entry düzenle seçiminden sonra, entrynin sol alt kısmında çıkan x işareti ile gerçekleştirilebilen eylem.
norveç diyarlarından çıkagelen, mahçup, hisli, gece yolda görseniz seveceğiniz tarzda elemanlara sahip leş black metal grubu.
kendilerinin en sevdiğim eseri de şudur;
kendilerinin en sevdiğim eseri de şudur;
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım
falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım
senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin, bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım
falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım
senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin, bir ellerim yeter belleyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat
durma göğe bakalım
babasının icadı olan 4 pistonlu trompet ile harikalar yaratan, lübnan'lı yeni nesil trompet sanatçısı.
kedisiyle ilgili şu detayları da bilmekte ayrıca yarar var;
- babası Nassim Maalouf trompet ustası, annesi Nada Maalouf piyanist, yazarlardan Amin Maalouf ise sanatçının amcası.
- Maalouf'un büyük büyükannesi Türk.
kedisiyle ilgili şu detayları da bilmekte ayrıca yarar var;
- babası Nassim Maalouf trompet ustası, annesi Nada Maalouf piyanist, yazarlardan Amin Maalouf ise sanatçının amcası.
- Maalouf'un büyük büyükannesi Türk.
bir adet moby güzelliği.
uzun süre sonra yeniden yola çıkmak gibi bu şarkı, her şeye rağmen devam etmenin ve gülebilmenin tadı var içinde. hayat her an yeni bir şeylere gebe, adım atmaktan vazgeçmedikçe yaşıyor insan.
kollarından boşluğu
fırlat soluk aldığımız uzaya
belki kuşlar
daha derin bir uçuşla duyar genişleyen havayı.
rainer maria rilke
uzun süre sonra yeniden yola çıkmak gibi bu şarkı, her şeye rağmen devam etmenin ve gülebilmenin tadı var içinde. hayat her an yeni bir şeylere gebe, adım atmaktan vazgeçmedikçe yaşıyor insan.
kollarından boşluğu
fırlat soluk aldığımız uzaya
belki kuşlar
daha derin bir uçuşla duyar genişleyen havayı.
rainer maria rilke
halıların yıkanması şampuanla, duygu ve düşüncelerin yıkanması bilim ve sanatla olur.
anlamak mutluluktur.
sen insansın aslında.
halılara şiir söylenmezse olmaz, şarkı söylenmezse olmaz. neredeeeee lekelerrrrrr.
duygulama merkezi; duygulandıran yer, duygu katılan yer anlamında.
nerede? aşk yanımızda ama nerede? neredesin sen aşk?
bana ne yapmak istiyorsun! söyle...
denge var dengeyi bozmak olmaz, deliler dengeyi bozar. biz de deli olmadığımız için daima denge içerisinde hareket ediyoruz.
gibi diyaloglara sahip son yıllarda gördüğüm en iyi halı yıkama reklamı. günde üç doz izlemediğim zaman kendime gelemiyorum.
anlamak mutluluktur.
sen insansın aslında.
halılara şiir söylenmezse olmaz, şarkı söylenmezse olmaz. neredeeeee lekelerrrrrr.
duygulama merkezi; duygulandıran yer, duygu katılan yer anlamında.
nerede? aşk yanımızda ama nerede? neredesin sen aşk?
bana ne yapmak istiyorsun! söyle...
denge var dengeyi bozmak olmaz, deliler dengeyi bozar. biz de deli olmadığımız için daima denge içerisinde hareket ediyoruz.
gibi diyaloglara sahip son yıllarda gördüğüm en iyi halı yıkama reklamı. günde üç doz izlemediğim zaman kendime gelemiyorum.
hep merak etmişimdir acaba ne olurdu diye, köpeği boğulmasın diye yumruk atan adamın biri merakımı giderdi sonunda.
kangurunun yediği yumruk sonrası `hayat kısa kuşlar uçuyor` bakışı efsane lsdshkjdn
kangurunun yediği yumruk sonrası `hayat kısa kuşlar uçuyor` bakışı efsane lsdshkjdn
şu ana kadar yapılmış en iyi yerli aksiyon filmi. iblis kadir karakterinin iç sesleri ayrı güzellik katıyor. bazı filmler vardır kült olmasa da kendilerini zaman zaman tekrar izlettirir, işte panzehir de o filmlerden biri.
iblis abimizden gelsin o zaman:
"bir kere daha sarılırdım ama ellerim soğuk, bir kere daha bakardım ama gözlerim karanlık.. cehennem bazen dünyadadır, bilmemeniz gereken cevaplardadır ama yine de sormanız gerekir. cehennem bazen dünyadadır, bazen kendi canımız alevler, hafızamız zebanilerimizdir çünkü cehennem bizi nasıl inciteceğini çok iyi bilir."
iblis abimizden gelsin o zaman:
"bir kere daha sarılırdım ama ellerim soğuk, bir kere daha bakardım ama gözlerim karanlık.. cehennem bazen dünyadadır, bilmemeniz gereken cevaplardadır ama yine de sormanız gerekir. cehennem bazen dünyadadır, bazen kendi canımız alevler, hafızamız zebanilerimizdir çünkü cehennem bizi nasıl inciteceğini çok iyi bilir."
benimkisi, hiçbir zaman hiçbir şeyle açıklanamayacak kadar derin, hiç kimsenin anlayamayacağı ölçüde karmaşık ve acayip bir yorgunluktu.
öyle ki, geride kalan taş döşeli sokaklardan büyük büyük caddelere, şehrin tepelere doğru tırmanan boz bulanık görüntüsüne, bu görüntüyü ayakta tutan gürültüsüne, derinlere çöken kirine, kapılardan taşıp parkları ve meydanları tıklım tıklım dolduran apartman yalnızlıklarına, kayıplara karışmış iri gözlü cüceler gibi bu yalnızlıkların gölgesinden uzak uzak bakan çocuklara, sonra sabahtan akşama dek bir yerden bir yere çeşitli bahaneler ve külüstür otobüslerle taşınan insan suretindeki sıkıntılara, bu sıkıntıları süsleyen şarkılarla kitaplara, karanlık sokaklarda karanlık sakallarıyla dolaşan beli silahlı adamlara, yıkıldı yıkılacak iş hanlarına, beti bereketi uçmuş tozlu dükkanlara, harap çarşılara, renk renk ışıklar içerisinde yüzen lüks alışveriş merkezlerine, buralara girip çıkan ıssız kadınlara ve yüzlerini hiç görmediğim daha milyonlarca insanla milyonlarca eşyaya kadar hemen hemen herkes ve her şey bir an için bende yaşamıştı sanki... ya da ruhumun olanca diriliğiyle ben bütün bu sayıp döktüklerimi doğuran, bunları kat kat çevreleyen ve gelecekte gene bunlardan doğup çeşitli kılıklarda boy gösterecek olan hikayelerin hepsini birden yaşamıştım.
hasan ali toptaş - bin hüzünlü haz
öyle ki, geride kalan taş döşeli sokaklardan büyük büyük caddelere, şehrin tepelere doğru tırmanan boz bulanık görüntüsüne, bu görüntüyü ayakta tutan gürültüsüne, derinlere çöken kirine, kapılardan taşıp parkları ve meydanları tıklım tıklım dolduran apartman yalnızlıklarına, kayıplara karışmış iri gözlü cüceler gibi bu yalnızlıkların gölgesinden uzak uzak bakan çocuklara, sonra sabahtan akşama dek bir yerden bir yere çeşitli bahaneler ve külüstür otobüslerle taşınan insan suretindeki sıkıntılara, bu sıkıntıları süsleyen şarkılarla kitaplara, karanlık sokaklarda karanlık sakallarıyla dolaşan beli silahlı adamlara, yıkıldı yıkılacak iş hanlarına, beti bereketi uçmuş tozlu dükkanlara, harap çarşılara, renk renk ışıklar içerisinde yüzen lüks alışveriş merkezlerine, buralara girip çıkan ıssız kadınlara ve yüzlerini hiç görmediğim daha milyonlarca insanla milyonlarca eşyaya kadar hemen hemen herkes ve her şey bir an için bende yaşamıştı sanki... ya da ruhumun olanca diriliğiyle ben bütün bu sayıp döktüklerimi doğuran, bunları kat kat çevreleyen ve gelecekte gene bunlardan doğup çeşitli kılıklarda boy gösterecek olan hikayelerin hepsini birden yaşamıştım.
hasan ali toptaş - bin hüzünlü haz
sakın üzülme. üzülme ve bil ki dünya dediğin lüzumsuz bahçe, bazen her yer, bazen tek bir yer, bazen de hiçbir yerdir. insan dediğin kötü tohum, bazen her şey, bazen tek bir şey, bazen de hiçbir şeydir. ama tuhaf olan bu değildir behiye. bu işteki asıl acayiplik, öyle ya da böyle oluşunun aslında hiç fark etmeyişidir. ve işte tam da fark etmediğini fark ettiğin o nefti anda, alemin ritmi bozulur, içi boşalır, bir güvercinin karda bıraktığı ayak izlerine dönersin. sonra azıcık kar yağar, silinirsin. böyledir. yani bütün uzun hikayeler bu kadarcıktır aslında. ne kadar uzun başlarsan başla, sonunda hep kısacık bitersin. bir rüyadan öbürüne devrilirken birdenbire nefesin kesiliverir. ne bahçe kalır geriye, ne çiçek ne de tohum. bitersin.
nermin yıldırım - saklı bahçeler haritası
nermin yıldırım - saklı bahçeler haritası
yaşam, zamansız. yaşamın hiçbir zamanı yok. çocukluk, kadınlık, erkeklik, yaşlılık, yaşam, ölüm, sevgi, sevgisizlik, doyum, doyumsuzluk, her şey iç içe. akıl, delilik, varlık, boşluk iç içe. kuzey avrupa'nın beyaz geceleri gibi. kararmayan havanın ardından, hemen gene, günün ağarması gibi.
tanımadığın bir kentte ne denli isterdin yitip gitmeyi... ama öyle kolay değil. henüz rüzgarlara doydun mu. sor kendine...
bir yüksekliğin, bir başıma olduğum bir yüksekliğin en ucundayım.
ve bana geceler yetmiyor. günler yetmiyor. insan olmak yetmiyor. sözcükler, diller yetmiyor.
yolculuklara dönüyorum. kentlerden sakladığım resimlere. duramam.
kendimden uzaklaşmam gerek.
kentten ya da ülkeden ayrılmadığım günlerde oteli değiştiriyorum. kendi kendimden böyle bir rahatlıkla, çıkıp gitmeyi nasıl da isterdim.
herhangi bir yol. bu yolun istanbul'da bitmesi bir rastlantı.
tezer özlü - yaşamın ucuna yolculuk
tanımadığın bir kentte ne denli isterdin yitip gitmeyi... ama öyle kolay değil. henüz rüzgarlara doydun mu. sor kendine...
bir yüksekliğin, bir başıma olduğum bir yüksekliğin en ucundayım.
ve bana geceler yetmiyor. günler yetmiyor. insan olmak yetmiyor. sözcükler, diller yetmiyor.
yolculuklara dönüyorum. kentlerden sakladığım resimlere. duramam.
kendimden uzaklaşmam gerek.
kentten ya da ülkeden ayrılmadığım günlerde oteli değiştiriyorum. kendi kendimden böyle bir rahatlıkla, çıkıp gitmeyi nasıl da isterdim.
herhangi bir yol. bu yolun istanbul'da bitmesi bir rastlantı.
tezer özlü - yaşamın ucuna yolculuk
sonra zaman geçti. zaman hiçbir şeyi düzeltmez. daha beter de etmez. zamandan bağımsız şeyler bunlar.
herkesin kalbinin çizildiği bir yer var. orada görünmez bir duvara çarpıyorsun. daha öteye gidemiyorsun. bütün dünyan o çakıldığın yerden uzanabildiğin yere kadar oluyor artık. ben de o günlerde bir yerde çakıldım işte. ama tam nerede bilemiyorum. hiçbir zaman da bilemeyeceğim bunu.
iffetimizi tesadüfen koruyor olmamız iffetli olduğumuz anlamına gelmez!
yalnızlıktan kudurmuş bir çocuğun arabaların kaportasını anahtarla çizişi gibi ruhumun kemirilişi de hep sinsiceydi. buna rağmen ansızın berraklaştığı oluyor bulanık günlerin: hala soğuk biralar oluyor ve bazen güzel kızlar. yağmurdan sonra saçlarını havluyla kurulaman gibi olmuyor, o kalibrede sevda görmedim. öptüm ama içime çekmedim.
aslında tek kişi sayılmaz mı karanlıkta iki kişi.
kar taneleri birbirine benzemez. sözcükler de benzemez. ama bir cümle başka bir cümleyi hatırlatır her zaman. koşan atlar, düşen atları hatırlatır. yağmur yağar, durur, tekrar başlar. yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir oğlum. spermden mezara kadar... karanlıkta herkese çarpışabilir insan. yalan mı söylüyorum yine, olsun. sen biliyorsun nasılsa. bir sürü doğru söyledik ama burnumuz hiç kısalmadı.
insan zamanını durdurmak istediği yere aittir.
sonrası biraz bulanık... başka bir şeyi ararken bulunan bir şey gibi...
bulduğum yerde yitirdiğim bir şey vardı o sonbahar...
gitmek istemediğin şehirlerden geliyorum geceleri.
sadece geceleri, yapayalnız ve yalınayakken anlaşılabilecek şeyler var.
acılarımız da birbirine benziyor artık. birbirine benzeyen parmaklar gibi ama. her birinin eşsiz bir izi var.
beni al, zamanın dışına götür. biraz sarıl, biraz koru, biraz öp; sonra yine sokağa bırak. elimden tut, var olmayan şeylere ekle, zihnimin bataklığından kurtar.
konuşabilecek gücümüz varsa ağladıklarımız yalan, sahiden bak. beni al, biraz sarhoş et; biraz saçlarına tak, biraz da yağmurların peşinden koştur. beni al, erken öldür; mutsuzluk uzun sürmez.
bütün gün soğukta gezmiştim, duygularım donsun diye.
emrah serbes hikayem paramparça.
herkesin kalbinin çizildiği bir yer var. orada görünmez bir duvara çarpıyorsun. daha öteye gidemiyorsun. bütün dünyan o çakıldığın yerden uzanabildiğin yere kadar oluyor artık. ben de o günlerde bir yerde çakıldım işte. ama tam nerede bilemiyorum. hiçbir zaman da bilemeyeceğim bunu.
iffetimizi tesadüfen koruyor olmamız iffetli olduğumuz anlamına gelmez!
yalnızlıktan kudurmuş bir çocuğun arabaların kaportasını anahtarla çizişi gibi ruhumun kemirilişi de hep sinsiceydi. buna rağmen ansızın berraklaştığı oluyor bulanık günlerin: hala soğuk biralar oluyor ve bazen güzel kızlar. yağmurdan sonra saçlarını havluyla kurulaman gibi olmuyor, o kalibrede sevda görmedim. öptüm ama içime çekmedim.
aslında tek kişi sayılmaz mı karanlıkta iki kişi.
kar taneleri birbirine benzemez. sözcükler de benzemez. ama bir cümle başka bir cümleyi hatırlatır her zaman. koşan atlar, düşen atları hatırlatır. yağmur yağar, durur, tekrar başlar. yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir oğlum. spermden mezara kadar... karanlıkta herkese çarpışabilir insan. yalan mı söylüyorum yine, olsun. sen biliyorsun nasılsa. bir sürü doğru söyledik ama burnumuz hiç kısalmadı.
insan zamanını durdurmak istediği yere aittir.
sonrası biraz bulanık... başka bir şeyi ararken bulunan bir şey gibi...
bulduğum yerde yitirdiğim bir şey vardı o sonbahar...
gitmek istemediğin şehirlerden geliyorum geceleri.
sadece geceleri, yapayalnız ve yalınayakken anlaşılabilecek şeyler var.
acılarımız da birbirine benziyor artık. birbirine benzeyen parmaklar gibi ama. her birinin eşsiz bir izi var.
beni al, zamanın dışına götür. biraz sarıl, biraz koru, biraz öp; sonra yine sokağa bırak. elimden tut, var olmayan şeylere ekle, zihnimin bataklığından kurtar.
konuşabilecek gücümüz varsa ağladıklarımız yalan, sahiden bak. beni al, biraz sarhoş et; biraz saçlarına tak, biraz da yağmurların peşinden koştur. beni al, erken öldür; mutsuzluk uzun sürmez.
bütün gün soğukta gezmiştim, duygularım donsun diye.
emrah serbes hikayem paramparça.
üzerinden zaman geçse dahi unutulmayan, kafada veya gönülde iz bırakan cümlelerdir.
gıli, koyu karanlıktan başka bir şeyin gözükmediği camdan bakarken, gelecekteki hayatı perde vazifesi yapan cama yansıdı. labuşlar, kevaşeler, dans edip şarkı söyleyen bıçaklar ve yeşil çuha üzerine düşen cıvalı zarlar! gelecekteki hayatı, geçmişteki hayatının kötü bir taklidiydi!
geleceği yakın planda görmek isteyen gıli, cama yaklaştıkça, görüntü daha fazla flulaştı. camda, üç çatallı bir gölge belirip yok oldu!
gıli, kolera'nın korkarak yanan sokak lambasını görünce, şimdiye döndüğünü anladı. sokak lambasının ışıklarının yansıdığı yere gözlerini uzatıp gecenin şekillerini seyre daldı. zor nefes alan sokak çocukları, "et yedik" hesabı kürdanla dişlerini karıştırıyor, belki de son havalarını atıyorlardı. bitirim adayları sessiz yürüme provası yaparak gelecek için hazırlanıyorlardı.
gece, derin nefesler alarak ilerlerken, gıli'nin seyrettiği şekiller, yerini birbirlerine neşeli sözler söyleyerek misafirliğe giden kedilere, demir parmaklıklı kapıların önünde zar çalkalayan köpeklere terk etti.
camın önünden korkuyla kaçan gıli, bitirimhanenin düşünce odasına geçip boy aynasının karşısına dikildi. sotadan çıkardığı ojeyi koklayıp bir süre nefesini içinde tuttu.
çıldırtıcı görüntülere tutsak olan gıli, ojenin tadını alamadı. geç de olsa, enerjisinin tükenmekte olduğunu fark etti. aynanın karşısında yumuşak, seri ve ağırbaşlı bir hareketle arap sado'nun yadigarı muhteşem sustalıyı açtı.
gençliğini bir süre daha ayna karşısında seyredip sustalıyı bileklerine indirdi!
arka sokaklarda keman filosu tüm kenti uyandıracak biçimde ağlıyor, darbukalar kalp atışlarını en parlak yıldıza hissettiriyordu...
çıt
metin kaçan ağır roman
gıli, koyu karanlıktan başka bir şeyin gözükmediği camdan bakarken, gelecekteki hayatı perde vazifesi yapan cama yansıdı. labuşlar, kevaşeler, dans edip şarkı söyleyen bıçaklar ve yeşil çuha üzerine düşen cıvalı zarlar! gelecekteki hayatı, geçmişteki hayatının kötü bir taklidiydi!
geleceği yakın planda görmek isteyen gıli, cama yaklaştıkça, görüntü daha fazla flulaştı. camda, üç çatallı bir gölge belirip yok oldu!
gıli, kolera'nın korkarak yanan sokak lambasını görünce, şimdiye döndüğünü anladı. sokak lambasının ışıklarının yansıdığı yere gözlerini uzatıp gecenin şekillerini seyre daldı. zor nefes alan sokak çocukları, "et yedik" hesabı kürdanla dişlerini karıştırıyor, belki de son havalarını atıyorlardı. bitirim adayları sessiz yürüme provası yaparak gelecek için hazırlanıyorlardı.
gece, derin nefesler alarak ilerlerken, gıli'nin seyrettiği şekiller, yerini birbirlerine neşeli sözler söyleyerek misafirliğe giden kedilere, demir parmaklıklı kapıların önünde zar çalkalayan köpeklere terk etti.
camın önünden korkuyla kaçan gıli, bitirimhanenin düşünce odasına geçip boy aynasının karşısına dikildi. sotadan çıkardığı ojeyi koklayıp bir süre nefesini içinde tuttu.
çıldırtıcı görüntülere tutsak olan gıli, ojenin tadını alamadı. geç de olsa, enerjisinin tükenmekte olduğunu fark etti. aynanın karşısında yumuşak, seri ve ağırbaşlı bir hareketle arap sado'nun yadigarı muhteşem sustalıyı açtı.
gençliğini bir süre daha ayna karşısında seyredip sustalıyı bileklerine indirdi!
arka sokaklarda keman filosu tüm kenti uyandıracak biçimde ağlıyor, darbukalar kalp atışlarını en parlak yıldıza hissettiriyordu...
çıt
metin kaçan ağır roman
bir adet asaf halet çelebi güzelliği, buyrun buradan yakın.
bir adım attığım yerde
ne vardı ki
gitmemle kayboldu
her adımımda
sonsuz ben'leri koyuyorum
boşluğa
ve yine ben dolmuyorum
geçip gittiğim yerlerden
iç içe
öne
ve arkaya bakan
bir sürü
ben
ler
koymuşumdur
eskileri çocuk
şimdikiler ihtiyar
bir adım attığım yerde
ne vardı ki
gitmemle kayboldu
her adımımda
sonsuz ben'leri koyuyorum
boşluğa
ve yine ben dolmuyorum
geçip gittiğim yerlerden
iç içe
öne
ve arkaya bakan
bir sürü
ben
ler
koymuşumdur
eskileri çocuk
şimdikiler ihtiyar
göt korkusunun hayati öğretilere faydasını çözebilmiş ebeveyn davranışı. sonuç genelde müspet olmakla beraber istisnai durumlar da söz konusu olabilmekte.
neşet ertaş'ın pek az bilinen, bağlama çalış üslubu ile karmakarışık bırakan eseri.
Aydost
binbir hayalınan geldim anamdan
Doğdum anamdan of of
Şu fani dünyaya geldim gidiyom
Muradımı alamadım dünyadan
Derdim çeşmesinden doldum gidiyom
Aydost
cahil ömrüm geldi geçti yel gimi
Şad olupta gülmedim el gimi
Yaprağı sararmış gonca gül gimi
Daha fidanıkan soldum gidiyom
Aydost
binbir hayalınan geldim anamdan
Doğdum anamdan of of
Şu fani dünyaya geldim gidiyom
Muradımı alamadım dünyadan
Derdim çeşmesinden doldum gidiyom
Aydost
cahil ömrüm geldi geçti yel gimi
Şad olupta gülmedim el gimi
Yaprağı sararmış gonca gül gimi
Daha fidanıkan soldum gidiyom
ibrahim maalouf'un delicesine üşüten ve nedendir bilmem her seferinde asaf halet çelebi'nin adımlar'ını hatırlatan parçası.
her hallerinden dayak yedikleri belli olan 3 sap önümde yürümekteler, içlerinden bir tanesinin çok zoruna gitmiş olmalı ki ha bire
+ dönelim abi, intikamımızı alalım, gerekirse katliam yapalım.
derken diğer eleman dayanamaz;
- anamızı siktiler osman dönüp napıyorsunuz diyemedik, iş misin lan başımıza yürü bıçaklarım seni yürü.
yanlarından geçerken osman hala dönelim abi ayağı çekmekteydi. aashdfsk
+ dönelim abi, intikamımızı alalım, gerekirse katliam yapalım.
derken diğer eleman dayanamaz;
- anamızı siktiler osman dönüp napıyorsunuz diyemedik, iş misin lan başımıza yürü bıçaklarım seni yürü.
yanlarından geçerken osman hala dönelim abi ayağı çekmekteydi. aashdfsk
keyifçi olmamasına özen gösterin öncelikle, malum ateşli hayvanlar dengesiz kafa sağı solu yakabilir. çok fazla sevmeyin çok sevgi iyi değil, sonuçta ejderha lan o hayvan finoya dönerse yazık. çok büyüyecek evlere sığmayacak diye şimdiden telaşlandıysanız vazgeçin en iyisi, gidin davşan besleyin.
çocuklu aileler uzak dursun bir de, rıfat enişteye verdim çükünü koparmış oğlu oynarken hayvanla, eğitim şart o yüzden almadan bir kez daha düşünün ben buna bakabilir miyim diye. sonra ejderhalar sokakta kalmasın diye yürüyen kitle oluşturursunuz boş yere ne gerek var.
bunların ortamlarından bahsetmedik, ortamlarına dikkat etmeli bir de. eğitilme olayında çok büyük bir faktör, göt kadar odada olmasın buna bilin. bazıları taklayı sever, taklaya geldiklerinde kanadı kırılmasın o da mühim.
bazıları daha alışmadan çatıya falan çıkarır.. teras evi olan aile saçmalığıdır bu yeri gelmişken, terasta ejderha beslemeyin gider, yapar o ejderhadır. cemil var yanmaz sistem bir zımbırtı döşetti misal, hayvan rahatça orya burya veriyor ateşi. serbest çünkü hakkıdır, konfor önemli es geçmeyin ejderhalar konforu sever. çakmak kayboluyor bazen hop veriyor ateşi, ha yakmıyor sağı solu sigarayı yakacak kadar, eğittik. eşi dostu yakmayanı var, eğitirsen olur zor değil.
eş dost ister bir de bunlar, arada halini hatrını sorun eksik etmeyin. kamilin ejderha mesela bakkala gidip iki ekmek bir samsun 216 alıp gelebiliyor mahalleli de sevdi, geçen hırsız yakmış mesela ooo evlere şenlik halk kahramanı da oldu bak.
maniti uzak tutun, kıskanır yakar! es geçme bunu bak.
dipnot: sığacak mı diyorsan hala, davşan besle.
alanya escort bayanlar
çocuklu aileler uzak dursun bir de, rıfat enişteye verdim çükünü koparmış oğlu oynarken hayvanla, eğitim şart o yüzden almadan bir kez daha düşünün ben buna bakabilir miyim diye. sonra ejderhalar sokakta kalmasın diye yürüyen kitle oluşturursunuz boş yere ne gerek var.
bunların ortamlarından bahsetmedik, ortamlarına dikkat etmeli bir de. eğitilme olayında çok büyük bir faktör, göt kadar odada olmasın buna bilin. bazıları taklayı sever, taklaya geldiklerinde kanadı kırılmasın o da mühim.
bazıları daha alışmadan çatıya falan çıkarır.. teras evi olan aile saçmalığıdır bu yeri gelmişken, terasta ejderha beslemeyin gider, yapar o ejderhadır. cemil var yanmaz sistem bir zımbırtı döşetti misal, hayvan rahatça orya burya veriyor ateşi. serbest çünkü hakkıdır, konfor önemli es geçmeyin ejderhalar konforu sever. çakmak kayboluyor bazen hop veriyor ateşi, ha yakmıyor sağı solu sigarayı yakacak kadar, eğittik. eşi dostu yakmayanı var, eğitirsen olur zor değil.
eş dost ister bir de bunlar, arada halini hatrını sorun eksik etmeyin. kamilin ejderha mesela bakkala gidip iki ekmek bir samsun 216 alıp gelebiliyor mahalleli de sevdi, geçen hırsız yakmış mesela ooo evlere şenlik halk kahramanı da oldu bak.
maniti uzak tutun, kıskanır yakar! es geçme bunu bak.
dipnot: sığacak mı diyorsan hala, davşan besle.
alanya escort bayanlar
bir gün yoldan geçtim, seni gördüm
hayatsız ümide baktım bu kollarına
beni öpeceksin sanıyordum ama sen beni geçtin.
hiç görmedin hiç bakmadın
ben bunu uzun zaman önce aldattım
bıraktım terk ettim ama ben yine seni çok sevdim
ben... sen yolda giderken ben yine arkandan bakıyordum
dedim belki bu bana geri döner
sen... bil ki sen geri dönmedin
beni yıktın beni kadere duymadın hiç beni sevecektin
lanet olsun bu aşka lanet olsun bu sevgimize
seni doyuracaktım koynuma alacaktım
lanet olsun bu hayat, lanet olsun bu sevgim
seni çok sevmiştim sen neden bana böyle yaptın?
sen beni böyle yapmasaydın
seninle uzun zaman bir hayal kuracaktık
ben o hayali hala düşünüyordum
seni çok sevecektim hayatım... hayatım leyla
mc dırıd dırıd...
maltepe escort bayanlar
hayatsız ümide baktım bu kollarına
beni öpeceksin sanıyordum ama sen beni geçtin.
hiç görmedin hiç bakmadın
ben bunu uzun zaman önce aldattım
bıraktım terk ettim ama ben yine seni çok sevdim
ben... sen yolda giderken ben yine arkandan bakıyordum
dedim belki bu bana geri döner
sen... bil ki sen geri dönmedin
beni yıktın beni kadere duymadın hiç beni sevecektin
lanet olsun bu aşka lanet olsun bu sevgimize
seni doyuracaktım koynuma alacaktım
lanet olsun bu hayat, lanet olsun bu sevgim
seni çok sevmiştim sen neden bana böyle yaptın?
sen beni böyle yapmasaydın
seninle uzun zaman bir hayal kuracaktık
ben o hayali hala düşünüyordum
seni çok sevecektim hayatım... hayatım leyla
mc dırıd dırıd...
maltepe escort bayanlar
saha adamıdır adından anlaşıldığı gibi, lakin teknik ofis kısmını da bilmelidir. duruma göre projenin belirli bir kısmının veyahut tamamının kontrolü ve uygulanmasından sorumludurlar.
saha şefi proje kapsamında şantiye şefine bağlıdır, genelde sahanın bütün yükünü omuzladıkları için taşaklıdırlar. lakin bir o kadar da ezilenlerdir. sabah herkesten önce kalkıp akşam son dönen, her şeye yetişmeye çabalayan, tüm aksiliklerden sorumlu olan, garibanlardır aslında.
saha şefi proje kapsamında şantiye şefine bağlıdır, genelde sahanın bütün yükünü omuzladıkları için taşaklıdırlar. lakin bir o kadar da ezilenlerdir. sabah herkesten önce kalkıp akşam son dönen, her şeye yetişmeye çabalayan, tüm aksiliklerden sorumlu olan, garibanlardır aslında.
avrupada faşizmin yavaştan kök saldığı yıllarda, "bir kişiyi öldürürseniz alçak, kitleleri öldürürseniz kahraman ilan edilirsiniz" diyen bir dahi, nazi almanyasıyla the great dictator ile taşağın kralını geçen abimiz, sonunda da unutulmayan şu konuşmayı yapmıştır:
"özür dilerim, ama ben bir imparator olmak istemiyorum. bu benim işim değil. ben, kimseyi yenmek veya yönetmek istemiyorum. ben, mümkünse herkese yardım etmeliyim: musevi, musevi olmayan, siyah veya beyaz olana. hepimiz birbirimize yardım etmek isteriz. bu insanlığın getirdiği bir olay. birbirimizin perişanlığıyla değil, mutluluğunu görmek-yaşamak isteriz. birbirimizden nefret etmeyi ve küçük görmeyi de istemeyiz. bu dünyada herkes için bir yer var ve dünya hepimizi geçindirecek kadar zengin. hayat yolu özgür ve mutlu olabilir, ama biz bu yolu kaybettik. hırs insan ruhunu zehirledi,dünyada nefretle dolu barikatlar kurdu, kan dökme ve acının içine sürükledi. hızımızı artırdık ama kendimizi kilitledik. bize zenginliği veren mekanizma, bizi isteklerin içinde bıraktı. bilgimiz bizi alaycı, zekamız sert ve kırıcı yaptı. çok düşündük ama az hissettik. makinelerden çok insanlığa ihtiyacımız var, zekadan çok da iyilik ve kibarlığa. bunlar olmadan hayat vahşi olur ve bizler de kayboluruz. uçak ve radyo bizi daha çok biraraya getirdi. bu buluşlar insanlığın iyiliği, evrensel kardeşliği ve birliği içindi. şimdi bile benim sesim bütün dünyada suçsuz yere hapse atılmış ve işkence görmüşlerden, sistemin kurbanlarına ve ümitsiz insanlara kadar milyonlara ulaşıyor . beni duyanlara sesleniyorum, ümitsizliğe kapılmayın. üzerimizdeki bu acı, insanlığın ilerlemesinden korkanların hırsı yüzündendir. insanların nefreti geçecek, diktatörler ölecek, halktan alınan güç tekrar halka iade edilecektir. insanlar ölmeye devam ettikçe, özgürlük hiçbir zaman yokolmayacak. askerler! kendinizi köleleştiren, küçümseyen, ne yapmanızı ne hissetmenizi söyleyenlere vermeyin. sizi deneyen, sürüymüşsünüz gibi sürenlere, savaş zaiyatı olarak sunanlara karşı koyun. siz makina ya da hayvan değil, insansınız ! insanlığın sevgisini yüreğinizde taşıyorsunuz! nefret etmeyin! sadece sevmeyen ve normal olmayanlar nefret eder. askerler! kölelik için değil özgürlük için savaşın! luka'nın 17. kısmında, tanrı'nın krallığının insanların içinde olduğunu, seçilmiş bir topluluğun değil bütün insanların içinde,arasında olduğunu söylemekte. makineleri ve mutluluğu yaratacak olanlar da bu insanlardır, özgür ve güzel bir hayatı yaratacakları gibi. o durumda, demokrasi adına bu gücü biz kullanalım. hepimiz birleşelim. yeni, gençlere çalışma, yaşlılara güvenlik veren bir düzen için savaşalım. bunların yanında, sertliğin gücü artırdığını söylerler. yalan söylüyorlar! bu sözlerini hiçbir zaman tutmayacaklar. diktatörler kendilerini özgürleştirirken insanları köleleştirirler. şimdi biz sözümüzü tutmak için savaşalım. özgür, sınırları kaldırılmış, açgözlülük, nefret ve şiddetin olmadığı, dünyayı ilerlemeye, insanlığı da mutluluğa götürecek şeyler için savaşalım. askerler, demokrasi adına, hepimiz birleşelim!"
"özür dilerim, ama ben bir imparator olmak istemiyorum. bu benim işim değil. ben, kimseyi yenmek veya yönetmek istemiyorum. ben, mümkünse herkese yardım etmeliyim: musevi, musevi olmayan, siyah veya beyaz olana. hepimiz birbirimize yardım etmek isteriz. bu insanlığın getirdiği bir olay. birbirimizin perişanlığıyla değil, mutluluğunu görmek-yaşamak isteriz. birbirimizden nefret etmeyi ve küçük görmeyi de istemeyiz. bu dünyada herkes için bir yer var ve dünya hepimizi geçindirecek kadar zengin. hayat yolu özgür ve mutlu olabilir, ama biz bu yolu kaybettik. hırs insan ruhunu zehirledi,dünyada nefretle dolu barikatlar kurdu, kan dökme ve acının içine sürükledi. hızımızı artırdık ama kendimizi kilitledik. bize zenginliği veren mekanizma, bizi isteklerin içinde bıraktı. bilgimiz bizi alaycı, zekamız sert ve kırıcı yaptı. çok düşündük ama az hissettik. makinelerden çok insanlığa ihtiyacımız var, zekadan çok da iyilik ve kibarlığa. bunlar olmadan hayat vahşi olur ve bizler de kayboluruz. uçak ve radyo bizi daha çok biraraya getirdi. bu buluşlar insanlığın iyiliği, evrensel kardeşliği ve birliği içindi. şimdi bile benim sesim bütün dünyada suçsuz yere hapse atılmış ve işkence görmüşlerden, sistemin kurbanlarına ve ümitsiz insanlara kadar milyonlara ulaşıyor . beni duyanlara sesleniyorum, ümitsizliğe kapılmayın. üzerimizdeki bu acı, insanlığın ilerlemesinden korkanların hırsı yüzündendir. insanların nefreti geçecek, diktatörler ölecek, halktan alınan güç tekrar halka iade edilecektir. insanlar ölmeye devam ettikçe, özgürlük hiçbir zaman yokolmayacak. askerler! kendinizi köleleştiren, küçümseyen, ne yapmanızı ne hissetmenizi söyleyenlere vermeyin. sizi deneyen, sürüymüşsünüz gibi sürenlere, savaş zaiyatı olarak sunanlara karşı koyun. siz makina ya da hayvan değil, insansınız ! insanlığın sevgisini yüreğinizde taşıyorsunuz! nefret etmeyin! sadece sevmeyen ve normal olmayanlar nefret eder. askerler! kölelik için değil özgürlük için savaşın! luka'nın 17. kısmında, tanrı'nın krallığının insanların içinde olduğunu, seçilmiş bir topluluğun değil bütün insanların içinde,arasında olduğunu söylemekte. makineleri ve mutluluğu yaratacak olanlar da bu insanlardır, özgür ve güzel bir hayatı yaratacakları gibi. o durumda, demokrasi adına bu gücü biz kullanalım. hepimiz birleşelim. yeni, gençlere çalışma, yaşlılara güvenlik veren bir düzen için savaşalım. bunların yanında, sertliğin gücü artırdığını söylerler. yalan söylüyorlar! bu sözlerini hiçbir zaman tutmayacaklar. diktatörler kendilerini özgürleştirirken insanları köleleştirirler. şimdi biz sözümüzü tutmak için savaşalım. özgür, sınırları kaldırılmış, açgözlülük, nefret ve şiddetin olmadığı, dünyayı ilerlemeye, insanlığı da mutluluğa götürecek şeyler için savaşalım. askerler, demokrasi adına, hepimiz birleşelim!"
kakül kesilmiş saçları ve elinde sigarasıyla uma thurman'a tapabilirsiniz bu filmde, you never can tell eşliğinde john travolta ile harika dansederler ki çok az filmde bu kadar keyif alırsınız dans edenleri izlerken. bruce wills'in saat hikayesi, marcellius'u kurtarmak için silah ararken katana bulması, harvey keitel'ın sakinliği... muhteşem sahneler barındırır. soundtrack için söylenecek o kadar çok şey var ki neyse tekrar tekrrar dinlemek en doğrusu olacak sanırım.
bad motherfucker yazılı cüzdanın tarantino'nun cüzdanı olması, fuck ve türevi kelimelerin filmde 246 defa kullanılması ve çekimler devam ederken arabanın çalınması gibi ayrıntıları da es geçmemek gerek.
kısaca özetlemek gerekirse başyapıt, tarantino'ya hayranlık sebebi.
bad motherfucker yazılı cüzdanın tarantino'nun cüzdanı olması, fuck ve türevi kelimelerin filmde 246 defa kullanılması ve çekimler devam ederken arabanın çalınması gibi ayrıntıları da es geçmemek gerek.
kısaca özetlemek gerekirse başyapıt, tarantino'ya hayranlık sebebi.
uçsuz bucaksız kumsallarda, bir elinizde sarmanız bir elinizde suyunuzla batan güneşe karşı yürüyormuş hissi veren, bütün şarkıları destanlaşmış, barış ve insanlık adına yaptıkları örnek olmuş kocaman yürekli adam. onu dinlerken kah jamaika'nın kızgın kumlu sahillerinde, kah renk cümbüşü bir ormanın ortasında bulursunuz kendinizi. bünyede kocaman bir rahatlama etkisi yaratır. kafanız her daim güzelmiş gibi davranır, hatta değilse bile güzelleşmesi için yaktığınız sarmanızın dumanında ona eşlik edersiniz. büyük adamdır vesselam her daim hatırlanır ve her daim sevilir sayılır.