izmir'in gaziemir ilçesindeki ULAŞTIRMA PERSONEL OKULU VE EĞİTİM MERKEZİ KOMUTANLIĞI'nda acemiliklerini geçiren er-erbaşların haftasonu canları sıkılmasın diye komutanların izlettikleri filmlerden birisi.
#edebiyat
zenginsozluk.com/foto
Karikatürist Yiğit Özgür'ün 15 karikatürünü barındıran, göndermeleriyle bir hayli şaşırtan serinin adıdır.
zenginsozluk.com/foto
Karikatürist Yiğit Özgür'ün karikatürlerinden birinde geçen ifade. Günah işlememek için evden çıkmamak bir çözüm olsa da Türkiye gibi bir yerde bu pek istenen sonuçlar vermeyecektir.
zenginsozluk.com/foto
Akbaba Dergisi tarafından 1965 yılında piyasaya sürülen 38'inci sayı kapağında görülen olaydır. Kapakta 1965 Türkiye Genel Seçimlerine adaylığını koyan Cumhuriyet Halk Partisi'nden İsmet İnönü, Adalet Partisi'nden Süleyman Demirel, Millet Partisi'nden Osman Bölükbaşı, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nden Alparslan Türkeş, Türkiye İşçi Partisi'nden Mehmet Ali Baydar, Yeni Türkiye Partisi'nden Ekrem Alican görülmektedir.
(bkz:mehmet rıfat ılgaz)
zenginsozluk.com/foto
7 Mayıs 1911 tarihinde Kastamonu'nda dünyaya geldi. 1930 yılında yatılı olarak öğrenim gördüğü Muallim Mektebi'nden mezun oldu. 1936 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü'nün Edebiyat bölümünden mezun oldu. 6 yıl süreyle Gerede, Akçakoca, Gümüşova'da ilkokul öğretmenliği yaptı. Daha sonra İstanbul'a tayin oldu. Karagümrük Ortaokulu'nda ve Nişantaşı Lisesi'nde Türkçe öğretmeni olarak görev yaptı. 1940 yılında Çığır, Oluş, Ulus, Güneş, Yücel, Varlık, Hamle ve Yeni İnsanlık gibi eserleri birçok dergide yayımlandı. 1942 yılında Ömer Faruk Toprak'la Yürüyüş Dergisi'ni çıkardı. 1943 yılında ilk şiir kitabı Yarenlik'i edebiyatseverlerle buluştu. 1944 yılında Sınıf adlı şiir kitabından dolayı 6 ay hapis cezası aldı. 1947 yılında öğretmenlikten ayrılıp gazetecilik yapmaya başladı. 1952 yılında Adembaba Dergisi'nde yazmaya başladı. O dönemde popüler olan Dolmuş, Külah ve Taş gibi mizah dergilerinde yazıları yayımlandı. 1952-1960 yılları arasında Tan Gazetesi'nde düzeltmen, dizgici ve röportaj yazarı olarak çalıştı. 1953 yılında yazdığı Devam adlı kitabı da toplatıldı. Yaklaşık 5,5 yıl mahkûmiyet alsa da hem hastalığından dolayı hem af kapsamına girdiği için cezasının bir kısmını yattı. 1959 yılında Hababam Sınıfı adlı romanı yayımlandı. 1974 yılında emekli oldu ve doğum yeri Cide'ye yerleşti. 1975 yılında Ertem Eğilmez'in yönetmenliğinde Hababam Sınıfı romanı beyaz perdeye aktarıldı. 7 Temmuz 1993 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
Eserlerinden bazıları şu şekildedir:
- Şiirleri: Yaşadıkça, Devam, Üsküdar'da Sabah Oldu, Soluk Soluğa, Karakılçık, Uzak Değil, Güvercinim Uyur Mu, Kulağımız Kirişte, Çocuk Bahçesi.
- Hikâyeleri: Radarın Anahtarı, Don Kişot İstanbul'da, Kesmeli Bunları, Al Atını, Palavra, Bunadı Be Adam, Tüh Sana, Çalış Osman Çiftlik Senin, Hababam Sınıfı Uyanıyor, Hababam Sınıfı Baskında, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı.
- Romanları: Hababam Sınıfı, Bizim Koğuş, Karadeniz'in Kıyıcığında, Karartma Geceleri, Meşrutiyet Kırahathanesi, Apartman Çocukları, Hoca Nasrettin ve Çömezleri.
- Tiyatro Oyunları: Hababam Sınıfı, Hababam Sınıfı Baskında, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Çatal Matal Kaç Çatal, Abbas Yola Giden.
- Hatıraları: Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra, [gbkz]Yokuş Yukarı, [gbkz]Biz De Yaşadık.
- Çocuk Edebi Eserleri: [gbkz]Bacaksız Kamyon Sürücüsü, Bacaksız Okulda, Bacaksız Paralı Atlet, [gbkz]Öksüz Civciv, Küçükçekmece Okyanusu, Cankurtaran Yılmaz, Kumdan Betona. [Kaynak: Anadolu Ajansı'nın 6 Temmuz 2019 tarihli infografiği]
5 Temmuz 1993 Başbağlar Katliamı olayında ölen 33 vatandaş anısına Mustafa Nihat Malkoç'un yazdığı şiirin adı. [K]
Şiir tam hâliyle şu şekildedir:
Civanlar vurulur, hain kin kusar
Mermi konuşunca insanlık susar
Dağın yamacından kasırga eser
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Damardan akar da kan oluk oluk
Gönül yas içinde, benizler soluk
Mümine bayramdır Hakk'a yolculuk
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Dünya bizim için dert otağıdır
Kabir Hak dostuna İrem bağıdır
Ölüm hakikatte gençlik çağıdır
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Göğün yücesinden nur iner yere
Günlerce durulmaz kan akar dere
Biz bu filmi gördük bilmem kaç kere
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Vampirler ruhunu kanla doyurdu
Vahşet canı candan çekip ayırdı
Ermeni'nin dölü böyle buyurdu
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Güller boyun büktü,kana bulandı
Bebelerin gözü yaşla sulandı
Bir gece yarısı yürekler yandı
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Nefret bahçesine beyaz gül dikin
Yürek bozkırına muhabbet ekin
Kurusun kökleri, tarih olsun kin
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Gönlüm kaldıramaz hicran yükünü
Kim kurutabilir Türk'ün kökünü
Hayalimi süsler ceddin akını
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Silahı kuşanmış mayası bozuk
Dost yüzlülerden yedik hep kazık
Türk-İslam ülküsü ruhlara azık
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Bir güneş doğacak, karanlık gebe
Emin adımlarla aşılır tepe
Çabuk büyü, yürü, hesap sor bebe
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Gönül surlarında açılır gedik
Hakikat burcunda her dem Hak dedik
İninden çıkmış da ötüyor hödük
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Göz görür vahşeti,yürek kan ağlar
Kırağı çaldı da bozuldu bağlar
Mazlumun sesine ses verir dağlar
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Rüzgâr ekenler hep fırtına biçer
İnsan dost elinden zehir de içer
Gün doğar ufuktan, karanlık göçer
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Sözü geçmez olmuş evde eşine
Takılmışlar çulsuz, itin peşine
İstesek koyarız sansür düşüne
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Boz bulanık sular durulur bir gün
Hesap terazisi kurulur bir gün
Kahpenin hesabı sorulur bir gün
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Şiir tam hâliyle şu şekildedir:
Civanlar vurulur, hain kin kusar
Mermi konuşunca insanlık susar
Dağın yamacından kasırga eser
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Damardan akar da kan oluk oluk
Gönül yas içinde, benizler soluk
Mümine bayramdır Hakk'a yolculuk
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Dünya bizim için dert otağıdır
Kabir Hak dostuna İrem bağıdır
Ölüm hakikatte gençlik çağıdır
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Göğün yücesinden nur iner yere
Günlerce durulmaz kan akar dere
Biz bu filmi gördük bilmem kaç kere
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Vampirler ruhunu kanla doyurdu
Vahşet canı candan çekip ayırdı
Ermeni'nin dölü böyle buyurdu
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Güller boyun büktü,kana bulandı
Bebelerin gözü yaşla sulandı
Bir gece yarısı yürekler yandı
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Nefret bahçesine beyaz gül dikin
Yürek bozkırına muhabbet ekin
Kurusun kökleri, tarih olsun kin
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Gönlüm kaldıramaz hicran yükünü
Kim kurutabilir Türk'ün kökünü
Hayalimi süsler ceddin akını
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Silahı kuşanmış mayası bozuk
Dost yüzlülerden yedik hep kazık
Türk-İslam ülküsü ruhlara azık
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Bir güneş doğacak, karanlık gebe
Emin adımlarla aşılır tepe
Çabuk büyü, yürü, hesap sor bebe
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Gönül surlarında açılır gedik
Hakikat burcunda her dem Hak dedik
İninden çıkmış da ötüyor hödük
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Göz görür vahşeti,yürek kan ağlar
Kırağı çaldı da bozuldu bağlar
Mazlumun sesine ses verir dağlar
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Rüzgâr ekenler hep fırtına biçer
İnsan dost elinden zehir de içer
Gün doğar ufuktan, karanlık göçer
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Sözü geçmez olmuş evde eşine
Takılmışlar çulsuz, itin peşine
İstesek koyarız sansür düşüne
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
Boz bulanık sular durulur bir gün
Hesap terazisi kurulur bir gün
Kahpenin hesabı sorulur bir gün
Hainler gülerken ağlar Başbağlar
Yaralı yüreği dağlar Başbağlar
zenginsozluk.com/foto
Geçen 2018 yılı konulan ilerlemiş safhadaki kanser hastalığı yüzünden 3 Temmuz 2019 tarihinde hayatını kaybeden çağdaş Türk şiirinin önde gelen isimlerinden birisi. [K] Bu olayla ilgili İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu resmi Twitter hesabı üzerinden 3 Temmuz 2019 tarihinde attığı tweet'te “Uzun bir süredir kanser ile mücadele eden şair #Küçükİskender aramızdan ayrıldı. Özgün tarzıyla şiir, roman, deneme, günlük gibi pek çok türde edebi eserler veren sanatçımıza Allah'tan rahmet, sevenlerine baş sağlığı dilerim” ifadelerini kullandı.
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
Abdullah Şevki tarafından yazılıp 2013 yılında Kurgu Kültür Merkezi etiketiyle yayınlanan 25 öykü barındıran öykü derleme kitabı. Kitap arka kapağında “Küçük balkonun pürtüklü duvarına yaslanıp akşam rüzgârının ılık ve okşayıcı etkisine bıraktım kendimi. Salınırken yaprakları alt katların pencere pervazlarına zarifçe dokunan yaşlı incir ağacının dallarının ucundan göğe bakarken dalıp gitmişim. Gençlik yıllarımın geçtiği peyzajın bir bölümüne bakıyorum yeniden. Evlerin yüzleri tanıdık ama hiçbir şey eskisi gibi değil. Oturup söyleştiğimiz, gelip geçenlere baktığımız duvarlar, yol, elektrik direkleri. Eski tatlar yok artık gerçekten” alıntısı bulunurken “Bu kitapta yer alan yirmi beş öykü, Kirli Gerçekçilik akımı bağlamında 'ben' anlatıcı bakış açışından yazılmış, bireysel yaşam kesitlerine değin ruh çözümsel kurgulamaları içeren, bir bölümü çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlanmış öykülerdir. Bu çerçevede 'Kelebek ve Hasta' adlı kısa öykü, İkinci Eskişehir öykü yarışmasında birincilik ödülüne değer görülmüştür. Diğer öykülerden 'Orospu Müşerref'in Çiçekleri' İzmir'de yayımlanan ve hâlen kapanmış bulunan Agora edebiyat dergisi öykü yarışmasında 'yayımlanmaya değer öykü' olarak değerlendirilmiş ve adı geçen dergide yayımlanmıştır. Aynı şekilde 'Vakıf' adlı öykü, 2005 yılında Üçüncü Gila Kohen öykü yarışması seçkisinde yayımlanmaya değer görülürken, 'Uzak Bir Ülkeye Sevişmeye Giden Kadının Hikayesi' adlı öykü 2005 yılı Ümit Kaftancıoğlu, 'Derviş' adlı öykü ise Yağmur Dergisi birinci öykü yarışmasında mansiyonla ödüllendirilmiştir” açıklamaları bulunmaktadır. 24 Mayıs 2019 tarihinde içerisinde pedofili üzerine satırların barındırdığı ifadele sosyal medyada paylaşılınca kamuoyunda yankı uyandırdı.
zenginsozluk.com/foto
Sosyal medyada yankı uyandıran pedofili üzerine satırlardan kesit şu şekildedir: “Kadının ardından baktım. Bir çırpıda merdivenleri çıktı ve gözden kayboldu. Çevreye bakındım. Kimse yok. Çocuğun yanağını, saçlarını okşadım. Defalarca öptüm yanaklarından. Yüzümü değdirdim. Bana gülüyor. Arabaya iyice yaklaştım. Pantolonumun düğmelerini açtım. İrileşmiş organımı ayıyla birlikte çocuğun eline verdim. Ayı arabaya düştü. Çocuk organımı tutuyor şimdi. Ayısıyla oynar gibi oynamaya başladı. Küçük elleriyle sıkıyor. Sıktıkça, elledikçe, ağzına götürüp dişsiz çeneleriyle ısırdıkça nasıl fena oluyorum. Gülüyor. Nefesim sıklaşıyor, sesler çıkarıyorum. Çocuğu sırtından bastırarak biraz daha organıma yaklaştırdım. Bir yandan da tedirginlikle çevreye bakıyor, kadının gelip gelmediğini kontrol ediyorum. Tanrım. Sırf haz. Sadece su sesleri duyuluyor. Hafif bir rüzgâr. Çocuk tükürüğüyle ıslatıyor. Emiyor, ısırıyor. Oyun oynuyor, gülüyor da. Dişsiz ağzı, dudakları, dili. Oh. Kendimden geçiyorum. Son kertesine geldim. Çocuğu kendime doğru daha da çektim. O an hiç kimse, çevre ne derler; insanlık, ahlak, hiçbiri umurumda değil. Boşalıyorum. Çocuk öksürdü, kustu, sıvı ağzının kenarlarından boşaldı sonra. Sesi çıkmıyor. Bakmıyorum ona. Gözlerimi kapatarak hazzı sürdürdüm. Çocuğun hareketleri durdu. Tamamen boşaldıktan sonra hemen çocuğa baktım. Nefes almıyordu. Kolları iki yana düşmüş, mavi gözleri açık ve hareketsizdi. Çok korktum. Kadın ya da biri, bir güvenlik memuru her an gelebilirdi. Hemen üstümü başımı düzelttim. O çocuğu kollarından tutup biraz sıkıcı sarsaladım. Ağzındakiler, nefes borusundan boşalsın diye baş aşağı tuttum. Sırtına vurdum, ağzından burnundan sarı ve beyazımtırak boşalsın diye...”
Uykusuz mizah derginin 15 Mayıs 2019 tarihinde yayınladığı 611'nci sayısının kapağında çizime döktüğü bir ifade.
zenginsozluk.com/foto
Bir karikatürde geçen ifade. İfade bahsi geçen karikatürde bir gencin Türk toplumunun kullandığı ifadeler alt yazılı olması hâlinde topluma bakışını değiştireceğini düşünürken bir adamın 'naber lan y.rram' demesi üzerine ortaya çıkmaktadır.
Ziya Türküsü, Çamlığın Başında Tüter Bir Tütün, Ziya'nın Atı, Ham Meyveyi Kopardılar Dalından gibi isimlerle anılan ve Yozgat yöresinin en önemli türkülerinden birisi olan bir ağıt, türkü.
Türkünün hikâyesinde iki kahraman vardır: Ziya (Bey), Yozgat'ın Karacalar Köyü'ndendir. Babasının adı Ömer'dir. Altı kardeştirler. Ziya, ailesinin tek erkek evladıdır. Yiğitliği ve mertliği ile nam salmış bir delikanlıdır. Ziya'nın atlara çok meraklı olduğu bilinir. Cirit oyununda usta olduğu, at yarışlarında ise yöresinin en gözdesi olduğu söylenmektedir. Fikriye (Hanım), Yozgat'ın Kızıltepe Köyü'ndendir. Babası imamdır. Ziya ile nişanlanmıştır. Ziya öldükten sonra kuma üzerine evlenmiş ve çocukları olmuştur.
Türkünün hikâyesi hakkında birçok söylenti mevcuttur. Türkünün hikâyesi, Fikriye Hanım'ın ağzıyla Necati Şahin adlı kişi tarafından şu şekilde aktarmıştır: Ziya, Yozgat'ın Kızıltepe köyünde oturan Fikriye'ye sevdalanmıştır. Birbirine sevdalanan bu iki genç, her iki ailenin de rızasıyla nişanlanırlar. Eskiden malum olduğu üzere nişanlılar pek sık görüşemezmiş. Ziya ile Fikriye de bu durumu yaşamışlar ve köylerine gelip gidenlerden birbirlerini sormuşlardır. Ziya bir gün tarlada ekin sulayan ırgatlara(çalışan, işçi) yemek getirir. Gittiği sırada ırgatlar, pantolonlarının paçalarını katlamış bir şekilde ekin sulamaktadırlar. Ziya da ırgatlar getirdiği yemekleri yiyip karınlarını doyurana kadar onlara yardım etmek ister. O da ayakkabılarını çıkarıp, pantolonunun paçalarını katlayarak ekin sulamaya başlar. Ziya o gün çok rahatsızlanır. Bir karın ağrısına tutulur. Aradan zaman geçmesine rağmen bu karın ağrısından kurtulamaz. Doktorlara götürülür ama derdine bir türlü çare bulunamaz. Ziya artık iyice fenalaşıp yatağa düşmüştür. Bu sırada da tabii ki sevdiği hiç aklından çıkmamaktadır. Hep onun hayaliyle yaşar, hep onu düşünür. Sevdiğini görmek istemektedir. Ziya sevdiğini, Fikriye'yi son bir kez olsun göremeden hayata veda eder. Fikriye, Ziya'nın hastalığını duymuştur, bilmektedir. Ama babası, Fikriye'yi, Ziya'yı görmek için bir kere bile yanına yollamamıştır. Fikriye ancak Ziya'nın köyünden gelip gidenler vasıtasıyla haber alabilmektedir. Bir akşam Fikriye ailesi ile birlikte otururlarken, Karacalar köyünden, sevdiğinin köyünden bir misafirleri gelir. Uzun bir sohbetin ardından, Fikriye'nin sabırsızlıkla beklediği o soru çıkar babasının ağzından. Gelen misafire, babası, Ziya'nın nasıl olduğunu sorar. Misafir ise damdan düşercesine, Ziya'nın öldüğünü söyler. Fikriye o sırada elinde iğne, dikiş dikmektedir. Sevdiğinin Hakk'ın rahmetine kavuştuğunu duyduğu an, elindeki iğne yüksüğü düşer ve iğneyi parmağına batırır. Sevdiğinin bu ani ölüm haberi ile yıkılan Fikriye o an gönlüne gelen duygularla, gözyaşları içinde, sözler söylemeye başlar.
Çeşitli kaynaklarda türkünün sözlerinde değişiklik gösterir. Türkünün çıkış kaynağı Fikriye Hanım türküyü kendi ağzından şu şekilde okuduğu ve iki kıta eksik okuduğu söylenilir:
Uzun olur gemilerin direği,
Yanık olur anaların yüreği,
Ne sen gelin oldun ne ben güveyi,
Onun için açık gider gözlerim.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Benim yârim yaylalarda oturur,
Ak ellerin soğuk suya batırır.
Demedim mi nazlı yârim ben sana,
Sık muhabbet tez ayrılık getirir.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Çamlığın başında tüter bir tütün,
Acı çekmeyenin yüreği bütün.
Ziya'nın atını pazara tutun,
Gelen geçen Ziya'm ölmüş desinler,
Adını da hayırsıza koysunlar.
Ata binmiş de başı tuvalet,
Gel otur yanıma bir akıl öğret,
Senin nazlı yârin kime emanet.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Sürün cezveleri, sürün kaynasın,
Ziya gelsin ciridini oynasın,
Kahpe felek muradına doymasın.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Ziya'm ciritte de asla yenilmez,
Öyle yiğide de öldü denilmez,
Hasret gidenin de gözü yumulmaz.
Yuman gözlerini yâr gelmeyince,
Yumman cenazeyi yâr gelmeyince.
Evlerine vardım horantası çok,
İçlerine vardım nazlı yârim yok.
Etraf köylerde de hiç emsali yok,
Öyle yiğide de öldü denilmez,
Hasret gidenin de gözü yumulmaz.
Pembe pembe güldün, yanağın soldu,
Karın ağrısı da bahane oldu,
Hayırsız elbisen, bohçada kaldı.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Keten gömlek giyer kolu kırmalı,
Tekbir alıp namazına durmalı,
Nişanlına Mevla'm sabır vermeli.
Öyle yiğide de öldü denilmez,
Hasret gidenin gözü yumulmaz.
Hayal hayal eder elâ gözleri,
Unutulmaz o yiğidin sözleri,
Düşmanların gelmiş tebdil yüzleri.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Emmin gitmiş nişanlını getirir,
Beş bacı da başucunda oturur,
Annen baban eksiğini yetirir.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Ziya'yı sorarsan yiğitler başı,
Felek beğendin mi yaptığın işi?
Ölüm yakışmıyor küçüktür yaşı.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Sarı çiğdem, mor menekşe bitince,
Kırmızı gül için bülbül ötünce,
Eller yâriyle de zevke çıkınca,
Ararım bulamam nazlı yâr seni,
Nerede bulayım nazlı yâr seni.
Duman almış şu Soğluk'un başını,
Anan eyleyemez gözün yaşını,
Nişanlın çatlattı sabır taşını.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Kırmızı gül gibi ne tez uyandın,
Düşman derdin acısına hep yandın,
Nazlı yârini de kime inandın.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Yozgat'ın dağı da bir kara tepe,
Yârin istediği bir altın küpe,
Yozgat'ta gezmedim ben sere serpe.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Hastane derler de yedi köşeli,
Doktorlar geliyor eli şişeli,
Ziya'yı sorarsan yerde döşeli.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Eşmeyi ellemeyin, eşme durulsun,
Ziya'mın ölüsü orda yumulsun,
Nazlı yârim acep kime verilsin?
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Kaynaklar:
1- Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi: Ziya'nın Ağıdı Üzerine (2012)
Türkünün hikâyesinde iki kahraman vardır: Ziya (Bey), Yozgat'ın Karacalar Köyü'ndendir. Babasının adı Ömer'dir. Altı kardeştirler. Ziya, ailesinin tek erkek evladıdır. Yiğitliği ve mertliği ile nam salmış bir delikanlıdır. Ziya'nın atlara çok meraklı olduğu bilinir. Cirit oyununda usta olduğu, at yarışlarında ise yöresinin en gözdesi olduğu söylenmektedir. Fikriye (Hanım), Yozgat'ın Kızıltepe Köyü'ndendir. Babası imamdır. Ziya ile nişanlanmıştır. Ziya öldükten sonra kuma üzerine evlenmiş ve çocukları olmuştur.
Türkünün hikâyesi hakkında birçok söylenti mevcuttur. Türkünün hikâyesi, Fikriye Hanım'ın ağzıyla Necati Şahin adlı kişi tarafından şu şekilde aktarmıştır: Ziya, Yozgat'ın Kızıltepe köyünde oturan Fikriye'ye sevdalanmıştır. Birbirine sevdalanan bu iki genç, her iki ailenin de rızasıyla nişanlanırlar. Eskiden malum olduğu üzere nişanlılar pek sık görüşemezmiş. Ziya ile Fikriye de bu durumu yaşamışlar ve köylerine gelip gidenlerden birbirlerini sormuşlardır. Ziya bir gün tarlada ekin sulayan ırgatlara(çalışan, işçi) yemek getirir. Gittiği sırada ırgatlar, pantolonlarının paçalarını katlamış bir şekilde ekin sulamaktadırlar. Ziya da ırgatlar getirdiği yemekleri yiyip karınlarını doyurana kadar onlara yardım etmek ister. O da ayakkabılarını çıkarıp, pantolonunun paçalarını katlayarak ekin sulamaya başlar. Ziya o gün çok rahatsızlanır. Bir karın ağrısına tutulur. Aradan zaman geçmesine rağmen bu karın ağrısından kurtulamaz. Doktorlara götürülür ama derdine bir türlü çare bulunamaz. Ziya artık iyice fenalaşıp yatağa düşmüştür. Bu sırada da tabii ki sevdiği hiç aklından çıkmamaktadır. Hep onun hayaliyle yaşar, hep onu düşünür. Sevdiğini görmek istemektedir. Ziya sevdiğini, Fikriye'yi son bir kez olsun göremeden hayata veda eder. Fikriye, Ziya'nın hastalığını duymuştur, bilmektedir. Ama babası, Fikriye'yi, Ziya'yı görmek için bir kere bile yanına yollamamıştır. Fikriye ancak Ziya'nın köyünden gelip gidenler vasıtasıyla haber alabilmektedir. Bir akşam Fikriye ailesi ile birlikte otururlarken, Karacalar köyünden, sevdiğinin köyünden bir misafirleri gelir. Uzun bir sohbetin ardından, Fikriye'nin sabırsızlıkla beklediği o soru çıkar babasının ağzından. Gelen misafire, babası, Ziya'nın nasıl olduğunu sorar. Misafir ise damdan düşercesine, Ziya'nın öldüğünü söyler. Fikriye o sırada elinde iğne, dikiş dikmektedir. Sevdiğinin Hakk'ın rahmetine kavuştuğunu duyduğu an, elindeki iğne yüksüğü düşer ve iğneyi parmağına batırır. Sevdiğinin bu ani ölüm haberi ile yıkılan Fikriye o an gönlüne gelen duygularla, gözyaşları içinde, sözler söylemeye başlar.
Çeşitli kaynaklarda türkünün sözlerinde değişiklik gösterir. Türkünün çıkış kaynağı Fikriye Hanım türküyü kendi ağzından şu şekilde okuduğu ve iki kıta eksik okuduğu söylenilir:
Uzun olur gemilerin direği,
Yanık olur anaların yüreği,
Ne sen gelin oldun ne ben güveyi,
Onun için açık gider gözlerim.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Benim yârim yaylalarda oturur,
Ak ellerin soğuk suya batırır.
Demedim mi nazlı yârim ben sana,
Sık muhabbet tez ayrılık getirir.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Çamlığın başında tüter bir tütün,
Acı çekmeyenin yüreği bütün.
Ziya'nın atını pazara tutun,
Gelen geçen Ziya'm ölmüş desinler,
Adını da hayırsıza koysunlar.
Ata binmiş de başı tuvalet,
Gel otur yanıma bir akıl öğret,
Senin nazlı yârin kime emanet.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Sürün cezveleri, sürün kaynasın,
Ziya gelsin ciridini oynasın,
Kahpe felek muradına doymasın.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Ziya'm ciritte de asla yenilmez,
Öyle yiğide de öldü denilmez,
Hasret gidenin de gözü yumulmaz.
Yuman gözlerini yâr gelmeyince,
Yumman cenazeyi yâr gelmeyince.
Evlerine vardım horantası çok,
İçlerine vardım nazlı yârim yok.
Etraf köylerde de hiç emsali yok,
Öyle yiğide de öldü denilmez,
Hasret gidenin de gözü yumulmaz.
Pembe pembe güldün, yanağın soldu,
Karın ağrısı da bahane oldu,
Hayırsız elbisen, bohçada kaldı.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Keten gömlek giyer kolu kırmalı,
Tekbir alıp namazına durmalı,
Nişanlına Mevla'm sabır vermeli.
Öyle yiğide de öldü denilmez,
Hasret gidenin gözü yumulmaz.
Hayal hayal eder elâ gözleri,
Unutulmaz o yiğidin sözleri,
Düşmanların gelmiş tebdil yüzleri.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Emmin gitmiş nişanlını getirir,
Beş bacı da başucunda oturur,
Annen baban eksiğini yetirir.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Ziya'yı sorarsan yiğitler başı,
Felek beğendin mi yaptığın işi?
Ölüm yakışmıyor küçüktür yaşı.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Sarı çiğdem, mor menekşe bitince,
Kırmızı gül için bülbül ötünce,
Eller yâriyle de zevke çıkınca,
Ararım bulamam nazlı yâr seni,
Nerede bulayım nazlı yâr seni.
Duman almış şu Soğluk'un başını,
Anan eyleyemez gözün yaşını,
Nişanlın çatlattı sabır taşını.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Kırmızı gül gibi ne tez uyandın,
Düşman derdin acısına hep yandın,
Nazlı yârini de kime inandın.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Yozgat'ın dağı da bir kara tepe,
Yârin istediği bir altın küpe,
Yozgat'ta gezmedim ben sere serpe.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Hastane derler de yedi köşeli,
Doktorlar geliyor eli şişeli,
Ziya'yı sorarsan yerde döşeli.
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Eşmeyi ellemeyin, eşme durulsun,
Ziya'mın ölüsü orda yumulsun,
Nazlı yârim acep kime verilsin?
At üstünde kuşlar gibi dönen yâr,
Kendi gidip ahbapları kalan yâr.
Kaynaklar:
1- Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi: Ziya'nın Ağıdı Üzerine (2012)
Bu sözün farklı hâlleri mevcuttur. Örnekleri için:
- bugün yediğin hurmalar yarın götünü tırmalar
- dün yediğin hurmalar gün gelir seni tırmalar
- yazın yediğin hurmalar kışın kıçını tırmalar
- bıldırki hurmalar gelir götünü tırmalar
- bıldır yediğin hurmalar şimdi götünü tırmalar
- bugün yediğin hurmalar yarın götünü tırmalar
- dün yediğin hurmalar gün gelir seni tırmalar
- yazın yediğin hurmalar kışın kıçını tırmalar
- bıldırki hurmalar gelir götünü tırmalar
- bıldır yediğin hurmalar şimdi götünü tırmalar
zenginsozluk.com/foto
Bir Serkan Altuniğne karikatüründe hayvanların insanlara karşı duyduğu tutumu güldürü şeklinde sunduğu ve bizim de ara ara dediğimiz bir ifade.
zenginsozluk.com/foto
Bir Yiğit Özgür karikatüründe çalışmak için içten içe heveslenen birini çalışmaktan caydıran gereç.
zenginsozluk.com/foto
Dönemin en meşhur kadın yazarlarından Güzide Sabri Aygün'ün Cumhuriyet Devri'nin ilk yıllarında halk arasında çok tutulan aşk romanlarının arasında yer alan bir roman. Roman yayınlandığı zaman büyük bir yankı uyandırmış, ülkemizde filme uyarlanmış, birçok defa basılmış ve Ermeniceye çevrilmiştir.
Kaynaklar:
1- 1000Kitap: Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi - Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi
“İnsan bir kere birine geç kalır ve bir daha hiç kimse için acele etmez.” [Yaşar Kemal]
Belli alanlarda dikkat çekmiş kişilerden çıkma sözlerin sözlük yazarları tarafından paylaşıldığı başlığımsı.
“Bir erkeğin karnı tok olduğunda zengin ya da fakir olup olmadığının önemi kalmıyor.” (Euripides)
“Bir erkeğin karnı tok olduğunda zengin ya da fakir olup olmadığının önemi kalmıyor.” (Euripides)
Boğaziçi Üniversitesine çağrılan bir konuşmacının Mustafa Kemal Atatürk'e ettiği hakareti izleyiciler alkışlamış. Bu olayla ilgili bir devlet büyüğü de ses etmemiş. Bu olaydan sonra rahmetlinin şu sözü aklıma geldi: “Nasıl öfkelenmem düşündükçe memleketimi? Çırpınıyor ayakları altında, bir avuç hergelenin.”
Daha doğmamış kişilerin bile hakkına saygılı olunması gerektiğini ifade etmek için kullanılan, özellikle kamu mallarındaki kul hakkına dikkat çeken ve nedense TDK'da yeri olmayan/kaldırılmış bir deyim.
Kaynaklar:
1- Dersimiz.com: Tüyü Bitmemiş Yetim Hakkı - https://www.dersimiz.com/deyimler-sozlugu/tuyu-bitmemis-yetim-hakki-deyimi-115240
Kaynaklar:
1- Dersimiz.com: Tüyü Bitmemiş Yetim Hakkı - https://www.dersimiz.com/deyimler-sozlugu/tuyu-bitmemis-yetim-hakki-deyimi-115240
Bir işte yapılması gerekenleri yapmak yerine bahane/kusursuzluğa yakın yan fikirler üretenlere kullanılan sokak ağzı bir ifade.
Hiçbir Şey İstememenin Mutluluğu kitabının 51'inci sayfasında şu sözleri nokta atışı yapan şair" “Yalnızlık beni kederlendiriyor, topluluk beni bunaltıyor.”
Kısa dokunuşlarla uzun uzun izler bırakan bir şair.
"Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler..."
Özdemir Asaf
"Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler..."
Özdemir Asaf
Türk şair, gazeteci.
Kahramanmaraş'ın Ekinözü ilçesinde dünyaya geldi.
Dedesi, babası ve kardeşleri şair dir.
Beden ölür, çürür, cana bakın siz.
Kim kiminle yürür, ona bakın siz.
Bırakın dönsün dönme dolaplar,
Haktan, hakikatten yana bakın siz.
Kahramanmaraş'ın Ekinözü ilçesinde dünyaya geldi.
Dedesi, babası ve kardeşleri şair dir.
Beden ölür, çürür, cana bakın siz.
Kim kiminle yürür, ona bakın siz.
Bırakın dönsün dönme dolaplar,
Haktan, hakikatten yana bakın siz.
sunay akın'a ait bir şiir. bu adamın tarzını beğeniyorum.
Denize düşen
Bir oyuncaktır Kız Kulesi.
Soruyorum berber koltuğundan
İki ayna arasında
Akıp giden görüntüme,
Şair olanımız hangisi?
Pencere tüllerine
Gelinlik diye sarılan
O küçük kız nerede şimdi?
Gemim çoktan battı,
Denize inen tüm filikalarıma
Erkekler bindi.
Duvardaki yangın düğmesini
Örten cam parçasıyım.
Kurtuluşun olacaksa,
Hiç düşünme,
Ayakkabının topuğuyla
Kır beni.
İnanıyorum uzaylılara,
Duymalıyım birilerinden,
Yıldızlardan nasıl
Görünürdü diye
Mahallemizdeki yazlık
Sinema.
Öğrendim saat kulelerini
Kibrit kutularından.
Bağışla beni,
İki dünya savaşının
Yaşanıldığı yüzyılda,
Nüfus cüzdanımdaki 62'den
yaptığım tavşan.
Denize düşen
Bir oyuncaktır Kız Kulesi.
Soruyorum berber koltuğundan
İki ayna arasında
Akıp giden görüntüme,
Şair olanımız hangisi?
Pencere tüllerine
Gelinlik diye sarılan
O küçük kız nerede şimdi?
Gemim çoktan battı,
Denize inen tüm filikalarıma
Erkekler bindi.
Duvardaki yangın düğmesini
Örten cam parçasıyım.
Kurtuluşun olacaksa,
Hiç düşünme,
Ayakkabının topuğuyla
Kır beni.
İnanıyorum uzaylılara,
Duymalıyım birilerinden,
Yıldızlardan nasıl
Görünürdü diye
Mahallemizdeki yazlık
Sinema.
Öğrendim saat kulelerini
Kibrit kutularından.
Bağışla beni,
İki dünya savaşının
Yaşanıldığı yüzyılda,
Nüfus cüzdanımdaki 62'den
yaptığım tavşan.