#edebiyat

davet

keskin nisanci
faruk nafiz çamlıbel'e ait bir şiir.

Seni ben bekliyorum, göğsüm açık, bağrım açık;
Hançer ol, göğsüme saplan; ecel ol, karşıma çık;

Çalmamış bir gece madem ki felekten gönlüm,
Gelecek, bâri elinden dilerim gelsin ölüm.

Toprağın rengi kanımdan kızarırken, yer yer,
Uzanıp, sapsarı, son bûsemi koymazsam eğer

O benim kalbimi göğsümden ayırmış çeliğe,
Gezsin ismim yedi kat gökte bu gün kahpe diye,

Beni kahretmeden âlemde o bîgâne duruş,
Bana sal yalvarırım pençeni ey yırtıcı kuş!

İşte ben bekliyorum, göğsüm açık, bağrım açık;
Hançer ol, göğsüme saplan; ecel ol, karşıma çık.

bir ayrılık bir yoksulluk

keskin nisanci
bir karacaoğlan şiiri.

Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Karacoğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

hildegard von bingen

khemri
Hildegard von Bingen bir kadın yazardır. Hildegard'ın özelliği sahip olduğu Tanrı vergisi, karizmatik yetenekte yatar. Rheinland bölgesinde asil bir aileden gelen Hildegard, küçük yaştan itibaren bir manastırda yaşar ve düşler görür ama bu düşlerden sadece dadısına söz eder. Yıllar sonra geçirdiği bir hastalık sırasında kendisine verilen rolün bilincine varır. Onun görevi, düşlerini açıklamak, Hristiyanlığı erdeme götüren yola döndürmek ve heretikliklerle mücadele etmektir. Hildegard'ın ünü yayılır ve ilk eseri olan Scivias kilise otoriteleri tarafından okunup onaylanır. Bu olay, Hildegard'ın hayatında önemli bir dönüm noktası teşkil eder; o andan itibaren Hildegard edebi faaliyetlerini yoğunlaştırır, kilise adamlarıyla, İmparator Friedrich Barbarossa'yla Bizans imparatoriçesiyle, papayla mektuplaşır.

Hildegard'ın düşleri titizlikle ortaya konulmuştur. Bazen sözlerin de yer aldığı düşleri, yine ilahi kaynaklı olan açıklamalar izler. Dolayısıyla Hildegard sadece bir aracı rolü görür ve alt düzey kültürünü ve Latince alanındaki sınırlı bilgilerini kanıt olarak sunar. Tanrı tarafından seçilmiş olmasaydı, onun gibi zayıf ve kültürsüz bir kadın bu kadar önemli ve derin şeyleri görüp duyabilir miydi? Hildegard'ın eserlerinde işlenen temaların bazıları çok ilginçtir. Liber divinorum operum'daki ilk düş, evrenin birliğini, uyumunu ve akılcılığını göstermeyi amaçlar: "Bender düşteki Tanrı'nın sesi yankılanan bir söz olan rüzgarıyla akılcılığım, yaratılan her şey bu rüzgarla oluşur. Ben her şeyin temeliyim, çünkü yaşayan her şey ateşini benden alır"

Açıkça belirtilmemesine rağmen bu eserin amacı, Katharların önerdiği ikili dünya görüşünü eleştirmek olabilirdi. Hildegard olumlu bir değerle olumsuz bir değer arasındaki mücadeleden dolayı mahvolmuş, uyumsuz bir dünya fikrini reddetmek için, ilahi akılcılıktan sadece akılcı bir evrenin tezahür edeceğini savunur. Hildegard'ın sözünü ettiği akılcılık, evrenin düzeyleri arasındaki paralellikler, içsel çağrılar ve birçok şeyin Teslis'i çağrıştıran üçlü yapısı yoluyla kendini gösterir. Hildegard düşsel eserlerin yanı sıra tıp-fizik alanlarında yazdığı kitaplarda ve Causae et curae hem vücut sıvıları konusunda bir teori geliştirmiş hem de hastalıklara sayısız çare bulmuştur.

oğuz atay

kozmos
“Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım”

tarık tufan

bir istanbul trajedisi
1973 istanbul doğumlu, kabataş erkek lisesi ve istanbul üniversitesi edebiyat fakültesesi felsefe bölümü mezunu, bir zamanlar radyo programcılığı yapan, kafa dengi programının sunucularından biri olan, yedi kitap yazan, anna gibi bir yazıyı yazacak kafaya sahip enteresan insan. sevilir çok, fena halde. kitapları okunur, okunur ve tekrar okunur. en çok kraliçenin pireleri okunur ama. en duygusal olduğundan olsa gerek.

şöyle de bir bölüm vardır o kitapta, insanın dilinde olan, söyleyemediği cinsten; 'kalbimden neler geçtiğini, kafamda biriktirdiklerimi, tasarladığım her şeyi bildiğini düşünüyorum. en azından tüm bunları hissettiğini. belki de böyle bir beklenti benimkisi. çünkü bunları sana asla söylemeyeceğim. asla söylemeyeceğim. oysa o kadar dilimin ucundalar ki. rüzgar esse düşecekmiş gibi, gözlerime baksan, giderken başını bir kez geriye çevirsen, ağzımdan dökülüverecek kadar dilimin ucunda. uzunca susuşlarım, ağzımı bile açmadan öylece kalakalıp, bakışlarımı kaçırışım hep bundan. burada hava her geçen gün biraz daha soğuyor. zaman diyorum, biraz daha zaman. dilimin ucundaki kelimeler bu kış da donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler. biraz zaman diyorum. kalbimin bir yanı biraz sıcak kalabilirse bu kış, bir delilik daha yapacağım. ne bir portakal bahçesinde dolaştım ne de bir posta treninde yolculuk ettim. çiçekler bir açmaya görsün, bir çılgınlık yapıp hatır için öleceğim. aslında seni çok... özledim.' çok özledim.

kitapları;
Kekeme Çocuklar Korosu
Kraliçenin Pireleri
Ve Sen Kuş Olur Gidersin
Hayal Meyal
Bir Adam Girdi Şehre Koşarak
Şanzelize Düğün Salonu
Beni Onlara Verme

yüzyıllık yalnızlık

keskin nisanci
nobel edebiyat ödülü sahibi kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez'e ait şaheser.

gabriel garcia marquez, kitabı için şunları söylemiş:

"Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım, ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım, kitabımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız."

oğuz atay

samurai
türkiye'nin en karamsar yazarı olabilme ihtimali yüksektir. yazar üzer ve yazar ağlatır ve yazar çok az güldürür ve yazar çok öğretir. odamda tam gözümü açıp baktığım ilk yerde karşımda durur her sabah. 100 yıllık dost gibidir oğuz atay. bir kere sevdiniz mi ve onun derdini bir kere anladınız mı artık o dert sizin derdiniz olmaya başlar.

oğuz atay öyle hadi bir kitap okuyayım denilip okunacak bir yazar değildir. özenle ve sabırla ve idrak ede ede ve üzüle üzüle ve hayattan küse küse okunmalıdır bence. bir yanınız insanlardan koparken bir yanınız da hayata tutunamamanın ne demek olduğunu size anlatıyor olur.

son söz karakterin iç dünyası diyorsak oğuz atay diyorum.

oğuz atay

parody
itü inşaat mühendisliğinden mezun olup eski ismiyle İDMMA İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi yeni adıyla yıldız teknik üniversitesi'nde akademisyenlik yapmıştır.

yazar postmodern edebiyatının önemli temsilcileri arasında yer alır. tutunamayanlar, tehlikeli oyunlar, bir bilim adamının romanı eserlerini postmodernist çizgide yazmıştır. korkuyu beklerken adlı eserinde hikâyelerini yayımlamıştır. oyunlarla yaşayanlar ise oğuz atay'ın tiyatro türündeki tek eseridir. ayrıca eylembilim yazarın tamamlanmamış romanı, günlük ise ölümünden sonra yayınlanan günlüğü olup kitapta yer alan tek sayılı sayfalar, yazarın kendi el yazısı günlüğünün tıpkıbasımı şeklindedir.

bozkurtların ölümü

keskin nisanci
hüseyin nihal atsız'ın kürşad ihtilalini anlattığı eseri. kitap edebi açıdan tam bir şaheser. taraflı tarafsız birçok kişi tarafından en önemli romanlarından biri olarak kabul ediliyor. dili oldukça sade ama buna rağmen kurgusu ve anlatımı çok sağlam. insanların ideolojilerinden sıyrılıp bu eseri okumaları lazım.

kitabın devamı niteliğinde olan bozkurtların dirilişi de mutlaka okunmalı.

notre dame'ın kamburu

keskin nisanci
fransız yazar victor hugo'ya ait eser. Yazarın 6 ayda tamamladığı kitap 1831 yılında basıldı. Hugo bu kitabıyla insanların hayatında yoksulluğun ve kaderin etkilerine değiniyor. Yazarın kitabı yazmasındaki amaç ise şu; o dönemlerde oldukça bakımsız olan Notre Dame Katedrali yıkılmak istenir. Victor Hugo halkın ilgisini çekmek adına bu kitabı yazar. Sonuç ise başarılıdır, kitaptan sonra katedralin yıkım kararı iptal edilerek, onarım yapılır.

Kitap kilisede zangoçluk yapan Quasimodo'nun, Esmeralda'ya olan hüzünlü aşkını anlatıyor. Çirkin bir bebek olarak dünyaya gelen Quasimodo ailesi tarafından kiliseye bırakılır. Burada büyüyen Quasimodo kilise çancısı olarak görev yapar. Ancak ilerleyen yıllarda zil sesinden dolayı kulakları duymamaya başlar. Bir gün güzeller güzeli Esmeralda ile tanışır ve ona aşık olur. Esmeralda ise başka bir adama gönlünü kaptırmıştır. Oldukça karışık olan bu aşk üçlemesinde karakterler bu kadarla da bitmiyor. Bir gün işlenen bir cinayet Esmeralda'nın üzerine kalır. Quasimodo ise onu kaçırarak kiliseye sığınır. Fazlasıyla hüzünlü olan bu hikayeyi okurken göz yaşlarınızı tutamayacağınızı garanti ederim.

ölü ozanlar derneği

keskin nisanci
yönetmenliğini peter weir'in yaptığı, 1990 oscar ödül töreninde en iyi özgün senaryo ödülünü kazanan abd yapımı filmin başrollerinde Robin Williams, Ethan Hawke, Robert Sean Leonard, Jamie Kennedy, Lara Flynn Boyle gibi isimler yer alıyor.

1950'lerin Welton Akademisi ciddi, disiplinli ve akademik çevrelerde saygınlığı yüksek olan ancak gerikafalılığın iktidarda olduğu bir okuldur. Okul yönetiminin muhafazakar ve ortodoks tavırları okulu öğrenciler için sıkıcı ve bunaltıcı bir yer haline getirmektedir. Fakat yeni İngilizce öğretmeni John Keating'in okula atanmasıyla çok şey değişecektir... Keating öğrencilerine ders kitaplarını yırtıp atmalarını, kalıplaşmış düşünce şekillerinden uzaklaşmalarını ve hayatlarını dolu dolu yaşamalarını öğütlemesiyle okulun statükocu tavrına son derece zıt bir profil çizmektedir. Öğrencilerini şiir ve nitelikli edebi yapıtlarla tanıştıran Keating onların pek çoğu üzerinde derin bir etki yaratır ve onların geleceğe dair hayallerinin şekillenmesini sağlar. Elbette Keating'in yaklaşımının okul yönetimi tarafından farkedilmesi ve üstüne gidilmesi uzun sürmeyecektir. Fakat okul müdürü Nolan Keating'i okuldan uzaklaştırma kararı aldığında hayatlarını değiştirdiği öğrencileri Keating'i savunmak için harekete geçerler. 1989'da dört dalda Oscar'a aday olan Ölü Ozanlar Derneği, Tom Schulman'a En İyi Senaryo ödülünü getirmişti. Williams'ın da, ilerici öğretmen rolüyle destan yazdığını ve kariyerinin en iyi oyunlarından birini çıkardığını da söylemek mümkündür...

etienne de la boetie

blackandwhitememories
Fransız yazar, düşünür ve siyasetçi.

"halk bir kere kullaşmaya görsün, özgürlüğü öylesine unutuyor ki, artık onun uyanıp yeniden özgürlüğünü ele geçirmesi olanaksız oluyor. üstelik halk çok içten ve istekli biçimde kulluk ediyor. bu durumu gören, onun özgürlüğünü değil de köleliğini kaybettiğini sanır. ilk başlarda kuvvetle alt edilmekten dolayı ve zorlama nedeniyle hizmet edildiği bir gerçek. fakat bundan sonra gelen kuşak, özgürlüğü hiç görmeyip tanımadığından dolayı, pişmanlık duymadan hizmet eder ve ondan sonra öncekilerin zorla yaptıklarını seve seve yerine getirir." - gönüllü kulluk üzerine söylev

keşke yalnız bunun için sevseydim seni

parody
cemal süreya'nın "güz bitiği" isimli kitabında bu dize ile son bulan yirmi şiirdir.


-İki Kalp-

İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.

Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.

Kuşlar toplanmış göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

-Eşdeğeriyle Yan-

Eşdeğeriyle yanyana yürürken
Cehennem sokağında birey olmak,
Ve en inceldikten sonra
İlkel sözcüklerle konuşmak seninle.

Saat beş nalburları pencerelerden
Madeni paralar gösteriyorlar,
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.

Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

-çekirge bulutu-

Çekirge bulutu içinde
Koynuma soktuğun ekin;
Çalgılar iki durur sürgün ilinde,
Bir gözü mavidir bir gözü blue.

Gölgede boy atmış top fesleğen,
Bir ilkokul bahçesinde görmüştüm seni,
Marienbad ilkokulu, Nişantaş'ta;
Bir çocuk yeşil örtüyü çekiverdi.

Hızla geçen otobüslerin ardında benzeşmek…
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

... Yürütüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. ...

... Ve konsolun üstünde noksan bir gümüş kutu
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. ...

... İki çay söylemiştik orda, biri açık,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. ...

... Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni. ...

eregion

khemri
feanor hanedanı tarafından yönetilen başkenti ost-in-edhil olan noldor krallığı.

nişanları çoban püskülü olup moria kapısında bulunan semboller bu halka aittir.
2 /