Elimden geldiği kadarıyla, dilim döndüğünce bir ilaç
prospektüsünü okurcasına sosyal medyanın ne olduğuna dair görüşler, fikirler, edinimler paylaşacağım bu girdide. zira bir süredir bu konudan yana yazmayı düşünüyordum, şimdiye kısmetmiş.
*
1)
Sosyal medya nedir, ne işe yarar, ne amaçla kullanılır?
2)
Sosyal medya'nın Geleneksel medya'dan farkı nedir?
3)
Ülkemizde nasıl kullanılıyor?
4)
Nasıl Kullanılmalı?
*
1)
Nedir, ne işe yarar, ne amaçla kullanılır?
Sosyal medya, zaman, mekan veya kişi kısıtı olmaksızın, ister tek, ister iki veya daha çok kişinin eş zamanlı yazılı, sözlü ya da görsel bilgiler paylaştığı bir medya sistemi, düzenidir. Geleneksel medya'dan çeşitli farkları vardır. Bu farkları bilmek sosyal medyanın ne olduğuna dair daha elle tutulur fikirler edinilmesi açısından çok önemlidir.
2)
Sosyal medya-Geleneksel medya farkı nedir?
- Geleneksel medya, bilindiği
,
gazete,
televizyon,
radyo gibi yayın araçlarından oluşur. Sosyal medya ise, hemen herkese hitap edebilmesi açısından
telefon,
tablet,
bilgisayar gibi araçlar aracılığıyla varlığını sürdürmekte.
- Geleneksel medyada, yukarıda bahsedilen yayın araçlarından bilgi paylaşımı yapılırken bir takım kaynaklar kullanılır, dolayısıyla bunun da bir gideri olur, zaman alır ve bunu herkes yapamaz. Söz gelimi her insanın gazetede bir köşesi yoktur. Ancak hemen hemen herkesin bir
twitter'ı bir
instagram'ı,
facebook'u muhakkak vardır.
- Geleneksel medya araçlarındaki bir değişiklik, sosyal medyadaki kadar zahmetsiz veya masrafsız değildir. Zira gazetede yer bulan bir köşe yazısı, haber, ya da bir dergide yer bulan deneme, makale düzeltilemez.
- Geleneksel medya, günümüzde genelde ''
medya patronu'' diye tabir edilen kişilerin ellerindedir denilebilir. Özellikle de günümüz Türkiye'si için böyle bir şeyi söyleyebilmek için tellak olmaya gerek yok. Dolayısıyla geleneksel medya araçları, bu kimselerin çeşitli
ticari veya siyasi kaygı ve planlarına göre şekil alabilir bazen. Söz gelimi bir haber başlığı bile bu doğrultuda değiştirilebilir, düzeltilebilir, hatta öyle bir haber bile olmayabilir. Ancak sosyal medya'da sansür, geleneksel medya kadar zorlayıcı değildir. Zira sosyal medyada hemen herkes bir gazeteci, hemen herkes bir düşünür, hemen herkes bir yazar, hemen herkes bir aktivist.
3)
Ülkemizde nasıl kullanılıyor?
Sosyal medya'nın ülkemizde nasıl kullanıldığı sorusu için on binlerce cevap var esasında. On binlerce birbirinden farklı ve komplike cevap.
Dönem dönem farklı dozlarda kendinden soğuttuğu gerçekliği göz ardı edilemeyecek olan, kavram ve yapı itibariyle bir üst oluşum olan sosyal medya, yapı olarak
cıvıklığa meyledebilecek, özünden uzaklaşabilme potansiyeli yüksek bir takım sosyal medya araçlarına sahip. Bu araçlar, kişilerin birbirine olan saygısını, sevgisini yok etmekle kalmıyor, kitlelerin potansiyel üretkenliğine de ket vuruyor.
Ülkemizde sosyal medya araçları kullanım amacından o denli uzaklaştı ki, bu durumu birkaç cümleyle özetlemek, durumun ciddiyetinin kavranması açısından büyük hata olur.
Twitter,
Instagram ve
Facebook başlıca olmak üzere çeşitli varyasyonlardan oluşuyor sosyal medya, kişi veya kişileri ''
Bir like uğruna, ya rab, ne güneşler batıyor!'' dedirtecek duruma getirmiş vaziyette.
Arabada çalan yabancı şarkıyla snap atan erkeklerden hoşlanan, o erkeklerin fotoğraflarına gelmiş olan beğeni sayısından o erkeği ''ideal erkek'' olarak gören veya onları ''cool'' bulan, hoşlanan kadınlar, elindeki iphone 99 ile uğraşırken belediye otobüsü bekleyen insanların, kişilerin kendisine olan saygı veya sevgisini attığı fotoğrafa, paylaştığı cümleye gelen beğeni sayısından çıkaran, Manuş baba dinleyip sigara güzellemesi
yapan, rakı içip müslüm gürses affet dinleyen, birini birine tercih etmeyen, birini biriyle özdeşleştirip ona mana atfeden, onu anlamlaştıran, sahte anılar yaratan, okumayan, araştırmayan, merak etmeyen, cehalet güzellemesi yapan, bir düşünüre, yazara ait fikri sadece onun bir sözünden ibaret olan, popülaritesi yüksek popüler kültüre haiz filmleri izlemese ölecek hastalığına yakalanan, izlediğini her fırsatta belirten, gezmek kavramından anladığı avm'ye gidip hamburger yemek, starbucks'da kahve içmek olan, konuşacak bir şey kalmayınca da ceplerinden çıkardıkları aletlere gömülen, mutsuzluğunu, eksikliklerini veya yalnızlığını mizah ile kapatmaya çalışan, bir gün önce aşığı olduğu bir yazıyı, kitabı, şarkıyı, kişiyi bir gün sonra yerin dibine sokan, bir insanın kalitesini kullandığı telefon veya bilgisayardan, üstündeki elbiseden yola çıkarak belirleyen insanlar, mahremiyet kavramından bihaber yetişeşen insanlar, böyle bir nesil var. Samimiyetten bu denli uzak bir neslin, hangi tarih kitabında geçtiğini bilmiyorum. Öylesine büyük bir sırıtış var ki, özlem, aşk, acı gibi en temel duygularda bile samimiyet temelinde devasa eksiklikler mevcut... Çeşitli paylaşım sitelerinde, ''Farklı'' veya ''cool'' görünmek adına yapılanlar hakikaten de öylesine düşük bir profile işaret ediyor ki, ''Kendileriyle nasıl yaşıyorlar'' sorsununu vazife olmasa da sormak durumunda kalıyor insan.
Artık Kendine ''
Lifestreaming'' olarak isim edinen bir hastalık var.
Elbette ki, sosyal medyada çeşitli kimlikler edinme marifetiyle ilgi devşirmenin, hayatını buna göre ikame ettirmenin, ilişkilerini buna göre düzenlemenin(!)bir arka planı var.
Türkiye'ye internetin geliş tarihi olan 1993'den bu yana internet kullanımı ve bilgi paylaşımı adına devasa değişiklikler oldu. Sosyal medya araçlarının da dünya'ya uyum sağlaması adına(!) çok hızlı gelişmesi sebebince özellikle 2009-2016 yılları arasında akıl almaz hızda bir değişim rüzgarı başladı.
Facebook ile başladığı geniş çevrelerce tarafından kabul edilen bu süreçte kişiler, 'paylaşma'' adına ilk adımlarını atmış oldu. Sonra twitter ve facebook'un ''biz de buradayız'' demesi ve son olarak 2012 yılında instagramın da sosyal medyaya girişi ile süreç çoktan başlamış da olsa, tam hızını kazandı.
Bireyler artık, adeta hayatını paylaşıyor, etrafında söylemediği, söyleyemeyeceği ve belki söylemeyeceği şeyleri çeşitli sebeplerle gizliliğin de verdiği cesaretle sosyal medyada söylüyor, paylaşıyor, okuyor, beğeniyordu. Gerçekliğin sosyal medyaya kayışı, bu sınırın ne zaman aşıldığı ise tam tarih olarak kesinlik arz etmiyor.
Ancak 2009-2016 arasındaki süreçte değişen ve gelişen(!) şeyler bir yana, bu şeylerin sosyolojik temelde bulduğu anlamlar bir yana. Hangi tarihlerde ne şekillerde olduğu kesin bilinmeyen süreçle kişiler tüketime daha meyletmeye, kalite adı altında markalaşmaya çanak tutmaya başladı. Bireyler olarak birbirini dinlemekten uzaklaşıp ''ben''e odaklanıldı. Herkes kendince bir dünya kurdu. Parkta, kumda oynayan çocuk sayısı azaldı. Manevi fakirlikten muzdarip bir nesil doğdu sonuç olarak.
Esas yanılgı, muhtemelen sosyal medya'nın sadece kağıt üstünde yazan, ya da bilgisayar-telefon ekranında gördüğümüz bir takım yazılar veya görüntüler olduğunu düşünüyor oluşumuzdu. Hayata bu denli nüfuz edeceğini kimse kahin olmadğı sürece kestiremezdi haliyle. Ancak bu denli de fazla nüfuzun yaratacağı sorunları da göremeyecek olmak biri kesin olan iki farklı şeye işaret;
''
Ya çok zekiydik de umursamadık, ya çok saftık da göremedik.''
Son olarak kendimize sormamız gerek şu soruya bakalım;
Sosyal medyanın topluma bu denli yanlış nüfuzunun sebebi, varlığı-yapısı itibariyle böyle bir şeye kendisinin mi gebe bırakabilecek potansiyele sahip olmasıydı, yoksa kişilerin mi buna
hali hazırda gebe olma hevesi miydi?
4)
Nasıl kullanılmalı?
Bir defa ya birey tekelinde, herkes kendi için bir şeyler yapmak adına şapkayı önüne alıp düşünmeli ya da toplum sağlığı merkezi gibi bölgesel iyileştirme adımları sıklaştırılmalı, bunlara daha sık eğilinilmeli. Zira sosyal medyanın artık mutlu etmesi bir yana, mutsuz ettiği gerçekliğiyle karşı karşıyayız.
Bireysel aktivite olarak yapılacaklar, reçete aşağıdadır;
- Aldığınız nefesi paylaşmadığınızdan emin olun. Kendinize ait bir hayatınız olsun.
(bkz:
get a life)
-Her fikrinizi, duygunuzu günlük tutarmış gibi, herkesle paylaşmayın. Biraz mahremiyetiniz olsun. Teknik olarak mümkün olan şu klişeyi unutmayın, ''Tüm türkiye bizi izliyor''
-Kendinizi veya çevrenizdekileri küçük düşürebilecek potansiyele sahip şeyler yazmayın. Yarın ne olacağı belli değil. 5 gün önce ak dediğine bugün kara diyen insanları sevmezken sizin yaptığınıza ne derler? El alem ne der korkusu ile yaşayın demiyorum. Ama ''kendin olma'' durumunu da abartmayın.
-
Kırık camlar teorisini hatırlayın. Ne şekilde olursa olsun laubali bir üslup takınmanız, insanların da size laubali yaklaşması için yol yapmanız demektir.