Durduk yere de olabiliyormuş, ya da sebep kendini belli etmeyecek derecede sinsi.
(bkz:yetiş ya ballı süt)
sözlük yazarlarının an itibariyle içinde bulundukları ruh hali.
denize vuran akşam kızıllığı gibi içim. öyle kederliyim ki kendi güneşimin batışını izliyorum, mecalim yok yerimden kalkmaya.
denize vuran akşam kızıllığı gibi içim. öyle kederliyim ki kendi güneşimin batışını izliyorum, mecalim yok yerimden kalkmaya.
çıkarsa yapacağım uygulama.
çocukluğumdan beri subay olma hayalim vardı. ailemin etkisiyle olmadı, kader başka yönlere savurdu. askerliği, üniformayı, silahı hep kutsal bildim. kendimi bildim bileli kavgaya koşmadım ama kavgadan kaçmışlığım da yoktur.
bedelliye gelince, 6 ay 12 ay gidip askerlik yapana saygı duyuyorum duymasına da sırf devlet daha iyi bir sistem getiremiyor diye 6 ay amelelik yapmayı ben şahsen askerlik olarak görmüyorum. vatana hizmetse o askerlerin kullandığı önemli teknolojilerin geliştirmesinde de çalışıyorum. rdm lerden daha fazla vatana hizmet ettiğime eminim bu noktada.
vatana hizmet meselesi, askerlik meselesi öyle hamasetle yürüyecek iş değildir. her türk asker doğar da amele doğmaz. 10 kurşun sıkıyor adam tüm askerliği boyunca. komutanlar bile ciddiye almıyor 5-6 aylık poşetleri.
özetle yararlı uygulamadır. adaletsizliği körüklediğine ise katılıyorum. çaresi de tamamen kaldırmak veya paragözlüğe vurmak değildir.
çocukluğumdan beri subay olma hayalim vardı. ailemin etkisiyle olmadı, kader başka yönlere savurdu. askerliği, üniformayı, silahı hep kutsal bildim. kendimi bildim bileli kavgaya koşmadım ama kavgadan kaçmışlığım da yoktur.
bedelliye gelince, 6 ay 12 ay gidip askerlik yapana saygı duyuyorum duymasına da sırf devlet daha iyi bir sistem getiremiyor diye 6 ay amelelik yapmayı ben şahsen askerlik olarak görmüyorum. vatana hizmetse o askerlerin kullandığı önemli teknolojilerin geliştirmesinde de çalışıyorum. rdm lerden daha fazla vatana hizmet ettiğime eminim bu noktada.
vatana hizmet meselesi, askerlik meselesi öyle hamasetle yürüyecek iş değildir. her türk asker doğar da amele doğmaz. 10 kurşun sıkıyor adam tüm askerliği boyunca. komutanlar bile ciddiye almıyor 5-6 aylık poşetleri.
özetle yararlı uygulamadır. adaletsizliği körüklediğine ise katılıyorum. çaresi de tamamen kaldırmak veya paragözlüğe vurmak değildir.
kaynağı güneydoğu asya olan bir ağaç ve onun dallarından elde edilen baharat.
gece yatmadan önce bir kase yoğurtla karıştırıp yemek yağ yakımını hızlandırır. tavsiye üzerine başlamıştım, sadece tadı için bile her gece yiyebilirim.
gece yatmadan önce bir kase yoğurtla karıştırıp yemek yağ yakımını hızlandırır. tavsiye üzerine başlamıştım, sadece tadı için bile her gece yiyebilirim.
ekşi sözlük'de maşallah başlğı gündemden düşmeyen, erkeklere acı gerçeği sunduğunu iddia eden reddit'te doğmuş bir tür öğreti.
fazla malumatım yok, lehte ve aleyhte yorumlarını okudum. yanlış anlamış da olabilirim ama benim eleştirim şöyle : kadınlar çiçektir ve melektir diyecek değilim, belli bir yaşa gelip kadınlar hakkında yeteri kadar şey duyuyor ve yaşıyorsunuz zaten. kadınların efendi adam yerine piç tercihinde özetlenen şeyler çoğunlukla. ama ben şunu anlamıyorum, erkeğe git kas yap, kendine bak, sağlıklı ol, sert ol, güçlü ol, kadınlara acıma diyorlar, kadınlar tarafından sevilmekten hatta kadınlardan vazgeçiyorlar. iyi güzel de, tüm o erkek olmanın değeri, önemi, özgüven, özsaygı sözlerinin altında, sahnedeki adamın ardında oluşan gölgede aslında taptıkları bir kadın figürü var. bu adamlar piç kadınlara tapıyorlar aslında. ya da kevaşe ya da orospu neyse. onun tarafından ezilmiş, aşağılanmışlar. ve aslında tüm çabaları hala ve hala onun arzuladığı kaslı güçlü alfa erkek olmak. madem kadınlardan geçtin, seks beklentini etik bulmasam da iç beş kuruşa karşılayabilirsin. erkeğin değerine döndüysen neden erkek dünyasında mücadele etmiyorsun, erkekler olarak kendi aranızda kendnizle yarışmıyor, dövüşmüyor, dayanışmıyorsunuz ? neden hala asıl amacınız kadınlar ? neden hala kadınlar için yaşıyorsunuz ki aksini iddia ederken ? daha fazla am sikmek gibi bir özete çıkıyor tüm bu teorinin " gerçek" sonucu. kadın nefretini değişik bir şekilde yönlendiriş.
en azından erkeklerin biraz daha kendine bakmasını sağlar. masallarda yaşayan kaldıysa hala uyandırır. ama bunlar piyasa insanları için geçerli.
hatırlatma : evrimsel psikolojimiz bir kenara, bu dünyada o kadar fazla karakter o kadar fazla ruh o kadar fazla kadın ve erkek var ki, ve o kadar çeşitli. böyle şeylerle kendini hapseder insan ancak. ne kadın ne de erkek bu kadar basit değil.
fazla malumatım yok, lehte ve aleyhte yorumlarını okudum. yanlış anlamış da olabilirim ama benim eleştirim şöyle : kadınlar çiçektir ve melektir diyecek değilim, belli bir yaşa gelip kadınlar hakkında yeteri kadar şey duyuyor ve yaşıyorsunuz zaten. kadınların efendi adam yerine piç tercihinde özetlenen şeyler çoğunlukla. ama ben şunu anlamıyorum, erkeğe git kas yap, kendine bak, sağlıklı ol, sert ol, güçlü ol, kadınlara acıma diyorlar, kadınlar tarafından sevilmekten hatta kadınlardan vazgeçiyorlar. iyi güzel de, tüm o erkek olmanın değeri, önemi, özgüven, özsaygı sözlerinin altında, sahnedeki adamın ardında oluşan gölgede aslında taptıkları bir kadın figürü var. bu adamlar piç kadınlara tapıyorlar aslında. ya da kevaşe ya da orospu neyse. onun tarafından ezilmiş, aşağılanmışlar. ve aslında tüm çabaları hala ve hala onun arzuladığı kaslı güçlü alfa erkek olmak. madem kadınlardan geçtin, seks beklentini etik bulmasam da iç beş kuruşa karşılayabilirsin. erkeğin değerine döndüysen neden erkek dünyasında mücadele etmiyorsun, erkekler olarak kendi aranızda kendnizle yarışmıyor, dövüşmüyor, dayanışmıyorsunuz ? neden hala asıl amacınız kadınlar ? neden hala kadınlar için yaşıyorsunuz ki aksini iddia ederken ? daha fazla am sikmek gibi bir özete çıkıyor tüm bu teorinin " gerçek" sonucu. kadın nefretini değişik bir şekilde yönlendiriş.
en azından erkeklerin biraz daha kendine bakmasını sağlar. masallarda yaşayan kaldıysa hala uyandırır. ama bunlar piyasa insanları için geçerli.
hatırlatma : evrimsel psikolojimiz bir kenara, bu dünyada o kadar fazla karakter o kadar fazla ruh o kadar fazla kadın ve erkek var ki, ve o kadar çeşitli. böyle şeylerle kendini hapseder insan ancak. ne kadın ne de erkek bu kadar basit değil.
öfke kendini dönüştürme gücüne dönüşmezse kendini yıkma enerjisine dönüşür. yine de kızgınlık kırgınlıktan daha iyidir. kırgınlığı, bize daha az zarar verdiği için tercih ederiz ama kızdırdığımız aslında daha fazla bize dönüktür.
özlememek önemsememeyi gerektirmez, not düşelim.
1946 doğumlu diva lakaplı türk pop sanatçısı.
türkiye'nin en kendine has sanatçılarından biridir. birçok şarkısı çok bilinen yabancı şarkılara türkçe söz uydurulmısyla oluşturulmuş olsa da bu işi o kadar iyi yapar öyle güzel yorumlar ki o halini de bir ayrı severiz. iyi ki var denilenlerdendir.
türkiye'nin en kendine has sanatçılarından biridir. birçok şarkısı çok bilinen yabancı şarkılara türkçe söz uydurulmısyla oluşturulmuş olsa da bu işi o kadar iyi yapar öyle güzel yorumlar ki o halini de bir ayrı severiz. iyi ki var denilenlerdendir.
çok güzel sözlere sahip şarkıları vardı, benzeri de gelmedi. devamını getirmesini ne çok isterdik ama yok.
nsan psikolojisi biraz çifte standart modunda çalışır. bizimle konuşan karşı cins hep masum ve eğlencelidir, iyi niyetlidir ama sevgilimize yanaşan herkes kötüdür. daha da kötüsü bizim kurduğumuz iletişimleri alabildiğine olumlarken sevgilimizde sürekli art niyet ararız. bu çifte standart derin bir haksızlık olsa da hayatın da bir gerçeği. şuna inanıyorum ki güven duygusu güvenmesi gerekenden öte güvenmek istediğiniz insana bağlı. çık evinden 10 yıl sonra dön hala seni bekliyor olacaktır sadakatle dediğim insanlar da tanıdım, herhangi bir malumatını bilmesem de sevgilisini aldatıyor deseler mimiğim oynamayacak şaşırmayacağım insanlar da tanıdım. burada ben ölçüyü hayatınızın ne kadarını, hangi samimiyetle paylaştığınızda arıyorum. davranışların da bakışları vardır ve onlar da çok şey anlatırlar. sadece güven bana demek yetmez, bana güvenebilirsin çünkü sende bulmak seninle paylaşmak istediğim çok şey var hissini karşıda bırakmak zaten gerisini getirir. ardında kalan, sahiplenmeden kalan kimse ona dokunmasın hissi olur, kişilğinize bir şey atfedilmez. ama işte egolar çağında duruş sahibi olmak adına alınan tavırlar sürekli şüphe bulutu altına saklanmalar ilişkilerin zehri olmuş durumda.
kıskanmak iyidir, tutkuyu besler, biraz çocuksu biraz saftır. güven denizine döküldükten sonra zararsızlaşıp gider. herkesin ilişki anlayışının farklı olmasını göz ardı etmiyorum.
kıskanmak iyidir, tutkuyu besler, biraz çocuksu biraz saftır. güven denizine döküldükten sonra zararsızlaşıp gider. herkesin ilişki anlayışının farklı olmasını göz ardı etmiyorum.
henüz tatile çıkamamışlarda " bi gün ben de çıkcam" mahzunluğu uyandıran olay. anlatıyorsunuz ballandıra ballandıra demiyorsunuz adamın projesi mi var engeli mi var.. bronz tenlerden süzülen tepeden bakışlar..
durmanın getirdiği ölüyorum hissinden kaçarak yürüyen birini bulup onun yürüyüşüne eşlik eder bazıları. nereye gittiği, ne için gittiği o kadar da önemli değildir. yürüme arzusunu, bir yola bir yürüyüşe ortak olma arzusunu, yürümek için bir sebep bulma arzusunu gerçekleştirmek için sebep bulmuş olur sadece. onu tanırız, hiçbir zaman yolun nereye gittiğini nereye varacağını sormaz, ne zaman ayrılacak, yol boyunca bazı bahçelerin dallarına uzanmak için geride kalacak mı, ilerleyecek mi.. bilemeyiz. sorulardan duyamayız adımların sesini. bazen küçük başka patikalara sapar, sonra yine düşer önümüze. hayatımız böyle, küçük yol arkadaşlarının hatıralarıyla dolar.
bir de aynı yere yürüdüklerimiz olur. onlarla bazen birbirine paralel yollardan yürürüz. bazen keşisir yollarımız, aynı makastan farklı zamanlarda geçeriz. kalabalığı, varlığı yeter dediğimiz insanlardır onlar, bir gün sürçersek el uzatacağını bilmenin verdiği his, insanı güçlü kılanlardandır ve insanın asıl yalnızlığı bunun yokluğudur.
bir de aynı yere yürüdüklerimiz olur. onlarla bazen birbirine paralel yollardan yürürüz. bazen keşisir yollarımız, aynı makastan farklı zamanlarda geçeriz. kalabalığı, varlığı yeter dediğimiz insanlardır onlar, bir gün sürçersek el uzatacağını bilmenin verdiği his, insanı güçlü kılanlardandır ve insanın asıl yalnızlığı bunun yokluğudur.
kitlelerin hamurunu yoğuran şeylerden biri de uğradıkları zulümdür, bu anlamda birbirine bağlıdır. doğu toplumlarının batı kompleksini de iyi açıklar bu ilişki.
“ bir kitlenin iç yaşamının en çarpıcı özelliklerinden biri zulme uğramış olma duygusudur; bu duygu bir kez ve sonsuza dek düşman ilan ettiği insanlara yönelttiği kendine özgü bir öfke ve sinirliliktir. bu düşmanlar haşin ya da yumuşak, sert ya da sempatik, keskin ya da ılımlı davranabilirler; ne yaparlarsa yapsınlar yaptıkları her şeyin değişmez bir art niyetten, kitleyi açık ya da sinsi bir biçimde yok etmeye yönelik kasıtlı bir art niyetten kaynaklandığı yorumu yapılacaktır “
“ bir kitlenin iç yaşamının en çarpıcı özelliklerinden biri zulme uğramış olma duygusudur; bu duygu bir kez ve sonsuza dek düşman ilan ettiği insanlara yönelttiği kendine özgü bir öfke ve sinirliliktir. bu düşmanlar haşin ya da yumuşak, sert ya da sempatik, keskin ya da ılımlı davranabilirler; ne yaparlarsa yapsınlar yaptıkları her şeyin değişmez bir art niyetten, kitleyi açık ya da sinsi bir biçimde yok etmeye yönelik kasıtlı bir art niyetten kaynaklandığı yorumu yapılacaktır “
teknoloji, kültür, bilim ve sanat alanlarında batı toplumlarının değerlerini benimseyip standartlarına ulaşma çabası.
Hilmi yavuz Avrupa'nın zihin tarihi'nde özellikle Tanzimat romanlarında batılılaşmanın elit sınıfa mensup erkeklerin bir sorunu olarak gösterildiğini söylüyor. Şerif Mardin in bu dönem romanlarını “tezli roman” olarak gördüğünü söylüyor.
Fatih-harbiye de, bir tereddüdün romanı nda da bu var aslında. Nedense bir yerlerde, batılı gibi yaşayan, kopuk, fakat bu düzen içinde dışarıyı rahatsız etmeyen bir güruh olur. Bir de diğer mahalleden -ki bu mahalle tamamen geleneklerine göre yaşamaktadır- buraya gidip gördüğü zevkler karşısında başı dönen ahlakı şaşan zihni dönüşen birileri olur.fatih-harbiye de bu çok açık görülür. Yeşilçam filmlerinde hani masum kız, zengin gençlerin partisinde yoldan çıkarılır alkol-uyuşturucu ile tanıştırılır sonra da iğfal edilir ya, bunu hatırlatır cinsten.
Bu romanlarda da Yeşilçam filminde de görülen, batı ahlakının yozlaşma ile neredeyse eş anlamlı olması ve bir şekilde birilerinin bu virüsü oradan kapıp sağlıklı olan stabil doğu toplumuna getirmesi, önce hastalık sonra tedavi ile hastanın virüsten kurtarılmasıdır.
Hilmi yavuz Avrupa'nın zihin tarihi'nde özellikle Tanzimat romanlarında batılılaşmanın elit sınıfa mensup erkeklerin bir sorunu olarak gösterildiğini söylüyor. Şerif Mardin in bu dönem romanlarını “tezli roman” olarak gördüğünü söylüyor.
Fatih-harbiye de, bir tereddüdün romanı nda da bu var aslında. Nedense bir yerlerde, batılı gibi yaşayan, kopuk, fakat bu düzen içinde dışarıyı rahatsız etmeyen bir güruh olur. Bir de diğer mahalleden -ki bu mahalle tamamen geleneklerine göre yaşamaktadır- buraya gidip gördüğü zevkler karşısında başı dönen ahlakı şaşan zihni dönüşen birileri olur.fatih-harbiye de bu çok açık görülür. Yeşilçam filmlerinde hani masum kız, zengin gençlerin partisinde yoldan çıkarılır alkol-uyuşturucu ile tanıştırılır sonra da iğfal edilir ya, bunu hatırlatır cinsten.
Bu romanlarda da Yeşilçam filminde de görülen, batı ahlakının yozlaşma ile neredeyse eş anlamlı olması ve bir şekilde birilerinin bu virüsü oradan kapıp sağlıklı olan stabil doğu toplumuna getirmesi, önce hastalık sonra tedavi ile hastanın virüsten kurtarılmasıdır.
“i.s. 5. yüzyıla ait Latince metinlerde modernus sözcüğü, pağanlar ve hristiyanlar arasındaki ayrımı belirtmek için kullanılır ve hristiyanlığı imlerdi. Sözcüğün bugünkü karsılığı ise geleneksel olmayandır”
(bkz:Avrupa'nın zihin tarihi)
(bkz:Avrupa'nın zihin tarihi)
" bizim, estetik adını verdiğimiz tabiatla birlikte olma hali, ruhun devamlı yüklenen hayat endişesinden kurtuluşu bir çeşit mutlak sükunettir. ” her şiir, bir başka aleme açılmış penceredir” diyor edgar poe, bu anlamda sanat bir kurtuluş, ebediyete bir sığınmadır. Görevi bizi değiştirmek, bize geçici olarak benliğimizi unutturmaktır.öyle geliyor ki, hiç değilse kaynağı itibariyle onu varlık sebebi, ruhun bu kurtuluşunda aranmalıdır. sanat eseri, bizi bütünüyle gerçeğe yaymak suretiyle bir nevi özetler ve bütün varlığımızın kurtuluşunu sağlar "
Bütün tanışmaların ardından bir tanıma evresi gelir. Bir perdeyi yırtma, kapıyı aralama, mahzenlerine inme, gerçeğini görme anı gelir çatar. İnsan kendine kördür ve karşısındaki kişinin de muhatabının gerçeğine uyanacağı bir anın gelmiş olduğunu fark dahi edemez. Ettiğinde artık onun da “ meğer” li cümleleri vardır. İşte o zaman, başka bir “ tanışma” evresi gerçekleşir. Bazı insanlar birbirinden tanıdıkça nefret eder, bazıları tanıdıkça alışır ve tanıdıkça bağlanır. Uzaklaşmalar sisleri dağıtınca, bir başka kendini ve karşındakini tanıma evresi gerçekleşmiş olur. Ama insan, her evrede aslında başkalaşmıştır, bazı özelliklerini ömür boyu korusa da, biz herkesin aynasında başka türlü görünürüz, çünkü herkes gördüğünü kendi iç dünyasının yoğunluğuna göre kırar. Mad men de dendiği gibi :
“ insanlar bize aslında kim olduklarını söylerler, ama biz onların olmalarını istediğimiz kişi olmalarını isteriz. “
“ insanlar bize aslında kim olduklarını söylerler, ama biz onların olmalarını istediğimiz kişi olmalarını isteriz. “
yanıt. sorunun ulaşmaya çalıştığı gerçek, doğru.
Uçuşup dururlar her yerde. Mesele onları doğru sorularla ilintilemeye gelince şaşırırız kendimizi. Çoğu zaman sorular değil, var olan cevaplardır bizi sormaya, sorgulamaya arayışa iten. Çünkü eşleştiremeyiz olanı, olmasın istediğimizle, bildiğimizle. Var olmanın, var edilmenin bizi neden var olduğumuza götürmesi gibi.
Susmak en anlamlı cevaptır denir ama susmak bir cevap değildir. Susmak soruyu, sorguyu, sorgulanmayı, sorgulayanı reddediştir en başta. Kapatılan kapının gürültüsü uğuldar durur kulaklarda. İster öfkenizle yumruklamış olun kapıyı, isterseniz kalbinizden, ruhunuzdan, aşkınızdan, gururunuzdan geçip ayaklarının altına sermiş olun birinin. Susmak hiçleştirmektir. Reddetmek bile bir cevaptır ama susmak değil. Anlamlıdır, ama her halükarda cevaplanmanın söz söze bakan karlışılıklılık halini lutfetmemektir aslında.
Sormaya utandığımız korktuğumuz sorular oldukça elimizdeki cevaplar, nasıl dizeceğimizi bilmediğimiz bir dolu kitap gibi kalır kucağımızda. Ve raflar boştur, yıkık, anlamsız. Ne geçmişe bakmak güzeldir ne de gelecekten bir şey beklemek. Korkarız cevapları doğru soruların raflarına koymaktan, korkarız öğrenmekten ne olduğumuzu, ne olacağımızı. Kaçarız o yüzden, kaçarız serseri soruların kuyruğunda.
Uçuşup dururlar her yerde. Mesele onları doğru sorularla ilintilemeye gelince şaşırırız kendimizi. Çoğu zaman sorular değil, var olan cevaplardır bizi sormaya, sorgulamaya arayışa iten. Çünkü eşleştiremeyiz olanı, olmasın istediğimizle, bildiğimizle. Var olmanın, var edilmenin bizi neden var olduğumuza götürmesi gibi.
Susmak en anlamlı cevaptır denir ama susmak bir cevap değildir. Susmak soruyu, sorguyu, sorgulanmayı, sorgulayanı reddediştir en başta. Kapatılan kapının gürültüsü uğuldar durur kulaklarda. İster öfkenizle yumruklamış olun kapıyı, isterseniz kalbinizden, ruhunuzdan, aşkınızdan, gururunuzdan geçip ayaklarının altına sermiş olun birinin. Susmak hiçleştirmektir. Reddetmek bile bir cevaptır ama susmak değil. Anlamlıdır, ama her halükarda cevaplanmanın söz söze bakan karlışılıklılık halini lutfetmemektir aslında.
Sormaya utandığımız korktuğumuz sorular oldukça elimizdeki cevaplar, nasıl dizeceğimizi bilmediğimiz bir dolu kitap gibi kalır kucağımızda. Ve raflar boştur, yıkık, anlamsız. Ne geçmişe bakmak güzeldir ne de gelecekten bir şey beklemek. Korkarız cevapları doğru soruların raflarına koymaktan, korkarız öğrenmekten ne olduğumuzu, ne olacağımızı. Kaçarız o yüzden, kaçarız serseri soruların kuyruğunda.
türkiye gündeminde son 10 yılda daha yoğun yer bulan kelimelerden. dini yaşamın herhangi bir kısmında belirleyici ve yönlendirici olarak kabul etmeyen insan olarak kabul edilebilir. seküler insan olur, laik insan olmaz. laiklikte devlet dini kabul eder ama karar alma mekanizmalarında parametre olarak kullanmaz. seküler insansa dini tanısın tanımasın, yaşamını dinden arındırılmış olarak yaşar. seküler birey seküler toplumu o da seküler devleti yaratır, tersi pek tutmaz.
formülü Sio2 olan bir değerli taş, mor renge sahiptir. benim için nostaljik değeriyse ansiklopedi karıştırdığım yaşlarda, değerli taşlar sayfalarında elmasların, zümrütlerin yakutların örnek görsellerinde hep başka ülkeler yer alırken ametist de türkiye yer alırdı. ege ve batı karadeniz'de bulunabilen bir taştır. bu güzel taştan tesbih yapmak da gerçekten dahiyane bir yaratıcılık.
evrendeki canlılığın da temelidir. bunun sebebi evrende en fazla bulunan elementlerden biri olması ve bağ yapma yeteneğinin çok fazla olması. karbon ve hidrojene sahip bileşikleri zaten organik bileşik olarak tanımlıyoruz. bedenimizdeki canlılığın oluşturduğu neredeyse her madde de karbon ve hidrojen temelli organik bileşiktir.
askeri bir terim olduğu gibi müzikte de karşılığı vardır. temel anlamı parçadır.
denize kıyısı olan ülkelerin, denizin altında devam eden karalarının ölçüsünü belirten, yani karasularını tanımlayan uluslararası hukuk terimi. türkiye ile yunanistan arasındaki sorunlardan biridir. yunanistan'ın tezi kabul edilirse ege bir göl haline geliyor. türkiye bu sebeple bu ölçüyü kabul etmiyor.
kuzey buz denizi olarak da bilinen okyanus. oldukça karizmatik bir isme sahiptir.