nuri bilge ceylan'ın en samimi filmi. film kitap gibiydi açıkçası. diyaloglar, bir zamanlar “sinan” olmuş herkes için tanıdıktı. görsel olarak bir kış uykusu ve bir zamanlar anadolu'da değildi ancak yine de özenle çekilmiş özel sahneler vardı. ama filmin esas etkileyici kısmı taşra entelektüelinin sorunları, mücadelesi, yetersizliği değildi. film baba-oğul gerilimini çok iyi anlatmıştı. 30 yaşına geldim ve her geçen gün baba-oğul gerilimimizi babam lehine bozulduğunu görüyorum. babama her geçen gün daha çok hak veriyor, bir evlat olarak onun için çok az şey yaptığımı düşünüyorum. filmin sonunda babamı gözlerim dolu dolu özlemle andım. sanırım filmi de bu yüzden çok samimi buldum.
çok fazla şarkı, çok fazla kafaya sahiptim. yalnız bu bambaşka bir olay. çok net bir şekilde aurası var ve üstelik insanın kolundan değil paçasından tutup bir yerlere götürüyor sürükleye sürükleye hemde. sonrasında ise şarkının bitmesi ile resmen zirveden düşmeyi yaşıyorsun.
yorum, sözler, müzik! enfes!
çok önemli bir not, otomobilin camlarını kapatıp son ses dinleyin 4 hoparlör açık olsun. ya da kulaklık...
Sözleri :
Artık bana bakma,
Koynuma da girme.
Uzak ol,
Mazi ol.
Gönlümden vazgeç,
Kalbimi bırak.
Bakma, dönme,
Bırak beni böyle.
Rujumun rengini çalma,
Kalsın benim dudaklarımda.
Karşımdaki koltuk boş kalsın,
Şarkımız bir bana çalsın.
Merak etme, ben düşmem.
Bakma, dönme,
Bırak beni
Böyle...
yorum, sözler, müzik! enfes!
çok önemli bir not, otomobilin camlarını kapatıp son ses dinleyin 4 hoparlör açık olsun. ya da kulaklık...
Sözleri :
Artık bana bakma,
Koynuma da girme.
Uzak ol,
Mazi ol.
Gönlümden vazgeç,
Kalbimi bırak.
Bakma, dönme,
Bırak beni böyle.
Rujumun rengini çalma,
Kalsın benim dudaklarımda.
Karşımdaki koltuk boş kalsın,
Şarkımız bir bana çalsın.
Merak etme, ben düşmem.
Bakma, dönme,
Bırak beni
Böyle...
bir eşiktir. pek de numarası olmayan bir insan olduğunu fark etmek daha emin adımlarla yürümenin yere basmanın gerekli şartlarından biridir. gerisi kişiye kalmış.
İkinci yeninin son neferiydi. ikinci yeni'ye ve türk edebiyatına yeni bir ses yeni bir boyut kazandırdı. Şiirleriyle günümüz şairlerinin bir çoğuna ilham oldu. Dergi çıkarabilmek için evde ki antika eşyaları satacak kadar yazmaya bağlı birisiydi. Bu onun için bir tutkuydu. Bir sürü şiir yarım kaldı... mekanı cennet olsun, büyük usta.
Seher yeli çık dağlara
Güneş topla benim için
Haber ilet dört diyara canım
Güneş topla benim için
Umutların arasından
Kirpiklerin karasından
Döşte bıçak yarasından canım
Güneş topla benim için
Seher yeli yar gözünden
Havadaki kuş izinden
Geceleyin gök yüzünden canım
Güneş topla benim için
Ülkü tamer
Seher yeli çık dağlara
Güneş topla benim için
Haber ilet dört diyara canım
Güneş topla benim için
Umutların arasından
Kirpiklerin karasından
Döşte bıçak yarasından canım
Güneş topla benim için
Seher yeli yar gözünden
Havadaki kuş izinden
Geceleyin gök yüzünden canım
Güneş topla benim için
Ülkü tamer
İkinci yeni şairlerinden ve yaşayan en büyük şairdi. Şiir, sinema, çevirmenlik gibi alanlarda; çocuk edebiyatı, dergilerde yazıları, gazete yazıları gibi birçok türde ve geniş bir alanda faaliyet göstermiştir. Birçok şiiri şarkıların sözlerinde kullanılmıştır. Haluk bilginer'in güneşin oğlu filminde seslendirdiği "konuşma" adlı şiir ülkü tamer'e aittir.
bu yıl 32'si düzenlenen Sundance Film Festivali'nde, yazıp yönettiği yeni filmi 'Kelebekler' ile Dünya Sineması Büyük Jüri Özel Ödülü'nü aldı.
İşin daha zarif tarafı ise tolga karaçelik, bu filmi 18 gün gibi çok kısa bir süre çekti ve sinema öğrencilerinin de yardımıyla neredeyse hiçbir masraf yapmadı.
Hakan Karsak, Ezgi Mola, Ercan Kesal, Bartu Küçükçağlayan, Tuğçe Altuğ, Tolga Tekin ve Serkan Keskin başrolde yer alıyor, yani kadro gayet sağlam. Listeye alınası bir film gibi duruyor.
İşin daha zarif tarafı ise tolga karaçelik, bu filmi 18 gün gibi çok kısa bir süre çekti ve sinema öğrencilerinin de yardımıyla neredeyse hiçbir masraf yapmadı.
Hakan Karsak, Ezgi Mola, Ercan Kesal, Bartu Küçükçağlayan, Tuğçe Altuğ, Tolga Tekin ve Serkan Keskin başrolde yer alıyor, yani kadro gayet sağlam. Listeye alınası bir film gibi duruyor.
efil efil pişmanlık rüzgarları estiren, durduk yere adamın amına koyan bir bruno mars parçası.
but i just want you to know
i hope he buys you flowers,
i hope he holds your hand
give you all his hours when he has the chance
take you to every party
cause i remember how much you loved to dance
do all the things i should have done when i was your man...
but i just want you to know
i hope he buys you flowers,
i hope he holds your hand
give you all his hours when he has the chance
take you to every party
cause i remember how much you loved to dance
do all the things i should have done when i was your man...
Okuduğum en tuhaf kitap. Hakikatten en tuhafı.
Ben fantastik roman okumayı seven biriyim, hatta başka ne okuyor olursam olayım, yanında bir de fantastik roman okurum mutlaka.
Fakat okuduğum hiçbir fantastik karakter, öğe ya da olay, bu romanın hissettirdiği duyguları hissettirmedi diyebilirim.
Üniversite yıllarımdan birinde ev arkadaşım her gün tavsiye ediyor kitabı zorla odama koyuyor okumam için çırpınıyordu. Kendisinin hiçbir zaman boş bir tavsiyede bulunmayacağını biliyordum fakat genel melankolik hallerinden ötürü ön yargılıydım. Bir gün okula giderken çantamdan kendi kitabımı çıkarmış ve yüzyıllık yalnızlık'ı koymuş. Önce sinirlendim sonra güldüm... ama sonunda okumaya karar verdim. Okuduktan sonra ise arkadaşımı daha bir sevdim sanki.
Kitabı okurken, henüz yarısına bile gelmemişken bir anda her şey bitiverdi. Bir anda "ee daha ne yazdı bu adam, kitabın devamında ne anlatacak ki amk?" Düşüncesiyle doldum taştım. Ve okuma süresi boyunca koca bir ömrü yaşayıp kendimi yaşlanmış gibi hissettim.
Sanki hayat akmış gitmiş o süre içerisinde belki onlarca kitap okumuşum gibi...
Kitabı bir gecede bile bitirseniz, senelerdir okuyormuş hissine kapılmanız neredeyse kaçınılmaz. Koskoca bir tarihi yaşatan, zamanın akışını ve çağların değişimini hissettiren bir roman. Hakikatten tuhaf bir tecrübe.
Ben fantastik roman okumayı seven biriyim, hatta başka ne okuyor olursam olayım, yanında bir de fantastik roman okurum mutlaka.
Fakat okuduğum hiçbir fantastik karakter, öğe ya da olay, bu romanın hissettirdiği duyguları hissettirmedi diyebilirim.
Üniversite yıllarımdan birinde ev arkadaşım her gün tavsiye ediyor kitabı zorla odama koyuyor okumam için çırpınıyordu. Kendisinin hiçbir zaman boş bir tavsiyede bulunmayacağını biliyordum fakat genel melankolik hallerinden ötürü ön yargılıydım. Bir gün okula giderken çantamdan kendi kitabımı çıkarmış ve yüzyıllık yalnızlık'ı koymuş. Önce sinirlendim sonra güldüm... ama sonunda okumaya karar verdim. Okuduktan sonra ise arkadaşımı daha bir sevdim sanki.
Kitabı okurken, henüz yarısına bile gelmemişken bir anda her şey bitiverdi. Bir anda "ee daha ne yazdı bu adam, kitabın devamında ne anlatacak ki amk?" Düşüncesiyle doldum taştım. Ve okuma süresi boyunca koca bir ömrü yaşayıp kendimi yaşlanmış gibi hissettim.
Sanki hayat akmış gitmiş o süre içerisinde belki onlarca kitap okumuşum gibi...
Kitabı bir gecede bile bitirseniz, senelerdir okuyormuş hissine kapılmanız neredeyse kaçınılmaz. Koskoca bir tarihi yaşatan, zamanın akışını ve çağların değişimini hissettiren bir roman. Hakikatten tuhaf bir tecrübe.
çok başka çok...
öküz altında buzağı aramak gibi olmasın ama tecrübelerim bu kişi için “Dublör” diyor.
kötü anlaştığımız, uyum yakalayamadığımız her insan kötü olmak zorunda değil, iyi biridir esasen de biz anlaşmıyoruzdur, yoksa sıkıntı yoktur o başka. ama herkesle anlaşmak, ne bileyim..
zenginsozluk.com/foto
kötü anlaştığımız, uyum yakalayamadığımız her insan kötü olmak zorunda değil, iyi biridir esasen de biz anlaşmıyoruzdur, yoksa sıkıntı yoktur o başka. ama herkesle anlaşmak, ne bileyim..
zenginsozluk.com/foto
Lacivert boyalı gecelerde, Nostaljik müzik saatlerine göz kırpmak.
40-45 dakika sonra içine girilecek olan gündür. kadına şiddetin, cinsiyete dayalı mobbing'in Bu yıl daha da azalmasını ve zamanla yok olmasını diliyorum.
anne seni seviyorum.
anne seni seviyorum.
hayret kimse yazmamış, tabi ki hiç aşık olmamak. en temizi bu ama aşkın acısı da güzel be dayı. keşke her acının temelinde birini sevmek olsa.
şüphenin aklından silindiği gece başını yastığa koyduğu andır. deliksiz uyunur lan. temiz.
Nasıl ki aşık olurken bir formülle olmuyorsa bu işler, ayrılık acısını yenmenin de bir formülü matematiği yoktur.
Aşkın hissettirdiği, insanın benliğine kattığı güzellikleri yaşarken nasıl ki hesap kitap işlerine girmiyorsak; aşkın geride bıraktığı acıyı da tüm benliğimizle yaşamamız gerekir.
Bir şeylerden kaçmak yerine, o şeyin acı ya da mutluluğun ruhunuza zenginlikler katmasına neden engel oluyorsunuz ki?
Aşktan arda kalan o buz gibi ızdırabın hücrelerine karışmasına izin ver.
Acı, çoğu kez güzel şeylere gebe kalandır.
Aşkın hissettirdiği, insanın benliğine kattığı güzellikleri yaşarken nasıl ki hesap kitap işlerine girmiyorsak; aşkın geride bıraktığı acıyı da tüm benliğimizle yaşamamız gerekir.
Bir şeylerden kaçmak yerine, o şeyin acı ya da mutluluğun ruhunuza zenginlikler katmasına neden engel oluyorsunuz ki?
Aşktan arda kalan o buz gibi ızdırabın hücrelerine karışmasına izin ver.
Acı, çoğu kez güzel şeylere gebe kalandır.
şu kısmı vurucu olan muazzam parçadır;
“bunca diyar gezdim, gözlerin için...
niye küstün bana, el sözü için?
dilerim allah'tan sızlasın için...
uyan sunam uyan, uyan... derin uykudan.”
“bunca diyar gezdim, gözlerin için...
niye küstün bana, el sözü için?
dilerim allah'tan sızlasın için...
uyan sunam uyan, uyan... derin uykudan.”
"Sustu. Konuşmak lüzumsuzdu. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı."
Yusuf Atılgan - Aylak adam
Yusuf Atılgan - Aylak adam
t:attila ilhan'ın bir şiiri .
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
duygunun katli. düşüncenin somut hali.(?)
ayrıca bir sezai karakoç şiiridir.
Saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın
Saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen
Tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin
Gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinir
Sen kaç köşeli yıldızsın
Fabrika dumanlarında resmin
Kirli ve temiz haritaları doldurmuşsun
Hâtırasız ve geleceksiz bir iç deniz gibi
Aşka veda etmiş topraklarda durmuşsun
Benim geçmiş zaman içinde yan gelip yattığıma bakma
Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
Bir tek köşen bile ayrılmamışken bana
Var olan ve olacak olan bütün köşelerinin sahibi benim
Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
Sen kaç köşeli yıldızsın
(1954, Nisan)
2.
Evlerinin içi ayna döşeli
Ayna hâtıra gözler ve sevmek
Benim aşkım bin bir köşeli ah bin bir köşeli
Bir köşe gidince bin köşe yeniden gelecek
Ayna hâtıra gözler ve sevmek
Evlerinin içi kabartma bahar
Köşelerinde keklik gibi bakıp duran saksılar
Halıları öpe öpe nakış yapar nakış gibi ayaklar
Siz söyleyin insan seve seve ölmez ne yapar
Köşelerde keklik gibi bakıp duran saksılar
Evlerinin içi yeni güllerden
Görülmemiş güneşleri görülmemiş gözlerine getiren
Sağ köşedeki entari sol köşedeki şapka
Beni katil suların ortasına bıraka
Katil sular güneşi gözlerinden götüren
Evlerinin içi gurur döşeli
Benim aşkım bin bir köşeli ah bin bir köşeli
(1954, Mayıs)
3.
Sen geldin ve benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi ve üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin
Merhamet saçlarını ıslatan sessiz bir yağmurdu
Bulutlar geldi altında durduk
Konuştun güneşi hatırlıyordum
Gariptin yepyeni bir sesin vardı
Bu ses öyle benim öyle yabancı
Bu ses saçlarımı ıslatan sessiz bir kardı
Dişlerin öpülen çocuk yüzleri
Güneşe açılan küçük aynalar
Sert içkiler keskin kokular dişlerin
İçinden geçilen küçük aynalar
Ve güldün rengârenk yağmurlar yağdı
İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı
Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak
Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı
Sen geldin benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin
(1954, Mayıs)
4.
Taşların ortasında Leylâ'nın gözleri
Leylâ köşe köşe göz göz şiirin ortasında
Ben Leylâ'yı bulduğumdan yahut kaybettiğimden beri
Leylâ ya o adamın bardağında ya o dağın ortasında
Ben Leylâ gibi güneş doğarken uyanamam
Şehir gece gündüz benim içime uyur
Leylâ'yı götürüp Londra'nın ortasında bıraksam
Bir bülbül gibi yaşamasını değiştirmez çocuktur
Leylâ diyorsam kesik yanaklarıyla Leylâ
Üç köşeli dünyasıyla
Okuyla yayıyla yaylasıyla acımasıyla
Leylâ diyorsam şu bizim gerçek Leylâ
Biz seni işte böyle seviyoruz Leylâ
O gitti bize ağlamak kaldı kala kala
(1954, Aralık)
5.
Beni yeraltı sularına karşı iyi savun
Tırnağını taşa sürten yitik keçilere karşı
Bu çeşmenin üç köşesinden hangisinden su içecek
Senin bahtsız ve mesut Eyyub'un
Atların en güzel biçimini sessizce kalbime indiriyor
İçimde İstanbul çalkanırken bozbulanık çeşme
Bir dans için can vermeğe hazır bekliyorum
Sen orda gelirayak kuklalara insan gibi konuşmasını öğretme
Su akıyor birikiyor kan lekeleri
Kurtulsam diyorum bir eser buna engel
Öyle büyüyor öyle çoğalıyorsun
İstanbul kalmıyor
Hangi köşesinde huzur o köşesinde sen
Hangi köşesinde yeni çağlara uygun odalar
Ben bölünmez bir şairsem
Sen bölünmez bir anne
Bir çeşme
(1956, Haziran)
Saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın
Saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen
Tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin
Gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinir
Sen kaç köşeli yıldızsın
Fabrika dumanlarında resmin
Kirli ve temiz haritaları doldurmuşsun
Hâtırasız ve geleceksiz bir iç deniz gibi
Aşka veda etmiş topraklarda durmuşsun
Benim geçmiş zaman içinde yan gelip yattığıma bakma
Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
Bir tek köşen bile ayrılmamışken bana
Var olan ve olacak olan bütün köşelerinin sahibi benim
Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
Sen kaç köşeli yıldızsın
(1954, Nisan)
2.
Evlerinin içi ayna döşeli
Ayna hâtıra gözler ve sevmek
Benim aşkım bin bir köşeli ah bin bir köşeli
Bir köşe gidince bin köşe yeniden gelecek
Ayna hâtıra gözler ve sevmek
Evlerinin içi kabartma bahar
Köşelerinde keklik gibi bakıp duran saksılar
Halıları öpe öpe nakış yapar nakış gibi ayaklar
Siz söyleyin insan seve seve ölmez ne yapar
Köşelerde keklik gibi bakıp duran saksılar
Evlerinin içi yeni güllerden
Görülmemiş güneşleri görülmemiş gözlerine getiren
Sağ köşedeki entari sol köşedeki şapka
Beni katil suların ortasına bıraka
Katil sular güneşi gözlerinden götüren
Evlerinin içi gurur döşeli
Benim aşkım bin bir köşeli ah bin bir köşeli
(1954, Mayıs)
3.
Sen geldin ve benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi ve üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin
Merhamet saçlarını ıslatan sessiz bir yağmurdu
Bulutlar geldi altında durduk
Konuştun güneşi hatırlıyordum
Gariptin yepyeni bir sesin vardı
Bu ses öyle benim öyle yabancı
Bu ses saçlarımı ıslatan sessiz bir kardı
Dişlerin öpülen çocuk yüzleri
Güneşe açılan küçük aynalar
Sert içkiler keskin kokular dişlerin
İçinden geçilen küçük aynalar
Ve güldün rengârenk yağmurlar yağdı
İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı
Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak
Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı
Sen geldin benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin
(1954, Mayıs)
4.
Taşların ortasında Leylâ'nın gözleri
Leylâ köşe köşe göz göz şiirin ortasında
Ben Leylâ'yı bulduğumdan yahut kaybettiğimden beri
Leylâ ya o adamın bardağında ya o dağın ortasında
Ben Leylâ gibi güneş doğarken uyanamam
Şehir gece gündüz benim içime uyur
Leylâ'yı götürüp Londra'nın ortasında bıraksam
Bir bülbül gibi yaşamasını değiştirmez çocuktur
Leylâ diyorsam kesik yanaklarıyla Leylâ
Üç köşeli dünyasıyla
Okuyla yayıyla yaylasıyla acımasıyla
Leylâ diyorsam şu bizim gerçek Leylâ
Biz seni işte böyle seviyoruz Leylâ
O gitti bize ağlamak kaldı kala kala
(1954, Aralık)
5.
Beni yeraltı sularına karşı iyi savun
Tırnağını taşa sürten yitik keçilere karşı
Bu çeşmenin üç köşesinden hangisinden su içecek
Senin bahtsız ve mesut Eyyub'un
Atların en güzel biçimini sessizce kalbime indiriyor
İçimde İstanbul çalkanırken bozbulanık çeşme
Bir dans için can vermeğe hazır bekliyorum
Sen orda gelirayak kuklalara insan gibi konuşmasını öğretme
Su akıyor birikiyor kan lekeleri
Kurtulsam diyorum bir eser buna engel
Öyle büyüyor öyle çoğalıyorsun
İstanbul kalmıyor
Hangi köşesinde huzur o köşesinde sen
Hangi köşesinde yeni çağlara uygun odalar
Ben bölünmez bir şairsem
Sen bölünmez bir anne
Bir çeşme
(1956, Haziran)
vazgeçilen şey bir kişiyse “hırsızın hiç mi suçu yok?” dediğim şeydir.
bir kişi “bu kulaklara göre ağız değilim ben.” cümlesini söylediği anda vazgeçmiştir.
gereklidir de. insan bir şeyleri kendisi yaşayıp öğrenmeden pek de öğrenmiş olmuyor zaten.
bir kişi “bu kulaklara göre ağız değilim ben.” cümlesini söylediği anda vazgeçmiştir.
gereklidir de. insan bir şeyleri kendisi yaşayıp öğrenmeden pek de öğrenmiş olmuyor zaten.
sözlere, kelimelere değil, eylemlere güven.
bunu anlayabilirsen zaten benden daha iyi bir noktaya gelirsin. anlayamıyorsan da ben kendimi yoruyorum. neyse hadi teneffüse çık...
bunu anlayabilirsen zaten benden daha iyi bir noktaya gelirsin. anlayamıyorsan da ben kendimi yoruyorum. neyse hadi teneffüse çık...
yazarların kendisiyle ve kendisine dair ne varsa onunla ilişkilendirdiği, “budur be!” dediği o özel şarkıdır.
stüdyoda en uzun süre sorunsuz şekilde çalmaya çalıştığımız bir şarkıydı...
“Nobody knows, where you are?...
how near or how far.
Shine on you crazy diamond.”
(bkz:syd barrett)
stüdyoda en uzun süre sorunsuz şekilde çalmaya çalıştığımız bir şarkıydı...
“Nobody knows, where you are?...
how near or how far.
Shine on you crazy diamond.”
(bkz:syd barrett)
roger waters, sanırım alkollü ya da sinirli bir zamanda "shine the fuck on you crazy fucking diamond" için;
“it's about syd fucking barrett.” demiştir.
zaten shine on you crazy diamond da syd barrett için yazılmıştır.
"İt's not about all the crazy diamonds, it's about syd, and we have an article about him.”
evrendeki tüm şarkılar bir terazinin iki kefesine koyulacak olsaydı ve kefenin birinde sadece tek bir şarkı, diğer kefesinde ise diğer tüm şarkılar olacak olsaydı; o tek şarkı, kesinlikle bu şarkı olurdu. evrendeki diğer tüm şarkıları dengeleyecek güçte bir şarkı, benim için.
sol anahtarı evrendeki tüm parçalara tekabül eder.
“it's about syd fucking barrett.” demiştir.
zaten shine on you crazy diamond da syd barrett için yazılmıştır.
"İt's not about all the crazy diamonds, it's about syd, and we have an article about him.”
evrendeki tüm şarkılar bir terazinin iki kefesine koyulacak olsaydı ve kefenin birinde sadece tek bir şarkı, diğer kefesinde ise diğer tüm şarkılar olacak olsaydı; o tek şarkı, kesinlikle bu şarkı olurdu. evrendeki diğer tüm şarkıları dengeleyecek güçte bir şarkı, benim için.
sol anahtarı evrendeki tüm parçalara tekabül eder.
hasret gültekin'in yorumunun çok lezzetli olduğu türkü. buyrun efendim.
yeni yazar ama pek yeni değil. kalıcıdır inşallah da bir şeyler okuruz.
haşlanmış yumurta kardeşliği kuracağız sanırım.
edit: ekleme.
haşlanmış yumurta kardeşliği kuracağız sanırım.
edit: ekleme.
hoş gelmiş yeni yazar. artı-eksi oyu bol, yazıları daim olsundur.
manifesto is loading...
manifesto is loading...