bundan 4 sene önce aramızdan ayrılmış şair, ilk kültür bakanımız, akademisyen ve diplomat. özlemi hiç dinmeyecek.
''kırlar öksüz, zorbalar kurmuş otağ;
yankısından kan kusar görkemli dağ.
bir tohum var, toprak altından duyar:
zorbalık sürmez, doğar bir mutlu çağ.''
yazık ki müziğimizde bırakın değerinin bilinmesini hiç bir zaman yeteri kadar ciddiye alınmamış adanalı sanatçımızdır. büyük bir karacaoğlan hayranı olarak, kendisinden karacaoğlan türküleri dinlemekten yıllardır büyük keyif alırım. müzik elbette ki her zaman bir bütünselliktir. 1970'lerin anadolu rock'ının başarısı biraz da bu bütünsel uyumu çok güzel bir biçimde yapmasından gelir. türkülerin batı saundlarıyla, bizim topraklarımızdan muhteşem bir aranjman emeğiyle ortaya çıkmış bir bütündür anadolu rock.
bence kekilli bunu günümüzde en iyi icraa eden insanlarımızdan biridir.
sabah sabah çok garip bir fantezi olacak ama keşke kardeş türkülerle ortak bir çalışma yapsa diyorum.
bence kekilli bunu günümüzde en iyi icraa eden insanlarımızdan biridir.
sabah sabah çok garip bir fantezi olacak ama keşke kardeş türkülerle ortak bir çalışma yapsa diyorum.
insanlığın özüne dışardan zerk edilmiş en kötü kanser türüdür. 2. dünya savaşı sonrası, sovetler birliği önderliğinde büyük insanlık tarafından yenilgiye uğrtatılmıştır. ama işte kanser türü dedik ya, yazık ki vücutta yeterince öldürülememiştir. bu yüzyılın insanı tarafından tamamen ortadan kaldırılacak utanç dokularımızdır.
aslen tarsus'lu olan, türbesi merzifon'da olan 17. yy'nin çağının çok ötesinde şairidir. geçenlerde, herkesin ayıla bayıla izlediği the man from earth diye bir filme denk geldim. hayatımda izlediğim her şeye en sığ bakılan yapımlardan biriydi. filmin yapımcılarının sıdki babadan esinlendiği kanısındayım.
on dört bin yıl gezdik pervanelikte
sıdkı ismin duydum divanelikte
içtim şerbetini (şarabını) mestanelikte
kırkların ceminde dara düş oldum
kırkların ceminde
haydar haydar haydar haydar
haydar haydar haydar haydar
haydar (dost) dara düş oldum
güruh-i naci'ye özümü kattım
adem sıfatında(n) çok geldim gittim
bülbül oldum firdevs bağında öttüm
bir zaman gül için zara düş oldum
bir zaman gül için
haydar haydar haydar haydar
haydar haydar haydar haydar
haydar (dost) zara düş oldum.
''kurulmus gogsunde bahce-i vahdet
hatmolmus kadrinle tubayi hikmet
cemalin seyreden istemez cennet
sen huri gilman dan guzelsin guzel''
şiirinde geçen ''gılman'' cennete kadınlara sunulacak erkek demektir.
on dört bin yıl gezdik pervanelikte
sıdkı ismin duydum divanelikte
içtim şerbetini (şarabını) mestanelikte
kırkların ceminde dara düş oldum
kırkların ceminde
haydar haydar haydar haydar
haydar haydar haydar haydar
haydar (dost) dara düş oldum
güruh-i naci'ye özümü kattım
adem sıfatında(n) çok geldim gittim
bülbül oldum firdevs bağında öttüm
bir zaman gül için zara düş oldum
bir zaman gül için
haydar haydar haydar haydar
haydar haydar haydar haydar
haydar (dost) zara düş oldum.
''kurulmus gogsunde bahce-i vahdet
hatmolmus kadrinle tubayi hikmet
cemalin seyreden istemez cennet
sen huri gilman dan guzelsin guzel''
şiirinde geçen ''gılman'' cennete kadınlara sunulacak erkek demektir.
cennete kadınlara sunulacak erkeklerin genel ismidir. anlayacağınız huri'nin tersi demektir.
kurulmus gogsunde bahce-i vahdet
hatmolmus kadrinle tubayi hikmet
cemalin seyreden istemez cennet
sen huri gilman dan guzelsin guzel
kurulmus gogsunde bahce-i vahdet
hatmolmus kadrinle tubayi hikmet
cemalin seyreden istemez cennet
sen huri gilman dan guzelsin guzel
umut etmenin insanı en diri tutan insan hali olduğunu düşünmüşümdür hep. umutlar için en yüksek çabayla emek verip yol almanın en anlamlı hayat gailesi olduğundan hep emindim. bir senedir de bu iman doğrultusunda hayatta kalıyordum.
ortasına yaklaştığım ömrümde tek bir şey başarabildiysem o da bu yaşıma kadar hiç kimseye bir aptal gibi, zavallı gibi görünmemeyi başarmak olmuştur. bugünlerde bu hissin en kötüsünü yaşıyorum. o kadar çok güzel umutlar ettim ve tükenmek bilmez bir emekle çabalamama rağmen, hep aynı noktaya varıp duruyorum. bu da bende kendime karşı bir aptal ve zavallı görünmek gibi dayanılmaz bir ızdıraba dönüşüyor
ortasına yaklaştığım ömrümde tek bir şey başarabildiysem o da bu yaşıma kadar hiç kimseye bir aptal gibi, zavallı gibi görünmemeyi başarmak olmuştur. bugünlerde bu hissin en kötüsünü yaşıyorum. o kadar çok güzel umutlar ettim ve tükenmek bilmez bir emekle çabalamama rağmen, hep aynı noktaya varıp duruyorum. bu da bende kendime karşı bir aptal ve zavallı görünmek gibi dayanılmaz bir ızdıraba dönüşüyor
memo bir kitap önerir misin lutfen bana?'' çevremi baya baya daraltmadan önce daha sık duyduğum bir cümleydi bu. eskiden sevdiğim kitapları önerirdim de. hatta değer verdiğim bir insansa kütüphanemden o kitabı ödünç bile verirdim. bana geri vermiş, vermemiş de umrumda olmazdı. babil'in asma bahçelri çağında yaşamıyoruz sonuçta, her kitabın tek bir baskısı yok. o kitabı tekrar okumaya ihtiyaç duyarsam başka bir baskısını alabilirim.
son zamanlarda epey tahamülsüz bir insan oldum. hala çok sık duyduğum bir rica ''memo bana bir kitap önerir misin?'' her defasında aynı iyimser aptallıkla öneriyorum hala. takıntı yapıyorum sonrasında ''aldı mı, okudu mu?'' çoğu alıyor ama kimsenin bir şey okuduğu ettiği yok.
rica ederim kimse benden kitap önerisi falan istemesin. dünyam yeterince karanlık. bir de bu tür paradoksların kağıt yaralarına hiç tahamülüm yok. okursanız ekime, okumazsanız aziz nesin'e.
son zamanlarda epey tahamülsüz bir insan oldum. hala çok sık duyduğum bir rica ''memo bana bir kitap önerir misin?'' her defasında aynı iyimser aptallıkla öneriyorum hala. takıntı yapıyorum sonrasında ''aldı mı, okudu mu?'' çoğu alıyor ama kimsenin bir şey okuduğu ettiği yok.
rica ederim kimse benden kitap önerisi falan istemesin. dünyam yeterince karanlık. bir de bu tür paradoksların kağıt yaralarına hiç tahamülüm yok. okursanız ekime, okumazsanız aziz nesin'e.
bizim hastanede bir asansör var. daha önce bir kaç defa çakılmış ve son saniye devreye giren frenleme sistemi sayesinde kimseye bir şey olmamıştı. sonrasında hiç de üzerinde ciddi bir tamirat yapılmadığını herkes bilmekte. gece nöbetimde ne zaman boş kalsam o asansörle yedinci kata indim indim çıktım.
bir de, bir ararat dağı bu kadar yalnız, bir de ben.
bir de, bir ararat dağı bu kadar yalnız, bir de ben.
sözlük anlamı itibarıyla ''uluslar arası'' manasına gelen sözcüktür.
sırrı süreyya önder'in sinemadaki ilk uzun metraj yapımıdır. kanaatimce acılara direnmenin en iyi yolu acıyı ironileştirebilmektir çoğu zaman. sırrı süreyya önder bunu sinemada içimizden muhteşem bir hikayeyle anlatmıştır.
bir de,
maphus yata yata biter...
gün gelir hiç hakketmediği, üzerine hiç de yakışmayan bu deli gömleğinden kurtulacaktır ülkemiz.
sırrı süreyya önder'in sinemadaki ilk uzun metraj yapımıdır. kanaatimce acılara direnmenin en iyi yolu acıyı ironileştirebilmektir çoğu zaman. sırrı süreyya önder bunu sinemada içimizden muhteşem bir hikayeyle anlatmıştır.
bir de,
maphus yata yata biter...
gün gelir hiç hakketmediği, üzerine hiç de yakışmayan bu deli gömleğinden kurtulacaktır ülkemiz.
son yapılan kağıt zamlarından sonra çok da kazandırıcı bir iş değil diyorlar kalpazanlık. hele ki mürrekebin de ithal edildiği düşünülür ve enflasyon göz önüne katılırsa yapılacak iş değil kalpazanlık.
dünyada bir paranın akreditesini ne kadar çok sahtesinin yapıldığı belirler. daha doğrusu bu akretidelerden biridir. artık türk parasının sahtesini bile yapmak kurtarmıyorsa ileride ekonomik açıdan başımıza gelecekler hususunda uzun uzun düşünmeliyiz
dünyada bir paranın akreditesini ne kadar çok sahtesinin yapıldığı belirler. daha doğrusu bu akretidelerden biridir. artık türk parasının sahtesini bile yapmak kurtarmıyorsa ileride ekonomik açıdan başımıza gelecekler hususunda uzun uzun düşünmeliyiz
bugüne kadar ki en kötü kabuslarım rüyamda bu şarkının çaldığı kabuslardır. neden benim de herkesin kabusları gibi, fredy'nin oramı buramı oyduğu adam akıllı kabuslarım yok ki?
ilerici bir halk önderidir. aynı zamanda tıp biliminden, sosyolojiye kadar bir çok alanda yeniliklere imza atan devrimci bir liderdir. sözlüğümüzde hasan sabbah'ı egemenlerin diliyle eleştiren dostlarıma teesüflerimi bildirmek isterim. böyle bir şahsiyeti, fetullah gülen gibi dini geriliğin en karasını kendisine şiar edinmiş kirli bir gladio şefiyle bir tutmak hangi bilgisizliğin sığ fikridir?
hasan sabbah, iran topraklarında ismailli fikirlerle tanışıp öğrenince kendisine taraftar toplamak ve daha fazla öğrenmek için tebriz'den, kahire'ye kadar uzun bir yolculuk yapmıştır. nihayetinde zamanının çok ötesinde, komünal olarak nitelenebilecek bir devlet inşaa etmiştir.
kendisinin fedailerini esrarla, otla eğittiği, tarihe sığ, kirli, oryantalist bir bakış açısıdır.
ben kendisinin ismini ilk defa askerlik görevimi yaparken ''gece dersleri'' denen bir uygulamada duymuştum. bahis nereden bu konuya gelmişti bugün anımsamamaktayım. fakat cahil bir subay kendisi için ''tarihin ilk teröristi'' demişti. kafamdan ''bu cahil adam, bu kişi hakkında böyle bir yorum yaptıysa, kesin çok büyük bir şahsiyettir mutlaka kim olduğunu araştırmalıyım'' diye geçirmiştim.
çok ilginç ki, yıllar sonra benzer bir hikayeyi tarihçi yazar faik bulut'dan da okudum. onun da anlattığına göre, necmettin erbakan'ın bulunduğu bir tartışma programında hasan sabbah'ın tarihin ilk teröristi olduğu iddia ediliyor. erbakan'da bunu iddia eden kişiyi ''nereden biliyorsun?'' şeklinde bir soruyla bozuyor.
ben de aynı soruyu, askerdeki subaya sormak isterdim fakat hayatla gerçekler her zaman bu kadar paralel yürümüyor.
hasan sabbah, iran topraklarında ismailli fikirlerle tanışıp öğrenince kendisine taraftar toplamak ve daha fazla öğrenmek için tebriz'den, kahire'ye kadar uzun bir yolculuk yapmıştır. nihayetinde zamanının çok ötesinde, komünal olarak nitelenebilecek bir devlet inşaa etmiştir.
kendisinin fedailerini esrarla, otla eğittiği, tarihe sığ, kirli, oryantalist bir bakış açısıdır.
ben kendisinin ismini ilk defa askerlik görevimi yaparken ''gece dersleri'' denen bir uygulamada duymuştum. bahis nereden bu konuya gelmişti bugün anımsamamaktayım. fakat cahil bir subay kendisi için ''tarihin ilk teröristi'' demişti. kafamdan ''bu cahil adam, bu kişi hakkında böyle bir yorum yaptıysa, kesin çok büyük bir şahsiyettir mutlaka kim olduğunu araştırmalıyım'' diye geçirmiştim.
çok ilginç ki, yıllar sonra benzer bir hikayeyi tarihçi yazar faik bulut'dan da okudum. onun da anlattığına göre, necmettin erbakan'ın bulunduğu bir tartışma programında hasan sabbah'ın tarihin ilk teröristi olduğu iddia ediliyor. erbakan'da bunu iddia eden kişiyi ''nereden biliyorsun?'' şeklinde bir soruyla bozuyor.
ben de aynı soruyu, askerdeki subaya sormak isterdim fakat hayatla gerçekler her zaman bu kadar paralel yürümüyor.
resmi tarihe itibar edilmeyip, özgür ve bağımsız bir bilinçle araştırılıp öğrenilmesi gereken tarihi kişiliktir. yazık ki laiklik ''şu softa tayfadan üçünü beşini, sarrığından sallandır asacaksın bak o zaman şeriat istiyorlar mı?'' diye korunmaz, korunamaz. cumhuriyetimizin ilk yıllarının hataları bize bunu ap açık ispat etmiştir.
yanlış geldiniz sanırırım, .... bir üst katta oturuyor. benim kapımı bu saaten sonra çalsa çalsa ancak apartman görevlisi muhittin abi çalıyor sağ olsun. onun da sağlam geyiği var. kimliğinde asıl isminin ''muhittin can'' olduğu sırrını bir tek ben biliyorum. yalnız bu sırrı ifşaa etmemek karşılığı bir çıkar elde edemedim. almanya 2. liginden verdiği hiç bir tiyo da gelmedi daha iddia da.
haaa, aşk diyorduk muhittin abi nereden çıktı. kapıyı çalan ve aşk olduğunu iddia eden kişiye yanlış adrese geldiğini israrla anlattıktan sonra hala doğru geldiğini savunuyorsa bir kaç deneyim olur. kutsal su serpelerim üzerine veya gümüş deneyi yaparım, zaten o esnada cozzz edecektir. zira aşk değil beslenmek isteyen aç kalmış bir vampir olabilir. bu zamanda gayet rastlanır şeyler bunlar.
aşkın kapıyı çalma ihtimalinden bana bu karamsarlıkları düşündüren dünyanın dönüş hızına varımla yoğumla sövüyorum.
haaa, aşk diyorduk muhittin abi nereden çıktı. kapıyı çalan ve aşk olduğunu iddia eden kişiye yanlış adrese geldiğini israrla anlattıktan sonra hala doğru geldiğini savunuyorsa bir kaç deneyim olur. kutsal su serpelerim üzerine veya gümüş deneyi yaparım, zaten o esnada cozzz edecektir. zira aşk değil beslenmek isteyen aç kalmış bir vampir olabilir. bu zamanda gayet rastlanır şeyler bunlar.
aşkın kapıyı çalma ihtimalinden bana bu karamsarlıkları düşündüren dünyanın dönüş hızına varımla yoğumla sövüyorum.
kendini tanıyarak. çevresindeki somut ve soyut her olguya öznel tanımlar geliştirerek. bildiği her algının derinine inmeyi öğrenerek.
lakin günümüz insanına böyle kulağa zor gelen şeyler söylediğin zaman seni gizli düşman edinir. var olan her algı ve olguyu, kapitalist modernitenin kendisine hap gibi sunduğu, hatta herkese aynı haplardan reva gördüğü donelerle algılamazsa sıkılır. hatta delireceği hissine kapılır. günümüz insanı her şeyi çabuk tüketme makinesine dönüştürülmüştür. işin korkunç yanı bu hapları bile öğütmeden tüketmektedir.
yukarıda özgürlüğe ve derinliğe açılan kapılar olarak önerdiğim unsurlarda işe yarayacak iki kitap önersen, içinden seni mermi manyağı yapmak bile geçebilir.
lakin günümüz insanına böyle kulağa zor gelen şeyler söylediğin zaman seni gizli düşman edinir. var olan her algı ve olguyu, kapitalist modernitenin kendisine hap gibi sunduğu, hatta herkese aynı haplardan reva gördüğü donelerle algılamazsa sıkılır. hatta delireceği hissine kapılır. günümüz insanı her şeyi çabuk tüketme makinesine dönüştürülmüştür. işin korkunç yanı bu hapları bile öğütmeden tüketmektedir.
yukarıda özgürlüğe ve derinliğe açılan kapılar olarak önerdiğim unsurlarda işe yarayacak iki kitap önersen, içinden seni mermi manyağı yapmak bile geçebilir.
dünya standartlarında iyi bir aktördür. iyi bir aktör olmanın tek kıstası her hangi bir sahnede duyguyu seyirciye vermek değildir. büyük oyuncu ilyas salman gibi hem dramayı, hem de komediyi aynı başarıyla oynayabilmektir. ilyas salman bu başarıyı hem sinemada, hem de tiyatroda hakkıyla icraa etmiştir. içinde anadolu'dan, avrupa'ya işçi giden ezilen mazlumların hikayesini barındıran muhteşem bir türkü albümü hediye etmiştir bizlere.
politik duruşu ve entelektüel birikimiyle de cesur, devrimci bir sanatçıdır.
politik duruşu ve entelektüel birikimiyle de cesur, devrimci bir sanatçıdır.
1940'lı yılların sonunda büyük fizikçi albert einstein tarafından uzayda gezen 3 delik fikri hipotezi ortaya atılmıştır. bunlar solucan delikleri, beyaz delikler ve kara deliklerdir. bu hipotez, albert einstein zamanında ki fizikçiler tarafından ''yaa hoca iyi hoş da, heralde artık bunadı yahuu'' şekli yaklaşımlarla karşılanmıştır. oysa albert einstein'dan yıllar sonra, onun küçücük verilerle öne attığı bu hipotezler, büyük teknolojik şartlarda çalışmalar yapan fizikçiler tarafından teyit edilmiştir.
öncelikle çok rica ediyorum belli bir okuma disiplini olmayan dostlarımız bu romanla başlamasınlar. hem kitap okumaktan, hem de kafka'dan soğuyorlar. hangisi bir insanın başına gelebilecek en kötü şeydir kestiremiyorum.
gregor samsa'nın bir böceğe dönüştükten sonra kurtulmasını beklemek saflıktır. samsa'nın tek bir şansı kalmıştı ki o da, kendisi böcekleştiyse çevresindekiler ne kadar insan kaldığını sorgulamaktı. bunu hiç bir zaman yapmadı.
oysa kurtuluş böcekleşmeden önce alacağımız bir haldir. o da, bazen isyanın en güzel insan hali olduğunu algılamaktan geçer.
gregor samsa'nın bir böceğe dönüştükten sonra kurtulmasını beklemek saflıktır. samsa'nın tek bir şansı kalmıştı ki o da, kendisi böcekleştiyse çevresindekiler ne kadar insan kaldığını sorgulamaktı. bunu hiç bir zaman yapmadı.
oysa kurtuluş böcekleşmeden önce alacağımız bir haldir. o da, bazen isyanın en güzel insan hali olduğunu algılamaktan geçer.
bir hastanede çalışıyor olmam. gerçi bunu okuyan sağlık emekçisi dostlarım ''zaten bu intihar etmek için yeterli bir sebep'' değil mi diye soracaklardır ve aslında sorularında haklıdırlar da. lakin zorlu hastane şartlarında çalışmaktan daha öte sebeplerden ötürü intihar etme fikri son bir yıldır hiç çıkmıyor aklımdan. acayip bir iyimserlikle erteleyip duruyorum.
geçenlerde bu eylemselliği aklıma kesin koymuştum. gerçi yine fikri akşama ertelemiştim. bir yoğun bakımın önünden geçiyordum. içeride vefat eden bir hasta vardı ve dışarıda yakınlarının çığlıkları her tarafımı dağladı.
o çığlıklar, beni bin bir emekle büyüten ablamın çığlıkları doldu geldi kulağıma. ve fikrimden vazgeçtim.
eğer bu fikirde olan bir dostum varsa, eyleminden önce bir kaç gün her hangi bir yoğun bakım kapısına gitsin. kimse ona neden orada diye de sormayacaktır. mutlaka yaşamını yitiren bir aileye rastlar. ve onların acılı çığlıklarına.
hayatınızda mutlaka üzerinizde herkesten fazla emeği olduğunu düşündüğünüz çok sevdiğiniz bir yakınınız vardır. o feryadlar sizi eylemselliğinizden döndürmezse yine yaparsınız eyleminizi. ama rica ederim bu söylediğime de kulak verin
geçenlerde bu eylemselliği aklıma kesin koymuştum. gerçi yine fikri akşama ertelemiştim. bir yoğun bakımın önünden geçiyordum. içeride vefat eden bir hasta vardı ve dışarıda yakınlarının çığlıkları her tarafımı dağladı.
o çığlıklar, beni bin bir emekle büyüten ablamın çığlıkları doldu geldi kulağıma. ve fikrimden vazgeçtim.
eğer bu fikirde olan bir dostum varsa, eyleminden önce bir kaç gün her hangi bir yoğun bakım kapısına gitsin. kimse ona neden orada diye de sormayacaktır. mutlaka yaşamını yitiren bir aileye rastlar. ve onların acılı çığlıklarına.
hayatınızda mutlaka üzerinizde herkesten fazla emeği olduğunu düşündüğünüz çok sevdiğiniz bir yakınınız vardır. o feryadlar sizi eylemselliğinizden döndürmezse yine yaparsınız eyleminizi. ama rica ederim bu söylediğime de kulak verin
metafizik varlıklara inanmayın demiyorum, bence hobi olarak bile inanmayın diyorum. bana kalırsa bu tür metafizik varlıklara hobi olarak inananlardan tutun da, bu varlıklarla fiziki bir temas yaşadığını iddia etme boyutuna getiren bütün insanlarımızı, yakınları en yakın bir psikayatri polikiliniğine götürmelidir. artık tedavi sürecini iyi bir hekim tayin edecektir.
bu tür varlıklar katii suretle olmayan varlıklardır. ''eee iyi de arkadaş kuran'ı kerimde geçiyor ama'' diyen arkadaşlara ''beni ilgilendirmez ben ateistim'' derdim ama demeyeceğim.
kuran'ı kerimde sizin bildiğiniz manada metafizik varlıkta cinler geçmez. ''cin'' arapçada bilinmeyen manasında her türden soyut ve somut varlığa verilen isimdir. ''cinnet, cenin'' vb. bir çok sözcük etimolojik olarak cin'den türemiştir.
müslümanların kutsal kitabı kuran'ı kerimde ''cinler'' olarak kastedilenler, peygamberle görüşmek isteyen, o güne kadar mekke'de kimsenin tanımadığı bilinmeyen kişilerdi. bu kişiler büyük ihtimal bugün yurdumuz topraklarında bulunan nusaybin'den geliyordu. bu kişiler peygamber muhhamed'le kendi yörelerindeki falcılar, büyücüler konusunu görüşmek istemişlerdir. araştırmalarım doğrultusunda peygamber muhhamed'in yaşadığı çağda bu fal büyücülük hususlarında en çok revaçta olan yer nusaybin'dir.
islam peygamberi, fal, büyü gibi işlerin bir yalandan ibaret olduğunu bu gruba tebliğ etmiştir. hatta inanları bu tür işlerle kandıranların cehennemin odunu olduğunu kesin bir dille bildirmiştir.
bu tür varlıklar katii suretle olmayan varlıklardır. ''eee iyi de arkadaş kuran'ı kerimde geçiyor ama'' diyen arkadaşlara ''beni ilgilendirmez ben ateistim'' derdim ama demeyeceğim.
kuran'ı kerimde sizin bildiğiniz manada metafizik varlıkta cinler geçmez. ''cin'' arapçada bilinmeyen manasında her türden soyut ve somut varlığa verilen isimdir. ''cinnet, cenin'' vb. bir çok sözcük etimolojik olarak cin'den türemiştir.
müslümanların kutsal kitabı kuran'ı kerimde ''cinler'' olarak kastedilenler, peygamberle görüşmek isteyen, o güne kadar mekke'de kimsenin tanımadığı bilinmeyen kişilerdi. bu kişiler büyük ihtimal bugün yurdumuz topraklarında bulunan nusaybin'den geliyordu. bu kişiler peygamber muhhamed'le kendi yörelerindeki falcılar, büyücüler konusunu görüşmek istemişlerdir. araştırmalarım doğrultusunda peygamber muhhamed'in yaşadığı çağda bu fal büyücülük hususlarında en çok revaçta olan yer nusaybin'dir.
islam peygamberi, fal, büyü gibi işlerin bir yalandan ibaret olduğunu bu gruba tebliğ etmiştir. hatta inanları bu tür işlerle kandıranların cehennemin odunu olduğunu kesin bir dille bildirmiştir.
memleketimizin 72 yıllık ulu bilge şairidir. bugün hacettepe üniversitesinde bir ete kemiğe saldırdığını sananlar bilsinler ki, bilgeliğe saldırmışlardır. yazık ki çağ böyle bir çağ.
zaman kekemeydi
gün bitti, elindeki güller de soldu
anımsanacak neler kaldı bugünden
paylaşılmış olan nelerdi sımsıcak
belki bir türkü söyleriz geceye karşı
saçlarını tarazlayan bir şafak olur
zaman kekemeydi ve tarihe sızan
soytarılar gördük gencömrümüzde
ölüm peşimize düşende bir göçebeydik
suretimiz ağardı kurulan darağaçlarına
bütün sığınaklar uçurumlara açılırdı
rüzgâr suyu soğutsun su terli bedenlerimizi
ve aşkı düşünelim biz, destan yalnızlıkları
konuşursak akşam olur ve yine yağmur yağar
gidersek gülüşler azalır buralarda
kim bulur kayıp adresteki dostları
bir karanlığa bakıyorum bir de zamana
ay büyüyüp bir gül oluyor ellerinde senin
ve ancak yeni bir yorumu oluyor aşkın
saçlarından sızan bu karanlık yağmur
ayın çağıltısıyla tutuşuyor begonyalar
saçlarındı diye düşünüyorum ömrümüzü
çözdükçe savrulan rüzgârdı saçların
ve ikide bir aklıma düşüyor aynı soru
-aşkı bilmiyorsam nasıl değiştiririm
kendimi, seni ve bütün dünyayı
zaman kekemeydi
gün bitti, elindeki güller de soldu
anımsanacak neler kaldı bugünden
paylaşılmış olan nelerdi sımsıcak
belki bir türkü söyleriz geceye karşı
saçlarını tarazlayan bir şafak olur
zaman kekemeydi ve tarihe sızan
soytarılar gördük gencömrümüzde
ölüm peşimize düşende bir göçebeydik
suretimiz ağardı kurulan darağaçlarına
bütün sığınaklar uçurumlara açılırdı
rüzgâr suyu soğutsun su terli bedenlerimizi
ve aşkı düşünelim biz, destan yalnızlıkları
konuşursak akşam olur ve yine yağmur yağar
gidersek gülüşler azalır buralarda
kim bulur kayıp adresteki dostları
bir karanlığa bakıyorum bir de zamana
ay büyüyüp bir gül oluyor ellerinde senin
ve ancak yeni bir yorumu oluyor aşkın
saçlarından sızan bu karanlık yağmur
ayın çağıltısıyla tutuşuyor begonyalar
saçlarındı diye düşünüyorum ömrümüzü
çözdükçe savrulan rüzgârdı saçların
ve ikide bir aklıma düşüyor aynı soru
-aşkı bilmiyorsam nasıl değiştiririm
kendimi, seni ve bütün dünyayı
muhteşem bir ahmet telli şiiridir;
sesimden arındım ve ufku
bir harmani gibi giyindim
kahraman bir korkaktım
kavmimin kadim tarihinde
ki onlar için umutsuzluk
kendim için haramiydim
böyle bilindiydi bu hikâye
yarından bugüne kaldıydı
tersine akan bir ırmaktım
sözün şaşkın serinliğinde
kendi deltasında boğulandım
ve sizi sevmiyorum ey kavmim
yakın beni rüzgârın ıslığa
ıslığın hükme döndüğü yerde
derim ki ey kavmim, zulmünüz
payidar, yurdunuz çığlığımdı
ki hükmümü kendim veriyorum
yakın beni sesim sorulara dönmeden
küllerimin altında kalacak
mutluluk sandığınız ne varsa
böyle yaşandıydı bir ömür ve söz
giyotindi sözün belleğinde
sesimden arındım ve ufku
bir harmani gibi giyindim
kahraman bir korkaktım
kavmimin kadim tarihinde
ki onlar için umutsuzluk
kendim için haramiydim
böyle bilindiydi bu hikâye
yarından bugüne kaldıydı
tersine akan bir ırmaktım
sözün şaşkın serinliğinde
kendi deltasında boğulandım
ve sizi sevmiyorum ey kavmim
yakın beni rüzgârın ıslığa
ıslığın hükme döndüğü yerde
derim ki ey kavmim, zulmünüz
payidar, yurdunuz çığlığımdı
ki hükmümü kendim veriyorum
yakın beni sesim sorulara dönmeden
küllerimin altında kalacak
mutluluk sandığınız ne varsa
böyle yaşandıydı bir ömür ve söz
giyotindi sözün belleğinde
kürtçede ''sesin gelmiyor'' anlamına gelen cümledir. aynı zamanda sözü ve müziği ciwan haco'ya ait güzel bir şarkıdır. burhan berken'den dinlemesi insanı alır da çok uzaklara götürür. fakat yazık ki geri getiriyor işte.
sesin gelmiyor
aşkında sıtmaya düşmüşüm
sesin gelmiyor, sesin gelmiyor, sesin gelmiyor
pencerenin önünde derinden ofluyorum
derdin öldürdü beni, belaya soktu beni
sesin gelmiyor, sesin gelmiyor, sesin gelmiyor
yiğitçe gel meydana
tut elimden, çıkar zindandan
li ber şibakê ez kûr dinalim, derdê te ez kuştim, kirime belayê
sesin gelmiyor
aşkında sıtmaya düşmüşüm
sesin gelmiyor, sesin gelmiyor, sesin gelmiyor
pencerenin önünde derinden ofluyorum
derdin öldürdü beni, belaya soktu beni
sesin gelmiyor, sesin gelmiyor, sesin gelmiyor
yiğitçe gel meydana
tut elimden, çıkar zindandan
li ber şibakê ez kûr dinalim, derdê te ez kuştim, kirime belayê
aklıma aziz nesin'in ''okul'' şiirini getirmiş başlıktır.
''mapus damı bana çok şey öğretti
ama en çok sabretmeyi
yalnızken kalabalık olmayı
kalabalıktayken de kendimle kalmayı
ve sürekli kavga edip
durmadan kendimle barışmayı
hiç gocunup yüksünmeden
ihanetlere katlanmayı
beş metrede beşbin metreyi yürümeyi
ve duvarların darlığında
dünyaları dolaşmayı
ve hepsinden de çok
bütün yuvarlakları yüreğimde bileyip sivriltmeyi
insan olmayı insan olmayı''
günümüzde evli olsun, bekar olsun, ailesiyle yaşasın yaşamasın herkesin ağzında bir şikayet var yalnızlıktan. yalnızlık bir staj olarak görülmelidir. bir insan yalnız başına mutlu olmayı beceremiyorsa, bir ilişkiye başlama cesaretini nasıl göze alabilir anlamak güçtür. bilikte bir kaos kümesi oluşturmaktansa, her zaman için bir huzur adası kalmak yeğdir. tabii ki ideal olan insanların beraber bir huzur adası kurabilmesidir.
''mapus damı bana çok şey öğretti
ama en çok sabretmeyi
yalnızken kalabalık olmayı
kalabalıktayken de kendimle kalmayı
ve sürekli kavga edip
durmadan kendimle barışmayı
hiç gocunup yüksünmeden
ihanetlere katlanmayı
beş metrede beşbin metreyi yürümeyi
ve duvarların darlığında
dünyaları dolaşmayı
ve hepsinden de çok
bütün yuvarlakları yüreğimde bileyip sivriltmeyi
insan olmayı insan olmayı''
günümüzde evli olsun, bekar olsun, ailesiyle yaşasın yaşamasın herkesin ağzında bir şikayet var yalnızlıktan. yalnızlık bir staj olarak görülmelidir. bir insan yalnız başına mutlu olmayı beceremiyorsa, bir ilişkiye başlama cesaretini nasıl göze alabilir anlamak güçtür. bilikte bir kaos kümesi oluşturmaktansa, her zaman için bir huzur adası kalmak yeğdir. tabii ki ideal olan insanların beraber bir huzur adası kurabilmesidir.
insanın dünyaya masum bir varlık olarak geldiği kocaman bir yalan ve safsatadan ibarettir. insan doğaya, her maymun gibi vahşi bir hayvan olarak gelir. erdem, terbiye, iyilik yapmak sonradan öğrenilir.
sorun şu ki, bu çağda insanlığın binlerce yılda yoğurarak insanlık onuru olarak harmanladıı nice değeri çok kimse öğrenme çabası içinde değil. öğrenenler de bu hızlı ve kötü çağda çabuçak unutuluyor.
sorun şu ki, bu çağda insanlığın binlerce yılda yoğurarak insanlık onuru olarak harmanladıı nice değeri çok kimse öğrenme çabası içinde değil. öğrenenler de bu hızlı ve kötü çağda çabuçak unutuluyor.