İlkel bir düşünce sistemi ile erkeklere atfedilir. Kadın şefkat duyar, erkek korur. Zaten iradeden bağımsızdır erkeğin kadına karşı kurduğu iktidar değil mi ? hı hı evet. Eski kafa kurbağalar ben diye vraklıyor.
İçtenmiş gibi davranmak. Her şey bastırdığımız, yokmuş gibi davrandığımız duyguların, arzuların, kurulan bir yakınlıktan sonra ortaya çıkışından ibaret. Elbet bir gün yoruluruz.
Tarzını beğendiğim yazar.
Onun dışında beğendiğim fikirleri ile beğendiğim tarzı bir araya gelince bana kendimi iyi hissettiriyor.
Onun dışında beğendiğim fikirleri ile beğendiğim tarzı bir araya gelince bana kendimi iyi hissettiriyor.
"sizinle yaşadığım her şey kıyamet,
sizinle yaşadığım her şey cinnet,
sizinle yaşadığım her şey cinayetti.
ruh kirlendi
kalbimin kenarında atını durduranlar için
akrep beslemekteyim."
sizinle yaşadığım her şey cinnet,
sizinle yaşadığım her şey cinayetti.
ruh kirlendi
kalbimin kenarında atını durduranlar için
akrep beslemekteyim."
"artık" edatıyla cümleye başlamak gibidir, fazlası ile beklenmedik..
Varlık durumuna erişmek. Olmak bir acının ifşasıdır. Toksa olunmaz, oldurulur.
tom waits şarkısı..
sanırım inceliğin ve derine inmenin ve hatta önemsemenin naylonlaştığı bu zamana kendimce ayar vermek istiyorum. sığ sularda ne çok boğuluyoruz değil mi?
"rüya gördüğümü biliyorum ama rüya görmeye devam etmeye mecbur olduğumun da farkındayım, yoksa mahvolurum.."
İnanmak. Bence modern dünyanın cesur ödleği haline gelmiş insanın yer tutma telaşı ile girdiği labirent. insan, emin olsa idi ne istediğine bu kadar kaypak olmazdı!
bir bakış açısı taşımamak. yani her bakış açısını kabul etmek ama bir bakış açısına sahip olmamak..
Ciddilik. Özünde kırılgandır. Hiç kırılmamış olanlar bunu bilemezler..
Ellerinde etkinlik için bir çok entry tutan yazarlara sahip sözlük. Zulada ard arda paylaşılacak kadar çok entry var ama Sadece özel günlerde paylaşılıyor. Etkinlik sona erince sol frame kurumuş nehirlere dönüyor. Üstelik okunmadan oylanıyorsunuz vs. çok ilginç.. Bir önceki etkinlikte elinden geleni yapmış biri olarak; boşluk doldurmaktan başka bir işe yaramıyor. Etkinlik saatini beklemek yerine, yazma isteği ile dolu olunan her an paylaşım yapılsa, dinamik bir sol frame olsa, mantıklı olmaz mı ?
ateizmle pek bir ilgisi yoktur. genelde çizilen doğrusal ilişki, aslında tam ortasından çatlak gibidir. yani,
teizm < - - - - - > agnostisizm < - - - - - - > ateizm
gibi bir gradyan, pek isabetli bir model gibi durmaz. agnostisizmin temel kabulü, tanrının varlığının veya yokluğunun bilinemeyeceği yönünde. yani kabul, epistemolojik bir kabul. oysa ateizmin kabulü, tanrının olmadığı yönünde, yani ontolojik bir kabul. teizm de, tıpkı ateizm gibi, ontolojik bir kabule dayalıdır. agnostisizmin yorumu ise tanrıya değil, tanrı bilgisine dairdir.
teizm < - - - - - > agnostisizm < - - - - - - > ateizm
gibi bir gradyan, pek isabetli bir model gibi durmaz. agnostisizmin temel kabulü, tanrının varlığının veya yokluğunun bilinemeyeceği yönünde. yani kabul, epistemolojik bir kabul. oysa ateizmin kabulü, tanrının olmadığı yönünde, yani ontolojik bir kabul. teizm de, tıpkı ateizm gibi, ontolojik bir kabule dayalıdır. agnostisizmin yorumu ise tanrıya değil, tanrı bilgisine dairdir.
insan hoşça kalları, asılsız ve geçici gibi görünse de, ölümsüz olduğunu bildiği için uydurdu! velhasıl bugün oynuyoruz, ama yarın birbirimizi görmeyeceğiz. haydi kalın sağlıcakla..
bazen acıları perdelemek, onları yok saymak ve hatta tanımayı reddetmek yaşamaktan daha uygun bir seçenek gibi görülüyor.. ister istemez kaçıyor insan. korkuyor.. acılara tutunmamak da neyin nesi, değil mi? bunlara rağmen bazen yaşanacak olan yaşanıyor. sonuçta biriken tüm kırıkları bir sandığa kilitleyip orada bırakmak hoş görünebiliyor. sağlam bir kalbin parçaları bir yana insan içindeki kargaşadan belki de canavarlardan kaçma isteği duyuyor. teslimiyetten kaynaklanan acıların, üzüntülerin bir şekilde gün yüzüne çıkmasına izin verirsen sadece o anları yaşamak olmayacak karşılaştığın. kendinle hesaplaşacaksın, sorgulayacaksın. canın yanınca mücadele edeceksin. içinde belki bir canavar olacak ve onu tutamayacaksın. belki de pişman olduğun şeyleri sana yapmaya zorlayacak ve kendini tanımayacaksın. olur da korkularınla yüzleşmek durumunda kalırsan, kapattığın yerden çıkarlarsa sadece bırak onları.. bırak içinden geçsinler meydan okuma. çarpışmak seni sen yapanı elinden alır.. kırılganlığın korkundan beslenecek. üzüntü duyarsın bırak üzüntün kalsın. yorma kendini, sorgulama.. üzüntün nefrete dönüşürse kemirir içini. bir şeyleri yaşamaktan korkmana gerek de yok... ileri de olmadık bir zamanda çıkar kişiler karşına. bu demek değil ki kendini bırak. lakin iki dünyayı tek dünya yapmaya çalışma. bırak yürüngeleri paralel ise beraber dönsünler. yoksa çarpışmada zarar görmek kaçınılmaz..
bir insanın boşluğunu başkası ile doldurmak zaten olmaz. her kişi senin dünyanda kendi varlığı yaratır. sen de doldurabilecek bir boşluk varsa senin de onda doldurabileceğin bir boşluk varsa çok da güzel olur. ne dersin?
dürüstlük güzel şey de kendimize karşı bile dürüst olamazken başkasından dürüst olmayı beklemek de zor. şimdi ne diyor bu düşünen ben, diyebilirsin.. büyük korku bu dürüstlük. sadece an için insanların ağızlarından olmayacak kelimeler dökülüyor. sadece o an kurtuluyor ya sonrası? anın büyüsünü yaşamak için tozdan kuleler inşa etmek neden?
boşlukta yaşamak güzeldir. sonuçta bir boşluğun olduğunu biliyorsun. bunu bilmeden yarattıkları tamamen dolu dünyalarına birilerini dahil etmeye kalkan insanlardan daha insancıl hislerin var.. üzme kendini hadi!
bir insanın boşluğunu başkası ile doldurmak zaten olmaz. her kişi senin dünyanda kendi varlığı yaratır. sen de doldurabilecek bir boşluk varsa senin de onda doldurabileceğin bir boşluk varsa çok da güzel olur. ne dersin?
dürüstlük güzel şey de kendimize karşı bile dürüst olamazken başkasından dürüst olmayı beklemek de zor. şimdi ne diyor bu düşünen ben, diyebilirsin.. büyük korku bu dürüstlük. sadece an için insanların ağızlarından olmayacak kelimeler dökülüyor. sadece o an kurtuluyor ya sonrası? anın büyüsünü yaşamak için tozdan kuleler inşa etmek neden?
boşlukta yaşamak güzeldir. sonuçta bir boşluğun olduğunu biliyorsun. bunu bilmeden yarattıkları tamamen dolu dünyalarına birilerini dahil etmeye kalkan insanlardan daha insancıl hislerin var.. üzme kendini hadi!
bir dövüşçü değil. yapısı kapısı öyle değil. ama kendisinden güçlü, ayağı minderde daha sağlam kuvvetli adamlar tarafından ezilir. daima tokatlanır. saldırgan olmaya ve rakibinden dövüşü almaya zorlanır. hassas vicdan kolay zafer sunduğu için mütemadiyen dövüşülen yapılır. yoksa neden onunla ringe çıksınlar ki!
gizli tutulan şey. ki gerekli.. bilinmezliği içinde boğup atmak için gerekli.. nefret titretirken ruhu, sırlar direk olur iç dünyaya. leş kargalarına açık vermemek de gerek, zira içe açılan kapıların anahtarları orada..
zihinsel bir süreçtir. tüm uyum sağlamalar böyledir.. ama aşk, kesinlikle uyum sağlamaz. birini sevdiğimiz zaman uyum söz konusu olmadığını biliyoruz değil mi? ne vakit aşk aradan kalkar o vakit uyum sağlamaya başlarız..
iyi sözcüğü türkçe kökünde yararlı ve karlı, latince kökünde ise zenginlik mal anlamlarını içeriyor. bu etimolojik inceleme iyiliğin temelinde özdeksel bir yararlılık olduğunu göstermiş. toplumbilimciler ise bu terimi mallılar ve malsızlar olarak ileri sürmüş.
platon amca da yasalar adlı kitabında derki ; ''ilkel toplum koşulları bu toplumun insanlarını ticaret çabalarına zorlayacak kadar bozulmamıştı. yoksul değildiler ama zengin de olamazlardı. çünkü ne altın ne gümüş biriktirebilirlerdi. bir toplumda ne zenginlik, ne de yoksulluk varsa o toplum da iyilik de kötülük de yok demektir. çünkü böyle bir toplumda ne kendini üstün görme, ne haksızlık, ne kıskançlık, ne de çekememezlik vardır. bu çağın insanları çok iyi kişilerdi. açık sözlü yumuşak ve doğruydular. onlara hiçbir yasa gerekmiyordu.''
şimdi platon burada iyilik ve kötülüğün zamanla değiştiğini, iyilik olarak beliren mallanmanın sonra kötülüğe dönüştüğünü ve bunun tepkisi olarak da acımak, korumak ve yardım etmek anlamlarında yepyeni bir iyilik belirdiğini anlatıyor.
bence iyilik konusunda platon amcanın sorunu kötülüğün sadece mal üzerinden çıktığını düşünmesi. avcı ve toplayıcı topluluklarda bile insanlar arası çatışma çıkar. ki, bu toplulukta hiyerarşi minimal düzeydedir. en fazla 40 50 kişiden oluşur. çünkü besin bulmak konusunda bir garanti yok. herkes avladığını, topladığını topluluğun tamamı ile paylaşır. kararlar ortak alınır. kararı kabul etmeyen çekip gidebilir. bu kadar küçük ve eşitlikçi toplulukta bile insanların ihtiraslarının oluşmayacağının garantisini kim verebilir? biri diğerinin eşini kıskanabilir. gider onu ortadan kaldırabilir. birinin daha çok yemek aklına gelir. şefin karar mercisinde gücü olmamasına rağmen biri ben niye şef olmuyorum diyebilir. yani insanın içindeki kötülüğü sadece mal unsuruna bağlamak çok saçma.
kalbin içindeki nefsi yönler sadece mal ile sınırlanmaz ki. hem mal unsuru da bir put. sadece güce ve iktidara yol veren bir put. mal unsurunu ele alsak bile bunun asıl amaç ve tutku olan güç ile bağlamadan bırakamayız.
sonra tarım toplumları ortaya çıkıyor. tarım toplumları kalabalıktır. ve iş bölümü gerektirir. ekim, dikim ve hasat zamanlarını bilen bir sınıf, depolamadan sorumlu sınıf, tarlalarda çalışacak olan sınıf, organize edecek olan bir sınıf. liste uzar. yerleşik bir toplum ve toprağa bağımlı. çok dikkat edilmesi gerekiyor. hasat alınamaz ise on binlerce insan kırılabilir. avcı, toplayıcı bir toplum gibi 40-50 kişiden oluşmuyor. şimdi düşünelim bu kadar ayrı sınıf oluşuyor. bunların arasında hiç mi sorun olmayacak? belli kurallar gerek hiyerarşiyi korumak için. bu hiyerarşiyi aşmak isteyenler elbette olacak. bu da toplum normları için kötülük. yani olayı sadece ticarete ve mal unsuruna bağlamak çok sığ bir düşünce. bu konuda o kadar çok şey var ki yazılabilecek. iş yine hakikate bağlanıyor.
platon amca da yasalar adlı kitabında derki ; ''ilkel toplum koşulları bu toplumun insanlarını ticaret çabalarına zorlayacak kadar bozulmamıştı. yoksul değildiler ama zengin de olamazlardı. çünkü ne altın ne gümüş biriktirebilirlerdi. bir toplumda ne zenginlik, ne de yoksulluk varsa o toplum da iyilik de kötülük de yok demektir. çünkü böyle bir toplumda ne kendini üstün görme, ne haksızlık, ne kıskançlık, ne de çekememezlik vardır. bu çağın insanları çok iyi kişilerdi. açık sözlü yumuşak ve doğruydular. onlara hiçbir yasa gerekmiyordu.''
şimdi platon burada iyilik ve kötülüğün zamanla değiştiğini, iyilik olarak beliren mallanmanın sonra kötülüğe dönüştüğünü ve bunun tepkisi olarak da acımak, korumak ve yardım etmek anlamlarında yepyeni bir iyilik belirdiğini anlatıyor.
bence iyilik konusunda platon amcanın sorunu kötülüğün sadece mal üzerinden çıktığını düşünmesi. avcı ve toplayıcı topluluklarda bile insanlar arası çatışma çıkar. ki, bu toplulukta hiyerarşi minimal düzeydedir. en fazla 40 50 kişiden oluşur. çünkü besin bulmak konusunda bir garanti yok. herkes avladığını, topladığını topluluğun tamamı ile paylaşır. kararlar ortak alınır. kararı kabul etmeyen çekip gidebilir. bu kadar küçük ve eşitlikçi toplulukta bile insanların ihtiraslarının oluşmayacağının garantisini kim verebilir? biri diğerinin eşini kıskanabilir. gider onu ortadan kaldırabilir. birinin daha çok yemek aklına gelir. şefin karar mercisinde gücü olmamasına rağmen biri ben niye şef olmuyorum diyebilir. yani insanın içindeki kötülüğü sadece mal unsuruna bağlamak çok saçma.
kalbin içindeki nefsi yönler sadece mal ile sınırlanmaz ki. hem mal unsuru da bir put. sadece güce ve iktidara yol veren bir put. mal unsurunu ele alsak bile bunun asıl amaç ve tutku olan güç ile bağlamadan bırakamayız.
sonra tarım toplumları ortaya çıkıyor. tarım toplumları kalabalıktır. ve iş bölümü gerektirir. ekim, dikim ve hasat zamanlarını bilen bir sınıf, depolamadan sorumlu sınıf, tarlalarda çalışacak olan sınıf, organize edecek olan bir sınıf. liste uzar. yerleşik bir toplum ve toprağa bağımlı. çok dikkat edilmesi gerekiyor. hasat alınamaz ise on binlerce insan kırılabilir. avcı, toplayıcı bir toplum gibi 40-50 kişiden oluşmuyor. şimdi düşünelim bu kadar ayrı sınıf oluşuyor. bunların arasında hiç mi sorun olmayacak? belli kurallar gerek hiyerarşiyi korumak için. bu hiyerarşiyi aşmak isteyenler elbette olacak. bu da toplum normları için kötülük. yani olayı sadece ticarete ve mal unsuruna bağlamak çok sığ bir düşünce. bu konuda o kadar çok şey var ki yazılabilecek. iş yine hakikate bağlanıyor.
heavy metalin babaları, Gelmiş geçmiş en iyi rock gruplarından biridir. Şarkıları ölümcül güzelliğe sahiptir. Onları efsane yapan şarkıları ;
Symptom of the universe
electric funeral
paranoid
sweet leaf
hand of doom
iron man
solitude
Symptom of the universe
electric funeral
paranoid
sweet leaf
hand of doom
iron man
solitude
Kabalık samimiyet oldu, adabı muaşeret tarumar.
Öldürmez süründürür. Ağrıyan dişin üstüne karanfil tanesi sıkıştırılırsa ağrı hafifler. Ve Biraz uyuşma sağlanabilir.
Hüzne yakın. Acaba gerçekten var mı şöyle, aynı anda hem ağlayan hem gülen iki insanın dudak dudağa, Shakespeare'in Ayrılık sonesini birlikte okuyarak ayrıldığı ve bir daha da birbirlerinden haber almadığı durumlar..
Yeni yaşı mutlu, doğum günün kutlu olsun. Nice mutlu, neşeli ve yaşam dolu yaşlara..