Doğruyu söyleyip de 9 köyden kovulan insanların sığındığı yerdir. Umarım buradaki doğrucular, her aklına geleni söyleyen patavatsızlar değildir. Aha, burdan da attılar beni. 11. köy nerde, bilen var mı?
2004 yılı Kasım ayında vizyona giren film, macera ve komedi kategorisinde değerlendirilse de bana göre matraklığın nirvanasıdır. Senaryosu cem Yılmaz tarafından yazılmış olan filmi, Ömer Faruk sorak yönetmiştir. Halıcılık yapan arif, uzaylılar tarafından kaçırılır ve macera başlar. Ayrıca cem yılmaz; halıcı arif, müzik yapımcısı Erşan kuneri ve gora gezegenindeki komutan logar olmak üzere 3 karakteri canlandırmaktadır.
2004 yılında vizyona giren cem Yılmaz'ın yazdığı g.o.r.a. filminde geçen replik. Arif, büyük hayaller peşindedir ve bunun için elinden geleni yapmaktadır. Masum köylü bir amca da bu işin içine girer, kısa bir anlık da olsa. Film repliği yurdum insanının literatürüne de girdi, bu inkar edilemez sanırım.
Şimdilerde pek tercih edilmeyen Tuşlu telefonlarla, akıllı olarak nitelendirilen dokunmatik telefonların karşılaşmasıdır. Dayanıklılık konusunda Tuşlu telefon bu maçı alır ama eğlence ve teknolojik detaylarla dokunmatikler Tuşlu telefonları zorlayabilir. Yalnız, telefonların ilk çıktığı zamanlar, yastık altından titreşimli bildirim geldiğinde yaşadığım o heyecanı unutmam mümkün değil. Yaw kampanya smslerinde bile seviniyorduk, ne günlerdi bee...
Yardım kuruluşlarından gelen yardım çağrısına cüzî bir miktar karşılığında bağışta bulunarak vicdanen yardımda bulunduğuna dair kendini huzurlu hissetmektir. Gönül ister ki, en yakınımızdakilerden başlayarak yardıma muhtaçlara el uzatalım. Fakat dolandırıcılık öyle had safhada ki, insan yardımın yerine ulaşıp ulaşamayacağına dair tereddütte kalıyor. Zorluklar içinde bağışta bulunan, yardıma muhtaç iken elindekini bu kuruluşlara hibe eden insanlar var. Bu kadar düşmesin insanlık, tertemiz niyetlerle el uzatanlara kirli zihniyetler dokunmasın lütfen...
Bir yeşilçam klasiği ama unutulmayacak olanlardan; banker bilo. başrollerde Şener Şen, İlyas Salman ve Münir özkul'un oynadığı filmde köylüsü maho tarafından dolandırılan bilo, saf kalplidir. Her defasında 'sor bakalım niye yaptım?' sözüne aldanır ve maho'ya inanır. Filmin sonunda maho büyük bir darbe alır, eee etme bulma dünyası maho.
Kurtlar vadisi pusu dizisindeki muro karakterinin kullandığı replik ve ardından gelen aynı isimdeki filmin ismidir. Zübeyr şaşmaz yönetmenliğinde pana film tarafından çekilen filmde, başrollerini Mustafa Üstündağ ve Şefik onatoğlu oynadı. 2008 yapımlı Türk komedi filmi, vizyona girdiği yılda en iyi hasılat yapan 3. Türk filmi özelliğine sahiptir.
Havasızlıktan da ölmeyen hatta tam yakalanmak üzere iken joe'ya gelen bir telefon ya da haberle son anda paçayı kurtaran adamdır. Ama bazen senaryoda şaşkınlık yaratacak bir değişiklik olur ve bagaj kapısı açılır; sürpriiiz, overlokçu ayağınıza geldi, he he...
PlayStation, pc ve daha nice teknolojik cihazlarla henüz tanışmamış, fakat tetrisin varlığıyla da mutluluğu yakalayan nesildir. Hele de o uzun çubuk beklediğine değecek bir anda gelince, bingo!
Kararın yürürlüğe girmesi tarihlerinde birkaç değişim yaşansa da, 1 ocak 2019'dan itibaren yürürlüğe girecek olması son bilgi. Buna göre 15 ila 50 mikron kalınlıkta olan plastik poşetler, kasada tüketiciye ücret karşılığında verilecek. Çevre koruma amaçlı bu karar, plastik poşet üreticilerinin üretim konusunda zarara uğrayacağı aşikar fakat bilinçsiz kullanımların da çevreye ciddi zarar verdiği de bir gerçek. Kimsenin zarara uğramayacağı alternatif fikirler sunulabilir, eski usul alışveriş filesi, ya da bazı marketlerde sunulan sağlam alışveriş çantaları gibi.
Bununla ilgili bir hikaye okumuştum, çok güzel bir kızı seven genç kendisine teklifte bulunsa da reddedilmiş. Herkesi reddeden bu güzel kız gencin aklından çıkmasa da başkasıyla evlenip yaşadığı yerden ayrılmış. Yıllar sonra eski yaşadığı yere gelince bu güzel kızın akıbetini merak edip adresini sorup soruşturmuş ve öğrenince de evinin önüne geldiğinde evden şişman ve kel bir adamın çıktığını görmüş. Kendisini tanıttıktan sonra evden çıkan adamın bir zamanların en güzel ve herkesi reddeden kızın, nasıl olur da bu adamla evlendiğini sormuş. Kadın, kendisine bahçesindeki en güzel çiçeği getirmesiyle bunun cevabını vereceğini söylemiş. Adam, kadının güzel evinin bahçesine girip en güzel çiçeği aramaya koyulmuş. Tam birini koparmak üzere iken bir sonraki çiçeğe gözü takılıyor, ardından ona niyetlenirken bir sonrakine yelteniyormuş. Bu şekilde bahçenin sonuna kadar gelmiş ve geri dönmek üzere iken aklına kadının 'sakın geriye dönüp bakma, yalnızca ilerle' uyarısını hatırlamış. Çaresizce bahçenin sonunda kalan çiçeği koparmış. Çiçek oldukça gösterişsiz ve sadeymiş. çiçeği uzatınca, kadın; 'neden bu şekilde evlilik yaptığımın cevabını öğrenmiş oldun sanırım' demiş. Evet, bazen daha güzeli, daha iyisi derken elimizden sayısızca fırsatlar geçer gider. Sonunda bir dala tutunmak isteriz. dal şöyledir, böyledir belki fakat başka seçenek de yoktur artık. Bu yüzden, bazen elimizde olanın kıymetini bilmek, daha iyisi ve en güzeli arayışına girmek bizi gül bahçesinden alıp kurak topraklarda yaşamaya mecbur bırakabilir...
Yaratıcı kavramının bilincinde olup sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınan bir izm olan deizm, son zamanlarda yükselişe geçiyor. Bana göre en büyük sebebi de "kolaylaştırın, zorlaştırmayın" düsturuna riayet etmeyen insanlar yüzünden kaynaklanıyor. Cehennem ve günah ile korkutularak büyütülen nesil, hiçbir vaad ve güzellikten haberdar edilmezse nasıl sempati duyabilir? O zaman deistlerin 'yaratıcıya inanıyorum fakat sorumluluklar ağır' sözüne kimsenin de sert eleştiri yapmaya hakkı yok. Herkesin inancı kendi içindedir, bunu yargılamak kimsenin de haddi değildir, saygı duymak gerekir.
Tasarruflu ya da pinti insandır. Fakat pinti kısmından ziyade, ayağını yorganına göre uzatan ve verilecek olan ödeme hesabına hazırlıklı olan kişidir.
Aslında sevgiyi yalnızca seven görür; uzaktan işitir yüreğinin kanat çırpınışlarını, dokunmadan hisseder ellerinin sıcaklığını. Sevmeyen ya da sevginin kıymetini bilmeyen kişiye, deste deste Piraye mektupları yazsanız da, cemal Süreya üslubuyla çocukluğundan öpseniz de farketmeyecek.
Twitter kullanıcılarının direkt mesaj anlamına gelen 'özel mesaj yazma' uyarılı profil beyanı. Azınlık bu hakikate uymakta iken çoğunluğun mesaj kutusunun ağzına kadar dolup taştığını da biliyoruz. Aman yaw, banane. Asıl sana dm yok, hıh!
Tam geceye Queen dışında bir şarkı bırakacam Azrail geliyor aklıma, vazgeçiyorum. Yolun yarısına da gelmedim daha ama işte, bi tırsma var yalan yok. (pis pis gülen emoji)
Çoğunlukla hoş buldum ifadesini kullanarak, hoş görmeye ayıp ettim sanırım. Oysa hoş buldum derken, ne kadar da hoş bir karşılamadır bu demek istiyordum. Farklı bakış açımı hoş görünüz.
Gecenin karanlığında bir büyü var sanırım, ya hüzünleniyor insan ya da hüzünlenmek için sebepler arıyor. Sizi bilemem fakat efkarı seviyorum. Efkar aslında dertlenmek değildir, Arapça kökenli bir kelime olup düşünmek manasındadır. Her şeyin sessizliğe gömüldüğü, karanlığa bulandığı şu saatler itibariyle en güzel efkar saatleri de başladı. En güzel insanları düşünme vaktidir şimdi. Ya da en güzel insanı...
Yaptığı iş ya da söylediği sözün bir fayda sağlayıp sağlamayacağı kısmıyla ilgilenmeyip, pohpohlanmak isteyen kişilerin ego hastalığıdır. Eleştiri ya da yorumu pek sevmezler. Hiç uğraşmayın, koyun avucuna aferini salın gitsin. İsteğe göre yanında ensesine bir şaplakla servis edebilirsiniz, afiyet olur muhakkak.
Genellikle her şeyin ters gittiği bir zamanda kullanılan ruh okşayıcı, teskin edici bir ifadedir. Belki de her şey güzel olmayacak, daha da kötü gidecek fakat o anda bu söze sımsıkı sarılmak ister ve sonuna kadar inanmak istersiniz. Evet, her şey güzel olacak. Duymak bile çok güzel...
Özdemir asaf'a ait güzel ve manidar bir sözün içinde geçen ifadedir. Oysa hayat bize surat asıyor, hatta tribin âlâsını yapıyor ama kalkıp gidemiyoruz da. Sanırım yaşamayı seviyoruz her şekilde hayatı.
"bana surat asma ey hayat, misafirim sonuçta kalkar giderim..."
"bana surat asma ey hayat, misafirim sonuçta kalkar giderim..."
100 kişiye sorduk, 200'ü de 'evet bu bende de oluyor' dedi, o kadar net bir bilgi. Ortamı pek buna uygun olmasa da nedense boşaltım sistemi sırasında böyle ilginç durumlar oluyor. Kendi halinde kalmaktan mıdır, ya da fazla yüklerden kurtulmaktan mıdır bilinmez fakat oluyor öyle. Tuvalette şiir yazanlar bile var, adamların hayal gücüne hayran kaldım. Neyse, burada noktalayayım işin sonu kötü yere varacak...
Nedense bugün acayip lahmacun yiyesim geldi. Zihnimde 3-5 lahmacun gömüp ayranımı da içip bıyık yaptım huah klişe esprisini de söyleyerek lezzet ritüelini tamamlamak isterdim.
Tanım: hayaller lahmacun, gerçekler makarna menüsü. (makarna peynirliymiş, ne kadar mesudum bilemezsin...)
Tanım: hayaller lahmacun, gerçekler makarna menüsü. (makarna peynirliymiş, ne kadar mesudum bilemezsin...)
Bi sarhoş olmayı beceremedim. Birgün elma suyuyla sarhoş numarası yapıp ağzıma geleni söylemek istiyorum. Sonra diyorum ki kendi kendime, ayıp olur lan yapma öyle. (iç ses; salla gitsin bro)
Karaköy, vapur iskelesinde "çıkmaz sokak" üzerine yerleştirilen şişelerin içindeki resimlere bakarak, alkol ve olumsuz etkileri üzerine çağrışım yapmak isteyen yeşilay'ın sergi çalışmasıdır. Şişenin dibinden, dipsizliğe uzanan alkolik hikayelerin sergisi de denilebilir. Burada maksat alkol içip de bunu kadın-çocuk şiddeti, trafik kazaları gibi acı sonlarla ilişkilendiren içiciler için mesajdır. Yoksa, evimde uslu uslu içiyorsam bunun kimseye zararı olmaz.
haber için tıkla
haber için tıkla