zengin itiraf

sos
belediye 50 metre ilerimde iftar verdi. şimdi de anlamsız bir şekilde güldüremeyen ve de düşündüremeyen vasat bir hacivat & karagöz oyunu oynuyorlar. tabii sesleri geliyor sadece bana. gelen sesler çok sinir bozucu lan.

az önce de apartmandan bir komşu apartmanın önüne araba park edenle tartıştı. güya onun park yerine park etmiş. çift arabalık park yerini sahipleniyor kendisi. hatta park etmesinler diye cam falan kırıyor orada. manyağın teki. tabii adamlar tanımıyor son model lastiklerle park ediyorlar. kırdıkları camlar araba lastiklerine zarar veremiyor. son çare olarak arabaları çizecek galiba.

(bkz:burası yine karışacak vaziyet aldım)
sos
dedem ben doğduktan 2 sene sonra vefat etmiş. eşi yani nenem ise 2 sene önce vefat etti. nenemin evinde bizi hiç katmadığı kiler diye adlandırdığımız bir oda vardı. daima kilitliydi. vefat ettikten sonra o odaya girdim. rahmetli dedemden kalma bir günlük buldum. canı sıkıldıkça şiir yazmış dedem. her sayfasında şiir vardı. günlüğü 1963'ten itibaren tutmaya başlamış olsa gerek. çünkü her şiirin altına tarih düşmüş ve ilk şiirin altında aynen şu yazıyordu. "15 kasım 963"

günlük çok berbat kokuyor. sanki üstüne rutubet parfümü sıkılmış gibi bir kokusu var. yani evin içinde bile durması imkansız. ne olur ne olmaz diye her sayfasının fotoğrafını tek tek çektikten sonra mecburen bodrumdaki depoya koydum.

kilerden daha çok antika çıktı. fotoğraf makinesi, dürbün falan...
azrailin regl donemi
son birkaç haftadır her tanıştığım kadın evli çıkıyor sözlük. hani öyle arkadaş olarak da değil. bildiğin flört amaçlı tanıştığım kadınlar. hepsinin de çocuğu var mide bulandırıcı bir durum. toplum ne ara böyle iğrençleşti lan sözlük? yoksa ben götümde bir yerlerde bela mıknatısı felan mı saklıyorum. mide bulandırıcı ve itici. bir de bok var gibi yapışıyorlar ne kadar silksen de yakandan düşmüyorlar. her ne kadar duygusuz bir adam da olsam böyle bir şeyde asla karşımdakine olumlu bakamıyorum. ya da bakmam mı gerekirdi onlara uymak için onu da bilmiyorum. insanlığımızı mı kaybettik? insanlık belki örselendi ama ölmedi umuduyla daha ne kadar yaşayabileceğiz lan sözlük? daha kaç boktan insanın hamam böceği gibi umursamaz, ne kadar terlik ile tehdit etseniz de antenlerini sakin sakin sallayan tavrıyla karşılaşacağız? bu insanlar kendinden bile öylesine bihaber ki bu iğrençliğini kınamak amacıyla yüzüne tükürseniz "napıyorsun salak terbiyesiz??" gibi küstah ve pişkin cümleler kurarlar. anlatamazsın. insanlar öyle saçma bir yapıya büründüler ki hep kendi bencil istekleri uğruna kendisi için aslen neyin değerli olduğu konusunda tekme tokat dövülesi bir aymazlığı kendilerine temel prensip edinmişler.

hepinizden iğreniyorum ve her gün sonunda oluk oluk utanç kusuyorum. adınıza utanıyorum siz insanlığınızı sorgulamazken.

ve ebenize selamlarımı iletiyorum.
sos
iftar saatine yarım saat kala elektrikler kesildi. evde bir curcuna meydana geldi. mum ışığında yemek yedik. elektrikler yarım saat önce geldi.
quares
küçükken oruç tuttuğumda unutur gibi yapıp su içip yemek yiyip aa unuttum diyip oruca devam ediyordum. Sahiden kimi kandırıyormuşum ya töbe töbe jsjsjs millet 8 yaşında nasaya mektup yazıp iş başvuru yapar ben dinimizde açık arıyordum sjjsjsj
sos
bugün iftara 2 saat kala davulcu ve zurnacı geldi. önce apartmanda davul çalmaya başladı. daha zili çalmadan geldiğini gümbür gümbür belli etti. sonra zil çaldı. açtım kapıyı. bahşiş için gelmiştik dediler. yok bahşiş dedim. ben bu adetin kalkmasını istiyorum dedim. tartışma da kavga da çıkacaksa da çıkacaktı artık... beni çok şaşırttılar. zurnacı "bahşiş yok ben bu adetin kalkmasını istiyorum" dediğimde zurnayı üzgün efekti verircesine hafiften çaldı. hani olur ya talk show programlarında ortamda beklenmedik bir şey olunca baterist ortama farklı bir hava katmak için zili çalar veya elektrocu gitarından biraz ses çıkarır falan...

işte zurnayı çalınca hep beraber bir kahkaha patlattık. fakat yine de para vermedim. cimri miyim?tabii ki hayır. artık bitmesi gereken bu davul zurna olayı için para veremem. benim hayat felsefem şudur. 1 tl de olsa 100 tl olsa 1000 tl de olsa... eğer benden çıkacaksa boş yere çıkmasın. bir yardım derneğine bir hayır kurumuna gitsin. para fayda sağlasın. 1 tl dahi olsa o parayı boşa atamam. davulcuya vermek de bana göre parayı boşa atmak.

hayatımda ilk defa entellektüel davulcular gördüm. bakalım neler göreceğiz... bu ramazan beni en mutlu eden bu oldu.
sos
çoğu baba gibi babamın da sosyal aktivitesi akşam ana haber bültenlerini izlemektir. kanal farketmez. herhangi bir ana haber bültenini izler geçer. haberleri sesli yorumlar. hele ki ramazan ayında kesinlikle izler ana haber bültenini. birkaç hafta önce aklıma bir test yapmak geldi. evdeki televizyon açıldığında en son hangi kanal açıksa o kanal açılıyor. televizyonu atv'ye ayarladım. testim başarılı oldu. babam her ana haber bülteni saatinde televizyonu açtı ve bir hafta boyunca atv ana haber bültenini izledi. bir hafta boyunca yaptığı yorumları genel olarak analiz edince iktidarın lehine olduğunu farkettim. sonra televizyonu fox tv'ye ayarladım. yine beklediğim gibi babam her gün fox tv ana haber bültenini izlemeye başladı. neredeyse iki haftadan daha uzun süredir fox izliyor. fox izlemeye başladığı günden beri yorumları değişti. iktidarın aleyhine oldu. hatta fox izlerken daha dikkatli izliyordu haberleri. daha fazla yorum yapmaya başladı.

ben ise bu uzun testin sonucunda algının bu kadar kolay yönetilebileceğine epey şaşırmış vaziyetteyim.

günümüzde internet diye bir teknoloji var. günümüzde farkındalık yaratmak için gerçekleri göstermek için bilgilendirmek için bağımsız muhteşem bir aracı. bizden büyükler gerçekleri öğrenmek hususunda biz kadar şanslı değil. medyanın %99'u yandaş. televizyon izleyerek zaten bir şeylerin farkına varmaları mümkün değil. internete gelince çoğu ya kullanmayı bilmiyor ya da derdini anlatacak kadar biliyor. bu da yetmiyor. çünkü internet ortamında servis edilen en basit yalan habere, çarpıtma habere çok kolay şekilde inanabilirler.

teknolojinin her insanı kapsamadan ilerlemesinin eksi yönleri bunlar bana göre. bir gerçek var ki internetle etkileşimi olan bir insanla olmayan insan eşit değil.
azrailin regl donemi
arkadaşlar itiraf ediyorum; ben aslında kadınım. sırf eski sözlükte kadın olarak yazarken abuk subuk mesaj atanlardan bıktığım için burada erkek gibi davrandım. her entryde samimiyetsiz erkek tarzında yazdım. üzgünüm. bu sırrı bir tek kaptonur biliyordu. o da iyi sakladı sağolsun.


bu itirafımdan sonra bana yavşayanlar olursa sopayla kovalarım ona göre. ya da sözlükten giderim belki. sapıklardan bıktım yahu.
quares
Küçükken mahallede ki tanju abinin oyun kartlarını çalıp mahallede ki çocuklara dağıtarak ilk devrimimi gerçekleştirmiştim. Resmen Mahallede ki mutlak gücün özel mülkiyetini alıp, fakir insanlara eşit bir şekilde paylaştırmışım. Söyleyin a dostlar lenin'den ne farkım var hem de daha 5 yaşımda.
sos
bugün taşındık sözlük. hem de zaten küçücük olan şehrin bir ucundan bir ucuna... şimdi yeni evimizden yazıyorum bu giriyi. kedilerim mahallede kaldı. ben buradayım. uzağım onlara artık. çok kötü bir duygu be! şaka gibi ama gerçek. artık kediler yok... komşu ile beraber besliyorduk onları. artık sadece komşu besleyecek. komşunun onlara iyi bakacağından şüphem olmadığı için içim bir nebze rahat.

merhaba yeni mahalle yeni bakkal yeni ortam...
sos
taşındığımızı söylemiş miydim? yeni eve pek alışamadım. eski ev öyle bir konumdaydı ki benim odamın penceresi doğrudan dağa bayıra bakıyordu. önümde hiç ev yoktu. o nedenle perde çok işlevsizdi. rahattım. penceremden doğayı izliyordum.

yeni evde ise 5-6 metre uzağımda apartman var. odamın penceresi doğrudan karşı apartmandaki pencereye bakıyor. uzun zamandır inşaat halinde olduğundan dolayı karşı binadakiler alışmış rahata galiba. perdeyi çektim odama. yeni evin şerefine sigara içesim geldi gittim sigara aldım. cam tozluydu camı temizlemeye başladım. ağzımda sigara... aşağı sağa sola bakarak hem cam temizliyorum hem sigara içiyorum. karşı pencerenin perdesi açıldı. bir kız bana baktı. sonra perdeyi kapattı ve kaçtı. ulan ben öcü müyüm? hahhahhah kendimi kötü hissettim. kaçtı derken baya baya kaçtı bence 1-2 kilometre gitmiştir.

bana "ulan biz ne güzel iyiydik burada geldiniz keyfimizi bozdunuz" diyemez. demeye hakkı yok. çünkü öğrendim ki iki apartmanın da inşaatı aynı anda başlamış. yani bu durumda iki taraf da birbirine kabahat bulamaz.
sos
bunu öğrendikten sonra bana karşı olan duygularınız değişebilir.

public wc'lerde; benzin istasyonları, dinlenme tesisleri, şehir içinde herhangi bir wc farketmez... çişimi yapmak için girdiysem ve eğer tuvaletler temiz değilse veya pisuvar pek temiz gözükmüyorsa çişimi lavaboya yaptım çoğu zaman. tabii tenha zamandaysa yapılabilecek şey sadece bu... ortalığı kolaçan ederim. wc koridorunda biri varsa gitmesini beklerim. bugüne kadar hiç yakalanmadım. dinlenme tesislerinde pek mümkün olmuyor çünkü çok kalabalık oluyor. fakat benzin istasyonları favorim.

eğer taşlanacaksam, ilk taşı, cisi gelen sanat tarihcisi ve ruzgara karsi iseyen adam atsın.

edit: lavabo alçaksa kolay oluyor.

edit 2: yapmıcam bundan sonra. söz.
bozuk saat
galiba renk körü oldum, kaybettim benliğimdeki tüm renk skalasını. Hayat siyah ve beyazın etrafında dönmeye başladı. geçemiyorum bu renklerin dışına. hayatım siyah gibi, tüm renkler birbirine karıştı ve ben siyahın ardındaki hiçbir şeyi göremez oldum. düşerim beyaz , orada hiçbir şey yok, artık bir şeyler düşleyecek renklerim yok. tüm öldü. tümü toplanıp gittiler içimden. nasıl mı hissediyorum? tıpkı bir gri gibi, siyahın pençesine takılmış beyaz gibi. derinlerimde büyük bir kavga var. bir taraf siyahla birlikte kaybolmak istiyor diğer taraf hala beyazın güzelliğini ve saflığını savunuyor fakat sanırım tercih yapma hakkım yok gri benim rengim. ne var olabiliyorum ne de yok...

harmanım içmedim 10 gündür bu durum beni mahvedecek
-khontkar-mary jane
sos
zamanında dekan olan teyzemin bile anneme saatlerce öğretmeye çalışıp öğretemediği "tuşlu telefondan sms göndermek" işlemini anneme sadece 5 dakikada öğretmiştim. sonra akıllı telefona geçti. akıllı telefon dediğim şey samsung'un küçük ekranlı akıllı telefon demeye bile bin şahit isteyen telefonuydu. şimdi yepisyeni geniş ekranlı telefon aldı kendisine. biraz interneti öğretmeye çalıştım. az önce whatsapp'tan teyzem bana yazarak anneme not iletti. ben de teyzem sana bir şey diyor mesaj göndermiş diye anneme mesaj attım. bana "ss at" dedi. bunu duyunca bir şaşırdım, bir afalladım, bir aydınlandım. "ss at" nedir ya? bu kadar hızlı ilerlemeseydin iyiydi. yakında "caps at" demesinden korkuyorum. hatta ekşi'ye girip rezalet başlığı falan açabilir... (bkz:coming soon)
azrailin regl donemi
okuduğunu biliyorum geri zekalı. haberim yok mu sanıyordun yoksa? ve sana kötü bir haberim var.. umutlarına karşılık vermediğim için üzgünüm; ben bittim. tükendim. ufukta başarısızlık görünüyor ama bilirsin ben vazgeçmem, kendimi iyi kontrol ederim. belki seviniyorsundur bu halime kim bilir.. o halde keyfini çıkar!
sos
şu an yaşı 50++ olan insanlara göre galiba devletin üstünde bir devlet var. yani bir devlet var ama... onun üstünde bir üst akla sahip esas devlet var. yani devlet hata yapsa üst devlet hata yapmaz. iktidar hata yapabilir ama devlet hata yapmaz.

acaba bilmiyor mı? birinin onlara söylemeleri mi gerek? devlet dediğin ne zaten amcacığım? devlet dediğin, rte, meclisteki akp'nin kukla milletvekilleri, halka tokat atan fakıbaba, pistlerde pis pis sırıtan berat, chp il başkanları şehit cenazesine alınmasın diyen soylu... vs... vs...

devletin başında devletten ayrı bir üst akla sahip başka bir devlet daha yok yani... ya farkınde değiller... (pek sanmıyorum) ya bilmek istemiyorlar... ya da devletin bu kadar rezil bir hale gelebileceğine ihtimal vermiyorlar...
john overmars
eski fotolara baktıkça canım sıkılıyo.eli yüzü düzgün az buçuk yakışıklı adamdım.maymuna döndüm nerdeyse.garip hastalıklar üstüne alkol sigara stres.can sıkıcı.
azrailin regl donemi
hayatımda belki de kendime bile itiraf edemediğim bir gerçek var.. 7 milyar insan bu gerçeği bırakın yakınındakileri tüm ülkenin resmi kayıtlarına geçmesine izin bile veriyorlar..

nedir bu amk gerçeği? nedir ki bu kadar karın ağrısı yarattı ve her 25-30 yaşına gelen erkeği bunalıma soktu?

acı çekiyorum lan bildiğiniz gibi değil. hani 13-17 yaş aralığındayken şirinler gibi gezdiğim çocukluk arkadaşlarım var ya.. onlar bile bu genel çoğunluğun kendini sürüye dahil olmuş hissi ile mutluluğu yakaladığını sandığı o lanet şey var ya.. ona dahil olmuşlar inanamıyorum be arkadaşlar. cidden bu acı iel karışık sövmeye iten bir şey.


bir arkadaşım vardı 1 yıldır görüşmüyoruz.. hep derdi.. kendisi evlenmeyecek diye bizim ciddi ilişkilerimize salça oluyor! diye.. doğru demiş. evet! hiç istemedim ulan! hiç istemedim sırf ben yapmayacağım diye sizin de evlenmenizi.

önceleri aklımda böyle işler yoktu.. ama insan önemsiyor, derinden istiyor seviyor ya hani.. gerçi benim gibi salt mantık dolu bir adam için bunlar uzak şeyler ama oluyor işte arada.. odunlar da sever, meşe ağacı viskiye esans katar mesela.. onun gibi.

sonra görüyorsun işte.. heykelini dikseler çükünün esamesi okunmayacak kişiler mutlu bir hayat kuruyor.. zoruma gidiyor be dostlar ağır koyuyor.. sek rakı gibi hem de.. mide bulandırıcı ve kafa yapmayan.. dozu orantısız bir havada..

isterdim ulan.. isterdim ki dediğim dedik ama yerini bilen mutluluğu benim kollarımın arasında bulan bir kadını.. kadın olmanın, erkeğinin yanında olmanın farkında olan bir kadın ile.. ama ne ortada aklı başında sevilecek konsantre kadın var ne de buna artık gücü olan bir ben!

çevremdeki insanlar duysalar görseler bu halime eşek gibi zırlayarak gülerler.. rock'n roll hayatına adanmış bir hayatı benimseyen bu lavuğun böyle şeyler için derinlerde sek rakının o dengesiz durum hali gibi yorduğunu beni..

acı çekiyorum lan acı çekiyorum. boğazımda esaslı bir düğüm gibi ruh halini yaşatıyor bana, derinlerde ölüyorum her ne kadar yüzüm gülse de. olmuyor be paşam olmuyor. ben de isterdim bir erkek çocuğum olsun ve dünyayı fethedecek seviyeye getirebileceğim.. babalıksa babalık! ama ne derinden seven bir kadın ne de buna açık bir talih var bende.. beğenilmeniz bir şey ifade etmiyor, havai olmak uzun vadelik mutluluk getirmiyor.. ya seks amacı ile sevilen kişisin ya da konumun insanların kısa süreliğine hoşuna gidiyor.. aşın yahu aşın bu hallerimi de bu derinlerdeki adama bakın.. zor değil be amk zor değil!!!

gece olduğunda el ayak çekildiğinde evine vardığında nerdeydin be adam! diyecek bir şefkat kaynağınız yok ise bu hayat bir yerlerde halen eksik be kardeşim.. yetmiyor sınırsız hobi ya da kariyer adı altındaki sikimsonik başarılarınız..

ben yalnız öleceğim.. son noktayı koyalı aylar da oluyor ki yıllar önce bunun peşin kararını vermiştim de zaten.. bana gitmiyor ve ben yalnız bir serseri olarak boktan bir mekanda dışlanmış insanlar grubuna dahil olarak gebereceğim..

yalnızlığı dost edinmiş bir halde hayatını kazanan bir insanın kimseye eyvallahı olmaz!



sos
bir şeye dikkat ettim de, günümüzde okullarla ilgili çıkan skandal haberlerdeki skandalları biz geçmişte yaşadık. mesela okulda bir hoca öğrenciye dayak attı. bir öğrenci telefonuna kaydedebildiyse eğer dev puntolarla sonuna bol ünlem işareti koyarak okulda dayak!!! diye başlık atıyor haber siteleri. "şok görüntüler" adı altında izliyoruz sitelerde.

veya hocalar kafalarına göre bir şeyi öğrencilere dikte ediyor. eğer bu duyulursa yine haber sitelerine düşüyor. çokça konuşuluyor ülkede.

benim ilköğretim hayatım dayakla geçti. hem de öyle böyle değil. ismi lazım değil bir tane o.ç vardı, öyle bir döverdi ki ayağa kalkamazdık... eminim benim neslim ve önceki nesiller ne dayaklar yemiştir kim bilir...

ee sadede gel sos, ne yani ne demek istiyorsun? diye soracak olursanız eğer. yani ne bileyim öyle bir alışmışız ki buna, bize dayağı öyle alıştırmışlar ve normalleştirmişler ki, gidip velimize söylemezdik. o zamanlar telefon olsa bile "dayak anını kaydedeyim de elimizde kanıt olsun" diye aramızdan biri düşünemezdi bile... hatta öğretmenlerin nasıl dövdüğünü anlatırdık birbirimize. işte şu hoca şu şekil vurdu, öteki o şekil vurdu... falan filan.
yagmur damlasi yarisi
Oyuncakların hep ruhu olduğunu düşünmüşümdür. Çocukken bu düşünce biraz ürkütücü olabiliyordu, hele ki gözleri büyük bir oyuncağınız varsa. Birkaç sevdiğim oyuncağı anımsadım şimdi. acaba hangi ara ve kim tarafından atıldılar? Saatlerce oynamayı ne ara bıraktım veya yerlerini neler aldı, buna değer miydi?
oyuncaklar üzerinde yaşattığımız senaryoları, hayatımızda uygulayabildiğimiz için mi hayal gücünden mahrumlaşıyoruz büyüdükçe?
Çocukken tırmanamadığımız ağaçtaki elmanın büyüdükçe yakın ve ulaşılabilir olduğunu gördüğümüz için mi, elmaları artık gözümüzde büyütmeyişimiz?
Tuhaf geliyor büyümenin getirileri ve götürüleri. Her şeye kolayca adapte oluşumuz ve bazı duygu, düşüncelerimizi ardımızda bırakışımız.
Öyle işte.
9 /