sevdiğimiz eylem biçimlerinden biri. insanlar bağırmayı severler; etrafındaki herkesin bağırdığı insan ise bağırır. daha da ilginç olanı, bağıran insanlar, bağırmayan insanları ''bağırmamakla'' suçlar. insanlık çoğu durumda fazla düşünmeyi sevmez; etrafındaki herkesin düşündüğü insan da düşünür. daha da ilginç ve hazin olanı ise, düşünen insanların bağırmamakla suçlanmasıdır. onlar, bir çağdan diğerine bağıran insanlardır; olduğu yerde bağıran insanların sesi ise, kubbede hoş bir sada olarak kalır..
insan, hayatta kendisini olasılıklara en çok kapattığı zamanlarda "aşık olmaya" meyilli olur.
Aşık olmak demektir. Yani türkçe'de "aşka düşmek" anlamına gelmez. Ama nedense sürekli yanlış kullanılır. ingilizce'de tamamen edilgen olan bu durum, türkçe'de buram buram etkenlik kokar; "ben yaptım, oldu." kokar.
aşka düşmek" formuna da birkaç yerde rastlamışlığım var; onlar da genellikle lirik anlatımın hakim olduğu okumalardı muhtemelen (leyla ve kays gibi).
aşka düşmek" formuna da birkaç yerde rastlamışlığım var; onlar da genellikle lirik anlatımın hakim olduğu okumalardı muhtemelen (leyla ve kays gibi).
Hava böyle iyi, aynen devam. 👍
Bir kaç saat evvel bana da uğramış. Sanıyorum hepimize uğramış. Okuyarak artıladığını düşünmek istiyorum. Bu yüzden; İ love you melek..
Ne bileyim füsun..
"taşta saklandım ben yıllarca taşta
bu yüzden anlamıyorsun öfkem nasıl sert
nasıl taze, nasıl bozulmadı taşıdığım ...
ağır bir taşla yaşadım nasıl,
beni esirgeyen taştı da öyle söküldü sabrım
nasıl benzedim taşa, ya da taş bana nasıl
bilemezsin!.."
bu yüzden anlamıyorsun öfkem nasıl sert
nasıl taze, nasıl bozulmadı taşıdığım ...
ağır bir taşla yaşadım nasıl,
beni esirgeyen taştı da öyle söküldü sabrım
nasıl benzedim taşa, ya da taş bana nasıl
bilemezsin!.."
"..dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
unutuşun o tunç kapısını zorlar
ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
işte, doğduğun eski evdesin birden,
yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
ve cümle yitikler,mağluplar,mahzunlar.."
unutuşun o tunç kapısını zorlar
ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
işte, doğduğun eski evdesin birden,
yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
ve cümle yitikler,mağluplar,mahzunlar.."
Pek bir önemsenir. Çoğu zaman kaydedilir veyahut screenshot yapılır. Ara ara açıp okunur. Zaman geçtikçe yüzüne bakılmaz. " ne kadar gereksizlik yapmışım sil gitsin " denir. Sonrası bir hafiflik..
Aynı adlı romandan uyarlanan, polonya'nın almanlar tarafından işgal edilmesi sırasında musevi bir aileyi hayvanat bahçesindeki bir kafeste nazilerden saklayan bir çiftin öyküsü. Son zamanlarda izlediğim berbat filmlerden biri daha. Oyunculuklar gayet başarısız, gerçek hikayeden uyarlanan gerçekliğini tamamen yitirmiş, ilginç aksanlı 3. Sınıf bir film. İzlemeyin sıkılırsınız..
sürekli bir hüzün halini tanımlaması gerekmez. güçlü zihinleri ayakta tutar, zayıf zihinleri ezer. sanatsal kaygıyla birinci dereceden akrabadır. bunu da içe yöneliş destekli oluşuna bağlayabiliriz. dışarıya yönelmeyi salık veren bütün ilgi odaklarından daha güçlü bir içe yöneliş, kendi tekilliğinde (singularite) sonlanabilecektir. böylece karakter, o çok büyük kütlesini (melankolisini) tek bir noktaya çökerterek kara deliğe dönüşecektir. kuvvetle muhtemeldir ki, bu aşamadan sonra birçok kurbanı olacaktır onun. mesele bu noktada kurbanı kurtarmak değil, onu daha iyi bir ölüme yolculamaktır. içe yönelmemenin sonucunda ise karakter, enerjisinin tümünü dışarıya dağıtarak uzaya dağılacaktır. karakterler arası uzaydaki imzası, belki de başka herhangi bir karakter üzerindeki yaşanmışlık düzeyinde olur..
su gibi; onu kavramaya çalıştığımda bütün elimi merhametle sarıyor ve ıslatıyor ya da su ölüme benziyor ve tutku onu yeterince ısıttığında geri dönmek üzere kaybolup gidiyor. Ölüm insanın içinde. gözleri meraklı bir çocuğun gözleri gibi, apaçık, ortada..
hem nolmuş ! başkaları da ölmüş. Bu bir avuntu değil. ben içmeyeceğim, o benim ciğerlerime üfleyecek.
hem nolmuş ! başkaları da ölmüş. Bu bir avuntu değil. ben içmeyeceğim, o benim ciğerlerime üfleyecek.
Ahım şahım bir mesele değildir. Zira çoğu zaman; sorun çıkarıp, can sıkabilir, insanı sinir sahibi yapabilirler. Bu yüzden düşünmemek faydalı bir eylemdir. Fakat bu tiplerin dışında adrenalin yaratıcılığını da beraberinde getirenler vardır. İşte o an " acaba geri dönsem mi ?! " dedirtebilirler.
Görmediğim sürece sorun yok. Hayır! düşününce bir ürperdim şimdi. Görmesem de sorun var.
Eğer kardeşiniz yapıyorsa ve buna da mecbur bırakılmışsa işkenceye dönüşebilir.
İlk sırada " rüyamda seni gördüm " yer alır. Gayet "masumane" sarfedilmiş bir yalandır..
Peşin edit: özet geçseydin be mübarek sesleri duyuyorum.. aşk olsun (:
güzellik ve zeka ortak noktalarından bazıları genetik miras, çevresel etkiler ve bireysel çabalar olan ki kavram olmakla birlikte, klişeler üzerinde tek kişide birleşmesine anlamsız şekilde tepkiler verilen iki kavramdır.
güzellik olarak estetiği ele aldığımızda insanlık tarihinde estetik kaygıların ne çeşitlilik gösterdiğini ve simetri, oran gibi matematiksel kavramlarla standart hale sokulan fenomen yönünü ele almak mümkün. aynı şekilde zeka kuramlarının gelişimi üzerine konuşmak ve çoklu zeka kuramında yer alan 9 çeşit zekanın yanı sıra ahlaksal zeka diye bir kavramı da düşünmek mümkün. her ne kadar ahlaksal zeka diye ortaya atılan zekanın değerler boyutunda var olmuş duygusal zeka uzantısı olarak görsem de tartışılan bir konuydu. şimdi bu kadar çok terimi kullananı da dahil ederek dilin semantik boyutundan pragmatik boyutuna taşıyıp ardından kendi aralarındaki kombinasyonları anlama, belirsizlik ve çok anlamlılık üzerinden değerlendirmeye kalmak epey büyük çaba isteyecektir. güzellik ve zeka kavramı ile uğraşıp duran hedef kitlenin potansiyeli düşünülünce böylesi bir analiz son derece anlamsızdır. çöpe atacak zaman ve efor mevcut ise o başka.
yargı hakkını nereden elde ettiği bilinmeyen bazı kimseler açısından ulaşılan ve dile getirilmekte büyük bir heves sergilenen, "güzel kızlar aptaldır, çirkin kızlar zekidir." klişesini ele alalım. böyle bir genellenmeye ulaşan ve bunu kullanmaktan çekinmeyen birinin algı sınırlarını oturup düşünmek gerek. gayet basit şekilde görüldüğü üzere; mevcut kavramların en fazla ikisini bir araya getirebilme koşulu gereği 4' ün 2' li kombinasyonları arasında bir araya gelemeyen güzellik-çirkinlik ve aptal-zeki ikilileri dışarıda bırakılarak oluşturulan 4 kümeden ikisi göz ardı edilmiştir. güzel ve zeki, çirkin ve aptal. bilal'e anlatır gibi bu kadar açıklamaya ne gerek var deniyorsa da muhatap alınan kişilerin seviyesine inip de kişiler boyutundan gelmiş bir genellemeyi yine kişilerden örnekler vererek çürütmek yerine yapılan hatayı düşünsel boyutta yüzlerine çarpmak daha tercih edilesi.
devam edelim. şimdi bu genellemeyi dile getiren kişilerin bunu neden yapabileceklerini düşünelim. kız ve erkek açısından ayrı ayrı ele almamız gerekiyor. bu genellemeyi yapan bir kız, büyük ihtimalle güzel ve zeki kızlar kümesinin bir elemanı olamamakla beraber bu kümedeki kızlara büyük bir kıskançlıkla yaklaşmaktadır. bir kişinin kendini aptal kategorisine sokması düşük olasılık olduğu için "zeki" kavramının bulunduğu ikililerden çirkin ve zeki kümesinin bir elemanı olduğunu düşünmesi büyük olasılık. çirkin ve aptal kümesi atıl vaziyette zaten. halbuki algı sınırları yarı yarıya daraltması yüzünden bu genellemeye ulaşan kızımızı aptal kategorisinde değerlendirmek daha uygun olacaktır.
bu genellemeyi yapan erkekleri değerlendirelim. ilk olarak, kendisiyle birlikte olmalarını düşük ihtimal olarak gördüğü güzel ve zeki kız kümesi ile birlikte olmak istemediği çirkin ve aptal kümesini denklemlerinde ihmal ederek başarıya ulaştığını düşünmektedir. yukarıda belirtiğimiz aptallık gösteren bu davranışa ek olarak ortada ciddi bir öz güven kaybını görmekteyiz. yani aptal da olsa desteksiz bir öz güven patlamasıyla zeki ve güzel bir kız ile birlikte olamayı deneyebilirdi. x sonsuza giderken x^(-1) in limiti kadar umutsuz da değil hani. sosyal, ekonomik ve kültürel değişkenler denkleme girdiğinde güzel ve zeki bir kızın işine yarayabilirler.
gay ve lezbiyen kategorilere ayrıca değinmek, mevcut analizde değişkenler üzerinde gerekli yer değiştirmeler yapılmasından mütevellit sonuca ulaşmak mümkün olduğu için lüzumsuz görülmüştür.
güzellik ve zeka ortak noktalarından bazıları genetik miras, çevresel etkiler ve bireysel çabalar olan ki kavram olmakla birlikte, klişeler üzerinde tek kişide birleşmesine anlamsız şekilde tepkiler verilen iki kavramdır.
güzellik olarak estetiği ele aldığımızda insanlık tarihinde estetik kaygıların ne çeşitlilik gösterdiğini ve simetri, oran gibi matematiksel kavramlarla standart hale sokulan fenomen yönünü ele almak mümkün. aynı şekilde zeka kuramlarının gelişimi üzerine konuşmak ve çoklu zeka kuramında yer alan 9 çeşit zekanın yanı sıra ahlaksal zeka diye bir kavramı da düşünmek mümkün. her ne kadar ahlaksal zeka diye ortaya atılan zekanın değerler boyutunda var olmuş duygusal zeka uzantısı olarak görsem de tartışılan bir konuydu. şimdi bu kadar çok terimi kullananı da dahil ederek dilin semantik boyutundan pragmatik boyutuna taşıyıp ardından kendi aralarındaki kombinasyonları anlama, belirsizlik ve çok anlamlılık üzerinden değerlendirmeye kalmak epey büyük çaba isteyecektir. güzellik ve zeka kavramı ile uğraşıp duran hedef kitlenin potansiyeli düşünülünce böylesi bir analiz son derece anlamsızdır. çöpe atacak zaman ve efor mevcut ise o başka.
yargı hakkını nereden elde ettiği bilinmeyen bazı kimseler açısından ulaşılan ve dile getirilmekte büyük bir heves sergilenen, "güzel kızlar aptaldır, çirkin kızlar zekidir." klişesini ele alalım. böyle bir genellenmeye ulaşan ve bunu kullanmaktan çekinmeyen birinin algı sınırlarını oturup düşünmek gerek. gayet basit şekilde görüldüğü üzere; mevcut kavramların en fazla ikisini bir araya getirebilme koşulu gereği 4' ün 2' li kombinasyonları arasında bir araya gelemeyen güzellik-çirkinlik ve aptal-zeki ikilileri dışarıda bırakılarak oluşturulan 4 kümeden ikisi göz ardı edilmiştir. güzel ve zeki, çirkin ve aptal. bilal'e anlatır gibi bu kadar açıklamaya ne gerek var deniyorsa da muhatap alınan kişilerin seviyesine inip de kişiler boyutundan gelmiş bir genellemeyi yine kişilerden örnekler vererek çürütmek yerine yapılan hatayı düşünsel boyutta yüzlerine çarpmak daha tercih edilesi.
devam edelim. şimdi bu genellemeyi dile getiren kişilerin bunu neden yapabileceklerini düşünelim. kız ve erkek açısından ayrı ayrı ele almamız gerekiyor. bu genellemeyi yapan bir kız, büyük ihtimalle güzel ve zeki kızlar kümesinin bir elemanı olamamakla beraber bu kümedeki kızlara büyük bir kıskançlıkla yaklaşmaktadır. bir kişinin kendini aptal kategorisine sokması düşük olasılık olduğu için "zeki" kavramının bulunduğu ikililerden çirkin ve zeki kümesinin bir elemanı olduğunu düşünmesi büyük olasılık. çirkin ve aptal kümesi atıl vaziyette zaten. halbuki algı sınırları yarı yarıya daraltması yüzünden bu genellemeye ulaşan kızımızı aptal kategorisinde değerlendirmek daha uygun olacaktır.
bu genellemeyi yapan erkekleri değerlendirelim. ilk olarak, kendisiyle birlikte olmalarını düşük ihtimal olarak gördüğü güzel ve zeki kız kümesi ile birlikte olmak istemediği çirkin ve aptal kümesini denklemlerinde ihmal ederek başarıya ulaştığını düşünmektedir. yukarıda belirtiğimiz aptallık gösteren bu davranışa ek olarak ortada ciddi bir öz güven kaybını görmekteyiz. yani aptal da olsa desteksiz bir öz güven patlamasıyla zeki ve güzel bir kız ile birlikte olamayı deneyebilirdi. x sonsuza giderken x^(-1) in limiti kadar umutsuz da değil hani. sosyal, ekonomik ve kültürel değişkenler denkleme girdiğinde güzel ve zeki bir kızın işine yarayabilirler.
gay ve lezbiyen kategorilere ayrıca değinmek, mevcut analizde değişkenler üzerinde gerekli yer değiştirmeler yapılmasından mütevellit sonuca ulaşmak mümkün olduğu için lüzumsuz görülmüştür.
Akılla destekleniyorsa avantaj olabilir. Rahman'ın bahşettiği güzelliğin üzerine ekleme yapamıyor sadece fiziksel yeterliliğim kafi diyorsa; bilgisiz ve ortalama bir bilince sahiptirler ki ileride acı çekmeleri muhtemeldir.
(bkz:güzellik ve zeka ilişkisi)
(bkz:güzellik ve zeka ilişkisi)
(bkz:kadın sanılan yazarın erkek çıkması) serbest çağrışım.
artık iyice ağırlığını hissettirmeye başlayan. iç sesim hakim zihnimin köşelerinde. yaz, yaz, yaz ma!
amadeus'ta mozart'ın evine, requiem'i sipariş etmek için gelen ve bir kontun gönderdiği ulak olduğu rivayet edilen pelerinli korku abidesinin bir alegorisi gibi yazmak, şu günlerde. aynı filmden commendatore'nin tehditkarlığını taşıyor aynı zamanda. bazı felaketler, havada vurulup irtifa kaybetmeye başlayan kuşun yalpalamasıyla, olasılık atmosferinden gerçek zeminine düşmesin diye yazmak.. bir borcun ödenmesi mahiyetinde değil de, alacaklı olduğundan..
amadeus'ta mozart'ın evine, requiem'i sipariş etmek için gelen ve bir kontun gönderdiği ulak olduğu rivayet edilen pelerinli korku abidesinin bir alegorisi gibi yazmak, şu günlerde. aynı filmden commendatore'nin tehditkarlığını taşıyor aynı zamanda. bazı felaketler, havada vurulup irtifa kaybetmeye başlayan kuşun yalpalamasıyla, olasılık atmosferinden gerçek zeminine düşmesin diye yazmak.. bir borcun ödenmesi mahiyetinde değil de, alacaklı olduğundan..
bir insanın özgüvene ihtiyacı yoktur; güven, denetim dışındaki şeylere karşı oluşur. kişinin denetimini onun dışına taşıran yegane şeyse, kolektif bilinçtir..
süründürür. bir kaç senedir üzerime yapışıp kaldı bu uykusuzluk illeti. günde 1 saat uyku ile 2 km koşuyor, 3 kitap okuyor, en az 2 film, 2 dizi seyrediyorum. günün sonunda yorgunluğumu hissetsem bile bu kez de yorgunluktan uyuyamıyorum. hiçbir şey yapmadığımda ise 20 dakikalık uyku ile cin gibi olabiliyorum. bu yüzden özel durumlar olsa bile, ne arkadaşlarımda ne de akrabalarımda kalabiliyorum. kendi evim olmayınca yatağın içinde dönüp durmak, insanların uyanma saatini beklerken, yanı başımda duran sürahideki bütün suyu bitirip tuvalete sıkışmak, kimseyi rahatsız etmemek için mesanemin kapasitesini zorlayarak, içine etmek, bu yolla işkence çekmek gibi bir durum içinde buluyorum kendimi. ciddiyim, burada bir insanlık trajedisi yaşanıyor.
tırcıların suç duyurusunda bulunması gereken sıçmık. ( monster a teşekkürler)
sadece aşk ilişkisi değil, ilişkinin her türünde geçilmemesi gereken bir eşik bu. ilişki tanımında insanların genel koşullarını düşünerek yaptığım bir çıkarım var. mümkün olduğunca nesnel. bir kez sözünüzü esirgememeye başladığınızda ilişkinin tüm formu değişiyor. ve bunu fark etmekle başlıyor artık ilişkinin eskisi gibi olmayacağı.. yani yüz göz olduğunuz o an, işte o andır, bittiği an. hep yıkım hep yıkım..