iğrenç fakat daha kötüsü ter ve parfüm kokusunun birbirine karışmış halidir. kokuyu, parfümü üzerine boca ederek bastırdığı sanan, sıcaklık 45 derece olmuş, yaprak kımıldamamış, nem %85 leri görmüş hiç fark etmez sadece pazar günleri banyoya girmeye ant içmiş yurdum insanları var.
kazanırken bile bu kadar çirkefleşen bir taraf kaybettiğinde neler yapmaz diye düşündüren eylem.
spor yapmak. tecrübeyle sabit.
yalan kişinin kendi kendine uyguladığı bir sağaltım biçimi olarak su yüzüne vurur. bu gölge oyununun ne kadar hoş ya da ne kadar berbat bir oyun olduğu sorunu, etik bir sorundan ziyade estetik bir sorundur.
insanların çüküyle memesiyle vajinasıyla kafayı bozmuş, kendine dert edinmiş başka bir millet daha bulamazsınız. bir de sadece tahammül edilebilirmiş, saygı da neymiş bla bla.. aferin otur 5.
oluşan alışkanlıklar ve başta yalnız kalma olmak üzere hayattaki bir çok durumun yarattığı endişeye karşı paylaşımın getirdiği rahatlık sürdürüyorsa ilişkiyi, birlikte var olmanın anlamı dünya dışında kalmamışsa ve tutkuların tek kıvılcımı yoksa, tüm bunların farkına varıldığı o an işte bitmiştir o ilişki..
bir şeye güven duyabilmeniz için, onun sizin kontrolünüz dışında olması gerekir. güven böyle oluşur; bir ayaktan yoksun, sakat bir şekilde doğar. eğer bir çocuk denizde fazla açılamıyorsa, bu, onun kendine değil, denize olan güvensizliğinin bir sonucudur. kişinin kendisi kendi kontrolü dışında olmadığına göre, öze yönelik güven şeklinde tanımlanan hilkat garibesi şey de tamamen bazı dışsal kaynakların (makam, para, ruj markası vb.) getirdiği kaygısızlığa karşılık gelir.
sözlüğe her girişimde sağ tarafta çıkan reklam. bir tek bana çıktığını düşünmeye başladım. işaretler her yerde!
dinamik bir süreçtir ve hiçbir zaman tamamlanmaz.
birbirlerine yaklaşan bilardo topları, birbirlerine en fazla çaplarının toplamı kadar yaklaşabilir; sonra her şeyi bitiren dokunuş gelir ve yaklaşma yönlerine, hızlarına ve diğer birçok parametreye göre uzaklaşmaya başlarlar. bu da tanıma eyleminin bir başka boyutunu gözler önüne serer: asimptotik oluşu. yani yaklaşabilirsiniz, ama dokunamazsınız. orada hep bir öz vardır, ulaşamayacağınız..
birbirlerine yaklaşan bilardo topları, birbirlerine en fazla çaplarının toplamı kadar yaklaşabilir; sonra her şeyi bitiren dokunuş gelir ve yaklaşma yönlerine, hızlarına ve diğer birçok parametreye göre uzaklaşmaya başlarlar. bu da tanıma eyleminin bir başka boyutunu gözler önüne serer: asimptotik oluşu. yani yaklaşabilirsiniz, ama dokunamazsınız. orada hep bir öz vardır, ulaşamayacağınız..
kalabalıkların içinde ol, çokluğun içinde yüz, gürültünün içine gömül ve fakat her halukarda kendinle baş başa kal. kalabil. kalmayı bil. kendinle, kendi kendine, içinin sessizliğini duy. ne yapıp edip içindeki sessizlikte uyu..
iki kişi arasında yaşanan tensellikle bir ilgisi yoktur; tek bir kişiden kaynaklanır. bir erotist için dünyanın kendisi başlı başına bir baştan çıkarıcıdır, o da bilerek kendisini ona teslim eder. erotizm, kadın-erkek ilişkilerinden ziyade, insan ve kendisi arasındaki ilişkiyi temel alır. tam da bu yüzden insan kendisini, yakınlık çabasındaki herkese (bilhassa arkadaşa) karşı korumalıdır. çünkü onlar, insanın çevresinde entelektüel bir karşıtlık oluştururlar ve insanın kendi kendisinin esteti ve erotisti olmasını engellerler..
depremler oluyor içimde korkuyorum. kalbimi ruhumun yatağına saklıyorum. öksüz kalmış içimdeki büyümeyen asi uysal çocuk benlik.. "neden?" diye yırtarcasına çıkmak isteyen sessiz çığlıklara sarılıyorum. üzerime geliyor korkuluklar ya da herkes olmuş birer canavar. şiddetli sanrılarımla bir olup örtüyorum ruhumun kapılarını dışarı açılan. üvey yapılarla kuşatılıp tam kendime yabancılaşırken bir melek doğuyor. mazideki dualarıma cevap gibi.. duvarlar yerine beni kanatları ile sarıyor..
vücudun çürüyüp dökülürken yeryüzünün kaynamasına bak, ölmeyi bekle. ne olursa olsun, önce ölüme karşı savunmasız olduğunu unutma. diyelim bir gün yine yürüyorken birden tanrı misafiri bir sancı saplandı boynundan leğen kemiğine kadar. tanrı armağanı davet beklemez. ne yapacaksın? oturmana bile izin vermeksizin seni kaldırıp yere vurduğunda onunla da dalga mı geçeceksin? bunun için acele edip seveceksin; yani sırf ölüm var diye. düşmemek için midir, bilinmez, bir yaprağın ucunda titreyen çiğ damlasına benzer hayatın kendisini de aşıp seveceksin. toprakla ilgileneceksin sonra. insan sevdiğini toprağa düşürmeli. eninde sonunda yine toprağa düşürecek, lakin önceden toprakla yıkamalı insan sevdiğini. madem ki maşuk, aşığı toprağa düşürüp arıtır, aşık da maşuğu toprağa düşürmelidir. asterea tanrıların yanından dünya'ya doğru baktığında hiç yıldız göremediği için ağlar, gözyaşları tanrıların yanında dökülmüş olsa da, eninde sonunda toprağa düşer. topraktan sır gibi bir çiçek bitiverir; sırlar bu çiçeklerde saklanır. yapılmış bütün hataların affolunduğu anne kucağı, insana iki kez açılır..
Oylamaya katılan kadınlar nasıl bir kişisel tercihle erkeklerle aynı tuvalete girmeyi düşündüler merak ediyorum. Medeniyet denince akan sular duruyor nerede kaldı adab-ı muaşeret..
Boyun düzleşmesine bağlı olarak da gelişebilen rahatsızlık. İki kürek kemiğinin arasında şiddetli ağrılara neden olabilir, yatağın içinde dönmekte güçlük çekebilirsiniz.
Hem sapık hem korkak. Ruh hastası yobaz piç. Olaya şahit olup müdahale etmeyenlere de yazıklar olsun. Üstelik serbest bırakılmış bir de tahrik oluyorum demiş. Elbette senin türbanlı bacılarının yanında esamesi bile okunmaz. Ne diyebilirim; akp döneminde gerçekleşmiştir.
tinsel benliği yüceltmek için, tinsel benliği yoketmeye yönelen işlemler. dünya zevklerini küçümseme temeline dayanır. tanrı'dan gayri her şeyden vazgeçmektir. bir ahlak öğretisidir evet..
29. uluslararası istanbul film festivalinde altın lale ile ödüllendirilmiş, felix van groeningenın dram ve absürd komediyle harmanlanan, sürekli kaybeden, yalnız insanların hikayesini anlatan belçika yapımı güzel filmi..
''"hayatımın içinden akıp giden tren, yoluna devam ediyordu..
ancak trenleri birçok nedenden dolayı affedebiliriz. en basiti, o bir trendir.
arabaların tersine, trenler dünyanın arka tarafında ilerler.
istasyona yakın kenar mahalle evleri diğerlerinden biraz daha iyi haldedir.
ama raylarda yol alırken yalnızca kötü halde olanları görebilirsiniz.
hiçbir araba yolculuğu, bir memleket hakkında tren yolculuğu kadar fikir veremez.
bahçelerimize, çatı katlarımıza ve barakalarımıza bakarsınız.
iplerde kuruyan iç çamaşırlarımızı görürsünüz.
bahçe süslerimize, kerevizlerimize, pırasalarımıza, verandalarımıza ve tuğladan yapılma barbekülerimize bakarsınız.
flaman topraklarında boy gösteren, mahkeme kararınca onaylanmış ama tadı olmayan otları ağır ağır yiyen inekleri görürsünüz.
rayların kenarındaki, yere sabitlenmiş tozlu mermer ve granitlerin, sevdiklerimizin son durağı olan yeri simgelediklerini görmek istiyorsanız, trene binin."
''"hayatımın içinden akıp giden tren, yoluna devam ediyordu..
ancak trenleri birçok nedenden dolayı affedebiliriz. en basiti, o bir trendir.
arabaların tersine, trenler dünyanın arka tarafında ilerler.
istasyona yakın kenar mahalle evleri diğerlerinden biraz daha iyi haldedir.
ama raylarda yol alırken yalnızca kötü halde olanları görebilirsiniz.
hiçbir araba yolculuğu, bir memleket hakkında tren yolculuğu kadar fikir veremez.
bahçelerimize, çatı katlarımıza ve barakalarımıza bakarsınız.
iplerde kuruyan iç çamaşırlarımızı görürsünüz.
bahçe süslerimize, kerevizlerimize, pırasalarımıza, verandalarımıza ve tuğladan yapılma barbekülerimize bakarsınız.
flaman topraklarında boy gösteren, mahkeme kararınca onaylanmış ama tadı olmayan otları ağır ağır yiyen inekleri görürsünüz.
rayların kenarındaki, yere sabitlenmiş tozlu mermer ve granitlerin, sevdiklerimizin son durağı olan yeri simgelediklerini görmek istiyorsanız, trene binin."
Psikiyatrik problemler üzerine kurulu, senaryo ve işleyişi bakımından diğer filmlerden oldukça farklı etkileyici bir film. Tavsiye edilir.
Mr. Nobody' nin yönetmeni Jaco Van Dormael'in 2015 yapımı komedi filmi. Belçikada bir apartman dairesinde oturan Tanrı, karısı meryem evden kaçan oğlu isa ve küçük kızları ea'nın iç hesaplaşmaları ve bunlar üzerinden inançları yerden yere vurmasının komik bir dille anlatıldığı sanılmış. Evet betimler, görsellik harika. Hatta bu yönüyle Amelie filmine oldukça benziyor. Fakat tanrının modern dünyadaki parodisi, sizin inancınızla ters düştüğünden gülmekten ziyade kızmanız olası.
İzledikten sonra neye hizmet ettiği anlaşılamayan geçen zamana hayıflandıran saçma sapan filmlerdir.
(bkz:a cure for wellness )
(bkz:a cure for wellness )
paul celan'ın ile ingeborg bachmann'ın mektuplaşmalarının kitabı.
ingeborg bachmann'dan
"durup dururken seni daha şiddetle düşünmeme yol açacak bir şey yaşamadım. her şey eskisi gibi, işim var, başarılıyım, çevrem nedense erkeklerle sarılı ama bana pek bir şey ifade etmiyor bu: sen, güzellik ve hüzün, akıp giden günlerin üzerine dağılıyor."
paul celan'dan
"anlatabileceğin her şeyi yaz bana, bunun ötesinde, ara sıra da insan yalnızken ve sadece uzaklara konuşabilirken akla gelen sözcüklerden birini de yaz. bende aynısını yaparım. bu saatin en parlak anı."
ingeborg bachmann'dan
"beni seine nehri'ne götür, küçük balıklara dönüşene ve birbirimizi yeniden tanıyana kadar bakalım sularına."
paul celan'dan
"bir gün ve bir gün daha
lodoslu sen.
sessizlik yürüdü yanımızda
ikinci, belirgin bir yaşam gibi.
kazandım, kaybettim, inandık yavan mucizelere,
göğe irice yazılmış dal, taşıdı bizi
büyüdü ayın çizdiği yolda,
bir sabah yükselip girdi düne, şamdanı aldık,
ağladım avucuna..."
ingeborg bachmann'dan
"durup dururken seni daha şiddetle düşünmeme yol açacak bir şey yaşamadım. her şey eskisi gibi, işim var, başarılıyım, çevrem nedense erkeklerle sarılı ama bana pek bir şey ifade etmiyor bu: sen, güzellik ve hüzün, akıp giden günlerin üzerine dağılıyor."
paul celan'dan
"anlatabileceğin her şeyi yaz bana, bunun ötesinde, ara sıra da insan yalnızken ve sadece uzaklara konuşabilirken akla gelen sözcüklerden birini de yaz. bende aynısını yaparım. bu saatin en parlak anı."
ingeborg bachmann'dan
"beni seine nehri'ne götür, küçük balıklara dönüşene ve birbirimizi yeniden tanıyana kadar bakalım sularına."
paul celan'dan
"bir gün ve bir gün daha
lodoslu sen.
sessizlik yürüdü yanımızda
ikinci, belirgin bir yaşam gibi.
kazandım, kaybettim, inandık yavan mucizelere,
göğe irice yazılmış dal, taşıdı bizi
büyüdü ayın çizdiği yolda,
bir sabah yükselip girdi düne, şamdanı aldık,
ağladım avucuna..."
Sözlüğün bir köşesinde insanların heveslerini kırmak için pusuda bekleyen, aynı fasit dairenin etrafında dönüp duran, kafası dumanlı, fikir sahibi değil ama cahil cesareti büyük bir kaç yazara sahip sözlük. sol frame gece bıraktığım yerde kalmış. Yazılan bir kaç giri deseniz; onlar da oylanmıyor. Orada oturup ota boka " ne de güzel ayar verdim" sanrılarıyla oturacağınıza bir işe yarayın. Aktif yazarların yazma hevesinin içine etmeyin.
Kremlenmek. Sabah ve gece tüm vücut, Bir kaç saatte de bir de ellerimi kremliyorum. Bağımlıyım evet.