İnsanı rahatlatan bir eylem olmakla birlikte bazen neşelendirip bazen de hüzün verdiği doğrudur. Ruhun gıdası olduğu savını elinin tersiyle itenler kısmen haklıdır; gıdadan öte bazen boğulmak üzere iken nefes olduğu için...
Dinlenilen eserler geçmişe götürür bazen insanı. Küllenen hatıralar savrulur insanın yüzüne, gözyaşlarıyla karışır gider. Bir dostum, kıymetli bir hatıramdan kalan birkaç şarkı vardır müzik listemde. Tütünüm eşliğinde dinlerken aklıma geldi, yazmak istedim. Bu şarkıları dinlerken berbat oluyorum, altüst bile derli toplu kalır bu ifade yanında. Fakat içten içe de bu ruh halini seviyorum. Diyorum ki kendi kendime; hatıranın beyazı da siyahı da kıymetlimdir...
Bu başlığa istinaden armağan olsun sizlere.
Aslında bu yazara tutunabilenlerin 20 nedene bile gereksinimi yoktur. Fakat başlığın formatına uygun entry girmek gerekiyorsa, 20 kez şu cümleyi tekrar edebilirim;
*Bu yazarın, insanın kendiyle konuşurken herkesin duyabileceği kadar yüksek desibelli bir sessizliği vardır.
*Bu yazarın, insanın kendiyle konuşurken herkesin duyabileceği kadar yüksek desibelli bir sessizliği vardır.
avni mahlaslı yazar arkadaşıma gelsin.
Çok düşündüm beğenir mi beğenmez mi diye, fakat acizane dinler umarım.
Çok düşündüm beğenir mi beğenmez mi diye, fakat acizane dinler umarım.
Biliyor musun? Senin gidişinle çok değiştim ben. Kırmızıya mavi diyor, maviye de her defasında mavi diyorum ısrarla. Mavi, göğe işaret ettiği için değişmiyor bende, gök kutsaldır çünkü. Zihnimi sınava tabi tutuyorlar iki kere iki kaçtır sorusuyla. Bazen susuyorum bazen de ikide bir bu soruyu sormayın diyorum; herkes bilir iki kere ikinin beş ettiğini... Yemeğine dikkat et, içme şu zıkkımı diyor meraklı ahali. Bilmiyorlar ki o zıkkım benim şarabımdır. Nefes alıyormuşum yaşamak güzelmiş. Ben nefesimi canan'ımla tuttum ve onda bıraktım sözleri ilişiyor dudaklarıma, boşver diyorum kendime. Hasretin anatomisini anlatınca da anlamayacaklar beni. Hasret dedim de, seni özlemedim hiç biliyor musun? Sana susadım yalnızca, kana kana susadım hem de...
kulağımızdaki küpede asılı bir sözdür; insanlar konuşa konuşa hayvanlar da koklaşa koklaşa anlaşır diye. gün geçtikçe bu söz bana müsaade diyerek tedavülden kalkmaya niyet etti, gitti gidecek. insanlar artık konuşmakla anlaşamıyor aksine tartışıyor, kalp kırıyor ve kopuyor birbirinden. gerek siyasal fikir, gerek dini seçim hatta en basit futbol takımı tutma kararı bile ortak nokta olma arzusunda. ben beşiktaşlıyım sen fenerbahçeli, ooo olmadı! siyasi parti tutmuyorum sen ise falan parti, cıkss! ben insanım, sen de insansın; evet bu konuda hemfikiriz. hayret, demek ki ortak noktamız var imiş. öyleyse neden bu aynı mercekten bakma ısrarı? neden konuşamıyoruz? neden anlaşamıyoruz? yahu benim gibi düşünme, kendin gibi düşün farklı bir kelam dizesi dinleyeyim. sen türkü söyle, ben rap müzik çalayım ama aynı nota kağıdı üzerinde olalım. çok mu zor sol anahtarında buluşmak?
garson, bizim hesabı getirir misin? sözünün ardından, eller yavaş yavaş cebe giderken son umutla hesaplar benden diyen birinin sevince boğması için fırsat tanımaktır.
Yurdum insanının absürt sorularına maruz kalan Nihat Hatipoğlu'na sorulabilecek sorulardır. Lakin başlığı latife babında değerlendiriyorum.
-hocam sakız çiğnemek morali bozar mı?
-optik kodlamada üç defa "bu şık da boş olsun" dedim, kaydımı yenilemem mi gerekiyor?
-bir kadının can'lı yayına katılması caiz midir? gibi...
-hocam sakız çiğnemek morali bozar mı?
-optik kodlamada üç defa "bu şık da boş olsun" dedim, kaydımı yenilemem mi gerekiyor?
-bir kadının can'lı yayına katılması caiz midir? gibi...
"-herkes geçer diyor, geçer mi olric?
herkes ne bilir acımı,
herkes ne bilsin acımızı!…
yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan,
iyiymiş gibi yapmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan,
o nefeste boğulmaktan sıkıldım.
ki nefessizlikten değil nefesten boğulmaktır marifetimiz olric…
– evet efendimiz.
– bana katıldığını bilmek güzel. arada ses vermen güzel; içimin sesi de olmasa ölürüm yalnızlıktan."
herkes ne bilir acımı,
herkes ne bilsin acımızı!…
yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan,
iyiymiş gibi yapmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan,
o nefeste boğulmaktan sıkıldım.
ki nefessizlikten değil nefesten boğulmaktır marifetimiz olric…
– evet efendimiz.
– bana katıldığını bilmek güzel. arada ses vermen güzel; içimin sesi de olmasa ölürüm yalnızlıktan."
klavye tuşlarına dokunduğun an zihninde ifadelerine toparlama yaparsın bir yandan, samimiyet üşür birazcık bu zaman zarfında. oysa kalem, yürek nakkaşı gibidir. gönlünden ne geçerse, bir bir nakşolur kağıda.
bazen kazanmak için kaybetmek gerekir. zihinde her şey muhasebe altında tutulup, olur'la olmaz; terazi kefelerinde verdiği ağırdan alma mücadelesini kazanırsa işte o zaman yapılan edebiyatın yükselişi göz alıcı olur.
Açılımı cia olan, Amerika birleşik devletlerinin gizli istihbarat teşkilatıdır.
Durup dururken bir insanın "artık üşenmek istiyorum" şeklinde bir karar alacağını sanmıyorum. Şahsi fikrim, bu duygunun yorgunluktan kaynaklı olduğu. insan bir yola baş koyduğunda yürüdükçe varacağı liman ondan uzaklaşıyorsa, gitme sürecinde "adımlar"; içtiği andı yutkunamayabilir.
Özünde; "gayesizlik" olanların dışında, mutlak hedefin sonsuzluğa uzanmasıyla kararın olduğu yere mıhlanmasıdır.
Özünde; "gayesizlik" olanların dışında, mutlak hedefin sonsuzluğa uzanmasıyla kararın olduğu yere mıhlanmasıdır.
Üretilme sonucu ortaya çıkan bir şey. Şey; bir materyal da olabilir, bir eşya da, bir proje de. İnsan da bir üründür, fakat oluşumundaki "ruh" kavramıdır onu farklı kılan.
bir sevgili, kıymetli bir can. zihnin ona amade olmuş, el pençe onu düşünmekte. gözler ufka dalmaya namzet, bakışlarda buğulanma var. hani bir dokunsan, yürekten gelen ahuzara müsebbil olan parmak buna bin pişman olacak belki. ve bu sevgili ise bundan bihaber, kendi aleminde alem olmakta. peki bu beni onu düşünüyor olmaktan alıkoyar mı? incitir belki biraz ama alıkoymaz. lakin, zaman denilen pay dilimi bundan paydar olamıyorsa, işte o zaman vakit-siz kılınışıma üzülürüm.
"aklının ucuna oturup kendimi bekledim; gelmedim, gelmedim, gelmedim..."
"aklının ucuna oturup kendimi bekledim; gelmedim, gelmedim, gelmedim..."
Yahya Kemal'e ait bir mısradır. her canlı bir yaprak misali ömür ağacından ayrılıp da toprağa vuslat olduğu an; dal uçlarına renk verecek olan ilkbahar da irtihal eder, cemreler ise susar artık...
Suda boğulmak üzere iken sizi hayata tutundurmak isteyen bir el gibidir. Fakat gönül bilir ki sahil kumlarına ayak basıldığı an, bir serap gibi kaybolacaktır. Gönül şunu da bilir; bir anlık huzurlu nağmenin tınısına, daima var olan kara kaplı sukütun el süremeyeceğini.
Ateist ahlakı konusunda aslında yazacak çok şey var fakat bir yandan da yok gibi. Zira, insanları inanç veyahut ideolojilerine göre değil, insanlıklarına göre değerlendiririm. Nice insanlar bilirim Müslümanım deyip de türlü türlü kisveler altında İslam'a aykırı eylemlerde bulunan, nice ateistler bilirim kisvesinde insanüstü Erdemler var olan...
Koyan'lar tarikatının uzaktan müridi olarak 31 mart seçiminde halka yaşatılan gerilimden ötürü yüksek sesle söylemek istediğim koyma şeysi; ebe damgası...
İçindeki fesat tohumların yüze yansıdığını düşünen gafil zannı. Mapusa bir bakın, içerisi baby face kaynıyor. Foto atarsam ne demek istediğimi anlarsınız. Elbette atarım, sorun yok. (Haha)
Sanırım bugünün en büyük mağduru Binali Yıldırım oldu. Tek fark; bu şakaya gülemediği gibi "aklımda" deme fırsatı da bulamadı. Oysa bizim hep aklımızdaydı efendim.
Sandıkta mesaj veren güruh iki kısımdır.
Birincisi; sen ne halt yersen ye, biz senin istikrarlı şakşakçılarınız.
İkincisi; ne kadar şakşakçı olsan da bil ki yediğin her haltı biliyoruz.
Birincisi; sen ne halt yersen ye, biz senin istikrarlı şakşakçılarınız.
İkincisi; ne kadar şakşakçı olsan da bil ki yediğin her haltı biliyoruz.
Siyah ile beyaz arasında maviye çalan bir duygudur. Zihin; hasret kavramı ile siyahı, kalp; her şey güzel olacak masumiyetiyle beyazı, uzaklara bakan gözler ise vuslat ümidiyle maviyi temsil eder. Topyekûn ebrulidir, tek tek ise kurşuni...
Mevzu bahis "insanın içini bayanlar" ise, evet görmemeli. Gidin başka yere kardeşim, milletin nerede ve nasıl denize gireceği sizi ilgilendirmesin.
Dürüst olmayan, arkadan vurmaya âmâde, kalleşvâri, şeref yoksunu, insanlıktan nasipsiz kimselerdir. Bazen şeref ismine sahip olanlarla ilginç diyaloglara sebep olabilir.
*ne zaman geldin?
-dün akşam vardım.
*şeref'le mi geldin?
-yok şeref'siz geldim.
*(iç ses: öyle de gideceksin...) dış ses: haa, iyi iyi...
*ne zaman geldin?
-dün akşam vardım.
*şeref'le mi geldin?
-yok şeref'siz geldim.
*(iç ses: öyle de gideceksin...) dış ses: haa, iyi iyi...
ya evde yoksan'nın aksine kendisini evde bulamama ihtimali olan kişinin sorabileceği şizofrenik soru. Eğer kendisini camlarda bekleyerek evham yapma aşamasına geldiyse, eyvah'tır, yazık'tır asjklsj...