ricam, size bakan gözlere çok dikkatli bakın. umarım siz de, gözlerle konuşabilme sanatını edinebilirsiniz. ve sizi gerçekten seven gözleri idrak edebilirsiniz. yahut en azından neden sevmediğini sorgularsınız.
allah aşkınıza çevrenizde eşini seven tek bir insan tanıyor musunuz? ben pek tanımıyorum. bugün bir tanesiyle tanışmanın sevinci ve umudunu anlatacak kelime bulamıyorum.
keşke bütün sosyloglarımız yıllarca bütün işi bıraksa da, eşlerin neden birbirinden bu kadar nefret ettiğini araştırsa.
sizlerden ricam, size bakan gözlere çok dikkatli bakın. umarım siz de, gözlerle konuşabilme sanatını edinebilirsiniz. ve sizi gerçekten seven gözleri idrak edebilirsiniz. yahut en azından neden sevmediğini sorgularsınız.
dinlemeden evelli ortopedi poliklimiğinden randevu alınması gereken türküdür. zira insan bu eseri erkan oğur'dan kolu kanadı kırılıyormuşçasına bir hisse kapılır. kalbinizde de bir kemik var gibi hissedersiniz. lakin o kemikle de uzun süre yaşamıyacaksınızıdır. şarkının sonundaki muhteşem ney'le onun da yavaş yavaş kırıldığını
büyük bir acıyla tecrübe edeceksiniz.
''bu nasıl zalım yaraymış....''
büyük bir acıyla tecrübe edeceksiniz.
''bu nasıl zalım yaraymış....''
güzel bir edip cansever şiiridir;
çocuklar ekmek yiyorlar gibidir sesin
ön dişleriyle belli belirsiz
bir martı kalıyor gibidir hiç olmayandan
çünkü biz ikimiz de çirkin değiliz
evet mi hayır mı pek anlamadan.
ne biçim bir sestir şu bizim dalgınlığımız
bir tayın dişinde ince taflan
az yaşlı bir kadında göğüs uçlarının
yanarak sımsıcak bir kedinin ağzından
dönüp iç çekmesine gece kuşlarının.
sonra biz dağ başlarında apansız kurşunlanan
süresiz baş dönmesiyiz çok garip adamların.
çocuklar ekmek yiyorlar gibidir sesin
ön dişleriyle belli belirsiz
bir martı kalıyor gibidir hiç olmayandan
çünkü biz ikimiz de çirkin değiliz
evet mi hayır mı pek anlamadan.
ne biçim bir sestir şu bizim dalgınlığımız
bir tayın dişinde ince taflan
az yaşlı bir kadında göğüs uçlarının
yanarak sımsıcak bir kedinin ağzından
dönüp iç çekmesine gece kuşlarının.
sonra biz dağ başlarında apansız kurşunlanan
süresiz baş dönmesiyiz çok garip adamların.
büyük halk şairi ahmed arif, ''rüstemo'' şiirinde ''dosto'' sözcüğüyle, türkçede yazılmış bir şiirde ilk defa kürtçe bir kelimeyi kendisinin kullandığını iddia eder. ''dosto'' sevgili dostum anlamına gelir.
oysa türkçede 1948 yılında yazdığı ''hey'' şiirinde ilk kürtçe sözcüğü (lorke) attilla ilhan kullanmıştır.
oysa türkçede 1948 yılında yazdığı ''hey'' şiirinde ilk kürtçe sözcüğü (lorke) attilla ilhan kullanmıştır.
dünyada edebiyattan, topluma, rasyonaliteden kaliteye kadar her şeye savaş açılmış bir çağda yükselmiş bir görsel sanat çığlığıdır. tv'de görsel sanat olur mu diye sorulabilir. breaking bad çekilmiş ve olmuştur. izlediğim bine yakın sinema filmi içinde senaryodan, oyunculuğa kadar bütün ayrıntıların kusursuz düşünüldüğü bir yapıma çok az rastlamışımdır.
umarım filmi yahut devamı çekilmez ve ağzımızda o muhteşem finalinin tadı hep kalır.
umarım filmi yahut devamı çekilmez ve ağzımızda o muhteşem finalinin tadı hep kalır.
yıllar önce bir antakya'lı bir ustamızın maliyeti düşürme esasıyla yaptığı bir çalışmanın ürünüdür. bugün ülkemizin bütün her yerinde sosyete vatandaşlarımızın da bayılarak yediği lezzet nesnesidir.
bu döneri bulan ustamız, ekmeğin içine koyduğu tavuk miktarını azaltmak anlamında patates ve salatalık turşusu eklemiştir. ama konu biz antakya'lılar ve yemek olduğunda hiç bir şeyi baştan savma yapmayız. bizim fırınlarımızın ekmeği bam başkadır. bu ekmeğin içine halis antakya biber salçası, zeytin yağı ve kekik girdimi olur sana muhteşem antakya döneri.
bu döneri bulan ustamız, ekmeğin içine koyduğu tavuk miktarını azaltmak anlamında patates ve salatalık turşusu eklemiştir. ama konu biz antakya'lılar ve yemek olduğunda hiç bir şeyi baştan savma yapmayız. bizim fırınlarımızın ekmeği bam başkadır. bu ekmeğin içine halis antakya biber salçası, zeytin yağı ve kekik girdimi olur sana muhteşem antakya döneri.